29 Ekim 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

29 Ekim 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

29 Birîncîteşrîn 1937 CUMHURITET Havaî hâtlarda yürüyen trenler saatte 300 kilometre yapıyorlar Bu yeni ihtira hem takdir, hem endişe uyandırıyor. Railplane denilen nakil vasıtası îngilterede ve Brezilyada şimdiden kullanılmağa başlandı Dünya, bütün nakliyat prensiplerini altüst edebilecek yepyenı bir ihtira kar şısında bulunuyor: Railplane. Bazı kimseler tarafmdan büyük bit takdir ve hayranlıkla k3işılanan, bazı kimseleri de endişeye düşüren bu yeni nakliye vasıtası, Jules Verne'in yahud Wels'in muhayyüeleri eseri olduğuna hükmedilebilecek kadar harikulâ dedir. Railplane, yere çakılı çelik potreller üzerine tesbit edilmiş havaî raylar üze rinde, sonderece büyük bir süratle, uçarcasına yol alan, Zeplin biçiminde bir vagondur. Bu vagonu hareket ettiren vasıta, ufak motörlerin dötıdürdüğü iki pervanedir. Pervanelerden biri vagonun arkasında itici vazifesi, diğeri de, önünde çekici vazifesi görür. En büyük mühendisler, en kuvvetli sermayedarlar, bu işi tetkik etmekle meşgul oluyorlar. Haddi zatinde cidden harikulâde olan bu icadı tehlikeli gören bir smıf vardır ki, o da, halihazırda, bütün dünyadaki nakliye işlerini ellerinde tutanlardır. Bunlar, Railplane'in, yolcu ve eşya naklıyahnda tatbikat sahasına konulmasının, kendi sistemleri, kendi vasıtalan için bir idam karan hükmünde olacağını düşünerek büyük bir endişeye kapslıyorlar. Railplane'in mucidleri, on seneye yakın bir zamandanberi, ihtiralarını tekemmül ve kabul ettirmek için durmadan çalışıyorlar. Tecrübe şebekesini, ilk defa oJarak İskoçyanın ücra bir köşesinde London North Eastern Raihvays üstünde tesis etmişlerdir. O şebeke, bugün el'an faaliyettedir ve çelik potrelerin üstünde yıldırım süratile uçan Railplane'in, aşağıda giden trenleri kaplumbağa gibi geride bıraktığını görenler, şımendiferin, istikbalde, yîik taşımaktan başka bir işi kalmıyacağını kolayca anlarlar. Mucidler, ihtiraın, beklenmez parlak neticeyi verdiğini, hatta ümidin fevkinde parlak bir muvaffakiyet kazandığmı gö Uçan şimendiferler Bulgaristanda yeni intihabat Kadınlara da meb'us intihabı hakkı verildi Sofya (Hususî) Bir müdddettenberi Vekiller Heyetinin müzakere et mekte bulunduğu yeni intihab kanunu çıktı. Yeni intihab kanununun eskisine nazaran yeni bazı tarafları vardır. Bu hususta en esaslı noktayı, kadınlara da intihab etmek hakkının verilmesi teşkil etmektedir. Bir müddet evvel yapılan belediye intihab kanununda kadınlardan yalnız ana olanlara seçmek hakkı ve rilmişti. Bugünkü tneb'us intihabatı ka nunu, bu hususta bir adım daha ileri a tarak bu hakkı yalnız analara değil, kocası ölmüş veya kocasmdan aynlmış dullar da dahil olduğu halde, bütün evli kadınlara vermektedir. Ancak meb'us inti hablarına erkeklerin iştiraki mecburî iken kadınların bu intihablara iştiraki ihtiyarî olarak kabul edilmiştir. Yeni intihab kanununda intihab et mek hakkı kadınlardan maada yüksek tahsıl talebesine de verilmiştir. Bulgar vatandaşı olup da 21 yaşını ikmal eden herkes intihab etmek hakkma maliktir. Ancak yeni kanunda intihab olunacaklarla intihab edecek olanların evsahnı karakterize eden ahkâm vardır. Bu cihet bilhassa meb'us intihab edilecekler hakkında ciddî bir surette nazan dikkate a lınmıştır. Namzedlerin 30 yaşını ikmal etmiş olmaları; ilk tahsil derecesinde mekteb görmüş bulunmalan; devlete karşı olan vergi bordarını ödemiş olmaları; mahkumiyetleri olmaması ve bilhassa komünist veya tethişçi organizasyonlarından herhangi birile ilgili bulunmamalan lâ zımdır. Bütün Bulgaristanda 160 meb'us seçilecek ve intihabların yapılması hak kındaki irade, Kral tarafından resmî gazete ile ve intihab tarihinden iki ay evvel ilân edilecektir. İntihab tarihini ve meclisi meb'usanın açılma gününü tesbit et mek Krala aiddir. Meb'us olmak istiyen her namzed bulunduğu yerin sancak mahkemesine intihab tarihinden bir ay evvel istida ile müracaat edecek ve mebus seçildikten sonra mecliste smıf, parli veya grup mücadelelerine girişmiyeceğine ve şahsî menfaat tefebbüslerinde bulun mıyarak münhasıran memleketin yüksek menafiine hizmet yolunda çahşacağına dair bir taahhüd senedi imzalıyarak istidasına iliştirecektrr. Herhangi bir nam zed, namzedliğini yalnız bir mıntakaya koyabilecektir. Bir mıntakaya bir kişi den fazla namzedligini koyan bulunmazsa, orada intihab yapılmıyarak namzed seçilmiş sayılacaktır. Yeni kanuna göre, meb'uslara meclisin faaliyette bulunduğu günlerle bunlardan iki gün evvel ve iki gün sonraki günler için bütçeye konula cak tahsisattan yevmiye verilecektir. Meb'uslann Sofyaya gidip gelmeleri için de kendilerine birinci smıf devlet memuru sıfatile harcirah verilecektir. Ancak, Vekiller yevmiye alamıyacaklardır. Mühim bir tetkik Japon emperializmi neye ve kaça mal oldu? Tokyo hükumeti, malî menabiini, Mançuriyi işletmek ve tahkim etmek için tüketmişti. Şimdi emellerini istikrazlarla karşılamağa çalışıyor Pariste çıkan L'îllustration mecmuası, Japon Çm harbi hakkmda şu makaleyı neşrediyor: «Mançuri harbinden, yani 19041905 teri sonra derhal anlaşılmışb ki, insan, enerji ve bitmek tükenmek bilmez bir fedakârhk bakımmdan çok zengin olan Japonya, gizliyemediği mühim bir zâfla maluldü. Fakirdi Japonyada 18 ay süren bir ikamet müddetinden sonra, 1907 senesinde şunları yazmıştık: Japon milleti, Avrupalı büyük devletleri, mütemadiyen değişen harb vesaiti sahasında, badema uzaktan takib edebileceğini itiraf etmek mecburiyetindedir. Malî zarureti artık sabit olmuştur. Sükuna, sâye ve imara ihtiyacı vardır. Maamafih, şayed Japonlar, Rusyanın vermek istemediği tazminatı Çin lılere ödetecek bir çare bulacak olurlarsa, Japonya ile Çin arasında bir çarpışma vukua gelebilir. 1931 senesinde, Japon militerleri, bu son şıkka dayandılar. Çünkü, Mançuriyi zaptetmekle, memleketleri için bir zenginlik membaı yaratmış olmak ümidinde idiler. Bu cihetten sukutu hayale uğra ymca 1937 de yeni bir seraba kapıldılar. Daha uzağa göz diktiler ve şimalî Çini, Mançuko'ya ilhak için açıktan açığa arzu izhar ettiler. Fakat, Çinlilerin mu kavemeti çok kuvvetlidir. Bu mukave met, netice itibarile, muhacimlerin ezici cskerî üstünlüğü karşısında belki de âciz kalacaktır. Maamafih, fazla devam et tiği takdirde, Japonyaya, harb sahasın da değil, memleketi dahilinde tehlikeli bir darbe indirebilir. Beynelmilel meselelerin münakaşa edildiği başlıca merkezlerden biri olan büyük Amerika mecmuası «Foreign Affais», Asya meselelerinde ihtısasile tanınmış olan Columbia Universitesi profesörlerinden M. Nathaniel Peffer'in bir makalesini neşretmektedir. Profesör, bu makalesinde, Japon malî vaziyetini sis tematik bir tarzda tetkik ediyor. Profesörün, Amerika efkân umumiyesinin tesiri altında kaldığını farzetsek bile, şurası muhakkak ki, mecmuanın neşrettiği bu makaledeki fikirler, başlıca Ingiliz mec mualannm fıkirlerile tetabuk etmekte dir. Ve gene şüphe yoktur ki, artık, tekmil Anglo Sakson âlemi, Japonyanın dahilî vaziyetini çok nazik telâkki edi yor. Japonya, siyaset işlerine askerlerin müdahalesini teessüfle gören devlet a damlarının, mütefekkirlerinin ve maliye cilerinin murakabesinden sıynlarak Çini zapta teşebbüs etmiş ve bütün malî me nabiinin kuruduğunu nazan dikkate al madan bu maceraya atılmıştır. Bu malî menabi de, Mançurideki 30 milyon nü fusu idare etmek, orada işlere girişmek ve bu eyaleti Sovyet Rusyaya karşı tahkim etmek maksadıle tüketilmişti. Profesörün, bu makalesinde ispata çalıştığı ve ispat ettiği cihet, Japonlann, bu eyalet için bizzarur sarfettikleri mebaliğin, gene hiç mesabesinde olduğudur. Profesör, Mançuriyi, rasyonel tarzda teçhiz etmek için icab eden menabiin JaBryant artık sıkılmağa başlamıştı. Bu sefer enerjık bir tavır takındı: Sizinle iş hakkında konuşmak is tiyorum. Karıma tabiî büyüklükte bir heykel hedıye edip sürpriz yapacağım, dedi. Nemirof, hiçbir cevab vermedi, yal nız, yan yan baktı. Bryant'm bu bakışın manasını anladığını hiç zannetmiyordu. Fakat, o aralık, elinde bir semaverle gelen gene kız, durdu. Heykeltraşın yüzüne dikkatle bakü, sitemli bir eda ile: Bazil!... Diye yalvardı. Nemirof, bu ihtar üzerine, birdenbire Bryant'a şu suali sordu: Tabiî büyüklükte öyle mi? Pekâlâ. Taştan olacak tabiî! Çünkü ben yapsam yapsam taştan yaparım. Eğer masrafı göze alabilirseniz kolay. Malum ya mermer pahalı! Acaba kaça çıkar. Bana aşağı yukarı bir fikir verebilir misiniz? Bryant, bu suali sorarken mütereddiddi. Gerçi babası ihtiyar Bryant onu pa rasız bırakmıyordu; fakat ne de olsa gene babasınm emri altındaydı ve ticaret hanedeki mesaisi pek fazla değildi. Heykeltraş, bu suale cevab vermedi, sözüne devam etti: Eski Mısırlılar, büyük kaya parçalannı işliyerek heykel yaparlardı. Onlann yaptıklan eserler, çocuk oyuncağı değildi. Üstad Mikel Anj da 0 sekilde raponyada asla mevcud olmadığmı ve olamıyacağını iddia etmektedir. Ve ne Nevyork, ne de Londra, Japonyaya para ikraz etmeği kat'iyyen istemiyecekle rine göre, Japonya, meseleyi, nekadar evirip çevirse, Mançuriyi, verimli bir eyalet haline getiremiyecektir. Bu suretle, şu cihet bir kere daha ispat edilmiş olu yor ki, tabiatin en fazla servete mazhar kıldığı müstemlekenin işletilmesi bile, herşeyden evvel, orayı zaptedenleıin yatıracaklan sermayeye bağlıdır. Mançurinin zaptından altı sene sonra, bugün, bu eyaletin sadece işgal masrafı, asayişinin iadesi ve tahkimi için 270 milyon yen, yani Japonyanın senelik varidatmm onda birinden fazla bir meblâğ sarfı icab ettiği anlaşılmış bulunuyor. Netice itibarile, Japonya, ikhsadî teşebbüs • ler de dahil olmak üzere, altı senedenbe* ri, Mançuride 2 buçuk milyar Amerikan dolan sarfermiştir. Japon bütçesinin bu seneki varidat ld* mı 2,800 milyon yendir. Bunun 800 mil« yon yeni istikrazlarla temin edilecektir, Halbuki, Çin seferinden evvel, ordu Tt donanma bütçesi 1,400 milyon yendi. Mançuriye ginneden evvelki alb sene zarfında, ordusuna ve bahriyesiae 2,860 milyon yen sarfeden Japonya, oraya gir« dikten sonraki altı sene içinde 5,860 nul« yon yen sarfetmiştir. Amerikalı muharrir diyor kiı Badema, Japonya, öyle bir vazîyeta girmiştir ki, dahilî mekanizmasmın yalnız onda birini işletebilecektir; mütebaki onda dokuz haricî maceralara tahsis edilmiş bulunuyor. Japon borcu, zirvesi üzerine oturtulmuş bir ehram gibi, yukanda kalan kaide kısmından mütemadiyen ge • nişlemektedir. Çin harbine tahsis edilen mebaliğ, masraf yekununu 5 milyara çıkarmışbr; halbuki, bütçe varidatı bu paranın üçte birini bile karşılıyamamaktadır. Şündilik, Japonyanın mukadderatı bir muamma halindedir. Japon militerleri, bu büyük «Panasiatique» hulyasmı bir hamlede tahakkuk ettirmek ümidile, memleketlerini, çok büyük bir felâketla karşılaşabileceği bir vaziyete sokmuşlardır.» Yerdeki şimendiferle Railplane'in mukayesesl ağır yük, normal posta nakliyatı yapa cak ve uzun mesafeler arasmda işliye cektir. Railplane ile şimendifer arasmda, kabataslak bir mukayese yapmak, bu ihtiraın kıymet ve ehemmiyetini derhal tebarüz ettirmeğe kâfidir Şimendifer bir ton yük taşıyabilmek için 60 70 ton ölü siklete muhtacdır. Halbuki Railplane, bir ton yükü ancak bir misli nisbetinde ölü sikletle taşır. Şimendiferin azamî sürati saatte 130 kilometrodur. Buna mukabil Railplanede sürat saatte 300 kilometro ve hatta daha fazladır. Fren meselesinde, şimen diferle Railplane arasmda, mukayeseye sığmıyacak kadar büyük bir fark vardır. Şimendiferin freni makinistin ve frencinın, elindedir, fazla olarak, katarın ağırlığı dolayısile, anî duruşlar yapamaz. Hal buki Railplane'de, frenler, otomobil freni gibidir, anî hareket eder. Fazla ola rak, pervanelerin her ikisinde anî surette aksi istikamete dönecek şekilde tertibat mevcud olduğundan, bu da ikinci bir fren vazifesi görmektedir. Ve nihayet, Railplane, şimendifer kazalanndan hiç birisine maruz olmıyan işletme sistemlerini haizdir. Kazalann önüne geçnıek için alınan tertibat çok dahiyane ve mütenevvidir. Railplane'in makinisti, daha doğrusu kondüktörü, arabanın ön kısmındaki daiıesinde yüksek bir tabure üstünde otu rur. Önünde duran ufak bir levha üze rinde, yola aid işaretler otomatik olarak muhtelif renklerde görülür. Meselâ, araba hareket halmde iken, bu levhada yeşil bir ışıkla, «yol serbesttir» ibaresi yazıl djğmı gören kondüktör, t'pkı bir şimendifer makinisti gibi, vagonu serbestçe yü rütmekte devam eder. Sarı ışıkla «dikkab> ibaresi yazıhnca, kondüktör yolda, her hangi bir tamir yapıldığını anlar, müte yakkız davranır. Kırmızı ışıklı yazı «dur» işaretidir. Kondüktör dalgınlıkla bu işareti görmese bile, istasyona gelince, frentım. Karım istiyordu... Bryant, lâfını bitirmeden, Nemirof, gene kıza dönerek: Oldu, Dorşka, dedi. Kız yavaşça uzandı, sandığın üstünde duran açık portakal rengi bir şalı aldı, 0na büründü ve yere indi. Heykeltraş, attan inen bir kraliçeye yardım eder gibi, gene kızı, eski usulde zarif hareketlerle, yere indirdi. Kız yere inince, Nemirof, hiç beklenmedik bir resmiyet takındı: Dorşka, dedi, sana M. Bryant'ı takdim ederim. M. Bryant, takdim ederim: Mis Hart. Bryant'm, kendisine takdim edilmeden evvel çıplak olarak gördüğü bir kadm karşısında nasıl bir vaziyet almak icab ettiğine dair hiçbir fikri yoktu. Nemirof'a döndü: Sizin modeî kullandığmızı tahmin etmiyordum, dedi. Bu nevi eserler ez berden yapılır zannederdim. Mis Hart, birkaç etüd için poze etmek lütfunda bulunuyor. O olmasaydı ne yapardım bilmem. Bryant telâşa düşmüştü. Gene kızm karşısında eğilirken kendi kendine: Sakm bir yüksek sosyete kadmı olmasm! diye düşündü. Social Registerde, Hart isimli birçok aile var. Nemirof: Oturun, dedi, beraber çay içelim. rünce, Railplane'in ufak bir modelini yapmışlar ve bunu, bütün dünyada do • laştırmağa başlamışlardı. Model Belçikaya götürüldü. Fakat Belçikalılar tereddüd ettiler, hâlâ da tereddüd ediyorlar. Amerikalılar, bilâkıs, bu yeni ihtiraı büyük bir alâka ile karşıladılar. Railplane'i ilk defa olarak kabul eden ve memleketin muhtelif mıntakalarında tedricen havaî demiryolu şebe keleri kuran Brezilya oldu. Bir şirket teşekkül etti ve Rio de Janeiro istikametinde dokuz tane hat tesisi ve işletmesi imtiyazı aldı. Railplane'i şimendiferin yerine ikame etmek bittabi mevzuubahs değildir. Trenler, yerdeki vazifelerine devam ederken, Railplane de, onun üstündeki havaî hattjndâ, efsanevî süratlerle mesafeleri yutacak, şimendiferin bir kısım vazifesini alacaktır. ~ Railphane, nisbeten kısa mesafelere, azamî süratle yolcu, müstacel posta ve çabuk bozulabilir emtia taşıyacak, tren, Dördüncü kattan düştü, öldü Sirkecide oturan Mus,evi mületiııden. Mavi kadm, dün Bereketzade mahallesinde Kahveciçıkmazı sokağında Levinin evine iş görmek üzere gitmiş, evin dördüncü katmdaki pencerelerin camlarını dış tarafmdan silerken muvaze • nesini kaybederek 12 metro yükseklikten sokağa düşmüştür. Zavallı kadmcağızm kemiklerl tarılmış, kafası parçalanmıştır. Muavene e< dılen cesedin defnine ruhsat verilmiştir. Bir Railplane ler kendiliklerinden kısılır ve araba durur. Railpîane'de her ihtimale karşı düşünülmüş, kondüktörlerin anî olarak ölmesi gibi fevkalâde haller bile hesaba katıl mıştır. Bugün Brezilyada işlemeğe başlıyan Railplane'in, dünyanm her tarafma yayılmakta gecikmiyeceği ve yerle gök arasmda yıldırım hızile giden bu tekerleklı torpilin altında, bugünkü en süratli ekspıeslerin, yerde tembel terrbel sürünen tırtıllardan farksız aheste bir nakil vası tası halinde kalacağı anlaşılıyor. Bryant, iskemle vazifesi görecek bir şey bulmak için, beyhude yere etrafına bakındı. Nemirof'un, orada, demir bir karyola üzerinde duran paltoyu kaldırıp yatağın üstüne oturduğunu ve masayı, ayağile kendine doğru çektiğini görünce gözlerini bir kere daha kırpıştırdı. Mis Hart, bir çay fincanının içinde duran küçük bir çiçek demetini aldı, fincanı yıkadı, masanm üstüne koydu. Bryant, bunu da, haşyetle seyretti. Mis Hart, onun korkulu bakışlannı görünce gülmeğe başlamıştı: Bazile aldırmayın, dedi, bugün kendisini prens Pückler farzediyor. Hani şu çok güzel yazılar yazan prens Pück ler yok mu? İşte 0. Bryant, büsbütün afallamıştı. Heykeltraşm, kül rengi çamurlara bulanmış el lerine, müstehzi bakışlı gözlerine korkak nazarlarla baktı. Nemirof söze kanştı: Mis Hart'm bu dediklerinden, benim deli olduğum manası çıkarmaym. Ben, muhtelif devîrlerde yaşamış muhtelif şahsiyetlere temessül etmek suretile, hayatm yeknesaklığmı azaltıyorum. Ge çen hafta Napolyon'dum ve Elbe ada smdaydım; çok eğlendim. Dün, ikinci avönü'nün köşesinde elma satan ihtiyar kadm oldum. Çok faydalı ve öğretici bir usuldür bu. Siz de tecrübe etmelisiniz mösyö. Almanya huifubat istiyor Alman hükumeti, ,, hububat, hayvan yemi ve sair mahsulâtı arziye ithalât dairesi resmen müracaat ederek mem • leketimizden müsaid fiatlarla hububat ve hayvan yemliğine elveri^li maddeler alınacağını bildirmiştir. lışırdı. Musa heykelinin kafası o sebeble yarım kalmıştır. Kaya kâfi derecede büyük değildi. Nemirof, ayni garib kahkaha ile bir daha güldü ve gene kızm elinden sema " veri aldı, fincanlara, koyu renkli, kaynar çayı boşalttı. Bryant, çaydan aldığı ilk yudumda ürperdi. Bütün bu işleri manasız buluyor ve gitgide daha fazla sabırsızlanıyordu. Bryant, sualini tekrarladı: Ey, kaça çıkacak bu heykel? Ne zamana kadar hazır olur? Nemirof: Oooh! diye cevab verdi. Heykeller seri halinde yapılmaz. Önce münasib bir mermer bulayım, parasmı verin, sonra iş kendıliğinden yürür. Belki mermeri bu hafta içinde bulurum, belki bir sene sonra bulurum. Belli olmaz. En evvel, heykelin dikileceği bahçeyi ve ısmarlıyan kadını görmekliğim lâzım. Siparişi kabul edip edemiyeceğimi ancak o zaman söy» liyebilirim. Bryant, sinirleniyordu: Evet amma.... Diye söze başladı. Nemirof onu sus • turdu: Sizin köpeğiniz var mı? Var öyle mi? Peki, bu köpeği tanımadığınız insanlara verebilir misiniz? Hayır değil mi? Sunu biliniz ki, bir heykel, bir köpekten J Vicki BAUM Yazan: Hamdi VAROĞLU Çeviren: J 3 Cevabını verdikten sonra, samimî bir kahkaha attı. Bryant, hızla başını çevirip, çıplak kıza bir daha baktı; fakat kız, ayni sükuneti muhafaza ediyordu. Bryant devam etti: Ben M. Bryant. Karım, bana sizin eserlerinizi methetti... Bu sözü söylerken, içinden: «Ah! Şu modeli odadan çıkarsa!» diye düşünü yordu. Nemirof, başmı salladı ve lâfın arkasını bekledi. Bryant bir müddet su^tu, sonra, bir cesaret daha gösterip: Raphaelson'un sergisinde teşhir ettiğiniz küçük heykel için geldim... diye kekeledi ve büsbütün sustu. Nemirof, önündeki çamur yığmma, başparmağının ucu ile bir parça çamur daha sürerek cevab verdi: Evet, fakat ben onu bozdum. Kötü birşeydi. Yazık olmuş. Size bir sipariş vermek isriyordum. Bahçeye koymak için, tabiî büyüklükte bir heykel ısmarlıyacak Evvelki kısımların hulâsası (Zengin bir Amerikalı olan Franklin O. Bryant ve karsı Juddy, Raphaelson'un açtıği «ergiyi gezerlerken, Judkfy orada ufak bir heykel görü yor. Heykeltraş Nemirof'un eseri olan bu heykel çıplak bir kadm vücudünü temsil etmektedir. Juddy heykeli beğeniyr ve bunun tabiî büyüklükte bir nüshasını yaptınp bahçeye diktirmek istiyor, Fakat kocası kübizm aleyhtan olduğu için eseri beğenmiyor ve aralarında bir münakaja çvkıyor. Sergiden aynlıyorlar, fakat gidecekleri sırada, Raphaelsom, heykeJtrafin adresini Bryant'a veriyor. Bryant, bir şubat aksann, heykeltraş Nemıirof'un evine gidiyor. MaJı sadı, kannntn istediği tabiî büyüklükte heykeli umarlıyarak ona bir sürpriz yapmakttr. Daracık, loş bir bina olan bu evde Nemirof'un odasını güçlükle bulan Bryant, içeri girer girmez orada, çıplak bir modelle karşılaşıyor.) i ^ a kıymeHidir. tATKası varı

Bu sayıdan diğer sayfalar: