12 Ekim 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

12 Ekim 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

•12 Teşrmlevrd 1932« S.O.M TELGRAFLAB Bana kalırsa Dil ve mana "Cumhuriyet DİL İNKILÂBI ETRAFINDA M. Heryo bugün Paristen Londray^hareket ediyor Bütün Avrupa'nın dikkati iki başvekilin yapacağı mülâkata çevrildi Paris 11 (A.A.) M. Mak Dohald Herriot raülâkatı perşembe giimi Londra'da saat 13,10 da vuku bulacaktır. Fransız Başvekili çarfamba günü Paris'ten hareket edecektir. Almanya'ya danışmak f ikir ve lüzumunu oraya koyan, kendi teşebbü sünün akamete uğramasına mâni olmak düşüncesile müteharrik olan ve Mac Donald, kendi fikrince şimdiki çıkmazdan kurtulmak imkânını hazırhyacak bir projeyi hazırlamak için her halde gelecek mülâ kata kadar geçecek günlerden is • tifade edecektir. Doğru malumat alan siyasî me hafilin zannmca Amerika murab nası Norman Dawis, Fransız ve tngiliz Başvekilleri arasmda bir gö rüşmenin vukuunu pek ziyade şayani arzu görmektedir. Paris 11 (A.A.) Petit Parisien gazetesinin Cenevre muhabiri, Fran nz plâmnın başlıca vasıf larını izah ve teşrih etmekte ve bu plândaki abkâmm Lokarno itilâflarını biraz hatırlamakta ve müşterek bir unvan altında hepsi de ayni gayeye yani sulhün tenkisi gayesine müteveccih olan bir taknn itilâf projelerini bir araya getirmekte olduğunu yazmaktadır. Fransız plânında şunlar vardır: 1 Teslihatm tabdidine müteallik umumî bir mukavelename, 2 Umumî istişarî bir misak, 3 Muavenet, emnü selâmet ve kontrole mtiteallik mıntakavî bir misak, 4 Tedricî surette beynelmilel bir kuvvet vücude getirilmesine dair bir misak, 5 Hukuk müsavah prensibmin tatbikına müteallik bir protokol. Beşinci fıkrada bu plânı kabul edecek olan bütün devletlerin teslihatlarının şimdiki baltni gösteren diplomatik bir vesika vücude getirilmesi teklif olunmaktadır. Teslihatmm ne halde bulunduğu tayin edilecek olan devletler ara • sında bittabi Almanya da vardır. Bahsi geçen vesikada, bu teslihat esasına göre hukuk müsavatı prensibi kabnl edilecektir. Felsefe ıstılahlarma dair.. Yazan : MUSTAFA NAMIK naJarı kendisine ilâve etmektedir. Bir seyi ani«xnak demek, o şeyi İçtimaî hayatın hangi saf hasana ba. kendine benzerlerle toplamak ve kdnsa, tabiat ve cemiyetin tazyiküe kendine benzemiyenlerden viızuh ve f erdin cnlara karşı koyu&undan iba. sarahati'e ayunnak demektir. Ancak ret hürriyetin bir çok tezahürlerini bir anlayışın kıymet ifade etmesi, kucak Jcucağa g«lnus halde görmek dinliyende anlatan kimseye müsavi pek kolaydir. Bühaasa dil dünyası veya muadil olacak bir cTüşünce hu. bunun en aşikâr misallerinden birL sule getirmesindedir; diğer benlik. dir. Binaenaleyh lisan, ktsmen tabi. lerde bir aksi sada uyandırmasında, atm ve oenüyetin, kumen de bunun bir ağızdan çıkan sesîn bütün kıdak. tekâmülîle hürriyetini kazaraan fer. larda ayni ihtizazı değil«e büe, bü. dSn bir müsterek mahsulüdür. însatün zihinlerde ayni hayali, bütün nın, kanunlarını anlamak suretile, düşüncel«rde ayni mefhumu h&sıl et. tabiat ve cemiyet hâdiselerine hakimesinde, binaenaleyh içtünaî kıy . miyeti, böylece hürriyeti adeta metindedir. parça porça ve adım adım kazanü. Ancak cemiyet; köy, kasaba, se. mı» bir arazi olduğunu, bunun cemihir olarak nüfus itibarile kemiyet ihtüâflan arzettiği ve bustlardan her yet hayabnın bütün saf halannda inkişaf ile alâkadar bulunduğunu anla. birinin kendine mahsus içtimaî va. mak için, uzaklara gitmiyerek, biz . sıîlan bulunduğu gibi; çiftçi, »an . zat Türk tarihimn son yüz senesine at sahibi, tüccar, memur, asker, mu. bir ku« bakışı göz atmak kâfidir. allim gibi muhtelif meslek sahip . Bunun da, diğer bir çok içtimaî sart. leri ve binaenaleyh feeyfiyet fark . lar arasfrda, is böKimile muvazi ve ları da göstermektedir. Bu svmfliar. hemzaman olduğunu görürüz. da d"ahil fertierin her bîrisi, gerek hayat için her türlü maddelerî ha . Çünkü isJerde bölüm ve ihtisas Zfrlıyan tabialtten istifade etmek, vücude gelmedikçe, cemiyet, yekdL gerek dahil oldukları cemiyetin kenğerine benziyen parçalardan, alelâdi istidat ve bünyelerine göre omuz. de yanyana konmuş ve bîrlestrril . lanna yüklediği işleri kendi arala . miş semyelerden ibaret kalır. Bu hal. rmda, büyük bir ekseriyetle cebrî, de bütün vazifeler biribirine karı . mahdFut bir ekalliyet ile, ihtiyarî o. şır. Fert, her cüzü diğerinin ayni o. larak bölmekte, ve bu suretle, iç . lan, biri diğerinden temayüz etmi. timaî sımflara bolünmektedirler. Bu. yen bu maşerî enmuzecin ortasında nun neticesi olarak, kuHandan keli. gayet silî^ ve sönük bir vaziyet alır, meler, ayni kökten gelmiş olsa büe, veya ta:nnmile »ilinip sönmüs olur. muhteKf hatrplerin kayıt ve isaret Halbuki muasır cemiyet, artık ip. ett&ği gibS, mıntakalaıma göre baş. tidailerde ve az müterakki mllletler. ka baştka olnvak zarureti hâsıl öl . de oluğu gibi, yekdiğermin benzeri dtığn gibi, ayni feelüneler fertlerden terekküp etmez. Belki bL rtbirine karsıhklı surette bağlı, her göre muhtelif manalar almakta, miL biri kendine mahsus bir iş yapar, bL sahhastan mücerrede, haldkıattcn ri öteMnin gayri*i olan, birUinin mecaza, kökten dallara gidişierde hürriyeti dîğerine bağh buiunan, biri ihtilâf olmaktadır. Binaenaleyh li . diğerine teminat tesktl eden uzuv . aan isinde çahfrrken, muhtelif Ieh . lardan meydana çıkar. Fertler, bu. çeleri kuvvetli ve ınüteaddit mdsal. rada, içtimaî bayaün kendüeime lerle, hatta köylerile birlikte kayverdiği mahiyetc göre toplanır. îş detmek lâzrm oldHığu gibi, kelime . bölümünün doğurduğu zümreler teşlerden her birisinin ziraat, saıtayi, kil eder. Her iş zümresi, adeta, bir ticaret, aile, mektep, meslek, devlet zihayat vücudün uzviyetme benzer. hayatmda muhtelif manalarma îsa. Onun gibi kendi kendine kâf i gel . ret etmek, ve bunlardan her birini mez. Devamı için diğer aza ve züm. ancak bu isân içinde yajsryatn kim . reler 3e birlikte ve ayni zamanda selere, boylece işleri ihtîsas dahi . faaliyette bulımmak ihtiyacmdadır. linde bölmek zarureti vardtr. Binaenaleyh bugünkü cemiyet, şu . Hatta bizzat caanit tabiatin ve ursuz tabiatin de bilfiil gösterdiği omdan hariç obmyatn dHmyamızın gibi, is bölümninde maddî ve manevî bütün tarihî bir takım devirlere ay . hayat safhalannda ihtUasa, ve ni. nİTnıçtır. Her devrin kendine rmah . hayet, biri diğermi tamamlıyacak, sus nebatları ve hayvanlian var . biri diğeri olmaksızın yasıyamıyacak drr. Böylece arzî hâ<Kgıeteıiu cere . surette bir tesanüde bağlıdır. Binayanında büe, adeta korkörüne vü. enaleyh ilim ıstılahları herkesin işi cude gelmis ve zaman itibarile m<ey. değildir. Her âlimin ancak kendi dana çıknus bîr £s bölümü vardır. ümî hududu dahilinde işidir. Her Tabiatte hareket halindfo ınevcut o. âlrmin diğer âHmlerle müsterek işilan bu bölümiKük, onun tek ve ayni dir. Bu da tabir caizse, Eflâtun'un devre ait olarak, ikMm ve ımntaka hayal ettiği, feylesofların cumhuri itibarile varhklarınd«, sükun haim. yetid'ir. Burada feylesof, en geniç de de mevcuttur. Yani tabiati islî . manasile, tabiat ve cemiyet hâdîse. yen, faaliyet ve hareket haünde bu. Ierini bizzat mütalea eden, başka . lunduran bizoe meçbul kuvvet, ken. larının sültası ve nüfuzu altındn oldî f aaliyet tarzına adeta bölmüş, de. mıyan er k£sidir. virlerân ve mmtakalann e31erif« yu. ğurd'uğu roevcudata baışka başka ka. Muaavr ilim, bunun içmdir ki, ken. lıplar ve çerçeveler vermekte bu . dUinin inkis«m ettiği cüzlerden de. lunmuştur. ğil birisinin, hatta bunlardan her hangi cüzün bile, bir âlim tarafın Fakat en basit zerreden en mü . dian hatkkile ve koemalile kavranıl rekkep ve aulaçılmıa*ı müşkül olan masma müaait olmıyacak kadar bö. msan ceımyetine kadlar mevcudat lünmüs, ve bunun zarurî neticesi oJa. silsUesînde basamak bagamaik yukeu rak, âlimler arasında, tabîat veya rıya doğru çıkıldıkça, ilk basit cemiyet hayatunn ancak bir parçası hayattan medeniyet âleminin en üzermde, usulile çalışmak sartile, yüksek tabakalarma doğru yüksel. îhtisas kazaınmak zarureti hâsıl ol. dikçe, bu çrkt* ve yükseüs ile mütemuştur. Bizim gibi, ferdî saltanattan nasip olarak, tabiat ve cemjyetm henüz kurtulmuş, içtimaî hayatın cebir ve ıztıran, onun kanunlarma muhtelîf safhalannda muastr cemL kadar deorinlesen, kemale eren veya yetin yeni ihtiyaçlarma henüz adım ona. doğru yürümeikte btdunan feruydurmağa baslamı» bir cemiyette de bir hürriyet his«esi ayırmalkta . ihtisas, söyle böyle ancak belirmeğe dır. Bu da bîr taıraftan o ferdi ye . başlamıştır. Binaenaleyh bu maka . tiştirer cemiyet dahilînde is bölü . lenin muharriri, yanlıç anlastlmasm, mümün kemiyet ve keyfüyetile mü. ihtisas değH, fakat öteden beri mestenasiptir. gul olduğu bilgi şubesinin hududu Diğer taraftan da, fert, tabiat ve dahilmd'e ve onun dil çerçevesmde cemiyet hâdiselerimn önüne yığdığı ' ' «*+î§i mevkiie göre, felsefe '«müteaddtt ihfimaMerd'en birmî kentılahlarının komıluş ve kabul ediliş di anlayış tarzına, bilgi nviktarına, şekilleri hakkında bir kaç &öx söy. ortasında bulunduğu m&dldî ve maliyecektir. Bunu da diğer bir ma . nevî şartlann müsaadesine göre is. kaleye bırakryoruz. Türkçenin ilim üyerek, dünküne taznanule benze lisanmı, ayni usul 3e çalışacak, famiyen, fakat halin ve mazinin mal. kat mevzuları başka başka buluna. zemesfle yapılan yeni yeni binalar cak, muhtelif âlimlerin müsterek kurmaktadn*. Bazan onun ürerinde mesaisinde görüyoruz. tadilât yaptığı gibi, bazan da ona bağlı, veya, zahiren ondan ayn biMUSTAFA NAMIK tisat olsun diye ses çıkarmadık, fakat ( şimdi mektebe verdiğimiz para si nemaya gidiyor. Dayanamadım: Baba, dedhn, sizden bir daha sinema parası istemiyeceğim. Bu sözümün arkasında: «Sen iki gün sonra görürsün!» gibi bir teh • dit vardı. Babam acı acı gülerek başım salladı: Sen mi istemiyeceksin? Sen sinemaya gitmeden durur musun? Ayyaştan beter bu sinema müptelâlan. • Görürsünüz. Siemaya gitmesen ev halkını toplar, gene oynarsın. Bunun sana ne zaran var? Bana değil, sana zaran var. Bana ne zaran var? Baksana... Arpacı kumrusu gibi düşünüyorsun, ağzını bıçak aç Hizmetçinizi, uşağımzı, yahut mahalle bekçisini çağırımz; ona şu parçayı okuyunuz: Yılların arkasında yuvarlanıyor basım Başım yuvarlanıyor Uzun saçlarından tutuştu yıllar Yıllar yanıyor Yanıyor da yanıyor... Kavgalarım Bugün (S. M.) imzalı bir mektup daha aldım.. S. M.. Kim olabilir?.. Salim Mehmet, Süreyya Münir, Selim Mahmut... Hayır, hayır, en iyisi şu: Sartçizmeli Mehmet! Evet, edebiyatın bu Sarıçiz meli Mehmet Ağası da, nezaket perdesi arkasında bir hayli ter biyesizlik ettikten ve malumat namına bir yığın cehalet sıraladıktan sonra, bana: [Hüseyin Cahit'in «Kavgalarım» ını bir daha oku.. Onun, bugün gevelenen hakikatleri otuz yıl evvel söylediğini göreceksin!..] Diyor. Herriot'nun seyahatinden evvel vaziyet duğu gibi Londra'da da dünkü gün, bir takım diplomatik ziyaretler ve teşebbüsler ile geçmiştir. Bütün bu görüşmeler, Almanya'nın silâhları azaltma konferansından çekümesi neticesi olarak tehaddüs eden vaıiyeti, Mac Donald ile birlikte gözden geçirmek üzere bu hafta içinde Londra'ya gitmeği kabul eden M. Herriot'nun bu münasebetle yapacağı konusmalar ile münasebettar bulu • nuyordu. Bidayette ileri sürülen sekilde bir dörtler konferansı toplan masi tasavvurundan vaz geçildiği fimdi artik teeyyüt eylemiştir. Londra hükumeti, büyük ümitlerini şimdiki zorluklan bertaraf edecek pratik bir hal çaresi esaslan araştırıp bulmak üzere görüfecek olan Mac Donald ve Herriot'nun bu mül&katına bağlamaktadır. M. Herriot'nun tetkikine konacak kat'î ve sarih bir plâna M. Mac Donald şimdilik malik değil gibi görimü • yor. Elyevm tetkik edildiği iddia olunan bu teklifin mevcudiyetinden yarı resmî mahfellerde imakâr bir surette bahsolunmaktadır. Bu tek lifin başlıca noktaları, şunlardır: Müddeti gayrimuayyen olacak siyasî bir miitareke akH. Bu müddet esnasında Almanya kara gruplannın tashihine ait ber hangi bir ta lepte bulunmaktan içtinap edecektir. Saniyen, diğer devletlerin tedricî •urette silâhlarını azaltmahdır. Silâh kaldırıhnası hususunda Alman» a n . Fakat bu müsavat, ancak si • lâhların keyfiyetine cari olacaktır. Söylendiğine göre M. Mac Donald, bu yoldaki teklifi tasvip etmemiştir. U Londra 11 (A.A.) Paris'te ol Fransız plânı Ve hizmetçinize, uşağınıza, ya hut mahalle bekçisine sorunuz: Bu şiirden ne anlamıştır? Alacağınız cevabı sizinle beraber şimdiden kestirmeme izin verirseniz, derim ki, hizmetçiniz, uşağımz, yahut mahalle bekçisi bu şiirden hiç bir şey anlamadıklarını söyliyeceklerdir. Fakat bu şiir öz türkçe ile yazılmıştır ve şairi de, halk için yaz dığını sanan hayalperest bir arkadaşımızdır: Nâzım Hikmet! 0nun öz türkçe ile yazılmış eserlerini halk değil, bazan münevverlerimiz bile anlamıyor lar. Demek ki öz türkçe ile yaz mak, mutlaka halk için ve mutlaka basit yazmak demek değildir. Faruk Nafiz Bey, «Hakimiyeti Milliye» de çıkan bir fıkrasmda diyor ki, bizde şimdiye kadar ezanî ve zevalî saat gibi iki türlü san'at, iki türlü dil, iki türlü edebiyat ilâh... vardı. Yeni türkçe bu ikiliği kaldıracaktır. Faruk Nafiz Bey hakhdır; fakat, yalmz dil için haklıdır: Dil birliği, dil ikiliğini kaldıracaktır. Edebiyata gelince, ne kadar öz türkçe ile yazarsak yazalım ve ne kadar halk için yazdığımızı sanırsak sanalım, halk, kendi şairi Nazım Hikmet'i bile anlamiyacak. tır. Çünkü edebiyatta «chalka doğru» cereyanı, iki asırdanberi Almanya'da ve bütün garpte iflâs etmiştir! Alman romancm Heinrich Mann öz almanca ile yazar, fakat son romanlarından biri olan «Mari Ana» yı halk değil, yük sek tahsili olmıyanlar bile kolayca anhyamazlar. Dil inkılâbını yanlıç izah etmiyelim. Bu, hiç bir zaman, bayağılığa ve basitliğe doğru dolu dizgin bir gidiş değildir. Halkın bizi anhyacak hale gelmesini isteriz, fakat onun tarafından anlaşılmak için kültürden fedakâr Iık edemeyiz. Avamm güzeli ve yükseği anlıyabilmesi için de vasıta dil değil, sadece: Terbiyedir. PEYAM1SAFA Kavgalarım... Hafızamın raf larından tozlu bir cilt yuvarlandı: Kırmızı bir kâğıt üzerine basıl miş çifte gayınlı Kavgalarım! Kalbi parmaklannm ucunda çarpan yirmi sene evvelki mek tepli çocuk heyecanile, tekrar, , içindeki ateşin kızıllığı dışına vur, muş o alev kapaklı kitabı oku • mağa başladım... Bakalım, Hüseyin Cahit Bey otuz yıl evvel ne söylemiş?.. Bakahm, Hüseyin Cahit Bey herke* ten evvel hangi hakikatleri yazmış?.. Vapraklan çevirdim.. Çevirdim, çevirdim.. Çevirdim, çe • virdim, çevirdim.. Nihayet bul » dum: [Lisanımızın elsinel eaireden bir takım kelimeler almağa ihtiyacı olabilir. Olabiliı degil, var muhakkak. Hele bu ihüyaç tercüme ile ugrasanlar ieln bütün bütün vazıh ve bedihidir. Vâkıa bazılarımız lisanımıza hiç yabancı kelime katmamak niyetindeyiz. Böyle hemen sırf türkçe kelimelerden mürekkep şiirler bile söyliyebiliyoruz. Fakat bunlar, neyi isbat eder? Hiç.. Olsa olsa sırf türkçe kelimelerle baıı şiirler yazılabileceğini gösterir. Fakat bu şiirlerde «çoban kaval çalar, koyunlar meler, kuşlar öte» teranelerinden öteye ge : çemez.l Sahifc: 96 Kavgalartm Hint milletleri M. Henderson Anlasabilecek mi? Telâşa düştü! Muslümanlar Gandi'ye Tesîihat komisyonu liba toplanamıyacak! müzaheret ediyorlar Demek ki, Hüseyin Cahit Bey, arapça, acemce kelimeler olma • dıkça yazıp okumamızın imkânsızlığına, Türk dilinin, duygulan, düşünceleri" bitdirmeğe yetmez fakir bir dil olduğuna kanimiş! Bu, Hüseyin Cahit Beyin Hsanı • mız hakkmdaki fikridir... i Kitabın, yapraklarını tekrar ; çevirelim: Merhum Ahmet Rasim ile bir münakaşa... Ahmet Rasim, bu Türk ruhunun elli senelik tercümanı, daha o zaman demiş ki: [Her sahibi kalem, zevki milliye tebaiye etmeğe mecburdur.l ' Bombay 11 (A.A.) Şimdiye Cenevre 11 (A.A.) Galiba 4akadar kongre taraftan müslümanlara ha bu hafta içinde halledilmiyecek Ankara 11 (Telefonla) tktisat Vekarşı müttehH bir halde bulunan mu. olan yeni bir başkâtibin tayini mfcs'kâleti yeni hazvlanacak ve sene başmhafazakâr müslümanlar arasmda bir . elesi, yanında murahhasları en ziyadan muteber olacak olan kontenjan lîsde düsündüren şey, silâhları azaltma tesi için tetkikata baslamısfar. Yeni konnifak ve ihtilâf hâsıl olmuştur. tenjaa listeleri yeni esaslara göre haznrFilhakika mubafazakâriardan bir konferansı divan riyaseti şimdiki ahval içinde toplanmağa davet etlanacak ve her liste 6 ay muteber olakısmı, mecusiler tarafından yapı'amek münasip olup olmıyacağı mes'caknr. cak fedakârlıkların asgarisi pesîn elesidir. Kuvvetli emarelere göre, olarak bildirilmedikçe Şevket Ali Henderson kendi programını altüst tarafından teklif olunan konferansa eden ve f azla olarak zihinleri şaşıriştirak etmek istememektedirler. tacak olan bir 5 ler konferansının Valii umumî Gandi lebine hapisane toplanmasma ait M. Makdonald'ın Johannesburg 11 (A.A.) Geldennizamnamesini hafifletmekten im~ teşebbüsü nakkında sert bir hüküm huis'de bir maden oca&mda çıkan bir tma eylemiştir. vermektedir. Silâhları azaltma konyangında intişar eden gazlerin tesirüe Müslümanlar müsterek bir talepte feransının divan riyasetini 17 teşrini12 Avrupa'h ve 45 yerli amele boğulaevvelde toplamak biraz güç olacak bulunmadıklan takdirde Mahatma, rak obnüştür. gibi görünüyor. muhtelif temayüllerde olan iki taraf reislerile temasa girmiyecektir. Çünkü bir taraftan ne Herriot, taarruzlarma karşı himaye etmeğe ne Bonopur, ne de Sir John Simon Şevket Ali, valii umumiye bir teldivanda hazır bulunatnıyacaklardır. •natuf tedbirler cümlesinden clmak graf çekerek kararından vaz geçüzere Berlin yakininde kâîn Potsdan Diğer taraftan divan tarafından insıesini rica etmiştir. Belediyesi itfaiye efradile hasta batihap edilen komitelerden hic biri Lucknow müslüman konferansı ivazifesmi bitirmemiştir. tstişareye de kıcılar ve sair muavenet «ervislerine çîn yapılan hazırlıklar, çok ilerlevam eden Henderson henüz kat'î bir memur kimseler için 610 gaz m a r miştir. karar almamıştn*. kesi ve gece vakti bir taarruz vuGandi, Şevket Ali'ye Hindntan'ın kuunda şehrin sokaklarındaki lâmHava taarmzlarına karşı iki büyük cemaati arasmda devamlı baları birden bire söndürecek aletihtiyat tedbirleri bir anlaşma husule geltnesine bütün ier satın almak üzere 13,500 rayisPotsdan 11 (A.A.) Wolff Akalbile çalısacağına dair teminat jansından: Alman sivil ahalisini hava mark tahsil etmiştir. vermiştir. Yeni kontenjarı Listeleri hazırîaniyor Cahit Bey bu fikirde değil... Zevki millî ne demek?.. Zevkî millî kim oluyor?.. Uzun münakaşalardan sonra, Ahmet Rasim soruyor: • [Zevki millî var mıdır, yok mudur'lı Hüseyin Cahit Bey bu suale cevab» veriyor: 57 maden amelesi Boğularak öldü [Tayin olunabilecek bir surette bir zev millî yoktur. Zevk, insanlarda adeta al tıncı bir histir. Millî bir kulak, milll bi göz vardır demek ne kadar sahih ise mi] bir zevk vardır demek te o kadar doğrudu İhtilât etmiş bir kavimde müşterek bi zevk bulmafc gayrikabildir.l Sahife: 285 Kavgalarttıi i Bu da, üdebayi Osmaniyedeu Hüseyin Cahit Beyefendinin millî zevk, millî san'at hakkında fikirleri! Yirmi sene evvelki bir ço© luk hatırasile elime bir ateş pa çası gibi aldığım (Kavgalarım) parmaklarımın arasmdan soğ bir kül tabakası gibi döküldü.. Ey meçhul okuyucum Sançi meli Mehmet Ağa... Şimdi isteı sen bu soğuk külleri bir de seı karıştır! YUSUF ZtYA BÜYÜK HtKÂYE: 19 Sinema Delisi Kız SERVER BED1 Ânnem de, babam da, son günlerde başımdan gecenleri bilmedikleri halde kendilerile benim arama gizli jbir düşman gîrdiğini hissediyorlar'dı. Bu düşman, çoktandır onlarm pek iyi bildikleri biridi: Sinema. Babam her lâkırdıyı dönüp dolaştırıyor, oraya gethiyordu. O gece yemekten sonra doğrudan doğruya bahse girdi. Anneme dedi ki: Sen ehemmiyet vermiyorsun «ma, bu sinemalar bir gün bizim bafimıza bir felâket getirecek. Annemjp austuğunu görünce daba ileri sitmek istedi: Bu kız çok değişti, farkında değilsin sen, halinde bir baskalık var, adeta bize yabancı gibi bakıyor. Ah şu babam! Sessiz adamdır a. ma her şeyi nasıl anlar! «Bize ya bancı gibi bakıyor» sözü içime işledi. Sahiden o anda anneme, babama karşı böyle bir yabancıhk duyuyordum: «Ben yakında bunlardan ay • nlacağım, belki de bir daha hiç görmiyeceğim» diyordum. Bunu anladı babam ve söylemeğe devam etti: Çünkü, dedi, sinemada parlak yaldızh hayatlar görüyor, ben niçin böyle yaşamıyorum diye kendini yiyor. Sinema çıktıktan sonra kız çocuğu büyütmek zor oldu. Annem gene sesini çıkarmadı, ben de hiç bir şey söylemedhn, babam belki de kendisine daha f azla ehemmiyet verdirmek için benim damarnna basmıya kalktı: Bu kız eskiden böyle midi? Bülbül gibi şakırdı, bir dakika çenesi durmazdı. Şimdi somurtuyor. Aklı fikri sinemada. Yazık... Mizacı değişiyor. Andre Roan'ın nasibatlerini hatırladığım için münakaşa etmek istemiyordum. Fakat zaten canım sıkıhyordu, babamın hücumlan üzerine büsbütün sinirhn oynamıya başladı. Biraz daha sabrettim. Babam gittikçe azıtıyordu: Mektebi de bıraktı, biz de ik mıyor. | Belli ki o gün bir şeye çok canı sı İnsanın her günü bir olmaz ya.. kılnuştı. Acısmı benden çıkarme istiyordu. Fakat tahammül edemi Bazan insanın canı sıkılır. yerek bağırdım: Her gün mü bu? Niçin böyle söylüyorsun, babı Ben de hergün böyle değilim Ne yaptım ben size? Beni zorla bi Her gün böylesin, böyle olnuya hale sokuyorsunuz. basladm. Bir taraftan da içimde kavga ya Artdc kızdim: mak arzusu vardı. O bahane île dı Ne yapayım? dedhn, peki, her gın olarak evden ayrılmayı da dü gün böyleyim ve böyle olacağım. şünüyordum. Sesimi daha çok yüjJ selttim: | Babam anneme döndü: Beğendin mi Greta Garbo Ha Benim ahlâkımı bozuyorsunı nım;" dedim. Annem yan gözi$ babama bakaBabam bir bana, bir de anneıt rak: bakhktan sonra kendi kendine sö; ler gibi: Sen de fazla gidiyorsun, dedi. Evet, senin müdahalelerin bu Bak, bak, hele şuna bak, d kızı bu hale getirdi. Biraz daha böy Neler soylüyor bu? Ahlâkmı bo le giderse yarın sürahiyi ahp başı yormuşuz! mıza vuracak. Bana doğru yürüdü: Babam fazla haksızhk ediyordu. Mabadi var,

Bu sayıdan diğer sayfalar: