11 Aralık 1930 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

11 Aralık 1930 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HKânuruevvel 1930 Camfmriyet KÜÇÜK KÖŞE: Tahammül rekoru Vergiler hakkında a n M Mesken vergileri ağırdır lar, hatta aç kalanlar (Vergiler anketimize devan\ edi yoruz. Yazılacak mektuplar kâğıtın bir tarafına yazılmalı ve kısa olmalıdır.) Avrupa'nm Mahza bunu vermek için borçlanan şannivelerininyüksek muganni ve museslerini âinliyebildiğimiz Seyrüsefer talimatnamesi Osmanlı ve Cumhuriyet pasaportile gidenler memlekete nasıl gelebilirler? Ankara 10 (Telefonla) Dahiliye Vekâletince hazırlanan ve Heyeti Vekilece tasdik olunan seyrüsefer talimatna mesi atideki mevadı ihtiva etmektedir: 1 150 lik listeye dahil olanlardan Türk tabiiyetinden iskat edilmiş ve sakit hanedana mensup olduklarından dolayı millî hudut haricine çıkarılmış bulunanlar müstesna; Türk pasaportu almak iizere ecnebi bir memlekete kaçmış olan Türk tebaası MuslümanHar, 2 inci maddede yazılı usul dairesinde memlekete girebilirler. 2 Memleketimize gelmek istiyen Türk tebaası Müslümanlar, ötedenberi oturmakta oldukları yerlerdeki Türk konsolosuna ve yoksa en yakın konsolosa bizzat muracaat ederek alacakları üç ' parça beyannamenin her hanesiode yazılı suallere açık ve sarih cevaplar yazacak ve her parçaya fotograflarını yapıştıracaklardır. Konsoloslar, bu beyannamelerin birer parçasını alarak diğer iki paçasını Dahiliye Vekâleti emniyet işleri umum müdürlüğüne gönderecekler ve beyanname sahibi hakkmda vuku bulaoak iş'ar üzerine pasaport verecekJerdir. 3 Münkariz Osmanlı hükumeti ve Türkiye millî pasaport ile çıkmış olan Müslüman Türk tebaasına, beyanname vermelerine hacet kalmadan pasaport ve tabiiyet varakası verilir. Sakıt Osmanlı hükumeti tarafından verilmiş pasaportlara müsteniden yeniden pasaport veya vize veya tabiiyet varakası alanlar hakkmda konsoloslar, pasaportıuı veya tabiiyet varakasınm tarih ve numarasile sahibinin isim ve hüviyetini ve vize aldığı Türkiye memleketi, emniyet işleri umum müdürlüğüne ve yolcunun çıkacağı yerin en büyük mülkiye memuruna bildirirler. Şu kadar ki ötedenberi ecnebi bir memlekette olup ta beş seneden fazla bir müddet konsoloslara muracaat ederek kayitlarını tescil ettirmemiş olanlar hakkında pasaport veya tabiiyet varakası verilmeden evvel keyfiyetin sorulması lâzımdır. 4 Türkiye Cumhuriyeti makamatı tarafından verilmiş pasanortla İstanbnl'u terketmiş olan gavrimübadil ortodoks Rum'larla İstanbul'da bulunan aile reislerine iltihak etmek üzere gelecek olan kız ve erkek çocuklar ve reşit büe olsa evlenmemiş kızlar ve reşit oğlu etabli tanınmış dul analar hakkmda olunacak muamele. Türkiye ile Yunan hükumetleri arasmda yapılmış ve 10 haziran 930 tarihinde imza edilmiş olan mukaveleye ve muhtelit mübadele komisyonu Türk heyeti murahhasası reisliğinden konsoloslara vuku bulacak iş'ara göre ifa edilir. Tabiiyetinde şünhe edilenlere emniyet işleri umum müdürlüğünün mütaleası alınarak pasaport verilebilir. Gelenler Lozan muahedesinde münderic mübadele mukavelenamesinin 4 üncü fıkrası mucibince. ahalisi mübadeleye tâbi olmıyan mıntaka dahilinde kalabilirler. 5 Hükumeti Milliye ve Cumhuriyet pasanortile ecnebi memleketlerine gitmiş. ve Türk vatandashçını kaybetmemis Ermeni'ler avdet edebilirler. 6 Kocaları Türkiye'de bulunan Ermeni kadın ve babaları Türkiye'de olan 18 yasını bitirmemiş Ermeni çocukları ve babaları olmayıp ta anaları Türkiye'de bulunan çocukJarla henüz evlenmemis bulunan kızlar, bevanname vermek sııretile Türkiye'ye çelebilirler. 7 Türkive'den pasa?>ort«uz riden Türk vatancîası MuseviHer, beyanname usulüne tâbidir. 8 Türkiye Millî pasaportile memleketimizi terkettisi anlasılan Türk va tandasları, bulundukları ecnebi memleketlerde Türk konsolosu bulunmadjğından dolayı avdet icin ecnebi pasaportu almakta muztar kahrlarsa, haklannda oasanort kanununa çöre muamele yapılmak üzere memlekete kabul olunurlar. 9 Elinde etabli vesikası olan Rum'lar. Rum ahalisi mübadeleve tâbi olan yerlere jrftmekte serbest iseler de hiç bir yerde ailelerile yerlesemezler; emlâk ve ikar sahipleri olamadık'»rı gibi 3 aydan fazla oturama7lar. Hükumetçe memnu mmtakalara Rum ve Ermeni'lerin girmesi müsaadeye tâbidir. 10 7 temmuz 340 tarihli sevrüsefer taHmatnamesi hükumleri mefsuhtur. Nadi Beye açık mektuplar İşlerimizin bozuk düzen giden tarafları için yeni çıkan yanlış bir zehap var, diyoruz ki bu bozuk düzenlik kitabın ve kitap maddesinin sakatlığmdan ileri geliyor, hemen tadil edelim. Kitap ve kitap maddesi; yani ka nun, nizamname, talimat falan.. Her ne olursa olsun mektup ve müdevven şeyde az çok bir düzen var dır. Velev mana ve işareti menf i olsun. Halbuki bozuk düzenliğin esasını kafalarımKin içinde ve an'anelerimizin arahklarında aramalıyız. O düzelince kitabın maddesi bozuk bile oisa iş tıkırına girer. Teşkilâtı esasiye kanununun sara hat, salâbet ve selâmetine diyecek var mıdır? Yoktur. Yoktur amma, evvelki gün bir resmî memıır, efendiden bir vatandaşı sürükliyerek merkeze gö türdü. Hem sizin Yenigün heykelinin bulunduğu meydan ortasında... İcra ve iflâs kanununun aslî ve mabrern hücum hedefi şudur: Hapsettirmek ve tevkif şantaji yapmak hırsı. İcra ve iflâs kanununun aslî ve sarih faydası da budur: Memlekette «kemali germî ile» cari olmakta bulunan kasaba ve köy tagallübünün mühim miktarda önüne geçmiştir. Esnaf, beyin; köylü, ağanın esaretinden yüzde kırk kurtulmuştur. Bu iki noktanın harîcindekî mes'eleleri de mütehassısları tetkik etsin. Size eski hapisli icra kanununun devrinden kalma ve hâlâ bitmiyen tuhaf bir is söyliyeyim: Arkadaşım A ğababazade Abidin Beyin birisinde alacağı vardı. Borçlu üç yıl evvel De • nizli'ye gitmişti. Ankara icrası canla başla çalışti, uğraştı, fakat borçludan iki harfli bir cevap bile alamadı. * ** Bir bağ komşum vardır. Tüccardır. Birisinde üç bin beşyüz lira alacağı vardı. Müsbet olan evrakını icraya verdi. Borçlu Afyon'a gitti. Borçlu nun Afyon muhasebesinde iki bin iki yüz lira alacağı ve bundan başka dört bin lirahk nakit depozitosu vardı. Ankara ve Afyon icraiarı bu paraları resmeıt ve sür'atle haczettiler. Fakat borçlu iki bîn iki yüz lirasını çekti! Ondan başka tahakkuk eden diğer alacaklarım da çekti! Depozito muvazaalandı. Bura icra riyaseti Afyon müddeiumumiliğine yazdı. Adli • ye müfettişliği ise el uzattı. Amma bu sefer daha başka şey ol du: Eskiden iyi kötü cevap verilirdi. Şimdi kızmışlar cevap bile vermi yorlar. Mes'ele tam on bir ay ve dört günlüktür. Bunda icra ve iflâs kanununun ne günahı var? • ** Bir dostum büyük caddelerden biri üzerinde viran bir ev satın aldı. Belediye (bu cadde açıldı, şerefiye ver!) Dedi, verdi. Hem çok çok para aldılar. Sonra dostum bu viran evin yerine dört beş katlı bir apartıman yaparak hem kârını, hem caddenin bir kat daha şereflenmesini temin etmek istedL Belediye izîn vermedi. Meğer evin ö nünde Belediyenin küçük müselles şeklinde bir (tarik fazlası) varmış. Bunu satın alıp hizaya geleceksin dediler. Peki alayım, kaç para? Dedi. Bilmem kaç bin lira! İstediler. Niçin? Niçin olacak şerefiye! Ben onu ver dim.. Lâf yok! Şimdi ne tarik fazlası kırk yüz bin liraya satılmıştır. Ne apartıman ya pılrmştır, ne caddenin o çirkin tarafı Sesli fiaimler ve sinemalarda gürültüler vardır Mesken vergileri Mesken vergilerinin akaratın tâbi olduğu nisbet derecesine çıkarıldığı çok fena olmuştur. Bugün bu meskenlerde yaşıyanlar yalnız vergi ile kalsalar ne âlâ. Sigorta, tenezzülü kıymet, tamiratı mütemadiye, evkaf icareleri, belediye vergileri gibi bir sürü zaruretler ve mükellefiyetler karşısında adeta kira köşelerinde oturmaktadırlar. Bir fark ile ki bunlann her aybaşı karşılanna dikilen ve aylık istiyen ev sahipleri yoktur. Fakat buna mukabil vergi gibi emvali menkuleyi haciz tehdidi ile tahsile gelen tahsildarlar mevcuttur. Aüeler zaten zaruret saikasile satıla satıla azalmış ve yalnız kıymetsizleri kalmış en mübrem ev eşyasından başka bir şeye malik değildirler. Bu gibi eşya haczen ve cezaen satılırsa yüz kuruşluk bir mal nihayet on beş yirmi kuruşa satılacağından ve satılanın yerine yenisinin konulmak imkân ve ihtimali de olmadıgından başka tedbirlere mtiracaat olunuyor. Bu tedbirler maaş ve sair suretle ele geçen parayı vergiye yatırmak icral tahsilden tevellüt edecek ruhl ıztıraplara meydan vermemektir. İşte bu ıztıraptan kurtulmak İçin bazan sıcak yemek yerine zeytin tanesine son haddine kadar cilâ verenler pek az olmasa gerektir. Bunun ikinci bir safhası daha vardır ki o daha elimdir. Vergimi vereyim de ele güne karşı mahcup olmıyayım diyenler zarurete tahammül edemiyerek nihayet borçlanmakta ve faizin ağırlığı altında evin kıymeti eriye eriye bir gün bunun da satılığa çıkanlarak ailenin evden de mahrum kaldığı görülmektedir. lıcı ve bakal dükkâm açtım. Geçen sene 82 lira kazanç vergisi tarhetmişlerdi. Bu kazanç vergisi az gelmiş olacak ki yedi lira da bir zam geldi. 89 lirayı iki taksitte verebildim. Bu sene 82 buçuk lira geldi. Itiraz ettim. Çünkü mevkiim üçüncü sınıf derecesindedir. Memurluk ise ikinci derecede olduğunu tasdik etti. Hiç, Yenikapı'da ikinci sınıf esnaf olabilir mi? Bu kerre temyiz ettim. cevap bekliyorum. Zaten ilk taksiti borçlandım da verdim. İkinci taksiti de nasıl verecegimi düşünüyorum. Bu hakikat karşısında verginin ıslaha muhtaç olduğuna bir diyecek kalır mı? Yenikapı'da Kâtipkasım mahallesinde Suterazisi sokağında 41 No. tatlıcı ve bakkal Yusuf Veraset vergisi makabline şamil olmamalıdır ZelzeEe Ankara 10 (A. A) Aldığımız malumata nazaran bugün takriben saat 13 te Erzincan'da şiddetli bir zelzele olmuştur. Telgraf muhaberatı munkati olduğundan zelzelenin yaptığı tahribat derecesi hakkında henüz maIumat almamamıştır. Nafıa însaatı Erzincan büyük bir Bir çok firmalar inşaatı taahhüde talip felâket geçirdi Veraset vergileri zengin memleketlerde bile iyi birtesir bırakmamaktadır. Halbuki bizde anadan, babadan intikal eden bir ev için de çocuklardan vergi aImmaktadır. Ailenin meskeni için bu vergiyi vermenin ne müşkül olduğu düşünülsün. Biricik meskenden vergi almak acıdır. Akarattan alınsa haydi ne ise ne.. Daha fena ciheti kanunun neşrinden yirmi sene evvel vefat eden bir adamın evlâdına intikal eden emvali gayri menkulenin eğer şimdiye kadar tapuca intikal muamelesi yaptırümamış ise veresenin vergiye tâbi tutulmasıdır. Halbuki ayni adamm gene 20 sene evvel çocuklanna intikal eden nakd! serveti, emvali menkuiesi vergiye tâbi değildir. vazıı kanun menkulâtın ziyanı ve hangi bir sebeple evden çıkmış bulunması ihtimallerini nazarı dikkete alarak vereseyi bu cihetten mükellef tutmamıştır. demek ki verese yirmi senedenberi ihmal dolayısile gayri menkulleri kendi üzeriBen şu fikir ve mütaleadayım ki aile ne intikal ettirmedikleri için bu vergiyi lerin ikametlerine mahsus meskenler tediye mükellefiyetine maruz kalıyorlar. şimdiki gibi değil bundan evvelM nisbet yalnız bu kabilden veraset vergileri ihbar ten de daha aşagı bir vergiye tâbi olma edilmeseler dahi cezaya tâbi değillerdir. lıdır. Hükumeti Cumhuriyenin bu usulü İşte kanunun neşrinden mukaddem bir tatbik iledir ki refahı âmmeyi temin ey mala varis olanlara verilen müsaade liyecek en büyük ve müessir tedbirlerden bundan ibarettir. birini ittihaz etmiş olacaktır. Pikrimce veraset vergisini mesken ve aB. R. kara göre almak daha iyi olacaktır. AileKazanç vergist kazanç derecesine nin biricik yuvası her halde vergiden affedilmelidir. Ve kablelkanun intikal egöre olmalıdır den gayrimenkuller de vergiye tâbi tuKazanç vergisi hakkmda şikâyetim şu tulmamalıdır. dur: Ben iki senedir Yenikapı'da bir tatS. A. hâşa olmaz ya, her nasılsa gayet kü • çük bir yanlışlık olmuş. Belki de bir isim ve adres iltibasıdır. Bu yiizden benden ikinci, üçüncü defa muamele vergisi istiyorlar. Vermesine vereyim, helâl olsun, bir şey değil, yanlışlık her yerde olur. Fakat esnafım, vaziyetim biraz dardır. Onun için şu minimini ve taksirsiz yanhşlığı Iutfen tashih bu yurunuz.) Küçük yanlışlık tashih buyuruldu. İki gün sonra bir arzuhal daha ve başka bir edebiyat daha: (Efendim beyim, eksik olmayın, filân yanlışlık Iutfen tashih edildi. Fa kat bir kaç benzeri vardır. Lutfen on ları da öteki gibi tashih buyurunuz.) Tashih buyurdular. Şimdi tahsili emval kanununun bunda ne suçu var? Bence kafataslarının içinde zihniyet denilen pası miskâpla kazıyamıyor sak ta düzeltelim, düzeltemiyorsak susalım. Bilmem siz ne dersiniz Nadi B.. Imlâ tadilâtı yapslmıyor Ankara 10 (Telefonla) İmlâda yeni tadilât yapılacağı haberleri doğru değildir. Şayialar Dil encümeninde mürekkep îsimlerin hangileri birleştirilerek, hangileri ayrı olarak yazılacağı hakkında cereyan eden münakaşadan tevellüt etmiştir. Ankara 10 (Telefonla) Nafıanın 10 senede ikmal edilmek üzere 60 milyon lira tutacağı tahmin edilen şoselerimizi inşa etmek üzere bugün Kapel firması vekili Himmet zade Hiisnü B. istida ile Vekâlete muracaat etti. Maahaza ayni taahhüt için daha pek çok müracaatlar vardır. Vekâlet hepsini tetkik edecektir. Şayi olan istikraz haberleri hak ktnda Nafıada hiç bir malumat yoktur. Mudanya hattı Mudanya Bursa hattı masrafını koruyamamakta olduğundan ve şir • ketle hükumet arasmda bazı hesaplar bulunduğundan şirket hattın hüku mete devrini teklif etmiş ve arada muBartın 10 (Hususî) Bir baba ve haberat başlamıştır. Hükumetin muoğlu sebepsiz yere öldüren Ahmetbeşe vafık bulduğu takdirde hattı satın alköyiinden Kınah Mehmet bu sabah ması ihtimali vardır. Maamafih henüz idam edilmiştir. Tuncer müzakerat neticelenmiş değildir. Bariın'da bir idam güzelleşmiştir. Belediye kanununda mı kabahat? * ** Bir ahbabım beyannameye tâbi olmıyan esnaftandır. Muamele vergisi kanunca her sene maktu kesilir, o da yıllardanberi günü gelmeden tıkır tıkır öder ve makbuzları koynunda saklar. Bir gün ona dediler ki (sen üç sene evvel belleme, çul satmışsın şu kadar yüz lira muamele vereceksin.) Aman! Ben kanunca şu şekle tabiim, her sene maktu veriyorum, işte makbuz • ları. Ya! öyle mi? öyleyse al bir da ha: (tki sene evvel filân yerlere organ satmışsın, paraları!) Aman! Aman mı?? Al bir ihbarname daha! Paraları ver, derdini sonra anlat! Ahbabım kanunca yürümenin im kânsızlığını görünce bir arzuhal ile ve yalnız bir tek ihbarname için şu e debiyatı yaptı: (Efendim beyim, âcizleri maktu vergiye tabi esnaftanım. Her yıl bu suretle vergi verdiğim kayıtlarla, makbuzîarla sabittir. Fakat dairenizde sesli filimler, cidden çok atlı bir musüd ziyafeti teşkil ediyor. Bu bafta, Elhamra sinemasında meş hur tenor Jan Kipura'nın bir filmi !\Iusiki âleminde, Karüzo'nun hayrülba lefi olduğu söylenen Kipura siması ve endamı jrüzel genç bir san'atkârdır. Ba noktalarâan meşhur Tavber'e faiktir. Binaenaleyh bilhassa kadınlar arasmda, büyük bir şöhret ve rağbet gördüğüne ve göreceğine şüphe yoktur. Fen, Kipura gibi san'atkârları bize lı tatlı dinletiyor, fakat tedbir ve terbiyede, bu dinlemek zevkini ihlâl etmese ne iyi olacak? Meselâ, dün Kipura'nın, insanm içine örpermeler veren o müessir feryatlarını dinlerken, tam en zevkli yerinde sinemâva üç kişi geldiler. Bir de, yer gösteren. kadın; etti dört... Yer beğenmediler, buraya mı oturahm, şuraya mı diye tereddüt ve münakaşa ettiler. Nihayet blr verde oturdular. Oturdular ama gürültü bitmedi. Yer gösteren kadın, yeni gelenIerin yanmdakileri cep fenerile muayene ettikten sonra yanlış yere oturdunuz, Diye kalkmağa davet etti. Kalkmak istemediler, kadın ısrar ederek nihayet bu seyircileri kaldırdı, başka yere götürdü. Fakat, bu gürültüler, Kipura'nm en güzel şarkısının bütün zevkini kaçırdı, berbat etti. Geçen gün diğer bir sinemada idlm. Muhavereli bir filim seyrediyordum. Oturduğom locanm arkasmdaki koridorda bir takım adamlar, merdivenlerin, taş döşemenin üstünde takırtukur geziyorlar, konuşuyorlar, kapıları açıp kapıvorlardı. Kapılar açılıp kapandıkça gıırdıyor, küt diye vuruyordu. Ba yüzden muhaverenin yarısını anlıyamadım. Yanımızdaki locada bir ukalâ, hayli yüksek sesle filimdeki muhavereyi yanındakilere tercüme etmeğe kalkıştı. Filmin bir kısmını da onun sesinden işitemedim. Tam can alacak bir yerde localardan birinin sükkânı gitmeğe kalktılar, yerlerine başkaları geldi. Konuşmalar, şülüsmeler, selâmlaşmalar, iskemle patırdılan, kapı gıcırtıları filmin en iyi yerinl alıp götürdü. Aşağı yukarı koca fllimden hiç bir şey anlıyamadan çıktım. Sinemacılarımız, binlerce lira vererek en son sistem sesli filim makineleri ve çene bir çok masraflar ihtiyar ederek en üzel sesli filîmleri çetiriyorlar. Biraz daha fedakârhk edip yerlere ve kapılann kenaıianna keçeler koymalı, filim başladıktan sonra, kısa perde araları yapıp, şec kalan müşterileri, o zaman, içeri almalı, iskemleleri, koltukları ve kapılan şürültü ve gıcırtı yapmıyacak bale getir^ 3 meli, memurlannı, hademelerini koridorlarda piyasa ve gevezelik etmekten menetmelidirler. Sinemacılar bu tedbirleri aldıktan sonra müşteriler de sesli filim seyretmenin adap ve terbiyesini öğrenmeli, lâkırdı ve çürültüden vaz geçmelidirler. Bilmeliyiz ki medeniyet ve fennin bu yüksek icadını o yüksekliğe lâyık bir şekilde dinlemek te bir medeniyet lâzımesidir. Ses Kraiiçesi ( Birinci sahifeden mabait > AKA GÜNDÜZ Hudadat Şakir H. müsabakadan sonra, Fransız gazetecilerî ile Fran sızca konuştuğu gibi fngiliz, Amerika ve Alman gazete muhabîrlerile de îngiliz'ce ve Alman'ca görüşerek mü « nevver Türk kadınlığmın yüksek m e v kiini ve terbiyesini gösterdi ve muhataplarını hayran bıraktı. Nis gazeteleri, Ses Kraliçemizden sitayişle bahsediyorlar. Tafsilât postadadır. Emlroğlu Ziya Tayyare piyankosu bugün Darülfünun konferans saionunda çekiliyor «CUMHURİYET,, TEFR1KASI : 27 ONLARIN ROMANI Bu ihtiyaçla Mehmed'e biraz fazla sokylmağa başladı. Mehmed'e biraz daha sık göründü. Dik kat etti. Dağ çocuğu korkak ve ümitsiz bir ihtirasla âşıktı. Gözlerindeki mana sarihti: Şehir kadını! Ben seni çok seviyorum amma ben bir çoban parçasıyım, sen hana insan diye bakmazsın. Ne yapmah ki ben de sana lâyık adam olayım? Gülöz öğrendi, Mehmet seviyor. Şimdi yeni bir merak peyda oldu: Nasıl seviyor? Dağ çocuğu, şehir çocuğu gibi mi sever? Sevgi şairaneliğinden dağ çocuğunda ne vardır? Bakış, aşkın en mükemmel ifşa ve izah aletidir. Çadırın arkasında kuru odun kırmasım tenbih ederken, çeşme nin önünde, her dolduruşta testiJeri çalkamasını söylerken ve bunları daima yalnızlığı ve görülmez tık yapmıştı. Yanına gitti, eğildi, rıya fırladı. Hafif rüzgâr altına Benim hastahğım geçmez O zaman seni de etini de ayni elini Mehmed'in ensesine dokun gitti, dadısmı, sonra annesini lâfa ki... yangı ile severim. durdu, Mehmet hemen doğruldu. tuttu. Beş dakika sonra Mehmet Kolların, ayakların, ' başla Neden geçmez?. gövdelerin bir karışma Avcunu başına koydu. Nabzını yorgun, bitkin bir halde çadırdan Onu sen bilin! \ rın, çıkıp uzaklastı. tuttu. Çenesini tutarak: Mehmet bir adım sokuldu. Dağ sı, bir yere yuvarlanması olYazan: AKAGÜNDÜZ Çıkar dilini! Dedi. Sen biraz Gülöz o zaman düşündü: Bu ya arslanı kadar cesurlaşmıştı. Gülöz du. Birbirine çarpan dişlerin ince liği temin ederek yaparken, Meh hastasm Mehmet, ateşin var. takırdısı, bir kasırga, bir kıyamet.. rım yamalak, müsvedde münasi biraz geriledi. Sesi titriyordu: med'in gözlerine dikkat ediyordu. Mehmet her mânaya gelen bir betsizliğini niçm yapmıştı? Merak Ben bilirim ama, bilmedik • Çamlar tepe takla geldi, kökler Mehmed'in gözbebeklerinde birer cevap verdi: lanan bir hissin bu derece ileri var lerim de var. Onlara doğru cevap karıştı, çam dikenleri yumuşadı alev noktası ve etrafında bir du Çok yanıyorum. ve çok zor bir hamle ile doğrulduması doğru bir şey değildi. verirsen... manlanma vardı. Mehmet bu söz Gel, sana ilâç vereyim. Artık sarahaten öğrenmişti ki Ne sordun ki söylemedim? lar... leri dinlerken Gülöz'ün gözlerine Oyleyse ben sorayım sen ce Şehrin ihtiras kuvveti dağın ihÇadırına götürdü. İki aspirin i cahil ve ibtidaî dağ çocuğuna bir değil, konuşurken sağa sola hafif çirdi. Kolonya ile başını, şakak gönül işi değil, bir et ihtirası hâ vap ver. Ama bir küçük yalan tiras kuvvetine mağlup oldu. İçe fıkırdıyan memelerine, dudakla larmı, boynunu uğdu. Ateş içinde kimdir. Fakat insanlar yalnız ete söylersen kanşmam. Bir daha yü kinci ve üçüncü bir fırtınadan sonrına, beline, küçük topuklu süzme ki Mehmet titriyordu. ra hava açıldı. merbut değiller ki... ziime bakamazsın. bacaklarına bakıyordu. Ve rengi Mehmet hâlâ dinç bir geyik çeErtesi gün Mehmed'e uzakça bir Sor hanım kadın! Otur şuraya. uçarak yavaşça titriyordu. vikliğile çamların arasına koşa koDedi ve iki ateşten avcunu Mehmet oturdu. Boynunu uğar çam kümesinin arasında kozalak Dağ çocuğu güzel şehir kadınının ken alnından göğsüne doğru bak ve kuru odun toplarken tesadüf et Gülöz'ün beline dokundurdu. Gü şa daldı. Yorgun Gülöz, kozalaketini ve şehvetini seviyordu. Ve tı. Dağ çocuğunun mükemmel bir ti. Daha doğrusu filân yerde bun • löz'ün bütün vücudü titredi, fakat ların üzerinde upuzun kalakaldığı zaman yaptığı işin ne kadar fena onu istiyordu. erkek olduğunu sezdi. Yamalı min ları toplamasını söyledikten sonra mâni olmadı. olduğunu hatırlaaî. Fakat derhal O kadar gözü karararak, başı tanının ikinci düğmesini elile çöz hastasına: Sen beni seviyorsun. dönerek istiyordu ki... Bir gün Ah dü. Avcuna kolonya döktü, elini Dün sana çiçek toplamadım, Mehmet dişlerini gıcırdatarak, kendi içine, kendi için cevap verdi: Bir hayata atıldım. Ağabe » met, Osman pehlivan'.a uzak bir koynuna soktu, göğsünü, midesini, dedi. Şimdi gidip toplayayım. gözleri parlıyarak: yim, bunun devam edemiyeceğini çam dibinde tatlı bir bahse dal kcltuklarının altını masaj etti. Ve Mehmed'e gitmesini emret Ama ölesiye! Dedi. mıştı. Annesi ocak başında meş Mehmet yıldırımh sarsmtılar için tiği yerlere aykırı yollardan gitti. öyle ama yalnız etimi sevi iddia etti. Ya bırakır gidersin, ya evlenirsen kocan götürür dedi. Ben guldü. Dadısı hastanın çadırını de kendinden geçti ve olduğu yere Düne kadar göz göze kelmiyen yorsun. düzeltiyordu. Ortada kimseler kaskatı bir kütük halinde yuvar Mehmet yanında Gülöz'ü görünce Etinden başka her şeyini de bıkıp gitmiyeceğim. B5r kocaya da voktu. Kendi çadırınm arkasında Iandı. ürken bir ceylân gibi dimdik kesil seveceğim ama ben köy adamı îhtiyacım var. Onu buldum ve yım büsbütün bsnim olmazsın ki. mes'ele bitti. Mehmed'i gördü. Mehmet yüzü Dili damağı kuruyan, nefesi ke di. Olursam ne olur?, koyun yere yatmış ve kolunu yas silen, yorgun Gülöz hemen dışa Mehmet! Hastalığın geçti mi Mabadi var A

Bu sayıdan diğer sayfalar: