19 Temmuz 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

19 Temmuz 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19 Temmuz 1936 CUMHUBİYET f TERBİYE BAHİSLERİ Isveçte an'ane İlkbahar yortusu Üniversite şenlikleri Yaşı elliyi geçenlerin doğum günleri Noel gecesi Yazan: Selim Sırrı Tarcan İsveçliler büyük bir taassubla an'anelerine bağlıdırlar. Kralından köylüsüne kadar an'aneye karşı dinî bir hürmet gösterirler. Onlann itikadınca an'ane mazi ile istikbali birbirine bağlıyan kuvvetli bir zincirdir, onun bir halkasına el sürülemez. Dinî veya içtimaî bayramlar Avrupanm hiçbir tarafında hatta Ingilterede bile bu kadar muhteşem, bu kadar tantanalı yapılmaz. İsveçte iken Üniversite şehri olan (Upsala) yı ziyaret etmiştim. Orada ilkbahar yortusunu yani genclik yortusunu gördüm. Bu yortu nısanın o tuzuncu günü akşamı saat dokuzda başlıyor, şenlikler bütün gece sabaha kadar sürüyor. Tam saat dokuzda eski bir kiiçük kilisenin çanı çok sakin olan (Up *ala) nın semasında iniltili seslerle dalgalanıyor. Bütün Üniversite gencleri başlannda rektörleri, profesörleri, doçent leri olduğu halde Üniversite meydanında iki bin yıl evvel Payenler devrinde olduğu gibi koro halinde neşideler oku yarak baharı karşıhyorlar. Muhtelif vilâyetleri temsil eden Üniversite grupla nnın herbirine bir profesör riyaset edi yor ve eğlenceleri, dansları onlar idare ediyor. Bu canh, heyecanlı, neş'eli genclik kırmızı bir aydınhk saçan meşalele rin etrafında tek bir vücud gibi halk şarkılan söyliyerek sabaha kadar tepini yorlar. Meydanda kurulan sofralarda birbirine çok bağlı bir aile gibi güle oynıya yemek yiyorlar. İhtiyarı genci bahann, güneşin, toprağın, ağacın, çiçeğin, tabiatin binbir faydasından, güzelliğin den bahseden nutuklar veriyorlar ve hep birlikte bahar şarkıları söylüyorlar. Sabaha karşı bütün bu gencler ve yaşlılar kortej halinde Tıb Fakültesinin ardında, bağrında münevver zümrenin külü sakh olan mezarlığa gidiyorlar ve ö lenlerin hatıralarmı yadediyorlar. (Upsala) ya beraber gittiğimiz bir îsveçli dostum bana şu an'aneyi nakletti: «Şu küçük kilisenin kulesindeki çanı gördünüz mü? Bu çan tam dört yüz senedir bir gün şaşmadan her akşam saat dokuzda çalar. Milletimiz daha (Lu ther) in dinini kabul etmeden evvelki devirde yaşamış olan zengin bir kadın ölürken ruhunun istirahati için her akşam saat dokuzda çan çalınmasını vasiyet etmiş ve servetinin bir kısmını bu şartla kiliseye bırakmış. Aradan asırlar geç miç, îsveç türlü badireler atlatmış, harb olmuş, kıtlık olmuş, katoliklik, ardından protestanlık gelmis, kilisenin mütevelli leri bu vasiyeti elden ele devrederek bu güne kadar bu vazifeyi bir gün olsun ihmal etmemişler. Bu âdet bir an'ane ol muş, saat dokuzda kilisenin çanı çal mış!» Ikincitesrinde kaz eti yemek Isveçte bir an'anedir. En fakir bir yurdda bile bu ayda pazarlan sofralannda mutlak kaz bulunur. Ziyafetlerde ekseriya yemeğe bir millî neşide ile başlanır ve hep birlikte mi nimini kadehlerle mahallî ickileri olan ve pönç tabir edilen tatlı içkiden içilir. Isveçte ellisini geçen kimselerin do ğum günleri pek tantanah tes'id edilir. orada çok yaşıyanlara sıhhatlerine itina göstermiş olduklan için hürmet etmek bir an'anedir. Meselâ meshur edib ve mu harrir (Selma Lagerlöf) ün yetmişinci yıl şenlikleri Isveçin her tarafında büyük bir bayram seklinde yapılmış, kendisine hediyeler, çelenkler, binlerce tebrik telgrafları gönderilmişti. îsveçin en mühim bir gazetesi olan (Svenska Tagblad) bu doğum günü münasebetile yazdığı bir makalede: «Ona bir kraliçenin doğum günü gibi şenlikler yapıldı. Başında elmaslı tac yoktu, fakat onun beyaz saçlarından daha kıymetli bir tac olur mu?» demişti. Isveçte en güzel bir an'ane de Üniversiteyi bitiren ve diploma alan genclere yapılan ihtifaldir. O gün bu hayat mücadelesine atılmak üzere ilim ve terbiye ile silâhlanan genclerin feyiz aldıklan müessesenin kapısından çıkışlan görüle cek bir âlemdir. Bu yüzlerce kız ve er kek gencin ilk zaferini kutlulamak için analan, babaları, kardeşleri, dostlan ellerinde hediyeler, çiçek demetlerile Ü niversite kapısına daha sabahtan saf, saf dizilirler. Nihayet ilim ve terbiye yolcuları mermer merdivenlerden inmeğe başlayınca bir alkış tufanı kopar. El sıkışanlar, sarmaşanlar, öpüşenler, sevınc gözyaşı dökenlerin heyecanı beş on dakika sürer. Sonra bir anda sükunet peyda olur ve yaşlısı, genci hep bir ağızdan Üniversitenin iki yüz yılhk neşidesini okurlar. Bu kıymetli an'ane cidden görülecek birşeydir. Ne eski Yunan Olimpiyadla rında Maraton yarışını kazanan atletler, ne Ingilterede cihan şampiyonu olan boksörler, ne Amerikada Rugby maçını kazanan timler bu fen, edebiyat ve felsefe imtihanını geçiren, vücudleri gibi kafa lan da sağlam olan gencler kadar alkışlanmamıştır. Bir yüz metroluk yarışta birinci gelen veya bir futbolda zaferi temin eden gencler nasıl omuzda taşınıyorsa, Üniver siteyi muvaffakiyetle bitiren ve yüzlerinde sıhhat ve neş'e parıldıyan gencleri de bevaz çiçeklerle süslü kamyonlara bin dirip şehirde bir kortej halinde gezdiriyorlar. Kamyonlardan güzel, terbiye görmüs sesler, Du gamla, du friska millî neşidesini okuyorlar. Bu an'ane olan halk türküsünün manası çudur: Ey sen, eski şimal! Ter ve taze şimal, yüce dağlı şimal! Sessiz, gürültüsüz şimal! Güler yüzlü güzel şimal! Ey yeryüzünün lâtif beldesi! Seni selâmlarım. Senin günesini, senin gb'künü, senin yeşilliklerini selâmlarım! îsveçin bir an'anesini daha söyliyerek bu yazıma nihayet vermek isterim. Kâ nunusaninin 24 üncü günü Noel gecesi saraylarda, satolarda, apartımanlarda, evlerde kumandanla nefer, efendi ile ahçı, bayanlarla hizmetçiler ayni sofrada yanyana yemek yer. İçtimaî farklar o gece ortadan kalkar. Evin efendisi şoförüne, ahçısına, çocuğunun dadısına sofrada hizmet eder. Buna şaşmadınız mı? Oğluna kız arıyan kadmın yaptıkları Birçok genc kızların paraları deve olmuş Izmir (Hususî) Burada hem evlenme simsarlığı, hem de hırsızlık yapan ve ayni zamanda Saniye, Emine, Ayşe ve Fatma gibi dört ad altında dolaşan bir kadm zabıtaca yakalanmıştır. Kadın, evvelâ kendisinin guya Avrupada büyük müesseselerde ahçılık ettiğini söyliyerek bir doktorun yanma ahçı girmeğe muvaffak olmuş ve hemen muhitin kızlarile temasa gelmiştir. Onlara güzel bir genc fotografı göstererek: Bu, doktor oğlumdur. Gülhane hastanesinde çahşıyor. Kendisine kız an yorum. Demiş ve müteaddid genc kızın alâ kasını, hürmetini kendi etrafında toplamıştır. Bu arada onlardan para vurmuştur. Bazı saf kızlara, cihaz ve düğün hazırlıkları için epeyce masraf bile ettir miştir. Bazılarına ise: Mazurum, seni gelin olarak ala mam. Çünkü sen, istediğimiz kadar gü zelsin! Demiştir. 40 yaşlarında olan bu kadın, bir gün ansızın ortadan kaybolmuş ve d&ktorun bazı kıymetli eşyası da peşi sıra gitmistir. Bunu müteakıb sahnede Bergamalı Emine adile gözükmüştür. Ber gamada babası bulunan, faleat ızmirde oturan bir kadına giderek akrabahk taslamış, babasımn senelerce kendisi yanmda kaldığını söylemiş ve nihayet bu kadında 10 gün kadar misafir kaldıktan sonra biraz da parasını ahp savuşmuştur. Bir müddet sonra da Ayşe adı altında, mevhum ve muhayyel oğlu doktoru piyasaya çıkarmış, kapı kapı kız kız, dolandırıcılığa, aldatıcılığa başlamıştır. Bazı düşüncesiz ve evlenmeğe teşne kızlar da buna kapılmışlardır. Fakat nihayet marifetleri meydana çıkmış ve zabıta tarafından yakalanmıştır. Zabıta «Torbalı belediye ebesi Me liha» namı altında dolaşıp, telefonla, sahte mektublarla, hatta birçok doktor ların imzasını taklid suretile banka mü dıirlerini bile dolandırmağa kalkışan bir kadın anyordu. Bu kadının, o kadın olabilmesi ihtimalini de göze alarak tahkikat yapmaktadır. Bütün sınırlar çelik çenberlerle örülüyor İsviçre bile müthiş tahkimat yapıyor. Fransız kaleleri geçilemiyecek halde, Belçika hududda «Kaybolan yollar» yaptı Kaynıygn hududlar Karyoka değil, çarık! ize heykel ve resim bırakan Ilkçağ devrine mensub insanlann hemen hepsinde papuçlann Türk çanğından ilham alınarak yapıldığı görülür. Etilerde çarık, asliyetini tamamile muhafaza eder ve zarif bir dolama ile baldıra doğru yükselerek örme bir çizme biçimi alır. Fakat Asurlularda, Geldanilerde, Mısırlılarda, Israil oğullarında, Yunanhlarda, Romalılarda çarık hafif bir istihale geçirmiştir. Bizim terlik dediğimiz pantufla ile öz çarık arasında. birşey olmuştur!.. Orta ve Sonçağ Türklerinin çarığı muhafaza etmekle beraber çizmeye, yemeniye, serhadlik adı verilen. yarıçizme kunduralara da değer verdiklerini, hamamda, bahçede filân takunye dahi denilen nalın cinsinden ayakkabı kullanmaya başladıklannı görüyoruz. Mest, kaloş, iskarpin, potin çok yenidir. Fakat Türk köylüsü papuçta yüz gösteren değişikliklere rağmen çarığı unutmamıştır. Çünkü onu îlkçağdaki dedelerinin icad etmiş ve o çağın bütün milletlerine kabul ettirmiş olduğunu yazısız ve kelimesiz bir şuurla bilir. Yalnız bir nokta var: Eski milletler Türkün papucunu seve seve ahp kullanırlarken başla ayak arasında ekseriya ahenk tenasübüne de dikkat etmişlerdir. Asurlu bir hükümdarın, Iranlı bir serdann resmine bakarsak bu dikkatin Ilkçağ • » larda nekadar umumî olduğu görülür. Mubalâğaya veya hataya düşmediğimizi iddia ederek söyliyebiliriz ki eski devirlerin sakal tuvaletinde ayanlığı papuç yapmıştır. Birçok tacidar ve serdarlann çeneden göğse doğru kıl bir sorguc gibi uzanan sakalları çarıktan bozma papuçlar örnek tutularak örülmüşrür! Umumî Harbden sonra alışverişte, beynelmilel münasebetlerde sürekli buhranlar yüzgösterdiği gibi san'atkârlık vadilerinin de kuraklığa, çoraklığa tutulduğu söylenir, durur. Hemen her mevsimde orijinal olduğu iddiasile ortaya atılan baş, sırt ve ayak örtüsü modalan gözden geçirilince san'atın yirmi yıldanberi gerçekten kısırlaştığını kabul etmemek te mümkün değil. Çünkü bu devre içindeki saç tuvaletleri, kostüm şekilleri hep unutulmuş tarihten çalınma gibidir. Geçmiş asırlann giyinme ve süslenme zevkinden yapılan bu hırsızhğm yeni bir nümunesi de son aylarda karyoka adı verilip bütün bayanlar tarafından kullanılmaya başlanılan papuçtur. Karyoka, Avrupada pek fazla rağbet gören bir dansın adı olup şu papuca o ismin verilmesi de bu rağbeti istismar etmek içindir. Fakat çarığın asırlarca geçirdiği istihaleyi bilen biz Türkler, bugünkü karyokanın da eski Türk papucundan başka birşey olmadığını bir bakışta anlıyoruz ve eski milletlerden çoğunun papuçla baş tuvaleti arasında aradıkları ahenk tenasübüne bugün de değer verilmeğe kalkışılmasından korkuyoruz. Çünkü böyle bir hevesten kadın saçlarını çarıkvari önnek modası çıkar ki hoşa gider şey olmıyacağında şüphe yok!.. Ren boyunda Fransız çelik kaleleri Selim Sırrı Tarcan ADLÎYEDE Yarın mahkemeler yaz tatiline başlıyor Mahkemeler; beş eylule kadar devam etmek üzere yarından itibaren yaz tati lıne başlıyacakardır. Bu sene birinci \e beşinci hukuk mahkemelerile üçüncü ve Ağırceza mahkemeleri nöbetçi kalacaklardır. Ceza mahkemeleri tatil müddeti zarfında mevkuflu ve müstacel davalarla matbuat işlerine; hukuk mahkemeleri de hukuk usulü muhakemelerinin tayin ettiği acele görülecek muhakemelere bakacaklardır. Insanm mesleki, meşgalesi ne olursa j korkutmuştur. Bu memleket hükumetine olsun şu sıralarda harb ve sulh münaka 16 milyon Ingiliz lirası gibi fevkalâde bir şalarına kulak vermemesi, nereden gel tahsisat vermiştir. Bu rakamın âdi senevî dıği belli olmıyan bir takım tehlikeler bütçenin dört misli demek olduğunu dühissetmemesi kabil olmuyor. Gazeteler şünmek; fevkalâdeliği hakkında bir fikir de, mecmualarda bu mevzua dair yazı edinmeğe kifayet eder. lar, mütalealar bugünlerde fazla göze Harb patladığı takdirde ahval ve şeçarpıyor. raite göre AIp dağlarınm iki tarafından İşte Büyük Harbin başladığı 1914 birine tasallut etmek için Hitlerin îsviçsenesile bu sene arasındaki en büyük reyi intihab etmiş olmasından korkulu fark ta burada değil mi ya? 1914 te a yor. Delil olarak ta Almanyanın Bel deta haberimiz olmadan yangın gibi harb çika veya Holandayı işgal etmek sure birdenbire çıktı ve çabucak etrafa sirayet tile kendisini tehlikeye koymak istemiyeetti. Bosnasaray şehrinde bir tek kur ceği zikrediliyor. Çünkü bu takdirde înşunla başladı. Milyarlarca kurşunlar gilterenin müdahalesi muhakkak adde sarfedilerek milyonlarca adam öldürül diliyor. dü ve sakat bırakıldı. Asıl harb de batı Almanlar sanki şarkta muharebe et Avrupa memleketleri arasında yapıldı. mek mecburiyeti karşısında Fransızları Şimdi, ve bilhassa bu yaz alâkadar durdurmak maksadile isviçre hududuna olanlar da olmıyanlar da harbden, sulh karşı müstahkem mıntakalar vücude getan; ve yapılan hazırlıklardan bahsedi tirmektedirler. Halbuki isviçre erkâm yorlar. Harb yangınının nereden başlı harbiyesi bunları başka gözle görüyor: yabileceği ihtimalleri bile münakaşa edi Bu istihkâmlar Isviçreyi işgal maksadile liyor. Bütün bu heyecanlı havadisler ve hareket eden bir ordunun kolayca ve emmütalealar arasında herkesin müttefik niyetle saklanabileceği siperlerdir.» * * * göründüğü bir nokta var: Sulh ihlâl ediFransanın Almanyaya karşı olan halirse, nerede başlarsa başlasın harbin, muharebenin merkezi sıkleti çabucak ge zırlıklanna gelince; «Fransız tehlikesi» ne batı Avrupa hududlanna geçmiş bu diye hergün sütunlar dolusu yazı yazan Gebze (Husu Alman matbuatı namına Fransada galilunacaktır. sî) Son on gün ba Metz civannda otomobille gezerek Batı Avrupa memleketlerini gezerek, zarfında kazamız hududlarda yapılan hazırlıklan tetkik e tetkikat yapabilmiş olan bir Alman mumerkezinde birbiri den mütehassıs ve Büyük Harbde tec habirinin gördüklerini şöyle hulâsa edepeşisıra altı hırsızrübe görmüs büyük gazete muhabirleri biliriz: lık vak'ası olması halki, haklı olarak «Yerden 1,5 metro kadar yükselen nin yazdıklarına oldukça tehlikeler ve endi.şeye düşür harb çıktığı takdirde beşeriyetin düçar o çelik orman gözün görebildiği kadar umüstü. Zabıtanın lacağı müthiş felâketler adeta gözönünde zanıp gidiyor. Şimendifer hatlan yere bir hafta devam etecessüm diyor. Okuyucularımızı çok a gömülü! Fransızlar iddia ediyorlar ki, den geceli gündüzlâkadar edeceğinde şüphe etmediğimiz en ağır tanklar mefluc kalmadan ilk iki lü çalışmaları &irbu mevzu hakkında Avrupa gazetelerin çelik hatfenı geçebilseler bile üçüncüsü Hırsız Salavad katlerin Romanya göçmenkrinden Salavad tarafından ya de gördüklerimizi hulâsalar seklinde ar karşısında fevkalâde güçlük çekerler. Son iki çelik hattını ise geçmek kabil değil zediyoruz. pıldığını meydana çıkarmıştır. Fransa, isviçre, Almanya ve Belçi dir. Salavad son defa da postaneye gir Motörlü kuvvetler ve tank sürülerinin meğe teşebbüs etmiş ve sağlam olan kayı dolaşan ve sırf hududlardaki ha parmaklıkları kıramayınca müdür Şev zırlıklan tetkik eden bir Ingiliz muha şimşekvari hücumlan ihtimallerine karşı «imha suretile müdafaa» sistemine gece ketin evine girmek maksadile alt kat biri sunları yazıyor: «Son mart ayındanberi vaziyet çok ve gündüz devam ediliyor. Belçika hu pencerelerinden birinin camlarmı kesdeğişmiştir. Hududlardaki ahalinin en dudunda, Ardennes civarında hususî sumeğe başlamıştır. Salavad gürültü ile ayaklanan ev hal mühim düşüncesi ve korkusu istical ve rette yetiştirilmiş 4,000 kişilik makineli kından korkarak kaçmışsa da biraz son tehalükle hergün artan hazırhkUrdır. tüfek avcı kuvvetleri «birdenbire kaybora pusu kuran ve çoktanberi izini takib Bütün mükâlemeler muhakkak birkaç , lan yollar» üzerinde gittikçe mümarese eden jandarmalar tarafından yakalana dakika sonra bu mevzua dökülür, Al j lerini artırmakta bulunuyorlar. Bunlar rak Adliyeye teslim edilmiştir. manlar müstesna. Bunların dudaklan , son sistem mânialardır. mühürlenmiş, yalnız «sulh istediklerini» Hududlara yakın ana yollarda hiç Çin »efiri gitti söyliyebilirler...» göze görünmiyen asansörler vardır. Bu Çinin Ankara büyük elçisi General Ve gene bu muhabir ötedenberi bita yollar üzerinde yürüyen kuvvetler işte Ho Yao Tsu dün Avrupa yolile Ame raf olan İsviçreye geçiyor: bu asansörler sayesinde birdenbire göz rikaya hareket etmiştir. Çin sefiri Ame «Habeşistana yapılan haksız tecavüz den kaybolarak yeraltına saklanabil rikadan Çine gidecek ve iki ay sonra ötedenberi bitaraflığile tanınmış isviçre meketdir. Bu yollarla gelebilecek düşman tekrar Ankaraya dönecektir. gibi memleketleri bile çok sarsmış ve kuvvetlerine karsı da bu asansörler birer Gebzeyi soyan hırsız yakalandı VI M. TURHAN TAN uçurum vazifesini görmektedir. Dümdüz görünen yol üzerinde asansörlerin bir • denbire aşağıya alınması suretile o sırada üzerlerinden geçen düşman kuvvet leri toprak altına gömüldüğü gibi bun lar arkasından gelen kıt'alar içjn de birdenbire geçilemiyecek köprüsüz yanna lar peyda olmaktadır.» Fransızların Alman istihzaratını gö rüşü başka türlüdür. Çok dikkat ve alâka ile okunacak olan bu kısmı gelecek makaleye bırakıyoruz. Necile Hanımefendinin tabiri kadimî ile damı iğfaline düşmüş olan kocasmı teselli ve tedavi etmeği kendisine bir vazife ve mecburiyet bildiği için Süha ile beraber kendi kendini de teselli ve tedavi etmenin yolunu buimuştu. Kocasına karşı duyduğu eski emniyet ve itimad tekrar doğmuş, aşkı tekrar yenilenmiş ve bir müddet sonra, bu uzak yerlere gelmek üzere seyahate çıktıkları gün vapur, Sa rayburnunu dönüp te Marmaraya açılırken güvertenin tenha bir köşesinde ko casının boynuna sarılarak: "Cumhuriyet,, in tefrikast: 11 Abidin Daver DAV'ER Aşağıdaki kapalı bölükte de üç erkek | liyordu. Bir defa, daha henüz nişanlı olböyle bir aşifte için birbirlerini öldürme duklan zaman, kendi annesi öldüğü vamişler miydi? Sevdiklerimizin, bize ter kit idi. O zaman Sühayı çabuk affetmişcih ettikleri kadınlara bakınız. Bu ka ti; çünkü bu macerayı hem geçici addetdmlar, kocalarımızın hayvanî zevk ve miş, hem de annesinin kederile, nişanlısile arzularını tahrik etmenin yolunu biliyor çok az meşgul olduğu için, biraz da kalar. Kocalarımızı elimizden almanm ça bahati kendinde buimuştu. Süha da, o resini, erkekleri birbirine düşürmenin u yaz, Yeniköyde oturdukları zaman, konr sulünü biliyorlar. Vücudlerimizden ziya şuları olan güzel bir Rum kızı ile kısa de ruhlarımızı vermeği bilen, namuslu bir müddet cilveleştikten sonra, sonba kadmları, hayat yoldaşlığına kabul edi harda bu kadını unutmuştu. Fakat ikinci yorlar. Amma bizi ötekiler, bu aşifteler macerası, daha uzun ve daha vahim olkadar, metresleri kadar sevmiyorlar. Bir muştu. Hem de evlendiklerinin altmcı anamsulu kadın için, birbirlerini öldüren ymda... Sühanm bu ikinci marifeti, aleerkek görülmüş müdür hiç? lâde geçici bir çapkınlıktan çıkmış, tam manasile küçük bir aşk ve ihanet vak'ası Ateş gibi yanan kafasının içinde bu düşünceler dolaşırken ruhunu büyük bir olmuştu. Saniha, dört beş ay süren bu meraret kapladı. Kocasının öteki sada ikinci maceranın önceleri hiç farkına varkatsizliklerini hatırladı. Nişanlanalı iki, mamıştı. Yalnız kocasının haftada birkaç sıl ifade etmişse şimdi de Necile Hanıme Sırf benim için düşündüğünü, bulakşam yorgun argın ve geç vakit gel fendiye öylece anlatmıştı. Ayni ifade, duğunu ve yazdığım zannettiğim bu güevleneli bir sene olduğu halde, Sühanm kendisini iki defa aldatmış olduğunu bi mesi nazarı dikkatini celbetmişti; fakat ayni tabirler, ayni kelimeler, ayni cüm zel, bu ateşli sözleri acaba benden evvel Süha, ona, mühim bir teftişle meşgul ol leler, hatta ayni kâğıdlar. Süha, açık duğunu daha önceden söylemiş, oda inan" filizi geniş kâğıdlannı ve dar uzun zarfmıştı. Fakat bir gün, gizli bir elin kendi lannı bile değiştirmemişti. Mukaddes hanamına, apartımanın kapıcısına bıraktığı tıralan saklıyan küçük çekmecesini aça bir paket mektub, ona hakikati bütün a rak kendisine yazılan mektublan çıkardı. çıklığile öğretti. Bu aşk mektublan, Sü Otekilerle yanyana koydu. Mektublar o hanın kaleminden çıkmıştı. Bunlar, yeni kadar ayni idi ki, Süha, aşkını ifade için, nişanlandıklan zaman Sühanm, vazife zikrettiği bazı mısralan bile, aynen tekicabı Istanbuldan başka yerlerde bulun rarlamıştı. Değisen yalnız tarihler ve duğu günlerde, kendisine yazdığı mek «Sanihacığım» yerine «Necileciğim» hitubların tamamen ayni idı. Kocası bun tablarından ibaretti. lan şimdi Maçkada zengin bir dul ka «Aman, yarabbi tıpkı birbirinin ayni, dına yazmıştı. Bir baloda tanıştıklan Ne ayni değil kopyesi diyordu, tarihler ve cile Hanımefendiye... Bu aşk macerası isimler olmasa, bana yazdığı mektublar bir dargınlıkla neticelenince Necile Ha 1 sanacağım». Saniha, mektubların karşınım mektubları intikam almak için Sani sında teessüründen donmuş bir halde, dehaya göndermişti. mek ki onun için aşk, klişe olmuş bir gaZavallı Saniha, bu mektublan birer zete havadisi, akş mektublan da Yenicabirer okumuş, hepsini okurken de ayrı ay mideki eski arzuhalcilerin yazdıklan ıs rı ağlamıştı. Onu bu kadar çok ağlatan marlama mektublardan başka bir şey deve kalbini bu kadar yaralıyan şey, Sü ğilmiş. Ya mektublarını ezberlemiş, her hanm vaktile kendine yazdığı ve genc ka önüne gelene tekrar ediyor, yahud da bidınm «Mukaddes hatıralanm» diye kü rer kopyesini çıkarmış, lüzum gördükçe çük bir çekmecede sakladığı mektubların kullanıyor, diye ıstırablanmıştı. Sonra, birdenbire şu acı sual dimağını burgula ayni olması idi. Süha, bir zaman aşkını Sanihaya na mıştı? kaç kadına daha yazdı? Ateş gibi yanan başının içinde acı düşünceler, bir fırtınanın savurduğu yap raklar gibi karmakarışık dolaşmıştı: Demek ki yorgun argın işten değil aşktan, başka bir kadınm askından geliyormuş. Beni öptüğü zaman dudaklan, hâlâ başka dudaklann sıcaklığını ve lezzetini taşıyormuş. Fakat Saniha çok hisli ve ince ruhlu biı kadındı. Sühanm kendisine yazdığı mektublann aynini metresine de yazmış olması, onu, kocasının ihanetinden daha Hepsini unutahm. Kederli hatırafazla müteessir etmişti. Mukaddes hatıralarınm sıfıra inmesinden duyduğu acı, ları Marmaranm sulanna gömelim. Birkocasının başka bir kadmla düşüp kalk birimizi daha çok sevelim. Mes'ud bir mış olmasından müievellid ıstırabdan da çift kuş gibi, uzaklara uçalım, demifti. Halbuki Süha, işte şimdi onu tekrar ha kuvvetli idi. aldatmıştı ve artık kocasının kendisini daSühanın ihanetini isbat eden mektub ima ve her zaman aldatacağına kani ollan okuduktan sonra, kocasile karşı karmuştu. Şu anda, ne inkisar, ne ıstırab, şıya geldiği zaman müthiş bir sinir buhranı geçirmiş, asabî bir öksürük ciğerlerini ne teessüf duymuyordu; fakat daha i§ sarsmağa başlamıştı. Fakat Sühanın gös kenceli, daha korkunc bir duygunun zeterdiği nedamet o kadar mahirane olmuş, bunu idi. Yalnız kaldığını, bu manevî öyle gözyaşları dökmüştü ki Saniha onun yalnızlığın hiçbir zaman geçmiyeceğini günahını affetmekle kalmamış; ayni za hissediyordu. Bundan sonra, daima, ebemanda kocasını fazla üzdüğü için ondan dıyen yalnız, kimsesizdi. özür bile dilemişti. lArkast varl

Bu sayıdan diğer sayfalar: