July 5, 1931 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

July 5, 1931 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Cumkuriyei 5 Temmuz 1931« jlIIIHIHIIIHIIIMIIimmtllHIIIIIIMIımHIIM'IIHMIMriHIIIIMItlllHMIı. ^IIIIIMIIIItlllllllllillllllllMIMIIIIIIIMIItMMMiniHlllMIIIIIIIIIIMIIIIIılf' Hikâyeîerf İnci Hanım, gençtir, güzeldir, şuhtur, zariftir. Gözlerinden te bessüm, dudaklarından kahkaha eksilmez. Bütün dostlarile beraber biz de itiraf ederiz ki değme sedeften böyle bir inci çıkmaz ve hiç bir incide onun inceliği görülmez. İnci, fransızca konuşur, ingi • I lizce anlar, almancadan hoşlanır. Kibar kadınların moda cereyanları kadar nefis san'atlar âlemile de alâkadar olmaları icap etti ğine kanaati vardır. Şöhretli bir ressam, tanılmış ve sevilmiş bir j muharrir isminin bazan şuh bir tebessüm kadar dudakları süslediğine vâkıftır. Bu sebeple bir kaç ressam, bir iki muharrir hakkında sitayişkâr bulunur. Gerçi o ressamların hiç bir tablosunu görmemiştir, o muharrirlerin iki satır yazısını okumamıştır. Fakat hepsinin birer dâhi olduğunu id dia eder. Bugün de, Kadıköy Köprü arasında işliyen vapurların birinde amcası oğlu İlhami Beye, meş hur muharrir Keramettin Lâtif Beyin dehasını methediyordu: Ne görüş kuzinim, ne görüş! Hiç bir kalem, kadın kalbini bu kadar didiklemedi. Bilsen onu görmek, tanımak ve dinlemek için içimde ne derin bir iştiyak var? İlhami Bey, birden ayağa kalktı: Ne olurdu; dedi; şu anda iTayyare piyankosunun büyük ikramiyesi için arzu gösterseydin! fşte Keramettin geliyor. Ve üç saniye sonra külüstür kıyafetli, soluk çehreli bir genci prezante etti: O kadar beğendiğin, yazılarına hayran olduğun muhar rir, Keramettin Lâtif Bey! Müteakıben yeğenini tanıttı: Nefis san'atlara sevdalı, kuzinim İnci! Kaldırım şairi genç, ring üs tünde rakibinin elini sıkan bir boksör gibi sahte bir samimiyet ve acıdıcı bir kuvvetle İnci Ha nımın parmaklarını hırpaladı: Oh, dedi; tanırım, hanıme İltifat fendiyi çoktan tanırım. Bir edip, bir şair tarafından tanılmak, genç kızın gururunu okşamakla beraber hayret göster mekten geri kalamadı, mahzuz bir istiğrap içinde kekeledi: Bir yerde mi teşerrüf etmiştik, efendim? Hayır, aramızda prezantasyon yok. Fakat muarefe var! Ne suretle efendim? Eski bir hatıra dolayısile! Bu hatıraya benim de iştirak hakkım var mı? Orasını takdir edemem, lâkin ben sizi tanıyorum. Lutfen izah buyurunuz ki iftihara vesile bulayım. On sene evvel siz, filân mektebe gidiyordunuz. O tarihte ben de filân mektebe devam ediyor dum. Bu mektepler, yanyanadır. Demek ki akşam, sabah ayni yol üzerinde bulunuyorduk ve muntazaman karşılaşıyorduk. Zekânız gibi hafızanız da yaman. Lâkin on senenin beni hiç değiştirmediğini kabul edemem. Keramettin Lâtif Bey, ciddî bir çehre aldı: Sizdeki «tire animeler canh hatlar» kolay kolay silinmez ve kolay kolay da unutulmaz. İnci Hanım, Frenkçede hayvan manasına gelen animal ile can lılık mefhumunu ifade eden anime kelimeleri arasındaki iltibash münasebetten huylandı, kendi güzel yüzünde muharririn hay vanî izler bulduğuna ve bu hay vanca görüşü de yüzüne karşı söylemekten çekinmediğine za hip oldu, mırıldandı: Ne tuhaf görüş ve ne tuhaf izah? O, bir sui tefehhüme sebebiyet verdiğinden bihaber, iltifatını tekrarladı: Evet hanımefendi, sizi o hatlardan tanıdım. İlhami Bey bana, yalnız isminizi öğretmek şerefini kazandırdı. İnci Hanım sustu, Köprüye gelinciye kadar muharrirle alâka dar olmadı ve o günden sonra nefis san'atlar ashabının isimlerini dile almaktan vaz geçti. Halkm sesi Gençlik son neşriyatı nasıl karşılıyor [Muhaiefet namile yapılan Son garez kâr neşriyat karilerimizin malumudur. Haysiyet, şeref, mukaddesat tahripkârlığından başka bir şey olmıyan bu kötii yazılar bittabi temiz Türk gençlifini şiddetle müteesir etmisti. Hâdise ile alâkadar olarak gönderihniş bir çok mektuplar arasmdan, efkân umumiyc için sayani dikkat bulduğumuz bazılarını neşrediyonu: ] Yangın var! Bu ses, bir hitap değil; doymak bilmi yen bir ihtirasm, alınamamış bir kinin belki son naralarıdır. Bu ses; çok yüksek duygulu ve büyük vicdanlı bir milletin hissiyatını gıcıklıyarak gene milleti iğfal etmek için atılan bir bombaya çok benziyor. Fakat bu büyiik millet bu sese şlmdilik sükunetle mukabele ediyor. Sokaklarda, kahvelerde böyle inliyen bir kâğıt parçasına tesadüf edersiniz. Onun sahibi, istimdat ettiği millet tarafın dan mahkum edilmiş, haini vatan ve millet damgası hâlâ alnmda duran bir inkılâp ve millet düşmamdır. Onun gölgesini Şeyh Sait isyanında gördük. Onu İzmir sui kastinde bir göige olarak seziyoruz! O Serbest Fırkanın bozguncu ordusunun (erkâni harbiye reisi) olarak karşımıza çıktı. O daima ayni aldatıcı sesile, gırtlağ' tıkanıncıya kadar bağırıyor: Yngm var!.. Yüksek seciyeli Türk milleti, böyle yüksek perdeden imdat seslerine derhal yetişiyor. Fakat ortada böyle bir alevin değil, dumanm bile mevcut olmadığını görünce hayrette kalıyor. Aacaba bu ses nereden geliyor? Milliyetperver Türk gençliği böyle uğultulu imdat nidalarından çok heyecan duydu. Ve yangının ne tarafta olduğunu ilk dakikada kestire medi, fakat gür ve keskin bir ses Gazi'nin büyük hitabı uğultunun ve iniltinin milleti iğfal etmek için kurulmuş bir tuzak olduğunu bütün Türk gençliğine bildirdi. Ondan sonra gelen uğultu ve iniltilere artık ehemmiyet verilmemeğe başlandı. Fakat bu boğuk ses durmadı ve bağırmağa devam ediyor: «Ey millet; seni idare edenler, senin intihap ettiğin adamlar hırsız, uğursuz, hayasız, beceriksizdir. Onlara karşı isyan et! İhtilâl bayrağını ac!..» Işte aylardanberi münevver Türkiye efkâri umumiyesini işgal eden garezkâr neşriyat! Işte millete atılan sui kast bombalar!.. Gırtlağma kadar ihtiras batak lığına batan bu betbaht, bir melek kadar saf olan Türk milletini yuvarlamak için tuzak kurmaktan asla vicdan azabı hissetmiyor. Fakat Türk gençliği ulumuyor, hadisat ve vakayii soğukkanlılıkla takip ediyor. Sizin şimdi kurmak istediğiniz tuzağı, sizin efendiniz olan Çerkez Etem'ler, Yunan'lılar, İngiliz'ler, Fransız'lar belki sizinle beraber tecrübe etmek betbahtlığında bulundular. Fakat ayni tuzağa kendileri düştüler. Sabrediniz uçurumun çok yakininde I bulunuyorsunuz, ihtirasınıza alet olarak j kullanmak istediğiniz bu büyük ve şerefli ' millet sizi beklediğiniz uçuruma atmakta ] asla tereddut etmiyecektir. \ Paşabahçe'de Oral Cemil j * •* ; İçi vatan hamiyeti ve millet gaygusu I olanlar Anadolu'da sırasına ve ehliyetine j göre çlışırlarken kendileri bu memleketin | evlâdı değilmiş gibi kurtuluş cidaline bigâne ve lâkayt kalanlar, hatta ne fecidir bunları hatırlamak düşmanla birlik çahşanlar oldu. Nihayet zafer kazanıldı. Sulh oldu. Vatan istiklâline kavuştu. Aaradan kısa bir zaman bile geçmeden bu büyük hatırayı unutanlar var, istiklal mücahedesini, onu idare edenleri inkâra kalkışanlar görülüyor. Evet Yılmaz gazetesinin sahibi Bali ve Kadri, Yarın gazetesinin sahibi Arif Oruç Beyler, biliyor musunuz?: Istiklâle kavuşan bu toprakta havayi hürriyeti istişmam etmek için bugün küfür etmek cür'etinde bulunduğunuz, dün güldüğünüz adamlar; ayaklarında çarık, üzerlerinde aba, ve manda arabalarile Istanbul'dan Afyon cephesine koştular... Dün Türk'ün mukaddes mücahedesine ölen adamların bugün, o cephede çalışmış bir tek unsurunu bile tanetmeğe hak ları yoktur.!... Siz ne kadar betbaht adamlarsmız. Hakikat karşısmda kör olupta... âlemi kör zanneden insanlarsınız ki bir Rum sermayesile çıkardığmız gazeteden Türkün mukaddesatından olan (Mustafa Kemal) e dil uzatıyorsunuz! Efendiler hakikati iyi gorün ve kanunu iyi okuyun.. Her iki kelimede tekrer ettiğiniz hürriyet. bu demek defildir.. Cumhuriyet devrinde hürriyet, bütün memleketi yalanlarla iğfal edip mukaddesata hücum etmek manasına gelmez. Currüıuriyette bir vatandaşın hürriyeti diğer bir vatandaşuı hudut hürriyetine dayanır. Ben itimat ediyorum ki (Nadi) nin sahir kalemi ve Türk efkâri umumiyesi nice Bali'ler. Arif Oruç'lar, Ahmet Kadri'leri kanunun çerçevesi dahilinde salâha sevkedecek kudrettedir. Paravan Şiir mecmuasî Yazan : Halit Fahri Bey. Basan : Ahmet İhsan Matbaası tstanbul 1929. Paravan ve silesile bana şiir okumak fırsatını veren şair Halit Fahri Beye teşekkür ederim. Şiir o kumakta ne büyük bir zevk var! Bu, me rak erbabı için, adeta lâyik bir ibadettir. Baş ka imanı kal fiyeye. 3 • Taktie bağhdır. Bunlardan her hangi biri noksan kalırsa ahenk bozulur; falso olur. Parmak hesabile hakiki Hr ahenk vücude gelmiyeceği mütaleasında olanlar da vardır. Ben bu fikri kabul ede miyorum. Rica ederim, Yunus Emre'nin şu mısralarında, ahenk ve ince lik Nedim'den daha az mıdır? Ben yürürüm elden ele Dost sorarım dildev dile Gurbette halim kim bile Gel gör beni aşk neyledi! Istanbulspor'un merdane ve sportmence hareketi İstanbııl futbol heyetinin Gala tasaray ile Fener'in son şilt maçını oynamaktan istinkâfı üzerine bu sene şilt şampiyonluğunu İstanbul spora vermeğe kalkıştığını yazmış tık. İstihbaratımıza nazaran tstanbul spor,bir hükmü karakuşi ile gayrinizamî bir surette kendisine ihsan e dilen bu şilt birinciliğini kabul et miyecektir. Kısa bir müddet zarfında sırf kendi gayreti ve azmi saye • sinde futbol hayatımızda iyi bir mevki kazanan ve Fener'i mağlup etmeğe, Galatasaray'Ia da iki defa berabere kalmağa muvaffak olan genç İstanbul spor takımı, şilt maç larında, nihayet Galatasaray'a şe refli surette mağlup olarak turau va şeklinde yapılan bu müsabaka dan usulü dairesinde hariç kaldığı için bu seneki şiltte hiç bir ni zamî hakkı olmadığını düşünmüş ve İstanbul futbol heyetinin haksız ve nizamsız bir şekilde kendisine ver mek istediği birinciliği redde ka rar vermiştir. Sporda muvaffakiyet ve zaferin yeşil masa başında değil; er mey danında kazamldığını bilen İstan • bul spor kulübü, sporcular ve halk nazarında hiç bir kıymeti olmıya rak ihsan kabilinden kendisine ve • rilmek istenilen birinciliği redde karar vermekle çok merdane ve sportmence bir harekette bulunmuştur. Futbol heyetlerinin kendisine her zaman çıkardığı müşkülâta rağ • me,"i, sırf kendi azmile rakiplerini yene yene bugünkü mevkii kazan • mış olan İstanbul spor, şampiyon luğu da, şildi de, kendi alnının te • rile elde etmeğe çalışan değerli bir takımdır ve gelecek sene şüphesiz bu gayelerine doğru daha emin a dımlar atacaktır. İstanbul sporluları bu kararlarından dolayı tebrik ederiz. Hakikaten spor muzafferiyetlerinin alın terile er meydanında kazanılırsa bir kıy • mfti vardır, aksi taktirde hiç bir kıymeti yoktur. Esasen, İstanbul futbol heyeti, Galatasaray'Ia Fener'in tehir kara rını tanımamakta ısrar ederse niza t men bu sene şilt maçlarını yarım kalmış addedebilir ve binaenaleyh 193031 senesinin şild birincüiğini kimseye vermez, şildin bu seneye mahsus levhası da boş bırakılır, işte o kadar... Halit Fahri Bey Halit Fahri Beyin manzumeleri mıyan mütefekkirler gibi, ben de, nin ekserisi mevzundur, ahenklidir. iki şeye tapanlardanım: Güzellik ve Bu itibarla kıymetleri bir kat daha hakikat!.. Güzelliğin, muhtelif şc artmıştır. His, hayal ve ahenk itibakillerini bir zübde halinde tophya rile güzel bir iki parça nakledece rak gönüllerimizi göklere yükselten ğim. şey: Şiirdir. Büyük Fransız şairesi Alevden kadın La Comtesse de Noailles (1) diyor ki: Alevden bir heykel gibi insanı «Şiir, bütün güzellikleri ihtiva eder: Karştdan yaktyor hararetiniz. Musiki, ressamlık. ruhun aksettirdiği buKül edip kim bilir kaç gülüstanı tün manzaralar hep şiirde toplanmıştır. Bu baygın kokuyu almış etiniz. Bundan başka. fezada, kendi kendine oynıyarak cevelân eden insan fikirlertnin Emredin, ölelim hep birer birer, harikalı sıçnyışlart; mühim ve derin bir Emredin ortahk kana boyansm! hakikati ifade eyliyen zekânın sehil haKabrimiz üstünde açilan güller reketleri. mucizeli muhakeme ve kıyasBir buhurdan gibi tutuşup yansın! ları, hep şiirin hududu dahiîindedir. * Şüphesizdir M siir, diğer bütün güzel Bir renk, bir tezat sanatlan bağrtnda tophyan müşa'şa ve hökim bir san'attır.* *** Evvelâ, Halit Fahri Beyin şiirleri hakkındaki fikrimi hulâsa edeyim. Tahlil ve tenkide sonra geçeriz. Paravan'ın mütaleasile bende hasıl olan kanaate göre Halit Fahri B. samimî bir şairdir. Ancak (le grand souffle) büyük şair nefhasını an dıracak bir manzumesini göreme dim. Halit Fahri B., taşan, coşan, köpüren bir deniz gibi azametli ve müheyyiç değildir. Onu, gölgenin altında, sessiz akan, hafif hafif ürperen serin bir çaya benzetebiliriz. Halit Fahri Beyde mütefekkirlik te (intellectualisme) göremedim; bü yük felsefe mes'elelerinden her hangi birine temas ettiğine rasgelmedim. Ancak itiraf etmek lâzımdır ki yepyeni bir lisanla şiir yazmak hayli güçtür. Bu güçlüğü yenenler ara sında Halit Fahri B. muvaffakiyet göstermiştir. Şiir lisanı zaten mah duttur. Orada, bayağı kelimelerin, teknik sözlerin basmakalıp klişe lerin yeri yoktur. Bu zaruret, şiir lugatçesini çok darlaştırır. Fikir ve his mi lisandan çıkar yoksa lisan mı fiki rve histen? İşte bir mes'ele ki mühim olduğu kadar münakaşayı da mucip olmuştur. Pek çok âlimler, fikir ve hislerin lisandan doğduğu binaenaleyh medeniyetin en kat'î âmili dil olduğu iddiasındadırlar (2). Onlara göre dili münkeşif olmıyan milletlerin yük sek medeniyeti de olamaz. Bu tak dirde şiirde muvaffakiyet için his ve fikrin membaı ve ayni zaman da ifade vasıtası olan dilin müte • kâmil olması lâzımdır. Demek oluyor ki, halis türkçemizle mükemmel şiir yazılabilmiş olması ana dilimî zin ne değerli bir cevher olduğunu gereği gibi isbat etmiştir. Ancak bunu isbat etmiş olmak şerefi, nasirlerimize ve şairlerimize ayni derecede isabet eder. Ezcümle Yusuf Ziya Beyin üslubu, Avrupa'daki birinci derece emsalinden kat'iyyen aşağ' değildir. Bu üslup nefistir, şerbet gibi halâvetlidir. Uslubumuzun şiirde de o mertebeye yükselmekte olduğunu sevinçle görüyoruz. ** Halit Fahri Beyin manzumelerini üç kısma ayırabiliriz: 1 Yüksek ve orta kıymette manzum şiirler, (vezin itibarile noksansiz) O renk, işte bu korkunç gecenin adem rengi O renk öyle karanlık esrarlı bir kefen ki Ruhumuzu bir kere sarınca kurtuluş yok O kaybolan güneşi ebediyen buluş yok! İttirat.. Ölüm gibi manasız bir ittirat... Daima ayni zevki tekrar, ayni zevki yât... Daima yolda ayni hisle yurumek... Daima yaprak gibi toprak gibi çürümek... Şiirlerin ekserisi bunlar gibi düzgündür. Lânet manzumesi de güzeldir. Hele bu manzumede: Sende ölüm gibi bir hakikat UBff^v,* ..^a mısraı cidden şairanedir. ölüm yokluk demektir. Buna rağmen ö Iüm bir hakikattir, sen de onun gibisin, demek istiyen şair, fikir ve his itibarile çok muvaffakiyetli bir mısra vücude getirmiştir. Güzel ve derin şiirler insanı çok düşündüren şiir lerdir. İşte bu mısra onlardandır. * Gelelim ahengi bozuk manzumelere. Bunlarda hece sayıları ve kafiye tamamdır. Noksan, taktilerdedir. Meselâ: yedi heceli manzume lerde takti ( 4 + 3 ) tür. Malumdur ki parmak hesabında takti için kelimelerin iknisamına cevaz yoktur. Eğer aldanıyorsam tenvir edilmemi rica ederim. tşte bir manzumenin karışık taktileri: Fenerin karşısmda Sahil oyle sessiz ki (4J3) Fenerin aksi suda (34> Hicran bahçelerinde (2J5) Ne bekliyorum gene '521 Görülüyor ki baştanbaşa ( 4 + 3 ) taktili olması lâzım gelen bu manzumede ( 3 + 4 ) , ( 2 + 5 ) ve ( 5 + 2 ) li taktiler vardır ve ahenk noksandır. Vezinsiz yani serbest şiirlere gelince: Bunlar içinde hakikaten şairane olanları vardır. Ne çare ki vezinsizlik işin keyfini kaçırıyor. Halit Fahri Beyin vezinsiz şiirlerinde ahenksizlikten maada, bazan da değersizlik vardır, ezcümle: Gazinoda M. TURHAN Yunanlılar neden gelmiyormuş! Yunan takımınm İstanbul'a gelmemesinin sebepleri anlaşılmıştır. Buraya oyuncu gönderecek üç kulüp İstanbul'a gelmek için son dakikaye kadar uğraşmışlar, hatta oyuncula rın tefriki keyfiyetini de Olimpiya kos kulübünün antrenörüne tevdi etmişler, antrenör bu takımı Atina'da iki defa antrene etmiş, fakat fede • rasyon ekseriyetini elinde tutan küçük kulüpler üç büyük kulübü bu seyahatten menetmişlerdir. Şimdi Yunan'lılar 11 teşrinievvelden sonra gelmek istemektedirler. Ve bu arzularını da buradaki alâ ke/larlara bildirmişlerdir. Muka vele ile tayin edilen tarihte müsa • sabakadan vaz geçen tarafın mu • kabil tarafa 1500 dolar vermesi keyfiyeti de galiba suya düşüyor. Çünkü mukaveleyi yapan Şeref Bey, yedinci bir madde olarak «her iki federasyonun bu müsabakalara müsaade etmesi meşruttur» kaydını koydurmuş ve Yunan'lılar kendi fe • derasyonlarının müsaade etmediğini ileri sürerek 1500 dolar tazminattan kurtulmak için bu kayıttan istifade etmek istiyorlarmış. Yunan federas • yonunun aylardanberi ses çıkarmayıp ta maçlara iki hafta kala Yunan muhtelitini buraya göndermekten vaz geçmesi yeni başlıyan TürkYunan spor temasları üzerinde soğuk bir duş tesiri husule getirmiştir. Kral Zogo Fethi B. in hataları! Arnavutluk hakkında M. Primi, eski liderin çıkan ashsız haberler beyanatını tenkit ediyor [Viyana'daki Arnavutluk matbuat mümessili, Cumhariyet ve fransızca La Repabliqae'de çıkan Arnavutluk haberleri etrafmda Viyana muhabirîmiz Nadir Nadi Beye şu mektubu göndermistir. Bix de aynen derce diyoruz. ] Muhterem efendim, 25 haziran tarihli Cumhuriyet ve La Republique gazetelerinde Ar navutluk hâdiseleri ve Kral Zogu'nun ahvali sıhhiyesi hakkında son zamanlarda şayi olan bazı haberler neşredilmiştir. Bu şayiaların zerre kadar doğru olmadığını kat'î su rette beyan ederim. Kralın ahvali sıhhiyesi pek mü kemmeldir. 11 hazirandanberi Kral Zogu ve ailesî her sene yazı geçirdikleri Draç deniz banyolarında bulunuyor. Arnavutluk Dahiliye Nazırı Mu • sa Yuka Beyden geçen hafta aldı ğım telgrafnamede Kralın çok iyi olduğu ve bilhassa son zamanlarda her gün uzun müddet devlet işlerile meşgul bulunduğu bildirilmiştir. Dün (Draç) tan gelen yolcular bu haberi teyit ettiler. Kral daima süferayi nezdine kabul etmektedirler. Mu • maileyhîn haletî nezide olduğu ha vadisi Belgrat'tan senelerdenberi bu gibi haberleri bütiin diinyaya uçuran bazı muhabirlerin icadıdır. Belgrat'tan Arnavutluk ahvaline dair gonderilen djğer haberler ayni cinstendir ve bunlar bütiin teferrüatile beraber tasnî edilmîştir. ftal • ya'nın Karadağ'lı Prens (Mişel) i Arnavutluk tahtına getîrmek ve paytahtı İşkodra'ya nakletmek niyetinde bulunduğu ve emsali haberler de uydurmadır. Bu haberler Arnavutluğ'u bütün dünya nazarında şüpheli göstermek maksadile tasni edilerek senelerdenberi Belgrat'tan etrafa neşrolunan haberler silsilesindendir. Mütemadiyen tekerrür eden bu gibi yalan haberlere nihayet vermek için bu hakikatin kat'î surette tes • bit edilmesine lüzum gördük.> [M. Primi, Fethi Beyin La Bul garie gazetesinde nesretmiş olduğu beyanatına karşı ahiren ayni gazetede şu mütaleatı neşretmiştir:] «Fethi Beyin tamamen ve doğru olarak naklettiğimizi zannettiği miz beyanatı bazı tefsirata müsaittir. Evvelâ Fethi B. «serbest intihabat» tan bahsederken acaba neye temih etmek istiyor? Brttabi bugün iki dereceli olan intihap sisteminin kaldırılmasına. Bu sistem mucibin ce meb'usları intihap eden tnüntehibi sanilerin kâffesi, H. Fırkası azasıdır. Belediye intihabatında tatbik edilen ve bazı cihetlerde kendi fırkasının verdiği işaret üzerine yalnız belediye intihabatına münhasır ol rnak üzere yapılan serbest intihap tecrübesi acaba memnuniyetbahş bir netice vermiş midir? Aynî za manda serbestî kelimesinin mefhumu da umumidir. Fethi B. fırka disiplini namına, namzetlikleri ilân edilecek kimselerin tetkikinden içtinap ediyordu. Bu âkılâne bir harekettir. Fakat bu, milletin hâkimiyeti prensibine bir tecavüz teşkil eder. Nihayet Fethi B., halk tabakasınm siyasî mesaile lâkayt kaldığını söylemek suretile rakiplerine kat'î deliller veriyor. Avamf iripliğin ve gizli tertibat ve tahrikâtın, diişman vaziyetine ilka edebileceği siyasiyata bigâne insanlar tarafından, en tehlikeli aksülâmellerîn vukuuna intizar olunabilir. Halk tabakasınm muha keme etmeğe ve umuma ait mes'elelerde heyecan göstermeğe muktedir olmadığını kabul edecek bir haleti ruhiyeye malik olmak kadar hakikî demokrasi zihniyetine muhalif bir hareket olamaz. Fethi B. bize diyor ki: «Köylülere iyi kanunlar, iyi bir tarzı idare ve iyi mahkemeler verecek olursanız bundan memnun olacaklardır. Ve bunu yıkıcı ve irticaî bir harekete karşı feda etmek istemiyeceklerdir. > Fakat hayatın amelî işlerine mer Üsküdar Mehmet Enver Garson! Garson! Bir bir a ver! Son kadehi içiyorum.. Kendimden geçiyorum... Ben, bu satırlarda şiir değil hiç bir şey göremedim. Halit Fahri Beyin şiirleri arasında Son Niyaz unvanlı dua ve ilâhi kılıklı bir manzume vardır. Bazı şiirlerinde de Allahım, Yarabbi nev'inden ilâhî temenniler de göze çarpıyor. Anlaşılan Halit Fahri B. dindardır. Ne mutlu! Böyle bir iki manzumecikle cennette rahat bir mev kii, şimdiden angaje etmek, doğ rusu fena bir iş değil! Dualarının müstecap olmasını temenni ederim! Son söz olarak şunu söylemek isterim ki mevzularda yenilik azdır. Hisler ve hayaller ekseriya şu kelimeler etrafmda dolaşıyor: Gece • akşam sabah karanlık meh Futbol antrenörü geliyor! Dehşetli bir cinayet Tarsus'un Afgan mahallesinde iki Çocuk arasındaki kavgaya büyükler de karışmış, Aplağ'm oğlu Mehmet ismindeki katil, dostu Emine'yi si yanet için tabancasını çekerek Süleyman isminde birisini vurmuştur. Katil bundan sonra vak'a mahallrne toplananlara da ateş etmeğe başla mış, 2 kadın ölmüş, 4 erkek yara Ianmıştır. but bu adamların lüzumsuz ve belki de muzır olan siyasî mücadelelere alıştırmak iyi bir şey midir? Onları evvelâ bu hususta terbiye etmek daha müz'iç değil midir? Bugünkü şekli idare de bununla meşgul oluyor.» Futbol federasyonu nihayet bir antrenör bulmuştur. Bu antrenör İngiliz'dir, ismi Fred Pegnam'dır. Kırk yaşındadır. İngiltere'nin birinci sı • nıf profesyonel takımlarından bir çoğunda senelerce merkez muhacim olarak oynamış, bir vakitler gol kralı olarak tanınmıştır. Antrenör'ün gelip gitme ikinci mevki yol parası verilecek ve ayda 35 İngiliz lirası ücret alacaktır. Mıntakalara gittiği vakit te ayrıca yol parası verilecektir. Antrenör yakında şehrimize gelerek ağustos ayın dan itibaren işe baslıyacaktır. tap bülbül dul yetim ufuk dua günah kâbus gurur ölüm aldatan kadın yalan deniz sema yıldtz ruzgâr cennet cehennem gül ney kabir ve ilâ... Bunlar arasmda mum ve lâmba gibi sözler, elektrik ve radyo devrinde biraz eskimiş gibi geliyor. 2 Manzum şiirler, (vezni noksan) 3 Vezinsiz serbest şiirler. Halit Fahri B., en ziyade, (11) heceli ( 6 + 5 ) taktili ve (14) heceli ( 7 + 7 ) taktili vezinlerde ciddi bir muvaffakiyet göstermiştir. Malumdur ki şiirin en değerli yardımcılarından biri ahenktir (vezin). Ahenksiz şiir, vücudünün göze çarpacak büyük bir uzvu noksan olan güzel bir kadına benzer. Ahengin tam olması, 1 Mısraların hece sayısına; 2 Ka(1) Les Annales No. 238215 Mai 1931. (2) Charles Richet L'İntelligence et l'Homme. YUSUF OSMAN

Bu sayıdan diğer sayfalar: