14 Ekim 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

14 Ekim 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHUKIYET 14 Birînciteşrîn 1986 Millî takım mı, millî futbol mu? Suyu kesilince kuruyan bir pınar gibi bir Millî takım yetiştirmektense futbolu millileştirmek ve teskilâtlandırmak lâzımdır Âvrupa île Asya Arasında tayyare Muvasala yolları [Başmakaleden &vcarri\ Güzel Antakya Antakya, bu meyva, çiçek ve su ?eh rini görüp te sevmemek, sevip te arama mak mümkün değil.. Bu yeşil yurdda insanı büyüliyen kendine çeken ve kendini aratan bir kud ret var. Antakya, dilile ülküsile nekadar biz den ve bizimse, tabiat durumu itibarile d< o kadar bizimdir. Ben Antakyayı yeşil Bursaya ne çok benzetirim. Antakya da Bursa gibi sır tını bir dağa yaslamış, önünde geniş bir ova, kızıl dağların mor gölgeli eteklerine kadar yeşil bir deniz gibi uzanıyor. Fazla olarak ortasından coşkun bir hızla akan Asığ suyu şehri ikiye bölüyor. Ne garibdir ki öz türkçe anlamı ( A sığ fayda) demek olan bu su Arablaşınca asileşmiş.. Maalesef herkes onu bu son anlamile tanıyor. Halbuki adile de Türk olan bu ırmak, bol ve gür sularile kıvrıla kıvrıla akarak, Antakya ovasını denize kadar götürüyor. Antakya sayfiyelerile de bir dünya en cennetini andırıyor. 5 r e dokuz kilo metroluk asfalt bir şose ile bağlı Harbi ye, gür ve yüksek bir yeşillik içinde da ima taze bir bahar hayatı yaşıyor. Harbiye, her an yeşil, her an çiçekli ve daima bahar. Burası portakal, limon, mandalina ve hertürlü meyvanın en bol bir verimle yetiştiği zengin bahçeler di yarı. Harbiyede tefne şelâlelerinin, tefne, çınar ve söğüd, ceviz ağaclannın koyu gölgelikleri içinden yüzlerce şelâle teşkil ederek akan gümüş sular karşısında hayran kalmamak mümkün değil. Bir dağ sırtını boydanboya kaplıyan bu gür sular gümüşten sedler kurarak, düstükleri yerde gölcükler yaparak ye şilliklerin içinden atlayıp sıçnyor; ve en nihayet iki dar sırtın kucakladığı derin bir vadide köpüklenerek, pamuklanarak uğuldıyarak akıp gidiyor. Insan burada, bu sık ağaclann gölgelendirdiği gümüş sular üstünde ne derin bir tabiat sevgi sile heyecanlanıyor. Sehirle Harbiye a rasında ikiye ayrılan yoldan biri Enca muza gidiyor. Hafif meyilli bir sırt ü zerinde zeytin, portakal, limon ve her türlü meyva ağaclan arasında kaybolan beyaz köşklerile Encamuz görünüyor. Sırtın eteğinde Asığ ovasının emsalsiz veşilliği ve Asığın kıvrıla kıvrıla, büküle büküle akan gümüş sulan ışıldıyor. Ben Antakyaya yaptığım seyahatlerde ne zaman Encamuza gitsem ovanın o emsalsiz gurubu karşısında Ahmed H a simin şu mısraları gayriihtiyarî dudaklarımdan yuvarlanırdı: Akşam yine akjam, yine akşam Bir sırma kemerdir suya baksam Suriyede lcısa tetkikler r utbol politikamızı faydalı surette zuya vererek ecnebi temaslannda ıyı inceliyebılmek için iki mühim nokta üze netice alacak bir millî takım vücude rinde ısrarla durmamız icab ediyor: Ya tirmek. pabileceğimiz ve yapamıyacağımız şeyDerhal söylemeliyiz ki bu, bir fikir oleri ayırmak ve tesbit etmek. larak hiç te yabana atılacak bir mülâhaBu ayırd edişten sonra da diğer bir za değildir. Bunu, bizden evvel tatbik sualle karşılaşacağız ki bu da, eden birçok milletlerin muvaffakiyeti «Haricde muvaffak olan bir millî ta gözönünde tutulursa, esash olmamakla kım yetiştirmek mi, yoksa memlekette a beraber, bir tedbir olarak kabul edebili na spor olarak yer tutmağa namzed bu riz. lunan futbolu millileştirmek mi?» sualiAncak şurası da gözden uzak tutuldir. mamalıdır ki bu usulü muvaffakiyetle Şimdiye kadar futbolda bocalamamı tatbik eden milletlerden, başta İtalya olzın, geri gitmemizin esash sebeblerinden mak üzere, bir çoğu talaş alevi gibi çabuk biri hiç şüphe yok ki muayyen bir pro geçici muvaffakiyetlerden sonra gene e3gram ve müspet bir çalışma tarzımız ol ki sınıflarına avdet etmişlerdir. yışıdır. Bunu da tahlil edecek olursak Mesele nihayet gene futbol politikaeldeki vasıta ve imkânları gözeterek bir mıza dayanmaktadır. Muvakkat tedbirçalışma programı çizemeyinmizde karar lerle, kamçılayıcı ilâclarla bu derde dekılarız. Bu muvaffakiyetsizlikte de iki va bulmak mümkün veya kestirme yol amil olabilir: Ya bilgisizlik yahud da is dan gitmek diye bir reçete mevcud ol teksizlik. saydı, bunu her ne pahasına olursa ol Ben kendi hesabıma her iki amilin de sun patentesini alıp tatbik etmek boy mevcud olduğuna inanmaktayım. numuza borc olurdu. Halbuki esas gaye Futbol federasyonu, uzun senelerdir, ve maksadın da bu olmaması icab eder. Karada vaziyet öyle değildir. Avru panın herhangi bir noktasından aldığı ilk futbol oynadığım günlerdenberi dos Çünkü: fum olan Hamdi Emin Çap tarafından Biz memlekette spor yapan bir gene nız ayni tayyare ile Asyanın en uzak idare edilmektedir. Devlet Matbaası mü lik yaratmak istiyoruz. Üç beş bin kişi herhangi bir noktasına kadar gidebilir dürü iken bu işe hasredecek pek az vakti futbol oynuyorsa bunu yüz bine, beş yüz siniz, ve hatta isterseniz bu ayni tayyare olan Hamdi Emin İş Bankasına geçtikten bine çıkarmak istiyor ve bu muazzam Üe Afrikaya da geçebilirsiniz. Bu kara sonra da gene ayni vaziyetle karşılaşmı futbolcu kütlesi içinden seçeceğimiz mil yolunun geçidi ise Türkiyedir. Eğer kaolsa gerektir. Halbuki bu iş çok vaki lî takımla yüzümüzü ak etmede hakikî ra yolundan biz geçid vermezsek daha alan, daha doğrusu bir insanm bütün ve millî bir gaye görüyoruz. Esasen baş dolaşık bir de Rusya yolu vardır. Fakat vaktini alacak kadar mühim bir iştir. Bü ka türlü düşünmek te abcs olur. Çünkü ne olsa orası dolaşık ve çapraşıktır. Yotün memlekete şamil bir program çizebil bugün yetiştireceğimiz kuvvetli bir millî lun en tabiisi, en emini ve en kısası Türmek ve bunun üzerinde yürüyebilmek takım, yann suyu kesilen aldatıcı bir pı kiye üzerinden geçenidir. Ve bu hal, için mıntakalan baştanbaşa dolaşmak ve nar gibi kuruyuverince, bütün emekler ve memleketimiz için hakikaten büyük bir mazhariyettir. vaziyeti yakından tanımak ta lâzımdır. paralar boşa gitmiş olur. Atinanın arsıulusal büyük bir tayyare Federasyon başkanını isteksizlikle it Şu halde diyebiliriz ki kuvvetli bir ham etmek istemem. Ancak îstanbuldak millî takım yetiştirebilmek ve bu millî istasyonu olmağa doğru gittiğini gıpta ile maçlara çok nadir gelişinden istidlâl et takımı ayni yüksek futbol seviyesinde mevzuu bahseden yazıcı arkadaşımıza mek kabildir ki o, bu işte, artık hızm tutabilmek için futbolu millileştirmekten haber verelim ki Türkiye bu işi ehemmikaybetmiş bir arkadaştır. Vakti olmayışı başka çıkar yol yoktur. Bunu yaptığımız yetle ele alarak sadece müsaadekâr davdolayısile Ankara ve İzmir mıntakala gün memleket futbolunu da kurtaraca ranmağa karar verdiği gün Avrupa ile Asya arasında tayyare muvasala yolu nndaki sivrilmiş oyuncuları da tetkike im ğımız şüphesizdır. kân bulamadığmı, son Olimpiyad seç Son söz olarak şunu da ilâve edelim olarak Türkiyeden baska memleket kalmelerinde bu takımları lüzumsuz masraf ki birçok mıntakalarda kendi kendine a maz, hatta İtalyan Alman sivil tayyalar ederek îstanbula kadar getirtmiş ol yakta durabilecek bir halde bulunan fut re anlaşması bile suya 'düşer. Biz öyle ması ispat etmektedir. bolu memlekette adamakıllı teşkilâtlan zannediyoruz ki şimdiki halde Avrupa Bütün bunlara ilâveten bir federasyon dırmak, öyle gösterilmek istenildiği ka memleketlerîni Akdeniz adalan üzerinbaşkanının tam manasile popüler olmas dar güç bir iş değildir. Bu sütunlarda den seke seke geçirten mecburiyet Tür kıyeden geçemedikleri için zoraki olarajt lüzumunu da söylemek isterim. bunu da münakaşa edeceğız. baş vurduklan çarelerden başka birşey Bu mütalealann müspet ve mayyen bir NÜZHET ABBAS değildir. program çizmekle alâkası, ilk bakışta Leviski gitti YUNUS NAD1 tâli gibi görünebilir. Halbuki herhangi Geçen cumartesi ve pazar günleri işte olursa olsun ve bilhassa para muka Taksim stadyomunda Pera ve Şişli ta bili yapılmıyan işlerde vakit, heves ve kımlarile iki maç yapan Bulgar Leviski heyecan gibi amillerin oynadığı rol çok takımı dünkü trenle Sofyaya gitmistir. mühimdir. Bunlar bir araya getirilme Macar millî takımı Londraya dikçe müspet iş görmek hakikaten güçle çağırıldı şir. Ingiliz federasyonu da bu sene AvruFutbolda müspet ve muayyen bir program çizebilmek için ilk şart yapılabile pada en fazla muvaffak olup şöhret kacek işlerle yapılamıyacakları ayırmak ve zanan Macar millî futbol takımını maç eldeki paraya göre azamî randıman ala yapmak üzere Londraya davet etmiştir. Macar Federasyonu bu daveti kabu! 10 teşrinievvel tarihli Daily Tel bilmek üzere en lüzumlu işleri birinci ettiğinden îngiltere Macaristan miîlî graph gazetesi British United Press a plâna almaktır. Böyle bir görüş zaviyesile hareket, en futbol maçınm 2kânunuevvelde Londra jansının Romadan verdiği şu haberi yazda yapılmasına karar verilmiştir. maktadır: mantıkî olduğu gibi en doğrudur da... Ostriyanın vaziyeti iyi değil Eylul zarfında Habeşistanda ölen beDoğru yol bu iken futbolda biz birinci yaz İtalyan askerlerinin adedi resmî beSparta takımını Pragda yenmeğe muplânda gelmesi zarurî olan tedbirlerle ikinci plâna bırakılması icab edenleri a vaffak olan bu seneki merkezî Avrupa yanata nazaran 128 dir. Bunlardan 17 si yırmış değiliz. Bütün yapılacak işlerin el kupasmı kazanan Ostriya takımı hayli polis vazifesi esnasında, biri harbde al de mevcud imkânlarla mukayyed oldu hararetli bir devreye giren Avusturya li dığı yaralardan, 110 tanesi de muhtelif hastalıklardan ölmüştür. ğunu bildiğimiz halde 15,000 liralık büt kinde hiç te iyi bir vaziyette değildir. Ostriyalılar son defa likte beşinci va1935 senesi yılbaşısından 30 eylul çe ile üç antrenör getirtmek gibi bir alâyişe kapılmış gibiyiz. Üç antrenörün neye ziyarette olan T . C. Wien takımma da 1936 tarihine kadar harbde maktul dü malolacağmı kat'î olarak bilmemekle be 2 0 yenilerek sekizinci dereceye düş şen, kaza neticesi veva hastalıktan ölen beyazların adedi 3119 kisiden ibarettir. raber, herhalde senede 1012 bin lira müştür. Futbol mütehassısları yaz mevsiminde dan aşağı bir paraya bu işin başanla mıyacağmı tahmin yanlış olmaz. Bütçe dinlenmiyen bir takımın akıbetine düş Sanayi birliğinde muamele siain on beş bin lira olduğunu bana söy tükleri için Ostriyanın bu vaziyetine h a y vergisi tetkikatı liyen Federasyon başkanı Hamdi Emin ret etmemektedirler. Sanayi Birliği, muamele vergisi kaÇap Berlin seyahatinde karar verdiği üç Almanya tskoçya millî tanunu hakkında sanayicilerin mütalea halâskâr antrenör getirmekten başka yakımları karşılaşıyor larını tesbit etmektedir. Dün, birlikte pılacak iş kalmadığına kanise diyeceğim Futbol mevsimi ilerledikçe millî takımdemir sanayii fabrikatorları toplanmışyok. Fakat bu arkadaşın bu işlerde hayli arm karşılaşmaları sıklaşmaktadır. tır. Demir sanayii erbabı bu kısım satecrübe gördüğünü düşünerek bir türlü Bu cümleden olarak Almanya ile îshangi akla hizmet ettiğini kestiremidiğimnayiin bütün iptidaî maddesi haricden koçya millî takımlan bu hafta içinde den dolayı mazur görülmeliyim. Eldeki îngilterenin Glasku şehrinde, Macaris geldiğinden gümrükte iptidaî maddeden bütün kozları sırf antrenör işinde harcatanla Çekoslovakya önümüzdeki pazar vüzde beş ahnmasını istemektedirler. manın manası bence futbol siyasetimizde günü. Avusturya ile îsviçre millî takım Birlik bu husustaki raporlarım bugün yapılabilecek işlerle yapılamıyacak işleri arı da 8 ikinciteşrinde karşılaşacaklardır. lerde Ankaraya gönderecektir. ayırd edememenin neticesidir. Esasen Hilâl kulübünün kongresi kendimize bir hattı hareket tayin edemeHilâl Spor Kulübünden: Ruhsatsız ebe tekrar yişimizdir ki futbolda geri gitmemizin Kulübümüzün senelik kongresi 25/10'936 yakalandı mühim sebeblerinden birini teşkil etmek pazar günü saat on buçukta toplanacaktır. tedir. Şu halde, esash bir çalışma progra Konereye iştirake nizamen haklı olan tiyeİzmir (Hususî) Buladanda ruh lerin o gün ve saatte Erenköyünde Etmımızin yoksulluğu aşikârdır; demekten hemefendi caddesinde kâin kulub merke satsız ebelık yapıp bazı kimselerin ölü başka çare kalmıyor. inde hazır bulunmaları bildirilir. müne sebebiyet veren Fatma isminde bir kadın, evvelce zabıta tarafından yaka Gene bu programsızlıkla alâkadar ikinci meseleye geçelim. Bütün kozların Alman pamuk ithalât dairesi lanmış ve tevkifhaneye atılmıştı. Fatma antrenör işinde harcanmasındaki hikmeti son günlerde kaçmağa muvaffak olmuş, reisi Ankaraya gidiyor şöyle sezmek te mümkündür: Diğer feuzur.jzadıya araştırıldıktan sonra niha Pamukçuluğumuz hakkmda tetkik yet Alaşehirde yakalanmıştır. derasyonlar, daha doğrusu diğer spor ler yapmak üzere şehrimize gelen ve şubelerimiz haricî temaslarda Olimpiyad Verdiği ifadeden anlaşıldığına göre, buradan İzmire giden Alman pamuk itbirinciliği ve yahud o spora verdiğimiz halât daireleri umumî reisi Pabst ve bu kadın, Buladanda dava vekilliği yaemekle mütenasib güzel neticeler alıp Bremen fahrî konsolosumuz İzmirdeki pan Alaşehirli Salih tarafından ve 20 lidururken futbolun son derece sönük bir tetkiklerini bitirmişlerdir. Bugünlerde ra mukabilinde kaçırılmıştır. Salih te yahalde gidişine muvakkat bir çare olarak Ankaraya geçeceklerdir. Ankarada bu kalanmış ve Ağırceza mahkemesine veen kuvvetli üç mıntakada varkuvveti ba hususta bazı konuşmalar olacaktır. rilmistir. nın en tabiî ve en emin geçid yeri Türkiyemizdir. Çünkü Türkiye üzerinden geçecek tayyare seferlerinde tayyarelerin de, tayyaredekilerin de ayakları hep karadadır. Tayyare seferlerinde bu vaziyet baş faydadır. Denizaşın karalara deniz üzerinden geçerek ulaşmak mecburiyeti, herkesin her zaman eğer imkânı varsa büyük memnuniyetlerle bertaraf etmeği arzu edeceği büyük külfetleri mucibdir. Ne hacet, kıt'adan kıt'aya deniz geçmek mec buriyeti herşeyden evvel iki türlü alet kullanılmasını zarurî kılar: Kara ve deniz tayyareleri. Avrupa karasının her hangi bir noktasmdan deniz sahiline evvelâ kara tayyaresile geleceksiniz. Orada kara tayyaresini terkederek bir deniz tayyaresine bineceksiniz. Onunla denizi aştığınız yerde sizi gene bir kara tayyaresi beklemekte olmalıdır ki onunla yolunuza devam edebilesiniz. Bunun ne külfetli iş olduğu ilk bakışta görülür. Halbuki zor luk bu zahirî görünüşün karışıklığından ibaret değildir. Başlıbaşına kara için ayrı, deniz için ayrı tertibat alınması mecburiyetlerinin külfetleri tafsil olunsa işin ehemmiyeti gözlerde lâyıkile büyümüş olur. Halebliler, boğazlarına, keyiflerine düşkündürler Çarşıda sıra sıra kebabcılar, insanm iştihasını gıcıklıyan çeşid çeşid tatlıcılar, helvacılar, turşuçular, lokantacılar, muhallebiciler var Haleb (Hususî surette gönderdiğimiz muhabirimizden) Sabahleyin Babülfaraçtaki otelimin balkonunda caddeden geçenleri seyrediyorum: Başlarında; boyu yarım metroya yakIaşan uzun fes, Vatanî parti mensublanna mahsus açık kırmızı kısa fes, ağabani sarıkla süslenmiş mor fes, renkli iplikten örme mahrutî biçimde külâh, kasket, fötr şapka, uzun mevlevî sikkesi, çeşid çeşid agel, keçekülâh, siyah kuzu derisinden geniş cepheli kalpak... Sırtlannda ve bacaklannda; ceket pentalon, kara don, çuha şalvar, ipek entari, kıl şalvar, harmaniye, cübbe, lata, maşlâh, pijama, külot... Ayaklarında; iskarpin, potin, rugen çizme, çank, meşin çizme bulunan ve bir kısmı da yalınayak olan sürü sürü insan kaynaşması var. Bu kalabalığın arasında yüklü ve palanlı merkebler, semerli beygirler, dört ve iki tekerlekli yük arabaları, kamyonlar, otomobiller, bisiklet ve motosikletler, tramvaylar, otobüsler durup dinlenmek bilmeden hareket ha lınde.. Bütün bu yürüyen, koşan, durmadan kaynaşan âlem ortasından da bir uğultu halinde arabca, türkçe, rumca, ermenice, yahudice, çerkezce, fransızca, kürdce sözler yükseliyor. İşte, Halebin en işlek bir caddesini ilk defa gören bir adam üzerinde hasıl olan intıba... Ben bu manzarayı uzun uzun seyrettikten sonra odama girdım ve garsonu çağırarak bir saleb ısmarladım. Az sonra garson, büyükçe bir çorba kâsesine benziyen çanak dolusu saleble bir kahve kaşığı, bir kaç küçük simit ve minimini ıslak bir ağız peçetesi getirdi! Eğer garson beni mirasyedi bir hovarda (!) sanmadıysa bir tek bardak saleb yerine bu kadar mükellef (?) bir kahvaltı sofrası getirmekle mutlaka bana, Haleblilerin boğazlarına pek düskün olduklarını anlatmak istemişti diyeceğim! Filhakika bir müddet sonra Halebin eski çarşısını dolaşırken gördüğüm; sıra sıra kebabcılar, nefıs tandır ekmeğı yapan küçük küçük fınnlar, insanın iştahını gıcıklıyan çeşid çeşid tatlıcılar, helvacıar, turşuçular, mahallebiciler, lokanta ar, hummusçular... dan da anladım ki Halebliler boğazlarına, keyiflerine iyice düşkün insanlardır. Maamafih, ben Haeblilerin bu zâflarını takdir ettim. Ne oacak sanki, bu fani dünyada insanın yanına ancak yediği ile içtiği kalacak değil mi?! Sonra, «can boğazdan gelir!» di yen her kimse muhakkak ki gayet doğru bir söz söylemiş. Inanmazsanız işte bakınız etrafınıza, Halebde kanlı kanlı, enseli göbekli, yanağına dokunsanız kan fıskıracak kadar olgunlaşmış, taşmış dökülmüş adamlar nekadar çok! Şimdi ben, şu iki beyti söyliyen Türk şairinin de Halebli olmasından şüphe etmeğe başladım: İşü nuseyle anma gamı ferdayt; Sana ısmarladuar mx şu yalan dünyayı? * * * Halebden bir manzara lar şimdi. Fakat bu, lspanyada köşk yapmak için değil; hazreti frank düştüğu içindir. Arab, bu gidişle yarınının ne olacağını düşünüyor ve bu düşüncenin membaı midedir! * * * Haleb, üç yüz bine yakın nüfusu barındıran büyük bir şehir olmuş. Bütün evler yumuşak yontma taştan. Şehirde mükemmel bir su tesisat ve tevziatı var. Bol elektrik, bütün şehri geceleri nura boğuyor. Geniş caddelerın tarafeyninde güzel ve yüksek binalar dizilmiş. Tramvaylar seyrek ve dörtte üç nisbetinde bo$ işliyor. Muhakkak ki su ve elektrik işlerini üzerine alan şirketler zarar ediyor. Bu şüphemi çözmek için sordum ve öğ rendim ki Haleb Belediyesi, şehirds tramvay işletmek ve evlere kadar su te « sisatı yaptırabilmek için iki Fransız şir • ketile mukavele yapmıs ve şirketin zara» rını her ay ödemeyi taahhüd etmiş.. Şimdi belediye bütcesi bu iki şirkete her ay harı] harıl para ödiyerek taahhüdünii yerine getirmeğe çalışıyormuş! Bu tarzda bir alışverişi aklım almamakla bera * ber, zâhir Halebe su ve tramvay getirmek için baska çare yoktu diye Halebliler hesabına kendimi teselli ettim! Halebde, belediyecilik bakımından bariz bir gerilik gördüm. Bilhassa çarşı ve pazarların hali; insana zavallılığm, iptidailik, tezebzüb ve lâübaliliğin bir sembolü hissini veriyor. En basit medeniyet, sıhhat ve temizlik icablannın bile ihmal edilisini; Halebin genişliği, kalabalıklığı ve cazib sayılabilecek çehresile telif edemedim. Fakat temaslanmdan aldığım intibala öğrendim ki, hükumet ve belediye halkın itiyadlanna dokunma yı, onlara medenî ve sıhhî şartları öğretmeyi doğru bulmuyor. Çünkü böyle bir hareket; siyasî kombinezonları, idare yürüyüşünü, politika dalaverelerini boza bilecek bir aksülâmel doğurabilir. Kuvvetine güvenmiyen bir idarenin rahatça, gürültüsüzce, kolayca memleket idare edebilmesi için dikkat edeceği ilk şart; şekli, mahiyeti ve doğurabileceği akıbet ne olursa olsun halkın köklesmiş itryadlarına, akidelerine ve muaşeretine asla dokunmamaktır. Size, bu intibaımı teyid edecek herhangi küçük bir iki misal söyliyeyim: Babülfaraçtaki büyük saat ku lesinin iki cephesindeki saat, ezanî saat üzerine âyar edilmiş ve saatin çanı bu âyar üzerinden çalıyor. Sonra birçok sarıklı delikanlılar gör düm ki, hükumet bunları bol maaşla medreselerde okutuyor ve halkın taassu bunu böylece taze unsurlarla beslemek te fayda görüyor. Daha sonra, dükkânlardan hiçbirisi, bizde olduğu gibi mu ayyen zamanlarda kapanmak kaydine tâbi değil. Günün bütün saatlerinde açık olanları sayılmıyacak kadar çok. Haleb hakkmda bütün bu müşahede, tetkik ve tahlillerimden edindiğim intıbaı hulâsa etmek lâzım gelirse tereddüdsüz diyebilirim ki, Suriyenin bu büyük merkezi bile bugünkü Türkiyede hâkim olan zihniyet karşısında Iâakal iki asır geri dir. Gönlüm çok ister ki, yanıbaşımızda komsu olan bu güzel memlekette de taassub, lâübalilik ve gerilik unsurlannın canlarına ot tıkansm da ilerilik, ciddiyet ve itilâ imkânlarına yol acılsın. Ben Haleb icin bunu temenni ederken, orada çok kuvvetli olan Türk kültürünün inkisafını ve hâkimiyetini düşünüyorum. Habeşistanda ölen ttalyanlar Şimdiye kadar yalnız 3119 İtalyan ölmüş! Insan ancak Encamuzda Haşim gi bi suların kemerlendiğini ve sırmalaç tığını görür. Ne uçsuz, ne yüksek ve ne sık bir yeşillik.. Antakya, toprak ürünleri itibarile de nekadar Bursaya benzer. En nefis şef alileri Harbiye bahçelerinde bulursunuz. Elmalan, erikleri, ceviz, kaysı, fazla o arak portakal, mandalina, limon ağac arile Antakya zengin bir meyva şehri dir. Ne yazık ki burada zenginlik sadece abiattedir. Tabiate ikinci bir tabiat kudreti kazandıran teknik ve devlet yardı mının yaratıcılığını burada göremezsiniz. Bunun içindir ki memleket ekonomisi rçünden güne körleşmektedir. Vaktile pek leri giden ve memlekete büyük kazancar getiren kozacılık, zeytinyağcılık ve sabunculuk bugün pek zavallı vaziyettedir. Çok yakınım olan bir Antakyalı, kozacılığın bu acıklı durumu karşısında dut ağaclannı söktürüp yerlerine meyva a ğacları diktireceğini söylüyordu. Halbu ki Cumhuriyet hükumeti herseyde oldu u gibi kozacılığı, ipekciliği, sabunculuğu da kendisile beraber yükseltmistir. Antakya köylerinde gezdim, köylü lerile koniıştum. Türk kadınmı orada kaçgöç saçmasına kapılmadan erkeğile anyana calısırken ve görüşürken gör düm. Onlar ne temiz, ne tatlı bir türkçe ile konuşuyorlardı. Köy kadmlan etek eri ve omuzları kırmalı çiçekli basma entarileri, saçlarında hiç eksik etmedikleri karanfil ve kadife çiçeklerile nekadar üzel, nekadar dincdiler. Ben burada köy ve sehir halkını büyük inkılâbla beraber vürümek iştiyafc ve heyecanı içinde gör düm. Onlar ülküleri. dilleri, giyiniş ve ya sayışlarile öz yurddaşlarından hiç te geri kalmamışlardı. Antakyalıyı her Türk gibi zeki, anlayışlı ve merd özlü buldum. Ben Antakya halkında ulus sevgi ve hasretinin en vüksek seklini gördüm. Bu sevei her yıl daha çok ateşlenerek alevlendi. Ben ulus ve Atatürk sevgisinin bu seklinp sevgi değil ask diyeceğim. Onlar bugün yurdlarının kurtuluş u mudları karşısında gene yurdlan icin havatlarını fedava hazırlanmış beklivor. Hensınde ne derin ve ne önüne geçilmez bir heyeran var. Onlar bize, biz onlara kavuşmak için r'rmnıvor, rıroınıvoruz. Halebin yeni, modern, temiz, yüksek apartımanlarla süslü, geniş caddelerinin etrafında daha ziyade Arab olmıyanlar; biribiri üstüne yığılmışçasına kesif, kas etli, zavallı, pis, bakımsız mahallelerin de de asıl memleketin sahibi olması lâ zım gelenler oturuyor. Sokaklarına çöp arabası sığmadığı için süprüntüleri hasır selelerle taşman bu kalabalık mahalle erde sık sık görülen kahvehanelerin müş:erilerine dikkat ettim :Hemen hepsinin elinde bir marpuç; uzun boylu, süslü, şatafatlı nargilelerini tokurdatıp dalga geç mekle meşguller.. Halcb kahvehanelerinde çay ve kahve fincanlarının sayısına yakm nargile göze çarpıyor. Halkın nargileye niçin bu kadar düşkün olduklarını öğrenmek istedim. Bana: Nargile pek keyifli birşeydir, dedi, uzun ve hududsuz hulyalara dalıp, dünanın üzüntüsünden, velevki muvakkaten lsun, kurtulmak için değerine paha biçilmiyen bu mubareğin bu derece taam mümünü ise bizzat Fransız reji idaresi temin etti! Evet, hayret etmeyiniz; halk azla nargile içsin diye reji, tömbeki fiatannı sudan ucuza düşürdü! Halebde gözüme çarpan hususiyetlerden birisi de satranc, dama ve domino gibi derin derin düşündürücü oyunlara daha fazla merak sardırılmış olmasıdır. Aaba bu fazla düşünüp, hulya âlemlerine dalma ihtiyacı, Haleblilerin boğazlarına düşkünlüklerinin bir neticesi midir, diye duyduğum tereddüdü de, şu izahla tat min etmis oldum: Siz, dedi, Haleblileri düşünceye üvrsa Kxz Öfiretmen okuliı dalmış görmekle tam bir realiteye temas Tedris usulü öğretmeni ediyorsunuz. Evet Halebliler, bilhassa Nariye Siliöz lalebli Arablar derin derin düşünüyor AKVERDI Fmdık fiatlarımız yükseliyor Son günlerde fındık fiatları tekrar vükselmeğe başlamıştır. Almanya ve İngiltereye fındıklarımız sif 76 kurustan satılmaktadır. Son senelerde hiçbir zaman fındıklarımızın fiatları bu kadar yükselmemişti.

Bu sayıdan diğer sayfalar: