23 Ağustos 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

23 Ağustos 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

23 Ağustos 1°36 Diyarbekiri imar için 5 senelik plân hazırlandı Bu sene içinde yapılacak işlerîn başında Atatürk heykeli var Şair Kuddusinin mezarı Son yıllar içinde Türklük için büyük bir şeref teşkil edecek mahiyette şu urlu hareketler görülüyor. Başta Büyük Onderin himayesile kurulan Türk Tarih Kurumu, tarihimizin en işlenmemiş mevzuları üzerinde ça lışırken, diğer taraftan da ülkemizin hemen her yerinde bulunan anıtları korumak, Anadolunun muhtelif yerle rinde yatan büyüklerimiz hakkında törenler yapmak gibi çok faydalı teşeb büsler oluyor. Değerli Başbakanımızın anıtları ko rumak hakkındaki bir tamimi de bü yüklerimizin bu işle nekadar candan alâka gösterdiklerini bildirmektedir. Bundan altı, yedi yıl önce Anadolu nun her yernide bir «Yunus Emre> ıhtifali yapılmış ve bu büyük Türk şairi, bu suretle gencliğe daha yakmdan ta nıtılmıştı. Mimar Sinan için yapılan ihtıfaller ise bugünkü neslin, babalarına karşı nekadar hürmet beslediklerini açıkça gösteriyor. Geçen yıl Kırşehirde yapılan «Âşık Paşa> ihtifali de bu şuurlu hareketin en canlı misallerinden birini teşkil etmektedir. Fakat bütün bu umumî temayüllere karşı nekadar yazık ki bazı yerlerde menfi tezahürlere şahid oluyoruz. XIX uncu asrın en kıymetli halk şairi Kuddusinin Bordaki mezarı yok edılmiştir. Kuddusi, XIX uncu asrın hiç şüphe yok ki en olgun ve en çok şöhret kazanan bir halk şairidir. Onun tabedilen divam Anadolunun hemen her tarafına dağılmış, şiirleri mecmualara, cönklere vazedilmiş ve hatta bir hayli manzumesi bestelenerek okunmuştur. Yunus tarzmm en velud bir şairi olarak göstereceğimiz Kuddusi şiirlerine içtimaî hayatımızı aksettirmiş olmak itibarile de ayrıca ehemmiyeti haizdir. Açık bir lisanla ve ekseriyetle hece veznile şiirler yazan bu şairin matbu divanma geçmiyen ve sırf lirik mahiyeti haiz olan bir hayli güzel koşmaları da mevcuddur. Kuddusi ayni zamanda da taassuba karşı isyan eden rind bir adamdır. Onun, bilhassa softalara karşı hücum ettiğini görmekteyiz. Hamasî şiirler de kaleme alan ve vatan uğrunda yapılan savaşların faziletini anlatan Kuddusi muhtelif mevzularda manzumeler yazan kıymetli bir şahsiyettir. îşte son devrin bu velud şairi için Niğde ve Bor gencliğinin bit etüd rleşretmelerini ve büyük şairi memlekete tanıtmalannı beklerken ne yazık ki, onun hatta mezarının kaldınldığını işitmekle mustarib oluyoruz. Bu yanlış hareketin derhal önüne geçileceğini kuvvetle umuyorum; çünkü zararm ne tarafından dönülürse kârdır. Sadeddin Nüzhet Ergun ingiliz Mekteblerinde tedrisat şekilieri Bir dayak ve bir düşünce Yazan : Prof. Salih Murad 10 22 \ 1 • 2o İ i: 1 i r i • Untversite /8 16 i • •• 1 1 ' ' ' '" Günden giine güzelleşen Diyarbehirden bir manzara 1 I * 1 1 1 Diyarbekir (Hususî muhabirimiz edilerek elli bin lira sarfile 24 aygır ala<3en) Tarihî ve coğrafî ehemmiyeti bilecek büyüklükte bir depo tesis edilmiş çok yüksek olan şehrimizin imar ve tan ve burada memur evleri inşa olunmuştur. nmi için beş senelik bir plân hazırlan Halen iki merkeble altı beygir mevcudu mıştır. îstasyonla sur arasmdaki sahaya olan depodan lüzumunda komşu vilâyettatbik edilecek olan bu plân Bayındırlık ler de istifade etmektedir. Ayrıca köy Bakanlığı tarafmdan hediye edilmiş o lülerin koyun, inek ve at cinsini ıslah için lup fazla itina gösterilmiştir. Şehrin bu iyi damızlık mubayaa edilmiş ve bunlar kısmında müddetin hitamını müteakıb ucuz fiatlar ve uzun taksitlerle köylüye modera ve yeni bir şehir yaratılmış ola dağıtılmıştır. Nümune hastanesinin üst kat inşaatı caktır. Esasen şehir yavaş yavaş kale d r ;ma naklolunmaktadır. Beş sene sonra tamamlanmış ve tebhirhanesi için yirmi eski Diyarbekir ehemmiyetinden çok kay iki bin lira sarfolunmuş, şehir su tesisa tına elli bin lira yardım edilmiş, yeni ve bedecektir. büyük bir nafıa binası inşa ettirilmekte Diyarbekir belediyesi mühim olan su Ve elektrik meselelerini tamamile hallet bulunulmuş, yol ve kaldırım inşasına azamiştir. Yarım milyon lira sarfile vücude mî yardım edilmiş ve sur dışında modern gelmiş olan her iki tesisatın mükemmeli bir vali konağı inşa olunmuştur. Bu sene yol faaliyeti de iyidir. Mar • yetine diyecek yoktur. Su, 13 kilometro mesafede bulunan Karacadağ sathı ma din ve Elâziz yollannda esaslı tamirat ilindeki Gözeli mevkiinden getirilerek tak yapılmaktadır. Osmaniye istasyon yolu sim olunmuştur. Elektrik santralı da çok da yeniden ve şose olarak inşa edılmek" tedir. Geyik istasyonu ile Eğil kazası büyüktür. Kanalizasyon muntazamdır. 933 te yapılmış olan fennî mezbaha arasında yol açılacak, Osmaniye Çer 'dan yılda kırk bin lira temin edilmekte mik yolunun inşaatı bitecek, diyarbekir dir. Kasablar için bir çarşı yaptırılmış, Silvan yolunun bozuklukları, köprü ve yol ve kaldırımlardan bir kısmı da tamir menfezleri tamir olunacak, Diyarbekir Kahrelib Muş yolunun toprak tesviyeolunmuştur . 936 çalışma programı daha zengindir. sine devam olunacak ve Diyarbekir Ha* Atarürkün heykeli dikilecek ve Ulu Ön nı Bingöl yolunda da icab eden ıslahat derimİ7İn yüksek hatırasını taşıyan Sa yapılacaktır. man köşkü tamir edilecek, asrî mezarlı A. E. TOKSAY ğın yolu, etraf duvarlan, su tesisatı, haİngiltere ile ticarî vuzları, teşciri, idare ve bekçi binaları tamamlanacak, iki umumî halâ, bir semt anlaşmalar bahçesi, kimsesiz ve fakirlerin himayesi îktısad Vekâleti müsteşarı Faik K u r için bir müessese, bir umumî pazarla top doğlu İngiltere ile yeni ticaret anlaşma * tan meyva ve sebze satış yeri yapılacak larının esaslannı tesbit etmiştir. Bu sene hr. Şehir dahiline aid harita üzerinde de Avustralyada üzüm rekoltesi çok noksan çalışılmaktadır. Belediye bütçesi istik olduğundan İngilterenin üzüm ihtiyacınj razla üç yüz bin ve hakikat olarak iki yüz memleketimizden temin etmek için ingiliz üç bin liradır. ihracatçıları teşebbüsata girişmişîerdir. Hususî muhasebede yardımlarım za îngilterede 10,000,000 îngiliz 'lirası ser Izmir panayırında manında yapmak suretile şehrin imarına mayesi bulunan kooperatifler birliği müçalışmaktadır. Adliye müfettişliğinden him mıktarda mübayaatta bulunacaktır. paviyonumuz gelmiş bulnan yeni valimiz çok değerli Bu meyanda lzmirde de bir şube a^ılaîzmir beynelmilel panayırında lstanbul bir zattır. Memleket kendisinden büyük cağı anlaşılmaktadır. paviyonunu hazırlamak üzere Izmirî gir himmet ve gayretler beklemektedir. miş olan lstanbul Ticaret Odası tetkikat Hususî muhasebe; Atatürkün heyke Modada yapılacak sünnet şubesi müdürü Galib Bahtiyar dün dcnlinin yapılması için Belediyeye on beş düğünü nıüştür. bin lira ve binanın tamamlanması için Kızılay Kadıköy Hasanpaşa kamu Panayırda lstanbul namına altı pa• Halkevine elli bin lira yardımda bulun nu başkanlığından: viyonun yerini kaplamak üzere 120 metmuş, Halkevinin işgal ettiği nafıa bina • Kızılay Kadıköy Hasanpaşa kamuro murabbalık bir paviyon yapılmakta sını yaptırmış, köy mekteblerinden ba nu tarafından Modada (Bomonti) ka dır. Bu paviyonun iki tarafında Istanbul zılannı tamir etmiş, bu yıl açılacak kız zmosu bahçesinde 4 eylul 936 tarihine enstitüsü için eski san'atlar mektebini is musadif cuma günü akşamı bir sünnet sanayicilerinin tuttuğu 30 paviyon bulutimlâk eylemiş, ücret ve maaşatı günün • düğünü tertib edilmiş olduğundan ço nacaktır. de vermiş, biitün taahhüdlerini ödemiştır. cuklarını sünnet ettirmek istiyen kim i Fransaya ihracatta kolaylık selerin 3 eylul 936 perşembe akşamma Fransızlarla yapılan muvakkat ticaret Idarei hususiye, mülkiye müfettişlerinkadar pazardan maada her gün saat anlaşmasının hususî takas kısmında ihraden Bay Basri Konbara Diyarbekir ta 16 dan 19 a kadar Kadıköy Hasanpaşa rihini yazdırtarak (4300) lira sarfetmiş, mahallesi Kurbağalıdere caddesindeki catçılar lehine mühim bir değişiklik ya 5,500 lira ile telefon şebekesini tesis et Kızılay dispanserine ve yahut her gün pılmıştır. Değişiklik takas yapılırken mumiş, bugün fidanlık haline ifrağ edilmiş saat 9 dan 19 a kadar Kadıköy Pazar kabil ithalâtın ne nevi mal olacağı ve itbulunan büyük bir nümune çiftliği kur yolunda kâin (Rifat Muhtar) eczanesi halâtçınm ısmi zıkredılemezse ihracatçı ne müracaatle çocuklarım kaydettirme nın ismile ihra*at yapılabilmesi şeklinde muştur. dir. Civar vilâyetlerin de yardımı temin leri lüzumu ilân olunur. rettı. Saniham, Sanihacığım! Titriyen dudakları arasmdan kelimeler döküldü: Sevgili Sanihacığım, beni hatırlı yacaksmız değil mi? Genc kadın, onun yeşil gözlerinin yalvaran bakışına mukabele ederek cevab verdi: Her zaman sevgili aşkım, her zaman! Sonra, Ercümend, adeta, haşin bir hareketle Sanihayı göğsünün üstüne bas tırdı ve nihayet, o kadar çok istediğıni yaptı, genc kadmı ağzından öptü. Saniha, tatlı bir başdönmesi içinde kendini bırakmış, ağzını vermişti. Hasretli dudaklarını bırleştiren bu öpüşme, bütün bir ebediyet için, ruhlarını da birleştirmişti. Saniha, öyle bir heyecan ve halecan duydu ki dizleri kesildi, düşecek gibi oldu. Düşmemek için Ercümende yaslandı, başını göğsüne sakladı, haki ceketinin altında, onun seven kalbinin şiddetle çarptığını duyuyordu. Denizden doğru tatlı, ılık bir rüzgâr esiyor, ağacların pembe çiçeklerini, bu sevişen ve ıstırab çeken genclerin üstüne döküyordu. Delikanlı Sanihayı göğsü $ n /o Orta tekn'if mvktebi 1 I im Londosun güreş sırasında sık sık yaptığı tayyare oyununu andıran kızgın bir hamle ile tepesinin üstünde minimini yavruyu fınl fınl döndürdükten sonra kalın bacaklannı kıskacvari açtı, çocukcağızı bu korkunc mengeneye sıkıştırdı, pataklamağa koyuldu. Hem vuruyor, hem soruyordu: Benim bahçemde işin ne? Söyle bakayım piçkurusu! Çam azmanı bir adamm yumruklan altında kemikleri çatırdıyan çocuk boğula boğula cevab veriyordu: Topum düştü amca, onu anyordum. Topun incir ağacına mı asıldı ki sen dallar arasında mekik dokuyordun kâfir. Yoksa benim incirlerim senin gözüne top gibi mi görünüyordu? Seni yemiş hırsızı seni, seni kepaze seni! Çocuk, dayağa tahammül gösteriyordu, «polis» diye bağırmıyordu. Çü'nkü suçlu olduğunu anhyordu. Öteki de, yavruyu hırpalamakta pervasızdı. Çünkü insafsızlığına rağmen hakh idi, bir hırsızı dövüyordu!.. *** j Bu manzara bana, biri Türk, biri Alman, iki fıkra hatırlattı. Türk olan fıkra, vurabalıya kabilinden olmak üzere, Nasreddin Hocaya atfolunur, yükletilir. Guya Hocanın bir gün canı hıyar ister, ilk rasladığı bahçeye girip körpelerinden gözüne kestirdıklerini toplayıp torbasına doldurmağa koyulur. O sırada bahçe sahibi boy gösterir ve ne yapacağını şaşıran Hocayı enseleyip sorguya çeker: Burada ne arıyorsun? Rüzgâr attı kardeşim. Ya bu hıyarı küme küme kim kopardı? Rüzgâr beni sürüklüyordu, uçmaktan kurtulmak için önüme gelen nesneye sarılıyordum. Hıyarlar bu yüzden koptu. Babçe sahibi, kendisile istihzaya giriştiğini sandığı hırsızın bu yüzsüzlüğünden büsbütün hiddetlenir ve Hocayı tartaklaya tartaklaya sorar: Hepsi iyi amma be herif, hıyarları torbaya kim doldurdu? Hoca, hayran hayran cevab verir: îşte buna sen de şaş arkadaş, ben de şaşayım. Almanların fıkrası şudur: Berlinden bilmem nereye uzanan şose kenarında bir elma ağacı üremiş, serpilip büyüyerek meyva vermeğe başlamış. Yolculardan biri, yeşil yapraklar arasma dizilen kızıl elmalarda, zümrüd bir avizeye sıralanmış yakut toplar güzellıği sezerek manzara nm güzelliğine zarar gelmemesi için bir çare aramış ve bir beyaz kâğıda: «Bu ağacdan meyva koparılamaz» ibaresmi yazıp asmış. Fıkrayı yazan adam, binlerce yolcudan tek bir kimsenin ağaca el uzatmadığını ilâve ediyor!.. Dövüldüğünü gördüğüm çocuğun vaziyetile şu iki fıkranın medlullerini kanştırır ve sonra bir tahlil yaparsak gayrin malına saygı göstermek hissinin kökleştirilmesi için küçükler üzerinde daha ciddî çalışmak icab ettiği neticesine vannz. Çocukların, şose kenarlarındaki orta malı ağaclarda yetişen yemişleri bile sadece selâmlayıp gecmelerini temin etmeliyiz. Bize, bu yakışır! Evvelki makalelerimde söyledığim gibi rek bir yüksek mühendis mektebine gireIngılizlerin terbiye sistemi Fransızlarınki bilir. ne nazaran daha elâstıkidir. İlkmektebin Yüksek ilkmektebdeki bir talebe 14, 15 veya 16 yaşında bir Sandüviç mektedört sene süren birincı kısmını bitiren talebeler ayrılıp 5, 6 ve 8 inci makalelerde bine girerek 6 senelik kuru takib edip söylediğim gibi yüksek ilkmektebler, tâli mühendis diplomasını alır. 6 ncı makaleve ilkmekteblerde tahsiline devam edi de bildirdiğim veçhile Sandüviç mektebyorlar. 16 yaşında tâli mektebı (yani kü lerine devam eden talebe gündüzleri işe çük liseyi) bitirenler arasında zekâ ve ve geceleri derse devam eder. Bu suretle kabiliyetleri yüksek olanlar üniversiteye bir taraftan maişetini temin ve diğer tagiderler. Bazıları altıncı makalede bildir raftan yüksek tahsil programını takib ediğim gibi yüksek liseye girip 18 yaşında der. Bu talebeler arasında haftamn yanüniversiteye girer ve 21 yaşında üniversi sında mektebe ve diğer yarısında işe giden teden B. Sc. (fen bakaloryası denilen talebeler vardır. Bizde bir vakitler şehadetnameyi) alırlar. Bunlar isterlerse (Haddelhane) adlı böyle bir müessese sonradan daha yüksek dereceleri kazanır vardı. O da bize İngiltereden gelmişti. lar. Diyagramda görüleceği üzere üniverHasılı normal bir talebe Îngilterede ü siteye girmek istiyenler daha ziyade liseniversite programını 21 yaşında bitirir. lere devam ettikleri halde yüksek mühenBunlar arasında 20 yaşında bitirenler de dis mektebine girmek istiyenlerin çoğu vardır. Bunlar işin akademik tarafı. Ter yüksk ilkmektebe veya orta teknik mekbiye sisteminin teknik tarafı diyagramın teblerine devam ederler. Orta teknik sol tİA?m l d4 r goru]uUrr / Bu • \liyagrama mekteblerinde elişlerile riyaziye, fizik, kimya gibi müspet ilimlere ehemmiyet göre ilkmekteb "talebesi 13 yaşından iti venlir. baren her sene diğer bir mektebe girebilYüksek ilkmekteb talebelerinden bir mek imkânını kazanıyor. kısmı 8 inci makalede bildirdiğim gibi 13 yaşındaki bir talebe isterse üç seSantral mekteblerine devam ederler. O nelik bir teknik orta mektebine girip bu makalede bildirdiğim gibi gerek bu mekradan hayata atılabilir; yahud bu mekte teblerin ve gerekse bunlara devam eden bi bitirdikten sanra giris imtihanmı vere talebe adedi gittikçe artmaktadır. Sıvas Belediyesi mezbaha yaptırıyor Sıvasta Etem parkında sandal gezintisi Sıvas (Hususî) Sıvasta sıcaktan bunalanlar hava almak ve serinlemek için ya kaplıcalara, yahut Etem parkına giderler. Parkta güzel bir kazino, havuz ve suda gezmek için kayıklar mevcud oldunün üstüne bastırdı: Sizi bir daha göremiyeceğim, hiç göremiyeceğim, siz de beni unutacaksınız, dedi. Saniha cevab olarak onun başını yavaşça ellerinin arasma aldı ve biraz evvel istediği gibi, o ıslak yeşil gözleri öptü. Benim aziz aşkım, benim zavallı aşkım! Dudaklarında aşkm tadile gözyaşla rınm tadı birbirine karışmıştı. Benim aziz aşkım, benim zavallı aşkım! Ben hiç sizi unutabilir miyim? Ercümendin boğazından bir feryad yükseldi: Elveda se\gılım. Sonra, kadının yüzünü, gözünü, ağ zını, boynunu, ıslak ve titrek buselerle, asabî bir çırpınma gibi kısa kısa, çabuk çabuk, üstüste öptü. Saniha, nihayet, kollarınm arasmdan kurtuldu: Allaha ısmarladık, inşallah gene görüşürüz benim güzel aşkım, dedi. Ercümend, gözyaslarını sildi ve pembe çiçeklerle dolu ceketini silkeledi. Bana mektub yazacaksınız, değil mi? Size Mersinden, Konyadan, Istanğundan gayet iyi vakit geçirilmekte dir. Belediye ayni zamanda fennî bir mezbaha inşasına karar vermiş olduğundan birkaç gün evvel temel atma merasimi yapılmıştır. buldan, her yerden mektub yazacağım. Bir defa daha birbirlerine baktılar. Bu bakışta bir ayrılık hicranının öldürücü melâli vardı. Bundan sonra bir kelime bile konuşmadan, ağlıyan yüreklerinin sesini dinliyerek kasabaya döndüler. Eldivenlerinizi bana verir misiniz? diye yalvardı, bu mini mini elinizin ve güzel kokunuzun bana bir hatırası olsun. Eldıvenlenni uzattı. Ercümend, haki" katen Sanihanın kokusu sinmış olan üstü siyah bagetli beyaz eldivenleri alıp de rin derin kokladı. Onun kokusu, derdini, ümidsizliğini büsbütün coşturdu. Sizden burada aynlacağım. Gidişinizi görmeğe tahammül edemiyeceğim. Kocanızın önünde hüngür hüngür ağlamaktan korkuyorum. Aşkınız beni gülünc ve budala etti. Allaha ısmarladık Sani hacığım. Sonra, kasketini şiddetli bir hareketle başına geçirdi, koşarak kaçıp gitti. Saniha, belki dönüp arkasına bakar diye beyhude bekledi. Genc kadın gözlerile, onun ince, uzun siîuetini takib ederken kendi kendine soruyordu: «Genc, metin ve cesur bir askeri böyle çocuk gibi ağlatan esrarlı kuvvet nedir M. TURHAN TAN yarabbi ?» Saniha, bu suali sorarken adeta utan" dı. Kendisi, kadın olduğu ve daha hassas olması lâzım geldiği halde, bir damla gözyaşı dökmemişti. Ercümende o kadar acıyordu ki ona karşı duyduğu merhamet ve şefkat hissi, bu anda ona kendi d e r dini ve acısını unutturmuştu. "Cumhuriyet,, in tefrikası 45 A'bidin Daver DAV'ER Fakat, ikinci benliğim içimden bağırıyordu: «Daha iyi bırak gitsinler; kocası onu alsm götürsün. Böyle olursa daha çabuk unutursun.» Fakat garson Çağanozu görüp te bana getırdığı fena haberi, tahmin ettiğim zaman, dünya başıma yıkıldı sandim. Îşte o zaman, sizi nekadar, ne kadar sevdiğimi anladım ve bir çocuk gibi ağlamağa başladım. Askerlerim ağladığlmı görmesin, diye de kaçtım. Benim için, bu kadar zâf manasız ve saçma değil mi? Saniha, o kadar teessür ve heyecan içinde idi ki müşkülâtla yürüyordu. Demek Ercümend, kendisini bu kadar seviyordu. En güzel, en coşkun hulyaların da bile böyle bir aşkla sevilmeği ümid etmek cesaretini gösterememişti. Kendi sini o kadar seven bu delikanlıyı, şimdi, hatta teselli bile edemeden bırakıp git mek lâzım geliyordu. Gözleri karanyor, bacakları titriyordu. Oraya toprakların üstüne yığılıp kalmak, sonra, hayatında belki bir kerecik daha göremiyeceği bu aîiz kederli başı dizlerinin üstüne yatırıp okşamak istiyordu. Ercümend yalvarıyordu: Çabuk olun, çabuk, neredeyse, Süha sizi arar. Onu memnun etmek için Saniha bü tün kuvvetini toplıyarak hızlı hızlı yürümeğe başladı. Derenin üstündeki küçük köprüyü geçerek karşı taraftaki bağçelere doğru ilerlediler. Burada da ağaçlar çiçeklenmişti. Zabit, kadmın elinden tutarak kuytu bir köşeye götürdü. Başlannın üstünde pembe bir kubbe teşkil eden iki kayısı ağacınm altmda d u r dular. Bir kolile belini sardı. Sanihanın vücudünü kendine doğru çekti, genc kadın, başını arkaya doğru attı. Uykusuzluktan, ağlamaktan kızarmış zavallı gözlcrile uzun uzun onun güzel yüzünü sey 18 Fakat, genc kadın da bü derdi ve acıyı, bütün şiddetile duymakta gecik medi. Otomobil, kasabadan çıkıp ta fena yollarda, kırlardan süratle geçmeğe başladığı zaman, Saniha etrafına bile bakmıyor, tozdan korunmak bahanesile yir züne örttüğü vuval başörtüsünün altında, sessiz sessiz ağlıyordu. Hiçbir şey gör müyor, hiçbir şey duymuyor, hiçbir şey düşünmüyordu; yalnız, her an, biraz daha Ercümendden, sevgili Ercümendinden, aziz aşkından, zavallı aşkından uzaklaştığmı biliyordu; o kadar... Süha, yanında volana sarılmış, yolun düz ve iyi kısımlarına geldikçe gaze basıyor, spor araba, ok gibi fırlayınca: Sürat ne iyi şeydir; yollar iyi olsa da hep seksen, yüz kilometro ile uçsa.k.. diye bağırıyordu. T ArJum vari

Bu sayıdan diğer sayfalar: