14 Temmuz 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

14 Temmuz 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

/CUMHURfYET İ 4 Temmuz 1935 KUçUk Ihikfiye Fedakârlık Perihan Ömer « Babanı ben öldürmemiştim, yanılmışlardı desem» inanır, fakat bu cinayet onu kurtarmak içindi, desem bana lânet eder. Başını salladı. Yapamam, ikisini de yapamam, artık kuvvetim kalmadı. Adam ısrar etti: Düşünmüyorsunuz ki çocuğunuzu siz büyüteceksiniz. Onu doğruyu, yalanı, iyiyi, fenayı anlıyabilecek gibi ye tiştirirseniz, o zaman sizi anlar, belki de takdir eder. Acele eden bir ses: Anlatınız, olduğu gibi anlatınız dedi. Daha çok gencken seviştik, hiçbir şeye önem (ehemmiyet) vermedik, sefaletten korkmadık.. Çantalarımız, ceblerimiz değil, fakat kalblerimiz. duy gulanmız zengindi. Birleştik. Mes'ud duk. Ben evde, o dışarıda çalışıyorduk. Onun yegâne bir korkusu, daha doğrusu evhamı vardı. Ailesinden üç kişi, büyük annesi, annesi ve on altı yaşmdaki erkek kardeşi veremden ölmüşlerdi. Bu hastalığa karşı çılgınca br kor kusu vardı. Ona bazan acır, bazan gü lerdim. Çünkü çok sıhhatte görünüyordu, buna rağmen ona elimden geldiği kadar iyi bakıyordum. Nihayet bir ço cuğumuz oldu. Daha mes'udduk, yavrumuzun erkek olduğuna çok sevindi. Boynuma sarılarak: Artık daha fazla çalışacağım, üç kişi olduk, hem bir erkek büyütmek kolay değil, dedi. Ve o günden sonra hakikaten daha fazla çalışmıya başladı, fakat çocuğum beni o kadar çok meşgul ediyordu ki, bunun pek te farkına varamıyor, iki sevginin arasında mes'ud bir şaşkınlıkla yaşıyordum. Seneler geçti. Oğlumuz, büyüdükçe kendimizi büsbütün ihmal etmiye, sade onun için yaşamıya başladık, o zamana kadar zenginlere hiç gıbta etmemiş tim. Lâkin küçüğüme baktıkça ona verebilecek bir servet sahibi olabilmek için, çırpınırdım. Baba belki benden ziyade bu gayeye düşmüştü. Sıhhatine karşı olan bütün üzüntülerini unutmuş, çalışıyor, çalışıyordu. Nihayet renginde, gözlerinde büyük bir değişiklik olduğunun farkına vardım. Elleri ateş içinde yanıyordu. Yattı... Kadın yutkundu, biraz tereddüdden sonra devam etti. Gece gündüz uyumuyor, en ivi doktorları getiriyordum, hepsi, ufak bir ümid bile olmadığını söy lüyorlardı, amma hastahk belki aylarca uzıyacaktı. O, korktuğu hastahk; kendisi daha farkmda değildi, soğukalgmhğı zannediyor, çocuğunu göğsüne bastırıp du ruyordu. Buna mâni olamıyor, küçüğün zehirlendiğini bildiğim halde sesimi çıkaramıyordum. Ona, nasıl: Sen öleceksin, hiç olmazsa o kurtulsun, derdim?.. Havır, bilmemesi, anlamaması lâ zımdı. Öksürükler, ıstırablar içinde bütün hayatmda ürktüğü ölümden kurtarmalıydım, bunu muhakkak yapmalıj'dım. Düşündüm, uzun uzun düşündüm. Ve kimyager olan amcamm lâboratuarın dan bir şişe, insanı birkaç dakikada öldürebilecek bir şişe çaldım, çocuğu evden uzaklaştırmıştım. Neşe ile kocama: Sen hasta falan değilsin, bugün canım eğlenmek istiyor, içelim, dedim. Birden, doğduğu gün olduğunu hatırladı, sevincle, olur!.. dedi. Biriktirdiğimiz parayı bol bol sarfetmiş, şampanyalar, yemişler almış, sevdıği bütün yemekleri yapmıştım. Ye dik, içtik, seviştik. Nihayet ufak şişe de boşaldı. Onu kollarımm arasına aldım, öptüm, öptüm, belki farkına bile varmadı.. PERİHAN ÖMER Hitlerin kızkardesi M. Yevtiçe yapılan hücumlar nasıl yaşıyor? Pola, ağabeysine söz gelmesin diye evlenmekten vaz geçmiş... Adolf Hitlerin, «ailesinden hiçbir kimsenin, onun bugünkü mevkiinden istifade etmiyeceği ve hepsinin, kendi başlarmın çaresine kendileri bakacağı» yolundaki prensipi, akrabası tarafın dan harfi harfine tatbik edilmekte dir. Bu prensipe en fazla riayet eden, Viyanada oturan kızkardeşidir. Bir muharrir ona dair şu tafsilâtı veriyor: Hitlerin kızkardesi Paulanm geçir diği hayat hiç te parlak değildir. Beş senedenberi, Paula, büyük bir sigorta şirketinde, adres kopya ederek haya tını kazamyordu. Arasıra, kardeşi, kendisine bir parça para göndermiyor değildi. Fakat bu, hiçbir zaman 50 şilinden fazla değildi. Paula, dördüncü belediye dairesin deki bir evin tavan arasuıda oturu yordu. Hitlerin kızkardesi olduğunu daima saklamış olmasına rağmen komşuları bunu öğrenmekte gecikmedi ler; ve o günden itibaren hayat onun için bir cehennem halıne geldi. Hitlerin bazı dostları, kızkardeşine biraz daha fazla para göndermesi i çin teşebbüsler yaptılar ve nihayet muvaffak oldular. Bu sayede Paula, oturduğu sefıl tavan arasından kurtuldu. Paula, şimdi 18 inci belediye daire sinde, iki odalı, banyolu ve mutfaklı bir apartımanda oturuyor. Kardeşi. bu apartımanı tutabilmesi için, 2000 şilin tazminat vermeğe mecbur olmuştur. Ayda 72 şilin tutan apartıman kirasını da Hitler vermiştir. Paula Hitler, son zamanlardaki tecrübeyi tekrar etmek istemediği için, takma isim almağı tercih etmiş ve kendini Paula Wolf adile kaydettir miştir. Kendisini görmek istedim. Binanın kapıcısı, Paulanm, birkaç samimî dos tundan başka hiç kimseyi kabul etmediğıni söyledi. Yalnız oturduğunu, hizmetçisi olmadığını öğrendim ve otur duğu 13 numarah dairenin kapısını çaldım. Kapıyı kendisi açtı. Ufaktefek, azamî 33 yaşında kadar tahmin edılebilen, mavi gözlü bir ka dm. Yüzünde, kardeşinden daha ziyade Slâv tipi var. Madam Wolfu görebilir miyim? Hayır, burada değil, dışarı çıktı. Bu cevaba şaşmadım. Çünkü kapı cı, Paulanm, herkese ayni cevabı verdiğini söylemişti. Kendisini ne zaman görebilirim? diye sordum. Endişeli bir tavırla: Pek lüzumlu birşey için mi gö rüşecektiniz? dedL Israr ettim. Nihayet başka bir gün gelmemi, soyledi, indim. Kapıcı, bey hude yorulduğumu, Madam Wolfla görüşmek kabil olmadığını söyledi. Kapıcınm anlattığına göre, Paula Wolf, bilhassa Almanyadan mektub lar alıyormuş. Bu mektublar, Hitlerin kızkardeşine karşı bir nevi sevgi te zahürleri imiş... Nasılsa tanıdığım samimî dostların dan biri, Paulanm, ahlâk itibarile tıpkı kardeşi Hitlere benzediğini söyle di. Ayni kuvvetli irade onda da var mış, hiçbirşeye boyun iğmezmiş. 23 yaşında iken bir erkekle tanışmış, fa kat sevdiği bu adamla evlenmeği kat'iyyen istememiş. Bu evlenme projesini tatbik etme mesi de, o sıralarda, mustakbel Baş vekilin, geniş mikyastaki mücadelelere başlamış bulunması, ve nişanlısının büyük annesinin arî olması sebebi le, Hitlerin hasımlarına, hücum vesılesi vermemek içinmiş. Paula bu noktada kardeşinin nazariyesini takib etmiş ve en ufak bir tesire boyun iğmektense, serbest kalmağı tercih etmiştir. Hayatı, iradesini göstermek arzusile doludur. Bugün Paulanın kalbi ölmüştür, yalnız dimağı yaşıyor... geçti, ^ Ha geçiyjor Tarihî roman 11 Yazan: M. Turhan Tan ta çıkmasma imkân vermiştL Bu hizmefa lerinin sfırayca unutulmadığma kanaat besliyordu ve bu sebeble diğer valilerdea ziyade haydudlaşıyordu. Bununla beraber Hacı Sinanla yanındaki ağaları güleryüzle kabul etti: Ne âlâ, ne âlâ, dedi. Beni habem sizce buraya kadar selâmetlemişsinii, Dostluk dediğin böyle olur. Ve sonra eğlenmeğe başladı: Hacı Sinan Çelebinin ziyafefinS gökten su kanştınldı, ağzımızın radı bozuldu. Burada ziyafeti tazeleriz, değil mi Hacı? Milyoner kaftanının onünü kavuşhırarak cevab verdi: Biz efendimin emirlerine bağlıyız* Efendimiz de umanm ki bizim niyazunızı dinler. Demek ki buraya beni selâmetle mek için gelmemişsiniz. Bir dleğiniz mî var? Mescide ibadet îçîn gidilir. Vüzet ra dergâhına da haceti olanlar yüz sü * rer. Neymiş bakalım hacetiniz? Mustafa kölenizi bize bağışlama» nızı diliyoruz. Hattat Hasan,, yüzünü ekşittit Yook, işte bu olmaz. Ben Musfafayı evlad edındim. Biraz hizmete eli yatsın. Kendime mühürdar, sonra da hazinedar yapacağım. Beni memnua ederse kethüdalığa kadar yolu var* Ondan ilerisi artık baht işi. Vezir mi CH lur, serdar mı olur, bilinmez! Taşocağından taş, altın madenin « den altın çıkar. Esnaf çocuklan da babalarının kârını gütmelidir. Lutfedıa de çocuğu azad edin. Bana tükrüğümü yalatmak mı îs* tiyorsun Hacı? Oğlunuza bir kere evlâi dım dedim. Nasıl geri döneyim. Gene köleniz olsun. Kâhice gelip hâkipaya yüz sürsün. Fakat anasının yai nmda bulunsun.. Bu iyiliği bizden csir i gemeyin. Olmaz, olmaz, olmaz 1 Düzdar Ömerle Nasuh Ağa, zalîmîe mazlum arasındaki muhavereyi sessizce dinliyorlardı. Valinin yemin eder gibi elini kaldırarak ağır ağır üç kere «olmaz») demesi üzerine Duzdar Ömer bahse kaı rıştı: Devletlu vezîr, dedi. Hacı Sinani oğlunu yanında alıkoymak şanma yakış* masa gerek! Hattat Hasanm yüzü ağardı, dudak* ları titredi, fakat hiddetini yenerek sor « du: Niçin bakalım Düzdar Aga> Senin onu öz evlâd edindigîhi şüphe yok. Lâkin halkm dili uzundmv torbaya girmez, dedikodu olur. Ben vezirim, halkm suyunca git 9 mem, ne dılersem onu yapanm. Halkm ayranlığını da kabartma * mak lâzım. Yarın kapına üşerlerse iyi mi olur? Hani o günler, Düzdar Ağa Hanî o günler? Ne yalan söyleyim, bir zırıltı çıkmasma dua ediyorum. Çünkü buraytf geldimgeleli kılıftaki kıhca benzedım* Şöyle bir sıyrılmak, parlamak, kana but lanmak istiyorum! Nasuh Ağa dayanamadı Ne diyorsun devletlu? SerhacTd^ git, Venedıklılerden palangalarımızı ge« ri al. O vilâyet işi değil, devlet işidîı^ Hünkârın emri olmadıkça kü^fara saldıramayız. Ya keyfini getirmek için vilâyetli* yi mi kılıcdan geçirmek istersin? Hattat Hasan cevab vermedi, hızTî hızlı ellerini çırptı, içeri giren uşağa emir verdi: Delibaşıyî çağır! İnsan yüzü görmek ve insan sesî îşitmek, çamurlu bir ıssızlık içinde uzun dakikalar geçirmiş olan Hacı SinanıH akhnı başına getirdi. Şöyle bir köşeye çö meldi, vakıayı tahlile girişti. Valınin çocuğu alıp götürmesi, kendisini sızdırmaktan başka bir sebebe bağlanamazdı. O halde çocuğun hayatmdan korkmak doğru değildi. Yüz kese, beş yüz kese, bin kese vererek hatta bütün servetini Al lahtan korkmaz valinin ayağı altına sererek Mustafayı kurtarmak mümkündü. Hacı Sinan, bu mes'ud neticeyi göz önüne getirdikten sonra biraz geniş nefes aldı. Valinin, yasa boğulan kasabayı bu perişan halinde yüzüstü bırakıp (Benalokaya) savuşmasındaki sebebi araştırdı. Güpegündüz adam kaçıran Hasan Paşanın Saraybosnada bir heyecan ve bir a yaklanma vukua gelmesinden ürküp böyle bir seyahate lüzum gördüğüne hükmettL Büyükö hapisanede, küçük karanlık bir oda kapısı yavaşça açıldı, genc ve dinc bir adam içeri girdi, karanlığa alışmak için gözlerini kırpıştırarak etrafına bakmdı, katı yatağının bir köşesine otur muş, soluk bir kadın hayali gördü. Yüzünü avuçları içinde saklıyan kaSını uzun uzun süzdü, meslek hayatmda insanları sözlerinden zıyade halleri, bakışlarından anlamak mümkün olduğunu öğrenmişti. Lâkin suçlunun yüzü kapalı idi. Ufak bir harekt te yapmı yordu, sessizce yanına yaklaştı, okşar gibi omuzuna dokundu. Fakat asıl hayret eden kendi oldu. Kadın, dalgın iken birden omzuna Öokunulan bütün canilerin gösterceği telâşı göstermemiş; sadece, ağır bir hareketle başını kaldırmıştı. Adam, kendisine çevrilen yüze doğru îğildi: Onun rengi, ve hatta manası uçmuştu. Gözlerde derin bir dalgınlık görunüyordu. Ne istiyorsunuz?. demeğe bile lüzum görmeden bekledi. Avukat, devam eden bir şaşkınlık içinde düşündü. İşte, binlerce kişi bu hayale lânet eüiyor, bu hafif insan birkaç gün evvel bir diğerini öldürmüş, bu incecik eller kocasma, çocuğunun babasına zehir içirirken titrememiş, bu soluk dudaklar, senelerce beraber yaşadığı adamı ha yattan uzaklaştırırken gülümsiyebilmiş, ne muamma, ne muammayız bizler, hepimiz... Bu adam neler, neler gormüş, din lemişti, mesleğini haturlayınca silkindi, sakin bir sesle: Bayan!.. dedi. Ben sizin avukatı nızım. Mücrim, gözleri kadar dalgın bir sesle sordu: Öyle mi, niçin? Nasıl niçin, pek tabiidir ki sizi müdafaa etmek için. Beni müdafaa, beni müdafaa? Neye karşı? Sizi cinayetle itham ettiklerini bilmiyor musunuz? Biliyorum!.. Peki, cinayet işlemediniz mi?.. Hayır!.. Demek kocanızı öldürmediniz?.. Öldürdüm. E?.. Bu bir cinayet değildi. Ya neydi? Fedakârlık!.. Kadın gene bir noictaya bakmıya başladı. Sonra ağlıyan bir sesle anlattı: Onu o kadar çok seviyordum ki bunu yapabilmem, çok amma, çok büyük fedakârlıktı. Onun bir gün daha fazla yaşaması, onu birkaç saat daha görebilmem için kendi hayatımı vere bilirdim. Fakat lâzımdı, böyle lâzımdı. Bilmezsiniz, onsuz ne kadar ıstırab çekiyorum. Beni öldürmelerinden kork muyorum ki. Zaten yaşamıyorum ar tık.. Amma çocuğum, çocuğum ne olacak?.. Boğuk hıçkırıklar sözlerini kesti. Avukat elini uzattı, sarsılan omzu bkşadı, merhamet dolu bir sesle: Madem ki bir çocuğunuz var, ve hiç kimsesi yok, o halde onun için yaşamalısmız, düşünün bu çocuk ölenin bir parçası değıl mi?.. Eğer onun ruhu bizi dinliyorsa, yavrusunun sokaklarda kalmaması için, bütün hakikati söyliyerek kendinizi müdafaa etmenizi istemcz mi?.. Bilmiyorum niçin?.. Fakat onu öl dürdünüz!.. Çocuğu da bir dilenci, bir serseri mi yapacaksınız?.. Buna hakkınız var mı?.. Kadın tekrar başını kaldırdı, adama yalvanr gibi sordu: Nasü yaşıyacağım?.. Hem o bü yüdüğü zaman ne söyliyeceğim?» Doğruyu! Acaba anlıyacak mı?.. Ekseri ya lan söyliyen haklı, doğru söyliyen haksız çıkar. Doğruya yalandan az inanırlar. bebeğe senelerden sonra: Eski Yugoslav Başbaka n\ muhalifleri Bosnaya sürecekmiş! Belgrad (Özel) Muhalif fırkalarm gazeteleri, bundan bir müddet evvel, M. Yevtiçin iktidar mevkiinde bulunduğu zamanlarm son günlerinde yurdun ileri gelen muhaiflerini Bosnada Pıraça kasabasına sürmeğe karar verdiğini, fakat istifaya mecbur olmasile bu işin suya düştüğünü yazmışlardır. M. Yevtiç, ileri sürülen bu iddiaları tekzib etti. Bunun üzerine mülga Slo ven halk fırkasınm naşiri efkân Slo vens gazetesi, bu haberin yalan olmadığını söyliyerek resmî bir vesika basmaktadır. Bu vesika Yugoslavya îç İşleri Ba kanlığı tarafmdan umumî valiliklere hitaben yazılmış bir emirnamedir. E mirname umumî valileri, on gün içinde sınırlan içinde devlet ve millet aley hinde çalışanların bir listesini yapıp îç İşleri Bakanlığma vermeğe davet etmektedir. Slovens gazetesi bu kadarla kalmıyarak surülmeleri kararlaştırıl mış olanlardan bir kısmının isimlerini de saymaktadır. Bunlar arasında Yevtiç kabinesinde Bayındırlık Bakanlığı yapmış olan Marusiç, Sloven fırkasının ileri gelenlerinden Kıramerle Yutov gazetesi başyazıcısı Rıbnikar da bulunmaktadır. Kurt herif, dedi, îninî emin gör müyor. Hele Mustafayı alalım, sonra kendisile hesablaşırız. Bosnalı milyonerin görüşü doğru idi. Hattat Hasan Paşa, fırtınadan doğan kargaşahk arasında atlanıp yürüdükten sonra düşünmüştü. Yaptığı iş çirkindi. Tam haydudca bir hareketti. Bir iradesizlik deminde bu münasebetsizlık vukua gelivermişti. Esirini geri verse de vermese de, halkm dılinden kurtulamıyacaktı. Bu sebeble yaptığı çirkin işte ayak diremek Bu hâdise, Yugoslavya efkâri umu gerekti. Lâkin Saraybosnada kalmak tehmiyesini en ziyade alâkadar eden bir lıkeli idi. Fırtınadan sinirleri bozulan mesele olmuştur. halkm ayaklanması ihtimali vardı. Biraz uzaklata çe>lmek akılhca bir hareket oIacaktı. Genc katil Kurtulmak için delilik göstermeğe mi kalkıştı? Evvelki gün Naciye isminde genc bir kızı; kendisile evlenmek istemediği için öldüren İsmail hakkındaki tahkikata devam edilmektedir. İsmail dün sorguya çekilmek üzrre istintak hâkimliğine getirilmiş ise de bir aralık yere düşerek baygınlık ve biraz sonra da delilik alâimi göstermeğe başlamış; üstünü başını yırtmak istemiştir. Adliye doktoru Enver Onlar Bosnasaraydan yüz yirmi kiloçağırılarak suçlu gösterilmiş ve muayene metro kadar uzakta bulunan Benalokaya neticesinde bunun temaruz olduğu tesbit varıp ta (Darülemare) denilen konağa edilmekle beraber bir defa da müşahede henüz yerleşmişlerdi ki Hacı Sinan boy altına ahnmasına lüzum gösterilmiştir. gösterdi. Elemli ihtiyar, vakit geçirmeden yola çıkmış ve Hattat Hasan, ayağının tozunu silmeden karşısına dıkilmişti. Yanında Bosna eyaletinin en yığit adamı Ömer Düzdarla bütün sınır halkıtarafı 1 inci sahifede) nın akıl kâhyası sayılan Nasuh Ağa nüen beyannamelerin elde olması gibi vardı. Bu iki meşhur adamı birlikte gebirbirlerıni tamamlıyan delillerle sa tirmekten maksadı haydud veziri, dolayıbit olduğundan Müddeiumuminin ta sile tehdid etmekti. Çünkü valiler bütün lebi veçhile İzzettin, Eyüb, Muzaffer ve Bosna eyaletini ateşe vermek kudretinRuşen Zekinin tevkif altma alındıklan de bulunsalar bile Ömer Düzdarla Na tarihlerden başlıyarak dörder sene ha suh Ağaya ilişemezlerdi. Onlann şöhpislerine ve bu kadar zaman da âmme retinden ve halk üzerindeki nüfuzlann hizmetlerinden mahrumiyetlere ve birer dan çekinirlerdi. sene müddetle Emniyeti umumiye neİşte cahil kütlelerin ibret verici husuzareti altına alınmalarına ve diğer suç siyetlerinden biri de budur. Kendi mallalulardan Baha, Kâmran, Muammer, rmın, haysiyetlerinin yağma edjlmesine Hamdi, Abdurrahman, Yusuf, Ertuğrul, ses çıkarmadıklan halde doğru veya iğHasan Basrinin dığer suçlularla gö ri değerlerine itikad besledikleri insanlar rüşüp tanışmalarında bu ittifaka da için bazan canlarını feda ederler. Tarih, hil oldukları sabit olmadığından bera filân şeyhin veya filân ağanm başına topetlerine karar verilmiştir. lanıp ta onlann keyfi için koyun gibi boğazlanmağa razı olan nice bin a\are POLÎSTE kaydeder. Vali, işte bu düşünce ile konağına gitmemiş, Benaloka yolunu tutmuştu. Fır tınadan telâşa düşen ve yeni bir kasabada yeni yeni eğlenceler bulmayı uman sekbanlar, kavaslar da hemen efendilerinin ardına düşmüşlerdi. Vezir alayı, biraz bozukdüzen de olsa, gene ihtişammı muhafaza ederek ileri doğru yol alıyordu. Milyonerzade şehirden çıktıktan sonra başka bir ata bindirilmişti, valinin yanıbaşında yürüyordu. Gerçi tit riyordu, lâkin korkudan ıstırabmı yen meğe çalışıyordu. Vali hazretlerine güler yüz gösteriyordu. Ankarada görülen komünist muhakemesi Sokağa bırakılan çocuk Fatihte, Otlakçı yokuşunda bir arsaya bir aylık bir kız çocuğu bırakılmıştır. Polis çocuğu Düşkünlerevine yollamış, bırakanlar hakkında tahkikat başlamıştır. Bir çocuk otomobil altında kaldı Şoför Omerin idaresindeki 548 sayılı otomobil 14 yaşında Şerafettin isminde bir çocuğa çarpmış ve zavalhyı ağır surette yaralamıştır. Şoför Ömer yakalanmışhr. Hacı Sinan, bu iki adama îstinad etmekte belki haklı idi. Lâkin Hattat Hasanm başka valilere benzemediğini unutuyordu. Hasan Paşa, mülk sahibi denilen hünkârın tac ve tahtını, hatta haya tını kendisine borclu olduğu kanaatinde idi. Kapı ağalarmı öldürmekle şehzade leri kurtarmış ve Deli Mustafanın hal'ine yardım etmekle de şimdiki hünkârın tah (Arkan vdrj Izmir Halkevinin yoksul talebeye yaptığı yardımlar Tekirdağında güzel bir çeşme yapıldı Dikkatsizlik yüzünden ölüm (Tekirdağ (Özel) Tekirdağ çar§ısımn en işlek ve kalabahk bir yerinde yapılan büyük ve modern çeşme çarşı k a n a a m iktiy&am taaia ctmiş ve o çivan bîr kat daha güzelle§tirmi§tir. Bu Süleymaniyede oturan Arab Hüseyin adında bir genc bir tabancayı kanştmrken, tabanca ateş almış ve çıkan kurşuulardan biri kalbine, biri de ciğerine gelerek Hüseyni kanlar içinde yere sermiştir. (Bcftarafı 1 inci tahifede) Yaralı hemen hastaneye kaldınlmışŞüşing ve şoför de yaralanmışlardır. sa da orada ölmüştür. Polis kaza hakkınKaza, otomobilm belli olmıyan bir sebebden bir ağaca çarpmasmdan ıleri da tahkikata başlamıştır. gelmiştir. Şoförün üzerine ansızm fenaİki cesed bulundu lık geldiği için otomobili kullanama Eyübde, Bahariye kıyılannda bir cemıştır. sed bulunmuş, bunun, Feshane fabrikaDoktor Şuşing haftzasım kaybetti Londra 13 (Özel) Avusturya Baş sında amele Ramili Hakkı olduğu anlabakanı doktor Şuşingin geçirdıği kaza şılmıştır. Yapılan muayenesinde denizde hakkında Londraya gelen haberlere gö dört beş gündenberi kaldığı anlaşılmıştır. re, doktor Şuşing hafızasını kaybetmişDiğer bir cesed de Paşabahçede buçeşmenin altmda büyük bir su deposu tir. Iunmuştur. Bu cesedin kollan, ayaklan yapılmşıtır. Çeşme üzerine bir saat te koBununla beraber doktor Şuşingin ve çenesi yoktur ve kime aid olduğu belli nulacaktır. Başbakanlık vazifesine devam edeceği olmamıştır. Polis bunların bir cinayete Gönderdiğim resim yeni çeşmeyi gös bildirilmektedir. mi, yoksa kazaya mı kurban gittiğini atermektedir. Madam Şuşingin ölümü anî olmugtur. raştırmaktadır. M. Şuşing feci bir kazaya uğradı Halkevinin giydirdiği yavrular İzmir (Özel) Halkevi mekteblerin kapanması hasebile talebeye yaptığı yardımı da tatil müddetince kesmiştir. Soysal yardım kolu bu yıl orta okullarda ihtiyac içinde bulunan, gıda, elbise, okuyup yazma eşyaşmı şağhyamıyan bjr çok talebeye yardım elini uzatmîş ye om lan sevindirmiştir. Gelecek ders yıh içinde bu yardımîn daha genişletilmesi muhtemeldir. Bütçe^ de buna göre tahsisat ayrılması düşünülı mektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: