28 Haziran 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

28 Haziran 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

18 Hazlran 1937 CUMHURİYET HATAYOA TETKiKLER *•»• Bilhassa giden arkadaşımızın mektubları Konyada odun, kömür buhranı Bir okka kömür on kuruşa aranıp bulunamıyor Konya (Hususî muhabirimizden) Konyada ehemmıyetli bir odun ve kömüı derdi var. Yurdun her tarafında ve herhalde murabahacılar yüzünden başlamış olan buhran, Konyada kendısini daha derinden hissettiriyor. Kömürün kilosu 10 kuruştur. Her sene bu mevsimde kömürün kilosunu 60 paraya veya ıkı kuruşa almak için bir hayli nazlanılırdı. Hazirandan evveline gelinciye kadar ?•• • > pazarda satılan kömür, şımdı aynı kö «Siz bayrak hasreti nedir bilir misiniz? dedi, 18 sene evvel onu mür olduğu halde pazarlardan gizli yerağlıyarak sandığa yerlestirmiştik. Ecdadımızın uğrunda öldiiğü lere çekilmijtir. Odun, neredeyse vakbayrağımızı elimizden almışlardı.» Sonra hepsi birden Atatiirk tüe böyle bir şeyin kullanılmakta oldu ğunu unutacağız. Piyasada eserine bile büstüne bakarak akurtardı bizi...y> dediler tesadüf olunmuyor. Halbuki bunlar yani odun ve kömür eskiden açık olarak Antakya Hazıran 1937 satılıyordu. Demek ki kaçak değildi. K>iHatay bayrama çak olmıyarak ithal edilmiş bulunan bir hazırlanıyor. malm bugün dahi ayni serbestî içinde saBir yandan iyice tılmasımn hiçbir mahzuru yoktur. Fakat hazırlanmak, bir taodun ve kömür şimdi yasak olduğu için raftan da muahedesatılmıyor değildir. Ellerinde odun ve nin resmen ilânını kömür bulunanlar fırsattan istifade etmek bekliyerek daha e maksadile bunları gizlediler. Sanki eroin saslı ve umumî bir ve yahud kokain satıyorlarmış gibi gizli şekilde yapılabil ve ıssız bucaklarda müşteri avlıyorlar. mek için tehir ediKonyada kömürün kilosunun 10 kuru«a len bu büyük kur satılmakta olduğunu bir söyliyen buluntuluş bayramının güsa sapıttığına hükmeder ve adama «zanü henüz belli de valh!.» diye acırdık. Halbuki şimdi işğildir. te ellerimiz böğürlerimizde, kilosu 10 Belki bir hafta, kuruştan da olsa yakacak kömür arıyobelki on beş gün ruz. sonra... Kimbilir, Başka yerlerde belediyeler buna benbelki de daha geç.. zer gayritabiî buhranlar için tertibat ahrFakat buna rağ lar. Hazirandan sonra gelişigüzel orman men. henüz ayni kat'iyatının yasak olacağı belliydi. Bu halde olduklannı sadece bir havadis olsa bile bundan istisöyledikleri köyleri fadeye çahşacak birçok insafsızlar bulugörmedim amma, nacağını tahmin eylemek güc değildir. meselâ Antakyada Konya halkı böyle bir insafsızlıkla karbangi kapıyı çalşılaştığı vakıt onu koruyacak olan, onu dımsa, çoluk çocuk sıkıntıdan kurtaracak olan şüphesiz kı bütün aile halkını, işHatay bayraklarına sarılı Atatiirk büstüne buket Belediyesidir. Eğer Bclediyemiz hazilerini güçlerini bı koyan minimini Türk yavrııları randan evvel odun ve kömür stokunıî rakmış bayrak dikmekle, kordelâlar, rekontrol ve tesbit eylemiş olsaydı bugün simler, çelenkler hazırlamakla meşgul bunlar piyasadan kaçırılamaz ve yeni buldum.. maktaların odunıle kömürü pıyasaya geHele bayrak bolluğu.. linciye kadar sıkıntı çekilemezdi. BelediHer ev sanki bir bayrak deposu.. yemız böyle bir tesbit yapmamış olduğu Bu kadar bayrağı ne yapacaksı için şimdi de bu buhran karşısında ellenız? rini kavuşturup durmaktan başka birşey Sualimi zarif bfr gülümseme ile garib yapamıyor. karşıhyan genc kız: . ~~.M. Çankaya Siz, dedi, bayrak hasreti nedir bilir misiniz? Çok şükür hayır... O halde, müsaade ediniz de, onu ben size anlatayun. İzmit 27 (Hususi) Yarın (bugün) Ve anlattı: yeşil ve güzel îzmitin çektiği düşman « On sekiz yaşındayım.. Liseyi bu zulüm ve kahırlarından on yedi sene Bayrak hazırlıyan kızlarımız önce kurtuluşunun yıldönümüdür. sene bitiriyorum, fakat doğduğum gün Dünkü bakımsız ve sıtmalı İzmitin ordenberi bir gun bile bayrağımın hür bir rıl bayrak dikmekle meşgul arkadaşlannı havada dalgalandığını göremedım. Altı gösterdi, ve boğazına kadar gelen bir hıç tadan kaldınlan harabeleri üzerinde buyaşımdayken, bir gün anam, bir sandığın kınğı gizlemek ister gibi başını çevirerek, gün yarın Atatürk Türkiyesinin müte vazı. fakat ihtişamh, ekonomisi, maarifi. dibinden çıkardığı ay yıldızh bayrağımı titrek bir sesle: içtimaî hayatı ve nafıası tam randımangöstererek: «Kızım, demişti, işte bayra« Bız, dedi, vatansız, bayraksız, bir la calışan bir îzmit kaim olmuştur. ğm budur, gel öp onu!» O gün hıçkıra kelime ile esir büyümüş en bahtsız ve ye28 haziran bu mes'ud değişmenin döhjçkıra ağlıyan anamla beraber bayrağı tim Tıirk çocuklarıyız...» num noktasını. baslama tarihini gösterir. mızı uzun uzun b'pmüş. öpmüştük. Ona Bir anda bütün başlar kalktı ve bakışsormuştum: «Anne neden böyle sandık lar karşıdaki Atatürk büstüne dıkildi, ses denk denk geldiği halde gene kırmızı kumaş buhranı var. diplerinde sakhyorsun, neden kapımızın ler bir ahenkte toplandı: Geçen gün îskenderun gümrüğünde önüne asmıyorsun bayrağımı?..» Zavallı Kurtardı bizi.. kadın parmağını dudaklanna götürerek: Fıskiyeden yükselen serin bir ışık ha yolculann eşyalan muayene edilirken «Sus yavrum, demişti, sus, bizi ondan a vuzun panl parıl aynasına ddkülüyor, o görmüştüm: Her açılan çantanın en üsyırdılar!.» rada dalgalana dalgalana eriyor.. Limon tünde mukaddes bir emanet gibi Ata İnsan bayrağından ayrılır mı, aynla ve portakal ağaclarının koyu gölgesinde, türkün resimleri ve büstleri vardı. Ve gümrük memurları titriyen ellerini bilir mı? Neden başkaları böyle değıller fulya fıdanlarınm yaydığı baygın koku uzatmağa cesaret edemiyerek, yolculara dı, niçin sokaklarda, bizım sokaklarımız içindeyiz. da, bizim gözlerimizin önünde renk renk, ... Başbaşa kaldığımız zamanlar soruyorlardı: Başka birşey var mı? çeşid çeşid bayraklar dalgalanıyordu da, konuşurduk: Acaba bir gün gelecek biz (O) herşeydi. Daha, başka ne olabibizim bayrağımız...» de bayrağımıza kavuşacak mıyız, onun Boğulur gıbi sustu. riizgârların elinde coşa coşa, tepemjzde Iirdi ki?.. Evlerin içleri, şimdiden birer düğün oSonra yavaş yavaş devam ettı: uçtuğunu görecekmiyiz diye.. Kimi evet dası gibi süsleniyor. « O gün, belki bir daha hiç görü derdi, kımi; bız o günleri göremeyiz, derAtatürk köşeleri her yuvanm en mulemiyecek bir sevgiliye sanlır gibı bayra di. kaddes mabedi. ğıma sanlmış, ve onu gene sandığın kaVe ayakta bir ipek bayrağı kucaklı Minimini Hatay çocukları hergün, taranlık dıbine yerleştirmiştık. Ve annem yarak: şrdıkları kucak kucak goncalarla Onun bana anlatmıştı; babamın, kardeşlerımin, işte, diyor, tam on sekiz sene sonamcalarımın, dedelerimin bu bayrak uğ ra o gün geldi, şimdi; bu kadar bayrağı çiçeklerini tazeliyorlar. runda nasıl can verdıklerini.. Hepsini an ne yapacaksımz diye sorabılir misiniz biEsnaf taklar yapmakla meşgul. Bunlatmıştı. Onun uğruna gidenler, bize yal ze... lar boş depolarda, garajlarda, mahzenTiiz onu bırakmışlardı. Fakat işte onu da Hatay baştanbaşa bayrama hazırlanı lerde hazırlanıyor. Gün gelince hepsi birelimizden almışlardı...» den meydana çıkacak. yor. Gencîer, ihtiyarlar, kadınlar, erkekler Genc kız, başları önlerinde, harıl haHaftalardanberi bütün mağazalarda, herkes bayrama hazırlanıyor. On sekiz yıldır çekilmiş esaretin sona ereceği gün yaklaştıkça sabırsızhk artı yor. On sekiz yıl bekledik, artık on sekiz dakika sabredecek takatimiz kalmadı. Ve geniş avluların ortasında, portakaj, turunc ve limon fidanlannm dibinde, billur kâseleri andıran havuzlann ışıldıyan suları etrafmda uzun, çok uzun bir yol culuktan sonra kavuştuklan hayat kaynağına dudaklarını değdirerek kana kana içmek için artık bekliyecek takatleri kalmadığını söyliyen Hatay kızlarınm, ellerindeki ipek bayraklan karanlıkları delen meşaleler gibi havaya kaldırarak: Ona ve bize hürriyet veren Ata mız.. derken titreyen dudaklanna süzülen sevinc gözyaşlarını görseniz.. Antakya çarşısında bayram hazulığı KANDEMlR Bayram hazırlığı Sıtalimi garib bulan genc kız Tifoyu izale güç, fakat adimülimkân değildir Bu mühlik hastahğı en fazla sirayet ettiren vasıta tifoyu ayakta geçiren kimselerdir Tifoya karşı harb Bir imtihan hikâyesi u yılın imtihanlan da yapraîc dökümünü andırdı. Ortamekteblerde ve liselerde sözlüye kalmadan geçenler, güz fırtmalan sonunda ağac dallarında tutunabilen yapraklar gibi parmakla sayılacak kadar az. Söz • lüye ve ikmale kalanlarsa o ftrtınalann ağac dıblerine yığdığı gazeller gibi külliyetli!.. Bu imtihan dökümü hemen her mec « liste, her vapur salonunda, her tramvay arabasmda muhavere mevzuu ohnakta dır. Dün böyle bir muhavere sırasmda öğretmen olduğu anlaşılan bir zat şöyle bir macera anlattı: Yazı ile yapılan bir imtihanda talebeden biri çok geç kaldı. Kendisine arkadaslannın kâğıdlannı verip çoktan gittiklerini hatırlattık, elini biraz çobuk tutmasını söyledık. Kalendermeşreblı ço • cuk, geniş geniş gülerek bize: «Kalemi » mi anyorum, bulursam yazmağa başhyacağım» diye cevab vermesin mi?.. Biz de uzun dakikalar kalem aramakla oyalanan şakirdimize tabiatile sıfır verdik! Bu hikâye bana şu fıkrayı hatırlattı: Vaktile iki vezir, yanlannda çalışürdıkları divan efendıleri hakkında bir münakaşaya tutulurlar. Herbiri, kendi kâtibinin açık gözlü, açık zihinli, keskin anlayışh olduğunu iddiada ısrar ettiğinden münakaşa uzar ve nihayet bir tecrüb* yapılmasına karar verilir. İlkin, arkada • smdan yaşça büyük olan vezir, kendi kâlibini çağırır: Haydi efendi, der, Âşirefendi kiitübhanesine git. Orada lmam Gazalinin Ihyaülulumu var. Onu hafızıkütübden al, filân bahsa taalluk eden sahifeleri aç, aynen istinsah edip bana getir. Divan efendisi «başüstüne efendim»! diyip çıkınca o, arkadaşına yüzünü çe virir, şu şekilde söylenmeğe başlar: Kâtibim aşağı indi, kunduralannı giydı, sokağı aştı, caddeye ulaştı. Şimdi yürüyor, yürüyor, yürüyor. Ve biraz durduktan sonra ilâve eder: İşte kütübhaneye vardı, fihristi aldı, kitabm numarasını buldu, dolabdan çıkarttı, istediğim bahsi açtı, istinsah etmeğe başladı, yazdı, yazdı, yazdı Bitirdı, çıktı, geliyor, geliyor, geliyor ve... Geldi!.. Gerçekten de divan efendisi ter içinde çeri girer, birkaç sahife dolusu yazıyı «•ezıre sunar. Beriki, bir harikaya benzeyen bu gidişten, gelişten hayrete düşmez: Benimki de yapar! Diyip kendi divan efendisini çagınr, ayni tavsiye ile kütübhaneye yollar ve arkadaşmın yaptığı gibi «gitti, yazdı, .j çıktı, geliyor» fıillerini boynna tasrif et tikten sonra «geldi!» der ve bekler. Fakat divan efendisi görünmeyince bağınr: Ahmed Efendi, neredesin, neye gelmiyorsun? Divan efendisinin sesi derinlerden cevab verir: Kunduralarımı anyorum efenditn!.. Evlerde herkes işlerini güçlerini bırakmış, bayrak dikmekle meşgul Profesör Dr. ISeş'et Omerin mütaleası îstanbul saylavı ve bilhassa bu gibi zamanÜniversite Tıb Fakültesi Iarda sokaklarımızın te ordinaryus profesörle mizliğine azamî derecerinden doktor Neş'et de dikkat etmemiz lâ Omer, tifonun en büyük zım gelir. düşmanlarından bıridır. En tehlikeli Bana, bu tehlikeli ve bir nâkiller türlü kat'î bir şekilde öFakat tifonun en tehnü alınamıyan hastahğı likeli nakıl vasıtası hasve onunla mücadele şetalığı hafif seyredip de killerini şöylece hulâsa hiç yatmadan tifoyu a:tti: yakta geçirenlerdir. He« Tifo hastahğı ale bunlar ahçı, tatlıcı, ıırlardanberi büyük şehizmetçi, lokanta garschirlerde yaz mevsimleOrdinaryus profesör Dr. nu, manav, aşurecı, şerrinde çok görülen bir Neş'et Omer betçi ve dondurmacı gibı hastalıktır. Hususile te bilhassa bu gibi san'at erbabını sıkı hıfzıssıhha kaidelerine uygun olmıyan. ibir kontrol altında bulundurmak ve en çilecek su ile kanalizasyon meselesi halufak hastahk alâimi gösterenlerin kanınledilmemiş halkı kesif şehirlerde daha da tifo mikrobu aramak, bulunduğu takziyade tezahür eder. Tifo hastahğı mikdirde bunları tecrid etmek icab eder. robu, içilecek ve yenecek scylerle hazım yollarından, yani barsaklardan uzviyete Tecrid için şehrin muhtelif kısımlannaldırır. Ve birkaç hafta insan vücudündt dakı hastanelerde büyük yerler hazıriankalarak tedricen idrar ve ifrağatla harice ması lâzımdır. Bakteriyolojik tetkikat içıkar. Toprakta ve bilhassa temiz sular çin de şehrin hemen her semtinde seyyar da uzun müddet yaşar. Sıcağa, soğuğa bakteriyoloji lâboratuarlan kurmak lâzım çok tahammülü vardır. Hatta dondur gelirken bu, hiç de kolay bir iş değilmada ve buz parçalannın içinde bile ya dir. şar. Ve yukanda da dediğim gibi ağız Uzerlerine vazife düşenler yolile barsaklara indirilen gıdaî maddeTifo gibi hastalıklann söndürülmesi ilerle vücude girer. çin en büyük vazife hükumete, belediyeKışm mevziî bir vaziyette kalan bu ys ve bunlara yardımcı olarak da halkın hastahk yaz oldumu bu mikrobun en teyakkuz ve uyanıklığına vabestedir. Hüfazla barındığı ve bol bol içilen ve yenen kumetin vaktinde tedbirler ittihaz ettığini su, şerbet, dondurma, marul, turp \e memnuniyetle görüyoruz. Belediyenin de alelumum çiğ meyvalar vasıtasile sirayet biraz daha gayret etmesi şayanı arzudur. mmtakasını derhal genişletir.» Matbuatımızın uyanıklığı ve hassasiyeti Salgın sebebleri ile halkı tenvir etmesi ise takdire lâyıkUr. Hulâsa bulaşıcı hastalıklarla savaş i Tifo hastahğı niçin her sene saîgın halini almıyor da bazı seneler böyle olu darî bir mesele olmaktan ziyade ümî ve teknik bir iştir. Bunu bir misalle izah yor? « Bu mesele mikroblarm şiddetleri edeyim. 1902 de Almanyanın cenubu ne, karşılarında bulacaklan ferdlerin nıu şarkisinde zuhur eden tifo salgınile bizzat kavemetlerıne, hıfzıssıhha şartlarına de verem mikrobunu keşfeden Dr. Koch recei riayetlerine göre değışir. Bundan meşgu! olmuştur. Bizde de hükumetin ve başka biyolojıde bir kaide vardır. Her matbuatın meseleye ayni ehemmiyeti verzihayat doğar, büyür, kemale gelir ve dıği sükranla görülmektedir. Bugün Izmitin kurtuluş bayramı Bir plânla çalışmalı inhıtata uğrıyarak ölür. Salgınlarda da Istanbulu tifo salgınlanndan kurtar bu hal görülür. Bunların seynni riyazî güc olmakla beraber adimülimkân bir şekilde ifade etmek istersek sinüsoid mak (dalgalı şekilde azalıp artmak) tabirini değildir. Bunun için yukarıdaki esaslara istinaden bir plân çizilebilir. Kanalizas kullanabiliriz. Ümid ederim ki buna tâbi olarak tifo yon ve su meselelerinin mutlaka halli lâhastahğı gelecek sene şiddetini kaybeder zımdır. Bostanların da şehir içerisinden kaldırılması icab eder. Bu mesele haîledive şehrımiz salim bir hale gelir. Burada bir noktaya işaret etmek iste linciye kadar hiç olmazsa şimdiden et rim. Tifo İstanbulda asırlardanberi muh rafları yüksek duvarlarla çevrilmeli ve telif şiddette hükümferma olmuş bir has içinde çalışanlar kontrol altına ahnmatalıktır. Halk küçük yaştan itibaren ek hdır. Vefiyat az seriyetle gayrisıhhî sular içtiğinden ufak Salgını durdurmak için faydası çok bir muafiyet kesbetmiş farz ve kabul olunabilir. Nitekim tifo musabı olmıyan tecrübe edilmiş olan aşının da büyük köylerden İstanbula gelenler bu hasta mıkyasta, muntazam ve meş'ur bir tarzlığa daha kolayhkla yakalanabilirler. da tatbiki lâzımdır. Zaten bu vasıta geTifonun ihtıyarlarda az ve genclerde niş mikyasta tatbika başlanmıştır. Bu fazla olarak tezahür etmesinin bir sebebi i arada tifo yüzünden vefiyat nisbetinin de pek az olduğunu sükranla kaydetmek de budur.» isterim. Tedbirler Salgınm en ziyade Halicin iki cephesinde, yani ahalisi kesif ve fakir, temizliği az, sokak ve evleri gayrisıhhî mıntakalarda hüküm sürdüğü de nazan itibara ahnırsa Belediyenin tifo ile mücadeIede ne kadar esash bir vazifesi olduğu daha kolayhkla anlaşılır kanaatinde yim.» M. TURHAN TAN Ziraat Bankasının önündeki kaldırım çöktü .1 Tifo salgınının önünü almak için ne yaprnah? « İlmen bunun önünü almak koîaydır. Fakat iş'tatbikat sahasına gelince güclüğü tezahür eder. Ortada evvelâ kocaman bir su meselesi vardır. Hamidiye ve Terkostan maada diğer bütün suları şüpheli ve tehlikeli telâkki etmek icab MURAD SERTOĞLU eder. Bunlardan daha tehlikeli sular da, memba suyu diye satılan sarnıç ve kuyu sularıdır. Çünkü İstanbulda memba sula Çocuğu çiğnedi, hastaneye rınm taklıdı olarak sarnıç ve kuyu suları götürdü ve sonra kaçtı kullanıldığı sabittir. Bu sularda tifo mik2084 numaralı otomobıl. Kuruçeşme tarı uzun müddet yaşıyabilir. Sonra bu den geçerken cadde üzerinde duran kösuları şişelere dolduranların da elleri mü mür amelesinden Dursunun oğlu 8 yaşlevvesse tabiatile her şişeye kâfi mıktar lannda Yusufa çarpmıştır. da her cins mikrobdan dağıtabilir. Çarpma şiddetli olmuş ve zavallı küçük. vücudünün muhtelif yerlerinden aTifo yalnız temiz sularda yaşadığı için lâğım suları gibi fazla miktarda saprovit ğır surette yaralanmıştır. Şoför derhal otomobili durdurtmuş, leri haiz sularda mübarezei hayata dayayaralı çocuğu otomobile koyarak Bej'namaz. Binaenaleyh şişeler içinde nakleoğlu hastanesine götürmüş ve teslim etdilen memba, Halkalı, Kırkçeşme sulan, mistir. bunlarla yapılmış şerbetler, limonatalar, Fakat otomobilini hastanenin kapısmdondurmalar, bu sularla yıkanmış sebze da bırakarak kaçmıştır. ve meyvalar birinci derecede tehlikeli oMüddeiumumî muavinlerinden Hik labilir. Halkın mümkün mertebe çiğ şey met Sonel tahkikata başlamıştır. Oto ler yemekten ictinabı ve sulanna çok dik mobilin bir kadına aid olduğu anlaşıl mıştır. Kaçan şoför aranmaktadır. kat etmesi lâzımdır. Karaköydeki Ziraat Bankasının de niz kısmındaki kaldınm günden güne d< nize doğru kaymaktadır. Buna sebeb olarak nhtımın çökmesîgösterilmektedir. Banka binasımn bir j ehlikeye maruz bulunup bulunmadığl! yapılan tetkikat neticesinde anlaşılacak •: ır. Resmimiz binadan ayrılan kaldımni göstermektedir. M. Turhanın eserleri 1 Kadın Avcısı. 2 Cem Sultan. 3 Timurlenk. 4 Tarihte Türkler için büyük sözler. 5 Akından Akma. Bunlar, tarıh ve edebiyatseverlerin kitabhanelerini süsliyecek nefis bir koleksiyon teşkil eder. Sokaklar temiz olmalı Sokaklarımız kâfi derecede temiz değildir. Geceleri idrar edecek yerlerin azlığından dolayı sokakların her cihetten drar ve saire ile kirlendiği de muhakkaktır. Bu mikroblu maddeler gündüzieri rüzgârla acık olarak satılan gıdaların üzerine konabildiği gibi karasinekler vas:tasile de her yere nakledilir. Binaenaleyh Damdan düşerek öldü Galatada oturan Bulgar tebaasından Raça, evvelki gün Mezbahamn dammı tamir ederken muvazenesini kaybetmiş ve 15 metro yükseklikten yere düşerek ölmiştür. Müddeiumumilik tarafından yapılan tahkikat sonunda cesedın gömülmesine ızin verilmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: