8 Şubat 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15

8 Şubat 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

GENEL MÜDÜRÜN YEMEĞİ AZETELERDEN birinin Devlet Deniz Yolları Umumi Müdürlüğün- de müdür bolluğu mevzuunu ele aldığı, Umumi Müdürün motoru için Galatada hususi bir rıhtım ayrıldığından bah- settiği günlerden birinde... Fransa yoliyle İsviçreye giden bir akrabayı uğurlamak üzere rıhtıma gitmiştik. Yolcümuzu götürecek vapur kara boyalı, eski bir şilepti. Dönüş seferi için lâzım olan kömürü buradan al- dığından kaptan köşkünün yanına kadar kömür doldurmuştu. Arka gü- vertede, Fransaya hicret eden kadınlı erkekli bir Yahudi kafilesi... Yolcular bu kafilenin dışında altmış kişi kadar vardı, Bizim yolcu için şilebin ban- yosunda, banyo teknesinin üstüne konacak tahtalarda, bir yatak yeri ayırtmak üzere ahbap bulup iltimas temin etmeğe muvaffak olduktan son- ra bir nefes alıp yolcumuzla konuş- mak fırsatını bulduk, En tatlı bahis, hayat pahalılığının Harbten evvelkine nisbetle bir kaç misli arttığı İsviçrenin bize nazaran ucuzluğundan istifade için, mümkün olmayacağını bilmekle beraber, bir takım siparişlerde bulunmaktı, Kadınlar çeşit çeşit kürkler, er- kekler saat ve saire ısmarlayorlar, oradaki elan öğrenince hayretle söyleniyorlardı — İn ne ucuz | Kimse, bu kadar eşyayı almağa ne o zavallı talebenin bütçesi müsait olmayacağını, ne de alsa bile getir- meğe imkân bulamayacağını düşünü- yordu. Sipariş yağmuru altında bunalan çocuk, bir aralık fırsat bulup bana fısıldadı ime istediğiniz (Hermes-Beybi) daktilo makinesini inşallah muhakkak gönderirim. Parası az olduğu için harçlığımdan ayırmam mümkün; bizim paramızla 40 - 42 lira kada bir Yolcumuzun, daha iki ay evvel İsviçreden gelmiş olduğu için, fiyat- ları gayet iyi bildiğine emin olduğum halde yine şaşırdım: — Ne diyorsunuz ? dye makine adi 163 lira, küsur kuruş! — Olabilir, O dediğiniz 163 lira- nın üstündeki kuruşlar, ihtikâra mani olmak için gayet ince hesaplar yapıl- dığını belki ispat eder amma, bu he- Fethi KARDEŞ aba herkesin akıl erdirebilmesini gerektirmez, İsviçre frangını Karaborsa fiyatiyle elde edenler bile o makineyi İsviçrede 80 küsur liraya alabilirler. Gurubumuzdaki kadınlardan biri, aklına gelen bir siparişi söylemek üzere lâfımızı kesiyorduki, birisi ko- lumdan çekti, Dönüp baktım; çehresi bana yabancı gelmiyen, fakat ismini bir türlü bulup çıkaramadığım biri... bana ismimle hitap ediyordu — Genel Müdür Beyin hususi rıhtımını görmek üzere geldiniz galiba! Cevabımı beklemeden ilâve etti: — Hazır bu bahisler açılmış ve hazır buraya gelmişken bari şu ye- mek işini de yazsanız... Hayretle yüzüne baktım — Ne yemeği? iz ım ? Bu sefer, o hayret — Rıhtım kader sr yazan Siz değil misiniz ? — Hayır, — Ya? Bana acımış gibi uzun uzun bak- tıktan sonra : — Öyle ise, dedi, şu yemek me- selesini de siz yazın! — Hangi yemek meselesini ? Muhatabım, cahil bir talebeyi kulağından çekip siyah tahtaya dön- düren bir muallim edasiyle bana isti- kamet verdi : Rıhtıma yanaşmış bir yapilan elinde tepsi ile inen bir a örüyorsunuz ya, Müdür beylerin yemeği meselesi !.. Şu gelen kamarotu görüyor musunuz? Bay Ge- nel Müdürün yemeğini götürüyor. İçimden manasız bir aksülâmel tu: — Olabilir; ne çıkar? O“ — Olabilir tabii amma... Hüküm vermekte acele etmeden beni dinle- yin... Deniz Yollarında ne kadar bol 253 müdür ve müfettiş olduğunu gazete- vapurlarında yemek lütfunda bulunur- lar. Hep birden limandaki büyük va- purlardan birine gidip yemeği orada yerler ve para vermek lüzumunu duymazlar. Bu yemeğin masrafı va- purdakiler tarafından umumi masrafa eklenir ve hesabın iki ucu bir araya getirilmeğe çalışılır. Genel Müdürün yemeği ise işte böyle makamına gö türülür. ülamelim inada bindi. Lâfı kısa kesmeğe çalıştım: — Olabilir! Yine o kadar büyük mesele değil... — her şeyi olabilir telâkki sit, tabir olabilir. Fakat olmamalı beyim, olmamalı... Yazık, günah değil mi? Bu yemek her zaman böyle rıh- tımdaki vapurdan getirilse yine ne se... Sırasına göre şamandıradaki vapura motor gider, Genel Müdürün yemeği ta oradan motorla getirilir. Bu da mı olabilir ? Artık her şeyi tabii görmeğe karar vermiştim : — Olduğuna göre demek olabi- liyormuş ! — Bakalım şimdi anlatacağıma da olabilir diyecek misiniz? Ahçıları öte- kilerden üstün olan, yahut turfarda sebze veya meyve yetişen limanlar- dan gelen vapurlara, daha yolda iken telsizle Genel Müdürün yemeği için haber verildiğide vâkidir, Bakın size şunu da anlatayım... Artık inadım çatlamıştı. Ya ada- ma yerden'göğe kadar avaz avaz hak verecek, yahut alelüsul ileriye tâlik edecektim : — Haklısınız. Bunları sizinle baş- ka bir zaman uzun uzun konuşuruz. Birgün gazeteye kadar zahmet etmez misiniz ? R — Öyle öyle 1... Ben bu günlerde gazeteye uğrarım. Yolcumuza döndüm. Gurubum iz- dan biri gülümseyerek bana hitap etli: — Burada da mı gazetecilik ? — Yok canım! Bir sürü müthiş, fakat inanılmayacak lâf dinledim. Yok Müdür Beyin yemeği vapurlardan r.0- torla getirilirmiş; yok... Muhatabım güldü: — Ay, bilmiyor muydun? Hattâ telsizle sipariş edildiği bile olur. Eski Müdürlerden birinin telsizle patlıcan dolması sipariş ettiği meşhurdur. evap veremedim. Hatirıma bir az evvel verdiğim cevap geldi: — Olduğuna göre demek olabili- yor muş! Muhakkak ki, her olan, olabi- lendir. Fakat bu kadarı?.. İşe çi Mik

Bu sayıdan diğer sayfalar: