19 Nisan 1931 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

19 Nisan 1931 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

VJ N san Cumhuriyet ~ KÜÇÜK KÖŞE: SEYAHAT NOTLAR1 Adana'da seylâp tahribatı Numan Usta İle hususî mülâkat Kahire, Afrika'nm Paris'i İskenderiye Kahire trenleri hayli seridir. İstanbul ile Lüleburgaz a rasındaki mesa feye yakın bir mesafeyi yani 208 kilometreyi aşağı yukarı üç buçuk saatte katediyor lar. Halbuki bizim Şark demir yollarında, bu kadar mesafe için altı saat sarfedi lir. Çünkü Şark demiryollan kumpanyası vaktin nakit olduğunu bilmez, sade nakit toplamağı bilir. Bulgar trenlerin Kahire'de AbUAn sarayında Mısır Evkaf mimaTlarının yeni Mısır tam mimarisınde yaptıkları özr cami de olduğu gibî naların yükseklik ve umumî şekil Mısır trenlerinde de pencere açmaitibarile birbirine benzememesidir, ğa gelmiyor. Bulgar Iokomotifleri ki bu da Kahire'yi biraz yeknesak nin bacalarından şehrayin yapar gibi mütemadiyen kıvılcım ve korum lıktan kurtarmıştır. Kahire hayli eskl bir şehirdir. yağar, bunlar pencerelerden içeri Arap serdan, Amribnülâs Mısır'ı zap dolar, ya yüzünüzü gözünüzü ya kar, yahut ta sizi lokomotifin komür tettiği zaman, milâdın 629 uncu se cüsüne benzetir. Mısır trenlerinde ise nesinde Nil kenarında çadırını kur duğu yerde, bir şehir inşasına başpencerelerden içeriye rıh gibi ince Iamıştı. Buraya Arapça çadır de sarı bir toı doluyor ve on dakika geçmeden vagonun döşemeleri, Us mek olan Fıstat ismini vermişler, sonra Fatımi'ler Mısır'ı alınca Cev tünüz başınız, yüzünüz gözünüz çöl her isminde Sicilya'Iı bir müslüman rengini alıyor. Pencereleri kapamak kumandan, Fıstat'ın yanında «El kolay amma sıcağa dayanmak kahire» yi kurmuş. 969 dan 973 e güç. Onun îçîn birinci mevki kom kadar yapılan bu şehir, 973 te Mı partımanlara birer vantilâtör koy • muşlar. Bizimkinin yarıyolda kuv sır'ın merkezi olmuştur. Simdi sehrîn nüfusu 800,000 i mUtecavizdir. veti kesildi amma vakit akşam ve Etrafile beraber bir milyon. Bu mü serin olduğu için onun sun'î rüzgânasebetle şunu da söyliyevim ki İsrına ve serinliğine ihtiyaç ta kal kenderiye'nin nüfusu 1801 de 7000 madı. kişî iken bugün, yani 130 sene sonra * ** 450,000 i bulmuştur. Ne terakki ? Kompartımanımızda hafif Ana Kahire'yi eski ve yeni diye ikiye dolu şivesile Türkçe konuşan iki aayırabilirsiniz. Eski Kahire, Han dam var. Türk mü, Ermeni mi diye Halil denilen eski çarşısı ile tıpkı merak ediyor, fakat sormak iste kurunu vustadan kalma bir sark şehmiyordum. Nihayet dükkân yerine rîne benziyor. Bu çarşıda öyîe dar tükân dediler de merakım zail oldu. sokaklar var ki bizim çarsının kuytu Bu Ermeni'ler Ermenice bilmi taraflarındaki dükkânlara benziyen yorlardı, bilselerdi elbette Türkçe konuşmazlardı.. Biz, memlekette odükkânlarında bağdaş kurup otu tururken farkında değilîz ama ran dükkâncılar karşıdan karşıya dışarı çıktığımız zaman anlıyoruz ki birbirlerinin elini sıkabilirler. Türkçe yalnız. Türkiye hudutları daFakat bu eski Kahire'nin yanınhilinde konuşulur bir lisan değildir. da yeni Kahire dediğim gibi bir PaOnu Kahire trenlerinde, Atina tramris'tir. Fransada (Politeknik) Polyvaylarında, Paris metrolarında, hattechnique mektebinde mühendisl'k ta Berlin otobüslerinde duyarsınız, ve topculuk tahsil etmis olan Hidiv hem de Türk olmıyan insanların ağİsmail Pasa Kahire'yi Paris'e ben zından... zetmeğe çahşmış, Fransız mühendis » * * ve mimarlarile beraber şehrin plânGece saat on buçuktan sonra, Kalarını bizzat kendi çizmiştir. Mi'yonhire'nin büyük istasyonundan çık lar sarfile vücude gelen yeii Ka tığım zaman, kendimi geniş bir meyhire, bu suretle hakikaten asrî bir danda buldum. Meydanın ortasında şehir olmuştur. Ne yazık ki Kahire, Mısır'ın intibahını temsil eden ve hatta İstanbul kadar bile temiz de bir Mısır'lı heykeltraşın eseri olan sade fakat çok güzel abide yükse • ğildir. Bunun iki sebebi var. Evvelâ, liyor, tramvaylar, arabalar, otomo rüzgârların çölden kaldırdığı kumların Kahire'ye dolması yüzünden biller, otobüsler, koşuşuyor, kadını Mısır'ın payitahtı çok tozlu bir sepek az bir kalabalık kaynafiyordu. hirdir. Sonra, ahali şehrin temizli Gündüz gibi aydınlık olan bu güzel ğine dikkat etmiyor. Eline geçeni someydan etraftaki binaların cephe lerinde yanan ziyadar ilânları parkağa atıyor. Bir gün Mısır'ın millî laklığı, kalabalığı, genişliği ile tıpkütüphanesini ziyarete gitmiştim. kı bir Paris meydanına benziyordu. Kütüphane büyük bir meydanda kâEsasen Kahire'nin inşa ve imarında indir. Entarili, sarıklı ve göbekli iki şehri hassaten Paris'e benzetmek efendi kütüphanenin kapısı önün gayesi takip edilmistir. de, asfalt kaldırımda durmuşlar, Gözün alabildiğine uzanıp giden marul yiyorlar ve kabuklarını yere asfalt caddeleri, büyük ve güzel atıyorlardı. Maşallah iştihaları da binalarile Kahire hakikaten Afrika'yerinde olacak ki bir kaç marulu nm Paris'idir. Paris'e benzemiyen kıvırmışlar ve meydanın o kısmını bir hususiyeti, Fransız paytahtında bir marul sergisinin süprüntülüğüne olduğu gibi, caddelerde bütün bi döndürmüşlerdi. simleri neşredilen namzet namzetlerini birer ikişer yakalar aldığım mülâkatları neşrederdim. Ne enteresan şeyler olurdu değil mi? AKA GÜNDÜZ NALINA MIHINA; Doğru deği!! «Yeni Gün» refikimizin «ne sen sor, ne de biz söyliyelimK Sütununda, Beyazıt meydanında, takı zafer şeklindeki büyük kapının üstünde bulunan «dairei umuru askeriye» Ievhasının kaldırılmamasını hoş görmiyen bir fıkra var. «Dairei umuru askeriye» levhası, artık mazi ve tarih olan eski yazı • mızın en güzel nümunelerinden biridir. O çok nefis sülüs yazının orada durması, arkadaşımızın dediği gibi, «harf değişikliği gibi en azametli bir inkılâp hareketine karşı Darülfünunumuzun daha az hassas ha reket ettiğine» delil teşkil etmez. Bugün Darülfünun olan o bina nın dış kapısındaki bu yazı da, altındaki tak ta mazi ve tarih olmuştur. Artık «dairei umuru askeriye» yoktur, onun yalnız yazısı kalmış tır. Bu nevi levhaların, kitabelerin hepsini kaldırıp müzeye koymak ise imkânsızdır. Meselâ, Sultanahmet çeşmesinin Ustündeki yazıları da kaldırıp müzeye koyarsak o ceşme neye benzer? Maziden kalan bu kapılar, çeşmeler, mezarlar hep birer abide olmuştur; yazısı ile şekli ile, resmi ile birer abide... Kapının üstündeki yazı eskidir, Arap harfidir de altındaki takı zafer yeni midir? Eski zamanlarda yapıldı; diye onu yıkıyor mıyız? Ha yır, yıkmjyoruz. O haîde onun bir cüz'ü olan yazısı da kalmaîıdır. Hem böyle yapan yalnız biz degiliz, 8rnek edindiğimiz medenî garp dlinyası hep böyle yapar. Fransızlar, imparatorluğu yıktı lar ama birinci Fransız Cumhuriyetini kökünden kaldırıp yerine imparatorluk ikame eden Napoleon için Paris'in ortasında yükselen meşhur ve muazzam takı zaferleri yıkma dılar, hatta üzerlerindeki yazılara da el sürmediler ve nihayet büyük harpteki Fransız harp maktüllerini temsil eden «mechul asker» in me zarını da bu taklardan birinin altına koydular. Çünkü, împarator Napoleon'un takı zaferi artık mazi ve tarih, mazive ve tarîhe ait bir abide olmuştur. Abidelere ise dcjkumıl maz. tnkılâbı ruhlara yerleştirmek, tarihî abidelerin yazıîarını kazımak tan 7İyade, gerclifin ve yeni yeti sen ne«îller:n ruhunu, u'u bir inkılâp abidesî gibi yükseltrneld*» h*W olur. vukuat olmuş, seller adam götürmüş Bizim Numan Ustayı bilmiyen yoktur. Ustanın öteki unvanı da «Enstantene meb'us» tur. Pekâlâ hatırlarız ki meşhur ustamızın vaktile İstanbul meb'usluğuna intihap edilişi orijinal olmuştu. Bütün münte • hibi saniler Darülfünun salonunda toplanıp ta tam rey verecekleri zaman ansızın Teftiş heyetine bir namzetlik telgrafı geldi. İmzası: Fabri ka ustalarından Numan... Müntehibi sanilerin nazari dik katini çok celbeden bu imza ya Ankara 18 Seyhan nehrinin mat alınıyor. Canta'da seyar aşi • rım saat sonra şu şekle intikal et • taşmasından etrafa yayılan sular baş retleryden Ali ve şeyh Ali ve eframiştiî İstanbul meb'uıu Numan Uska bir yoîdan denize akmağa başla dı ailesini çadırlarile birlikte su göta.. mıştır. Köylülerin «Yeniırmak» de* türmüştür. Boğuldukları muhakkakBunun üzerine Celâl Nuri Bey usdikleri bu su altmış dönüm kadar zi tır. Ayni köyde sekiz kişi cereyana tamıza «Enstantene meb'us» unva raate salih araziyi ihtiva etmekte kapılmışlarsa da kurtarılmışlardır. nını vermişti. Ustanın şöhreti Mal dir. Ovada akmağa başlıyan bu yeCeyhan bir metre indi. Karataş ci • ta'ya da yayılmıstı. Malta'daki İn ni nehir Sabat'lı Halil Ağaya ait o • giliz kumandanı bir gün sormuş: Bu varında sular ovayı kaplamış ve lan arazide gittikçe genişlemekte (usta) ne demektir? Tercümanlık köprü üzerinden aşmağa başlamıştır. olduğundan bu yüzden beş köyün eden vatandaşlardan biri uatayı üsSu altında kalan köy halkına kayıkyolu kesilmîştir. Merkez ve Çölke tat manasına tercüme ederek iza sen köyleri bir ada halini almıştır. larla yardım ediliyor. Köylerde bazı hat vermiş, ve işi tam manasile ki • kerpiç evler yıkılmıştır. Felâkete uğAdana 18 (A.A.) Seylâp tahvıramıyacağını anlıyınca «profe ribatı hakkında yavaş yavaş malu rıyan halka yiyecek gönderiliyor. sör» demektir diye işin içinden sıyrılmış. Fakat İngiliz kumandanı pek meraklıydı, tercümanın yakasını bırakmadı. Gene sordu: Ne profesörü? Ne desin adamcağız? Birdenbire aklına gelip şunu savurmuş: örs çekiç profesörü! Ondan sonra kumandan ne va kit ustaya rasgelse: Gut morning sör profesör! Ankara 18 Yeni tacavvur ediİzmir 18 (Hu. Mu.) Mene Der dururdu. len şekle göre H. Fırkası kongre men'in Emirâlem köyünde otuîşte bu sabık Malta profesörü sinde Fırka teşkilâtında bazı tadiran Mehmet oğlu Ali tarlasına Numan Usta benim çok aziz bir arlât yapılacaktır. Fırkada nahiye kagiderken ayni köyden Mehmet kadaşımdır. Şu günlerde birdenbire demesi kaldırılarak ocakların dogAnkara'da görünce sevindim ve herudan doğruya kazalara bağlanması oğlu Süleyman ve Osman oğlu men: suretile, İstanbul kongresinde ileri Refik isminde iki kişinin taban Ustam! Dedim. Gene enstantasürülen noktai nazarın kabulü muhca ateşi arasında kalmıştır. Bu ne bir niyetin mi var? temeldir. sırada Ali de tabancasmı çekmiş, Hayır, dedi. Enstantene olunca Vilâyet merkezinde hem kaza, uzun süren müsademe netice ziyası ya fazla ya eksik kaçıyor, hem vilâyet Idare heyetlerinin ayrı sinde Ali ölmüstür. iyi çıkmıyor. Onun için bu sefer poz ayrı teşkil cdilmeleri bazı vazife Tabanca seslerine yetîşen jan veriyorum, net olsun diye.. taadülüne sebep olduğundan kon Ve şakayı birden bırakarak Uâve grede vilâyet merkezinde yalnız bir darmalar Refik ve Süleyman'ı etti: heyet bulunması fikri de mevzuu yaralı olarak yakalamıştır. Hâ Bir taş işim var. Onun evrakıbahsedilecektir. Kongreye iştirak e • disenin sebebi anlaşılamamış nı takip için geldira, bitirdim, gididecek murahhaslarm aza adedine tır. Tahkikata devam ediliyor. yorum. göre arttırılmaları da düşünülmekCemalettin Ne taş isi bu? Sakın sağa sola tedîr. taşatmağa kalkışma! Fırka teskilât heyetinin nîzam • Yok canım. Malatya'da taş «»!"• »a Drogram encümeni faaliyeti Ankara 18 (Telefonla) Mualkırıyorum. ikmal edilmistir. Fırkanın yeni prolira ve muharrir Reşat Nuri Bey tale* Ka şöyle! Yüreğime su serp! gramma hususî bir ehemmiyet ve be müfettişliğine tayin edilmistir. İşin kârlıolsun! Pot kırma da isterilmektedir. Gazi Hz. beyanna diğin kadar tas kır.. Ne taşı bu? melerinde programın başlıca eaaı Sefirlerin ziyareti Şimendifer yolu için. larından bahsedoceklerdir. Ankara 18 (Telefonla) Bu Âlâ, âlâ. Çalıştığm yol çelik gün Rus sefiri ile Macar ve İtalya ten, doğru yolmuş. Zaten sen patlmaslâhatgüzarları Hariciye Vekili kadan gitmezsin. Ankara 7 fhdas edilecek umuTevfik Rüstü Beyi ayrı ayrı ziyaret Ustamın, namzetlik iflerile de mî mufettişliklere Ankara Valisi hafif tertip sondaj ameliyatı yap Nevzat, Şurayı Devlet Reisi Nus • ederek görüştüler. makta olduğunu gazeteler yazmış rat, Başvekâlet miisteşarı Kemal Tasdik edilen iki lardı. Aklıma geldi. Sordum: Beylerle Birinci Umumî müfet talimatname Haa! Namzetler deryasında tişlik askerî müşaviri Kadri ve Ankara 18 (Telefonla) Musiiskandile başlamışsın. Kaç metrede Cevat Paşaların tayin edilecek ki muallim mektebi ve istatistik kurdibi buldun? Yoksa sığlığa mı te leri söyleniyor. Birinci umumî su talimatnameleri Heyeti Vekilece sadüf ettin? Selâmetle demir atabimüfettiş İbrahim Tali Beyin se • tasdik edildi. lecek misin? firliğe tayin edileceği söylenîyor • Liman pek kalabalık, dedi. E sa da bu hususta malumat yoktur. Mektupçuluklann lağvi doğru ğer Nalbantoğlu şilebinin yanında Müfettişlikler lİyihası Dahiliye değil yer bulabilirsem mayna filika edip Vekâletinde bulunmakta^ır. Lftyi Ankara 18 (Telefonla) Vilâyet pratikamı vereceğim. haya göre memleket altı müfettişi mektupçuluklarının lâğvı hakkın Bana kalırsa Celâl Nuri Be umumilik mıntakasına tefrik edile daki haberleri salâhiyettar mehafil yin «Yılmaz» ına yanaş. (Yılmaz, cektir. Bunlardan biri halen mevcut tekzip etmektedir. drednotun Türkçe'sidir). olan birinci umumî müfettişlik mınİngiliz tayyaresi Eskişe Niyet ettim amma vaz geç takasıdır. Diğerinin de merkezleri tim, bugünlerde tamir icin havuza Ankara, tstanbul, İzmir, Trabzon, hir'de yere indiler çekilecegini söylediler. Birdenbire Adana olacaktır. Eskişehir 18 (A.A.) İngiliz çekiliverîrse sonra acıkta kalıp poytayyarecisi King ve arkadaşı Jones raza karşı tek demirle tutunamam. Baktım, ustamızın eski neş'esi ve Ankara 18 (Telefonla) Mem Hindistan'dan Londra'ya giderken Eskisehir civarında Çukurhisar ya • samimiliği gene yerinde idi, belki Ieketimizden Ingiltere'ye pamuk ihkınında tayyareleri sakatlanarak kaçırırım diye mülâkat! uzatmadım. racatı bu sene geçen senekine nazamecburen yere inmişierdir. Tayya ran yan yarıya azalmıştır. tngiltere Bilmem bu mülâkatımla ga • pamuklarımız tağşiş edildiğinden, reciler trenle tstanbul'a hareket etzetecilik mütehassısı geçinen mes mişlerdir. Tayyareleri muhafaza alAlmanya ise fazla yaş olmasından lektaşlarıma bir fikir verebildim mi? satın almadıklarını söylemislerdir. tına alınmıştır. Eğer ben bir muhabir olsaydım, i Nehirlerin îeyezanı bir çok araziyi su altında bıraktı Feyezan yüzünden bir çok müessif 1 ııiMlltılltllll Fırka teskilâtı Menemen'de Nahiye teşkilâtınm lâğvı muhtemeldir Köylüler arasında kanlı bir arbede Reşat Nuri Bey Umumî müfetfişler I Tarla farelerile mücadele Ankara 18 (Telefonla) Tarla faresi mücadelesine vilâyetlerde devam etmektedir. Aydın'da 1144, Afyon'da 600, Antalya'da 1000, Aksaray'da 12,000, Bursa'da 2470, Bahkesir'de 10,000, Iğdır'da 2140 dönüm arazi farelerden tathir edil miştir. IIMIIIIIIIIIIinillllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllMlllllllllllllimi Pamuk ihraeafınfiz azaldı Kahire cadde ve sokaklarmın bir hususiyeti daha var. Yolun araba ve otomobillere mahsus kısmına nazaran yaya kaldırımları çok dar ve binnisbe bakımsızdır. Bunun sebebi, Mısır'da yaya yürümenin vaktile ayıp addedilmesi, hatta bugün bile pek kibar bir hareket telâkki olunmaması imiş! Krallık hanedanına mensup olanlarla eski an'anelere riayetkâr kibarlar bugün bile o güzel ve dümdüz caddelerde yayan gez mekten içtinap ediyorlar. Bu garip telâkkiyi öğrendikten sonradır ki Mısır'da hususî otomobil bolluğunun ve hatta gençler ara sında bile tombul ve göbekli insan çokluğunun esbabını anlamıs oldum. ABİDİN DAVER Cumhuriyet'in tefrikası: 45 Yazan: Andre Moruva IKLI Terceme eden: Haydar Rifat lenceli ve ciddî oldu ve anlaşıldı ki birleşmekte lezzet bulan bir küçük zümre teşkil ediyorduk. Nihayet Rene de Filip'i ve beni çağırdı. O ak • sam bizi ertesi gün için tiyatroya da davet etti. Artık haftada iki üç defa Filip'in refakatinde çıkmağa alıştık. Rene'nin bu gezintiler esnasında kendisile Filip'in bir evi olup benim onlara davetli olduğumu göstermeğe cehteder bir vaziyet aldığını farkediyordum. Bu hali kabul ettim, fakat bana hiç bir şey söyle • memekle beraber Filip'in benimle yalnız kalmağı tercih ettiğini an lıyordum. Bir akşam Rene rahatsızlanarak gelemedi ve biz ikimiz çıktık. Yemekte ilk defa olarak o ev liliğine ait zamanları açtı. O zaman Rene'nin Odil hakkında bana söylediklerinin doğru olmakla beraber tam olmadıklarını gördüm, onu din «Madam, mektubunuz yüzünüzden okuduklarımı bana tekit etti. Fikre neşat veren rakik bir saffet ve fazilet ile mütehallisiniz. Sizi gördüğüm ilk dakikadan itibaren be • nim keder ve izletimden o derece saf bir teessürle o kadar tabiî olarak bahsettiniz ki size derakap bir itimat ve emniyet hissi duydum. Teklif eytiğiniz dostluğu iftihar ile kabul ediyorum. Bunun bana ne derece kıymettar olacağını tahmin edebileceğinizi zannetmem.» Filip ile Rene'yi apartımana ye • meğe davet ettim. Bundan sonra da Filip gene ikimizi evine davet etti. Bizi kabul ettiği minik apartımana hayran oldum. Sen nehri manzarasına dair îki levha fevkalâde idi. Masanın üzerinde çok tatlı çiçekler vardı. Müsahabet ayni zamanda eğ lerken Odil'in çok güzel, fakat pek muhataralı bir kadın olduğuna hükmedilirdi. Filip'in ağzından narin bir minik kızın haşarılıklarını dinle dim. ' O akşam Filip çck hoşuma git miştir. Kendine bin bir ıztırap çek tiren bir kadından böyle rakik bir hatıra saklaması da hayran olunacak bir meziyetti. Ve acaba senelerce müddet beklediğim kahraman belki de bu olmasın, hissini duydum Nisan nihayetinde büyük bir seyahate çıktı. Sıhhati bozuktu, ök sürüyordu. Hekimler sıcak bir iklime gitmesi Iüzumunu anlatmışlardı. Roma'dan bir kart aldım: «Kıymettar hanım, Size açık penceremin önünde yazıyorum. Sema mavi, bulut yok. Forum üzerinde sütunlar, takıza ferler esiri bir kum buharmın üze rinden başlarını gösteriyorlar. Her şey inanılmaz bir güzellikte ilâh..» Sonra Tanjerden bir kart aldım: Rakit, mavi inci ve menekşe renkli bir denizde bir rüya seyahatinin ilk merhalesi. Tanjer? Burada İstan bul'dan, Asnier'den, Tulon'dan radı. Filip buna mukabil: İnsan, budur! Derdi, fakat ben daha az merhametli idim... Daha sonra Oran'dan bir telgraf IV aldım: Yazın Filip'le çok zaman bera • « Bana perşembe günü saat birde ber yaşadık. O işlerile meşgul oluyemeğe buyurunuz. Marsena.» yor, fakat her gün serbest bir kaç O sabah lâboratuvarda Rene'yi saat buluyor ve Gandüma'ya ayda gördüğüm zaman: bir gîdiyordu. Hemen her sabah ba Demek perşembe günü öğle na telefon eder ve hava iyi ise, öğ yemeğini Filip'te yîyeceğiz? De • leden sonra için bir gezinti, yahut bir yemek, bir tiyatro kararlaştırırdim. dık. Filip, bir kadın için lâtif bir Nasıl? Geldi mi? Dedi. dosttu. Derakap tatmin etmek üzeTelgrafı gösterdim. Yüzü o vakre ne arzu ettiğime dikkat ettiğini te kadar onda hiç görmediğim ke zannediyordum. Çiçekler, lâkırdısı derli bir ifade aldı ve gene derakap geçmiş bir kitabı, gezdiğimiz bir kendini toparladı. sırada kendisinin pek beğendiği bir Evet, dedi, fakat siz ikiniz taşeyi bulur, yollardı. Kendisinin pek am edersiniz. Beni çağırmadı... Pek beğendiği diyorum, çünkü onun sıkıldım. Nelerden sonra Filip'ten zevki benimkinden çok farklı idi ve öğrendim ki seyahatinin asıl sebebi o kendi zevkine itaat ediyordu bu Rene ile samimiyetine nihayet vermek imiş. Aileleri kendilerine nişan hareketinde bir sır vardı ki, ona nülı nazarile bakmışlar, o da buna muğ fuz için beyhude çalışıyordum. Lokantada beraber bulunduğumuz zaber olmuş.. Rene de aramızdan hiç man, kadınlar gelirse onların esvapşikâyet etmeden silindi. Gene dosları hakkında, zarafetleri arasında tumuz kaldı, Zaman zaman biraz mevcut hususî anata, her birinin zeacı bir dost. Filip'e hayran olmayı, rafetleri tarzınm deîâlet ettiği se bana, o öğretmişti. O anden itiba ren, bazen zalimane bir yeis ile, bu ciyelere dair uzun mütaîealar be • yan ederdi. Bir nevi haşiyet duya muhabbeti azaltabilecek her şeyi a birer renk var. Burası bütün gibi kirli, fakat asil. şark rak görüyordum ki, onun intibaatı hemen daima benim tabiî olarak hissettiklerimle tamamen muarız • dir. Mutat usulümle «onun gibi düşünmek> «onun gibi hissetmek» kaidelerini arıyordum. Bulamıyor dum, yeniden çalışıp tecrübe edi yordum. Kendisine sorardım: Fakat bu, bu güzel, değil mi? Aman, derdi, bu balık eti rengi! Cazip değil! Haklı olduğunu kabul ederdim, fakat sebebini anlamıyarak! Kitaplar, tiyatrolar hakkındada bu hemen hemen böyle idi. Bu hu suslara dair ilk müsahabelerimizde ben Batay'ın büyük bir dram mu harriri ve Rostan'ı büyük bir şair olmak hususunda samimen ısrar edince onun incindiğini hissettim. O cevap olarak: Evet, demişti. Cyrano gençliğimd^ beni epey eğlend'rmiş, hatta az cok bir heyecan verebilmişti. Güzeldir, fakat büyük işler plânından uzak bir güzel...» Onu haksız bu luyor, fakat hissiyatımı müdafaa edc»iyordum; onun zerre kadar rahatsız olmasını istemezdim. Mabadi var

Bu sayıdan diğer sayfalar: