1 Ekim 1943 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 14

1 Ekim 1943 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Çiçek, Türk şiirinde saltanat sür- müş; kumaşlarımızda, halılarımızda, çinilerimizde, tahta ve bakır işciliği- mizde hemen yegâne tezyin örneği ol- muştur. Ecdadımızın çiçek sevgisi, Türk ruhunun zarif asalet ve necabe- tinin-en beliğ bir şahididir. Geçen asırlardaki Türk çiçekciliğinin Milli kütüphanemize hediye ettiği eserler, bugün zevk ve hayretle karıştırılmağa değer. Tabib Mehmet Aşki'nın «Lâle isim- leri» adındaki eseri, onsekizinci asrın birinci yarısında Lâle devrinin kıy- metli bir vesikasıdır. Lâle isimleri harf sırasile tanzim edilip yazılmıştır, ve her çiçeğin yanına, kendisini elde eden çiçekcinin adı kaydedilmiştir, Benim gördüğüm el yazması nüshada, sonradan ilâve edilenlerle beraber 1350 lâle ismi vardır. Yalnız Tabak Atâ isminde bir lâle meraklısı 401 çeşit lâle yetiştirmiştir. Devrin meş- hur lâlecileri olarak başta Şeyhülis- lâm Veliddin efendi, Âşir efendi, İz- zet Ali Paşa, Sait Mehmet Paşa, Şeyh Mehmet Lâlezade gelmek üzere 124 kişinin adı yazılıdır. Lâleler, renklerine, nakışlarına, oyalarına göre isim alırdı; ve isimler, bir rüya âleminden seçilirdi: Necmi Çemen (Çimen Yıldızı)... Mevci Elmas (Elmas Dalgası)... La'li muzab (Erimiş yakut)...Fevvarei Nur (Nur HisKiyemiy.. Dâmeni Dür (İnci eteği). Sadrazam Nevşehirli İbrahim Pa- “şanın çuhadarı Taşovalı Mustafa ağa- nın elde ettiği «Mahbubu zaman» adın- ECM Apak Tarihte Türk çiçekciliği daki lâlenin soğanı tam 1000 altına satılmıştı; bu, mor fitilli, gül penbe beyaz bir Lâle idi. Bu nadide çiçeğe benziyen sarı fitilli gül penbe beyaz diğer bir lâleye de «Güli İrem» adı ve- rilmişti. Bilâhare mahbubu zamanın so- ganı kaybolmuş, mor fitilli başka bir lâleye «Mahbubu sani» denilmişti ; fa- kat hicri 1190 da (1776) Tabak Atâ ta- rafından tekrar bulunmuş ve bu se- fer de «Mahbubu Atâ» denilmişti. Nevşehirli sedaretinde, lâle mera- kı o kadar artıyor ki, çiçekcilerin ih- tikâr meylini önlemek için lâlelere narh konuluyordu ; bu hususta Divanı hümayundan İstanbul Kadısı Kethuda Zade Mehmet efendiye gönderilen Hükmü humayun da, mevzuuna lâyık bir zerafet ile kaleme alınmıştır : «İstanbul Kadısına hüküm ki; Ahalii Darüssaltanatül aliyyem, ik- tizai letâfeti abü heva ile öteden beru şüküfeperverliğe omeylü rağbet, ve kudreti ilâhiyeyi nazarı ibret ile te- maşa ve müşahede içün «Lâlei rümi» terbiyesini zamanı kadimden beru adet idinüp, ricali devleti aliyyemden dahi niceleri omeşguf ve me'lüf GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ * Tam 32 sene evvel İtalyanlar, bugün ebediyen koğulmuş türk kurşunile sırtından (/) vurulan bir italyan zabitinin ceketi ; korkarcasına yürüyüş... bulundukları ve o gün bir Türk ülkesi olan Trablüsa çıkmışlardı. Bir ve çölde farelerden bile Reşad Ekrem KOÇU olup, ve her birinin envâ ve ecna- sına göre alım satımında kıymet ve behası vechi itidal üzre muayyen ve malüm olup, bu kerre tarafı hüma- yünumdan dahi bazı mertebe rağbet olunmağın, çiçekcilik eden taifei bi- insaf tamaha düşüp...» Türk çiçekciliğinin diger kıymetli bir vesikası, Belgradlı Ahmet Kâmilin «Lâle risalesi» dir. Bir nüshası Üniver- site kütüphanesinin Türkçe yazmaları arasında 2702 numarada kayıtlı olan u .esere Birinci Mahmudun zamanın- da Mustafa Paşa sedaretinde kaleme alınmıştır. Müellif, evvelâ Lâleyi tarif ve medheder. Sonra şöhretinin sebe- bini anlatır : n yedinci asır başında Hüdai Aziz Mahmut efendinin bir müridi lâle meraklısıdır. Bu gencin tesiriyle Şeyh Mahmut efendi de Lâleye merak sa- rar. Şeyhin İstanbuldaki büyük nüfuzu, Lâleciliği salgın haline getirir. Üçüncü Ahmedin lâle merakıda imparatorluk tarihinde bir lâle devri açar. Üçüncü Ahmedin Saltanatını deviren 1730 ihtilalinde, Hamam uşağı Patrona Halil ve Manav Muslu Beşe gibi zor- baların sevk ve idare ettikleri bal- dırı çıplaklarla mürteciler, İstanbulun (Versay)ı olan «Sâdabat» a hücum et- mişler, mevkiini kuvvetlendirinceye ka- dar hâdiselere seyirci kalan yeni hü- kümdar Birinci Mahmudun ağlıyan gözleri önünde, Cennet kasırlarını, mer- mer havuzları, «cedvelisim»i, o «cesri nurani» yi, çağlayanları ve ağzından sular dökülen ejderhaları yıkıp kırmış- lardı. Fakat İstanbullunun gönlündeki çiçek aşkına tecavüz edememişlerdi. Mahmudun Patrona ile ayakdaşlarını tepelemesinden sonra, Sâdabat ihya edilmiş, Lâle devrinin çiçekcilik bakı- mından çok daha parlak olan ikinci faslı başlamıştı. Ahmet Kâmilin risalesinde 558 Lâle meraklısının adı yazılıdır. Yalnız Lâleciler üzerinde kalmı- yarak, bütün Türk çiçekcilerinin isim- lerinden ve elde ettikleri çiçeklerden bahseden iki mühim eser daha vardır; bunlar Rüşdü Zade Remzi ile Şeh- remini camii hatibi Abdullah efendi- nn Çiçekci tezkereleridir. ul

Bu sayıdan diğer sayfalar: