28 Eylül 1931 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

28 Eylül 1931 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

28 Eylul 1931 "Cumhuriyet S ON T ELGPAF=LAP r Dil Encümenî Selânik Sergisinde Türkiye hakkmda takdirkâr sözler söylendi, muharririmiz bunlara cevap verdi Selânik 27 (Sureti mahsusada gönderdiğimiz muharririmizden) Selânik sergisinin hitam bulması münasebetile büyük bir ziyafet keşide edilmiştir. Ziyafette iki nazır, valii u mumî, vilâyet erkânı, bir çok tacir ler ve kadın olarak ta Bedia Muvahhit Hanım bulunuyordu. Irat edilen nutukiarda Türkiye hakkmda çok güzel sözler söylen miş. Tiirk kadınlığı ve tiyatrosu için de takdirler izhar edilmiştir. Ben bu sözlere mukabele ederek teşekkür ettim. Türk'Ierîn sergive gelecek sene daha vâsi »tıikyasta iştiraklerini te min ıçin gazetemizin bütün kuvvetile çahşacağını söyledim.Çokmemnun oldular. Belediye reisi, îsmet Pş. nın istikal merasiminde Selâniğ'i temsil etmek üzere bir kaç güne kadar A tina'ya gidecektir. Pontüs'te maktul düşenler namına bugün burada ruhanî bir ayin yapıldı. Fakat merasim esnasında Türkiye'ye dokunacak tek bir söz sarfedilmedi. Apustoiidis, nutkunda tasfiyeden sor>>a iki devlet münasebatmda veni ufuklar açıldığını, bu iki milleti müşterek rabıta ve menfaatlerin bağladığını söyledi. Umumî Vali, bana: * İtilâf bir mucizedir. Bunun takviyesi için bütün kuvvetimizle çalı şacağız, siz de çahşınız» dedi. Maarif Vekâleti Meclise bir proje verecek Dil Encümeninm yeniden ihyası düşünülmcktedir. B. M. Meclisinde bütçe müzakeratı esnasında, Dil Encümeninin mesaisi şiddetle tenkit edilmiş ve bunun üzerine encümen tahsisatının bütçeden tayyına karar verilmişti. Halbuki lisan bahsinde Dil Encümeninden pek çok hizmetler beklenilmekte olduğundan bu karar, iyi bir surette karşılanmamıştı. Geçenlerde Gazi Hz. nin, Dil Encümeni azası tarafından takdim edilen şükran arizesine verdikleri cevap, inkisara uğramış yüreklere büyük bir teselli vermiştir. Harf inkılâbının Büyük Âmili, encümenin üç senelik mesaisi dil işlerimiz için bir başlan gıç olduğunu işaret buyurmuş, bu işin durmıyacağını, devam edeceğini söylemiştir. Gazi Hz., Dil Encümeninin gayretle çalıştığına ve mevcut şeraite göre mümkün olan neticeleri elde ettiğine dair yüksek kanaatlerini ifade buyurmuşlar ve yeniden alınacak tedbirlerle bu işin ikmali lâzım geldlğini ilân eylemişlerdir. Dil Encümeninin bıraktığı yüz bine yakın fiş bir kâtibin muhafazası altındadır. Bu işin ikmali için teş kil edilecek heyet hakkında henüz kât'î bir karar ittihaz edilmemlştir. Bununla beraber Ahmet Cevat Beyin teklif ettiği yolda bir ansiklopedi yapacak bir heyet teşkilini veya evvelki encümenin bıraktığı işi ikmal edecek yeni bir encümen teşkili hakkmda iki fikir mevcuttur. Bu yeni heyette meb'uslar bulunmıyarak yalnız mütehassıs ve dil işlerile meşgul bir kaç zatm daimî surette bu işe memur edilmeleri muhtemeldir. Bu takdirde yeni encümen şimdilik lise derecesine kadar olan mekteplerde okutulan derslere ait ıstılahları tesbit etmek ve her beş veya on senede bir kere yeniden tabedilecek bir türkçe lu gat hazırlamaHa meşgul olacaktır. Encümen büyük tercüme ve ıstılah Iugatlerini daha sonraya bırakacaktır. Bu iki fikirden hangisinin tercih edileceği malum değilse de Maarif Vekâletinin bu hususta B. M. Mec lisine yeniden bir proje tevdi edeceğine muhakkak nazarile bakılmaktadır. Darülfünun bahsi Daı ülfünunu ıslah için Darülfünuna değil, Avrupa'ya müracaat etmeliyiz! Ibret gözünde niceyedek gaflet uykusu? Miîletler Cemiyetine merbut bir «Beynelmilel Fikrî kooperasyon Komitesi» var. Bu komitenin İngiliz azasından Gilbert Murray ismindeki zatin, komitenin islerinden bâhis bir makalesini okudum. Bu makalenin nazari dikkatimi hassaten celbeden bir kısmını buraya naklediyorum: «Ahiren de Çin hükumeti Nankin Darülfünunu için üç profesör (biri İngiliz edebiyatı, biri arziyat, biri de coğrafya) istemek üzere Fikrî Kooperasyon Kuoıitesine müracaat etti. En salâhiyetli mütebahhirlerden intihap edilen bir îngiliz, bir îsviç'reli, bir de Alman profesörü gönderebil dik. Çin hükumetinin bir ikinci ta lebi, çok daha mühim bir mes'eleye taal'uk ediyordu. An'anevî millî edebiyatm toptan zevali önünde, kesretli ve ümmi bir halkın terbiyesi endişesile ve okuma hususunda pratik bir alfabenin yokluğu yüzlinden yeni hükumetin, kendisine millî bir terbiye sistemi göstermeğe muktedir bilgiç müşavirlere ihtiyacı var. En kıymetli dört pedagogu oraya gitmeğe ve bu mes'ele ile uğraşmağa kandırdık. Bu pedagoglar, en salâhiyetli bir «ekip» teskil ediyorlar ve orada gayet mudil, belki de halli imkânsız bir mes'eleyi halletmek mevkiinde bulunacaklar. Cesaretli ve şeref sahibi hiç kimse, bu vazifeyi reddemezdi. lâkin hiç bir kafalı adam da bu işin azameti önünde titremekten kendini ala mazdı.» Dört yüz milyondan fazla nüfuslu bir memleket, bir inkılâp ile teceddüt yoluna giriyor ve darülfünunu ıslah için Milletler Cemiyetinin yardımına müracaat ediyor. Uzak Şarkın bir ucunda, hâlâ kanlı arbedeler içinde cırpınan bu milletin mütecedditleri Avrupa irfanmın kıymetini anlıyor ve bundan istifade etmeğe kosuyorlar. Çin bize çok eski bir medeniyetin değişmez an'anelerine körkörüne tâbi bir memleket olmak üzere görünürdü. Acaba öyle midir? Çin hakkmda bildiklerimiz pek mahdutttur. Be voğlu'nda boncuk gerdanlıklar sa tan adamlara karşı ne kadar kayıt«ız isek, Çin hakkında da o kadar bilgisisiz. Bununla beraber Çin, şuradan buradan edindiğimiz malu mata göre, büsbütün geri kalmış. irfandan binasip bir millet olmasa gerek. Meselâ Çin'lilerin kendi top ve tüfeklerini yapan fabrikaları, harp gemilerini yalnız tamir değil, inşa dahi eden tersaneleri olduğunu öğ reniyoruz. Müsbet ilimlerle uğraşan kıymetli ve beynelmilel şöhret ka zanmış profesörleri bulunduğunu işitiyoruz. Fakat işte bu millet, Nan kin Darülfünununu ıslah için Milletler Cemiyetine müracaat etmekten kendini müstağni göremiyor. Mısır hükumeti, 1929 da, meş hur Claparede'yi davet ediyor, Mısır çocuklarının tecrübî ruhiyat metot larile teste edilerek onlara göre takip olunacak terbiye ve talim sistemini kendisine bildirmesini istiyor. Bütün yenilik yoluna giren Şark memleketleri, Avrupa irf anmdan, azamî ve usulî olarak, istifadeye atılıyor. Biz ne yapıyoruz? Darülfünuna birinci derecede müderrislerden ziyade, doktorasını henüz almış gençleri getiriyor, lise için gelen muallimleri darülfünuna profesör yapmağa kalkışıyoruz. Darülfünunumuz yalnız iddiakârdır. Ortada milletin irfanı üzerinde tesirini gösteren hiç bir eseri yoktur. Dört senedir muhtelif fakültelerin talebesile gayet yakın dan, hatta geceli gündüzlü temas tayım. Bunların nasıl yetiştiklerini görüyorum. Bazı fakültelerin dartilmesailerinde hergün saatlerce göz nuru döken ve bir şey anlamadan sade ezberliyen talebeyi gördükçe dertleniyorum. Memlekette biraz ilim varsa, her halde otodid&kt olarak yeti • şenlerin eseridir. Darülfünu nun ilim yaomıyor, yapmıyor ve bu tarzda giderse yapamıyacak tır. Bunu B. M. Meclisi pek güzel görmüş, takdir etmistir. Milletin mukadderatını idare eden H. Fırkası da memleketin ilme olan hakikî ihtiyacını gayet iyi anlıyor. Hindistan gibi esir memleketlerin halkı içinde adını taşıyan keşif sa hibi âlimler yetiştiyor da her va kitten hür, her vakitten müstakil olan Türkiye'de, kendi sâyile bey nelmilel bir şöhret kazanmağa muvaffak olan bir müderris, âli mek tep mezunu değildir diye mağdur ediliyor. Saltanat devrinde imparatorluğun dört köşesine can ve para göndere göndere kendini unutmak derecesine gelen Türk, temasükünü (cohesion) kaybetmiş gibidir. Her türlü istidatla mücehhez olduğu halde bir şey yaratamaması bundandır. Bu milleti idealine şuurlandırarak içtimaî insicamını iade edecek kuvvet ilimden başka ne olabilir? Bu ilim darülfünundan başka bir yerde yapıiabilir mi? Fakültelerin talebesini görüp yaşayış ve çalışış tarzlarını tetkik et • mek, müderrisleri hakkında en doğru fikri almağa kâfidir. Talebe müte sanit bir kütle teşkil etmez; çünkü mütesanit bir müderrisler heyetin den mahrumdur. Talebe ders çalışmasını bilmez; çünkü çalışma yollarını öğretenden mahrumdur. Zavallılarm ezbercilikle kaybettikleri zamana acımamak mümkün değildir. Ellerinde kitap yoktur; yahut eskiden litoğrafya ile basılmış birer kîtap vardır. Talebe görüyorum ki mütemadiyen not istinsah etmekle meşguldür. Böyle darülfünun, böyle ilim müessesesi mi olur, diyenlere karşı sükut ediliyor. Binaenaleyh darülfünunun ıslahı için, darülfünuna değil, Çin'lilerin yaptığı gibi, her hangi bir Avrupa ilim heyetine müracaat etmeliyiz. llmî otoritesi olan bu adamlar, da rülfünunumuzun hakikî mahiyetini pek çabuk görür ve numarasını takdir ederler. Biz de hastalığı ve hastaları öğreniriz, onların iyi edilmesi yollarını bize göstermelerini o profesörlerden isteriz. KÂZIM NAMİ İHEM NALINA M1HINA Anlıyamadığım nokta! 1 İHSAN Fransız nazırlarz Berlin'de M. Laval ve Briand «yaşa» sadaları arasmda saatlerce alkıslandılar Berlin 27 (A.A.) M. Laval ile Briand saat 8,43 te muvasalat et mişlerdir. Mumaileyhim, istasyonda M. Brüning ile Curtiuâ tarafların dan karşıianmışlardır. Mühim ve şiddetli bir inzibat halkı, nazırlardan biraz açıkta tutmakta idi. tstasyondan çıkarken şiddetli alkış sesleri Fransız nazırlarını karsılamıstır. Otele kadar olan yol boyunca yaşasın sulh, yaşasın Briand» sedaları orta Iığı çmlatmıştır. Yüzlerce meraklı otelin pencereleri altına toplanmıs lar ve o derece ısrar ile M. Laval ve Briand'ı görmek istemislerdir ki nihayet mumaileyhim görünmek mecburiyetinde kalmışlardır. Halk kütlesi Fransız nazırlarını «Hoch» ni dalarile ve «yasasın sulh», «yaşasın Briand», «yaşasın Laval» seslerile karşılamışlardır. öğleye kadar bu sesler devam etmiş ve Fransız na zırlarım bir çok defa balkona çık mağa mecbur eylemifiir. Berlin 27 (A.A.) M. Laval muvasalatmdan pek az sonra beynelmilel matbuat mümessillerini kabul etmiş ve demiştir ki: « Berlin'i ziyaretinin, Almanya ve Fransa münasebatı tarihi nin mühim bir günü olduğunu beyan eylemîştir. Emniyeti iade ve krediyi yeniden tesis için dürüst bir mesai iştiraki kendin". hissettirmektedir. Almanya'ya Fransa hükumetinin reisi sıfatile ve sulhün en iyi amelesi olan M. Briand'la birlikte geliyorum. Berlin'de Alman hükumetinin reisi ve Hariciye Nazırı ile ve bilhassa Alman milletile olan tesadüfümüz he • yecanlı bir hal almaktadır. Cihan, tarihte misli mesbuk olmıyan ikti sadî bir buhranla çalkanmaktadır. Nazarlar bize doğru çevrilmiştir. îtilâfımızın nihayet tahakkuk etmesi lâzımdır. Çünkü herkes için selâmet iptida bu itilâftan çıkacaktır.» Alman hükumetine bir usul tel kin ettim. Bu usulün aletlerini birlikte imal edeceğiz ki bu da iki mem leket arasındaki iktisadî mes'elelerin tetkikini istihdaf eden bir ko iptida bu itilâftan çıkacaktır. Belediye ile taksi sahipleri ara sında bir mücadeledir, gidiyor. Taksiciler, ucuz adam taşımak istiyor lar. Belediye müsaade etmiyor. En esash vazifelerinden biri de şehirde hayatı ucuzlatmak olduğu halde bunu yapmıyan veya yapamıyan Be lediye, ucuzluğa da mâni oluyor; on kuruşa adam taşıyamazsmız, ben size ayrıca bir ucuz taksi yapacağım, diyor. Dün akşam Beyoğlu'nda idira. Eski, yeni hemen her otomobilin şoförile yamağı eskiden dillerinden düsürmedikleri: Küçük taksi beyim! Küçük saat müsüyü! Nakaratını bırakmışlar, şimdi, gelene, geçene: Ucuz gidiyoruz! Kırk kuruşa! Diye harfendazlık ederek müşteri davet ediyorlar. Bu vaziyete göre, Belediye, ayrıca bir ucuz taksi yapacağına, mevcut taksi tarifesini ucuzlatsa ya! Çünkü ikinci bir ucuz taksi yapılınca, nasıl olsa, rekabete kapılarak bütün otomobiller, o f iata yolcu taşıyacaklardır. Nitekim, şehirde en lüks taksiler bile şimdiden, gece zammını da bir tarafa bırakarak Şişli'den Beyoğ lu'na kadar 40 kuruşa müşteri arıyor ve taşıyorlar. Bu arz çokluğu ve ucuz adam taşımak arzusu gösteri yor ki umumî ucuz bir tarif e ile bütün taksileri işletmek kabildir. Bunu yapmamaktan .naksat, imtiyazlı şirketleri korumaksa, haydi ben de bir kelime oyunu yapayım imti yazlı insanlar ve müesseseler devrinde değil, halk hükumeti d*»v;~'l»viz! Temizlik merakı Doktorlar günden güne arttığını söylüyorlar Vilâyet Sıhhiye Müdürü Ali Rıza Bey halk arasında temizlik meyil ve arzusunun günden güne arttığını söylemektedir. Ali Rıza Bey diyor ki: « Temizlik cereyanının bu kadar kökleşmesinde sabun ve zey tinyağı fiatlarmın ucuzluğu ile sıhhî teşkilâtın tesiri de vardır. Bugün fakir halk arasında bile bitli ve pis kimselere tesadüf olunamamakta dır. Bu vaziyet, sıhhiyemiz için bir muvaffakiyettir.> Diğer taraftan köylerde dolaşan bir doktor da kehlenin artık görünmez olduğunu söylemiş, temizlik me> rakının her yerde şayani dikkat bir şekilde yerleştiğini teyit etmistir. Denizde musademe Bir kaçakçı motörünün mürettebatı öldürüldü in.n.Mnım>ınımnııııll||iniinH!lllll!lllllll!llinill!m!iniinilınıımıımıım» Avrupa Birliği Rusya, komisyonun me Japonya, Çin'e harp rasimine iştirak etmiyeck gemileri gönderiyor Moskova 26 (A.A.) Tass ajansı tebiiğ ediyor: Hariciye Komiseri M. Litvinoff, Cemiyeti Akvamdan bir telgraf al mıştır. Bu telgrafta Cemiyeti Akvam heyeti umumiyesi evvelce derpiş edilmiş olan tarihte mesaisini ikmal ettiği takdirde Avrupa birliği ko misyonunun 26 eylulde toplanacağını ve bu toplantıda iktisadî ademi te cavüz misakını ve sair mes'eleleri tetkik için hususî komiteler ihdası ile iştigal edeceği bildirilmektedir. M. Litvinoff, vermiş olduğu cevapla Sovyet heyetinin ikinci defa olarak Cenevre'ye gitmesinin şüpheli olduğunu bildirmiştir. Mumaileyh, komisyonun içtimaa daveti için tesbit edilmiş olan tarihin şarta muallâk olan mahiyetinden ve müzakerat ruznamesine münhasıran şekle ait mes'elelerin ithal edilmiş olmasından bahsederek Sovyet hükumetinin komisyonun içtima devresinde temsil ediîmiyeceğini bildirmiştir. tzmir 26 (Yeni Gün) Karade niz'li Gafur kaptanın idaresinde bulunan «thsan Hüda» motörü fstan bul'dan kaçak iskambil ve sigara kâğıdı yükliyerek hareket etmiş, Adalar denizinde bir Yunan rüsumat mo törünün takibine tutulmuş, iki motör arasında şiddetli bir musademe başlamıştır. Neticede «thsan Hüda> Londra 26 (A.A.) Tokio'dan Sunday Dispatch gazetesine bildiri nın tayfası ölmüş, Gafur kaptan teknesini Türk sularına doğru çevirmişliyor: tir. «İhsan Hüda» Türk sularına giKabine YangTu nehri ile Çin sarince Yunan rüsumat motörü uzak hillerinin muhtelif noktalarma harp laşmış, kaçakçı motörü de Çeşme'ye gemileri göndermek hususunu tet yollanmıtşır. Çesme'de zabıta mo kik eylemiştir. Şanghay, Nankin ve Hankeou'nun vaziyetleri büyük en törii yakalamıştır. Gafur kaptan, edişeler tevlit eylemektedir. Hali ha linde tabanca ölü olarak bulunmuş, motörün içindeki eşya müsadere e zırda Hankeou'da bulunmakta olan filo kumandanının talebi üzerine Hi dilmistir. rato kruvazörü mezkur limana gönderilmiştir. Tokyo 26 (A.A.) Siyasî mahafil, Japonya'nın askerlerinin Man çuri demiryolu hattının cenubıina Ankara 27 (Telefonla) Tay çekilmek için emir vermekle Japon yareci Vecihi Bey bugün saat dörtte Çin ihtilâfının nihayete erdiğini gösterdiği kanaatindedir. Ayni mahafil, Anadolu turnesinden avdet etti. Şehrin üzerinde bir müddet uçtukdostane bir tesviyenin bilâmüşkülât yapılabileceği ümidini izhar etmekle tan sonra yere indi. ve Cemiyeti Akvama Mançuri'ye hususî bir tahkik komisyonu gönderil îzmir 26 Son yağmurların tesimesi hakkındaki telkinatm Japon rile Aydın ve havalisinde 20,000 çuresmî mahafili tarafından ademi memnuniyetle karşılandığı kaydedil val incirin ıslandığı tesbit edilmiştir. mektedir. Böyle bir komisyonun gönderilmesi her iki memleketin resmî fından bir itimat noksanlığı telâkki etaahhütleri karşısında Japonya tara dilebileceği söylenmektedir. ÇinJapon harbi Yeni Gün'de Bugün okuyunuz: Ahmet Rasim Beyin Çok güzel bir yazısı «Etme Allahı seoersen... Bir tek konyaktan ne olur?» Vecihi Bey Anadolu Turnesinden avdet etti Bedia Muvahhit Hanıma gösterilen hüsnü kabul Atina'ya giden Darülbedayi san'atkârlarmdan Bedia Muvahhit Hanıma Yunan Hariciye Nezareti tarafın dan bir ziyafet verilmiştir. Yunan hariciyesi Bedir. Hanımdan başka şimdiye kadar Atina'ya gelen sahne san'atkârlarmdan yalnız Sesil Sorel'e ziyafet vermîştîr. Mahmut Yesari Beyin Nefis bir hikâyesi nölüm korku8it» 20,000 çuval incir ıslandı Selim Sırrı Beyin konferansları Selim Sırrı Bey radyodaki konferanslarının 37 incisini yarın ak şam saat yedide verecektir. Mevzu «Zevk ve elem» dir. ne kadar memnun görünüyor. Doktorun mesai odasmdan çıkı yoruz. Lilâ önümüzde yürüyor. Şomberg solumda ve biraz gerimde. Kulağıma fısıldıyor: Nasıl?.. Gene şikâyet edecek misintz ? Küçücük lutüfkârlığımı nasıl buldunuz?... Verecek cevap bulamıyorum, doktor... Hayrete düştüğünüzü itiraf ediniz. İtiraf edıyorum... Teşekkür etmek için söyliyecek kelime bulamıyorum. Aramıyınz... Bu kelimeleri, bana bilâhare lânet etmek için bulacaksımz... Bu son cümleyi telâffuz ederken Şomberg'in g&rip ve korkunç sesini ebediyyen unutamıyacağım. * Sedlo Stare Öğleden sonra saat 3 Kavşuıızdaki düşmana hücum et ^ I• I ^ Abidin Daver Beyin Kutb'a gitmek istiyen tahtelbahre dair bir yazısı Dört renkli resim meğe hazırlanırken yalnız rüzgâra tesadüf etmek insanı çileden çıkar tır, Hususile birisinden bir şeyi ko parmak için son hamleyi yapmağa teşebbüs ettiğiniz sırada, bu ada mın size kemali nezaketle: Buyurunuz, alınız... Diyivermesi, sizi büsbütün çıldır tır. Şomberg'in otomobili uçuyor. Matmazel dö Radeski sağımda oturuyor. Hazan yaprakları rengindeki kürk mantosuna sarılmış, başında siyah fötrden yapılmış küçük bir şapka var. Yol çantalarımız üstüste uyuyorlar. Bir kaç dakika sonra Sedlo Stare'ye muvasalat edeceğiz. Lilâ ile birlikte, hatta yanyana köyün oteline gidiyoruz... Bu acaba nihayet bulduğuna hükmettiğim memuriyeti mahsusamın son merhalesi midir, yoksa ağır ve gayrikabili tahmin vakayile dolu yeni bir ser güzeştin mukaddemesi midir?.. Mabaâi var deminden tepşir ettiğim küçük luHareketlerini gözümden kaçırmıyo ce uğrattı. Şomberg'in suallerine antüfkârhğım... Birlikte avdet etmeniz cak bir evet veya hayırla mukabele rum. Başını koltuğun kırmızı meiçin Matmazel dö Radeski size intizar şinden arkahğına verdi. İki elini göğ edebiliyorum. Lutfedecekleri bu küsünün üzerinde kuvvetli sıkıyor. Göz çük ihsan beni ciddî endişelere sev ediyor. Artık bu sef er hayretten dilim tukediyor. Bu adamın cömertliği de leri kapalı. Burnunun delikleri ge tuldu. Her halde yanlış anlamış o tehlikeli. İkram ettiği meyvalarda rildi. Dımağî büyük bir gayretin haMAURICE DEKOBRA'dan lacağım. Matmazel dö Radeâki, bericî ve tnaddî tezahürleri görülüyor. bile gizli bir kurt var. Yarım saat Bilâkis lutüfkârlığımza nasıl Bu vaziyetle ne yapmak istiyor? E geçti. Şomberg bana hâlâ Karpat'lar nimle birlikte... Buradan çıksın!.. şükranla mukabele edeceğimi tayin ğer her düşünüşünde Şomberg bu da Transilüvanya'lı bir ahbabile yap Doktor, şaşkmlığımm tevlit ettiği hetığı ayı avından bahsediyor. Bu sı de âcizim! yecanı zevkle temaşa ediyor. Tekrar tarzda zihnini yıpratıyorsa, randma İstihza etmiyiniz! Ancak şimdi nınm sıfıra ineceği zaman pek uzak rada Bütler girdi ve efendisinin kuetti: lağına bir şeyl«r f ısıldadı. Şomberg'in ye kadar gösterdiğim bütün bu lu îşte görüyorsunuz: Matmazel değildir. Birdenbire kalktı ve geniş yalnız cevabını işitebildım: tüfkârlık değii eseri nezaketten son salonda bir aşağı bir yukarı dolaşdö Radeski seyahat elbiselerini bile ra, kurduğum eseri tetviç etmek argiymiş... Sizi takibe amade... Değil Gelsin. ma&a başladı. zusuna kapıldım. mi sevimli dostum? Kanapemin arkası kapıya müte İşte.. Düşündüm.. Size küçük bir O! Yükselttiğiniz bu abidenin Lilâ'nın sesi bütün benliğimi sarstı: veccih. Karşimdaki endam aynasınlutüfkârlıkta daha bulunacağım... üzerine artık bir çiçek dahi koyabi dan yerimden kımıldanmaksızın ar Tabiî, doktor... M. Jak Mond Ne gibi? lecek vaziyette değilsiniz, doktor. kamı görebiliyorum. Kapı usulca abeni himayesi altına almak lutüfkâr Takriben yarım saate kadar çıldı. Matmazel dö Radeski! Merak Rica ederim, lâtifeye mahal Iığında bulunursa. harekete hazı öğrenirsiniz... Yani, yanımda yanm tan çatlıyorum. Gözlerimin hayalât yok... Müsaade ediniz de şuracıkta, saat oturmak ve beklemek külfetini rım... tftiharla Matmazel, bu benim görüp görmediğine emin değilim. karşmızda, iki dakika düşüneyim. Bu ihtiyar edebilirseniz, öğrenirsiniz. için büyük bir şeref olur. Matmazel dö Radeski gayet sakinane suretle yükselttiğimi söylediğiniz aHay hay! OtomoMlim sizi Tabor'a kadar ve çok tabiî bir vaziyetle yanımıza bidenin üzerine konacak çiçeği de O halde canımızm sıkılmaması götürür... Buyurunuz sefaret kâtibi yaklaşıyor. Şomberg iğilerek Mat ğil, fakat çelengi bulayım. için şundan bundan konuşalım... beyefendi... Matmazel dö Radeski'y» Doktorun ne demek iâtediğini anBen merak içinde ne söyliyeceğimi mazeli bana işaret ediyor ve: bekletmiyiniz. Hareket kararından lıyamıyorum. Koltuğa yaslandun. İşte sefaret kâtibi beyefendi, bilmiyorum. Tecessüs beni âdeta fel EDEBl TEFRlKA: 38 Kadife alev

Bu sayıdan diğer sayfalar: