31 Mart 1944 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 11

31 Mart 1944 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

B' meydan, şehrin gö- beğinde bir leke... İlk bakışta, gökten düşmüş muazzam bir taşın açtığı bir boşluk intibaıı verir. Zira meydanın etrafını çe- viren çeşit çeşit bina ara- sında ne nispet, ne benzeyiş vardır. Daracık dükkânlar- la, geniş mağazalar yanya- nadır; boylu boslu, haş- metli bir apartıman, sırtını bodur bir konağa daya- mıştır. Biraz ötede, bir çal- gılı gazino... Ve bütün bun- lar, meydanın etrafına dar- madağınık bir şekilde ser- piştirilmiş... Meydan, meydan olmaz- dan'evvel daracık bir pazar- yeriydi. Bazı zamanlar şehre gelen (sirk) ler, cambazhane kumpanyaları buraya yer- leşmişti. Lâkin çok geçme- den meşhur bir şehircilik mütehassısı, fazla kafa yor- mak istemediği birgün bu- rasının meydan olmaya en münasip yer olduğunu dü- şündü ve pazaryeri belediye amelesinin kazmaları altında son nefesini verdi. Orta yere büyük bir heykel, sağ tarafına ufak bir (park) yerleştirildi. Kısa bir za- manda meydan ortaya çıktı. Oturduğum yerde, mey- danın taşları üzerinde bir araba tekerleklerinin göl- gesine bakarak”düşünüyo- rum. Bütün meydan, bir bakışta boydan boya gö- rülebiliyor... Bir saat evvel cansız ve ölü meydan, yavaş yavaş kıpırdanmaya başlı- yor, otomobiller, tramvay- lar, alelâcele, bir aşağı, bir yukarı, koşuşmaya başlıyor. Hele insanlar... Ben bütün ömrümce onların niçin böyle sağa sola atıldıklarını, ko- şuştuklarını merak eder, bu telâşlarına bir sebep ararım. Acaba bir gaye, bir düşünce peşinde mi bütün kuvvet- lerini harcarlar ? Buna hiç- bir zaman emin olmadım. İnsanlar kaldırımlara sığ- mamaya başladı. Durak son haddine kadar doldu. Ardı arkası kesilmeyen bir sel... Nereden gelip, nereye gi- diyorlar? Ne isterler, ne ararlar ? ME YDAN Ya Telâşlarının sebebi, acele acele yürümelerindeki gaye nedir Ne düşünürler, ne yap- mak isterler? Onlar sadece acelecidirler. Ne yaptıklarını, neden telâşlandıklarını kendileri de bilmezler. Fakat bütün in- kârlarına rağmen, muhak- kak ki, bütün insanlar biri- birlerine benzemekte... Me- selâ bütün bu acayip dü- şünceleri bir türlü kovama- yan ben bile, şu ânda, bu kahvenin topal iskemlesinde neden oturduğumu, meyda- nı saatlerdenberi neden te- cessüsle seyrettiğimi bilmi- yorum. Bakışlarımı meydanın muhtelif yerlerine dağıttım. Her insan benim için üze- rinde saatlerce durulacak bir bütündü. Fakat bakış- larım ve düşüncelerim, bir teki üzerinde ancak birkaç saniye durabiliyor... Kendi- mi, meydanın bu sonsuz da- gınıklığından kurtarmak ve tek tek mevzular üzerinde israrla durmak için zorla- ım. Bakışlarım meydanın sağ kenarında bulunan küçük (park) ın kapısına doğru uzandı. Kapının önündeki kaldırımda bir erkek, ve daha ilerde bir kadın du- ruyordu. Kadın her zaman ve Über yerde görülen Jâalettayin simalardan birisi... Giyinişi onun şahsiyetini azçok belli edebiliyor... Gözleri mey- dan saatinde... Birkaç adım- lık mesafe içinde, sağa sola, gidip, gelmekte... Muhak- kak bir beklediği var diye düşündüm. Ona Söz veren bir insan, bir erkek... Biraz ötede duran kah- - o KN verengi elbiseli adam, ce- ketinin düğmesini açmış ve kendini, esen ılık rüzgâra vermiş... Sırtını (park)ın parmaklığına dayamış, elin- deki zincire havada taklâ- lar attırıyor... İkiside bekliyorlar... Bi- rini bekliyorlar... Kolkola gezintiler yapan hafifmeşrep kızlara, deli- kanlılar, cenahtan ve cep- heden, (pasif) veya (aktif) hücumlar yapmakta... Mey- dandaki saatin akrep ve yelkovanı bir türlü olduğu yerde duramadı. Küçüğü ağır ağır yoluna devam etti, büyüğü ise değişme- yen bir hızla dört dönme- sine devamda... Yeniden bakışlarım (park) ın önündekilere ilişti. Onlar orada... Ve hâlâ bekleşiyor- lar... Adam gayet sakin görünmek istiyor... Bazan yürüyor, bazan ıslık çal- mayı tecrübe ediyor, ara sıra da saate, kaçamak ba- kışlar fırlatıyor. Bir aralık gazete müvezziini çağırarak bir gazete aldı. Baş sayfaya bir göz attı, sonra cebine soktu. Fakat biraz sonra tekrar çıkardı, elinde sal- lamaya koyuldu. Arkasını yine parmaklığa verdi, ga- zeteyi bir daha açtı. Orta sayfalara göz gezdirdi; ilân sayfasına baktı. Sonra bir- den gazeteyi buruşturuver- di, bir topaç yaptı, ilerdeki çöp kutusuna tıktı. Ellerini oğuşturdu, döndü, yürüdü. Birdenbire bakışları yan ta- raftaki kadına ilişti. Kadın, meydan saatinden gözlerini bir saniye bile uzaklaştıramıyor. Adam, yi- ne gezinmeye başladı... Onlara hayranım... Artan bir dikkat zevkile gözüm hep 3 onlarda... Adam, telâşlı bir hareketle cebinden saatini çıkardı. Kadın, bir aralık bakışlarını saatten ayırdı, sağa ve Sola uzanan cad- deye baktı, sonra yanın- daki adama gözü ilişti. İki- sinin ümitsiz bakışları bir Bân biribiri üzerinde kaldı. #Derken, kadın, (park)ın ka- * pısına doğru yürüdü. Biraz tereddütten sonra içeri gir- di, kayboldu. Adam onu gözleriyle takip etmedi de- gil. Oda o tarafa bir iki adım attı. Fakat tekrar geri döndü. Cebinden paketini çıkardı, bir sigara aldı, du- daklarına götürdü, yaktı, bir nefes çekti. Bir tered- düt ânı yaşıyordu... Başını son defa meydana döndür- dü. Gelip geçenleri, büyük saati süzdü. Sonra sigarayı âni bir kararla yere attı. Hızlı hızlı (park) ın kapısına doğru yürüdü. İki adımda içeri daldı ve gözden si- lindi. Merak ve tecessüsün esi- riyim. İkisini de merak edi- yorum; fakat yerimden kıpırdayamıyorum. Dakikalar süratle geçti. (Park) ın kapısından birçok yabancı insan gelip gitti. Onları heyecanla bekli- yor, telâşla gözetliyorum. Meydan yavaş yavaş karar- maya yüz tuttu. Kahveha- nenin tahammül edilmez radyosunun garip feryatla- rına, onların hatırı için da- yanıyorum... Tramvaylar tıklım tıklım gelip gitmekten bıkmış gi- bi... Tek tük sarhoş, daha şimdiden kaldırımlarda boy- “an ölçüsünü çıkarmaya niyet Gözlerim (park) ın kapı- sında... Dakikalar geçtikçe merakım artıyordu... Niha- yet iki insan gölgesinin kapı önünde belirdiğini farkettim. Evet, onlar... Kadın erkeğin koluna asılmış ; dudaklarında, uzak- , tan bile görünen bir tebes- süm feneri... Gülerek konuşuyorlar ?.. Kimbilir nelerden bahsedi- yorlar ?.. İlk tanışan bir (Sayfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: