28 Nisan 1944 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 10

28 Nisan 1944 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

D 4 PEYGAMBER SÖZLERİ Bulunduğunuz hale göre idare olunursunuz. * Bir hurmanın yarısı kadar bile olsa, küçük bir iyi- likle ateşten korununuz! 3 .“... İşlerin Allah nazarında en sevgilisi, az bile olsa devam edenidir. m Allah, üzerinde birçok el bulunan sofradan çok hoşlanır. .".. Nefsin için neyi seviyorsan, halk içinde onu sevme- lisin. “.k Emirlerin ve iş başında bulunanların hediye kabul etmeleri en sefil bir kazanç; ve kaza hakkına malik olanların rüşvet kabul etmesi küfürdür. Allah benim fıtratımı insan edeplerinin kemaliyle övdü ve süsledi. ... İyilik görmek ümidinde iseniz onu güzel yüzlülerde arayınız. .“... Allah bir kimsenin hayrını murad ettiği zaman, onu, halkın ee merci tayin eder. Zenginlik ve iyi ahlâk bakımlarından sizden üstün bulunanlara göz atıp rahatsız olmaktansa, malı ve ah- lâkı sizin derecenize varamamış olanları görüp de tesel- linizi bulunuz. ” “”.. En doğru söz şair Lebid'in “Allahtan başka herşey bâtıldır,, sözü... “.. Çinde bile olsa ilmi oradan alınız; zira ilim isteği her müslüman üzerine farzdır Sende mevcut olan bir ayıpla sana sövene karşı, sen onda mevcut olduğunu bildiğin başka bir ayıpla karşılık verme; zira senin sükütunun ecri sana ve onun tecavü-, zünün günahı ona ait... ... şler ehil Oya verildiği zaman kıyameti bek- lemek lâzımdı a e | Bana ne olduki, sizi fırka fırka görüyorum! * Yanındaki komşu aç iken evinde rahat rahat karnını doyuran adam mümin değildir. Yarabbi! Af ve mağfiretinin sahası, benim güna- .hımdan çok daha geniştir; yapmakta olduğum Serdim Kayi maf senin rahmet ve keremindir ki ümidimin kay- nağıd HAZRETİ MUHAMMET — (Binbir Hadis) ten — M. K. 10 VARLIK, ag — Bir rübabın ahengi ve kendisi içinde aynı şey söylenebilir. Bir rübaptaki düzenle ahengin de, görün- miyen, tene bağlı olmıyan güzelliğin ta kendisi olduğu ve ilâhi kaynaktan geldiği; rübabın ve rübap tellerinin ise bazı cisimlerden, maddelerden, topraklı ve tabiata yakın şeylerden olduğu ifade edilebilir. Şimdi rübabın parça- landığını, yahut tellerinin koptuğunu, kesildiğini, sonra da senin gibi düşünerek, bu ahengin mecburi olarak yine var olduğunu ve hiç yok edilmediğini düşünelim !.. Teller koparılınca, rübabın, fâni tabiatı olan tellerine rağmen var olması imkânsız olduğu gibi, ilâhi ve ebedi olanla aynı tabiatta bulunan ahengin de yok edilmesi, yâni fâni olandan daha evvel yok olması imkânsızdır. Hayır, ahen- gin bir yerde daima var olması için, rübaptaki ağaçla tellerin çürüyüp gitmiş olmaması gerektir. Tenimizin, sıcaklık ve soğukluk, kuruluk ve yaşlık ve'böyle şeylerle birleşik olarak korunması gibi, ruh da uygun ölçülerde birleştirilmiş şekilde aynı unsurların bir halitası ve bir ahengi olmazmı?.. O halde ruh gerçekten bir ahenk olursa, beden, ölçüyü bozan hastalıklar ve kötülüklerle gevşeyince, ruhun, ilâhi ve ebedi tabiatı tersine, rübabın sesi gibi birdenbire yok olması gerekmez mi — Ahengin bir netice olduğunu düşün ve ruhun ise bedende teller gibi gerilmiş unsurlardan doğma bir ahenk olduğunu düşünmekten vazgeç!.. Yoksa delil hakkındaki düşüncelerini değiştirmen gerekir. Bir yandan, ruhun insan kalıbına girmeden var olduğuna, öbür yandanda, henüz var olmıyan unsurların bir neticesi olduğuna hükmettiğin zaman aynı noktaya çıktığını anlamıyor musan?.. Ahenk, kendisiyle nisbet ettiğin ruha benzemez. Ahengin, kendisini neticede doğuran unsurları idare et- mesi değil, onların peşi sıra gitmesi uygun olur. Ruha ahenk diyenler, fazilet ve kötülük gibi ruh hallerine ne diyecekler ?.. Halbuki binbir halde ruhun, bedene karşı geldiğini görüyoruz. (Omeros) un (Odiseus) tan bahsederken “Bağrına vurarak ruhunu şu sözlerle azar- ladı: Katlan ruhum, vaktiyle bundan daha kötülerine katlandın|,, demesi gibi... Dostum, ruhun bir ahenk ol- duğunu söylemek bize hiç de yakışmıyor. Zira böylece ne ilâhi şair (Omeros) la anlaşabiliriz, nede kendi ken- dimizle... — Senin bilmek istediğin başlıca nokta şu: Ruh yok olmaz, ölmez; bunun ispatını istiyorsun. Fakat ruhun namütenahi dayanıklı ve ilâhi birşey olduğunu ve biz insan kabına girmeden evvel mevcut bulunduğunu tam mânasile delillere bağlamak imkânsızdır. Çünkü akılsız kalmadıkça, akıldan kurtulmadıkça, ruhun ebediliği bilinemiyeceği ve ispat edilemiyeceği için bu mevzuda korkanlar çok olacaktır. Büyük söylemiyelim! Anlatmak istediğimizin tam doğruluğu anlaşılacağı zaman bizi boz- guna uğratacak olan kötü sözden korkalım! Bu işte de kemal, Tanrınındır. Bize gelince, (Omeros)un dediği gibi, ileriye atılanların değerini anlamak için, biribirimize yakından saldıralım, biribirimizi yakından kavrıyalım! EFLÂTUN — (Fedon) dan — M. K, sb,

Bu sayıdan diğer sayfalar: