19 Ocak 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

19 Ocak 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19Ikiııcikâmm 35; TELGRAF HABERLER] Musiki işi: 2 Yatan âşık Marsilya faciasından Macarlar mesul değîlmiş!T Uluslar Kurumu konseyine verilen Macar mhhrasmda bütün iddialaara cevab veriliyor Peşte 18 Macar ajansi bildiriyor: Macar hiikumetinin Marsilya suikastüe alâkadar olmak üzere Uluslar Kommana yaptıgı tebligat sn suretle hu • lâsa edilebOir: 1 Macar hükumeti tarafmdan yapılan derin tahkikat netieesinde an • latümiftir ki, Macar hiikumetinin ve ona tâbi Macar makamatinm Manfl ya suikastile ne doğrudan doğruya ve ne de dolayuDe herbangi bir alâkasi • nı tesbit etmeğe imkân yoktur ve ne Macar hükumeti ve ne de Macar ma • kaman bn dnayetten met'nl değOdir. 2 Macar makamatmin bazı kü • çök memarlan Hirvat muhaceretmi tabiî hallerîn fevkme çıkan bugünkü şeraitin icab ettirdiği nisbette teyakkaz'a kontrol etmemişlerdir. Bu da *»og3n • kâ gayritabii fartlan gozonünde t n lundnrmamif olan nizamnamelerdeki hükSm noksanhğindan fleri gc'mistir. Onun içindir ki Macar hfikumeti ber nerde kfiçük bir terahi görmüşse icab eden cezalan Termiştir. 3 Macar hfikumeti Marsilya bâ • diselerinin karsuinda ve Uluslar Ka • rama konseyinin kararmdaa mîilhem olarak ccnebOerin ve pasaport veril • mesinin kontrolana aid ahkâım sid detlendirmeğe Kizum görmüstür. thtilâfm tetkiki geriye btrakildt Cenevre 18 Uloslar Kurunra konseyi Macar Yugoslav ihlüâfmt bu toplantıda tetkfk etmiyecektir. Zannedfl • diğine göre Küçiik ttilâf dev!etleri Macar bükumetinia yaptığı tahkikatı de • rinden derine tetkik etmekte musir bttlunuyorlar. lüHIIHIIflllUIİİIIHII'nimı™» Arda nehrinin yatağı düzeltilecek Muhtelit bir komisyon tetkikat yaptı Edîrne «Hususî» Arda nehrmîn tooraklanmizda yaptığı tahribatin 5 • nune geçmek uzere Türk • Ytman de legelerinden mürekkeb bir komisyo» yerinde tetkikat yapnnştır. Komisyon • daki murahhaslanmiz, almacak ted • tnrler hakkmda bir pro.'e hazlrıamif • lardır. Bu proje, yakmda tekrar top • lanacak olan komisyon tarafaıdan tetkik edilecektir. Arda nehrinin tabn bir yolda ak • mayisı bizim topraklanmizı oymasml ve Yunan kismında heran *wvun isti • Iânna maruz bulunan sun'i bir adamn meydana gelmesini mrcib olmaktadirKomisyon bu gayritabiilifi ortadan kal» dırmağı düşSnmektedir. Bunun için Ardanm bizim sahOlerimizde olan kuftnlartna beton s«dler yapılması ve böy • lelikle sayun aktfinin doğru bir yola •okMlması düşimülmüştür. ' Roma anlaşması ve Balkan misakı Balkan Dış BakanlanJ Cenevrede mühim göriişrneler yaptılar Atina 18 (Telefonla) Cenevrede Balkan andlaşması devletleri konseyine riyaset et mekte olan Dış Işleri Bakanı Maksimos dün akşam Balkan devletleri murahhaalan serefi ne bir ziyafet vermistir. Ziya fetten sonra murahhaslar geç vakte kadar müzakerede bulunmuşlardır. Bu müzakerelerde Balkan andlaşmasınm Roma itilâfma karşı alacağı vaziyet le aktedilecek Akdeniz misa kı hakkında görüşülmviştür. M. Laval M. Mak$imo$la görüştü Cenevıe 18 (A.A.) M, Laval, Yunan Dış Bakanı M. Maksimosla konusmuştur. Bu konuşma, dün toplanması mu karrer iken Sar müzakerelerinin ehemmiyeti dolayısile bu akşama bırakılan Balkan anlaşması toplantısı etrafında cereyan et miştir. tran Irak davasım Iran kazanacak Cenerre 18 (A.A.) Uluslar Kurumu konseyi Irak • Iran ihti • lâfmı yarın tetkik edecekjir. Zannedildiğine göre Aloizmin konsey arkadaslarmın hislerine teccüman olarak vereceği rapor tran tezine uygun olacaktır. Uloslararasi mehafüi davayı Ira • nm kazanacağı kanaatindedirler ve bu muvaffakiyeti bilhassa Iran Dış Bakanı Kâzimî Hanm azimkâr sahsiyetine atfermektedirler. Küçük Lindbergin tecı olumu Şaîvdîerin ifadeleri büyük tesîr uyandırıyor Flemington, 18 (A.A.) Lindbergin çocuğunun ölüsünü bulan şahidler, salonu dolduranların te essürleri arasında şehadet etmi^ lerdir. Küçük ölüyü muayene et miş olan doktor, ölünün kafata sında bir kurşundan olmıyan bü yük bir yara olduğunu söylemiş tir. Sisk isimli hükumet memuru Hauptmanm garajında fidye pa rasmm bulunduğunu anlatırken Hauotman birdenbire ayağa kal karak: Mosyo, demiştir, yaian soy lüyorsunuz. Hâkim, Hauptmanı susturmuştur. Sofyada Makedonya ihtüâlcilerina aid silâh ve evrak bulundu Sofya (Hususî) Sofyada istasyon civarmda bir evde polis tara fından Makedonya dahilî ihtilâl komitası yani Orıma aid külliyetli miktarda silâh ve evrak bulmu.tur. Bundan evvel gene Sofya, Köstendil ve Makedonyada bulunan #külliyetli miktarda silâh ve cepaneden sonra polis artık Makedonya teskilâtmm eKnde silâh kalmadığmı zannedl yordu. Şimdi yeni bastan hiikumet merkezinde Makedonya ihtilâl ko mttasına aid böyle külliyetli mik tarda silâh bulunması Sofya polisini telâsa düfürmüstür. Polis sıkı bir •ur<gte bu mlâhlanm membaını aramaktadir. Adanada pamuk fiatleri yükseldi Adana 18 (A.A.) Pamuk fi atleri birdenbire yükselmistir. Dün piyasa parlağı makme malı pamuklanmızin kilosu 5152 kapu malı pamuklanmızm kilosu 5254 ve kozalarımızın kilosu 10 kuruştan satılmıstır. Bu yükselis yurdumuzun her yerinde sevincler uyandırmıs ve yeni yil için büyük ümidler^do • $urnrastur. Yunan Başbakan'le fırkası arasında ihtilâf mı ? * anrı göstermesinl Insanları yataga düşürüp, uzun yıllarca döseğe mıhlıyan birçok hastahklar var olduğunu bilirdik ama, böylesini hiç duymamıçtım; hatta aklıma bile getir • mezdim doğrusul îngilterenin Roçester şehrinde oturan Henry Plumper adında bir adamcağız 1885 tarihinde sevmiş olduğu bir kızla evlenemedigi için, kahnndan yataga girmiş ve bir daha kalkmadan, vücüdce sapa sağlam olduğu halde bugüne kadar yaşamıs, ancak geçenlerde bir gripe tutlarak ölmüsl Ne diyeyim? Yeryüzünde kaç çeşid deli olduğunu belki sayın akıl doktorlarımıza sorsam, onlar da bilmez. İşte ben birini daha, yüksek mütehassıslarımızın nazan dikkatine arzetmif oluyorum. Hekim kitablan, ruhiyat kitablan, aşk müptelâlannı topyekun bir sınıf deli addedip geçerler. Aşk bir ruhî hastalık, bir nevi cinnet tir. Gelgelelim bunun tezahürleri denizdeki çakıl kadar çok ve de ğişik oluyor. llhamım hemen da ima bu zengin hazineden alan uluslararası edebiyatı bir gözden geçirecek olursak, şairin veya ro mancının kahraman olurak seç tiği âşık şahsiyetlerin birer tımarKane kaçkınından başka bir şey olmadıklarını, biraz munsıfane dü • şünmekle teslim ederiz. Zaten, şark edebiyatmın en büyük aşk mümessili olan «Kayıs» a mecnun lâkabını veren ulusal şuur bu hakikati teyid etmekten gayri birşey yapmamıştır. Sevgilisinin uğrunda dağlar deviren, saçlarımn arasmda Iey leklere yuva kurduran, işi dervişliğe döküp diyar diyar serserice sine dolaşan, ağzından yeşil du manlar fışkınncıya kadar yanıp tutuşan, gözlerinin durmadan a kan yaşlarile kurumuş ırmaklan yenibaştan coşturan, «ah!» ettiği zaman bülbülleri aşka getiren, ölen, öldüren, münzeviyane bir tarafa çekilerek çile dolduran, tari hin meşhur âşıkları, tipik birer divanedir. ^L^ Dedim ya, yalnız: Madem ki sevdiğim kizı bana vermediler.. örtün ki ölem!. Diyip te, kırk yıl yataga mıh lanarak, yorganın altından çıkmıyanını siftah işitiyorum. Zannederdim ki, insanlann her türlü olduğu gibi, ruhan da tekemmül etmiş olması lâzım gelen bu asırda, aşk, babalanmızın telâk • kilerine uygun olan seklile artık bir efsane olmuştur. Ve öyle ya kışırdı ki, îngiliz Plumper dostu muz, 1885 tarihindenberi, içerisinde güzel güzel yattığı döşeğinden, meselâ bundan bir iki yıl evvel, günün birinde başını kaldırsın, yorganım üzerinden atsın ve: Dostlar! desin; ben sevda Iand'ğım tarihte, aşk telâkkileri benim mutlaka bir cinnet eseri göstermemi icap ettiriyordu. Onun için, şu işitilmemiş şevi düşün düm, yataga girdim. Şimdi bakı yorum ki dünya değişti.. Eski çamlar bardak, eski aşklar mas karahk oldu. Ben de artık zama neye uymak için işte kalkıyorum. Getirin esvablarımı, ben dansinge pideceğim; modern aşktan kâm alacağım!. İşte Bay Plumpere gereken bu idi. Ve işte o zaman, bu devrin insanları onu gercekten bir kahra man addeder, alkışlar, hatta belki de Hollivuda y>ıvet ederek, kendisine bir â* fil>m çevirtirlerdi.. Ercumend Ekrem TALU Eski musiki, ne Tiirk, ne de Şark musikisidir! Ona alaturka denilebilirdi, eğer oz Türk kaynaklartnt temsil edebilseydi, Şark munkisi denilebilirdi, eğer Ak» denizin doğu kıyılarından başlıyarak uzak doğanun her bueağtnda türlü türlü, çeşrd çeşid vasıflar gosteren bü • tün Şark musikilerinin bir zübderi saydabilseydÜHybride... Bu kelimeyi Halid Ziya türkçeye nasıl çevirmeli, bil mem. Bu söz iki dilin biri birine karıstırılmasından doğan lehçelere verildiği için bu zeminde ona en iyi bir örnek olarak osmanlıcayı kaydetmek lâzım gelir, nitekim Musevilerin almanca ile kan • fik kullandıkları Yidish lehçesile bozuk bir ispanyolca karısığı olan ve bizde yahudice diye tanılan dil de öyledir. Fen âletninde de «yrı ayrı cinslerden hayvan ve nebat halitalanna da bu kelimeyi kulla nırlar ve ilîm âleminde bunu mahlutülcinseyn diye tercütne ederler. Şu küçük dil fıkrasını bizim musi • kimizin esas vasfına en mutabık saydığım bn sozü anlatmak için yazıyorum. Zaten kelimenin esas anlamı, kullanısta, dairesini genislete genislete her karısık nesneye yapıstırılabilir bir hale getirdiğin • den onu alaturka diye tanılan musikiye tatbik etmekle bir yanlışlık yapmif olmak zannında değilim, ve bunda bir tezyif, bir istihkar kokustt duyarak sinirlenecek olanlan temin ederim ki bu fikirden ne ka • dar mümkünse o kadar uzağım. Bu musikiye alaturka denebilir di, eğer öz Türk kaynaklarını temsil edebilseydi. Şark muîikui denebilirdi, eğer Akdenizin doğu kiyılanndan bas> lıyarak uzak doğunun her buca • ğında türlü türlü, çesid çesid vas^flar gosteren bütün sark musikile • rinin bir zübdesi sayılabilseydi. Bü* tün şümul dairesi Istanbuldan ba»lıyarak Türkiyenin ancak büyük muhitlerine kadar sokulabilen, yüksek bir smıftan tnerek halk taba • ' kalarını ancak ince bir kısra kadar yarabilen bu musikiyi sarkm musi • kisî değil, tstanbulun musikisi diye tavsif etmek ve o sıfatla kabul eylemek en doğru bir şeydir. Bu tstanbul musikisi; Arabdan, Acemden almmış tohumları, Havranın Mu • sadanberi Mev'ud arz için ağlıyan, ortodoks kilisesinin lsa çarmıha gerildiğin^jenberi onun kanh ayak ları, göğsüne düsmüf mazlum başı altmda sızlıya sızlıya dua eden, tekkenin hayalde ulasılacak par • lak gökler için tasavvuflannı bes • Hyen musikilerine aşılana aşılana doğmus, büyümüs, ve hemen teslim edilmelidh ki, bu tnahlut halinde, dar çerçevesmin gündengüne daha sıkı öriilmüs telleri içinde kendi sine mahsus seraitle tekâmül cdsrek serpilmiştir. tzah edilmeğe muhtaçtn ki en büyük fenalık ta DU «Uretle vücude gelerek artık kendi hususiyeti içinde toparlana topar • lana baska bir şeyle bîrleşebilmek kabiliye+ini kaybetmis olmasında dir, ve bu kabiliyet kaybedilince zamanın, zamanla birlik yücüyen ve gündengüne dünya medeniyetine yonelen Türk ulusunun dısında ve uzağmda kalmağa mahkum ol • muştur. Sarayın, enderunun, dergâhın saçakları altmda gittikçe kalınlasan, ve kendisine su veren zekâlarin, san'atlerin arasında Seyid Nuhlarla, Itrilerle, Dedelerle, Abdülka dirlerle, Hafız Yusuflarla, Ey yubî Bekirlerle, daha sonra Osman. Arif, Rifat Beylerle birlik Zaharyalarm, Isaklarm da getirdikleri muhtelif aşılaırdan büsbütün hybride bir varlıkla etrafa dolanan bu musiki tstanbuhı ve onun arkasına düsen muhitleri boydanboya sarmıstı. Hayatm cevrîni, kahrını meyha • ne köşesinde, peymane baemda u • nutmağa çalısanlar: Vakti subh oldu yer olsun kusei meyhaneier Diye haykırdılar; NALINA M1HINA Barbarlık kimde? i Yazan : Aynştaynın emlâki musadere edildi Berlin 18 (A.A.) Profesör Aynstaynin evi ve topraklan Prusya devleti hesabma musadere olunmustur. Atina 18 (Hususî) Atina gazeteleri Başbakan Çaldarisle memleketin siyaseti bakımından arala • rında ihtilâf çıkan Ahali fırkası ileri gelen meb'uslarmdan Yani Ralli», Yorgi Stratos, Komodoros ve Pasiyakosun fırkadan çekilerek simden sonra müstakil olarak çalı • sacaklarını yazıyorlar. Çekilen bu meb'uslar fırkanın itilâfgirizlerin dendirler. Sipahi ocağının kongresi Sipahi Ocağının senelik kongresi dün Ocak merkezinde yapılmıstır. Kongre başkanlığtna tsmail Müf • tak, kâtibliklere de Melâhat Sezer, Agâh seçilmislerdir. Idare îteyeti raporu oktmarak kabul edilmif, yeni bütçe de tasdik olunmustur. Yeni idare heyeti seçiminde Gazi Anteb Saylavı Nuri reisliğe, avukat Asım, Fikret, Süreyya, Aziz, doktor İhsan Şükrü, Sadett», Ahmed Hamdi, Nusrat Hamdi, Burla da azalıklara seçilmislerdir. Yüreklerinde askm deva kabul Uşaklıgil etnıez yaraları kamyanlar: Dili biçareyi mecruh eden tığı nigâhındır Şikâyetile sızlandılar; Kafesinin arkasında elinde udu, gözü karanlık bir atnaçta mahrum sevdasına ağlıyan genc kız: Hasretin bak ne hale koydu beni Feryadile inledi; Vakit vakit göğsünün ortasında sevmek ihtiyacmın bir yığnı atesile tutusan delikanh: Nari firkat sulepat oldukça \i • nem dağlayor Şekvasile bağtrdı; Aksamüstü öksürüklerle hırpa • lanmış göğsü soluya soluya Divanyolunu tırmanıp karanlık bir soka • ğın küçücük evine mahrumiyetle rini gömmeğe giden ihtiyar: İhtiyar olsam da gönlüm tazedh* Teranesile sokakta görülmüf genc simalara hayıflarını yoliadı; Geceleri mahalleden mahalleye, sokaktan sokağa plâklar; Harab oldu yerim yurdum Diye sefaletinî hıçkırdı; Kılburnunda, Halic Fenerinde •az takımı: Meyhaneyi seyrettim ussaka mutaf olmuf Derken her birinin yüreğinde bir aşk inleyen halk bosalan sisesinin ye • rine bir yenisini getirtti; yazın Sarıyerkı tozlanna bulanarak bir mabede gidercesine tstanbul alay alay Çırçırsuyuna, Hünkârsuyuna ta^ındı; evet, yüzlerce senedenberi böyle idi, hâlâ da böyle... Bu musiki hepimizin, dakna ağlıyan, sızlıyan edasile bütün derdlerimize, gamlanmıza tercüman oldu; iliklerimizin içine kadar onun ihtizazları isliyerek bizi kara bir hava içinde uyusturdu, bahtımıza küstürdâ, canımızdan bezdirdi; damarlarımızda ne kadar kaynamağa müstaid zerre varsa onu dondurdu, pıhtılastırdı, afyon müptelâları gibi onun hastası, esiri olduk; belki kendine mahsus bir güzellikle gü • zel, belki pek aci olduğu için tatlı... Hâlâ hepimizde, yağmurlu, sisli bir havada, gözler karanlık bir gök kenarına ilişip dalarken, dudakları • mızm arasından mırıldanan onun meyus bir güftesi, mahzun bir bestesi kendiliğinden gelip dökülür. Bütün bu bir hakikattir, fakat bunun üstünde daha yüksek bir hakikat var. Her seye rağmen bu musiki dünya musikisinden, asıl musi kiden büsbütün ayrı bir şeydir, ve olduğu yerde kalmağa, divan ede biyatı gibi, bir silinmis hatıra ka • bilinden, bir raf üzerinde kendi kendine bırakılmağa tabiatiie mahkum olmuştur. Yeni bir hayata koşan, yeni bir acun varlığınt almağa çalısan genc Türkiye onunla beraber bir köse • ciğe sinip, bir rafın üzerinde büzülüp kalamazdı; yasayısında, yazı • smda, dilinde, san'atinde, edcbiyatında olduğu gibi musikîde de, kendi millivet ve istiklâliyetini almakla beraber bütün dünya medeniyetinden ayn kalamazdı. tşte bugün onun önüne arttk burada durmak zamanının geldiğini gosteren bir el uzanmıs, ve gene o el Türk musikbmi asıl san'ate, evrensel musikiye götürecek olan yolu göstermistir. Şimdiye kadar bu yolda nasıl yürümek tesebbüsleri oldu, onlar nasıl ve ne için akim kaldı, bundan sonra ne yapılabilir ki kaybedilen zaman telâfi edilsin ve müspet neticelere vanlsm? Bunu bizde musiki nareketlerinin biraz tarihinden geçerek araştırmak lâ • zımdır. ariste çıkan Le Journal gaze • tesinde Clement Vautel (Kleman Votel) isminde, bir fık • rad muharrir vardır, ki Fransanin en niikteli yazı yazan gazetecüermden biridir. Son günlerde, Almanlann Bu yük Harbde topa tuttuklan mesbur Reims (Rens) kilisesinden bahsederken bunun cçocukça toplarla Türklerin Parthenonu (Partenon) bombardiman etmelerinden daha menfur ve daha kotii bir barbarlık olduğunu» yaznus. Celâl Nuri Gun, Kurunda Fransıa muharririnin hem cahil, hem yaUnct, hem iftirad olduğunu soyliyerek ona hulâsaten söyle cevab veriyor: < Atinaya hâkim olan Akropolis tepesinin üzerine bir çelenk gibi kondurulan bu ckızoğlan kız» mabedinî, flk hıristiyanlar kiliseye çevirdiler ve bn mukaddes eseri altüst ettiler. UçüncS asırda Lakares bu mabedi, içine bir • çok orospu doldurup eğlenme ve içme yeri yaptı. Minerva heykeli, o günler • de baltalarla yıkıldı. 630 yıllarina doğru bu mabed yeni tecavüzlere uğradı. O günlerden çok sonradn* ki Osman lılar Atika vilâyetini ele geçirdiler ve bu mabedi, camiye çevirdiler. 1687 de Venedik Amiralı Morosini denizden Atinayı ab!uka etti. Parthenon uzun müddet Venediklinin güllelermi yedi. Orada biraz barut sakh idi. Bu barut tutuştu, zavallı Parthenon kül yığinma döndü. Morosini bununla da ka'.miyarak mabedin yağma edümesini em retti. Bundan yüz küsur yıl önce de Lord Elgin isminde bir lngiliz merzk'isı orasını arastirdı. Ne bu'duysa çahp Londradaki British Museuma afirdt.» Celâl Nuri Gün, Fransiz kaynakla rindan aldığım söylediği bu tarihî malumatla Parthenonun TSrkler tarafin • dan değil; Venedikli Morosini tara fından topa tutulduğunu gösteriyor. Trakya şenleniyor (Bai tarafı birinci sahifedei mumî merkezi tarafindan çamafir ve •ynca ayakkabisı olmiyan'ara ayak • kabı alinmak üzere 2000 lira gönderilmiftir. Son günlerde HüâUahmerin Edirne subesi tarafindan da Karaağaç misafir evindeki göçmenlere odun, ekmek ve çamasir dağıtılmijtu. Göçmenlere ev yapmak için hüku • met kereste dağıtmağı karariaşUrms ve kereste satm almak üzere Mersine giden umumî müfettislik iskân müşa viri Hulusi Mersin ve Tarsustan 3000 metro mikâbmda kereste satm alarak dönmSstür. Kerestelerin Tarsastan Mer Kemalpaşa kazaslnda beş ev yandı Sinobda zararlı hayvanlarla mücadele Sinob 18 (A.A.) Zararlı hayvanlann öldürülmesine esash bir program içrade devam edilmekte dir. Muhtelif kollarda tertib edilen sürek avlanndan iyi neticeler alınmaktadır. Vilâyet ziraat müdiirü köylerdeki tertibab takib etmektedir. Bursa muhabirimiz iyileşti Geçenlerde Uiudağda ayağt burkulan Bursa muhabirimiz Musa Ataş iyileşmiştlr. Arkadasımız ken • disine Ankaradan ve tstanbuldan mektubla sıhhatini soran saygı değer zevata ve sporcu arkadaflarına teseklrâr etmektedir. tnmr 18 (A.A.) Kemalpaşa kacastada çıkan bir yangıntn sönd&rülmesine mahallî tedbirler kifayet etmiyeceği anlasilması üzerine tzmirdra yoflanan Hfaiyenin gayretfls sönd6ruW n&stir. Beş »v ve dökkân yanmiftir. Fransiz muharririne benim de söy • lenecek bir çift sözüm var. Büvük Harb içinde, Yunan'stani sıkboğaz eden Fransızlar, Atinaya asker çikardılar ve Atina sokaklannda Yunanlılarla Fransızlar arasmda bir çarpişma oldu. Bu • nun üzerine Fransiz Amiralı Dartige de Fournet (Dartij dö Fume) 1916 senesî kânunuevvelinm dk günü Atina • yı bombardiman etti. Amiral, gemi lerine Stadyom üzarine atcş etmele • rini emretmişti. Fakat ates isabetli ol • madı, Stadyoma tek bir güüe diifme • di. Bazı mermüer sarayın bahçesine düştü. Diğerleri de sarayın birkaç yüs metro etrafına isabet etti. Bereketversin hepsi patlamadi; yoksa birçok ev yikılacak, bir hayli insan ölecekti. Kral Konstantin çocuklarina sarayın mah zen'erine siğınmalarim emrettL Rus ve ttalyan sefaretaneleri tehlikeye maruz kaldu Bu elciler, müttefiklerinin ateşile ölmekten zor kurtuldnlar. Fransiz gemileri 64 mermi atmişlardi. Fransız amiralı, ertesi gün şehri tekrar bombardiman etmek istedise de s* • firlerin çiddetli protestosu üzerine bombardimanı üç gün tehir etti. Bu üç gün içinde Müttefikin tebaası Atinayı tah • liye edeceklerdL Amiral, sarayi, ter • sane ve topaneyi, kislalan ve sehrin Müttefiklere en fazla husumet göteren ahali ile meskun mahallelerini topa tutmak istiyordu. Fransiz ataşenavali ve Yunanistantn basbelâsi olan Roque • feuil (Rokföy), Atinanm muntazam surette bombardıman edünıesini isti • yordu. Fakat Müttefikin elçUerinin u • ran karşisında nihayet Atinanin bom • bardunanı yerine Yunanistanın fiîen abluka alttna almmasma karar veril • di ve öyle yapddu Bir hafta sonra Fransiz Babriye Nazin Amiral Lacaze (Lâkaz), Amiral Dartige de Fournetyi azil ve teknüde sevketmişti. Bilir misiniz, niçin? Atinayt thâk ile yeksatn etmediği için!.. Sonradan, ihtiyar ve mütekaid bir Fransiz denizcisi olan Amiral Fournier, (Furniye) Atinayı yakip yikmadığı için azledilen kumandanı sorguya çckmeğe ve hakkmda tahkikat yapmağs memur edfldL Bu tahkikat neücesin • de Amiral Dartige de Fournetnin, Müttefikfn sefirlerini dinliyerek Atinayı bombardımana devam etmemiş olma* si bir kusur addedüdi ve azlile tekaü de sevki tasvib olundu. Harbden son • ra 1919 senesinde Fransiz meclisi meb'usani babriye encümeni de bu mesele hakkmda tahkikat yapb ve encümen de amiralin, Atinayı bombardf mana devam etmemif olmatfnı mua • haze etti. Atina bombardiman edflirken Part • HALİD ZİYA UŞAKL1GÎL henonun şehrin diğer asan atikasi. mazderi kâmflen harab olaböirdi ve bombardimana devam edüseydi, bunlar; nmhakkak olacaktı. ÇünkB birçok mcrsine nakline başlanmistir. Bugünlerde miler, 1 kânunuevvel 1916 tarihindrki Trakyanin iekân mmtakalarma gön bombardimanda olduğu gibi, hedeffe derileceklerdir. rinden uzaklara düsecekti ve tekrar • Yuvalanm bpzarak perisan ve on Ianmak istenflen bombardimanin he • parasiz bir halde yurdumuza siğinan ve defleri artık yalnız Stadyom df<Hl; bâbu sirin yurd parçasimn yeşQ ve verimtün sehirdi. li ovalarmda kendflerile iş beraberliği Fransiz gazetecisi Türklerin asırlaryapacak olan bu çalışkan kollara Trak ca evvel Parthenonu bombardiman etya balkı daha candan yardım'ar gös • tiği yalaninı uyduracağina ban Frtr. termeli ve bu işi yurd ve ulus işi haline sizlann, hem de bu medeniyet asnnkoymalıdir. da, Yunanhlan harbe sürüktenaek için Onlann biran evvel Trakyanin müssade Parthenonu defil, Atinayı topa tuttahsil kolları vaziyetine germe'eri kentuklanm ve üstelik koca şehri büsbütün dileri için olduğu kadar yurd için de, yakamadıklanna müteesstr olduklanm Trakya halkı için de faydalı olacaktır. «menfur ve kötü bir barbarlık» addetse doğruyu söylemiş olurda. Kadri Oğaz i

Bu sayıdan diğer sayfalar: