26 Kasım 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

26 Kasım 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

'26 İkİn&teşrfn 193S CUMHURİYET C Terbiye Bahisleri Ana ve evlâd En iyi ana, evlâdını hem seven, hem sayan anadır Yazan: Selim Sırrı Tarcan J Biz bize Dekor Bir ev yaptırırsınız; bütün ömrünüz orada geçecektir. Canınız sıkıldıkça bir yenisini yaptıracak kadar zengin olmadığınızı çok ivi biliyorsunuz. İçinde yaşıyacağınız muhite ısınmaya, onu sevmeğe çalışacaksınız. Evinizi, odanızı dikkatle gözden geçiriyorsunuz. Böyle bir zamanda bitaraf olabilir misiniz? Zannetmiyorum. Seçtiğiniz arsanın yeri belki zevkinize tam uymuyordu. Merkeze daha yakın olmayı tercih ederdiniz. Fakat paranız ancak bu kadanna yetişti ve siz memnunsunuz; kenar mahallelerin gürültüsüz olacağını düsünüyorsunuz. Tavanlar biraz fazla mı alçak? Boyunuza göre çoktur bile. Yukarı Afyon müstahsili IBUGUN DEBU.,1 Allah akıllar versin! nasıl kurtarılabilir? Ege notları:4 Afyon sahasmı tahdid etmek ve sadece bu ziraati asıl yurdu olan yukarı Egeye inhisar ettirmekle.... Bîr bahçede, bir parkta, bir plâjda çocukların bağnşarak kuşlar gibi cıvılda jarak oyunlannı seyrederken içlerinde yaramazlar, geçimıizler, kavgacılar çabuk gözümüze çarpar. Bunlar tabiî baştalannın evlâdlandır. Kendimizinkiler den bahis bile etmiyorum, onların ku turlannı görmemize ifhkân yoktur. On lar ancak bizim havranlrkla seyrcttiği miz bir harikadır! Evet! Kendi yavru muzun halinden, tavnndan, bakışların dan her dileğini kolayca anlarız, fakal »nu görmeyiz ve göremeyiz. Şaycd bir kusur işlese kusunı yoktur ya işte ben jyle diyiverdim pek zorlukla görebiliaz. Kendi yavrulanmız bizim için yalnıı kirer sevinc, neşe ve iftihar kaynaklan dır. Bu neden böyledir? Orası besbelli, çünkü onlar vücudümüzün bir parçası dır. Ne bileyim yüreğimizin vurması, cigerlerimizin işlemesi, damarlanmızdaki ianın gezmesi gibi birşey. Ciğerlerimizi ilolduran havayı, damarlarımızda gezen lanı görebiliyor muyuz? Hayır! îşte evlâd da böyledir, onu görmemize imkân yoktur. Baskalannınkine gelince onlann ku îurlan hiç gözümüzden kaçmaz. Evde, «okakta, tramvayda, vapurda bir çocu gun şımanklığı, huysuzluğu, terbiyesiz liği gözümüzü çeker. Çok kere hislerimi2i sakhyamayız. «Ne yazık! Fazla yüz Vermişler! Fena alıştırmışlar!» deriz. Halbuki ayni halleri kendimizinki yap«a bir marifet gibi, bir zekâ eseri gibgörmek isteriz. Her ana yavrusunu sever. Bundan tabiî ne olabilir. Yalnız dikkat etmek lâzımdır ki bu sevgi gözlerimizi bağlama *ın, yani hissimiz aklımıza hâkim olma«m. Başkalarının çocuklanndaki kusur lan görürken, o kusurlann kendimizinkilerde bulunup bulunmadığını araştırabi lelim. Evlâdımızı olduğu gibi görmeğe alışalım. Ekseri analarda şefkat ve muhabbet •r J bu mahiyette sevgi çok zararlıdır. Böyle analar evlâdlannın her kabahatini ho görür. Neticede çocuk herşeyi kırıp dökmeğe, bozmıya, tahrib etmeğe alışır. Tabiî bu fena itiyadlar sonra çocuğun ömrünce siirer. Evlâdını sevmek onu bir put yapıp tapmmak değildir. Evlâdını sevmek onu hem kendisine, hem içinde yaşadığı muhite faydalı bir uzuv olarak yetiştirmektir. Bu evlâdm haluk, terbiyeli, çalışkan, tertibli, nizam sever olmasında ananın büyük rolü vardır. Bazı kimselerin şöyle bir düşüncesi Vardır. «Yaratılışı fena olan bir çocuk için ne yapılsa boştur. Filân zat evlâdını adam etmek için ağırhğınca para döktü. Mektebe yolladı, Avrupaya gönderdi. Olmadı, olmadı. Allah insana hayırlı evlâd versin, yoksa kendinde olmadıktan sonra nafiledir!» Böyle bir iddia çok yanlıştır. Evet tabiat bazı topraklan çok mümbit, çok bereketli, çok kabiliyetli bazılarını kısır vc çorak yarattığmdan birincisine ekilen tohumlar iyi mahsul verdiği halde, ikincisine ekilenler daha cılız, daha kuvvetsiz yetişebilir. Fakat eğer o kerpiçli. çakıllı topraklar dikkat ve itina ile muntazaman bellenir, sulanır, bakılırsa günün birinde mutlak daha iyi mahsul verir. Fakat bu toprak nankördür diyip kendi haline bırakılırsa orasmı çalılıklar, ısırganlar, dı kenler kaplar ve onlann arasında yılanlar, akrebler yuva yapar. Evlâd toprak, ana da onun rençberi dir. Toprak iyi mahsul vermek için ba krm ister, itina ister. Bunun için de bilgi ve sevgi şarttır. Evlâdm doğruva olduğu gibi yalana, ıyiliğe olduğu gibi fenalığa da istidad; vardır. Ana vazifesini iyi bilirse evlâdına iyi itiyadlar verir. Ona doğruyu, güzeli, i yiyi sevdirir. Zamanın ihtiyacına göre onu hazırlar. Ana ile evlâd hoca ile talebedir. Çünkü her doğan çocuk hayat mektebine girer. Orada ilk miirebbi anadır. Yavru dünyaya gelir gelmez birinci terbiyey emdiği sütle beraber alır. Yavrusuna muayyen saatlerde meme veren ana ona birinci intizam dersini vermiş olur. Zâf derecesini bulan bir sevginin tesirile cocuğa her ağladıkca mernesini sunan bir ana yavruya iyilik değil fenalık etmiş olur. En iyi ana evlâdını hem seven, hem sayan kimsedir. Evlâdını saymak demek onun her arzusuna boyun iğmek, her dileğini yapmak değil, onu beşeriyete faydalı bir unsur olarak yetiştirmeği gözö nünde tutarak fikrinin, ahlâkının, vücudünün kabiliyetlerini yüksetmeğe çalış mak demektir. Evlâdını iyi terbiye eden bir kadın elbettki en mükemmel anadır. Fakat «iyi terbiye» bunun ifade ettiği manada yanılmamak lâzımdır. îyi terbiye, mahçub, sıkılgan, sakin, durgun, neşesiz, pısınk çocuklannki mi? Sıynk, geveze, boş boğaz, patırdıcı, atılgan, gözü pek ço cuklannki mi? iyi terbiyeden bizim anladığımız §u dur: Temizliği, intizamı sever, saygılı, nazik, fedakâr, başancı, çafoşkan, doğru, neşeli bir insan. Bütün bu evsafm elde edilmesini temin eden ilk mekteb evimizdir. îlk hoca da anadır. Ananın cahili taBiî hocanm cahıü gıbı çok zararlıdır. Fakat ananın malumath olması da kâfi değildir. Vazifesini iyi bilmesi ve evlâdına hürmet telkin etmesi de lâzımdır. Sevgisini yavrusuna iyi terbiye vermekle göstermesi lâzımdır. Nıce derin okumuş âlim hocalar vardır ki kendilerini saydırmaktan âciz olduklarından talebeleri maalesef onlardan hiç istifade etmez. Anneler için de bu böyledir. Büyük bir filozofun dediği gibi herkes ev lâd sahibidir, fakat ana sahıbi olan çocuklar azdır. Esas meseleye girişmeden evvel, af yon mahsulünün memleketimize hangi tarihlerde geldiği rivayetini, küçük Aı yada evvelâ nerelerde ekime başlandığını, hangi mıntakada esaslı yerleştiğin. ve oranın esas mahsulleri meyanına nasıl girdiğini kaydetmeği; ileride yapacağı mız müdafaaya yardımı dokunacağını Odanıza giriyorsunuz, kanapelere düşündüğümüzden afyon tarihi hakkında yaslanıyor, koltukjan okşuyorsunuz. A birkaç söz söylemeği faydadan uza!' caba duvar kâğıdile perdelerin rengi bir görmedik. birini tutmuyor mu? Biraz geri çekiliyor, Afyon mahsulünün, yurdumuza geli? uzaktan seyrediyorsunuz. Zevkinden etarihi hakkında birçok rivayetler vardır. min olduğunuz bir arkadaşınızın fikrini Bunlar arasında iltifata en çok sorsanız... değer, iki söyleniş mevcuddur. Birincisi Bunu yapmıyorsunuz. Ve, Kreüs taltanatını yıkan îranilerin A îyi! nodoluya meşhur akınlannda, birçok Diyor, geçiyorsunuz. Fakat renklerin mükeyyifatla birlikte afyonu da sürük uyuştuklajına emin olmanız için bir lemiş olmalarıdır. îkincisi de Selçuki'ı^ «iyi!» sizi tatmin etmiyor; kapıdan çıkar rin Anadoluva yerleştik'erinde onu da ken arkanıza dönüyor, en rahat sesinizle: beraberlerinde getirmiş bulunmalandır. Mükemmel! Biri, Lidyalı bir askerin serpuşuna Diyorsunuz. kurban giden muazzam «Sard» kalesi Ve günler geçiyor; haftalar, aylar, se nin sukutundan, diğeri de Anadolunun neler geçiyor. hakikî sahiblerine kollannı açmasından Odanızdaki kanapelerle beraber siz başlar. de ihtiyarlıyorsunuz, lime lime yırtılan, îranilerin getirdiği afyon, mahsul maiçinden pamuklan fırlıyan mobilyanızı hiyetinde olmadığından, o zamanlar b'r değiştirmeğe bir türlü yüreğiniz varmıyor. afyon merkezi halini alan «Sard» dan Duvar kâğıdının renginden artık nasıl vaz müstevlilerin çekilmesile afyon ve afyongeçebilirsiniz? Yaşlandıkça, evinize, yu culuk merakı da sönmüştü. vanıza ihtiras haline gelen bir aşkla bağSelçukiler himayesinde gelen afyon ilanıyorsunuz. Ölümden başka hiç bir se, getirenlerle beraber sağlam geldı ve kuvvet sizi oradan ayıramıyacakür. yerleşti. Yalnız bu gelişin, diğer gehten Ölüm! farkh olan tarafı afyonun, karargahır.ı Vücudünüzde bir ürperme seziliyor, eskisi gibi «Sard» da değil, Karanisar titrek, buruşuk ellerinizle partal koltuğun kasabasuıda kurmasıdır. Civarda yapı kenarlanna sımsıkı sanlıyorsunuz. lan ekim, tecrübelerinde birinciliği bu kaHayatı sevmekle, bizi çevreleyen de saba kazanmış ve en iyi mahsulü burası kora alışmak arasında bir yakınlık var. vermişti. Bu suretle afyon kendisine iyi N. bir makar bulduğu gibi, Karahisarlılar da pek iyi bir varidat bulmuşlardı. Kömürün ucuzluğu Nakil vasıtalarınm tarîf#»1«»fî de inecek SELİM SIRRI TARCAN Bir Çiçekçilik cemiyeti kuruldu Çiçekçilikte şöhret kazanan ve bir zamanlar tohum ve çiçek ihracı bile yapan îstanbulda çiçek bahçeîerini çoğaltmak ve çiçekçilik san'atını yükseltmek ve cinslerini ıslah etmek üzere bir cemi yet kurulmustur. îstanbul llbah ve Şarbayı Muhittin Üstündağm yardımile kurulan bu cemi yet bugün ilk toplantısını Galatada Fermenecilerde Kenber hanında saat 15 te yapacaktır. Bu cemiyete fidan, ağaç, tohum, çi çek ve çiçek soğanları yetiştirenler, sa tanlar, bahçivanlar, bahçe mühendisleri, çiçek mağazalarında çalışanlar dahil olacaklardır. Maden kömürü fiatlerinde yapılmış, olan tenzilâtın, şehrimiz nakil vasıtalan tarifelerine müessir olacağını, fakat, bu müesseselerin kömür mukavelelerini se nelik olarak yaptıklan cihetle yılbaşına kadar kömürü mukaveledeki fiatlerle aFakat afyon mahsulü, bütün bu geürlacaklarından yeni yıldan sonra yapılacak lerin üstüne çıJinn bir nimet olmuştu. O tarifelerde indirmeler yapılabileceğini yazmıştık. Filhakika, mütehassıslar bu kadar ki Afyon ahalisi, afyon mahsu lünden almağa alışkın olduğu varicbtı noktadan etüdlere başlamışlardır. alamadığı yıllarda adeta kıtlık görmu; Bayındırlık Bakanlığı tarafından 14 çesine sıkılırdı. kuruş 30 para olarak tesbit edilen elek O tarihlerde, Bursa, Konya vilâyet • trik tarifesinin müddeti ikincikânunda bitmektedir. Tramvay tarifesi elektrik tari lerine bağlı olan Kütahya, Afyonkara fesine bağlı olduğundan her iki sosyete hisar, Isparta ve Burdur mutasarrıfhk tarifelerinin yeniden tesbitine mart ayı i lan, bu mahsulden çok gelir alırîaı^ı. Afyon mahsulü, bu yerlerin yalnız mcçinde başlanacaktır. kezleri için değil, kaza, nahiye hatta Yeni kömür ücretlerinin, Şark Demirköyleri için bile çok önemli bir mahsuîyollan Idaresinin bılet ücretlerine de tedü. Bılhassa Afyonkarahısarı için adeta sir edeceği anlaşılmaktadır. imtiyazh bir mahsul halinde bulunuyordu. Çünkü Kütahyanın çini ve halısı, 3000 çocuğa verilecek yemek Isparta ve Burdurun gülyağı ve halısı, Kızılay Kurumunun 3,000 talebeye afyon mahsulünü, merkezlerde üçüncü öğle yemeği vereceğini, varidatı noksan derecede bir gelir mevkiinde bırakıyoruu. geldiğinden bu yardıma Çocuk EsirgeFakat Karahisar için, mesele hiç lc me Kurumunu da davet ettiğini yazmış böyle değildi. Zira buranın biricik mahtık. Çocuk sirgeme Kurumu Kızılaym sulü afyondu. Hatta bu memleket, bir abu dileğine cevab vermek için bugün sa sır evvelinedek, afyonculuktaki mümtaz at 14 te fevkalâde bir toplantı yapacak mevkiini muhafaza etmekteydi. Öyle ki tır. Yönetim kurulunun müsbet bir cevab o vaktin rejimi, halk derdlerine pek kuvereceği kuvvetle umulmaktadır. lak asmaz takımından olduğu halde, af Çok kalacak mısınız?. Hayır canım... Biraz yürüyece ğim... Başım çatlıyor.. Belki geçer... Aman ne bunaltıcı gündü bugün... Seza merdivenlerden aşağı iniyor. Havada bir altın rengi var... Galiba bir fırtına çıkacak... Geniş cadde, çok kalabalık.. Süslü genc kızlar, gömleklerinin kollannı sıva mış beyaz pantalonlu delikanhlarla gü lüserek ilerliyorlar... Seza nereye gideceğini bilmiyor.. Maksadı şehrin sokaklanndan bir parça dışarlara çıkmak... Tramvay yolunda yürümekte devam ediyor... Havada hâlâ o nefes aldırmıyan tazyik var... Ve bunaltıcı hava onun adeta nefesine darlık veriyor. Ve bir deniz kıyısına karşı sonsuz bir iştiyak duyuyor.. Deniz kenanna gitmek... Sokağın köşesinde duran bir tek taksiye doğru ilerliyor ve tam taksiye yaklaştığı dakikada bir apartımandan hızla çıkmış bir erkeğe şiddetle çarpıyor. Oo affedersiniz... Estağfirullah efendim asıl siz affedersiniz... Birbirlerinin yollannı kapadıklan için ikisi de biran tevakkuf ediyorlar ve çapkasını çıkaran erkek karşısmdaki kadına dikkatle bakıyor. Seza da gözlerini ona kaldırdığı vakıt gözlerine inanmıyor. Gümüşi apartımanlann ortasındaki bu sokak... Havadaki bu san renk... Nefes aldırmıyan bu hava... Ve başındaki bu tuhaf ağn, şakaklarını sıkan bu ağn... Muhakkak bu bir rüya olacak... Rüya!.. Fakat bu rüya o kadar hakikate benziyor ki ne Seza, ne de şapkasmı elinde tutan, bevaz saclannı arkaya doğru taramış kalkık kaslı ve kırkını asjnış bu erkek yeşil gözlerinin içinde hâlâ kadın muvaffakivetleri cok, fakat yaşlanmış bir Don Joan bakışı olan ve yırtıcı bir kuş gagasına benziyen hassas burun deliklerinin kenannda hâlâ o kan kokusu almıs aç bir istiha gizli olan bu adam bu tesadüfün sihrinden kurtulup hareket vapamıvorlar. Yalnız Seza sayıklar gibi mınldanıyor: Yusuf... Ve o anda kocaman bir el, elini tu tuyor... Nezaketinden Sezanm îsmini unutmuş olduSi""! belli etmek iste""'ven adam... Ooh siz misiniz?... Siz misiniz?.. Diyor.. Bu duruşu gözlerinin içine bu Bunun içindir ki Karahisara bir af>u» kelimesi ilâvesile Karahisar, «Afyonka rahisar» olmuştu. O vakte kadar bu memleket, bir ziraat memleketi olmaktan ziyade, bastt olrnakl» beraber bir &iâlat mamleketiydi. Afyon mahsulü yayilmadan evvel, bu kasabanın bellibaşh geli rini bıçak ve silâh imal etmek temin e diyordu. Kececilik te önemli bir var'Jat getiriyordu. Hatta kuyumculuk sar'ti de ihmal edilmiyecek derecede ileride bulunuyordu. HIÇ Edebî Roman: 57 Ve herşeyin yalan ve gösteriş olduğunu o kadar iyi biliyor ki etrafına bir tiyatro seyircisi gibi bakıyor, görünmez bir rejisör gibi şuursuz tabiatin idare ettiği bu temaşaya iştirak etmemek lâzım.. O bir zamanlar bütün imanile, bütün istidadile, bütün benliğile bu temaşanın en mühim oyuncularından biri idi. O bu oyuna bütün samimiyetile, o bu oyunun bütün «amimiyetine inanmıştı. Fakat tam yaşa İhğım zannettiği bu oyunda kendi isteğile bir hareket yapmak, kendi isteğile bu gidişi değiştirmek istediği zaman gördü ti, herşey daha evvelden hazırlanmıştır. fTıpkı bir piyes gibi herşey hesabhdır. Sahneye kaç defa çıkacağı, sahneye çıktığı zaman ne söyli^eceği, neler yapabilefceği, neler yapamıyacağı sanki evvelden hazırlanmıştır ve bunu hazırlıyan şey cadece kör, aptal, bir tabiattir, hiçbir teyden anlamıyan, hiçbir çeyi bilmiyen bir tabiat... Bunun için bir kenarda dur Yazan: Suad Dervîş mak, mümkün olduğu kadar bir kenarda kalmak ve beklemek lâzım... Ölümü beklemek... Ve işte Seza Mehmedini gömdüğü gündenberi ölümü bekliyor.. Apartımanm üitkatı bütün gün güneşte kavruldu. Akşamın indiği, bu saatte sabahtanberi başının ağnsından mustarib olan Seza sokağa çıkmağı ve biraz dolaşmağı düşünüyor... Bunun için aynanın karşısında biran bile tevakkuf etmeden geniş kenarlı beyaz şapkasını başına geçirdi. Ince beyaz elbisesinin içinde hâlâ on sekiz yaşında bir genc kız vücudünün çizgilerini taşıyan güzel vücudüne, ve herşeye lâkayd baktıkça tılsımlı cazibesi artan gözlerine bakmağı düşünmeden sokak kapısma doğru ilerliyor. Akşam namazını henüz bitiren Taya ona sesleniyor: inküs adında, İskoçyah bir doktor, orta hacimde bir kafayı örten saçların uzunluğunu ölçmek merakma düşmüş. Vardığı netice şuymuş: Esmer bir kayonun değer fiatle satılmadığı yıllarda dının saçlan, ucuca getirilirse 70 kilo çiftçinin çektiği sıkıntıyı gözönüne ala metro, sarışın bir kadınınkiler ise 120 rak bazı, bazı vazettiği koruma tedbirle kilometro tutuyormuş. rile, mahsulün fazla düşmesine mâni o Kırk yıl derd çekip te derman ara lurdu. yacak olsam, kendimi gene de eline tesYüz sene evvel, serbest satışlann yap lim etmiyeceğim saym doktorun bu işi tığı sarsıntılan tevazün ve telâfi ettirmek nasıl gördüSünü, bu neticeye nasıl vardıiçin gene inhisar konmuştu. Bu sayecie gını ve ölçtüğü saçların uzun mu, yoksa 250 dirhem afyon, 50 kuruşa satılırdı. kesik mi olduğunu inceliyecek değilim. Bu hesaba göre dört yüz dirhem afjon Olanı Tannya emanet! Henüz böyle 75 ilâ 80 kuruşa geliyordu. Çiftçi, bu < a şeylere israf edecek kadar bol akıl sahibi tıştan çok memnundu. Evvelâ, o gün iolmadım. çin 70, 80 kuruş pek iyi bir paraydı. I Fakat adamcağızm başarmış olduğu kincisi, mahsulüne emin bir mahrec ve bu iş, hatınma Nasreddin Hocanın bir sıkıntısız bir alıcı bulmuştu. HepimıV biliriz ki çiftçi istekli mal satmağı, fiatli fıkrasını getirdi: Aksak Timurla Hoca, bir gün, karşımal satmak kadar önemli bulur. ıklı oturmuslar, pilâv yiyorlarmış. Buraya kadar verilen izahattan imid Hocayı daima müşkül mevkie düşürüp ederiz ki afyon mahsulünün tanıamen onunla alay etmesini seven Timur, önleyukan Egeye aid bir mahsul olduğu arindeki len^eri işaretle: çık surette anlaşılmıştır. Halbuki. br Be Hoca! demiş; şunun içinde kaç mahsul, bundan evvelki yazılanmı^Jî görüldüğü veçhile son yıllarda bir aralık tane pirinc olduğunu bilirsen, seni ihya fiatlerin yükselmesi yüzünden, pek a.;a ederim. Yok, bilmiyecek olursan, seni bu ğılara kadar inmiş ve hududsuz bir mey diyardan sürerim. dan işgal etmişti. Nasreddin, şöyle bir bakmış ve kemali ciddiyetle: Bu koca alanda, ziraat şartları vc Elli yedi bin beş yüz on üç tane! verim miktan biribirine uymadığmdan uevabını vermiş. tihsal miktarında ve kalitede tabiî olarak Timur sormuş'. büyük değişiklikler husule gelmişti. Bundan evvel tütüncülükte böyle bir halin Neden bildin? vukua gelmesi devletin dikkatini celbet Bana herşey malumdur. miş ve tütün ekimi için çok yerinde bir İspat et, bakayım! tahdid yapılmıştı. Bu isteki isabetı teslinı Nasreddin Hoca: edecek kadar şahidiz. Tütünün biraz kıy Yoo! demiş. Ben iddiamı ortaya met bulması, yalnız buna »tfedilemcz. attım. Söylediğim sayıda ısrar ediyorum. Fakat «kalite» hesabına alınan tedbirlerin de inkâr edilemiyecek kadar faydalar Aksini ispat etmek, gayri size düşer. Bana inanmazsanız, buyurun, saym... İşte temin ettiğini kabul etmek lâzımdır. meydan! «Ekiciden tütün alma kanunu» m^j' Şimdi, doktor Pinküs dostumuz da dandadır. Bu kanun, alıcıya haddini, ertaya öyle bir iddia atmış bulunuyor ki, kiciye de hududunu bildirdi. uşenmezseniz, kalkın da, asılsızlığını siz Kestirim yoldan demek istiyoruz 1 ispat edin! fyon ekim hududu, tahdid edilmelidir. Ercumend Ekrem TALU Afyon ekim hakkı. yukan Egeye mah sus bulunmalıdır. Bu hakkın yukan E * gelflere "aîd olduğuhu tarih te teslim etmektedir. Aşağı Egelilere gelince, aşağı Egeliler; afyon mahsulüne tenezzül et miyecek kadar tabiatin bütün iltifatlan(Bas tarafı 1 inci sahifede) na mazhar olmuşlardır. Esasen tokgozlü daha sabahtan itibaren sokakları doldur Egelilere küçük bir işaret bile yapılsa muş bulunuyor. bunu seve seve kabul edeceklerinden eHazırlanan program mucibince kut miniz. Bu suretle afyon mahsulü, Kasaulama törenine sabah saat dokuz buçukba hattında Alaşehirden, Aydın hattma başlandı. Umumî Müfettişlikte, Partida da Nazilliden yukarısı için bir mahsu! de, Belediyede ve Vilâyetteki kutlula olacaktır. Bizce bu tedbir, afyon için ama merasimini müteakıb on binlerce hallınacak tedbirler arasında en canlı hizmet km doldurduğu Cumhuriyet meydamna edeceklerden birisidir. Hatta birincisidir. gidildi. Top sesleri, (Yaşa) sedalan araBunu inancla iddia ediyoruz. sında Selimiyenin narin minarelesi ara NEVZAD EKREM sına 25 metro uzunluğundaki şanlı bayrağımız çekilmiş ve tam bu sırada TrakDüzeltme Evvelki gün «Yukarı yanm ünlü hatibi Edirne saylavj Şeref Ege Notlan» yazısınm soıılarına dogru Aykut kürsüden her sözü alkışlarla kesiafyonun kilosu 250300 kuru? arasmda len ateşli hitabesini söylemeğe başlamışahnıyor yerine bir tertib yanîışlığı J a tır. rak 2503000 kuruş olarak çıkmıçtır. Yaşasın Atatürk sedalan, top, boru Düzeltiriz. ve trampet sesleri arasında biten nutku genc mektebli hatiblerin söylevleri ta kib etmiş ve bu söylevler halkı, gittikçe Tramvay şirketinin yatıracağı taşan bir nehir gibi costurmustur. Buradan Belediye önüne gidilmiş, Kırklarelintaksit den gelen askerî mızıka ile Belediye mıTramvay şirketinin Belediyeye ver zıkasının terennümleri arasında bir bumeğe mecbur olduğu bir milyon yedi yüz çuk saat süren bir geçid resmi yapılmıştır. küsur bin liranın ikinciteşrin taksiti olan Geçid resmine asker, jandarma, polis, 15 bin lira perşembe günü şirket tara • mekteblerimizden maada, halk ve köylüfmdan Merkez Bankasına yatırılacaktır ler de atlı ve yaya olarak millî kıyafet lerile istirak etmislerdir. Belediye önüninadla bakışı hatırasında bu yüzü nerede den Atatürk heykeli önüne gidilmiş, heygördüğünü araştırmasından mı?.. Seza kele General Kâzım Dirik, Vilâyet, Parbundan şüphelenmiyor... Ondaki bu sü ti, Beledive, mektebler ve Ankaradan kuru ve bu bakışı, kendi kalbinde duydu Etelen saylavlar tarafından çelenkler konulmus, nutuklar söylenmis ve sabaha ğu heyeeanın bir eşi zannediyor. Yusuf, hayatta, Yusuf kaç sene son aid tören V>i"ada bitmiştir. Bayram müra karşısında duruyor. Ve Seza için şu nasebetile Edirneye, Ankara ve îstananda bütün ağır bir vük gibi ezen bir ma buldan maada Trakvanm muhtelif yerlezi yok oluvor.. Kendisini şu anda on bes rinden birçok konuklar ve İstanbul yük yasının bütün taze heyecanlarile dolmu sek îktısad ve Ticaret mektebinden bir kafile de gelmiştir. buluyor. Edirnemizin 13 üncü kurtuluş yılı SOSYETELERDE Onun gözlerine bakmaktan gözlerini alamıyor. îstanbulda mıydınız?.. Evet yedi senedir... Yan tstan • bulda. van Ankarada... * Ya siz... Ben burada... Ecnebi memleketlerin<^... Her yerde... Ecnebi memleketleri. Bu söz, beya; saclı adamın zihnindeki kördüğümü cöz dü... Simdi bu çehreyi nerede gördüğünü hatırlıyor: Hâlâ seyahatleri seviyorsunuz, de mek... Diyor.. Ben mi?.. Havır... Ya o seyahat.. Ya o seyahatimîz.. Süheylâ. (Arkan var) Şimdi sokaklan dolduran halk fener alaylan yapıyor. Gece Halkevinde ve mekteblerde büyük müsamereler ve Belediyede de bir balo verilmiştir. KULTÜR ÎŞLERİ Kitab ihtiyacı temin edildi ilk okulların bu yıl basılan okuma kitabları peyderpey piyasaya çıkanlmış yalnız ikinci smıf okuma kitabmın mevcudu bitmişti. Devlet matbaası bu kitabı da hazırlıyarak piyasaya vermiş oldu ğundan ilk okulların kitab ihtiyacı temin edilmiştir. Orta okullann tarih kitabı da tamamlanmak üzeredir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: