11 Kasım 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

11 Kasım 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 11 İkinciteşrin 1936 ASKERLİK BAHİSLERİ Dretnotmu, tayyare mi? Ingilterede yapılan tecrübeler neticesinde dretnotların modası geçmediği anlaşıldı Epeu zamandu Ingilterede bir dret • hücumlarına mukavemet imkânları çok .ot • tauyare meselesi vardır. Bahriııeli daha fazladır. Bütün bahrî kuvvetlerin lüzumsuzlu 'er zırhlıların ve bilhassa dretnotların ğuna ve bunlann yerine sırf tayyare inharbde tayuare hücumuna kar$ı kouabi lecek kudreüe olduğunu iddia etmekte, şasına dair bir nazariye ileri sürülemedi buna mukabil havacılar da hakikatin bu ğine göre, her halde büyük harb gemile • merkezde olmadığım ileri sürmektedir rınin henüz günü geçmemiştir. Diğer taraftan hava mütehassısından ler. tıcaret ve yiyecek yollanmızın harb ha • Dün şehrimize gelen Ingiliz gazeteleri bu mesele hakkmda miitehassısların ver linde hava kuvvetlerile muhafazası için miş oldukları rapora dair malumat Ver • lâzım olacak tayyarelerin tahminî bir tumektedirler. Bu raporun mühim kısım tarını yapması rica olunmuştu. Tayyare hangarları ve üsleri haric olmak üzere 'armı alıuoruz. Büyük saffı harb gemilerinin hava hü yalnız tayyare yekununun büyük harb cumuna karşı koyup koyamıyacakları gemisinin bedeline müsavi olduğu tahakhakkmda Bahriye ve Hava Nezaretlen kuk etmiştir. Bu itibarla masraf bakımınarasında epey bir görüş farkı vardır. Me dan da tayyare ucuz bir müdafaa vasıtaseleyi tetkik etmek üzere Müdafaa Na sı addolunamaz. Maamafih bu, meselezırı Sir Thomes İnskipin riyaseti altmda nin tâli bir kısmıdır. Büyük harb gemi toplanan tâli komisyon raporunu vermiş leri lâzımsa neye mal olacağı düşünül meksizin inşa edilecektir. Ne bugün ne bulunuyor. de yakın bir istikbalde dretnotların harbYapılan tecrübeler 1921 senesindenberi yapılan tecrübe de oynadıklan rolden müstağni kalına ler neticesinde, muhtelif yüksekliklerden mıyacağı hakkındaki kanaat kat'idir. ve muhtelif cesametteki bombalarla tah Bunlardan sarfmazar etmek memleketi rib imkânı olmıyan güverte zırhlannm büyük bir tehlikeye maruz bırakmaktan kalmlığı tesbit edilmiş bulunmaktadır. başka birşey değildir. Bundan maada ayni zamanda herhangi cesamette olursa olsun tayyareden atılan bir bombanın gemiler üzerinde nüfuz kudreti de ölçülmüş ve azamî hasar hakkmda Bahriye ve Hava Nezaretleri a rasmda bu mesele üzerinde de mutaba '<at hasıl olmuştur. Bahriye ve Hava Nezaretleri tecrübeleri birlikte yapmışlardır. Bu itibarla alr nan neticeler hakkmda fikir ihtilâfı yoktur. Hulâsa olarak raporda deniliyor ki: Eğer hava kuvvetleri taraftarlarının nazariyeleri doğru çıkarsa büyük harb gemileri inşasile ancak memleketin parası israf edilmiş olunabilir. Halbuki aksini mülâhaza edecek olursak yani tayyare kuvvetleri kâfi gelmezse İmparatorluğu kaybetmiş oluruz. Duymadıklarımız ve bilmediklerimiz Meçhul kahramanlar Aylardanberı süren kanlı İspan yol dövüşünün kenarından köşesin den işittiğimiz kah ramanlık menkı beleri arasında, ga zete muhabırleri nin gösterdiği bü yük cesaret nümunelerme de tesadüf edıliyor. Bu kardeş kavgasının açıktan kurbanı olan Fransız gazetecinin ölü mü harb muhabirlerinin bu fedakârlı ğını bir kere daha ispat etmiş oldu. Son İtalyan Habeş harbinde, vukuatı ga zetelerine mutlaka yetiştirmek azmile bir asker gibi her tehlikeye göğüs ge rerek çalışan gazete muhabirlerinin haddi hesabı yoktu. Bu münasebetle, bu gözü pek gazetecilerin piri sayılabilecek olan Fransız gazetecisi Mathieu Danzelotnun bir vak'asını zikrediyorlar. Bir gün, Pariste Pantheon meydanında bir hâdise çıkıyor. Kanlı bir çarpışma. Danzelot derhal oraya koşuyor; patırdınm ta ortasmda, elinde kâğıd ka lem, çarpışmanın bütün safahatını not edip yanındaki arkadaşlarma veriyor ve matbaaya koşturuyor. Yanında bulunanlar, biraz uzaklaşmasını, musademecilerin bulunduğu noktaya bu kadar sokulmamasını söylüyorlar. Fakat o dinlemiyor. Büyük bir ateşle çalışı yor; musademenin safahatını en ince teferruatına kadar, olduğu gibi gazetesine yetiştirecek. Bir aralık, birdenbire yere yıkılıyor. Serseri bir kurşun kimbilir neresine isabet etmiştir. Alelâcele bir cerrah bulunuyor. Danzelot, cerrahın muayene sine vakit bırakmıyor, kâğıdla kalemi onun eline tutuşturuyor ve emrediyor: Yazıya devam edelim. «Musademe esnasında üç kişi yaralanmış, bir kişi de ölmüştür.. Ölen kim? Ben! Ve Danzelot son nefesini veriyor. NİÇİN KİTAB OKUNMUYOR? Hüseyin Cahid bu işin hikmetini anlıyamıyor Bir kitabcı da «Memlekette muharrir yok, kaldırıma düşen kitabını lâkayd seyreden adama ben muharrir mi derim» diyor Hüseyin Cahidi, gene başında beresi, gözünde gözlüğü, masasının önünde ya zılarile başbaşa buldum. Bir hayli dereden tepeden konuştuk tan sonra, bu tatlı sohbeti, tatsızlığını bildiğim mevzuuma çekerken duyduğum azabı, onun da gözlerinde okuyordum. « En acıklı bir meseleye temas et tiniz dedi ben de bunu anlamak için zihnimi çok yordum. Fakat itiraf ede rim kı, bir neticeye varamadım. Zannediyorum ki (niçin okumuyor lar) sualini yazı yazanlara soracak yerde okuyanlara sorsanız daha iyi edersi nız. Çünkü bizler okunacak şeyler yazdı ğımıza ihtimal veriyoruz. Fakat yazdıklarımızın belki de okunmağa değeri yoktur. Şu halde, bizler okurrftyanları ka bahatli bulmağa meyledeceğiz, kendi noktai nazarımızı teyid edecek sebebler keşif veya icad etmeğe çalışacağız. Bu, tamamen sübjektif bir görüş olacaktır. Okuyanlar da kendilerini kabahatli mevkime düşürmemek için kusuru yazı yazanlara atfaieceklerdir. İşin içinden nasıl çıkılacağını bilemi yorum. Galiba bunu, biz nekadar çene yor sak, gene zaman kendiliğinden halledecektir.» Ve işi büsbütün zamana bırakmamak için bir müddet düşünen mütefekkir muhatabım, şöyle devam etti: « Kitab fiatlannı ucuzlatmak belki biraz fayda verir. Fakat kaldırımlara düşmüş kitablar hiç pahasına satılıyor lar... Okunuyorlar mı? Reklâm şüphesiz ki tesirsiz kalmaz. Fakat müessir bir reklâm yapmağa kimde takat var?» Kâğıdı kalemi bıraktım, uzun uzun (niçin okumuyorlar, okutmak için neler yapmalı) diye düşündük, konuştuk, bu işin her cephesine, her noktasına dokunduk. Neticede, adeta içini çekerek: « Hasılı dedi ben bu sırnn' hikmetini anlamaktan âcizim...» Kırklareli tütüncüleri memnun İnhisarlar idaresi bir tütün bakımevi yaptırdı Ustad Huseyın Cahıd Rapordaki tavsiyeler 1922 1925 senelerinde Amerikada çürüğe çıkanlan bazı gemiler üzerinde yapılan tecrübeler noksan olarak yapıl mıştır. Maamafih zırhlı inşası aleyhine Amerika hükumeti de bir karar vermiş olmayıp bu cins gemilerin inşasına orada da devam olunmaktadır. Zırhlı yapmağa devam edilecek înşa edilecek büyük harb gemileri için yapılan tecrübelerden istifade olunacağı gibi bundan böyle gene bu tecrübelerden alınacak neticeler üzerine inşaata devam ohınacaktır. Raporda tayyare hücumlannın muh • telif şekilleri de mevzuu bahsedilmektedir. Dalarak bomba atma, yüksekten bomba atma ve gene alçaktan torpido atma şekilleri de münakaşa edilmekte ise de bu tecrübeler hakkında tafsilât verilmemektedir. Diğer taraftan hava mütehassıslan şu ıddiayı ileri sürmektedirler: Büyük harb gemileri düşman hava kuvvetleri tarafından kabili tahrib olduğuna göre deniz yollarını muhafaza için küçük harb gemileri kullanmak ve düşman dretnotla nnı da tayyarelerle imha etmek. Halbuki komite, hava kuvvetlerinin henüz bu derecede, yani düşman dret notlannı imha veyahud onlara fırsat ver miyecek derecede inkişaf etmiş olduğu kanaatinde değildir. Düşman tarafından limanlarda sıkış tırılacak harb gemilerine gelince, gemilerin tayyare toplan mütekâsif bir hava hücumuna karşı koyacak kudrettedirler. Ayni zamanda deniz üsleri de tayyare toplarile teçhiz edilmiş olacaklarına göre düşman tayyareleri buralarda büyük iş <*öremiyeceklerdir. Komitenin raporunda şu tavsiyeler gö" ze çarpmaktadır: 1 Büyük harb gemilerinin modası geçmemiştir. Bunları inşadan sarfına zar memleketi büyük bir tehlikeye ma ruz bırakmaktır. Maamafih bunlar tayyare bombardımanına karşı gayrikabili tahrib bir kuvvette inşa edilemezler. 1 Limanlardaki bahrî kuvvetleri muhafaza için buralardaki hava bom bardımanına karşı alınan tedbirleri kuvvetlendirmek lâzımdır. 3 Ticaret yollanmızı muhafaza için düşmana karşı müttefik bahrî kuv vetler çıkarmakla karşı koyabiliriz. 4 Denizleri, üsleri karada bulunan hava kuvvetlerimizle serbest bulundu ramayız. 5 Yapılan tecrübeler, büyük harb gemilerini hava hücumlarına karşı en dayanıklı surette inşa edebilmek hususunda büyük faydalar temin etmiştir. 6 Bu vadide daha birçok tecrü belere lüzum vardır. Bahriye ve Hava Nezaretleri bu müstakbel tecrübeler esnasında mümkün olduğu harb haline yakın zeminler ve vaziyetler hazırlıyarak tecrübelerine devam etmelidirler. Marifetli köpek Hayvanların boy larmdan ve zekâlarından beklenmi yen pek çok işler göı dükleri malumdur Bu işleri bilerek, anlıyarak mı, yoksa muayyen bir vazifeyi görmek üzere tertib edilmiş bir makine gibi mi yaptıkları belli değilse de, bazı hareketleri birinci şıkkm'^a "kikate daha yakın olduğu hükmünü »veriyor. Fransız şeJürlerinden biriıade>ge* çen küçük bir vak'a buna bir misal olabilir. Ecnebi memleketlerin çoğunda, apartıman kiracıları, içecekleri sütü sabahleyin sokak kapılarının, daha doğrusu kendi dairelerinin koridora açılan kapılarının önüne şişe ile bırakılmış bulurlar. Dedığimiz şehirdeki bir apartımanm kiracıları, son zamanlarda, binaya bir muzır kimsenin musallat olduve herkesi sütsüz bırakıyormuş. Bu hal zır mahluk her kimse, apartıman kapılarmdaki süt şişelerini devirip kırıyor ve herkesi sütsüz bırakıyormu. Bu hal bir müddet devam etmiş, nihayet iş zabıtaya aksetmiş ve yapılan tarassud neticesinde hakikat anlaşılmış. Süt şişe lerini, hem de etrafı kolladıktan sonra ağzma alıp havaya kaldırmak ve kuv vetle yere vurmak suretile kırıp yere dökülen sütü kemali afiyetle mideye indiren, ufacık bir fino imiş! kurmağı unutmıyan adam, kütübhaneyi aklma bile getirmiyor. Onu, kitabla alâkası yoksa dahi, süs için, moda olduğu için, evinde bir kitab köşesi yapmağa alıştırmalı hatta bir yolunu bulup mecbur kılmalıyız. Sonra, kitab neşriyatını bir nizama sokmalıyız. Millî kütübhanemiz zengin değildir. Bizde muhtelif dillerden ter cüme edilmiş yüzlerle eserin nelerden i baret olduğunu bilenimiz yoktur. Bunlar, şunun bunun elinde, kenarda köşede kalmış, hatta çoğu unutulmuştur. Bir heyet kurarak, evvelâ bu eserlerin muntazam bir fihrist ve katalogunu yapmak ve bu işi müteakıb dilimize çevril mesi lâzım eserleri sıraya koyarak kütübhanemizi tamamlamak lâzımdır. Mektebden başlıyarak halkta okuma merak ve sevgisini kökleştirmeği düşünürken, ona vereceğimiz kitabları da hazırlamak vazifemizdir.» Kırklareîi tütün bakımevt Kırklareli (Hususî) Bir müddet tenberı ıstasyon şosesinde inhisarlar idaresi tarafından yaptırılmakta olan üç katlı, beton yaprak tütün bakım evinin açılma töreni yapılmış, bina davetliler tarafından gezilerek çok beğenilmiştir. Tütün evi, denklerin sık sık aktarılıp havalandırılmalarına müsaid olacak surette ziyadar ve sair fennî şartlan haiz o'ıarak inşa edilmiştir. Bu yeni depoya 100,000 kilo tütün istif edilebilecektir. Bu münasebetle tütün ekicileri namına Ziraat ve Ticaret Odaları reisleri tara fından Gümrük ve İnhisarlar Vekili Rana Tajhana hararetli bir telgraf çe kilmiş ve illerinin yegâne mahsulü olan tütünlerin fennî bir surette muhafazası için böyle bir bakımevi yaptırıldığmdan dolayı Cumhuriyet hükumetine tütün e kicilerinin ve tüccarın minnet ve şük ranları bildirilmiştir. Yakında tütün ba kımevi sehre telefonla bağlanacaktır. Bu nasıl misafirlik? Çeşmemeydanında oturan Denizyol « ları ateşçilerinden Yusuf. arkadaşı Mehmedın evinde kendi karısı Hayriye ile arkadaşının oturmakta olduklarım görmüştür. Bunun üzerine «şimdi söyleyin, ben size ne yapayım?» diye bağırmağa başlamıştır. Bu sırada ev sahıbi Mehmed, birdenbire yerinden farlıyarak Yusu fun üstüne hücum etmiş ve zavallı adamı üç yerinden yaralamıştır. Yarah has taneye kaldırılmış, suçlu da yakalan mıstır. eserin filmini göstermeğe başladılar. Bu eseri bastırmış olan bir kitabcı, derhal gazetelere ilânlar verdi. Sinemada da perde arasında cazıb ilânlar gösterdi. Ve resimli, tertemiz basılmış kitabın fıatını da bir hayli indirerek elden gelen her türlü propagandayı yaptı. Bunun için herhalde avuç dolusu para sarfetti. Bi lıyor musunuz bütün bu reklâmların sonunda bu kitabdan kaç tane satmıştır? Kitabcı Aziz, acı acı gülümsiyerek e lini havaya kaldırdı ve orta parmağile şehadet parmağını bırbirıne yapıştırarak: İki... îki tanecik... dedi. Reklâm yap, istersen sokakta sabahtan akşama kadar avazın çıktığı kadar bağır, kitabı kâğıdı parasma ver, ne edersen et; inad bu ya, okumuyor... Okumıyacak.. Vesselâm. Aynlırken aklma gelen bir noktayı kulağıma fısıldadı: Demiyorum ki kitabcıda kabahat yok, daha doğrusu kitabcılık çorbaya dönmüştür. Bence önüne gelen kitab bastıramamalıdır. Tektük okuyan da, para vererek eline aldığı kitabın yapraklarını kesince, incir çekirdeği doldurmıyacak boş boş lâflarla dolu olduğunu görürse; nihayet o da kitabdan soğumaz mı? Hasılı, kitab ve okuma derdi, büyük, muazzam millî bir derddir. Bence bunun ilk çaresi, memlekette ilme kıymet vermek, halkın kafasından (okuyan da, okumıyan da bir... Yaşasm iltimas) kanaatini silip atmaktır.» Bu da bir fikir... Hiçbir fikir yabana atılamaz. Bir kitabcıya göre' tbrahim Alâeddine göre... Yıllardanberi kitab içinde yüzjen ve hele son zamanlarda Babıalinin ayaklı kütübhanesi sayılan mütefekkir adam, Ibrahim Alâeddin: Bence en doğru hareket bu işe mekteblerden başlamaktır. Diye, fikrini izah etti: « Her mektebde, mekteb ve sımf kütübhaneleri kurulabılir. Talebenin gücü yettiği nisbette getireceği eserlerle teşekkül edecek bu kütübhanelere, mual limler çocuklan teşvik ederek alıştırıp bağlıyabilirler. Bu suretle çocuklara, küçük yaşlannda ders kitablanndan başka eserler okumanın zevki aşılanmış olur. Amerikada birçok mekteblerde edebiyat dersi başlıyan sınıflarda talebeyi senede on beş eser okumak mecburiyetinde tutuyorlar. Bu, bizde de pekâlâ tatbik, hatta e debiyattan başka meselâ tarih, coğrafya, felsefe gibi derslere de teşmil edilebilir. Büyüklere gelince; evlerde kütübhane kurmağı mutlaka moda haline getir meliyiz. Mademki herşeyin en seri ve kuvvetli yayılma vasıtası modadır. O halde, bizim de bu çareye başvurmamız gerektir. Yeni yapılan evlerde bir kışlık bahçe Adapazarından gelen doktorun muhakemesi Bir kaçakçılık hâdisesinden suçlu olarak Adapazarından şehrimize getiri len doktor Hüseyin Hüsnünün muha kemesine dün de gümrükteki îhtısas mahkemesinde bakılmıştır. Kaçak olarak ithal ettiği iddia olunan bazı ilâçların bundan 14 yıl önce getirildiği, bunlann bugün getirilmesinin memnu olmasına binaen kullanılıp kullanılmıyacağmın tetkıki için duruşma bu ayın 26 sına bırakılmıştır. Tayarelere karşı en fazla mukavemeti zırhlılar gösterebilir Ayni zamanda şurası da şayanı dik * kattir ki büyük harb gemileri elbette küçük gemilerden kat kat daha kuvvetli inşa olunmaktadırlar. Bu itibarla hava Fino evvelâ bir mükemmel sopa zi yafeti yemiş ve sonra, polis merkezinde, sahibile tabir caizse müvacehe edilmiş. Alelâde hırsız değil, «kesrü şikeste ve sirkat» suçunun faili olan bu mendebur hayvana sahib bulunmak utancile yerin dibine geçen adamcağız: «Aman efendim, ben buna şişe kırmak Fevzi Kavakçı Iraka gitti değil, eşya taşımak öğrettim» demişse Filistin ihtilâlini idare eden Fevzi de dinliyen oLmamıştır. Kavakçı, Erdenden Iraka geçmiştir Hayvanlara insan gibi iş yapmağı taMeşhur ihtilâlci Bağdadda merasimle lime kalkışmanm bazan böyle zararları karşılanacaktır. da oluyor işte. Ibrahim Alâeddinden ayrılır aynlmaz Babıalinin meşhur Bay Azizine tesadüf ettim. Kıt,abcı Azız, .«okumuyorjar, okut mak için ne yapmak lâzımdır?» sualime .y .•: Viy * *V " ,. smırlı sınırlı cevab verdı: « Okumuyorlar işte... Okumuyor lar... Zorla okutacak değilsin ya be birader.. Ve, beni içeri çekerek, raflarda toza bulanmış kitab dizilerini gösterer«k: İşte diye anlatmağa başladı on altı senedir kırktan fazla kitab bastım. Bunlann hemen hemen hepsi tanınmış, kalburüstü imzaların eserleridir: On beş, on altı sene evvel bastığım öyle güzel kitablar var ki, bunlardan bütün bu müd det zarfında ancak yüzer tane satılmıştır. Okumuyorlar... Ve bu gidişle oku mıyacaklardır.. Çünkü.. Çünkü? Evvelâ memlekette muharrir yok... Kaldırıma düşen kitabını lâkayd seyre den adama ben muharrir mi derim? Sonra da kitabın, yani ilmin kıymeti yok. Ne zaman ki ilim para eder, ilme itibar artar.. Okuyan da, kitab da artar. Bugünün adamı, okuyacağım da ne o lacak, sanki filân okumamış adam ben den bahtsız mı, diyor. Okuma meselesi zannettiğiniz gibi basit bir mesele değil dir. Yok kitab ucuz değilmiş... Buyurun kaldırımlarda bedava veriliyor, hani neden alan yok. Yok, kitab reklâm edilmiyormuş... Durun size en taze bir hikâyeyi anlata yım: Geçenlerde Beyoğlunda meşhur bir Kadri sesini çıkarmadı; başmı sallıyarak bütün bu sözleri tasdik etti ve bütün bir gecenin yorgunluğunu birdenbire hissetmiş gibi yanındaki iskemleye çöktü. Hastane odasında iki dakika derin bir ölüm sükunu hüküm sürdü. Kutsi henüz elektrik darbesinin acılanndan kurtu lurken bu sadmeyi ondan daha kuvvetli bulmuş gibi mustarib oluyor, Kadri haydudla metresini tevkif etmek ten mütevellid sevincini kaybederek bu büyük gaflete nasıl düştüklerini düşünüyordu. KANDEMIR Pendikteki beyaz ev Zabıta romanımız: 76 K.adri ona kuvvet ve teselli vermek istiyerek: Geçmiş olsun üstadım; dedi. Bü yük bir tehlike atlattın. Ne oldu? Kadri onu yormamak için jranına eğilerek tane tane anlattı: Beraberce, Deli Ömerin metresile birlikte ve kuyumcu Hapik adile yaşadığı eve gitmiştik ya... Orada merkezden kuvvet getirmek üzere kapıdan çıkarken kapıya gerilen bir tele çarptın. Elektrik hattına bağlı bir tel öyle mi? Evet. Kapınm içinde mı, dışında mı? Dışında idi. Kutsi bir saniye gözlerini kapadı. Sonra duvarda bir noktaya dikerek: Sonra? diye sordu. Sonra yıldırımla vurulmuş gibi yere yuvarlandın. Ben hemen bekçiyi çağırttım; seni merkeze, oradan da buray» gönderttim. Sen? Ya sen ne yaptın? Kadri güldü. Kutsinm elini tutarak kulağına: Merak etme, dedi. Senden çok iyi dersler aldığımı isbat ettim. Sahte kuyumcuyu ve karısını tevkif ettirdim. İkisi de.., Mukavemet etmediler mi? Hayır. Hatta Deli Ömer pek na gihanî bir baskına uğramış gibi bayıldı; ancak merkezde kendine gelebildi. Ne diyor? Tabiî inkâr edip duruyor ve hâlâ bir Ermeni ağzile kendisinin kuyumcu Hayık olduğunu, senelerdenberi Çar şı içinde çalıştığını söylüyordu. Karısı evvelâ kendini tuttu, ağzını açmadı. Sonra 0 da kocası gibi kuyumculuktan ve Hayganuşluktan bahsetti. Ben onları merkezde bıraktım, geldım senın yanına.. Geceyarısındanberi buradayım. Onları aramadm mı? Biraz evvel telefonla sordum. İkisi de ayni iddiayı tekrar ediyor, hatta ağlıyorlarmış... Ya O markası? Kadri güldü. Elini sallıyarak; Canım, dedi. Minareyi çalan el bet kılıfını da hazırlar. Bizim Hayık usta, bu markanın o akşam bir adam tarafından karısına getirildiğini, bu adamın markanın kaç kuruş edeceğini anlamak istedığini ve ertesi sabah erkenden gelip malumat alacağını söylüyor. Kutsi, derin bir nefes alarak başmı yastığa iyice dayadı ve gözlerini kapadı. İki saniye sonra: Sen bu sözlcre inanmadın mı Kadri? Diye sorunca Kadri hayret etti: Nasıl inanırım üstad? Kim inanır? nanır? Kutsi bir saniye cevab vermedi Sonra: Saat kaç? Diye sordu. Dokuz buçuk olduğunu anlayınca: Hemen çarşıyı bul; benim ismimi ver ve bir kolu çolak kuyumcu Hayık hakkında malumat iste. Kadri hâlâ hayret içindeydi. O, hak kmda bu kadar malumat topladıkları ve bu kadar kat'iyetle Deli Ömer olduğunu bildikleri adamın başka birisi olmasına hiç ihtimal vermediği için dışarı çıktığı zaman telefon etmeden etmiş gibi gö.rünmeği düşündü. Kutsi için kendi kendine: Zavallı adam; dün geceki sad meden sonra zihninde bir kanşıklık husule geldise yazık!... Dedi. Bununla beraber telefon etti ve kuyumcu Hayık hakkmda malumat istedi. Bu malumat toplanmcıya kadar on dakika geçmişti. Bu on dakikayı kemali emniyetle ve telefon başında bir sigara içerek bekliyen Kadri aldığı haberi yıldırımla vurulmuşa dönerek Kutsiye getirmek istedi. O sanıyordu ki Çarşı içinde ya bu isimde bir adam bulunnnvacak, yahud şu dakikada işile gücile meşgul büsbütün başka bir adam zuhur edecek. Kutsi, onun yüzündeki hayreti görünce: Uzun senelerdenberi Çarşınm kuyumcu esnafı arasında tanınmış bir adam değil mi?. Belki bugün ilk defa işınin başına gelmemiş, değil mi? Senelerdenberi de eli sakattır değil mi? Halis Ermeni, hatta dürüst bir adam değil mi? Kutsi bütün kuvvetlerini tophyarak ve içini boşaltarak biraz ferahlamak ümidile: Dostum, dedi. Bu iblis herif ve yardağı bu sefer de bızi atlattılar. Hem de doğrusu mükemmel, parlak bir tuzakla. Kadri hayretini yenemiyerek: Fakat nasıl? Diye sordu. Anlatacağım, amma evvelâ şu masum ve zavallı kuyumcu ile kansını düşünüyorum. Onları serbest bıraktırmalıyız. Kadri, başkomiserden aldığı talimatı mediyordu. telefonla merkeze bildirdikten sonra me rak içinde geldi, gene başının ucuna oturarak: Evet, nasıl? Diye tekrar etti. Kutsi yastığını biraz daha kaldırarak: Dün biz Hayrullahı Firuzağadaki kahveye doğru takib ederken şüphe yok ki bu haydudların hiçbir şeyden haberi yoktu. Fakat, orada Hayrullah Deli Ömerin adamlarından birisile torununun kurtarılması için pazarlığa girişmek bahanesile bulunurken tanımadığı bir adam onu takibe başladı. Bizim kabahatiıruz Hayrullahı, kendisini takib eden adamla temasa getirtmemekte oldu. O zaman kuşkulandılar. Deli Ömerin adamlarının devam ettikleri bu kahvede Hayrullahm işi ne? Maksad Nermini kurtarmak için pazarlığa girmekse neden Hayrullah pazarlık edecek birisini aramadı? îşte bu noktadan şüpheye düşerek biz onları takib ederken onlar da bizi takibe başladılar. Hele şurası da muhakkak ki Hayrullahı tanıyan Deli Ömerin yardağı onun da kendisini tanıyacağını tahmin ediyor. Tanımamış görünerek kendisine bir oyun etmek istediğine hüklArkast var]

Bu sayıdan diğer sayfalar: