16 Ağustos 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

16 Ağustos 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

16 Ağustos 1932 CamKSriyet Ş:PM«IEJG R AFL AP Von Papen büyük bir program hazırlıyor Merkez fırkası Nazilerle muhtelit bir kabine teşkilinde ısrar ediyor Berlîn 15 (A.A.) Dün bütün Al manya'da tara bir siikun ve intizam hüküm sürmüştür. Halkm son günlerin hararetli hadisatı esnasmdaki asabiyeti geçmi? ve sükunet bulmuştur. Hitler'in hücum kıtaabnın erkâni har, biye reisi Ceneral Rochn'nin emri al tmdaki kıtaata; son haftalar zarfında sarfetmiş oldukları gayretlerden dola yı yorgunluk çıkarmak üzere 8 gün müddetle meznuniyet vermiş olduğu rivayet edilmektedir. Maamafih diğer mehafilde bu tedbir tamamen başka tiirlü tefsir ediliyor ve bunun, ittihaz edilen tedbirlere bu %u retle bir nihayet vermek hususunda Nazi fırkası idaresinin izhar eylemiş olduyu niyetten ileri geldiği söyleniyor. Siyasî mehafilde, merkez fırkasının Prusya'da ve Almanya'da Nazi'lerle bir bükumet koalisyonu yapılması fikrinde tnusır olduğu şayialan deveran etmekjtedîr. Von Papen biikumeti, devlet reisinin Neudeck'a hareketinden mukaddem izhar etmiş olduğu arzuya tevfikan işe başladığı zaman Reichstag meclisinin nazari tasvibine arzetmek üzere vâsi bir ıslahat programının teessüsu, mesaisJni bitama erdirecektir. ^ Bazı mehafilin söylediklerine inanilacak olursa, intihabat sisteminde ve malî cihetlerde ıslahab ihtiva eylemekte olan bu program, bilhassa mesai servis • !er: teşkilâhnda, kollektif mukaveleler rejimine, siyasî mesaiye ve ziraî koalisyona ait mesaile de şamfl bulunmakta • pazar giinleri Piermasens'de Bavyera Palatinasında Alman hudutlan hava Iisinin ve bilhassa Bade, Vortemberg, Hesse, Ren ve Sar mıntakalanmn sabık muhariplerden 5060,000 kişi muazzam vatanperverane bir nümayia yapmışlardır. Cumârtesi giinü, împaratorluk jenerallarmdan bir çoğunun muvasalah ve Picrmasens istasyonunda Palatina'nm eski alaylanna ait bayraklan hakkmda yapiIan kabul merasimi ile temayüz etmiştir. Akşam, resmî bir ziyafet verilmiş ve bu zîyafette jeneral Von Clauss, vatanperverane bir nutuk irat etmiş ve bu nutuk şiddetle alkışlanmışhr. Pazar sabahî muhtelif sporlar yâpıl • mıs, ve müteakıben binlerce sabık mu harip bu nümayisin başlıca tezabiirati olan sancak tevdii, harp esnasında maktul düşmüş olanların hatıralarının tebcili gibi merasimde hazır bulunmuşlardır. Sulh tnuahedeleri ile Almanya'nîn kaybetmiş olduğu arazinin hatırasını yadetmek için hususî bir nümayiş yapıl mıştır. Bu münasebetle jeneral Von Clauss, yeniden söz alarak bir nutuk söylemiş tir. Bunun üzerine kaybolmus arazinin Versailles muahedesi mucibince terke dilmiş olan bayraklan Bevyera askeri mnrşmın terennümleri atasmda ahaliye irae edilmiştir. öğleden sonrâ özün bir alay Pier masens sokaklarmda dolaşmışhr. Jenerallar, eski askerlere geçit resmi yaptırnvşlardır. < Alay, askerî mezariığm önünde hârp esnasında maktul düsmüş olanların habrasını tebcil etmek için bir kaç dakika mola vermistir. ItUOÜII Antakya'da Türk harsı Antakya'da bir Arap lisesi, bir de Türk lisesi var. Bu iki mektepten birincisi, kelimenin en geniş manasile «Arap» tır: Mefkureci muallimlerin elinde, yalnız millî hedefe tevcih edilen mükemmel bir talim ve terbiye sistemile bu lise, alelâde bir mektepten ibaret değil, bütün bir kavmin istiklâlini ve ebediyetini hazırlıyan, yaratıcı bir içtimaî müessese halindedir. Orada her gün kuvvetli bir millî terbiyeden gıdasını alan, her gün biraz daha serpilen ve boy atan bir Arap harsı, dinç bir mefhum halinde yaşıyor. Fakat bu mekteplerden ikincisi, yani Türk lisesi, kelimenin en dar manasile bile cTürk» değildir: Türk dilini ve Türk edebiyatını okutan mu. allimlerin Türk'lükle alâkalan yoktur. Bu mektebin içinde «Türk> sö zünü telâffuz eden talebeye, ağzından çirkin bir kelime, hatta bir küfür çıkmış gibi ceza verilmemesi şaşılacak şeydir. Bütün talim ve terbiye hep yabancı unsurlarm elindedir ve içeriye Türk olarak giren talebenin millî hislerini kökünden sökiip at mak için, yabancı tırnaklar, Türk çocuklarının ruhlarına işlemek ve derinliklerini kazımak için var kuv vetlerile yükleniyorlar. Antakya'da çıkan «Yeni Gün» gazetesine göre: «Arap lisesinde hi • mayeye mazhar olan hars, Türk lisesinde bir cürüm addediliyor. Ne • dense şimdiye kadar: tskenderun sancağında Türk'ün her hakkı ve > rilmiştir, iddiasma karsı ses çıkarılmamış, daha doğrusu neticeye intizar edilmiştir. Ancak bu intizar bugün son haddine gelmiş ve her şeyin münakaşa edilmesi zamanı hulul etmiştir.» Biz burada pek münakaşa edilecek bir vaziyet göremiyoruz. 20 teşrinievvel 1921 de imzalanan TürkFransız itilâfnamesinin yedinci maddesi gayet sarihtir: «tskendenın mmtakası için bir usulü idarei mahsu»a tesis olunacaktır. Mıntakai merkurenin Türk a kından olan sekenesi, harslannın mkişafı için, her türlü teshilâttan müstefit olacaktır. Türk lisanı orada mahiyeti re«niyeyi haiz olacaktrr> Bu «olacaktır, oİBcaVtı*» l t n n hlç bhri olmamıştır. Altmdaki hnzasını göstermek için bu itilâfnameyi bir kere daha Fransa'nın gözlerine yaklaftıralım ve bir milletin hnzasile şerefi arasındaki münasebeti unut • maması için: «Dikkat!» diye bağıralım. Bunu hükumetin resmen de yapması lâzımdır. Eğer bu göz görmek ve idrak anlamak istemezse, itilâfnamenin yedinci maddesini tatbik ettirmek için, daha tesirli çareler bulmaktan da âciz kalmayız. Hakemler arasındaki anketimiz Ecnebi ve ekalliyet meki Ustat «Benden cevap beklemiyiniz » diyor ve öyle teplerinde türkçe rengin bir tasvirin ipek nescini işliyor ki... Vâ Nu Bey, iki gün evvel yâz[Hakemler arasında açtığımız ankete üstat Halit Ziya Bey şu kıymetli cevabı gönderdi. Üstat siikutu ihtiyar etmek istediğini sSylediği bu mevzuda çok yüksek be diî tarif ve tasvirlerle, kuvvetli niiktelerle hakikaten üstadane bir eser ver miş oluyor. Halit Ziya Bey diyor ki:] «Nersimle kıyas ederek söylüyorum, hakem heyeti azasmı pek müşkül mevkide bırakacak sualler muvacehesinde yun. Çocukluğumda ne zaman imtihan etnasında çapraşık bir sual irat eden bir mümeyyizle karşılaşsam hemen: «Ah! Senin yakana yapışıp ayni suali sana sormak isterdfm!» arzusunu duyardım. tşte şimdi de bu üç sualin mürettibi olan muzip refiki ele geçirmek istiyorum. Şatafatlı dört bes sairane cümle ile mes'elenin üstünden marifetkârane bir perende yaparak atlamak imkânından istifade yolu da var... Meselâ işte birinci sual: Güzelleri gördük, güzeller de hep intihap edilecek lerine kanaatle kendilerini gösterdiler, hepsinin de ayn ayn intihaba şayan olduklanna reylerin dağümış olmasından iyi bir bürhan olamaz. Bugün ben filânı falan cihetlerle diğerlerine müreccah gördüm demekle o tercihe sebep olan ci hetlerin diğerlerinde mevcut olmadığını söylemiş olarak hiç te nazikâne olmıyan bir is görmüş olacağım. Mademki müsabaka âraya müracaatle olur, mademki âra hafidir, şu halde bunun mektu miyetine hürmet etmek lâzımdır ve elbette intihap, azadan her birinin zev kine, telâkkisîne tâbi olacağmdan şu ve bu zevk ve telâkki erbabınm bir noktada telâhukile ekseriyet teşkil etmesi nihayet bir tesadüf ve talih mes'elesidir, diye hükmolunabilir. Bu hükmü muvaffak olmıyan güzellere ithaf ederek sükutu ihtiyatkârane bir hareket olarak ihtiyar ediyorum. lkinc! sual Darülfünunun teessüsu esnasında bana verilen hikmeti bedayi kürsüsünde güzelliğin tarifi için çektiğim müşkülâtı tahattur ettiriyor. Beni tatmin ve talebenin tecessüsünü tamamile teskm edecek bir tarifi ne kütüphanemin bir kitabuıda, ne de kendi nazariyahmın mümkün bir hulâsasuıda bulamamıştım. Güzel kue ne demektir? Suali güzel bir siir, güzel bir neşide, güzel bir çiçek, güzel bir manzara ne demektir ? Kabi • lindendir ki cevabuu ancak o güzel olan şeyin vereceği heyecan söyliyebilir. Bilmem, o heyecanı kısa bir cümlenin kisvesine koyarak tesbit etmek mümkün müdür? Güzellik öyle bir mecmudur ki onu teşkil eden anasınn hepsine ehemmiyet vermek, hatta her birine ayn ayrı değil, onlann bir araya toplamp yekun teşkil eden heyeti roecmuasının ahengi tammına dikkat etmek lâzımdu*. Ben güzelleri tetkik ederken kendimde hasıl olan ta hassüsleri de tahlil edivordum, ve farkediyordum ki meziyetlerin mevcudiyetinden ziyade nakiselerin ftktanını aramakla işe başlıyorum. Boyda bir fazlalık, yahut eksiklik, mafsallarda bir çarpıklık, endam ve hıramda bir bo zukluk, bileklerde ve inciklerde bir kabalık, omuzlann ve dizkapaklann te devvüründe bir çıkıklık olmasın, diş ler, dudaklar, burun, kulak, baş, saç, büir miyim daha neler, bir fena tesir yapmasm diye dikkat ediyordum, ve bütün mefkut olan nakiselerin yerine kendi liğinden birer meziyet kaim olmuş bu lunuyordu. Böylelikle tesekkül eden müteaccin yani plâstique vücudü bir meşale gibi parlatıp canlandıracak ifade ve mana... Biraz giiler misiniz? Bi rsz söyler misiniz? Canınız mı sıkıldı? Eğleniyor musunuz ? Nihayet gözler, her şeyi birden ya imha yahut ihya eden bakrş, ya dargın ya memnun bakışın fü sunu ki sizi bir an içinde bir kutuntan diğer bir kutba atar, ve eğer müsbet kutba ablmış iseniz derhal içinizde baygın bir halâvetle titrer, ve dumanlanmış gözlerinizin titriyen ellerinizin zaptolunamıyan bir hamlesüe rey kâğıdma mağIubiyetinizi kaydedersiniz. lirken, uyumak üzere idim. Kapı vuruldu. Büyük bir hayretle yatağın içinde oturdum ve sordum: Kim o? Oda hizmetçimin sesi geldi: Sizi istiyorlar. Kapıyı açtım ve sendeliyen göl gesinden hâlâ uykusile mücadele ettiğini gördüğüm hizmetçiye sordum: Kim istiyor? Biltnem. Bir adam aşağıda. Nasıl adam? Bir adam... öyle... Bir... U şak gibi adam. Hiç bir şey anlamadım. O gün bu otelde olduğumu iki arkadaşımdan başka hiç kimse bilmiyor. Boğaz'ın bu sahili şehirden en aşağı otuz kilometre uzak. Civarda kimseyi tanımıyorum. Zabitanın beni aramasını icap ettirecek hiç bir mes'ele yok. Saate baktım: Üçe yirmi var. Biraz giyindim ve aşağı indim. Büyük kapınm methalinde, başı açık ve bir kasket tutan eli, yorgun bir uzanışla sarkmıs, bütün vücudü kenBu hâdisenin safahatını tevcih ve idare edecek ne bir kanunu bediiyat, ne bir rniyarı hüsîin vardır. Üçüncü sual bana en zor görünendir: Türk güzelliğinin millî vasıflarmı bilmiyorum ama Türk güzelini binlerce yab^ncı güzellerin arasından derhal te rcddüt etmiyen bir hareketle çekip çıkaııyorum. Yalnız Türk güzelini değil aleIıtlak Türk'ü kendisini ihata eden muhtelif anasırm arasında hemen buluyo rum ve bağrıma basıyorum. Bu nasd oluyor? Tefelsüfe kalkışsam belki bunu dolaşık ve karışık, okuyandan ziyade yazan için de karanlık ibarelere koyabileceğim; fakat buna hacet görmüyorum, mademki tramvayda, vapurda giderken ikı tarafımda, karşımda oturanlar ara sından Türk'leri derhal secmek müm kün oluyor, bu bana kâfi!.. Bunun ifadei felsefiyesini âlimlere birakmak bence en akılâne bir sureti tesviyedir. Bakınız bir hatıra nakledeyim: Mütarekeden evvel bir seyahat es nasında Darmstadt'ta bulunuyordum. tdarei askeriye bana üsera karargâhuu ziyaret ettirmek istemişti. Burada muhtelif koğuşları gördükten sonra sıra karargâhın hasta koğuşuna geldi. Bilhassa Rus esirlerden mürekkep olan hasta • ların yatakları önünden geçerken bir denbire irkildim. Bana refakat eden zabitlerin âmiri sordu: Bir şey mi arzu ediyorsunuz? thtiyat ile ve gözümün ucile yatakta bir esiri göstererek yavaşça cevap ver dun: Bahsederim Jti bu hasta bir Türk'tür, bir Rus Türk'üdür. tsmini sorunuz! Dedi. Bu müsaade üzerine hastaya ismini sordum. Hiç aldanmamıştım, yüzlerce hastanın arasmda derhal ırkımın bu çocuğunu tanımış, ve onun ta ciğergâhıma işliyen sesile ismini işitmiş oldum. Dört güzellik müsabakasında dört güzele rey verdim: Feriha, Mübecce^, Naşide ve son defa Keriman... Bu dört şrüzelin hiç biri digerine benzemiyor, hepsi güzel fakat hepsi başka başka güzel, evet ama bu başkalıklann arasmda onları bir araya getiren bir bağ, sanki muhtelif olmakla beraber yekdiğerinin komşuluğunda bulunmaktan kaçmıyan çiçeklerden mürekkep bir demetin kuşağı var. İşte bu rabıtadır ki türlü eşkâl içinde tecelli eden Türk güzel kızlarınm vasfi müşterekini teşkil eder; ve bu vasfı müşterektir ki bana elli muhtelif ırkm güzel kızlannı gösteren resünler silsi • Iesine bakarken aralanndan derhal Türk kızını buldurur; hatta... Evet, biraz daha da iddiada ileri giderek diyeceğim ki meselâ bir vapur yolculuğunda daha seslerini işitmeden bir tngiliz kızını bir Fransız kızmdan, Bir Alman kızını bir İtalyan kızından tefrik imkânmı bana bahşeder. = Şu halde?... "" " ~ ^ ^ Şu halde bu üç sualin hiç birine b*n den cevap beklemeyiniz. UŞAKlZADE HALİT ZİYA Halit Ziya Beyin cevabı OİMÜM AKİSLERİ dığı sinirli bir fıkrada, ecnebi ve akalliyet mekteplerini didikli yordu. Dostumun hırçınlanmakta! hakkı var. Ecnebi ve akaHiyet mekteplerinde türkçe çok gerî,' çok cansızdır. Halbuki, bu mek> tepferde dilimizin resmî mekteplerden daha titiz bir dikkat le okutulması, öğretilmesi icap eder. Ta ki, yarınki Türk vatanım y e t pare bir milletle kaplıyabilelim.. Yeni Türkiye'de, bir vatanda çın Türk sayılması için, hangi mabedin kapısmdan Tann huziK runa girdiği artık aranmıyor. Yeni Türkiye'de, Türk olmak için şu üç vasıf kâfi: Dil birliği, dilek: birliği, kültür birliği... Bunu kim yapacak?.. Ecnebi ve akalliyet mektepleri!.. * Vazifeleri bu kadar nazik vg ağır olan bu mekteplerde acabâ türkçe tedrisat niçin bu kadaç] r cıhz? » Sebebini, hiç geveleiheden söyliyefim: Çünkü bu mekteplerde ders, ehliyete, liyakate değiL tavsiyeye, iltimasa verilmektedirj Bu mekteplerden birine hoca olabilmek için, muhakkak dişli bir dost himayesi, zorlu bir ah • • bap tavassutu, hasılı MoFla Beyin meşhur selâmı nev'inden bir selâm ister! Evvel zamanın kınalı sakallı farisî muallimlerinin, beyni sulanmiş Osmanlı üdebasının, bir, satır yazıda üç yanlış yapan cahilj çocuklardan yeni bir Türk ne«slî yuğurmalarını bekîemek için, insan, Arabistan çöllerinin mucizeler sahnesi olduğu devirden kalma asırlar artığı bir safdil olmâhdır!. gır. ş Piermasens'te büyük bir nümayiş Berlin İS ( Â A . ) Cumartesi ve DimnuıniUIIIIUIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIİIIIIIIIIIIIIIIIUIIIIllHIMiımmımım» ispanya'da tevkifat Fransız Alman Mukareneti Devam ediyor 60 a yakîn büyük rütbeli Lebrun dostluk temenniyatında bulundu zabit hapiste... Valence 15 (A.A.) Mutlakiyet tairaftarlığı fikri ile ve memnu sil&h ta • şımakla ittiham edilen müteaddit şah • siyetler tevkif olunmuşlardır. Mevkufların arasında bir rahip, bir kilise adamı ile bir karlıs mahfelinin bütün azası ve bir çok emlâk sahipleri bulunmaktadır. Madrit 1 5(A.A.) tspanyol Le pion Etrangere kıt'aları miralaylarından birinin teşviki üzerine mutlakiyet taraf tan bir hareketin mürettiplerile «kı surette münasebettar bu kıt'anın bir çok zabitanı tevkif edilmişlerdir. Madrit 15 (A.A. ) Tevkif edilen jenerallarla zabitanın miktan hali ha znda altmısa baliğ olmaktadır. Mevkufların hepsi ihtilâttan memnu bulundurulmaktadır. Metz 15 (A.A.) ReisicumHur Lebrun ile Başvekil M. Heriot ve nafıa nazırı M. Daladier, Mosselle demir macfenlerinin Metz'den Thionville'e kadar giden yeni kanalı • nın küşat resmini icra etmişlerdir. 1929 senesinde başlıyan bu inşaat 180 milyon franga malolmuştur. 30 kilometre uzunluğunda bulunan bu kanal başlıca Fransız madeni havzasmı M^tz şehrine bağlamaktadır. •' YUSUFZtYA Maarif Vekili tetkik Seyahatine çıktı Ankara 15 (Telefonla) Maarif V« kili Esat Bey Şark VİIâyetlerinde tet > kikatta bulunmak üzere bugünkü öğle trenile Konya'ya hareket etmiştir. Oradan Şarka geçecektir. Vekil Beyin bu seyahati 20 gün kadar sürecektir. PEYAMt SAFA Şükrü Kaya Bey Bireson'a harehet etti Halep'te yeniden Kargaşalıklar oldu Halep 1 4 Burayı ziyarete gelen Suriye Hükumet Reisi sokaktan geçerken, kendisinin Fransız adamı olduğu kanaatini besliyen halk Reisin otomobiline hücum etmiş, hâ dise yerine yetişen polis silâh kul • land'ığından ölenler, varalananlar olmuştur. Heyecan devam ediyor. Bugün dükkânlar kapalıdır. Vazi yetin daha ziyade kammasından korkuluyor. birbirine raptetmesi temenniyatını izhar etmiş ve bunun tahakkukunu milletlerin mukareneti lehinde bu lunan Fransa'nın an'anevî siyaseti nin istikamet hattı üzerînde oldu ğunu söylemiştir. Müşarünileyh şunları ilâve et miştir: «Bu suretle ticaret cereyanları ihdas etmiş oluyoruz. Bu fikirler sağlam ve hakikatperest bir saha üzerinde yekdiğerini takip edecek ve ciddî mukarenetlerle işler yeniden başlıyabilecektir.» büyük bir felâketle biten uzun bir kıştan sonra buna ihtiyacım vardı. Kararımı tatbika başladım. Sahil otellerinden birinde oturuyordum. Evi dağılmış, hiç bir noktaya sabit bir alâka ile bağlı olmıyan serbest bir insandım; fakat bu hürriyetin tadı, boşluğun korkunç esaretile bulunuyordu. Zekâmız ve muhayyelemiz, bizi ütnit ettiğimiz kadar oyalamı • yor. Kitabın dostluğu da günün bir kaç saatine münhasır. Nihayet, her tesirinin cevabını bekliyen içtimaî hassasiyetimizin azdığı vakitlerde, ikinci bir insanla aramızdaki ruhî teamülü çok arıyoruz; ben bunu geceleri o kadar arıyordum ki, hiç bilmediğim ağaçlıklı yollarda, kendi başıma, saatlerce dolaştıktan sonra, oteldeki odama pek yorgun döndüğüm halde, gece yarısından sonra saatlerce uyuyamıyordum ve gürültülü kalabalıklardan daha tesirli darbelerle ihsasIarımm üzerine vuran yalnızlığım, uykumu kaçırıyordu. Bir gece, saat üçe veya dörde ge M. Herriot'nun nutku Metz 15 (A.A.) Metz kanalının küşat resmi münasebetile irat eyle miş olduğu bir nutukta, haricî si • yasete telmih ecfen M. Heriot, bil hassa şunları söylemiştir: «Komşularımızın bizi temin ettikleri gibi, hiç hataya düşmeksizin harp canavarının fimabait bir daha avdet etmemek üzere ortadan kalkmış olduğunu zannetmeği arzu ediyoruz. Fakat, resmî tarzlarda alman taahhütler ve M. Stimson'un ahiren irat eylemiş olduğu nutukta yüksek tabira\ ve cümlelerle yatfetmiş buIunduğu Briand Kellog misakına rağmen şiddetin ve harbin methü senasını, işitir gibi oluyoruz. Halbuki bunun tamamen ortadan kalkmış bulundğu kat'î surette düşünülebilirdi.» Reisicumhur M. Lebrun; Mosselle'i bir gün Ren nehrine kadar bahrî seyrüsefere müsait bir hale getirilmesini ve Metz şehri ile Coblence'i 32 Rus heyeti (Sirind sahifeden mabait) nin ıslahı için yaptlacak santrallar hakkmda tetkikatta bulunacaktır. PamuOt İAnmızı tetkik edecek olan heyet pamuklarımızdan ahnacak nümuneleri Sovyet Rusya'ya gönderecektir. Bu heyetler btzı mahallerde beraberce tetkikatta bulunacaklardır. Sanayi ve Maadin Bankasınm Sanayi Kredi Bankasına kalbi ve Sanayi Ofisinin teşkili etrafındaki tetkikat devam ediyor. Yeni fabrikalar da bitince ofisin idaresine verilecektir. Ofis teşkilâtı Iktisat Vekilinin Avrupa'dan avde tinde tekemmül edecektir. ^ SeviFde komünist nümayişi Seville 15 (A.A.) Komünistler, yapmış oldukları bir nümayişle, sehrin sokaklannı sükunet içinde dolaşarak b^zı Belediye memurlannm istifalarmı talep etmişlerdir. Nümayişçiler, risaleler tevzi etmis • lerdir. y£ Giresun 15 (A.A.) Dahiliye Vekili Şükrü Kaya Bey dün saat 14 te motörle Ordu'dan Giresun'a gelmis ve memurin, asker ve kalabalık bir halit kütlesi tarafmdan hararetle istikbal ediî* miştir. Vekil Bey, evvelâ Belediye dairesml ziyaret etmiş ve bu esnada halk arasın», dan bir genç tarafmdan Vekîl Beye hî», tahen heyecanlı bir nutuk söylenmijtir.jj Vekil Bey bu nutka cevaben ve halkâ hitaben bir nutuk irat etmiş ve bu • rada Büyük Gazi'nin kalplerde bir i « man gibi yerleşen büyük ismini hürmetle yadetmiştir. • ' Vekîl Bey, bundan sonra vilâyeti teş» rif ederek program mucibince bir kabul resmi yapılmış ve bilâhare iadei ziyaret • lerde bulunmuştur. ^ Cumhuriyel Abone • şeraiti • Senelik Altı aylık Üç aylık Bir ayhk Türkiye için 1400 Kr. 750 400 150 Hariç için 2700 Kr. 1450 800 Yoktur Polislerin terfi listesi Ankara 15 (Telefonla) EmnlSreti umumiyede bu sene terfi ede ceklerin llstesinin hazırlanmasına îdevam ediliyor. Liste eylul hafta smda Uân olunacaktır. CUMHURlYET'in edebî tefrikası: iktisat Vekili geüyor tktisat Vekili Mustafa Şeref Beyin yann akşam İstanbul'a oradan da tedavi için Avrupa'ya hareketi muhtemeldir. di haline bırakılmış ve bir dizi ileri doğru çıkmış, taımadığım bir adam, yaklaştığımı görünce büyük bir hürmetle doğruldu ve selâm verdi. Hayırola? Dedim. İsmimi gayet doğru telâffuz ettikten sonra, hicabile vazifesi arasında bir rnuvazene arar gibi gülümsiye rek: Zatıaliniz misiniz? Diye sordu. Evet, dedim. Bir hanım sizi dışarıda bekliyor. Bir hanım mi ? Ne hanımı ? Ismi nedir? Bilmiyorum. Sizi bekliyor dışarıda. Peki, siz kimsiniz? Ben şoförüm. Hanım otomobilde. Arkamda duran hizmetçiye caketimi getirttim ve şoförle beraber dışarı çıktım. Otelin sokağında otomobil yoktu. ŞofÖr hızlı yürümeğe başIadı: Buvurun. dîvordıı. «ın»r>M. Bir Tereddüdün Romanı Peyami Safa Fakat o kadar sarhoş ki, musambanın üstüne paletteki boyaları naklet mekten ve içinde hiç bir insanî şekil teressüm etmiyen bir renk yığını vücude getirmekten başka bir şey yapamıyor. Gülüşüyorlar. tçinden çılidırıyor o, ve fırçayı tekrar kapıyor, yirmi dakika içinde bir şaheser meyîdana getiriyor. Kitabın tnuharririne göre, «teknik» denilen şey öyle bir zneleke ve itiyat yekunudur ki, nihayet gayrîşuura ait faaliyetler arasına ıgirer ve spontane bir tarzda mey 'dana gelen san'at eseri, kendi teknî{ğini de beraber taşır. En büyük hataanız, tekniği, yaratıcı ilcalarımıza inzimam eden ayrı bîr şuur faaliyeti lannedişimizdir. Yarattna ameliyesi yekpare, spontane ve kendi tekniğini de haizdir. Tashih etmek bozmak tan başka bir şey olmaz. Bütün bu âlemlerin üstüne son perde nasıl kapanıyor? Bu son perde yorgandır: Beşinci gün, öğleden sonra, hepsi evlerine ve yataklarına dağılıyorlar. Şehir onları bir iki gün göremiyor, arıyanlar bulamıyorlar. Yalnız, çok âşinalar arasmda, göz ucile bakışlara refakat eden, kulak tan kulağa bir fısıltı: «Gene kayıp talar». 4 Muallâ Hanımın cevabını bekler ken, bütün yaz mevsicnini IstanbuFun muhtelif sayf iyelerinde geçirmeğe karar vermiştim. Yorucu zihin faaliyetleri, bedenî suiistimallerle geçen ve Şoseye çıktık. Yirmi adıtn ötede bütün lâmbalan söndürültnüs bir oto^ mobil duruyordu. Ona doğru koşar mf ken tanıdiğım bütün kadınları zih ' nimden geçirdim. Bunlarm başında Muallâ Hanım vardı, fakat, hiç biri < nin bu saatte beni bulabileceklerine ihtimal vermiyordum. Şoförden evvel arabaya koştum vepencereden içeriye baktım. Karan Iıkta, hiç kimıldamıyan bir insanın köşeye sıkışmış gölgesini görebilmiş^ titn. Bir kadm olduğu açık renk man* tosundan belliydi. Bütün dikkatimle baktım. Tanımak kabil değildi. Kimsiniz? Diye sordum. Cevap vermedi. Yerine oturan şoföre seslendim: Yak şu lâmbayı. Ve mavi ışık altında, biraz evvel zihnimden geçirdiklerim arasında bu* lunmıyan bir kadm gördüm: Kımılda. mıyor, bir şey söyletniyor ve önüna bakıyordu.

Bu sayıdan diğer sayfalar: