11 Nisan 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

11 Nisan 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

11 Nisan 19? 5 Cumfmriyet' TELGRAF HÂBERLEBİ Hâdiseler karşısmda Pariste Türk tarihi Bu da bir moda hakkında konferanslar K Sitelerin ve buralardaki soysal sınıfların yaşayışlarını ve karşılıkh bağlantılarım, 13 üncü yüzyıl Ana • dolu Türk cemiyetinin şehir haya tında da yüksek bir seviyeye vardığını, Anadoluda ticarî ve sınaî büyük tnerkezler vücude geldiğini, manevî kültür yüksekliğini göster di. Üçüncü konferansında Köprülü 13 ve 14 üncü yüz yılla Anadolu nun dinî vaziyetini Türk devletle • rinin güttükleri geniş ve liberal dinî siyasayı, bu sıralarda Anadolu • da mevcud muhtelif içtimaî teşek külleri tetkik ettikten sonra Os • .manlı devletinin kurulduğu saha ve hudud, memleketlerinin içtimaî ta rihini, yaşama şartlanm, oralarda yaşıyan Türk unsurlarının etnolo • jik mahiyetini ve bu Türk unsurla • rın ne gibi âmillerin tesirile batıya doğru yayılmak ve ilerlemek mecburiyetinde olduklanm gösterdi ve nihayet umumî bir netice halinde Osmanlı devletinin kurulmasında • ki âmilleri birer birer tahlil etti. Bu konferansların metinleri ts • tanbuldaki Fransiz enstitüsü neş • riyatı arasında çıkacaktır. Paris Universitesi Rektörü M. Charlety Köprülü şerefüıe 24 ki • şilik bir öğle yemeği verdL Profe • «örler hazırdı. Türk Talebe Cemiyeti 50 kişıiik bir çay verdi. Talebe müfettişi Reşad Şemsettin, Türk genderi hoşça ve ailece konuştular. Büyük elçi de bir ziyafet vermiştir. Haftaya memlekete hareket edecektir. Fuad Köprülü, Paris Üniversitesindeki Türk tetkik merkezinde üç mühim konferans verdi Paris 9 (A.A.) «Hususî muhaf>Trimizden>: Paris Oniversitesinde Türk tetkik merkezinde bu yıl için tasarlanan bir sıra konferans, edebiyat fakültemizin dekanı Fuat Köprülünün bnrbiri ardına verdiği üç konferansla bitmiştir. Köprülü 13 ve 14 üncü yüz yıllarda Anadolu Türklüğünün yüksek ve olgun varhğını anlatan bu üç konferan sile bizim orta çağımızı aydınlat ması bakımından çok onemlî ve batı bilgi acunu için de yepyeni görüşler ve belgeler, vesikalar, getir • miştir. Birinci konferansında Fuad Köprülü, Osmanlı devletinin kuruluşu üzerinde şimdiye kadar doğu r« batı tarihçilerinin ileri sürdü • ğü uylan (fikirleri) gözden geçirerek hepsinin nasıl masallara, Türkler ve Türk tarihi için yüzyıllardanberi süregelen yanlış düsüncelere dayandığım anlattı. Sonra bu araştmnalar için nasıl bir yol tutulması gerektiğini göstererek: «Osmanlı devletini Türk tarihi genel çevresi içinde ve Ana. • doln Selçuk tarihinin bir süreği olarak almaJıdır> dedi. Bu hususta bugüne değin kimsenin asığlama • dığı kaynaklar nelerdir ana çizgileriyle •raladı. ) tkinci konferansında, 13 üncü yuzyılda ve 14 üncü yüzyıhn flk yanstnda Anadolunun, Yakındoğu nun ve doğu Avrupasnun tarihsel durumuna toplu bir bakıştan son • ra Anadolunun soysal ve ekonomal Jtarihi üzerinde durdu. Kentlerîn, n..r..mnmmımııwıınniıımffl(HimiB! admlarin her mevsim giyecekleri elbisenin biçimi, kumaşı, ekseriya büyük Paris terzilerinin aylarca süren itinalı tetkiklerinden doğar. Yılda iki defa, gelecek mevsi min modasini tayin etmek bu acunsal şöhret ve nüfuz sahibi adamlara, ol • dukça kıdemli bir an'anenin bahşeyle • diği bir salâhiyettir. Ve bunlar, bu terzfler, yedi iklim; dört köşedeki bayanlarin zevki selimi üzerinde o derece hâkimdirler ki, bazan, kadınlarimızm sirtina, akla gel • medik acayiblikler giydirdikleri hal de, biçarelerin sesi bile çikmaz. Bu garib kıyafeti, acib kumaşlan bile bile giyerler. Moda hâkimleri, zâhir bizler gibi alelâde insan olduUarı için, gün gelir ki hiçbir yenilik hatirhyamaz, bula • mazlar. O vakit te, işi, frenklerin ex centricite dedikleri şeye dökerler. Admı şimdi tahattür edemediğim bir eski zaman şairinin: cDiiöcr olurdun, kulaklar görmedik, göz duymadik, «Sürae çeksem guşuna, mengus taksam çeşmine!» Tarzındaki hezeyanı moda sultanlannin indinde pek te o kadar hayreti mucib olacak bir söz değildir. Bir zamanlar şarkm garib hususi yetlerinden sayilan kina yakmak âde • tüe, bugünkü kipkizıl manikür ve pedikür modasi arasmda ne fark var? Soranrn size! Şimdi de, öğrendiğime göre, kadin • hk âleminin bu son zorlu hükümdar lan önümüzdeki yaz için yeni bir emprime kumaşa revac vermeği düşünü • yorlarnuş. Bu kumaşin üzerinde, muhtelif gazete maktualarinm ömeği ba • silı olacakmiş! Gazete maktuasindan bluz, elbise, hirka.. Fena değil! Yalniz, kumaş fabrikalannı önceden ikaz edeyim ki, bu iş biraz tehlikelidir; çok dikkat ister. Bazi havadisler, vücudün her kis • nnna uygun düşmez. Meselâ, hSrmetlice göğsünün hizasinda, Dağdlık Kulübünün Uludağa bir tenezzüh tertib ettigini okuyacak bir bayan küplere binecek, bluzünün kollarma tesadüf eden kismında, Ziraat Müdürlüğünün istiyenlere asnvı çobuğu dagittığmi okuyan diğer bir siska bayan da döfüp bayilacaktır. Sonra, bazi muharrirler de vardır kî, •mzalarm taşiyan bir makalevi güzel bir vücudü süsler görünce derin bir haz ve iftihar duymakla beraber, bu intihabin ailevî avakıbmdan korkarak rahat ve huzurlarım kaybedeceklerdir. Ya bir de, hakkı telif iddiasina kalkısacak olanlar nasil tatmin edilecek? Bunlar kime müracaat edecekler? Kumasi imal edene mi, yoksa onn arka • staa giyip nazarlara teshir edene mi? Bu da ayrica düfünülecek bir mesele • dir. Hulâsa bu yeni modayı ben müna • sebetsiz buluyorum. Hem bu o kadar oriünal birşey de değil. Geçenlerde Londrada ölen Peper Cek adinda bir serserinin bütün öm • ründe eski gazetelerle giyindiğini ga zetelerde okumustuk. Kadmlan birer Peper Ceke döndürmekte ne mana var?. Ercümend Ekrem TALU Ülkücüler böyle bir akıbete mahkumsaü. >•> A ğ a o ğ l u A h t n e d ........M' " •• • Bana aciklı bir ölüm haberi verdi • ler. Otuz bes, kırk yildanberi ortamekteblerimizde tabüyat dersi veren ihti yar muallim Bay Sabri bir müddetten • beri tuhılmus olduğu hastahktan kur tulamiyarak Fransiz hastanesinde öl müş... Buraya kadar ortada hiçbir anomal hk (fevkalâdelik) yoktur. Her doğan ölür, Bay Sabri de ölmüstür. Anomallığm nerede olduğunu oku yucularim şimdi göreceklerdir. Bay Sabri Avrupada Ub tahsil ede rek memlekete doktor olarak geri gelmiştir. Fakat anlarniştir ki bu budun vücud sihhatinden artık dimağ sih • hatine muhtacdır. Muallimliğe göre pek kazanclı olan doktorluğu birakmiş, muallim olmuş tur ve o gunden ölümüne kadar var lığım bu mesleğe vererek üzerine al • dığı ödeve kendisini titiz bir bağlılık la vakfetmtftir. Her nekadar doktor Sabri diye taninmişsa da doktorlukla ilişiği oknamis, ve bütün varhğını ül • kesi için daha faydalı saydığı mual • limliğe vermis ve en az mükâfata karsi en çok çalısma yolunu gütmüştür. Demek ki Bay Sabri sözün türa an • Iamfle bir ülkucüymüş. O kendisini tüm olarak bu ülköye vermiş ve ülkünün istediği bütün şartlan da kabul eyle • mis. Doğrudürüst yajamak ödevine bağh kalmis, baska emeller besleme mis, zenginlik, ev, ve tamnmak gibi çekici ve bos seylerin arkasinca da kojmamiş! Bu gibi evlâdı bol olan bir ülke kendisini tebrik edebîlir. Bunlar o kudsî varhklardir ki nefislerinin be • reketüe memlekete can ve mh verir • ler. Fakat buna mukabil memleketin de, budunun da böyle bir evlâda karşı hiçbir borcu yok modur? Hele Bay Sab • rinin otuz bes, kırk senedenberi yetiş tirdiği talebenin de sayisinı anıniz (batirlayinu). Halbuki işittiğime göre hasta olda • ğu mâddetçe yanina hemen khnse uğramamif. Yalmz basina ve khnsesiz can vermif. Böyle bir adamın tabiî parasi da olmaz. Fransiz hastanesi yük • seklik göstererek on beş günlük Gcretten vazgeçmif ve bununla tabiî hisset mek kabiliyetinden a n ohmyan her Türkün minnetini kazanmiftir. Fakat if bu acile de kalmamiftır. Şintdi de onun cenazesinin kaldirilması düşünce • si vardır. Isteristemez mekteb arkadaslarl beşer üçer kuruş tophyacaklar ve bu iş te görülecektir!! Fakat ne hazin bir hal değil mi? 1 dealist, bütün yasayismi ödevine bağlamıs, kırk yildanberi kendisini ülke sine vermis, temiz ve dürüst bir ada • rom son günleri böyle mi olmaliydı? Koca bir budunun içinde o buduna özünü veren birisî nasıl kimsesiz kahr, nasıl bir çötdeymiş gibi yalniz bırakılır? Bay Sabri için olduğu kadar toplu • luğumuz için de bu hal pek aciklı de • ğil mi? Nasıl oluyor da ayni varhğin azalan olduğumuz halde birbirimize karşı bu kadar kayidsiz ve yabancı kahyoruz? Baskalan neyse, bu adı var kendi yok Muallimler Birliği nerededir? Neden bu arkadaştan haberi olmamiştir? Onu düşünmemiş, onunla uğraşmamiştır? Zümrevî kurumlarm bashca ödevleri zümreden olanları düşünmek değil midir? Birbirine karşı bu kadar kayidsiz ve yabancı duran teklerden kunılmuş zümreler açüir mi, yükselir mi, kuvvetlenir mi? Hakikatte bu gibi kurumları gölge halinde tutan varhğile yokluğu arasında ayırd ohniyan heyulâ şekline sokan ve her türlü manevî kuvvetten uzaklaştiran sebeb bu kayidsizlik ve yabancihktir! Tekleri arasında bağh hk olmıyan topluluklarin ne anlami (manası) olabilir? Sonra hep ülküden, idealden bah • sedip dururuz; gencliğin ülkülii olmasinı isteriz. Bunlar bep güzel emeller; fakat bu emellerin işde müeyyedeleri de olmalıdir. Olmazsa boş lâftan ibaret kalir. Gencliğin gözleri önünde üHcüliüer, kendilerini topluluğa vermiş olanlar aç ve kimsesiz kahrlarsa • cenazeleri bile ihsan yolile toplanmış paralarla kaldinlirsa o genclikte ülkuye, ideale hararetli meyiller kalir mi? tnsan et • ten, kemikten, yaraddmiş bir varlık • tır. Yaşamak ister. Filhakika o insan gene yaradüışta kendini topluluğa vermek kabiliyetini taşir. Fakat bu kabiliyetle beraber birçok, onun tüm karşisl olan ihtiraslar da taşir. Meselâ onda nefsini düşünmek, kendi fayda sinı aramak, başhbaşuıa bahtiyar ol • mak insiyaklan vardır ve hatta bu insiyklar, ötekinden yani topluluğa kendini vermek insiyakmdan daha kuvvetlidir. Bunun içindir ki topluluğun ö devlerinden birincisi teklerdeki bu kendini topluluğa vermek insiyakmı kuvvetlendirmek, otelri msiyaklann üstüne çıkarmak olmahdir. Bunu, topluluğun kendi faydasi bile ister; fakat bir topluluk, teklerini bu yolda nasd yetiştirir? Geçen günkü makalemizde biz bu suale cevab vermiş, «örnek olmakla» demiştik. Topluluğun ömeği ise kendilerini ona vermiş olanlara karşı bağlılık göstermektir. Bu gibileri aramak, hallerini düşünmek, imdadlanna yetişmektir. Yarniz bu yoüadir ki, bir ülkenin gencliğinde üikülüğe doğru meyil ve kabüiyet gittikçe artar; ba kıniz medenî budunlara, ülkücülerme nekadar hürmet ederler. Onlartn adlari nekadar hürmetle anilır. Mezarlari her yıl ziyaret edilir, cenazeleri büyük ihtişamlarla kaldırılır. Arkalarinda bırakip gitmiş oldukjan çoluk çocuklari hem bağh olduklari zümreler, hem de bütün ulus himayesi altma alir. Göz • leri önünde bu örnekleri hergün gören genclikte de tabiatile ürkülüğe doğru meyil ve heves artar. Şimdi bir de bunun aksini düşünn nüz. Topluluğa karşı hiçbir bağlılık göstermemiş bir zenginin veya bir diğerinin gördüğü hürmetlere, izazlara karşı ülkücü birisinin zelO ve perişan olduğunu gören bir genc ruh ve dimağda ülkücülük hissi uyanip açılir mi? AĞAOĞLU AHMED r |HEM NALINA MIHINA Tekin bir yer değil vrupa, hatta dünya barişmı ko* rumak için bugün görüşmelera başhyacak olan Fransiz, Ingiliz ve İtalyan Başvekillerile Hariciye Nazirları Stresada hangi binada toplana • caklarmiş biliyor musunuz? ttnparator Napoleonun ltalya seferinde kendint karargâh yaptığı köşkte. Hatta hal ve tavri itibarile biraz tiyatrovarî bir Napoleonu andiran Sinyor Mussolini, boyük ve meşhur Korsikalmin yattığı o • dayı kendisine yatak odası yapacak « mış! Ben uğurluya uğursuza filân pek inanmam ama, barişi konanak ve ba suretle Avrupa toprakları üstünde tekrar on milyon cesedin kanlar içinde yerlere serilmesini, kocasiz kadınlann sürünmesini, babasiz yavrulann açhktan ölmesini menetmek emelile top • lanan sulh admalarinin, Napoleon gibi yaman bir harb Qâhmin savas plânlanm hazirladığı köşkte toplanmalarinl bariş için uğurlu saymiyorum. Köşkün büyük salonunda sulh Iâ * kirdıları edilirken Napoleonun ruhu ve hayali, alnmda perçemi, bir kolu ar • kasuıda, bir eli köbeğinin üstünde yelegınin önüne takıh meşhur vazryetOe dolaşmağa başliyacak ve konuşanlarm bazilan üzerinde müessir ohnağa çahşacaktır. Şeref, şan ve zafer kazanmak, memleketler feth, kıt'alar zaptetmek, İs kenderden daha büyük bir fatih ol mak, dünyayı fermanına boyun iğdir • mek için durmadan harbetmiş olan Napoleonu taklid etmek istiyenler yok değildir. Napoleonun odasında yatan, onun salonunda otuuran, onun masasmda yazı yazan, onun bahçesinde dolaşan bugünkü devlet adamlannin, mesken ve muhitin tesirlerine kapdarak baris» tan ziyade savaşa meyletmelerinden korkulur. Harb IlAMnm düşüp kalktı « ğı bu köşke sulh perisi nasıl girer? Kızcağizin ödü pathyacağına şüphe yok • tur. Rivoli, Osterliç, Yena, Fridland meydan muharebelerinin kahramani, mutlaka, İtalyan, Fransiz, tngiliz dev • Iet adamlarinin rüyalarma girecek, onlara zafer destanlan okuyacak, kulak larina «harb, harb!» diye bağiracak, zihinlerini çelmeğe uğraşacaktir. Gerçi, bu devlet adamlannm uy • kudan uyandıklari zaman, Laypçig ve Vaterlo mağlubiyetlerini, Sent Elenht acı hatiralarinı düşünerek akıllannl başlarina toplamalan üıtimali yok değflse de, her ne olursa olsun Stresa korrferansı için seçilen köşk banş ba • kamndan tekin bir yer değildir. 32 inci madde tatbik olunacak memleketler Ankara 10 (Telefonla) Son is<atist3c rakamlarma göre 11 numaraL kararnamenîn 3 2 nci mddesinin hangi memleketlere tatbik olunacağı hakkmda tkbsad VekâletOe yapılan mubabere üzerine isimleri aşağıda yazıh memleketler muvaredatma karşı bu maddenîn tatbSa kararlaşmşur: Portelriz, Çin, Sisam, Yemen, Ar • fantin, Meksika, Yeni Zelanda, Ce • nubî Afrika Ittihadı, Hindistan, Trablusgarb, Bingazi, Efganistan, Blücn tan, Amerika vasat hükumetleri, Kanada, Lhvanya. 1934 senesi içinde Hicaza ihracatıBtt bu memlekete yapılan ithalâttan 28,453 Ura daha fazladu. 1933 senesinde Hicazdan ithalâtımız 310 lira fazla idi. Son iki sene zarfında bu memlekete olan ihracahmızda 27,643 liralık fazlahk vardır. Bu itibarla 1935 yıh içinde Hicazdan Hhal olunacak eşya bedelleri için 3 2 nci madde hükmü tatbik edflmiyecektir. Aktif vaziyette bulunduğumuz memleketler: Arnavudluk, Letonya, Filistin, Su • riye, Mısır, Hicaz memleketleri haricindeki yerlerden gelecek eşya hakkında 32 nci madde tatbik olunacaktn, Dil kılavuzu için gönderilen önergeler Ankara 10 (A.A.) T. D. T. C. Genel Kâtibliğinden: Ulus gaetesinde ve ondan alinarak başka gazetelerde çıkan (Osmanlica dan türkçeye karsUık kılavuzu) Iisteleri için önergeler gelmeye başlamış tir. Ancak bu önergelerin bir çoğu başkanlığin büdiriğinde gösterilen yolda yazilmamaktadır. Sttalamada güclüğe uğramamak için şu noktalari bir daha habrlatmak isteriz: 1 Her söz için gelen önergeler bir araya getîrilerek komisyona sunu Iacaktir. Bunun için her söz hakkin • daki önerge ayrı bir kâğada yazilmahdir. 2 İleriye sürülen karşüığin küa • vuzda yazıh olaninm yerine geçrnesi mi, yoksa onunla birlikte bunun da ahnması mı istenildiği bildirilmelidir. 3 Yalniz konulmuş karşıhğı be ğenmemek yolundaki yazilar üzerine birşey yapilmıyacaktir. Gönderüen ö • nerge komisyonunca gözönüne ahnabilmek için o söze her halde bir karşilık ileri sürühnek gerektir. Önergelerm bu yolda yazifanasim, bütün dil işine ilgi gösteren yurddaş • lardan dileriz. Bugünkü Meclis Ankara 10 (Telefonla) MedU yaruı (bugün) saat 15 te toplana « rak af kanununun üçüncü maddestnin tefsirine dair Başvekâlet tez keresi, Adliye Encümeni mazbata si, Nafıa, Harita Umum müd'ürlüğü, Tapu ve Kadastro Umum müdürlü • ğü, Emniyet Umum müdürlüğü, Mil« lî Müdafaa, Deniz, Başvekâlet, Şurayi Devlet ve Istatistik Umum müdürlüğü, Maarif ve Millî Müdafaa Vekâletleri, Sıhhiye Vekâleti 934 bütçelerinde münakaleler icrasj hakkındaki lâyihalarla Beysehrin Hüseyin köyünden Mehmed oğrlu Ahmed, Ş. Karahisann Bülbül mahallesinden Mehmed oğlu Ibrahim, Urfanın Haran karyesinden lbra him oğlu ömerin ölüm cezalanna çarptınlması hakkında Başvekâlet ve Adliye Encümeni mazbatalarıni müzakere ed'ecektir. Aydında bir deli babasını ve 12 kişiyi yaraladı Izmir 10 (Hususî) Aydında genc bir deli, kapatıldığı odadan kaçmış ve balta ile babasını ağır surette yaraladıktan sonra sokağa fırhyarak önüne çıkan 12 kişiyi de ağır ve hafif surette yaralamiştir. Azilı deli güclükle yakalannuştir. Babası aldığı yaranin tesirile öhnek üzere bulunmaktadir. Mevlid Halid Ziya Usakligflin kayinbiraderi ve Emlâk Bankası memurlarından ö merin babası olup Ankaraya giderken trende füc'eten vefatı vukuagelen Medhi için yarinki cuma güna saat üçde Yeşüköy camisinde mevlidi serif kiraat edüeceğinden arzu eden zevatin gelmeleri rica olunur. Pariste bir Alman casusu yakalandı Paris 10 (A.A.) Zabrta, Al man casus teşküâtı elebaşılarm dan Edvard Bernhuberi tevkif et miştir. Ankara civarında bulunan bir cesed Ankara 10 (Telefonla) Bu gün Kayasın Arablar köyünde değnrmen arkasnda bir cesed bulundu. Cesedin üzerinde yara görülmemektedir. Maamafih jandarma ta rafmdan tahkikata vazıyed edilmiştir. Bir köylü olduğu analfihyor. Hüviyeti hçpüz malum değildir. Zileye dolu yağdı ZOe 10 (A.A.) Dün öğleden sonra şehrimize yağmurla kanşık dolu yağmıştır. Dolu hasar yapmış, etraftan seller gelmiştir. Aksarayda zelzele Aksaray 10 (A.A.) Dün akşam eaat 19/20 de iki saniye süren bir yer sarsıntısı obnuştur. Zarar yoktur. Osmanlıcadan türkçeye karşılıklar kılavuzu: 1 Öz türkçe köklerden gelen sozlerin karşlsına (T. Kö.) beldeği (alâmeti) konmuştur. Bunîann her biri hakklnda slrasile uzmanlarlmlzln (miitchassls) yazılarlnl gazetelere vereceğiz. 2 Yeni konan karşlUklarln iyi aylrd edilmesi için, gereğine göre, fransızcalarl yazilmış ayrica 3rnekler de konulmuştur. 3 Kökü türkçe olan kelimelerin bugünkü işlenmiş ve kullanilan şekilleri allnmlştlr. Aslı ak olan hak, aslı ügüm olan hiiküm, türkçe <çek> kökünden gelen şekil gibi. Hâkiraiyet =Egemenlik, başatlık =(Fr.) Souve tainete, Domination j Örnekler: 1 Hakimiyet miUetindir = Egemenlik ulusun flur =r La souverainete appartient a la Nation. | t Hindistan İngilizlerin hakimiyeti altındadır = Hindis lan İngilizlerin basatltğı altındadır = Les İndes se trouvent fous la domination Anglaise. Mahkum = Kölemen = (Fr.) Asservi Örnek: Mahkum millet =r Kölemen ulus = Nation asservie Mahkumiyet = Kasınlık = (Fr.) Condamnation Mahkum etmek = Kasamak = (Fr.) Condamner [Fr.) Etre condamne Mahkum etmek = Kasamak = (Fr.) Condamner Muhakeme = 1 ökem, 2 • Durusma = (Fr.) 1 Ra isonnement, 2 • Jugement. Muhakeme etmek = 1 öklemek, 2 Duruşmak = (Fr.) 1 Raisonner, 2 Juger Örnek: . İnsan hiçbir fikri muhakeme etmeksizin kaoul e . divermemelidir = İnsan hiçbir fikri öklemeksizin kabul edi vermemelidir. % Alacağımı vermiyen adamla dün mahke mede muhakeme olduK s s Alacağtmt vermiyen adamla dün 'hak yerinde duruştuk. Hâl = Ben = (Fr.) Grain de beaute Hal = Hal (T. Kö.) Hâlen = Şimdileyin Hali hazır = Bugünkü (şimdiki) hal Örnek: Hali hazırda = Şimdiki halde, bugünkü halde, = Hali hazırda böyle bir işe teşebbüs edemem = Şimdiki halde böyle bir ise girişemem. Hali medenî = Soysallık hali Hali nekahate gelmek = Dincelmek Hâleti nezi = can çekişme Halü vaziyet (Bah: ahvalü şerait) = fşler, haller Hali = Kotarma Hali = Eritme = (Fr.) Action de dissoudre Örnek: Şekeri suda hallettim = Şekeri suda erittim = J'ai dissou le sucre dans l'eau. Halletmek = Eritmek = (Fr.) Resoudre Halletmek = Açmak = (Fr.) Dinouer, deviner Halletmek = Kotarmak = (Fr.) Solutionner Örnek: Bu işi büyük müşkülâtla halledebildim = Bu işi bü yük güçlükîerle kotarabildim = J'ai pu solutionner cette affaire avec beaucoup de difficultes. Çarei hali = Çözge = (Fr.) Solution, arrangement, transaction, accomodement Örnek: Ben bugüne kadar bu isin çarei haüini bıdamadım = Ben bugüne kadar bu işin çözgesini bulamadım = Je n'ai pu trouver aucune solution â cette affaire iprobleme) Tarzı hali (sureti tesviye) = AnUsrt = (Fr.) Compromis Örnek: Tarafeyn bugüne kaadr hiçbir tarzı HaIL> (sureti tesviye) bulamadı = İki taraf bugüne kaadr hiçbir anlasit bu lamadt = Les deus. parties n'ont pu trouver aucun compro • mis jusgu'aujourd'hui. Tahlil = Çöze = (Fr.) Analyse Örnek: Kan tahlili = Kan çözesi = Analyse du sang. Tahlilî = Çözel = (FT.) Analytique Örnek: Kimyai tahlili ile meşguLdür = Çözel kimya ile uğraşıyor = İl s'occupe de la chimie analytique. Tahlil etmek = Çözelemek = (Fr.) Analyser Tahallül = Erime = (Fr.) Dissolution Örnek: Onun tahallülü pek güç oldu = Onun erimesi pek güç oldu = Sa dissolution a ete tres diffisile. Münhal = Erir = (Fr.) Soluble Örnek: Suda münhal dsimler = Suda erir cisimler. Münhal = Açık = (Fr.) Vacant Münhalât = Açık yerler = (Fr). Le» place» va • cantes Münhallât = Erirler = (Fr.) Matieres solubles Gayri münhallât = Erimezler = (Fr.) Matieres insoluble» İnhilâl = Dağılım, çözülüm = (Fr.) Decomposition, desagregation Örnek: İnhilâli siyasî ve içtimaî içinde bulunan memle ketler = Siyasal ve soysal dağüım içinde bulunan üikeler ss Les pays qui se trouvent dans la decomposition politique et la desagregation sociale. Inhilâl = Erime = (Fr.) Action de Fondre Örnek: Şeker su içinde inhilâl eder = Le sucre fond dans Veau. İnhilâl = Açılma = (Fr.) Vacancm Kabili inhilâl = Erir = (Fr.) Soluble '. Bikarbonat dö sud suda kabili inhilâl dsimlerden • dir =r Bikarbonat dö sud suda erir cisimlerdendir. Gyrikabili mhilâl = Erimez = (Fr.) insolable Örnek: Demir suda gayrikabül inhilâl cimislerdendir = D«mir suda erimez cisimlerdendir = Le fer est insolvJble dans Veau. Kabtliyeti iırhilâl = Erigenlik = (Fr.) SolabUUe Örnek: Kabüiyeti inhilâliyesi çok olanlar = Erigenliği çok olanlar = Matieres qui ont une grande solubüite. Mahlul = Erimiş = (Fr.) Resou Mahlul = Eril = (Fr.) Solution Örnek: Asitborik mahlulleri = Asitborik erüleri = Les tolutions boriguees. Muhallil = Eritir = (Fr.) Dissolvant Mürekkep = Katınç = (Fr.) Compose Örnek: Mürekkeb cisimler = Katınç cisimler =s Les corps composes. Terkip = Katım = (Fr.) Composition Örnek: Suyun terkibinde müvellidülma ve muvellidülhumu^ za bulunduğunu Lavvaziye keşfetti = Suyun kattmtnda idrojen ve oksijen bulunduğunu Lavvaziye ortaya çtkardt = C'est Lavoisier qui a decouvert l'excistence de l'hydrogene et de l'oxygene dans la composition de l'eau. Terkip = Somtöz = (Fr.) Synthese Örnek: Kimyevi tahlil ve terkibler = şimik çöze ve som • tözler = Les analyses et les synthises chimiques. Terkibî = Somtözel = (Fr.) Synthetique Örnek: Terkibî hükümler = Somtözel hükümler = Les ju gements Synthetiques. Terkib etmek = Somtözlemek = (Fr.) Synthetiser Örnek: Eski fikirleri yeni bir şekilde terkib etti =z eski ideleri yeni bir şekilde somtözledi = İl a sythitisi les tdSes anciennes dans une forme nouvelle. Terkib etmek = Katmlamak = (Fr.) Composer

Bu sayıdan diğer sayfalar: