31 Mart 1944 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 3

31 Mart 1944 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“MUHARİPLİĞİMİZ?71 1918 yılı, bizi, içineTnasıl düştüğü- müze bir türlü akıl erdiremediğimiz ve insani dediğimiz bu çok (pasif) hava içinde bulsaydı, biz İstiklâl Sa- vaşına girebilir miydik? Girmiş olsay- dık bile, kazanabilir miydik ? ünleri Galata meyhanelerinde, Babıâli kahvelerinde, Beyoğlu sinema- larında geçirerek bugünlere ulaşan- lardan, askeri hatıraları sadece işgal kuvvetlerinin geçit resimlerini seyre inhisar etmişken, şimdi, nasılsa İstik- lâl zaferinin bir hatırası olan cemiye- timizde yüksek konuşma imkânları bulabilmiş sonradangörmeler, - ki bü- tün meziyetleri, birer demagocya can- bazı olmalarından ibarettir- buna müs- bet cevap vermeğe cür'et edebilirler ve size utanmadan «evet» diyebilirler. Amma, biz ki onlara hiç benzetileme- yizş buna evet diyemeyiz. 1918 Türkiyesi, her şeylerini kay- betmiş insanların memleketi idi; fakat bu insanların savaş ruhu tam tavın- daydı. İmparatorluk İtalya ile, Trablus- garp üzerindeki hâkimiyetini terket- mek neticesini veren resmi bir harp yapmıştı. Fakat Türk milleti, İtalyan ordusuna Akdeniz kıyılarından on karış içerisini zindan eden gayri res- mi bir savaşı daha on yıl devam et- tirmişti. 1918 Mütarekesi (Kont Sforça) yı İtalyan fevkalâde mümessili sıfatı ile İstanbula diktiği gün, Trablusgarp ve Bingazinin hakiki hâkimleri, reâya- mızdan olan Sennüsilerdi. İmparatorluk Balkan topraklarından yüzde doksanını, toprak işçilerinin, marabaların, yâni hiristiyan köleleri- mizin isyanı ile el birliği yapan gü- lünç bir Ehlisalip seferi neticesinde elden çıkarmıştı. Fakat Türk milleti bir intikam volkanı halinde uğuldu- yordu. Balkan faciasının her sahnesi, Türke Türkten gayri hiç kimseden vefa ummamasını telkin etmişti ve Türk, ancak düşmanı bol olanların idrak edebildikleri bir savaş kabili- yetine ulaşmıştı. Cılız öküzler koşulu muhacir arabalarının gıcırdayan te- kerleklerine kulak veren yabancı mü- şahitler, İstanbul camilerini dolduran açlığa, sefalete esir ve koleraya ni- V, fazan Nizamettin NAZİF m kâhlı insan benzerlerinde bir milletin mukadder ölümünü okuyabildiklerini sanarlarken, sefalet kazanında rehavet yağını eriten bu insanlar, tarihe, tazı göğüslü, tay sağrılı, yağız yüzlü mu- harip ve kahraman bir ordu vaadedi- yorlardı. Nitekim, iki buçuk yıl gibi kısa bir zaman sonunda, Vardarda, Savada, İşkodrada, Yanya ve Edirnede bozularak büyük Avrupa (Metrepol) lerinin silâhladıkları Balkanlı uşakla- rına Avrupayı terkedenler, eski uşak- larının yeni efendilerini Çanakkaleden Egeye atarak Avrupada hesaba ka- tılmalarına imkân olamıyacağını ispat ettiler. Bu netice; her şeye rağmen tavında tutulan, tavında kalması için her çareye baş vurulmuş olan mukad- des savaş kudretinin, başkalarına mu- cize gibi görünen ve bize pek tabii gelen eseri idi. İstiklâl Harbi de aynen böyle bir eser olmuştur! Dikkat: Mukaddes savaş kudretinin eseri... #** Ya şimdi? Şimdi biz, o kudretin son kıvılcım- ları ile yaşayan insanlar olduk. Bu kudreti günün icap ettirdiği kudret derecesinde tutmak değil, yarının bü- tün meçhullerini göğüsleyecek, hesap edilmez bir kudret derecesine yükselt- mek vazifemiz iken, (Vistül) boyları- nın sığırlarını kâfi derecede semiz gören (Boyar)ları gibi, bir feddân fazla pamuk tarlasında gözleri kalma- mış bir Nil boyu zengini gibi, ayna- dan (Stalâkstit) lerle süslü salonunda kalyanını tokurdatan bir eski İran prensi gibi; daha ne diyeyim bilmem, bir «Ger hâhi selâmet derkenarest...» filozofu g.bi, memnun ve razı görünü- yoruz kendimizden... Bu görünüşümüzdeki hatanın bü- yüklüğünden ürkelim! Yeni dünyada tehlike öyle dehşetli, öyle havsala yırtan bir tehdit olmak istidadında- dır ki, hayat yolunda sinilecek bir «selâmet kenarı» kalmamıştır. Bıraka- İtaki 4S M7 ? lım, kabuğuna çekilmek; kabuklarının çelik silindirlere karşı koyacak dere- cede sağlam olduklarını sanan hayla sİZ Ve biz, hayat yolunun tam ortasında yürümek imtiyazını muhafaza edelim | Bütün tehditli tesadüfleri göğüsle- mek kudreti ile cihazlanmış olarak... müdafaa #** Bu siyasi dünyada hiçbir millet için <Arzı mev'üd» kalmamıştır ve şu mef- ruz sulhu, inayetine ölçü olmıyan Allahın ebedi nezri olan bir, semâvi maide gibi devam edebilir sananlar sadece kendilerini aldatırlar. Bereket versin, henüz tükenmemiş olân kav- gacılığımızı, savaşçılığımızı, pederden miras kalmış bir insiyak olmaktan kurtaralım; bu meziyeti tavında bir şuur haline yükseltmek için ayaktaki nesilleri içlerinden kavrayacak bir ter- biye sistemine bağlayalım! Ak Harp termometresinin bir başka milet için muhariplik hummâsı sayı- labilecek derecesi, bizim için sadece girizi bir hararet sayılabilir. Biz, bi- zim ölçümüzde bir muhariplik hum- masına tutulmamalıyız. Derhal ve ge- cikmeden... Adesenin gözile ameli dava- larımız: Duvardaki yazılar, hemen her sokağı süsleyen Eşekler Abdesthanesine karşı duvar sahibinin is, ve içtimat müthiş kayıtsızlık ifademizin, mil- yonlarca mensubu içinde bir tanesidir /

Bu sayıdan diğer sayfalar: