13 Aralık 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

13 Aralık 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HALKADAN ŞEMS (TEBRIZİ) Meşhür Mevlâna Celâleddin (Rumi). Hazretlerinin en büyük dostu... O kadar büyük dostu ki, iki erek, hele Allah yolcusu iki erkek arasında en ileri ve mefkârevi ifadesiyle böyle bir dostluğa dünya bir kere daha şahit olmadı. . Şems, irşad edicisinin elinde pişip ol- duktan sonra, aldığı emirle Tebriz'den yola çıkıp Konyaya kadar geldi ve bir hana indi. Orada, ismi ve şahsiyeti her taralı dolduran Mevlâna hakkında sorup 80- ruşturdu : — Kimleri sevmez? Bana onun sevmediği, hazzetmediği, nefret ettiği şe- killer ve şeyler üzerinde bilgi verir misiniz? ' — Kalender edalı, kalender kılıklı insanları hiç sevmez! Onlara karşı gayet haşindir | Dediler. Bunun üzerine Şems, kendisini, kalender edalı, kalender kılıklı bir şekle soktu ve yolunun üstüne dikilip Mev- lâna'yı beklemeğe başladı. Mevlâna sokağın bir ucundan göründü. Etrafında ilim ve fazilet adamlarından bir kafile... Güzel bir ata binmiş, ağır ağır geliyor... Mevlâna tam önüne geline, Şems, atıldı, atın dizginine yapıştı ve haykırdı: — Ey müslümanların efendisi | Söyle bana, Bayezid (Bestami) mi daha bü- yüktür, yoksa Hazreti Peygamber mi?.. Balmumundan daha sarı bir renge girdi; ve derin, gökler kadar derin gözlerini bu garip adama çevirip cevap verdi: — Bayezid ümmetten bir ferttir; Hazreti Peygamber ise âlemlerin efen- isil Onun yanında Bayezid kim olabilir ? iğ devam etti : niçin Hazreti Peygamber her âi ân Allahtan mârifet isterken,Baye- zid «sultanların sultanı benim, Sübhan Ve en büyük şân beniml> dedi? e — Çünkü, dedi, Bayezid, susuzlu- ğunu bir danla giderir ve sarhoş- luğa geçerken, Âlemlerin Fahri, Allahın şakkettiği göğsündeki sonsuz tahammül, feza kadar derinlikle her ân daha ziya- desini alıyor,hiç bir derecede kalmayor, daima biraz daha yakınlık diliyor, bu “$siz derecenin temkin makamına çık- mış va ms, bu cevap üzerine zehirli bir mira attı, kendinden geğti, toprağa Yığıldı. Mevlâna atından inip Şems'in mübarek başını kucakladı, kendisine gelinceye kadar kucağında tuttu ve sonra yanındakilere onu kendi evine götürmelerini tenbih etti. » .. Mevlâna bir havuz kenarında otur- muş:.. Yanında birtakım kitaplar... Şems göründü ve sordu: — Bunlar ne cins kitaplar ? — Bunlara dedikodu derler! Şems kitapları alıp havuza fırlattı. Mevlâna > düştü : ptin? Bunlar bana atalarım- dan kalmış Di Slm çok fay- dalandıklarım vardı. Ve mütteessir oldu. Şemes elini havuza doğru çevirince kitaplar eski yerine geldi ve hiç birinde en küçük bir ıslaklık eseri yok... Mevlâna hay- retle sordu : — Bu ne haldir? Şems : — Bunada zevk ve halet derler; ya sende bundan eser var mı Ve Şems ile halvete çekilip, üç ay, geceli gündüzlü sohbet ettiler; yanla- rına kimseyi almadılar ve kimsenin yanına gitmediler. Mevlâna'ya sonsuz- luk yulu açılmıştı. * Bir gün Şems, Mevlânadan bir sev- gili istedi. Mevlâna hemen zevcesini alıp getirdi, Şems dedi ki: u benim kız kardeşimdir! Genç bir ek olsaydı | Mevlâna hemen oğlu sultan Veled'i getirdi ve şu karşılığı aldı : a benim oğlumdur! şarap olsaydı da zevk etseydik |.. Ve mevlâna hemen çarşıya gidip mübarek ellerinde birer desti şarap,elâle- min içinden gozmşk Şems'e getirdi. se in sözi z Mevlâna” nın teslimiyetindeki Kir ve meşrebindeki kuvveti im- tihan etmek istedik. Dediklerinden çok fazlaymış ! Biraz * ** EZ1001115ı EMEN valisi Hazreti Ömeri görmeğe gelmişti. Sı haşmet akan bir kılık... Hazreti Ömerbu manzarayı” sevmedi. Vali ikinci defa Halifenin karşı- sına, mahsus, berbat ve perişan bir kılıkla geldi. Bu dafa e büsbütün müteessir oldu ve şöyle dedi — Maksadım ne o, ne bul.. İnsan, ne saçı başı karışık, perişan bir halde gezmeli, nede sırma ve debdebe içinde yüzmeli!., Böyleyken? Adıdeğmez IRILİİLAR vi Şems bir çok defa Mevlâna'dan ayrılıp bir çok defa onunla buluştu. İki dost arasındaki ayrılıklar her ikisine de hasret ve ıstırapların en acısını tat- tırıyor, nihayet birinden biri yollara Bir gün Tebriz'de bir yahudi Şems'in karşısına dikilivermiş : KO ya Şems, Mevlâna geliyor! Şems, ne kadar malı ve mülkü varsa bu diye hediye etmiş... Biraz sonra başka biri Şems'e diyor ki : — Yahudi seni aldattı ve bütün Ortada ne Mevlâna var, ne imalini aldı. birşey... Gelen giden yok!.. Yahudi sana yalan söyledi! — Biliyorum, diyor Şems, ben malımı ve mülkümü bu sözün yalanına verdim, doğrusuna canımı vermek lâzımdı. Gerçekten dostluk mevzuunda, bü- tün tarih boyunca bundan daha güzel bir söz e Şemsile Mevlâna ii münasebet bir takım ânlayışsızlar ve nasipsizler ara- sında binbir türlü tefsir ediliyor. Hattâ Mevlâna'nın Âlâeddin Mehmed” isimli oğlunu kandırıp : — Şems, senin annen ve kardeşinle e neler yapıyor | Tarzında onu silen GN Bir gün, Şems, Mevlâna ile yanyana sohbet erkam, “Alâeddin, etrafında kendisi gibi yedi şaki, kapı- dan Şemse'e işaret ediyor: Buraya gel Şems ayağa kalkıyor ve Mevlâna'ya hitap e ayi — Bizi ölüme dâvet ettiler! Mevlâna iri hafifçe göğsüne eğip bir «Âyeti kerime» okuyor. Şems dışarıya çıkar çıkmaz bekle- yenlerden herbiri ellerindeki hançerlerle üzerine üşüşüp onu . ediyorlar. Şems'in ağzından, y — Allahi. Diye bir sayha e Vaka yerine koşuşan insanlar, yerde birkaç damla kandan başka birşey göremiyorlar; ve © mâna Sultanının nişansız bir tarzda göz pilânından kalktığına şahit oluyorlar. Şems'in katilleri tez zamanda müt- hiş belâlar altında birer birer devrilip gidiyor; ve Mevlâna, bu arada ölen oğlunun cenazesinde bile bulunmuyor. Lİ Tefsirci : , vlâna ile Şems'ten hangisi Ekpe alir iğ vi çekişme- olmuştur. Kimi Mevlâna, İ eğ Biz de diyeoniii ki, b langıçta Mevlâna” yı irşad ettikten Gö Mevlâna'nın derecesi (kendisininkini geçince onun irşad kanadı altına gir- miş olabilir, Şems... va

Bu sayıdan diğer sayfalar: