11 Eylül 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

11 Eylül 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURÎTET 11 Eylui İ335 Cepheden dönen adam = ^ = = = ^^ = = Suad Derviş Ve parmaklarını şakırdatarak çalınan çiftetelliyi dınlıyor. Fedakârlık mı istiyorlar ondan... O bütün genclik senelerıni feda etmedı mi?. Çalısmak mı istiyorlar ondan? O çalışmak için hazırlanmıyor muydu?.. Darülfünunun son senesinden onu alıp cepheye götürdüler. Seviyordu. Sevgilisınden ayırdılar, kalbi en temiz ve en insanî duygularla doluydu, ona harbettirdiler. Gencdı, güzele, neşeye, zevke, eğlenceye ihtiyacı vardı. Ona açlık çektirdiler, onu soğuktan dondurdular, onu bir ölüm ve kan şenliği içine attılar. Musiki ihti yacını patlıyan obus gürültüleri boğdu. Siperden aylarca çıkmadılar... Sarhoş adam şarkı söylüyor. Çanakkale içinde bir dolu testi Anneler, babalar ümidi kesti Of genclicjim eyvah... Evet bu şarkı şimdi kulaklara manasız ve bayağı gelen bu şarkı siperlerde çürüyen genclerın ağzından yükseldıği zaman ne trajik bir ahenk alırdı? Çanakkale içinde vurdular beni Ölmeden mezara koydular beni Of gencliğbn eyvah... Bitisik masada oturan bir sarhoş: Birader. sus be... Şu hava da nereden aklma geldi.. Gramofon dinliyo ruz, diyor. Macid ona bakmıyor bıle: Of genclığım evvah... Masaya bir yumruk vuruyor... Onun genclıği gitmedi mi?.. Yalnız giden bu genclik olsa... Gözünün önünde binlerce ölenlerin hayalini de belki unuturdu. Fakat onun hayalini unutamıyor.. Onunjcücük kardeşi Ömerin hayalini... O bu hayali hatırasından silmek için içmıyor mu?.. Beynini uyuşturmak ve unutmak için... Unutmak... Unutmak... Ömerinin hayaiını unutmak... Ne mel'un bir tesadüf onları ayni yerde bırleştırdı. Harbin «on senesiydi. Aynı yerde ve aynı siperde karşılaştılar. \'e sonra bır aksam... Ta yanıbaşlarında patlıyan bir obüs... Bır küçük sişe rakı daha... Ömerin vücudü ne olmuştu?... Başı nın alt kısmı nereye gitmişti?.. Basının üst kısmı burnundan itibaren gözleri... O masmavı ve küçük bir çocuk gözü gibi saf gözleri yanmamıştı bıle.. Yanmamıştı. Ona bakıyorlardı. Kendisine neden önce bir şey olma mıştı. Neden o gece en çılgm atıhşlarla düşman sıperlerıne saldırdığı zaman bıie Ömerin parçalanmış, Ömerin gözle rını unutmak ıçın ölmek, ıcındekı acıyı unutmak ıçın ölmek ıstemıştı. Ve işte harb bittiğindenberi, sağ döndüğündenberi o tabıî bir adam değıl, ıçıyor, morfın kullanıyor... Her şey, her sey yapıyordu. Kendı benlığınden kurtulmak için... Ve ona makul olmaktan, çalış maktan bahseden insanların yüzüne bağırmak istiyor: «Musadağında 40 Gün» ve bir hatıra Irak elçiliğinin bir tavzihi DAN A İçeride çok sigara içilmiş, hava değiştirme tertibatı ıyı değıl kı bu meyhanenın tavanına doğru yükselen bu kesif dumanları yoketsin. Macid kenarda bir masada oturuyor. Masasınm üzerınde ufak meze tabaklan ve yarılanmış kocaman bır şışe var. Macid tek başına masada oturuyor. Tek başına oturduğu bu masada, onun gidişini düşünüyor... Küçük Melihasının gidısıni... Ne kadar sarıydı benzi... Ve sımsiyah gözleri, çok yıldızh geceleri andıran ısıltılı gözleri, karanlıkta içine bakılan bır kuyu gibi donuklaşmıştı. Irı, ırı açılmış gözleri donuklaştıran şey... İçlerinde olan bu gözler cesur görünmeğe uğra şan bakışlarla etrafına bakıyordu. Bu gızlenen ve dökülemıyen yaşlardan bir perde değil miydi?.. Meliha ağlamak istiyordu, ağlıyamı yordu. Annesının, annelerinın elini sıkı, sıkı avuclarında tutmuştu. Anne sakın iizülme, diyordu, kendime iyi bakarım. Göreceksin, bir sene sonra izin alıp gene gelirim. Bu kücük kız kardeş, çabucak kırılıp dökülecek kıymetli porsilenden bir bebeği andıran bu küçük yavru şefkate, muhabbete, ve şimartılmağa lâyık olan bu küçük genc kız, bütün bir ailenin mes'uli yetini yüklenmiş bir aile babası gibi hem kendinin, hem de kendininkilerin hayatını kazanmak için bir meçhule gidiyordu. Adanalı zengin ve kötürüm bir kadının yanında kalacak, ona bakacak, ona arkadaslık edecekti. Ve buna mukabil alacağı parayı on lirası kendisinin olmak üzere üstünü tamamile annesine bırakıyordu. *** I Macid onu hâlâ trenin basamakların dan çıkarken görüyor, incecik bacakları üzerinde bir kahraman yürüyüşile o basamaklardan çıkışını... Macid bu bacaklarda geri dönmek, annesının kucağına atılmak içın geri dönmek arzusunun kudretini sezdi. Şimdi onun lâciverd tayyörü, yüzü nün yarısını kapıyan lâciverd şapkasile trenin penceresinden kendilerine bakışını hâlâ görüyor, ağlıyamamaktan şişmiş gözlerle... «Anne, anne benı bırakma, gıtmekten korkuyorum» dıye bağırmak istiyen kilidlenmiş dudaklarla onun yüzü şimdi karşısında duruyor.' *** Dünyanın en şımarık ve en korkak çocuğu olan Meliha, bu yaşına kadar evinde küçücük bir bebek gibi sevilmiş olan Meliha evlerinin bir katında tek başına durmaktan korkan, karanlıkta kalınca ellerile gözlerini örtüp «imdad, imdad» diye korkusundan feryad eden korkak ve çocuk Meliha... Onların vaziyeti bu hali icab ettirince hiç tereddüd etmeden «ben gideceğim» dedi ve annesini ayda on liralık bir tekaüd aylığile bırakmamak için çıktı, gitti. *** Siz kardeşinizin bir obüsle yanıba Garson bu ne uğursuz hava?. Da sınızda parcalandığını gördünüz mü? Gördünüz mü kı.. Unutmanm, unutmasını isha neşeli bir plâk koyunuz. temenin ne olduğunu biliniz. Fakat bu bir çiftetellidir paşam... • "I* *t* P Lânet olsun senin çıftetelline?.. O cepheden avdet eüiği zaman henüz Duymuyor musun beni? Sustur diyorum anasının kucağında olan küçük Meliha bu zırıltıyı... ışte büyüdü. Peki efendim. Bir zamanlar annesinin sevgisini istisBir kadeh rakı daha içiyor... Ve sarmar eden Macid şimdi onun fedakârlığıhoşluktan hareketlerinin emnıyetini kaybetmiş parmakları rakı şişesıni kavrıyor, nı da istısmar edıyor. Onun gözlerini düşünüyor. Ömerin bir kadehe daha boşaltıyor. Kadehe rakıyı bosaltan parmakları tir, tir titriyor. gözleri gibi saf ve çocuk bakan temız Küçük Melihanın sevmek ve kendini feda j gözlerini... Simdi içinde bu korkak bakan çocuk etmek kabiliyetine içerliyor. Bu hareketi nasıl bir an tereddüt etmeden yapıyor. gözlerinin mağmum hayalini silmek ihtiSimsiyah gözleri kendisine de muhabbpt yacı var... Ve işte onun için sarhoş gırtIe, müsamaha ile ve ayrılığm verdiği acı ile lağına sanki bir şifa imiş gibi pis rakıyı bakmadı mı?.. döküyor. Ne kadar çok sevmesini biliyor. Ana Garson sustur şu havayı! Keyifli, sını, kendısını, evet ıkısmı ne cok ve ne gürültülü bir şey çal... Yok mu siz de bir derin sevmesini biliyor. Ve bu büyük kasab havası?.. sevgiyle her şeyi hoş görüyor. Bütün gece küçük Meliha biraz ışıkh Hatta kendisinin senelerdenberi çalış mayışını, çalışmayıp son evlerinin son pa bir kompartimanda hıçkırır, anneleri karasına kadar analarından alıp sefahat ve ranlık bir odada yatagının içinde, yoriçki ile bitirişini ve bu yüzden kendi«inin şanm altında bir çocuk gibi sessiz, sessiz aile evinden uzaklaşıp gidişini de affe ağlarken Macid meyhanede içip şarkı diyor. söylüyor. Affetmek mi?.. Ne hakla?.. Kim kimi Macid meyhanede sarkı söyleyip içeraffediyor... Garson, sana çiftetelli çal diyo ken öyle ıstırab içerisinde ki... SUAD DERVIŞ rum. Arkadaşını vuran 14 yaşında çocuk Meşrutiyet mahallesinde oturan 13 yasında Mehmed ile ayni mahallede oturan 14 yaşında Hasan oynarlarken her nasılsa aralarında kavga çıkmıştır. Kavgada hırsını alamıyan Ha«an, cebinder. büyük bir bıçak çıkarmış ve arkadaşını yaralamıştır. Küçük c*rüi. polısler tarafından yakalanmışnt. Dirhemle yaraladı Evvelki akşam saat 20 de Tahtakalede manavlık eden Bozkırlı Hüseyinle ayni köylü manav Alâettın birbirleriie bir kesekâğıdı yüzünden kavga etmişierdir. Kavga arasında Hüseyin eline yarım kiloluk bir dirhem geçirmiş ve hemşerısini beyninden tehlikelı surette yaralamıştır. Suçlu yakalanmış, yaralı "cankurlaran otomobılile Cerrahpaşa hastanesıne kald'rılmıştır. Bundan üç sene evvel «Musadağında Kırk Gün* kitabı veni neşredilirken bazı parçalarını Fraye Prese gazetesinin edebî ilâvesinde okumuştum. Hiç şüp Irak hükumetinin Türkiye elçiliğin hesiz Franc Verfel kuvvetli bir muhar den dün su mektubu aldı: «İki üc gündenberi Avrupadan gele rirdi. İnsanı cezbeden bir üslubu var dı. Tarifleri pek canlı ve pek kuvvetli, rek İstanbul gazetelerinde basılan bazı îskender Bey,, yalmkılıc attan yuvardimaö; ve havalimizi sarsacak mahiyet telvazılarında İtalva Habeş meselesi lanan ve bir işe yaramıyan sılâhınm yateydi. Muharririn edebî iktidarını bu münasebetile. İtalvaya Habeşistanda suretle tesbit ettikten sonra diyebilirim İngilterenin Iraktaki vaziyetine benze nıbaşına uzanan düşman cesedine şöyle ki eser bastanbaşa uvdurma. yalan ve bir vaziyet verilmesi Uluslar Kurumu bir baktı: hakikatin aşikâr bir surette tağlitinden mehafilince düsünülmekte bulunduğu Fena değil Mustafa, dedi, bileğin başka birşev değildir. yazılmaktadır. İşbu telvazılarında İn sert. Fakat daha hamsın, olgunlaşmak «Musadağı» kitabım okurken ben gilterevi Iraka bağlıyan muahededen de için hayli kafa düşürmen gerek. de diğer bir hatıra uvandı. 1915 nihavet bahsedilerek Irak tngiliz muahedes Bugün dokuz kelle, dokuz kol, lerinde Bağdaddan geliyordum. Çölde Irakm istiklâlini tasdik etmekle bera dokuz bacak uçurmuştum, şimdi devrilen Ermeni kafilelerinden bazılarına tesa ber İngiltereve muna'lalât yollarını te kellelerın sayısı ona çıktı. Hâlâ ham mıdüf edivor. Fırat kıyılarındaki şehiıier min etmek, havaî ve bahrî üssülharekede dahi, birçok Ermeniler görüyorduk. ler kurmak, polisi kontrol etmek hak yım Bey? Başa vurulan kılıc, uyluğu bulma(Ane) de bunlardan birile biraz konuş kında verildiği beyan edilmektedir. Bu yazılarda hakikate uygun olmıyan bir lı. Sen, boyuna gelip dayanıyorsun. tum. Ve Mustafanın cevabını beklemeden çok sevler bulunduğu için keyfivetin Berrak bir sonbahar gecesiydi. Ay hurma ağacları arasmdan Fıratın sat tavzihine müsaade buyurmanızı dile ileriyi, hayli kalabalık bir noktayı gös hını aydınlatıvordu. Gavet iptidaî bir rim. terdi: Irakla İngiltere arasında 30 haziran hanın avlusunda Ar^n isminde Zeytinli Mişelle Labatan orada olacak. Bi 1930 tarihinde aktedilip Irakın 932 se zım kurdlar küme küme o tarafa gıdıyor. bir Ermeni ile konuşuyordum. Artin artık oldu olacak, yaşın alt nesi birinciteşrininde Uluslar Kurumu Haydi biz de gıdelim. Son sınayışı oracia mışı geçmiş, seni bundan öteve de gön na girmesile merivete geçen muahede yapalım. dermezler. Hele benden sana hiçbir za her iki tarafça mütekabil ve mutlak Düşman kumandanlar gerçekten o karar gelmez. Gel şu işin doğrusunu bana hürriyet ve müsavat prensiplerine uy gun ve Irakm istiklâli tammını itiraf e labalık arasında bulunuyorlardı. Sağa bir anlat. derek İngıltere mandasınm ilgası esas ve sola kaçmak ımkânı bulamayınca en Efendi bize senelerdenberi oku larına müsteniden yapılmış bir mua seçme atlılarla bir cephe kurmuşlardı, muşlar gelır, öğüd verirler: «Türklerin hededir. Uluslar Kurumuna girmiş olan kendılerını korumaya ve gün batınca da sonu gelıyor. artık bu vahşılerden kurbütün devletler de bu esas üzerine I fırsat bulup kaçmağa karar vermişlerdi. tulacağız» derler. komita bizden bol rakın bu vazivetini tanımıs ve bu su bol para toplar; ve bize bomba ve silâh Gözleri bir taraftan Türkleri, bir yandan retle Irak Uluslar Kurumunun bir ü dağıtırdı. Son günlerde gene geldıler, da gökyüzünü gözlüyordu. Yavaş yavaş yesi olmuştur. bizi köylerden kaldırdılar. «Türkleri Adı geçen muahede İngilterenin Irak batıya doğru ağan güneş, onlar için kurRuslar mahvetti. İngilizler imdada geta ne askerî ve ne de polise aid hiçbir tuluş yolunu müidelıyen göksel bir dil lecek» dediler. Biz de kandık ve işte kontrolünü kabul etmemekle beraber gibi idi. Gecenin yüz göstermesile berabaşımıza bu hal geldi. iç ve dış işlerinde hiçbir devletin giriş ber kaçacaklardı ve karanlığın koynunda Franc Verfelin ballandıra ballandıra mesine bir,hak verilmemiştir. Bundan can bulmağa savaşacaklardı. Lâkın akınyazdığı isyanın hakikî mahiyeti budur: başka işbu muahedede herhangi ecnebi cılar, dört yanlarını temizler temizlemez Hücuma uğrayan ve arkasmdan kama bir devletin deniz üssülharekesi yap bu toplu küme üzerine saldırmağa başlalanan Türklerdir. Türk kadınlan ve mak hakkında bahis mevzuu olmamışmışlardı. Uçer beşer at sürüp geliyorlarTürk kızlarıdır. tır. dı, canlarını dışlerıne alarak gün batıncıFakat bizce düşünülecek mesele, üzeBu muahedede yalnız İngiltereve ya kadar ayakta kalmağa savaşan bu son rinde derin derin durulacak nokta, Hindistan volunun havaî muvasalatını antisemitizmi hiç tanımamış, Yahudi temin etmek maksadile, Irakta Fırat düşman kütlesini parçalamağa savaşıyorlere en insanî muameleyi yapmış olan nehrinin garb cihetinde ve Basra civa ardı. bir milletin. Almanyadan koğulan bir rında iki üssü havaî kurmak hakkı veîskender Beyle Mustafa işte bu du çok Yahudi (Intellectuel) lerine emin rilmiş ve bu üssü havailerin muhafazası rumda, o cephenın zorlanmağa başladığı ve müreffeh bir yuva temin etmiş olan Irak kuvvetlerine bırakılmıştır. Irakm bır sırada yetışmışlerdı, bir ormana bıraTürklerin aleyhine bir Yahudinin bü iç ve dış genel emnivetinin bütün mes'kılmış kendi yürür bir hizar makinesi gitün edebî iktidarını sarfetmiş ve mille uliy'eti ise Irak hükumetine aiddir. bi önlerıne gelenı doğramağa girişmişlertimiz alevhine gayet muzır ve geniş bir Adı geçen muahedenin müddeti de dı. Başbuğlarını ve ünlü Kara Muradın propaganda yapmış olmasıdır. yirmi beş senedir.> kardeşını aralarında gören akıncılar da Naci Şevket bırden şevke geldıklerınden cephenin çökmesı bır zaman rnesdesi oluvermişti. , Mişel Silâci ile Greguvar, dörtyanla(Bastaraft 1 inci sahifede) rında yüz gösteren sarsıntıdan akıbetı setoplandığı tarihtir. Kurultay, bugünün dil zinsiyorlardı, şuraya buraya koşarak askurumu üyeleri arasında kutlanacak bir kerlerini direnmeğe, boğuşmağa teşvik bayram günü olarak kararlaştırılmıştır. Ankara 9 (A.A.) Hava tehlikesini Dil isi bütün ulusun ortak bir işi olduğun ediyorlardı. İkisi de güneşi gösteriyorlar ve boğulur gibi heyecanlanarak haykırı bilen üyeler listesi: dan, bu bayram geçen yıllar olduğu giyorlardı: Sabatay ve şeriki İstanbuldan 20. Mı bi bütün Halkevlerile Basın ve Yayın İşte güneş çekiliyor, gece gelıyor. gırdıç 20, Metro Gölyan 20. Leon Nesim Kurumları tarafından genış ölçüde kut20. Maksud Papazyan 20. Mustafa TaşBiraz daha gayret. Karanlık basar baslanacaktır. hanh 20. Nuri Sarfati 20, Sinan oğlu Temaz kaçacağız! 2 Türk Dili Araştırma Kurumu, ofolos 20. İsmail Çizmeci 20, Sepon NeFakat güneş, şu Bozazis vaşasınm sohabetyan 20. Gevork Naglegaryan 20. 26 eylul 1935 günü radyo ile bütün yur nuna görmeden ufuktan çekılmek ıste Hasan Nüzhet 20. Yusuf fırıncı 20. da bir ayta verecektir. Bu ayta için Is miyormuş gibi ağır yürüyordu, bır türlü Ç. Şekvik Kocaer 20 ve ayrıca 40, Ni tanbul ve Ankara radyo merkezleri birkoli İstavri 20, Mahmud 20, Bedros A leştirilecektir. Aytanın hangi saatte, hangi batmıyordu. Halbuki akıncılar gittikçe goboğlu 20, Laproveyane 100, Lasuis radyo merkezinden verileceği ayrıca ka çoğalan bir tazyikle cepheyi sarsıyorlarsıgorta şirketi 100. Vitali 50. Kornhil si rarlaştırılarak bildirilecektir. O saatte bü dı, kelle uçurarak, kol kopararak adım gorta şirketi 100. Hasan Sabri 20, Şev tün Halkevleri dil, tarih ve edebiyat şu adım ilerliyorlardı. Bir aralık nasıl oldu ki kabzımal 20. Mansur 20, M. Ali 20, belerinin öncülüğile toplu olarak buluna bilinmez, o çelikten hattın tam ortası yaTorkun bahçıvan 20, Herant 20, Meh cak ve bu aytayı dinliyecektir. rıldı ve açılan aralıktan îskender Beyle med 20, Tatvos 20 şer lira vermişlerdir. 3 Halkevleri, dil bayramı için ön Mustafanın içeriye doğru süzüldüğü göceden hazırlanarak toplantılar yapacak rüldü. Geri saflar, palalarını ileri doğru lardır. Bu toplantılarda okunacak şıirler, uzatarak at koşturan bu iki silâhşora sanverilecek söylevler için kapsal olarak şu kı saygı göstermek istıyorlarmış gıbı kendıhklerinden açılıyorlardı, onları daha yönerge verilebilir: a Elden geldiği kadar öz, sade, gerılere gıtmekte serbest bırakıyorlardı. güzel, anlaşılır türkçe ile yazılmış ve söy O ıleri uzanan palalara göğüslerını değdirmemek, kellelerini kaptırmamak kaylenmiş olmak. b Konular, genel olarak, Türk kül gusundan doğan zincirleme, sıralama a tür varlığının eskiliğini, genişliğini, büyük çılıslar, her iki Türkü atbaşı beraberlüğünü ve özel olarak Türk dili denen Mişel Silâci ile Greguvar Labatanın yadilin bir yandan Türk ulusunun en ge nına kadar götürmüştü. Asil şövalyeler hâlâ güneşi tarassud eniş ölçüde bırbırıle anlaşmasına yaradı ğını, bir yandan da bütün yeryüzü kül diyorlardı, günün batmasını bekleyip dutür dillerine kaynak olmuş en eski ve ana ruyorlardı. Bu sersem çırpınış içinde iki bir dil olduğunu anlatmağa yarıyacak akıncının yanıbaşlarında belirdiğini göyolda seçmek. 4 Halkevleri toplantılarında söylenen şiirler ve söylevlerin birer kopyası dil kurumu merkezine gönderilecektir. 5 Halkevleri toplantıları, Dil Ku rumunun radyo ile vereceği aytanın saatine göre, bu aytadan önce veya sonra yapılabılir. Ancak basında veya sonunda ikinci maddede yazılı olduğu gibi, bu ayta dinlenilecektir. 6 Radyo merkezi olan yerlerde Halkevleri toplantılan da radyo ile verileceklir. 7 Türkiyede cıkan bütün gazeteler Madâm Haermmerli ve beraberınde o gün icin dil isinin degerine, üç yılda alıgezdirdiği yaban domuzu Geçenlerde, Fisenah adlı 4159 nan yolun ve önümüzdeki çahsmaların öAvrupa plâjlarında, son zamanlarda nemine dair yazılar yazacaklar ve dil tonluk bir Alman vapurile, İngiliz yeni ve acayıp bır moda türemıştır. Şim bayramını canlandıracaklardır. Bu yazı donanmasına mensub 29,000 tonluk diye kadar cins köpeklerle gezmeyi se lar için de üçüncü maddede yazılı j\j t Ramillies adındaki zırhlı, Manş denizinde, Suttampton açaıklarında çarven şık kadınlar, artık köpek yerine çe nerge gözönünde tutulmalıdır. pışmışlardı. Çarpışma esnasında, zırhşid çesid hayvanlarla dolaşmaktan zevk Yahudi çocukları Alman ço hda 1000 kadar mürettebat bulu alıyorlar. Bu acayip modayı, Madam Haerm cuklarile beraber okuyamıyacak nuyordu. Eisenah vapurunun, re^sim Paris 10 (Özel) Âlman Kültür de görüldüğü şekilde parçalanan baş tamerli adında bır kadm çıkarmıştır. Kendı=ı Dovılde, ufak bir yaban domuzu ile Bakanı 1936 yılından itibaren Yahudi rafında, musademe esnasında uyumakta dolaşmakta ve nazarı dıkkati celbetmek çocuklarının Alman çocuklarile ayni olan tayfalardan üç kışı ezilerek ölmüş tedir mekteblerde okumalarını yasak çtmiştir. lerdir. Çarpışma o kadar şiddetli olmuş Yazan : M. Turhan Tan İngilterenin Irakta hiçbir Tarihî roman : 43 Ey UIu Tanrı; sen biliyorsun ki bunları ben üssülharekesi yoktur öldürmedim. Onlar önüme çıktılar, ölüme çanak açtılar. Suç kendilerinin! rünce batmasını bekledikleri güneşin ikî dilim olup önlerine düştüğünü sanacak kadar şaşırdılar, dizginlere yapışarak kaçmak istediler. Lâkin arkalarında su, önlerinde akıncı vardı, kılıcdan kurtu lurlarsa boğulacaklardı. Boğulmak iste miyorlarsa kesilmeğe razı olmak gerekti. Bu acıklı durumun nasıl derin bir u çuruma yakm ve bağlı olduğunu îskender Beyin gür sesi belli etti. Yığit akıncı başı Greguvar Labatanı Mustafaya göîtererek emir veriyordu: . Bunu sana bırakıyorum delikanh. Fakat soyusopu belli bir kışızadedir. Uzun uzun can çekişmesini istemem. Bir vur, iyi vur! îskenderin kılıcı Mişel Sılâcinin başi üzerinde dönerken Mustafanın palası da Labatanın tepesinde çark çeviriyordu. Güneş, gerçekten durmuş gibiydi. Yan boyunu kızıl bir merak içinde batıdan uzatarak sahneye bakıyordu. Asil şövalyeler kurtuluş getirecek geceden önce ölüm getiren iki şimşeğin pırıltılı dönüşleri, kıvrılışları arasında kendilerine bırer asır kadar gelen uzun bır ıstırab ve nedaınet dakıkası yasadıktan sonra gündüzü ol mıyan ebedi bir gecenin kucağına düş müşlerdi. îskenderin de, Mustafanın da silâhları, birbirine imrenmiyecek ve bir birinden üstün sayılamıyacak bir eşitlikle ödevlerini yapmışlar, Türke pusu kurmayı düşünen kafaları yapışık oldukları tenlerden ayırıp birer tarafa atmışlar • < dı ( * ) . Onlar şimdi geri dönmek, yarıp geç + tıklen düşman kümelerine atılmak isti yorlardı. Fakat bir iki bin ağızdan ansızın kopan «Yaşa!» sesi böyle bir zah ^ mete artık yer kalmadığını kendilerina öğreüi. Akıncılar, bütün akıncılar ayakta durur tek bir düşman bırakmıyarakîskender Beyin etrafında çevrelenmiş ve onun Mustafa ile birlikte yaptığı k;lıc oyununu seyre dalmış bulunuyordu. Mıhal oğlu, tam bir zaferin şu iki biri canlı belgesini mes'ud bir bakışla kucakladıktan sonra gözlerini savaş alanma : jı • • • Hava tehlikesini bilen üyeler rasında kıvrılıp yatan tutsaklara baktu Canlılar da cansızlar gibi yürek acındırıcı bir durumda bulunuyorlardı. Nefes al* dıkları sezilmekle beraber çoğu kendi kuşağile bağlanmış olan bu zavallıların o bağlardan ölüm acısı duydukları apacık görünüyordu. Fakat ölüler bambaşka bir le\ha, hüzünlü bir tablo teşkil ediyordu. Hiçbir fırça kılıcın, palanın ve akmcı bıleğinin yarattığı bu sahneyi tasvir edemezdi. Şurada bir baş, kendinin olmıyan bir cesedın yanında sırıtıyordu, berıde bır kol yabancı bır vücudü sarmıştı. Kopmuş bacakları gene kopuk bir kol okşuyor ve ikiye bölünmüş vücudlerin ayrı düşmüş parçalarında ağlıyan bir öksüzlük beliriyordu. (Arkası var) (*) Bu savaştan on iki yıl sonra Dosi ailesinden Piyer ve Fransuva adlı iki şövalve büyük bir ordu topladılar, Mişel Silâci ile Greguvar Labatanın bo zuldukları yerde pusu kurdular, İskenderle kardeşi Ali Beyi tuzağa düsürdüler. Bonfoniyös, bu pusudan Ali Beyin güçlükle sıyrılıp Semendereden yardıma gelen ince donanmaya can attığmı, İskenderin öldürüldüğünü sevinc sez diren bir üslubla vazarsa da İskender Beyin pusu gününden iki yıl sonra İş kodra muhasarasında rol oynadığını da beş altı sahife geçmeden yazmak suretile kendi kendini yalanlamaktan geri kalmaz. Fakat Bozaziste akıncıların iki kere pusuya düşürülmek istenildiği doğrudur. * M. T. T. Köpek yerine domuz! Manş denizinde müthiş bir musademe tur ki, zırhhnın provası tamamile çökmüş, kalın zırh tabakaları yerlerinden sökül müştür. Resımlerımız çarpışmadan sonra zırhlı ile Alman vaDurunu eös teriyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: