29 Mart 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 10

29 Mart 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Firdevsi: Turan, ona kuldur. Bu ülkeler onun düşüncesine ve buyruğuna göre yaşıyorlar. dişah yer yüzünü ada- edikten sonradır ki, saltanat aa başına giydi. Cihana hâkim olan Sul Mahmud'un, bu büyük eline adaleti sayesinde kurtla koyun bir yerden su içmekteler... Kişmir'den tâ Çin kadar bütün padişahlar överler. Henüz beşikte bulunan bir çocuğun anasının sütünden dudak- larını ayırır sg ilk söyle- diği söz Muhmud' Sen de bir söz erisin; sen de onu övde sayesindö ölmez bir ad kazan! Kimse, Denizi'ne onu onun (o buyruğundan çıkamaz. Kimse, ona iimin'es sözden isnimeie dediler m üzerine, uyanır uyanmâz sıçrayarak kalktım ve o karanlık geceyi sabaha kadar uykusuz geçirdim. Hayalimde, hep o yüce "padi- şahı övüyor ve ayaklarına, saça- cak param olmadığı için, canımı saçıyordum. Kendi kendime: «Bu rüyanın, hakikatte, bir eki olmal çünkü, o “padişahın ünü büt yer yüzünde kutludur!» dll Taç, mühür ve uyanık talih merkezi olan böyle bir e a öven de övülmeğe Sele Yer yüzü, onun büyüklüğün- deki a laklıkta bir a bah- çesine döndü, Hava bereket geti- ren bulutlarla, toprak da türlü ağaçlar (o ve çiçeklerle Bulutlardan yağmur tam vak- tinde dökülüyor, yeryüzü bir İrem bahçesi gibi,.. İran, bütün güzelliğini onun adaletine borçludur. e pençeli bir ejderhadır. Vücutça kükremiş bir fil ve ruhça Cebrail “gibidir. Eli bahar bulutuna, kalbi de Nil nehrine “benzer. Kötülerin başı, gazaplandığı zaman, gözüne para kadar değer- siz görünür. Geçmiş zamanları inceleyen ve kahramanların hikâyelerini anlatan birisi... iymek, tahta oturmak törenini önce Kiyümers'in yaptı- ğını ve ilk padişahın Kiyümers olduğunu lie. Güneş Koç burcuna girince, dünya bir KOYAR ve tazelik ii. zandı. Güneş oradan öyle bir parla- dı ki, bütün yeryüzü baştan başa gençleşti. Kiyümers padişahlık makamı- na geçti, cihan padişahı oldu ve ilk zamanlar dağların içinde oturdu. öylece,.onun bahtı ve tahtı, dağlardan yücelmeğe başladı. da, buyruğundakiler gibi, kaplan postu giyerdi. Yeryüzüne, insanca yaşamayı getiren odur. ndan evvel in- sanlar ne giyinmesini, ne de ye- mek pişirmesini bilirlerdi. Tahtına oturduktan sonra, güzellikçe güneşten hiç de aşağı “kalmıyan dişahlık etti Tahtının üstünden yüzü, düm” görmez yanına geldiler, Tahtının dibinde boyun eğip oturdular. Bu büyüklükle, git- tikçe, bahtı yüceldi. Prof. Necati LUGAL Kiyümers, otuz yıl pa-” (Ezop) : İnsanların iki heybesi vardır. Önündekine hemeinslerinin ku- > sö önbisde arkadaki. e de kei kusurlar MESEL Balıkçının biri ırmakta balık avlıyordu. Ağlarını bir kıyıdan öbürüne atmış, bir ipe bağladığı taşla suyu döğüyordu. Böylece Batının büyükleri İLK NESİRCİLER Eski Yunan edebiyatında, yal- nız nazım şeklinin doldurduğu destan ve lirizma devrinden son- , ilk defa olarak Milâttan evvel acı Asırda meydan tı, Âdi konuşma dili ve eser vermek ve onu, yüksek duy- gu düşünceleri "billârlaştır. ikin belli başlı bir ifade vası- tası kabul etmek fikri, yâni ede- bi nesir, eski Yunan dünyasında yazının umumileşmesiyle. beraber kuruldu ve terakki etmeğe baş- adı. Asırda, Yunan dünyasının hiç tanımadığı birşey değildi. . Hattâ en yeni e yazıyı, daha eski asırlarda, mer)e kadar ulaştır ikiadi. Netekim 7 inei Asır bâzı va- kalara ait, yazı şeklinde ufak tL ve iptidai haklere rast ge- liyoruz. Şu kadar ki, bu devirler- e yazı, Yunan cemiyetine âmeli bir şekilde'mal olmuş ve ozama- nın güzideleri arasında umumileş- miş bir âlet değildi. İlk nesircilere kadar, destân Yazı, 7 inci 9. lirizma devresinin bâzı or ve biliyor- du. Fakat yazının en dar zümre- ler arasında bile tatbik mevzuu olmamasından ve henüz ameli bir fayda temsil etmemesinden, ona bir zaruret göziyle bakılmıyordu. fetti, Edebiyat tarihi: MACERA Firdevsi, ge a anlatı- lan macera sonra, gizlice sa- raya gidip, Padiyaki, SM bah- çesinde beklemege başlıyor : Mahmud, belli zamanlarda, ab- dest almağa gitmek için bu bah. çeden geçerdi. Mahmud görünür görünmez, şair koşup ayaklarına kapandı ve göz yaşları içinde, sını söyledi. Firdevsi, bunun üze- rine, dairesine döndü ve - zırlığına başladı. Ayaz'a tomar onu, yirmi gün sonra Padişaha surfmasını söyledi. Ondan sonra, şehrin böyük camiine giderek, Sultan mahfelinin duvarına şu kıt'ayı yi «Zabilistan (padişahı Mah- mud'un bahtiy, sarayı bir de- ize benzer. Hem ei kıyıları örünmiyen bir den Eğer bu denize daldığım hali. EN hiçbir inci geçirememi bahat denizde değil, sing Pie yıldızımdadır /» Sarayın ileri gelenleri onu uğurlamak istedilerse de, Mah- mud'dan indiler. Şairi, bir rekli şeyleri de gönderdi. Yirmi gün sonra Ayaz, Mah. mud'a, şairin kendisine bırakmış olduğu kâğıdı sundu. Mahmud, kendisinden af dileyen bir mek- tup sandığı bu kâğıdı açınca, meşhur hieviye ile karşılaştı. Fe- na halde kızdı ve Firdevsi'yi buldurmak için, her tarafa yaya ve atlı birçok adamlar gönderdi. Ayrıca, onu yakalayıp getirene elli bin altın vâdetti. Fakat, bü- tün gayretlerâ rağmeri, şairi ya- kalamağa imkân olmadı. Firdevsi, Devlet Şah tezkire- ayrılarak Mazenderan'a gitmiştir. Yukarıda, şehname'nin Sultan Mahmud'u övüş parçasının sonu ile Acem krş ilki olan Kiyümers kısi Prof. N. L. 346 balıkları kolitip kaçırmak, ağı- düşürmek istiyordu. Bu hali biri, ırmağı ri Balı kçı şu alel verdi: — Eğer bu suyu bulandırmaz- sam, bana açlıktan ölmek düşer. B; zamandır ki, kendi yürütürler. HİKÂYE . Salih Zeki AKTAY işlerini i Yazı o devirlerde karanlık ve henüz tatbik imkânı ve ameli faydası gerçekleşmemiş bir mari- Bu yüzden kelâm san'atına ait bütün eserler yazı aile değil de, hafıza marife tiy N » 9 üessir, yazma v rındaki çetinlikti, Henüz Mısir le Yunanistana gelme- , taş, maden, tah- imei Sil (parşömen)ler üzerine yazıyorlardı. Bütün bu çetinlikler, yazının muhtaç oldu- Mısır (papiros)ları, yazının umumileşmesi üzerinde (ayrıca müessir oldu ebi nesir hevinin eski Yu- aha. az yaşayacağı dolayısiyle zabt ve tes “edilmesindeki zorluk yüzünden değildi. Bunun rubi sebepleri de ardı di ve gündelik hayat üne debetleğini aşan ulvi za dü şüncelerini Yunanlı- lap) nazım şeklinde ifade ağ et veri er, kendi buna alıştırmış bulunuyorlardı. Nazım- da yalnız dış şi bakımından, ekil nesirdeki basitlik, e ko- laylık ve düzensizlik yoktu. Naz- mın şekil imtiyazları da po fıza- arın kaskatı ber, ede- biyatta, felsefe ve tarihi de i içine alan bir âmeli dil ihtiyacı ve nesir zar e ti ndi kendisine doğdu. k edebi nesir şekli, kendi- nin (Yedi hakim-Les septs sages) diye b ded şahıslardır. (Yedi hakim) den herbirinin hikemi ille meselleri, üzu zaman gündelik hayat içinde canlı fikir ralli olarak kul- la sel böyle zalarda ae yan sir ör yim erini teşkil Kali ilerle (Tales), (Bias), (Pittakos), (Solon) gibi isimlerin bulunduğu (Yedi hakim) den son- ra, aşaği yukarı yine bu aileden (Ezop) la Giri ii alih Zeki AKT. AY Ma Mi e er

Bu sayıdan diğer sayfalar: