17 Haziran 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

17 Haziran 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17 Haziran 1936 CUMHURİYET Kültür ve terbiye Üsküdar hapishanesindc 550 kuruş için bir cinayet oldu Ingilterede «santral mekteblerin rolü Yazan: Prof. Salih Murad 8 [•] Ingilizlerin Central (Merkezî) namile yakın zamanlarda kurdukları mektebler bilhassa bizim için, çok enteresan oldu ğundan başlıbaşma bir makale mevzuu teşkil edebilir. îlkmetebin mütekâmil şekli olan bu mektebler yüksek standard, yüksek dereceden olan ilkmekteblerin halefi olup bunlann hepsi ilkmektebin üstündedır. Umumiyetle 1 1 1 2 yaşlarındaki çocuklan alan Central (Santral) mekteblerinin programlan tâli mektebler programla nna nazaran daha az akademik olup ticarî ve teknik mevzulara fazla ehemmi yet verilmektedir. Bu mekteblere aid ilk tecrübeler Mançisterde ve 191 1 den sonra da Londrada yapılmıştı. Bu mektebler daha başında yüksek randıman göstermişler ve çok rağbet kazanmışlardır. Bu mekteblerin baş lıca karakteristikleri: (1) Giriş yaşı 1 1 1 2 olup civardaki ilkmekteblerden talebe alır. (2) Dört seneliktir. (Üç ve beş senelik olanlar da vardır). (3) Mekteb ya ticarî veya teknik mahiyette olup büyüklerinde her iki sınıf bulunmaktadır. Bu mekteblere ilk zamanlarda (sanayi mektebleri) isimleri verilmişse de 1927 denberi isimleri teknik mekteblere çev rilmiştir. Bu mekteblere girmek için şartlar: (A) Mekteb müdürleri veya müfet tişlerin tavsiyesi (B) Müsabaka imtihanında kazanmış olmak (C) Mahallî idarenin bursnu kazanmış olmak lâzımdır. Bu müsabaka imtihanları esas itibarile liseye giriş için yapılmakta olup müsabakada ikinci sırada gelenler Central mekteblere seçilir. Londrada yapılan tecrübelerin mu vaffakiyet göstermesi sebebleri şunlar dır: (1) Londrada ilkmektebler, muallim maaşlarınm yüksek olmasından dolayı, pek muktedir muallim ve başmuallimlere maliktir. (2) Bu mekteblere aid projenin tat bikından evvel üzerinde iyi düşünülmüş olması büyük âmildir. (3) Mekteb hocalannın intihabında çok titiz davranılmakta olup bu hocalar hususî surette yetiştirilmektedir. Bu üç nokta bir terbiye müessesesinin inkişafı ve yüksek randıman vermesinde pek mühim değil mi? Ticarî tipteki central mekteblere aid müfredat programında haftada 4 saat fransızca (veya almanca), üçüncü ve dördüncü sınıflarda haftada 1,5 saat stanografi, bir saat veya daha fazla usulü defteri, 3 ilâ 5 saat yazı makinesi, 2 saat tecrübî ilim (lâboratuarlı), 2 saat san'at, birinci ve ikinci sınıflarda (yarım gün) erkek çocuklar için elişi ve kız çocuklar için ev iktısadı. Teknik mekteblerde haftanın bir ilâ bir buçuk günü tamamen pratik işlere ve haftada en aşağı 3 saat yabancı dile hasredilmektedir. Müşterek (teknik ve ticarî) mekteblerin ilk iki sınıflan müşterek program takib ederler. Bu mektebler pek süratle taammüm etmiş olup 17 sene zarfında Londrada bunlardan 332 tane dört senelik ve 277 tane de üç senelik mek tebler açılmıştır. Fakir muhitlerdeki çocukların bir kısmı (14 + ) yaşlarında mektebi bırakıp derhal işe atılıyorsa da bir çoğu 15 ve hatta 16 yaşına kadar mektebe devam edebildiğinden dolayı bazı yerlerdeki mekteblere beşinci bir sınıf ilâve edilmiştir. Her ne sebebden olursa olsun lise ve yüksek tahsil programını takib edemiyecek olan çocuklar için pek faydah olan bu mektebler süratle iş adamı yetiştirmek istiyen memleketler için biricik müesseselerdir. İlk ve orta mekteblerde seçim işine ehemmiyet verdiğimiz takdirde bu mek tebler bizim için de çok faydah olur ka[•] Bundan evvelki yazılar 24, 26, 30 mayıs, 5, 9, 11 ve 14 haziran tarihli sajo. naatindeyim. SALİH MURAD larımızda çıkmıştır. T rakya mektubları Berren mi, Bahren mi? a kötü bir alışkanlıkla, ya yersiz bir gösteriş hevesile konuşma sırasmda sık sık arabca, acemce kelime kullananlardan o iki dilde meleke elde edememiş olanlann yanlış belledikeri ve öyle de harcadıklan birkaç lugat vardır. Gazete sütunlanna dahi gene ayni sakatlıkla geçegelen bu lugatlerin en dıle düşmüşleri halefle selef ve husufla küsuftur. Edib geçinen nice kişiler tanınm ki kendinden sonra malına, mülküne tasarruf edecek olan oğullarını anarken selefim demekten ve babalannı da kendilerine halef olarak göstermekten geri kalmazlar. Gazetelerimizde de, umumieşmiş gibi görünen bu yanlış kullanışa arasıra rasgeliriz ve filân memurun selefine evrakı devrederek vazifeden ayrıldığını bildiren satırlar okuruz. Üç gün sonra gün tutulacak değil mi ya. Bütün dünya gazeteleri gibi bizimkiler de güneşle küremizin arasına girecek ay yüzünden vukuu beklenen semavî hâdise hakkında bir sürü haber verip duruyorlar. Bu münasebetle dediğim gibi kötü bir lışkanlığa, yahud yersiz bir imrenişe kapılarak gün tutumu yerine küsuf kelimesi kullanılıyor. Fakat arada dalgınlığa kapılıp ay tutumu karşılığı olan husuf kelimesi de çiziktirilerek an'aneye saygı gösteriliyor. Ben küsuf yerine husuf kullanıldığmı son günlerde birkaç kere gördüm ve her defasında şu fıkrayı hatırlarım: İkinci Mahmudun bir vilâyet merkezinde sürgün olarak oturmağa mahkum ettiği bir vezir eniştesi vardı. Yeniçeriler kaldırıldığı sırada bu menfi damad öldü. Istanbulda bulunup yıllardanberi kocalı dul hayatı yaşıyan kansı ölünün hatırasma saygı göstermek istedi, kayınbiraderlerinin Anadoludan İstanbula getirilmesi ve birer hizmete konulması için hünkâr nezdinde teşebbüse girişti. îkinci Mahmud, kızkardejinin dileğini kırmadı, bir ferman yollayıp eniştesinin iki kardeşini bulunduklan yerden istanbula getirtti ve gene kızkardeşini memnun etmek için bu Anadolulu gencleri huzuruna çıkarttı. Felekle bile konuşmağa tenezzül etmiyen müstebid bir hükümdar iki toy gende ne söyleşebilir?.. Sultan Mahmud da karşısında elpençe divan duran delikanlıların yüzüne uzun uzun ve bön bön baktıktan sonra sordu: Berren mi geldiniz, bahren mi?.. îki kardeşten büyüğü bu soruya muhatab oluyordu ve hünkâra cevab vermek vazifesi de ona düşüyordu. Fakat delikanlı karadan mı, denizden mi geldiklerinin sorulduğunu teferrüs etmekle beraber bahrin mi kara, yahud berrin mi deniz olduğunu kestiremiyerek ter döküyordu. Nihayet soğukkanlılığını topladı, beklenen karşılığı verdi: Kara yolile geldik efendim!.. Halefle selefin, husufla küsufun yerlerini, bilerek, bilmiyerek değistirenler de böyle davransalar nekadar ivi olur?.. Köylerin dağınık veya Meşhur hırsızlardan Ibrahim, Kara Alinin yeğeni toplu olmaları sebeblen Kara Ahmedi öldürdü Bu; tamamen iktısadı şartlarm hazırladığı bir vaziyettir. Idare kolaylığını düşünerek köyler muayyen bir tevzi prensioine tâbi tutulamazlar rile mücadeleyi kabul etmiş oluruz. Dünyanm en mükemmel teşkilâtmı da kursak buralarda beş yüz hanelik köyler yaşıyamaz. Düşünelim: Binlerce kilometroluk bir saha içinde Konya, Aksaray, Niğde, Kırşehirden başka nerelerde nüfus kesafeti vardır. Hatta bu saydığım kasabaların nüfus kesafetine bakıp ta onları tam mana sile hali vakti yerinde çiftçiler sanmak çok yanhştır. Kırşehir halkımn onda yedisi hemen yarı göçebe denecek de recede ekonomik unsurlardan mahrumdur. Bu kasaba hele son ekonomik buhranlardan ötürü çok sıkmtı içindedir. Öteki kasabalar da öyle. Yani: Bir yerdeki nüfus kesafeti o radaki ekonomik, sosyal ve kültürel hareketlerin kuvvetlenmesine kâfi ve lâzım bir şart olmak için bunlarla bir likte daha bir takım şartlarm da bu lunması zaruridir. Birer büyük köyden başka birşey olmıyan bu ve bunlar gi bi birçok kasabalarımız halkının kendi topraklarmı işlemek için uğradıkları zorlukları kendilerine sormalıdır. Bir çok münevverlerimiz Kırşehir evleri nin dağınıklığından şikâyet etmişlerdi. Sosyal hayatın uyanamaması sebeble rinden en mühimi sayılan bu dağınık lık o kasabanın ekonomik bünyesi icabıdır. Ya bu bünyeyi değiştirmeli ya hud da o evleri öyle bırakmalıdır. Aksi halde yapılacak herhangi idarî teşeb büs o halkm çok zararına olur. Edirne (Hususî) Köylerin şimdiki gibi dağınıklığı mı iyi ve doğrudur, yoksa dört beş köyü bir yere getirmek suretile bu dağınık ve birbirinden nzak evleri bir büyük köy içine toplamak mı?.. Boyle bir sorgu ile karşılaşılınca birçokları köylerin dağınık bulunmasının birçok mahzurları bulunduğunu söyli yeceklerdir. Zaten bu cevablar verilmiş, gazetelerde vazılmıştır. Konuşmaları mız arasında da işitip duruyoruz. Bu türlu düşünüş ve hukmedışlerden her ikisinin de birine göre doğru veya yanlış olabileceği besbellidir. Hiçbir vakit bu cins sosyal ve ekonomik meseleler Katil İbrahim de nazariyeye veya surî mantığa, başEvvelki gece Usküdar hapishanesinde ka memleketlerin ayni mahiyetteki bir cinayet olmuş 550 kuruşluk bir ala mevzularma göre bir prensip koymak cak yüzünden 30 sene hapse mahkum bir mümkün olamaz. hırsız meşhur çete reisi Kara Alinin yeTürkiye için de konuşulurken ayni ğeni katil Kara Ahmedi mangal aya sorgulara mıntakasına ve mevkiine göğından yaptığı bir bıçakla dört yerinden re türlü türlü kararlar alabiliriz. yaralamak suretile öldürmüştür. Ceffelkalem ne dağınıklık, ne de topDün muharririmizin yaptığı tahkikata luluk aleyhinde söz söylemek, bahusus göre cinayet şöyle cereyan etmiştir. ortaya ilmî etüdlerle yapılmış anketler, Gebze ve civarında senelerce şekavet monografyalar konmadan bunlardan te bulunarak birçok köylünün kanına gi herhangi biri hakkında hüküm vermek ren Kara Ali ve avenesi yakalanmış hep doğru olamaz. Bununla beraber, ma si mahkum olmuşlardı. Bunlardan Kara demki bazı mmtakalarda köylerin da Alinin yeğeni olan Darıcalı Hasan oğlu ğınık bulunması zararlı görülüyor. Bu zararlarm neden ibaret olduğunu çok Kara Ahmed de katilden dolayı 15 sene dikkatle tesbit etmek gerekir. Bu tesbit 1 1 aya mahkum olmuş ve Üsküdar haişinde asıl dikkat edilecek noktalar şunpishanesine konulmuştur. Kara Ahmed lardır: hapishaneye girince çorapçılık öğrenmiş 1 Dağınıklık coğrafî sebeblerden mi ve hapishanenin çorap atelyesinde çalışa ileri geliyor? rak para kazanmağa başlamıştır. 2 Coğrafî sebeblerin tesiri yalnız Meşhur hırsızlardan Yenıköylü İbra mıdır? Yoksa bununla birlıkte kavmî, him de birçok hırsızhklar yapmış ve 30 sosyal, idarî, ekonomik olanlar da var sene hapse mahkum olmustur. mıdır? Atelyede İbrahim, Kara Ahmedle 3 Bunlardan hangîsi başta geliyor? Kısaca söylemeliyiz ki köylerin dagayet iyi dost olmuş, bu dostlukları o kağmıklığı sebeblerini ilkönce tabiî, coğdar ileri gitmiştir ki Kara Ahmedin paralannı bile İbrahim saklamağa başla rafî şartlarda aramalıdır. Steplerde, suyu az olan yerlerde, cobanlığın biz mıştır. Bundan on beş gün evvel Kara Ahme zarure hâkim bulunduğu mmtakalar da, sap dağlar, tepelerle dolu olup ekede para lâzım olmuş ve bir hesab yapacek tarla az bulunan veya dağınık olan rak 550 kuruş alacağı olduğunu anla mevkilerde, köylerin ve köy evlerinin mış, arkadaşına giderek bu parayı iste birbirinden uzak kurulması pek tabiî miştir. Fakat İbrahim para vermeyince bir hâdisedir. Zaten dağınıklık meselefena halde hiddetlenmiştir. Kara Ahmed, lerinde ilkönce bu sebebler derhal göcinayetten bir gün evvel hapishanede bu ze çarpar. lunan arkadaşlarından katil Bekiri İbraDağınıklık sebeblerinden birisi de nühime yollıyarak alacağmı istetmiştir. fus azlığı ve ekilen yerlerin büyük îbrahim: merkezlere uzaklığıdır ki, tabiî amiller « Kara Ahmede söyle, çocukluk arasında sayılabilir. Bol yahud kısır etmesin. Ben onun parasına tenezzül el toprak üzerinde yerleşen bir halk küt mem. Bahsettiği 550 kuruşla ona yemek lesinin ne derece iyi çiftçi olabileceği yedirdim. Her gün bir paket sigara ala düşünülecek birşeydir. Kırşehir, Niğde, rak verdim. Benim ona borcum yok, ala Aksaray, Konya bölgeleri böyledir. Umumiyetle Orta Anadolu step bir ka cağım var» demiştir. rakterdedir, çok yerlerinde toprak tuzKatil Bekir bu haberi Kara Ahmede lu ve kısırdır. Buralarda elbette sık götürünce hiddetinden kendinden geçen köyler görülemez. Kara Ahmed, îbrahimin bulunduğu koEğer bu sebebleri hesaba katmadan ğuşa gitmiş ve Ibrahimi bir kenara çc buralardaki köyleri bir yere toplamağı kerek: düşünsek tabiatin en zalim kuvvetle « Bekirle gönderdiğin haberi tek rar et. Borcun olup olmadığını söyle» ve sağ elile de bu bıçağı kalbine, ciğer demiştir. lerine, arkasma, karnına batırmak sure İbrahim de: tile dört yerinden yaralamıştır. « Yüzüne karşı söylüyorum. Sana Vak'ayı gören jandarmalarla gardi borcum yok, alacağım var» diye bağır yanlar Ibrahimi yakalamışlardır. mıştır. Hâdiseden on dakika sonra hapisha Kara Ahmed: neye gelen Müddeiumumî Tahsin lbra « Sen bu hapishanede bulunanların en alçağısın. Çünkü borcunu inkâr ediyor himi sorguya çekmiştir. Yaralı hastaneye kaldınlmışsa da çok sun» diyince İbrahim Kara Ahmede bir yumruk atarak kavgaya başlamıştır. geçmeden aldığı yaraların ağırhğmdan İki mahkum, koğuşta birbirlerine tek ölmüştür. me yumruk atarken İbrahim kunduracı Üsküdar Müddeiumumiliği tahkikata bıçağını andıran mangal bacağından ya devam etmektedir. Katil de cinayeti iş pılmış bıçağını belinden çıkarmış ve sol lerken başından yaralandığından hapis elile Kara Ahmedi boynundan kavramış hanede tedavi altına ahnmıştır. den iniyor. Bu karanhk nedir? Al lahüâlem gece vakti. İrşad istiyen talibin yanında bir kişi daha var. Kalbi saf ve fedakâr bir insana benzer. İrşad istiyen talibin çantası bu vasıtai nakliye içeri sinde kalmıştır. Işte araba gidiyor. Ne cihete? Ne cihete? Hindli durdu. Baygınlık geçiriyor muş gibi başmı arkaya doğru sarkıtmış tı. Gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. Bitişik odada, tül perde arkasında, bir minderin üstüne Suzanla beraber dizçökerek ona bakan Sabahat, usulca Ermeni kadınının kulağına: Bayıldı mı? diye sordu, bir fenalık mı geldi kendisine? Suzan parmağını dudaklarının üstüne koyarak Sabahate susmasını işaret etti. Şadi gözlerini açmış, doğrulmuş, ge ne çanağı karıştırmağa başlıyarak devam ediyordu: Görüyorum, görüyorum, dört te kerlekli vasıtaj nakliye tramvay yolunu takiben şehrin geceleyin dahi kalabalık ve aydınlık ve gittikçe genişliyen bir caddesinde süratle ilerliyor. Cadde biraz darlaşıp tekrar genişlemiştir. Nihayet tramvay yolu bitiyor. Vasıtai nakliyeyi sevkeyliyen âdem onu ahınmsı bir yere sokuyor. Işbu yerin sol tarafındaki du var üstünde kırmızı aşı boyasile çekilmiş ve adeta çengeli andıran bir işaret gö rünmektedir. Mezkur âdem vasıtai nakliye derununu muayene ediyor, çantayı buluyor, ışık altına giderek derununa bakıyor ve paralan alarak cebine atıyor, sonra çantayı yanına alarak şehrin dı şarısına doğru yürüyor, önü parmakhklı bir kahveyi geçtikten sonra, sol taraftaki kırm icine çantayı atıyor. Şadi tekrar durdu. Baygınlık geçiri yormuş gibi başını arkaya doğru sarkı tarak gene gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. Tekrar açarak doğruldu, çanağı kanştırarak devam etti: Görüyorum, görüyorum. İrşad is tiyen talib şimdi oraya giderse çantayı bulabilir. Sabahat gene Suzanın kulağına iğile Çubukluda yapılan petrol tankları T Inşaattan bir görünüf Neft Sendikatın İstanbul Belediyesi nam ve hesabma Çubukluda inşa edeceği petrol tanklarının temelleri ikmal edilmiştir. Bunların umum hacmi istiabisi 8,000 metro mikâbıdır; hepsi 19 adeddir. Bunlar, benzin, tayyare benzini, gaz, madenî yağlar, gazoyl ve sair muhtelif cins petrol müştakkatma tahsis olunacaktır. Ambarlar, yazıhaneler, teneke fabrikası, depoda çalışacaklara mahsus ikametgâh ve sair binalar ve tesisatm inşası bugünlerde müteahhidine havale olu nacaktır. Yemişçilikle geçinen Kırşehirlileri yemiş satma zamanında her tarafa daılmış görürsünüz. Bu çalışkan adam lar da elektrikli, radyolu, sinemalı bir şehirde yaşamağı elbette isterler. Lâ kin buna kasabanın ekonomik, tabiî bünyesi bugün için elverişli olamıyor. Bu amilleri değiştirin, meselâ Kır şehre bir konserve, bir marmelât fab rikası kurun. Herkes mahsulünü buraya satsın, ailelerin cebi biraz para görsün, emin olunuz, Kırşehirliler bir iki sene içinde o harab beldeyi tanınmaz hale koyarlar. Fakat şimdiki halde Kırşehir bir orta zaman köyünden başka birşey değildir. Bu misalleri vermekten maksadım: Yurdumuzda toplu halde bulunan bü yük köylerimizin bile henüz ekonomik ve sosyal durumları düzelememişken bir de ortaya yeni yeni topluluklar çı kanlırsa iş neye varır? Şurası da unutulmamalıdır ki, bir devletin idarî sistemi o yurdun tabiî, ekonomik ve sosyal zaruretlerine uymak mecburiyetindedir. Eğer topluluğu i darî düşüncelerle istiyorsak bu yanlış bir düşüncedir. Herşeyden önce say dığımız imkânlan gözönüne getirme lidir. Eğer bu imkânlar varsa bir daki ka bile durulmamalıdır. Fakat ben bugünkü şartlara bakarak kat'iyyen hük mediyorum ki, Anadolunun dağınık M. TURHAN TAN köylerini bir yere toplamak hayalle uğraşmaktır. Buna maddeten muvaffak biî yerine göre teşvik bile edilmeli olunsa bile bu gibi köyler sönmeğe ve dir. dağılmağa mahkumdur. Köy bütçesi, kültür işi, idare mese Bu düşüncelerime şunu eklemek is leleri köylünün bu türlü ekonomik şartterim: larına uymak mecburiyetindedir. Ak Köylerin veya köy evlerinin dağınık si halde Osmanlı İmparatorluğunun gelığı niçin fena veya zararlı olsun. Ben çen asır başlangıcında göçebeleri yer bilâkis bu gibi hallerde köylü işletme leştireceğim diye yapmış olduğu yan lerinin en uygun yani kendi tabiî ve lış siyaseti biz de yapmış oluruz. Bu bahiste söylenecek pek çok şey teknik şartlarına göre bir iş sistemi kurmuş olduklarını her vakit ispat e var. Ben sadece şurasma burasma do debilirim. Köylü kendi işlediği toprağa kunarak mevzuu kabataslak yazıver Bu meselenin içinde öyle mühim nekadar yakın olursa, hatta o toprağm dim. içinde bulunursa birçok yönden kazan noktalar vardır ki çok ciddî tetkikler cı iki kat olur. Hele bizim gibi makine yapılmadan asla halledilemez. Hele, ziraati yapamıyan, aile işletmeleri esas köylü işletmelerini öyle gelişigüzel yeekonomik bünyesini vucude getiren rinden oynatmak çok tehlikeli bir istir. S. KANDEMİR memleketlerde dağınık evli köyler tarek: Fakat orası neresi? Anhyamadım ki... diye sordu. Suzanın cevab vermesine meydan kalmadan Şadi tekrar mangalın başında yere arkaüstü yığılarak hareketsiz kalmış. tı. Ermeni kızı Sabahati kolundan tuta rak: . Haydi, kalkınız, ben anlaurım, ben anladım... dedi. Madam gene oda kapısı önünde du ruyordu, fakat bu sefer daha az şaşkındı ve hafifçe gülümsüyordu. Bitişik odaya gittiler. Sabahat omuzlannı kaldırarak ve gözlerini açarak: Şaştım, şaştım, dedi nasıl görüyor! Çok doğru söyledikleri... Fakat neresi orası anhyamadım ki... Suzan hayret göstererek: Anlaşılmıyacak ne var? Araba sizi... Araba değil otomobil... Otomobil sizi bıraktıktan sonra Beyoğlundan geçmiş. Nereden bildiniz? Geceleyin dahi aydınlık ve kala balık yer neresidir başka? Doğru. Ondan sonracağızıma geniş yol lardan yürümüş. Demek Taksimi geçi • yor, tarmvay yolu da Şişlide biter. De mek orada garaja girdi. Şoför otomobi lin içini yoklamış ise çantayı buldu, pa ralan aldı, çantayı da kahveden sonraki çayıra attı. Acaba çanta şimdi orada mı? Ona hiç şüpheniz olmasın. Şadi Bey sizi şimdi sokaktan gelir almağa... Beraber gidersiniz. Çok merak ediyorum. On beş yirmi dakika sonra Şadi go ründü. Sabahat büyük bir sabırsızlık i çindeydi. Suzanla beraber ona meseleyı anlattı ve hemen ikisi evden çıkarak bir otomobile atladılar. Kız yolda: lArkası varl Cumhuriyetin tefrikası: 35 SERSERI Yazan: Server Bedi 3 Oda daha az karanlıktı. Havasmda geçen seferki kadar duman yoktu. Hindli profesör sedirin üstünde yüzükoyun yatmıyordu. Odanın ortasında bir san dalyeye oturmuş, bacaklarımn arasma mangalı almış, ateşin üstünde duran bir çanağın içine kaşığı daldırarak bir altın suyunu karıştırıyordu. Geçen seferki gibi esrarlı ve gayretli hali yoktu. Isteksiz bir iş yapar gibi görünüyordu. Hatta, neredeyse kaşığı elinden atarak derin bir nefesle kendini sedire bırakacak kadar sıkıntılı, bezgin bir hali vardı. Görüyorum, diye mırıldandı, göruyorum. Irşad istiyen talib bir yokuşun ortasında dört tekerlekli vasıtai nakliye Osmanbeyde. Tamam. Şoför nereden gelmiş olabilirdi? Farzedelim ki Şişli • den. Farzedelim ki garajı da oradadır. Âlâ. O gece garaja girdi. Ertesi gün arabayı muayene ederken çantayı buldu, paraları aldı, götürüp çantayı orada kırlarda otlann arasına attı. Olur mu olur, değil mi? He, olmustur. Olmustur ne demek? Olur. Fakat çantanm orada biraz güneş ve yağ mur yiyerek bozulması şart. Yağmur kolay. Terkos suyile ıslatırız. Güneş te kolay, yarından itibaren pencerenin kenarında güneşe bırakırrm. Aman düşüp kaybolmasm. Bağlanm.

Bu sayıdan diğer sayfalar: