3 Mayıs 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 14

3 Mayıs 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

(Firdevsi Bir gün, bir bahçede yine şarap lardı. ): f dostlarla beraber, içiyor- He akamdan musiki par- çaları hararetle çalınıyor, mec- listeki bütün ünlü kişiler neşe içinde bulunuyordu. Meelistekilerin, billür kadeh- lerden yakut renkli şarabı içe içe, nihayet kafaları dumanlandı. âl-i Zer, oğluna : «Ey, güneş gibi parlak ve ad sahibi oğul!» dedi. «Maiyetinde bulünan pebli- vanlara, akranları asında seç- kin olan kimselere süslü elbise- ler ve atlar bağışla !» Bunun üzerine Rüstem onlara, altınlar, mallar ve birçok da iyi kuşatılmış atlar bağışladı. kes birçok armağan al- ve meclis dağıldıktan e âdeti üzere hareme çe- ı İri yapılı Rüstem de, başı şa- raptan ağırlaşmış bir halde, sal- lana sallana yatağına yatıp uyudu. Uykuda iken, odasının kapı- ii doğru, kulağına bir gü- rültü geldi. Beyaz filin; bağlarını kopar- dığını ve saraydaki insanlara zarar verdiğini. Herkes bağıra bağıra anlati- m vard in bu sözler kula- ğın kahramanlık ve Eka yiğidi "dikenin kabardı. Hemen yerinden fırlayıp, koşa koşa gitti ve biiyükbabasının verdiği gürzü yarra dı. sne Saray adamları yolunu kese- rek onu bırakmadılar «Biz padişahın korkusundan, nasıl olur da kapıyı açarız?» «Gece vakti, karanlık her yanı kaplamış, fil de bağlarını ai şey mi olurmuş?» deyince... Fil yapılı Rüstem, bu sözler söyleyene kızdı Giyime veri bir yumruk indir Kafası top gibi ye reel, fır- layıp, arkadaşlarının yanına gitti, kaçtılar. Rüstem, kapıya geldi Ves. Kendine yaraşan bir şiddetle gürzünü indirdiği gibi, kapının zincirini kırıverdi. Bundan sonra, kızgın ve gür- zü de boynunda asılı olarak, dı- şarıya çıktı Nil deryası gibi çoşmuş, taş- mıştı; o azgın beyaz (ile doğru koşmaya başladı. ir göz atınca fili coşkun bir bir koyun sürüsü gibi kaçışıyor- lardı. Fil yapılı Rüstem, “aslan gibi kükreyerek ve hiç korkmadan onun yanına yaklaştı. N zgın fil onu görünce, bir dağ gibi, üzerine doğru yürüdü. üstem'in canını yakmak için, Göğün uzattı, Bunun üzerine Rüstem de gürzünü kaldırıp kafasına indi- rince, wi X a gibi vücudu iki büklüm Bisüt İdaş andıran fil titriye titriye ve bir tek vuruş- te, düşkün bir balde, yerlere ri dı. Rüstem Büy Ba bir' mektup yazdı Gyo güneşin, yılanın, karın- canın,. Ödün yıldızının, Merihin ve şu yüce göklerin riya! yn övüp ona şekrettikten Zâbil'li eşsiz Mek ve pa- dişah Zâl'i övdü. Mektubuna şöyle devam etti ; «Senin buyruğun üzere, Sipend dağına gittim. O, dağ değil, gök kubbesi gibi bir şeymiş meğer...» «Ben dağın eteğine konar parma e komutanından «Ben de onun buyurduğu gibi ymeltaagrria İşler, istediğim gibi, yo «Gece o basınca, ünlü savaş erleriyle, v aman verme «Kimi öldü, kimi gile, kimi de silâhlarını bırakıp a yanımdaki kep hiç mniilekeye değen beri i, sethür, uğra külâh, bg İnci, padişahlara yaraşan mü- cevherler, baştan başa nakışlarla süslü Çin kumaşlarını... Seçip Zâl'e gönderdi, kervanı yola çıkardı. Bundan sonra, Sipend dağına öyle bir ateş verdi ki onun du- Oradan, gönlü sevinç içinde ve bir rüzgâr hızı ile yola çıktı. E Prof. Necati LUGAL Böylece Şehname'yi, eserin kahramanı Zâl oğlu Rüstem'e ait bedi ölçüleriyle kapatıyor; ve gelecek sayımızdan itibaren Prof. Ş. Ü'nün kalemiyle tekrar A edebiyatına dönüyoruz. Edebiyat tarihi : Tiyatro doğuyor Eski Yunan âleminde tiyat- ronun doğuşu, Milâttan evvelki Beşinci Asırdadır. Yunan sanat ve fikir dünyasının kemâl çağı diye- ifadrlendirebileceğimiz bu safhaya, Atina devresi, (Attik devre), yahut (Perikles devresi) lenir. (Teb) li (Pendar)la (Halikar- nas) İı (Herodot)un dehaları, sağ“ Bim ışıldarken, Atina şeh- muharebelerinde oy- alimi büyük rol bakımından öbür Yunan ; beldeleri üzerinde hegemonyasıhı kurmuştu. Atina, dağınık ve başı boş Yunan bel- deleri arasında bu yüzden ilk pilâna geçti, Yunan ruhunu en ol çıkaran ilk (Attik) edebiyat örneklerini ver- meğe başladı 9 — — 5 Atinanın Fars ist'lâsına karşı topyekün Yunan aksülâmelini etmesindeki bu yası içinde birdenbire merkez- leştirmişti. Böylece Atina, öbür Yunan beldelerini kendi irfan mihrakına bağladı, eski Yunan kadrosunda bütün bir ruh ve madde hükümranlığiyle başa geç- miş oldu. Milâttan evvelki Beşinci Asır- da Atinanın kazandığı bu müm- taziyet, ona her sahada üstünlü- günü ve mümessillerini temin ederken, devlet ve idare pilânın- da da onu büyük bir mümessil. den mahrum etmedi. (Aksiyon)- cu mihveri etrafında geniş bir şairler ve sanatkârlar balkası kuran devlet reisi (Perikles), işte bu devreyi en zengin ve şaşaalı mikyasta temsil etti. (Perikles), sanat, fikir ve (aksi- yon) çerçevesinde eski Yunan âle- mini en olgun kıvamında bulmuş; ve bu olgunluk kıvamını kendi cephesinden, bu devreye ismini verdirecek kadar yükseltmekte müessir olmuştu. Aşağı yukarı 180 yıl süren kemâl devresi içinde Atina, Yu- nan ruh ve kafasının en yetkin meyvalarını devşirdi; ötede beri- de Yunan kadrosuna ait bütün dağınık kıymetleri kendi yekün hatları. içine aldı; eski Yunan sanat ve edebiyatını en yüksek asalet, zarafet, kat'ilik, âhenk, ölçü, şekil ve hacim değerlerine o şte (Attisizm), eski Yunan âleminin Milâttan evvelki Beşin- ei Asırda kurduğu, ruh, fikir ve iş cephesiyle tamam ve bütün © şekilleri ve nevileriyle olgun, kemâl ocağıdır. Bu devrenin vücut verdiği ve esaslandırdığı edebiyat şekilleri, şimdiye kadar seyrini takip et- tiğimiz Yunan şiirinin yanında, sırasiyle tracedya, komedya, ta- rih, felsefe ve talâkat şubele- idir. Tracedya şeklinde doğan ti- yatro, bu devredeki edebiyat şubelerinin. en azametlilerinden birisi olduğu için, Atina devre- sini tetkike ondan başlanabilir. Atina devresinde doğan tra- cedya, edebi sanat ve edebiyat nevilerine n nw büyük bir hu. susiyete sahiptir. O da eski tra- edyanın, bugünkü Garp dünya- sında hâlâ tatbik sahalarını dol- ia devam eden canlılığı... elde bulunan e tracedya eserleri, hem kemmiyet, hem de keyfiyet ba- kımlarından hâlâ en büyük ehem- miyeti muhafaza etmektedir. Ge- rek ruh, gerek şekil cepheleriyle birinci derecede kiymet sahibi bu piyesler, (aksiyon) kanavala- rını dolduran mitolocya ve efsa- sında ilk şaheserleri bina etmiştir. Bugüne gelinceye kadar (At- tik) traceya eserleri, onları mü- temadiyen 'sabneye intikal etti- ve yeni yeni temsil metot- ları içinde. canlılıklarını koruya- cak sanatkârlar temin etmekten irler. ve yazıcılar bulmakta da hiç fakirliğe düşmedi. ce eserler, büyük şehir pek açık hava sahnelerinde, eski bir tiyatro harabesinde, bir diğ eteğinde, hülâsa şu veya bu şekilde, o gün'bugün, daima zaman ve me- kâna tatbik edilegeldi. İşte (Attik) tracedyanın, tat- biki kiymet ve canlılığını muha- faza etmekteki bu daimi kudret vasfı, onun hiçbir suretle ölü bir kalıp ve mazariye halinde bali Za hususiyetini belir- tir. Bu zuda “biraz tafsilâta E Salih Zeki AKTAY

Bu sayıdan diğer sayfalar: