11 Ekim 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

11 Ekim 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

11 Birinciteşrin 1936 CUMHURIVET f SPOR BAHiSLERİ Ilk yeni olimpiyadlar Atinada nasıl yapıldı? Yazan : Selim Sırrı Tarcan Yenı bir eser vücude getırmek nekadar güç bır iş ise onu yaşatmak bın kat daha zordur. Once azim, sonra cehd, daha sonra mücadele başlar ve bu cidalde muzaffer olmak içın de büyük bir sabır ve büyük bir sebat lâzımdır. (Coubertin) in meydana çıkardığı yeni Olimpiyadlar bütün dünyanın takdırini celbeden muazzam bir eserdir. Bu zor, bu takat tüketıci işi nasıl başardığını biraz da kendi lisanından dınliyelım: (Coubertin) Olımpiyadları yeniden diriltmek için sarfettıği emekleri 1909 da neşrettıği (Une campagne de 21 ans) Yirmi bir yıllık bir cidal adlı eserinde kendıne has olan selis bir ifade ile anla tıyor ve şöyle diyor: Olimpiyadların yeniden ve beynelmi lel bir şekılde ihyasma dair olan raporumu Sorbonda toplanan kongreye kabul ettirdıkten sonra, kongrenin bu kararmı bir telgrafla Yunan Kralına arzettim ve Velıahdin yaveri kaymakam Sabouncakisten şu mektubu aldım: «Olimpiyadların Atinada yapılması hakkında verdiğiniz karar Kral ve Veliahdin pek hoşuna gitti ve oyunların himayesini de kabul ettıler.» Bu cevabı 1894 te aldım. Ayni zamanda Dahiliye Nazın M. Dragoumisten ta mufassal bir mektub aldım. Yunanistanın malî vaziyeti bir stadyom yapmağa müsaid değıldir, siz bu birinci Olimpiyadı 1900 sergisi münasebetıle Pariste yaparsanız daha muvafık olur, diyordu. Artık Yunan hükumetini ikna etmek için her fedakârlığj göze almıştım. Derhal Atinaya gittim, Başvekil Tricopisle görüştüm, o da bana: «Gelıniz meseleyi birlikte tetkik edelim, göreceksiniz ki bütçemiz böyle büyük bir işi başarmağa müsaid değildir, dedi. Atinada Parnasse cemiyeti edebiyesinin reisi olan M. Politis benden Olimpiyadlar hakkında bir konferans istedi ve bunu Başvekilden en mütevazı bir memura kadar bütün hükumet adamları ve mütefekkir zümre büyük bir alâka ile dinledi. Gazeteler benim projelerimdeft hararetle bahsettiler. Bir hafta içinde bütün Atina ileri gelenlerini iknaa muvaffak oldum. Hükumet bir piyango tertibine karar verdi ve bir taraftan da bir iane defteri açtılar ve 1895 te 130,000 drahmi topladılar. İs'tanbul Rumlan 10,000 drahmi gönderdiler. O sırada Mısırda tica retle meşgul olan M. Averof ta bu millî şeref uğruna bir milyon drahmi hibe ettiğini bildirdi ve hemen işe başlandı ve Atina stadyomu iki senede meydana çıktı. Başta îngiltere Kralı olmak üzere bir çok Avrupa hükümdarlan, prensler bu müsabakalan görmeğe geldiler. Ilk Olimpiyadlar umduğumuzdan çok parlak oldu. Garibdir, Olimpiyad müsabakalarının sonunda Atinada bazı gazeteler birden bire aleyhimde neşriyata başladılar ve açıktan açığa bu Fransız kim oluyor? Bu adamm Olimpıyadlarla ne münasebeti var? Bu bizim millî şerefimizi ne salâhiyetle dünyaya maletmek istiyor? Hem dört yılda bir neden ba«ka şehirlerde müsabakalar olacakmış? İşte stadyom! îşte meydan! Boy ölçmek istiyenler buraya gelsinler. Diye yaygara kopardılar. Olimpiyad oyunlannın yeniden ihyası dolayısıle Atinaya gelen bütün ecnebilere tebrik ve teşekkür mektubu yazıldığı halde bana yıllardanberi çektiğim emeklere mukabil gönül alıcı bir kelıme yaz madılar. Bu kadarla da kalsa neyse, fakat daha ileri giderek benim bu temiz ve hasbî tesebbüsümü kıskanarak akla hayale sığmadık küfürleri savurdular. «Sen Yunan tarihinin tacında bir pırlanta mahiyetinde olan Olimpiyadlan çalmak istiyen bir haydudsun» dediler. (*) Bunlar bana vızgeliyordu, çünkü ben yaptığım işin temizliğinden ve Olimpiyadların ilerıde sulh ve salâha hâdım bir müessese olacağından emindim. Atinadan ayrıldığımın ertesi günü Başvekil Delyaninin riyasetinde topla nan bir komisyon Olimpiyadların her dört senede bir yalnız Atinada yapılması hakkındaki kanun lâyihasını hazırhyordu. Fakat artık beynelmilel komite teşekkül etmiş ve işler muntazam bir cereyan almıştı. Fılhakika Atina dört sene sonra millî bir Olimpiyad tertibine teşebbüs ettiyse de bir çok paralar heba oldu. Tabiatile onlar da beynelmilel Olimpiyad komıtesinin kararlarına boyun iğdiler.» 1894 te Atina stadyomunda tertib edilen birinci Olimpiyad programı şuydu: 1 Atletik sporlar 2 Su sporlan 3 Futbol, tenis, taume oyunlan 4 Eskrim, boks, güreş 5 Binicilik, polo, atıcılık 6 Cimnastik 7 Velospid. Birinci enternasyonal Olimpiyada yalnız on devletin murahhaslan iştirak etmişti: îngiltere, Fransa, Isveç, Amerika, Rusya, Italya, Yeni Zelanda, Uruguay, Yunan, Macaristan. Bu murahhaslar ne hükumetler tarafmdan tayin edilmiş, ne de spor federasyonları tarafından intihab edilmiş değilIerdi. Olimpiyadlar müessisi Coubertin spora hiçbir menfaat beklemeden büyük bir aşk ve imanla kendhıi fefriliföianlart' seçmişti. Kışbusene hemer BIR GEZİNTİDEN N O T L A R Î ken çelecek, hem de Büyük Fredriğin siddetli olacakmıs? Erciyesin her tarafı bembeyaz karla örtüldü Sarayın odalarından, salonlarından geçtikçe güzel Kayseri (Hususî) Bundan bir kaç gün evvelki Cumhuriyette (Bu sene kış san'atların birer şaheser nümunesi olan tabloları, nasıl geçecek?) başhklı yazıda Memeri ismmde bir Fransız aliminin Fransız heykelleri tetkik etmemek mümkün değildi... Akademisine verdiği bir kominikede bu yılki kışm siddetli geçeceğini iddia et mekte olduğunu okuduk. Cumhuriyetm dedıği gibi teselli dahi olsa. biz Kayse rılıler de (erken gelen kış tez gider) diye bir taraftan seviniyoruz amma, bir taraftan da Fransız aliminin iddiasmı buradaki bir ölçüye vurarak hemen hemen kabul ediyor ve gümbürtülü gelecek olan kışın şıddetinden korkuyoruz. Her şehrin, gelecek yaz ve kışın şıddetini gösterecek bir ölçüsü, tabiî bir mikyası var mı, yok mu bilmem?.. Fakat Kayseride halk tarafından uzun yıllardanberi tecrübe edilerek artık tea mül haline gelmiş bir kış ölçüsü vardır ki bu da Erciyeştir. İşte Erciyesi, Kayserililere bu yılki kışın hem vaktinden daha erken, hem de eskilerine nazaran daha siddetli olacağını bundan on beş gün önce işaret etmiş ve halk ta kışı şimdiden dolgun odun ve kömür hazırhklarile karşılamağa başlamıştır. Fransız aliminin iddiasını teyid eden Erciyeş kış ölçüsü bakınız nasıldır: Kayserinin deniz üstünden irtifaı 1050 metrodur. Erceyşin ise 3980 dir ki şu hale göre Erciyeş Kayseriden 2930 metro yüksek demektir. Erciyesin tepesine yağan kar 2930 Pots damdaki sarayında... 6 [*] Canlı tarihler ursanm canlı tarihi diye anılan bir zatın öldüğünü gazeteler yazdılar. Ben bu haberin altında ondan bize armağan kalan canlı eserlerin cetvelini aradım. Fakat bulamayınca ölüm haberinden duyduğum keder ziyadeleşti. Çünkü anladım ki yalnız bir fani göçmemiştir, onunla birlikte bir hayli yurd bilgisi de goçüp gitmiştir. Bizde ansiklopedik bilgisi geniş olanlara ayaklı kitabhane, tarihin teracüm ve fıkra gibi şubelerinde kuvvetli bilgi taşıyanlara canlı tarih demek âdet olmuştur. Ayaklı kitabhaneler, o isimle tarihe de geçen eski hocalardan Müftizade Mehmed Efendi gibi gerçi eli öpülecek kimselerdir. Lâkin onlann bilgisi mevcud kitablara dayandığı için sahneden çekilip gitmelerile millî irfan hayatı esaslı bir ziyana uğramaz. Yerlerini başkalannın doldurması mümkündür. Fakat canlı tarih diye anılan takımm kıymeti büsbütün başkadır. O gibiler yazıh bilgi taşımazlar, henüz yazılmıyan şeyleri kafalanna geçirerek gerçekten canlı bir vesika hazinesi mahiyeti alırlar. Bu sebeble gözlerini hayata kapadıkları gün millî irfan hayatımızdan önemli bir parça eksilmiş olur. Bu bahsi aydmlatmak için bir iki örnek vereyim: Abdülhamidin kitabilerin den bir îsmet Bey vardı. Osmanh alimlerinin, şairlerinin, vezirlerinin, musikişinaslarının ve hulâsa o devirde yetişen bütün meşhur şahsiyetlerinin hal tercümelerini, nerede doğup nereye gömüldüklerini eksiksiz bilirdi. Filân şairin divanı var mıdır, varsa hangi kitabhanede bulunur, îsmet Beyce mutlaka malumdu. Asıl enteresan olan taraf onun itimada lâyık bir neseb alimi olmasıydı, bütün meşhur Türklerin usulü füruunu üçer beşer göbek vesikalarile tesbit edebilirdi. Bu canlı tarih, bilgisile beraber dünyadan çekilip gitti!. Ali Emiri Efendi de böyleydi. Birçok şeyler bellemişti. Hiçbir tezkerei şüera, hiçbir hadikai vüzera onun kadar doğru bilgi vermezdi, veremezdi. O, hayli kuvyetli mehazlerden sayılan Kamusülâlâmı, yahud Sicilli Osmaniyi sadece hafızasının kuvvetile sahife sahife tashih edebilirdi ve yaptığı düzeltmelerin doğruluğunu da kitablarda yerlerini göstererektevsik etmekte güçlük çekmezdi. Bu adam da büyük bilgisini kâğıd üzerine dökmeden göçtü, yalnız millete yirmi bin cild kadar kitab bıraktı. Halbuki kafasındaki bilgi bu büyük kitabhaneden de zengindi. Şimdi canlı tarih sayılabilen üstadlardan Ibnülemin Mahmud Kemal sağdır. Bu saygıdeğer alim, muhtelif vesilelerle kitablar yazarak ve bir takım eserlere mukaddemeler ilâve ederek bilgisinden bir kısmını zayi olmaktan korumuştur. Fakat ortaya koyduğu bilgi, henüz koymadıklanna göre çok azdır. O da bir gün şu fani dünyadan el çekerse bir bilgi hazinesi daha kaybetmiş olacağız. Bu canlı tarihlerin bir tılsım gibi kapalı yaşamaları çok acıklı birşey. Saklan • dıkları köşelerden bu gibileri bjulup çı « karmak ve taşıdıklan bilgiyi avuc avuc alıp kitabhanelere yerleştirmek lâzım. Henüz perakende duran tarih, bu himmeti ve bu hizmeti de bekliyor. Postdamdaki tarihî Ertesi gün «devlet spor meydanlan» denilen Olimpiyad yerlerini gene oto büslerle gidip gezdik. Bu yerlerin kart postallardaki resimlerinde mikyası nekadar küçülüyor! Göz o resimlere bak makla aslmı tahayyül etmekten nekadar uzak düşüyor! Bir karınca mikyasından dev mikyasına çıkmak, bir kıt'anm haritasına bakarak kıt'ayı gözönüne getirmek gibi bir şey! Beş gün sonra yüz binden fazla seyirciye oturduğu yerde Olimpiyad oyunlarını görmek fırsatını verecek olan o bomboş stadyomu, on bin kişilik açık hava tiyatrosunu, hele o zemine döşenen deniz mavisi fayanslardan dolayı sulan Boğaziçinin tertemiz suları gibi ışıldıyan 80 metro uzunluğundaki yüzme havuzunu kadın erkek içinde tek tük yüzenleri veya kenarda anfiteatr tarzındaki sıralarda oturanlarile hele bunlan yüzlerinin bütün güzelliği, vücudlerinin bütün tenasübü ile görmeden gözönüne getirmeğe imkân var mıdır?.. Bu akşam belediye dairesinde kabul merasimine davetli idik. Bu merasim dolayısile söylenen nutka kıymetli yol ar kadaşlarırnızdan Bayan Kıymet cevab verdi. Almanlar içinde hâlâ Türk erkeğini Yeniçeri kıyafetinde, Türk kadınmı da yüzü kapalı ve siyah bir çuval içinde farzedenler var. Değerli kültür müfettişlerimizden olan Bayan Kıymet selis bir ifade ve pürüzsüz bir genc kadın sesile eski silâh arkadaşımız medeniyet ve irfan kaynağı olan Almanyada gördüğümüz hüsnü kabulden ve hakkımızda gösterilen tezahürattan çok mütehassis olduğumuzu bildirmekle başlıyan ve candan alkışla nan bir cevab verdi. Bu cevab, türkçesi gibi almancası da kuvvetli olan gene çok değerli öğretmenlerımızden Ayşe tara fından almancaya tercüme edildi. Yü zümüzü ağartan bu Türk kadınları Almanlara irfan seviyelerini ölçmek için geniş bir fırsat vermiş oluyordu. Öğret men Ayşenin bu müstesna meziyeti seyahatimiz devam ettiği müddetçe Türk öğretmenlerinin şerefini artıran amillerden oldu. değirmen Yeni bir bahçe mi? Hayır! Atina enternasyonal Olimpiyadlan Erciyesten horkunç bir manzara 1896 yılı nisanınm onunda başladı ve on metro aşağıda bulunan Kayseriye her besinde bitti. Bu ilk Olimpiyadlarda mü fasılasında on veya on beş gün mola sabakalara istirak edenlerin adedi yüzü vermek suretile beş seferde ve derece rçeçmemişti. Bizimle beraber Almanya, derece yağarak iniyor. Tecrübe edilmiş Belcika, daha birçok Avrupa devletleri, bu ölçüye göre kar, eylul nihayetine henüz enternasyonal komitede azalan doğru Erciveşin yüksek sivriliklerine, teşrin iptidalarında biraz daha aşağılabulunmadığından tabiî Olimpiyadlara işra, teşrin ortalarında Lifos tepesine ve tirak edemediler, yalnız kendi nam ve diğer yüksek mahallere, teşrin nihayethesabına pehHvanlarımızdan Koç Meh lerinde ise Tekir yaj'lasma ve o seviyemed birkaç arkadaşile güreşlere istirak et de olan irtifalara, ikinciteşrin başmda mek üzere Atinaya gitmişlerse de bu mü ise Zencidere ve Talas mıntakalarma sabakalar yalnız amatörlere mahsus oldu iner ve ikinciteşrin ortalarında ise Kayğundan müracaatlerini kabul etmemiş seriyi teşrıf eder ve Kayserililer kışı lerdir. Atina Olimpiyadında hiçbir Türk işte böyle bir merasimle bekler ve karmüsabakalara girmemiştir. Filhakika şılarlar. Tecrübeye müstenid olan bu mikyas Abdülhamidin mutlakiyet rejimi buna aşağı yukarı hiç değişmez gıbi bir şey. müsaid değildi. Fakat müsaid olsa da Hatta icab ederse Kayserililer her yıl, müsabakalara girecek genclerin amatör kışm geliş vaziyeti hakkında Memerinin olduklarını enternasyonal komitede mu yaptığı gibi Fransız Akademisine katrahhas olan zatm tasdik etmesi şarttı. iyete yakın bir ihtimalle bir kominike Biz ise bu komiteye 1906 da girdik. de verebilirler. Kışın erken ve siddetli olmasma gelince, henüz teşrinin orta SELİM SIRRI TARCAN larında bile bulunmadığımız halde kar. (Une campagne de 21 ans) sahife şimdiden Ali dağının tepesine ve Tekir 128. yaylasımn aşağılanna kadar inmiş ve bembeyaz örtüsile buraları kapamıştır. Kar şimdiki indiği yere ancak bu ayın sonunda yetişmesi lâzım gelirken bu nun birdenbire ve eski âdetlerini de dinlemiyerek Kayseriye doğru yaklaşması ilân ve ispat ediyor ki, kış hem erken, hem de biraz sinirli ve siddetli olacaktır. Şimdi akşamlan burada paltosuz gezilemediği gibi gündüzleri de sabah ve akşam pardesü giymek ihtiyacım in san, ensesini yalıyan ince sızılı soğuk tan anlamaktadır. Binaenaelyh kışm şid detli olacağı bu yıl burada umumî bir kanaat halindedir. Beri taraftan da rasadcılar ve bu ilmin mütehassısları istedikleri kadar: (Rasadat ancak 24 saat icindeki hava tahavvülâtını gösterir ve öbür tarafa geçemez!) diye iddia etsinler, Kayseride bu kanaati kabil değil değiştiremezler!.. Burada tecrübe, ilme kumanda ediyor. müdürü Ali Rıza verdi. Sözleri bile edebiyat kitablanna misal olarak alınacak bir başkalık gösteren bu yoldaşımızm ver diği emek nisbetinde mümtaz olan nu tuklarını candan alkışlamamak kabil mi idi? Söylenen nutuklar ve bilhassa tercümeleri hakkında arkadaşlarıma borçlu olduğum şükranı böylece ifa ettikten sonra gene Berline dönüyorum. Evvelce sinemasını yaptığım program dairesinde Hamburga hareketimizden bir gün evvel trenle Potsdama gittik. Büyük Fredrikin Sansusi ismini verdiği yazlık sarayını ve sarayın parkını gezdik. Gamsız keder siz manasına gelen Sons souci gibi mürekkeb bir Fransız kelimesile saray ha yatını hulâsa etmek istiyen Ikinci Fre drik başta Volter olmak üzere bir çok Fransız alimlerini ve filozoflarını oraya toplamıştı. Orada Volterin ayrı bir odası vardı. 2000 cild yalnız fransızca eser * leri muntazam cildlerile camekânlarmda teşhir eden kütüphanesinde Volterin el yazısı ve imzasile Krala takdim ettiği bir eserin o sahifesi açık duruyordu. Çabıcak göz gezdirdim: «Sır, diyordu, zatı haşmetmeabınıza ilk defa olarak eser ithaf etmiyorum. Bundan evvelkiler de...» SAHIRÖZEL Somada tütün mahsulü Soma (Hususî) Hububat ve ü zümden çok zarar gören zürraımız tütünle vaziyetinı düzelteceğe benzemektedır. Fılhakika çok itina ile yetiştirilen bu seneki mahsul çok iyi bir durumdadır. Muhtelif şirketlerin eksperleri hergün Somaya gelip gitmektedirler. Piyasa henüz açılmamış olmakla be • raber bir satış olmamış ve 115 kuruş fıat verilmiştir. Köylü bu parayı bile az gör mekte daha iyi bir fiat beklemektedir. Yukarıdaki resmi görüp te Sultanahmed meydanında yeni bir Beledıye bahçesi yapıldığmı zannetmeyiniz. Burası hüdayinabit bir bahçedir ki yanan Adliye dairesinin, yıllardır, kaldırılamıyan enkazı üzerinde kendi kendıne bit mektedir. Bu kırık tuğla ve kerpiçlerin tstanbulun en güzel yerinden bir türlü kaldırılmadığmı gören tabiat. bunları yejilliklerle örtmek suretüe bu çirkinlili eözlerden saklamağa çahşmaktadır. Arkadaşlar yürüyor; durmaya, bir yerde takılmıya gelmez. Alaturka yavaş yavaş yerine Almanvari sürat! Karan mız böyle. Fakat sarayın odalarından, salonlarından geçtikçe güzel san'atların bırer şaheser nümunesi olan parkelerine, duvarlarına, tavanlarına takılıp kalmak, galerilerindeki tabloları, işlemeleri, hey kelleri incelememek ne mümkün! Bu nunla beraber yürüyelim. Allah bize bir kere «yürü kulum!» demiş. İşimiz gö" cümüz yürümek! îşte sarayın gezmesi bitti, şimdi parktayız. Biraz uzakta muh teşem, kârgir bir değirmen. Şu meşhur değirmen! Haniya Kral sarayına ilhak etmek istemiş te sahibi satmamış, o «zor la alırım» diyince değirmenci Berlin mahkemesini göstererek «o, senden daha kuvvetlidir, alamazsın!» cevabını vermiş. Bunun üzerine Büyük Frederik büyük lüğünü göstermiş: Değirmenciyi ihsanla Drestinde ve Berlinden sonra Münihe maaşla taltif etmiş. Değirmen de yerinde vanncıya kadar gittiğimiz yerlerde dhv kalmış. lediğimiz nutukların bunlara cemaatin Potsdamdan Berline dönüşümüz önce müntehab reisi sıfatile irticalen verdiğim vapurla, sonra trenle oldu. Vapurla gecevabların tercümelerini kâh saym yol lirken bize Boğaziçini hatırlatan yerler daşımız Ayşe kâh ta Zeki Cemal yapı gördük. Boğazın en dar yerlerinden dayorlardı. Çoğumuz almanca bilmediği ha dar geçidler ve en geniş yerlerinden miz için bu tercümelerin sıhhati hakkın daha geniş göller vardı. İrili ufaklı adada mes'ud bir tesadüf olmasaydı hâlâ ların önünden dolaşırken Berlinden adeta bir fikir edinmiş olmıyacaktım. Münihte bır kanal gibi dümdüz geçen İsar nehridavetli bulunduğumuz bir barda bize nin buralarda geniş göller, dar boğazlar, Bavyeralılann millî rakslarını seyretti yeşil adalar yaptığım görerek coğrafya riyorlardı. Coşkunluk arasında uzun bir bilgilerimize yeni müşahedeler ilâve edihitabe ile karşılaştık. Neler söylendi ve yorduk. ben cevaben neler söyledim; şimdi hiç Ali Kâmi AKYÜZ birini hatırlamıyorum. Yalnız akşam yemeğini orada yiyeceğimizi haber alarak GÜMRÜKLERDE yurddaşlarmı görmek için bara gelmiş bir Türk kadını bulunuyordu. Çocuklu Kereste kaçakçılığı yapanlar ğunu tanıdığım bu yüksek aile kızı 18 Gümrük muhafaza teşkilâtı genişçe yıldır orada yerleşmiş birçok Üniversi • bir şebekenin birkaç yelkenli ile ve teleri bitirmiş. Beni görünce hemen ta • kurnazca yaptığı kaçakçılık hâdisesini nıdı ve kendisini tanıttı. Benim cevabımı meydana çıkarmıştır. ve Bayan Ayşe tarafından söylenen al" Öğrendiğimize göre, kaçakçılığı ya mancasını dinledikten sonra kalktı heı panlar Mehmed kaptanın İnayet, Ay ikimizi de tebrik etti. Bu kadarı adettir, dın ve Ömer kaptanm Hüdaverdi mo herkes yapar ve herkese karşı yapılır. törlerile limanımıza kalas getirmişler Fakat bir aralık kulağıma iğildi. Söyle ve beyannamesini Gümrük teşkilâtma diği sözler bence karanlık kalan bir nok vermişlerdir., Beyannamede getirilen mal ağaç olarak yazılmaktadır. Fakat tayı aydınlatıverdi. Evet, kulağıma iğivapılan muayenede ağaclardan 600 ta lerek: nesinin muntazam kalas olduğu görül Bu hanımın mükemmel türkçesi ve müştür. Kalaslar musadere edilmiş ve almancası var, bellı! dedi, sözlerinizden kaçakçılar hakkında kanunî muamele hiçbir şey kaybetmeden ne büyük bir mu başlamıştır. vaffakiyetle tercümesini yaptı, hayret KÜLTÜR tŞLERÎ ettim. En sonra Almanyadan ayrılış nutku Ticaret mektebi yarın derslere başlıyor nu teklif ve ısrarım üzerine İzmir maarif Yüksek îktısad ve Ticaret mektebi [*] Bundan evvelki yazılar 25, 27 eylul ve 2, 4, 9 birinciteşrın tarihli nushaları 936 937 ders yılına, yarın sabah başlıyacaktır. M. TURHAN TAN Başkırdistan Cumhurreisinin Darülâcezeye verdiği hediyeleri Bundan bir müddet evvel şehrimizî ziyaret eden Başkırdistan Cumhurreisi Tahirun, Darülâcezedeki çocuklar için iki sandık oyuncak göndermiştir. Oyuncaklar salı günü konsolos vekili Kita •> bof tarafından Darülâcezeye teslim edilecektir. Gazetenin hayatı Cumhuriyet Almanağı hazırlanıyor. bir gün, Almanağm hayatı bir ytldır! Almanakta neşredeceğiniz ılânlar bütün bir sene hergün müşterinizin gözü önünde bulunacaktır. îlânlar için: 15 teşrinievvele kadar ilâncılık Şirketine müracaat edilmelidir. Telefon: 20094 • 20095

Bu sayıdan diğer sayfalar: