9 Şubat 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

9 Şubat 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Türk uiusu Atatürkün istediği itimadı bir kere daha gösterdi |Bas taran btrıncı sahnedel ler olduğu halde, tertib edilen alay Taksime bareket etmiştir. 'Cumhuriyet İubat Yeni eserler Türk tıp cemiyeti mecmuası Doktor Şukrü Hazım Tıner, profesör Nıssen, Dr. Osman Şerefettin Çelfk, Dr. Etem Bakar, profesor Bürhaneddin Toker, Dr. Fethl Erdenin tebliğlerini havi olarak çıkmıştır. ÇOCUK BAKlMlt Çocuklarda ağız ağrıları Yazan; Dr» Kadri Raşid Ağiz ağrisi tâbiri ağız içerisindeki iltihablara, yaralara verüen bir isimdir. Bu ağız ağrilarina çocuklar büvük'er den ziyade maruz bulunurlar^ filhakika en küçük yaslarda yani daha di? çikarmamiş olan çocuk'arin çiğnemek faa liyetleri henüz baş'amarnU olduğu de • virlerinde görülen pamukçuktan baslı • yarak bütün çocukluk ve sonra sjençlık devirlerinde dişlerde ve dis etlerinde husole gelen ve bal usus çocuk'arin diş değistirmeleri zamanmdaki çürüklerin husule getirdiği iltihablar sebebüe ağız ağrıları mebzuldür. Evvelâ pamukçuktan bahsedelim: Meme yaşindaki çocuklarin i!k zamanlarinda husule gelmekle meşhur olan pamukçuk beyaz ve toplu îğnenin basi kadar birçok beyaz lekelerden ibaret teşekküüer olup ağzin içinin her tara fmı, yani dudak içlerini, yanak içleri • nit dis et'erini, bazan da damak ve dis etlermi örterler. Bunlarin ekseriyetle ciddî bir hastalık telâkki olunmamasi çocugun ahvali umumiyerinin müteessir görülmemesinden ileri geîir. Ve bunlar da biraz karbonatlı su ile yikaninca geçerler. Bunlarin, ağzin için de, daha çiğnemek baslamadığmdan dolayı kâfi miktar tükürük bulunmadı. ğindan ileri geldiği kanaati vardır. Lâkin ,>amukçuk daha büyükçe, yani beş altı aylık, bir veya iki yaşinda ki çocuk'arda alelumum bir diğer hastalığı takib ederek geldiği vakit ga • yet ehemmîyetli bir mânayi haizdir. Fiîhak;ka büyük çocuklarda pamuk çuğun husule gelmesi gene çocuğun ağzinin içindeki ifrazatm vani tükü rüfün durması mânasina gelir ki bu da uzun süren vahim hastalıklar esnasm da vücudün pek yorgun ve ifrazatı aza'miş devirlerinde Vâki olur. Ve mâna idbarile de vücudün mukavemet siz ve sükut etmis bir derecede bulundi'pvna delâlet eder. Lâkin ı er ne suretle olursa olsun pamukçuğun tedavisi ağzin içini daima kalevileştirmekledir: Yani her yarim saatte bir cğzm içini karbonatlı su i!e yikamakla pamukçuğun zail oldu?u nu görmek kabildir. Binaena'eyh ha Ii tabiidski küçüklerde husule gelen seklin bir defa zail olduktan sonra bir da^a 7uhur e^mesi nadirdir; zaten çocuk iyi bir halde olduğundan o iyi lik devam edeceVir. Lâkin herharsji bir hastalık sebebüe vucudce sukut etmiş olın büyük çocuklarda her nekadar ayni tedavi île zail olsa bile ifra zatm durmus olmasi sebebile yeniden zuhur edecek ve çocuğun ağzmda ayni sebeble husule gelen diğer yaralara zemin teşkil edecektir ki bunlarda ağzin tedavisinden ziyade mevcud olan büyük hastalığın tedavisi ve ahvali umumiyenin sükuttan kurtardmasi ça releri aranilmalıdır. Tabiî bu cihet dok tora aid vazife olduğundan o şekiiler. de çocuğu doktorunun hergün değil, her saat görüp takib ve tedavi etme si lâzimdir dense mübalâğalı telâkki edilemez. Pamukçuktan sonra gelen ağız ağ • nlarinı hâd ve müzmin diye ayirmak kabildir. Hâd olarak başliyan şekiller ber • mutad çocuğun ağzinm içinde gerek dilin üzerinde, gerekse damak, yanak ve dudaklarin iç taraflannda ve diş etleri üzerinde zuhur eden ya kirrmzi kabanklar, yahud ufak sivilce tarzinda tesekküller, yahud ufaklı büyüklü yaralar tarzinda gözükürler. Çocuğun derecesî çok defa yükselir, ağzi acı • dığmdan dolayı gida a'amaz; meme • de ise meme emmenin verdiği iztirab dolayisile ememez; salyası akar, çünkü ağzini kapamak ve saylasinı yut • mak ıstirab verir. Bundan baska da bu yaralar sebebüe rocuğun çenesi al< tinda ve arkasinda, boyntmda bezler şişmeğe ve ütihablanmağa başlar; bu bezelerin bazan büyük ehemmiyet kazandığı ve tehlikeli neticeler verdiği kabilse de ekseriyeUe yaralarin iyılesmesile on'ar da zail olurlar. Maamafih çenenin altmda, ortada tes«kkül eden ve etrafma yayilarak ates veren be«lere faz'a ehemmiyet verip derhal doktoru haberdar etmek hayatî bir ehemBu îekîHerin bu gibi kazaya roey dan vermiyenleri bermutad dört, beş gün, fcir hafta kadar devamdan sonra iyileşirler. O esnada çocuğun ağzint sik Jık temizlemek »uretile b^lki bir iki gün de kazamhr. Tjdavinin es«.<ı » » < mizlemek olduğuna gore he.hangi IPIIzadi taaffün ve zehîrîemeyici bh* mahlnl le ^fuaza asidborik.i su v yahud bir kahve kasiğı oksijenli suyvn bir bar dak iyi sudaki mahlulü) sik sik yikamak tedavi için kifavet eder. Ba yi kamayi ceviz kadar bir pamuk pa'çasini ilâçlı su iîe bolca îslatarak agzm icinden stlınek tarzinda geçirmek ve o pamuğu ptip bir diğerile ayni tarzda yaparak h. r ı».at bası üç dort defa silmek suretile. tekrar ederek yapmalı dv. Lâkin bazan mikrobun azgm cms • leri mevzuu bahslounca bu tedavi kâfi gelmez; iltihab devam eder, ağzin içinden mütefessih kokular gelmeye baslar. Bu müteaffin kokularin gel • mesi gayet mühim bir safhaya delâlet eder; yani o vakte kadar adi bir yaradan ibaret iken şimdi kangrarun baş lamasina deîâlet edebilir. Bazan da bu kokular ilk günden itibaren basla m'ştir. Herhalde vaziyetm bu ehem nvvet verflmesi lâzim gelen safhasi süratle doktorun tavassutunu icab etti rir. Ve fühakika da doktorluk bu se killerde mükemmel muvaffakiyet te min eden vesait ve tedavi çarelerine maliktir. Ağizici ilHhablarinin sinsi ve müz • min sekillerine jjelelim: Bunlar ekse riyetîe ebeveyn'n nazari dikkatini ceibe'tmiven ve bilhass« büvükce çocuk lara âriz olan dii eti iltiSabUn tarzindadır. Bu diş eti iltihabları bazan cürük bir di<in etrafmdaki iltihabdan be? lamu, lâkin diş etlerinde bulduğu is tidad sebebile yayümU, bazan da r»îç cü~ük dis olmadığı halde sir* ^İ5 ef . lerine âriz olmus *insi bir iltihabdan ibarettir. Bazan ise hakikaten diş et • lerinin köklerine âriz ol?n ve dis etıle kck'er arasinda husule gelen bir iltihabin neticesidir. Her ne sebebden iler' gelirse gehin, ekseriyetle gençlik ya?l»nna âriz oJen bu dis et'erinin müzmin iltihabı çocu ğa ve muhitme oldukça sikintılı bir vaz'ytt yapar: Evvelâ çocuğun ağzı çîr kin çirkin kokar; sonra çocukta akşamlaıı hararet derecesi bir, bir buçuk derece kadar yükselir. Bu iltihabin ve bu taaffünün vücude verdiği toksinler sebebile çocuğun istahı azalır; renği sararir, neş'esiz bir çocuk olur. Tipkı kansizlığa müptelâ çocuklarin vaziyeti hâsil olur. Hararetin yükselmesi df ayrica bir cephe verir. O suretle ki her akşam harareti yükselen, yemek Taksimde Ayın tarihi Matbuat umum mudurluğü tarafindan her ay muntazaman çıkarılmakta olan Ayın Tarihinin 11 inci sayısı da çıkmıs.tır. Bu sayıda ıkinciteşrln ayı içinde memleket İçinde ve yeryüzünde olan biten butün hâdiselerin takvlmi, veslkaları ve aklsleri birer birer gosterilmlşttr. Pek çok emeüc sarfıle vucude getirilen bu kltabl herkes alıp okumalıdır. Taksimde daha sabahin yedisin den itibaren kesif bir kalabalık toplanmağa başlamiştı. Bir taraftan radyo, bir taraftan Şehir bandosu ır.uhtelif havalar çalmakta idi. Saat sckiz buçuk • ta birçok saylavlarimu. Vali Muhid * din Üstündağ, Firka viîâyet heyeti reisi Dr. Cemal Tunca, vilâyet heyeti üyeleri, Şehir Meclisi üyeleri, Universite Rektorfi, Yüksek mektebler talebesi <e binlerce kişi Taksitn meydanim, abi • denîn etrafım sarmiş bulunuyordu. Bu esnada sandık ve onu takib eden oto • mobOler Taksime geldi. Halkm büyük tezahüratı içinde sandık meydana gırdikteo sonra yeni saylav namzedlerif den olan Nakiye kürsüye çiktı ve r*âyonmı ber tarafa yaydığı su nutku töyledi: Dağları bekleyen kız Muharrir Esad Mahmud, Dağları Bekliyen Kız lsmlle güzel blr roman daha neşretmlştir. «Çdlde bir İstanbul kızı> muharriri, bu eserinde çok cazib bir mevzuu ele alaralc onu çok iyi işlemlş ve bu rotnanı \iicude getirmiştir. «Dağlcn Bekliyen IOz> ı herkese tavsiye ederiz Nakiyenin nutku Gençlerimiz diinkti seçim alayında nun içindir ki intihab sandığntı reylerin verileceği yere götürmcden önce bursya geldik. Cumhuriyet abidesınin çevresinde toplandık. Yüreklerhniz o nun bize verdiği derin saygı ve bağlı 1 lık duygularinin taşkinlığı icrnded *. Şehrin taz'mîerini bu kutlu hatiranm eteklerine bırakacağız.» Söyievler alkiş içinde bittilcten sonra İstanbul şehri namma hazirlanjn mu. azzam çelenği Vali Muhiddin üstün dağ abideye koydu. Bunu takiben oehir bandosu tarafindan çalinan Istik lâl marşı saygı i!e dinlendi. Sonra o t^mobi'lere binilerek alay hareket etti. yet merkezi Snünden geçtikten sonra Beyazida doğru UerledL Bu yüzlerce otomobilli kafile Beyazid meydanmda büyük tezahüratla karşilandı. Beyazid meydanmin Aksaraya sapilan köse • sinden Universite konferans salonuna kadar olan yol Fatih ve Seyazid kazalari ikinci seçicileri ve binlerce kişi tarafindan doldurulmuştu. Meydanda ayni zamanda iki bando birdcn rah yordu. Coşkun tezahürat içinde bura. dtn da geçildi ve irtihab sandığı i r. ıversite konferans salonıı kapisı ö nünde Şehir bandosunun nağmeleri ikamyondan indirildi. Sandığı « Saygın yurddaşlartaı; Bugün, seçim günü, miUi hâkimı . yetin hiı aldığı gündür. Kendi varlı ğinı inkâr eden bir rejimi yikip ta yiiee varlığa kavuşan Türk milleti, büyük bir scvinç ve heyecan içinde ulusal yükümunB yapiyor. Yüce mflletim! Giil, eğlen, sevin; hersey senin, her hak senin. Sen, Türk için gereken ve rimli ifleri kendi düşünce ve kestiri • tnrnden başka bir olçiiye vurmiyan, biitiin ulus işlerinde kayidsiz, şartsiz, her «alâhiyeti kendmde topUyan Tiirki • ye Büyük MOIet Meclisinde temsil e dilen yüce bir varhksin. Sevgüi yurddaşlarim, Bugün, her kalbde yaşiyan ayni iilkü i!e hepimiz büyük inkılâb'arm he yecanı içinde bu ulusal varlığı da kı vanç ve »evinçle kutluluyoruz. Ne yapsak yerinde, ne yapsak azdir. Türk varlığı eçi görü'miyen bir di riliş, göz kamaştiricı bir ileri gîdiş ~\bidesidir. Yüzlerce yil acun ülkelerire kanad açan. yeryüzü uluslarina önder'ik ya pan büyük soyumun altin tarihi Sam . sunda doğan ve biitün Türkeüne isi ğinı salan bir güiesin altinda yenidetı parlamiş genç, dipdiri bir Türk d w leti olarak can'anmış ve yeniden hiz • lanmiştir. Bu hiz acuna yalniz bir ilerleme savaşçisi değîl, doğuda ve batıda bir yariş kurucu ve koruyucusu kazandirmîştir. O gündenberi kolu gibi kafa«min da kuvvetli olduğunu bütün acuna gös teren Türk; erkeği kadar kadin'nin da değcrli olduğunu i'pat ediyor. Her Türkün nabzinda çarpan asil kan, tek bir nabizda gibi vuruvor. 18 miiyon birlikte çahşiyor, birlikte başartyor.» Bundan sonra Şehir Meclisi ü"e'ennden Refik Ahmed kürsliye geldi ve ezcümle dedi ki: tr Arkadaşlar! Milli hakimiyetin yo. !>ı Cumhuriyet abidesinden geçer, o • Müesseseleri tarafindan çıkarılan çocuk kitabları Cumhuriyet Küçük hikâyeîer 75 kuruş Bir varmış, bir yokmuş Sandık alayı Taksunden hareket eden bu muaz • zcra otomobüli kafi'enin önünde motosikletli poüsler ve etrafı Firka bayrakIarinı taşiyan kadmlı erkekli gencler • le sarilmiş bir halde intihab sandığinl taşiyan kamjon ve bunu takiben basta Valinin otomobiü olduğu halde diğer otomobiiier geliyordu. 3u alay önünde yürüyüş halinde Şehir bandosu olduğu halde gayet ağir olarak Istiklâl caddesinden geçti. İstiklâl caddesi dün pek güzel ve heyecanh bir manzara gösteriyordu. Caddenin iki tarafmdaki aparUmanlardan alayJn ü . zerine binlerce kol serpantin, konfeti ve , şiddetli bir alkiş yağmuru yağdiriyordu. Caddevi dolduran halk ta yuksrı • oan gelen bu alkişlara asağıdan bir ak;. sada gibi mukabele ediyordu. Ga • latasaraya kadar bu »eki'de gelir.dik ten sonra Şehir bandosu alaydan ay rildı ve alay daha hizh olarak yoluna devam eiti. Köprüden alkişlar için • de geçen alav Eminönü meydanmda büyük bir kahbalıkla karşilaştı. Emi nönü iğne atsan yere düımiyecek bir halde kalabalıktı. Bir taraftan askerî bandonun çaldığı havalar, diğer taraftan şiddetli a'kis'ar arasinda alay burasmı da geçti. Alay A.ıkara cadJesi yolile Cumhuriyet Halk Fnkası vilâ •W * Amerikada biı Türk çocuğu 150 kuruş Her kitabcıdan ve her gaıete satılan yerden arayınız zetemiz Basmuharriri Muğla say'avi Yunus Nadi de reyini InıIVnmiştı. ö ğ . leden sonra intihab yeri gene doldu. Beyoğlu ve Besiktas kaıa'an ikinci seçicileri reylenni verdüer. Bu sirada eski Kültîjr B'kini Esad, Kılıç Ali ve Salih (Bozok) ta ikinci seçici sıfatile reylerini kuüeıdılar. Reyler hep Cumhuriyet Halk Firkasi namzedlerine veriliyordu. Toksim Cumhuriyet abidettne çelenk konulduktan sonra salon kapısmda Cumhuriyet Halk Fırkasinin Umumi Kâtibi Re.eb Peker ve refikasi karsiladı. fntîhab aksama kadar devam etti. Akşam saat beşte Vali Muhiddin Üstündar revlni ku!l?narak: di. Birkaç kisi birdcn son reyi atmak için koşuştu. Daimî Encümenden tsmail Sıtki: İşte son rey. Diyerek reyini sandığa attı. Fakat bu esnada Bele^ive teftiş heyeBi reisi Tevfik reyini verdi ve sandığin kapağı kapandı. Baylar sandık kapanıyor, de Seçim başhyor Sand'k yerine konulunca Vali Mu hiddin Üstiindağ sandığin üstündeki büyük kapağı açtı ve: Arkadarlar; sandığı kapiyorum. Görüyorsunuz ya boştur. Diyerek hazır bulunanlara gösterdL Salonu dolduran yüzlerce kişi ilk reyi kimin atacağını merakla bekliyordu.Bu esnada Receb Peker sandığa yaklaştı ve intihab mzzbatasinı tasdik ettirerek ilk reyi attı. İkinci reyi de refikalarl attı, ve üçüncü reyi Cumhuriyet Halk Fir kasi İstanbul heyeti reisi Dr. Cemal Tunca attı. Cumhuriyet Halk Firkasi namzedleri bir tahtaya, ve müstakil namzedlerden 19 kisi de diğer tahtaya yazilmiştı. Seçim onu on iki dakika geçerek ba;Iamiştı. Saat ondan on bire kadar rey atmalan lâzim gelen Beyazid kazasi ikinci seçicileri reylerini bir çeyrek saatte tek bir eksik olmamak üzere kullandılar. Sonra derhal Fa tih kazasi ikinci seçicileri rey atmağa başladılar. Sast on bire gelmsden fs • tanbul tarafı ikinci seçicileri reylerini kuüpnmiş bulunuyorlardı. Firka namzedleri ittifakla seçildiler tntihab encümeni derhal salonda tasnifini yaptı ve seçimin su neticeyi verdiği öğrenildi: Firka namzedi olan Abdülhak Hâ • mid, Neset ömer, Ali Barlas, Ahmed Hamdi Denizmen, Ali Rana Barhan, Dr. Refik Saydam, Ha'il Etem, Sadeddin Rıza Ruraz, Salâh Cimcoz, Ziya Ka ramürsel, Hamdi Mustafa Gürsoy, Yasar, Hayrullah Ergen, mütekaid Dr. General Hakkı Sinasi, mütekaid Ge . neral Şükrü Naili, ve kadin namzed Fakihe öynen reye işiratk eden 1625 ikinci seçicinin bütün reylerile, yani ittifakla seçilmislerdi. 14 ikinci seçici vefat veya hastalık dolayisile gelme • miştir. Müstaki! namzedlerden yalniz General Refet Belge 290 rey almıstır. Diğer ikinci seçicilerden hiç kimseye tek rey verilmemiştir. yemeyip sararan ba çocuklarda dok torlar bile ciğerlerinde birşey bulamad'klarma rağmen sinsi bir veremin ağ hükmetme|e basladığmt düsünürler. Eğer doktorun nazari dikkati zin içine doğru giderse mesele hallolmuş demektir. Yani bu ma*azî vazi yetin sebebi diş etlerinde olduğu ta hakkuk ettikten sonra dişlere aid dis doktoruna sevkederler, şayed vetlendirerek, diğer taraftan ise dis etlerine aid ise bir taraftan vücudü kuv mevziî adam tedavi ederek az zamanda o mıriz halden çocuğu çikarip sağlam bir şekline koymağa muvaffak olacağı tabiidir. Bu şekillerin ekseriyetle evlerde ohıran gene kız ve kadmlara âriz el • duğu daima görülen vaziyet olduğuna göre güneşten ve gidadan mahrumiye • tin mühim bir esas teşkil ettiğine ka • naat etmemek kabil dejildir. Bu sebeble ahvali umumiye üzerine tesir arar • ken güneş ve gida ve b'lhassa vitamin mahrumiyetlermi nazan dikkate almak pek tabiidir. Zaten bu ihtiyaç dolayı sile değil rnidir ki bilhassa gene kizlarda limon, caneriği gibi şeylere rnciyabi tabiat verir; (vitamin ihtiyaci.) Gene bu ihtiyac dolayisüe değil midir ki kü. çük, büyük çocuklar sokağa çikmak • tan, gezmek ve gezdirümekten büyük " DoktOT KADRİ RAŞİD haz duyarlar. (Güneş ve saf hava ih • tiyad). Ftrka rozeti takınan genç kızlarımız Bu aralık birçok saylavlanmtz ga 'Cumhuriyet,, in tefrikası: 13 Evet: Ne bir ip ucu, ne de bir iz. Koskoca dosya sanki bir sihir bazın efaunu ile ortadan yok oluvermişti. Bunun mevcudiyetini jVandadan başka da bilen yoktu. JVanda, Z. 392 nin ne olduğuna 0a vâkıftı ama. Yahya Kerim, kaHınla birlikte yaşadığı müddetçe, flbet kendisine bundan bahset m.sti. İZaten, ondan hiçbir şeyini gizlemiyordu ki. Gizliyemezdi de; çünkü onu sevıyordu. İnsan sev diği kimseden birşey gizliyebilir mi?. Dünya, o sevgilinin etrafmda dönüyor.. Üzerinde duruyor . Ondan gizli, kapaklı hangi bir ış görülür? Yahya Kerim Obermandan ayrıldıktan sonra, araları da açılmış olacak. Neden? Burası meçhul. Herhalde, parasız kalan gene mühendis, sevdiği kadını kaybetmek tehlikesini göze aldırdığı halde, Obermandan hiçbir yardım dilemiyecek kadar ona küsmüş.. Sangüle gelip te, Vandayı alıp götüren bir de Yanuş var.. O da kim? Cemil başını kaldırıp kulak kabarttı. Koridorda bir ayak sesi duymuş gibi idi. Birisi, geçerken, kendi kompartimanının kapısına sür tünmüştü. Tren, hışırtısına devam ederek yürüyordu. Hızını azaltmam'ştı. Bu süratli gidiş esnasında, hiç kimse, ölümü gÖ7î aldırmadan vagondan daşanya atılamazdı. Cemil yeniden başını yastığa koydu. Artık uyuyamıyacağma kanidi, fakat hiç olmazsa biraz dinlenmek istiyordu. Zaten Ya nuş kim olursa olsun, iki vagon ileride o da gidiyordu. Bir metro doksan boy, geniş omuzlar, yakışıklı ve gene bir sima, kapkara saçlar.. Evzaı kıvrak fakat pişkin değil.. Akşamdan, restoranda gözgöze geldikleri zaman, Cemil, onun bütün eşkâlini, hususiyetleri ni zihnine hâkketmişti. Artık u nutmasına imkân yoktu. Onu nerede görse, o hangi kıhğa girmi? olsa, derhal tamyacaktı. Bilhassa ellerinden. Matrak gibi, iri, sinirli bir çift el. Eski zabıta kurdu, ömründe böyle eller görmemişti. Ne de bu boyda bir insan. Bir metro doksan.. Belki de daha ziyade. Bu derece dar ve kısa bir vagon yatağınm içine acaba nasıl ediyor da, sığıyordu? Mutlaka sığamamıştı da, upuzun, koridora serilmiş olacaktı. Tuhaf! Cemil, alnında iri ter damlaları hissediyordu. Tren de muntazam bir ahenkle sanki o adamın ismini tutturmuştu: Yanuş.. Ya..nuş.. Ya..nuş diye diye ilerliyordu. Derken, Yanuşun boyu uzadıkça uzadıkça, katarın uzunluğunca bir boy oldu. Lokomotifin de üs tünden aşarak, ayaklarını öne doğru sarkıtıyordu. EHeri, makinisti, ateşçiyi kavramış, boğmuş, hattın üzerine fırlatmıştı. Yere düşen bu cesedler ses bile çıkarmamışlardı. Yanuş makineyi, şimdi de durdurmağa çabahyordu. Sonra da kendi aşağıya atlıya cak, kaçacaktı. Trenin gürültüsü yavaşladı.. Tekerlekler, rayın üzerinde kay dı. Cemil, yatağından fırladı. Sofya!.. Sofya!.. * * Enikonu sabah olmuştu. Cemil, acele perdeleri yukariya sürdü. Içeriye bird»nbire dolan bol ışık gözünü aldı. Dışarıda, büyük bir şimendifer istasyonurun te lâşı, oğultusu hissediliyordu. Camın arkasinda, taranmamış saçlarile, çarpılmış çehresini farkeden bir kızçocuğu kahkaha ile güldü. Pencerenin ta önüne, yeşil kasketli bir adam, çıplak ayakla rile dikilmiş: Sofya! Sofya!.. diye bağın yordu. Saat dokuza çeyrek vardı. Cemile, geceki rüyasının ma badıni görüyormuş gibi geliyor du. 0nun şaşkın gözleri, istas yonda gidip gelen kalabahğın a rasında muayyen bir şahsı ara yordu. Dalgınlığı ne kadar sürmüştü? Kendinden geçtiği zamanı hatır hyamıyordu ki, bu suale müspet bir cevab verebilsin. Gcnlüne bir endişe geldi. O kıyafette koridora fırladı. Kimseye raslamadı. Birkaç metro ileride, üçuncü yataklı vagonun körüklü geçidi apaçık duruyordu. Oraya seğirtti. İArhası var) Yeni Ls ederDOD\alılann \t c Atiralı'arın Cumhuriyet l.ri Ksenefon Haydar Bıiat 50 fcurvf

Bu sayıdan diğer sayfalar: