13 Aralık 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

13 Aralık 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

r Küçük hikâye COMHUKİİET 13 Birincikânun 1937 Bu, bir garib hikâyedir Mahrrud Yesari Maskeli haydudlar Bergamada yakalanan haydudlar Izmire getirildi •ra Filmler nasıl neticelenmeli ? Halkın hissiyatını koruyacağız diye Jeanne d'Arc'ı alevlerin üstünden kaldırıp VII nci Charles'ın koynuna veremeyiz ya!.. Yazan: ANDRE Mevzu ne olursa olsun seyircinin yegâne temenni ettiği şey, sinema perdesinde cereyan eden tnaceranın iyi bir sonunçla neticelenmesidir. Uzun zaman, Amerikalı sahne vâzılannın eserlerini hararetli bir aşk ve saadet busesile bitirmelerile alay edildi. Birçok rejisörlerin filimlerinin kahramanlarını mutlaka mes'ud bir bete mazhar kılmağa çalışmalarından şikâyet olundu. Hele bunlardan kitab halinde basılmış tarihî facia ve romanlarm aslına riayet edilmemeleri bu şikâyet ve alayların esasını teşkil ediyordu. Fakat, herhangi cesur bir rejisör çıkıp da hakikî bir insaniyet faciasını elim ve yeis verici şeklile ortaya koymağa çalıştıysa cesaretinin cezasını pek acı bir şekilde çekti, filim tutmadı. r Şu muhakkak ki, bütün sinema seyi cileri salondan iyi ve tatlı bir his ve tesir altmda çıkmak istiyorlar. Onlar, eğer Greta Garbo'nun temsil ettiği La Dame aux Camelias filminin acı bir netice ile bitmesini mazur gördülerse, bunda yegâne sebeb Isveçli artistin öpüşürken ölmesidır. Acaba, seyirci filimlerde hep iyi bir akıbet beklemekte haksız mıdır? Bazan evet.. Çünkü halkın hissiyatını koruyacağız diye Jeanne d'Arc'ı odun alevlerinin üstünden kaldırıp VII nci Charles'm koynuna veremeyiz ya.. Hoş bunu yapmak cür'etini gösteren rejisörler bile var.. Bir vakitler Amerikada Fransız edebiyatına aid dersler veriyordum. «Phedre» in mevzuunu izah ederken talebeden biri kalktı: Efendim, dedi, bu eser bir bardak suda fırtınadan ibaret.. Halbuki piyesi daha iyi ve güzel bir neticeye bağlamak kabil değil mi?.. Eğer Phedre, Thesee'yi sevmiyor da Hippolyte'i seviyorsa kocasından ayrılsın, üvey oğluna varsm!.. Doğru, lâkin o zaman Phedre, Phedre olmaz. Klâsik eserleri ve tarihî hakikatleri de tahrif etmeğe kalkıjırsak vay hajjnuzel, .. ^ ^ ^ ; . Yalnız, sinema işlerile uğraşanlânn kendi arzularına göre yaratükları eserlerde, tertib ettikleri senaryolarda seyirci mes'ud bir netice istemekte haklıdır. Ora sınıfın böyle bir talebini gülünç değil, pek tabiî bulmalıyız. Esnaf, tüccar, işçi bir kısım halk niçin sinemaya gidiyor? Herşeyden evvel mevcudiyetini hayalî bir mevzua kaptınp pek boş ve yahud pek zahmetli olan hakikî hayatını unutmak için.. Orada birkaç saat şahsiyetinden, mazisinden, istikbalinden tecerrüd ediyor.. Beyaz perdede gördüğümüz inianlann tarihî veya asrî olmalan bizi faza alâkadar etmez. Biz orada kendimizin yaşıyamadığı hayata yaşıyanları, kendimizin erişemediği saadetleri idrak edeneri görmeğe koşuyoruz. RADVO Ç Bu aksamki program J ANKARA: 12,30 muhteUf plâk neşrlyatı 12,50 plâk: Türk musikisl ve halk şarkılan 13,15 dahili ve haricî haberler 18,30 muhtelif plâk neşriyatı 19,00 Türk musikisi ve halk şarkılan. (Makbule Çakar ve arkadaşları) 19,30 saat ayarı ve arabca neşriyat19,45 Türk musikLsi ve halk şarkıları. (Hikmet Rıza ve arkadaşları) 20,15 konferans 20,30 plâkla dans musikisi 21,C0 Ajans haberleri 21,15 studyo salon orkestrası. 1 Mezzacapo. Serenata Sentlmentale. 2 Meyerbeer. L'Africana. 3 Breteuil. Pour un Baiser de tois. 4 Tschalkowsky. Chant du Faucheur 21,55 yarınki • program ve İstiklâl marşı. ISTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12,50 havadis 13,05 plâkla Turk musikisi 13,30 muhtelif plâk neşriyatı 14,00 SON 18,30 Sekizınci Tasarruf ve Yerli Malı haltası konferans: İş Llmited Müdürü Bedri Nedim Oöknil 19,00 çocuk tlyatrosu. (Bora ile Güneş) 19,30 çocuklara masal: Bayaa Nine tarafından 19,55 Borsa haberleri • 20,00 Rıfat ve arkadaşları tarafından Turlc musikisi ve halk şarkılan 20,30 hava raporu 20,33 Ömer Rıza tarafından arabca soylev 20,45 Belma ve arkadaşîarı tara fından Turk musikisi ve halk şarkılan (S. A.) 21,15 radyo fonik opera stüdyo orkes» trası refakatile (FAUST) 22,15 Ajans haberleri 22,30 plâkla sololar, opera ve ope» ret parçaları 22,50 son haberler ve ertesi günün programı 23,00 SON. VİYANA: 19,05 karısık yayın 20,40 KORO KON SERI 21,10 musikili piyes 22,15 BÜYÜK KONSER 23,15 haberler, hava ve saire 23,25 E6LENCELİ KONSER: Stolz, Kalman ve sair bestekârlann eserleri 24 haberler24,05 BĞLENCELİ KONSER. PEŞTE: 18,05 karısık yayın 19,35 ÇİNGENE MUSİKİSİ 20,50 karısık yayın 24,10 ÇIN GENE MUSİKİSİ 1,10 son haberler. BÜKREŞ: 18,45 PIYANO MUSİKİSİ 19,05 havadia19,20 MUSIKİ: Beethoven'in eserleri 19,55 konferans, dans plâkları, konferans ve saire 22,50 HAFİF MUSİKİ 23,50 haberler. PARİS [P.T.T.]: 18,05 Org musikisi, kıraat, eski şarkılar19,05 konuşma, inşad, gramofon, konuşma20,35 şarkılar, haberler 22,05 PİYANO MUSİKİSİ 23,05 ODA MUSİKİSİ 24,05 HAFIF MUSİKİ 24,35 haberler, gramofon. ROMA: 18,20 HAFİF MUSİKİ 18,55 karısık yayın 20,35 KARISIK MUSİKİ 21,05 haberler, konuşma 21,35 KARISIK MUSIKI 22,05 ORKESTRA VE VIYOLONSEL KONSERI: Verdi, Vagner, Donizetti ve Saint Saens, Bach'm eserleri 23,05 haberler, varyete, sonra DANS MUSİKİSİ • 24,05 haberler 24,20 DANS MUSİKİSİ. rine bitişik iki dükkân açmıştı. Birini kendi işletecek, birini de kiraya verecekti. Köylülerden hiçbirinin onun dükkânını kiralamıyacağ. muhakkaktı. Çünkü Şumnulunun ayak direyişi köyün onuruni dokunmuştu. Fakatbu da tehlikeliydi, köye, bir yabancmm daha yerleşmesine yol açacaktı. Muhtar, kâtib, köy ihtiyarlan, gene başbaşa verdiler, ve köy meydanmdaki köyün mah olan büyük dükkânile Şum nulunun evini trampa etmeği düşündüler. Bu, köy için az çok bir fedakârlık sayılırdı. Şumnulu, buna da yan çizdi. Dükkânından evine, bir ara kapı ile geçiliyordu. O kadar özene bezene yaptırdığı yepyeŞumnulu Mehmed de, köyün toprağını, ni, tertemiz evini, dükkânlarını bırakır suyunu, havasını beğenmişti. Köylünün da, ne diye köhne kara tahta bir dükkâsoğuk duruşuna, fazla alınmadı. Pişkin a" na tıkılır, otururdu? damdı; geçecek günlerin bu soğuklugu Muhtar, kâtib, köy ihtiyarlan tekrar gidereceğine inanıyordu. Bu inanışla, yübaşbaşa verdiler; bu sefer, günlerce dü reğini geniş tutuyor, boş durmuyor; yerşündüler ve bir çare buldular: Köyün leşmek, bir yer edinmek, bir iş tutmak için parkı yoktu. Çınarlı meydan, park ola dört yan.ı baş vuruyordu. mazdı; çünkü, yazın, çmarların altı, maŞumnulu, piskir olduğu kadar da be salar, iskemlelerle doluyordu. Meydanm cerikli, girgindi. Karşılaştığı engeller, oortasından da arabalar, otobüsler geçi nu yıldırmak şöyle dursun, uğraşma hızmı yordu. Meydanın karşısındaki sed, park büsbütün artınyordu. için çok elverişli idi. Köylüler, Şumnulunun çabalayışına, Bu park için elverişli olan yer, Şum bıyık altından gülüyorlardı. Köyün inandığı, şu idi: Şumnulunun kemerinde beş nulunun dükkânlarının önünde boş arsa on parası vardı, günün birinde bu paralar cıktı. Muhtar, kâtib, köy ihtiyarlan, mazbatükenecek; Şumnulu, bir yere rençperliğe, yahud vanaşma girecek; ;bunu bulamaz, tayı, istidayı hazırladılar, birkaç günün beceremezs2, dağarcığını omuzlayacak, içinde arsanın tapusunu çıkarttılar, ve ilk iş olmak üzere parkm arka ve iki yan köyden çıkıp gidecekti. Aradan haftalar, aylar geçti; Şumnu parmakl'^mı çevirttiler. Bu duvar çevrilirken Şumnulu anlamılu, sarsıhnışa benzemiyor, kahvede lâf yarak bakıyordu. Fakat dükkânlann ö arası sorulanlara kaçamaklı cevablar venünün kapatıldığını görünce, gözlerıne riyor, bazan o da, köylülerin ona güldükinanamadı, işçilerin üzerine yürü leri gibi, bıyık altından gülüyordu. mek, duvan yıkmak istedi. Ona, tapu Şumnulunun bu hali, muhtann gö yu gösterdiler. Burası, köye aid bir topzünden kaçmamıştı; bir gün, kâtibi bir raktı, ve köylünün sağlığı, iyiliği; köyün köşeye çekti, kulağmı büktü: Şumnuluda bir hal var. Kâtib, gö güzelliği düşünülüyordu. Onun hakkına zünü aç! Herif, bize bir oyun edeceğe ili«en yoktu. Vaktile arsayı alırken, ona, bitişiğindeki arsadan yol hakkı verilme benziyor. mişti ki... Arsa, sed alüydı ve onun yolKâtib de kuşkuda idi: Doğrusun; onun sinsi duruşunu be lan aşağıdan verilebilirdi. Evin üç yanı, dükkânlann da iki yanı açıktı. ğenemiyorum. Şumnulu Mehmed, köye geldiği za man, kolay yerlesemedi. O, köyü değil; köylüler onu yadırgamıştı. Köyün yerlileri de, Osmanlı impara torluğunun dağmık sınırlarından ard arda gelen bozgunlarla göçetmiş göçmenlerdi. Uzun yıllardanberi köyde yerleştikleri için, toprağı, suyu, havayı benimsemişler, Bağdaddan, Varnadan, Debreden, Elbasandan, Trablustan, Rodostan, Şipkadan gelenler, birbirlerine ısmmışlar; hısım akraba olmuşlar, geçinip gidiyorlardı. Onlar, yabancıların, köyde bir müddet konuklayıp ve köye biı miktar da para bırakarak göçmelerini hoş görüyor, fakat temelli kalmalarını istemiyorlardı. Bir akşam, yaşlı çınarların gölgelerine sığınmış çarşı kahvelerinde, bir haber, top gibi patladı: Şumnulu, köy meydanının karşısmdaki sedalt: çukur arsayı almış! Bu sedaltı çukur arsa, sırtını dağa vermiş camiin, ve camiin iki yanına dizilmiş dükkânların, köyün tek meydanının, denize ve ufka bakan tek açık yeriydi. Köylüler, buranın köye aid olduğunu sandıkları için, günün birinde satılabileceğini akıllarına getirmemişlerdi. Şumnulu, bunu nasıl bulabilmişti? Ertesi gün, köy, birbirine girmişti. Muhtar, kâtib, köy ihtiyarlan, Şumnulunun köyü, kendilerinden daha iyi bilişine parmak ısırdılar ve onun bu işi nasıl başarabildiğini araştırmağa koyuldular. Bunun bir hakikat olduğu anlaşıldı; hele birkaç gün sonra, Şumnulunun getirdigi rençperler, arsanın taşını, molozunu elemeğe, ayıklamağa başlayınca, artık su götürür yanı da kalmadı. Şumnulu ne yapacaktı? Elbette çukur arsaya, boyu sedüstünü aşmıyacak bodur bir kulübe kuracak değildi. Köylünün bu merakı da uzun sürmedi. Şumnulunun oraya, denize, ufka bakan yanı ova; meydana bakan yanı kahve olmak üzere yüksek bir yapı çıkacağı, köyün evlerin de, sokaklarmda bir arayıcı fişeği gibi dolaştı. Şumnulunun çıkacağı yapı, köyün yuz bu kadar yıllık çmarlı meydanının havasmı | kesmekle kalmıyacak, manzarasmı da kapıyacaktı. Buna, göz yumulamazdı. Muhtar, arsanın kime aid olduğunu ileri tSÜrerek dava açtı, ve köylü, Şumnulunun rençperlerini çalıştırmadı. Aylar geçti, Şumnulu davayı kazandı, tekrar arsaya rençperleri üşüştürdü. Muhtar, davayı temyiz etti; arsadaki rençper ler, tekrar dağıldılar. Şumnulu, temyizde de kazanınca, ar saya temeller kazıldı ve duvarlar örülmeğe başladı. Muhtar, kâtib, köy ihtîyarlan başbaşa verdiler; hergün biraz daha boy atarak köy meydanının önünü kapıyacak yapıyı yıkmak için bir çare düşündüler. Fakat yapınm temelleri kurulmuş, bodrum katı tamamlanmış; duvar, sedi aşmıştı. Muhtar, Şumnulu ile uzlaşılmasmı istiyordu. Şumnuluya gitti, köyün en işlek bir yolu üzerinde dört yanı açıklık, «yü zük taşı gibi» bir arsayı ve yeni yapı bir küçük evi, onun, daha bitmiyen evi ve dükkânlarile değişebileceklerini söyledi. Şumnulu, köyün kendisine yaptıklarını unutamıyordu; bu teklife yanaşmadı. O, kahve işleterek ekmeğini kazanacaktı. Arsa ile ev, karın doyurmazdı. Köye geleli üç yıl olmuştu; üç yıldır, hep keseden yemiş içmişti. Arsayı pek ucuza almamıştı; sonra, davalar da ayn yıkım olmuştu. yapı, bedava mı çıkıyordu? Muhtarla kâtib değişti; yeni gelen muhtarla kâtib de Şumnuluyu fikrinden, *nadından vazgeçiremediler. Şumnulu, köy meydanına karşı, birbiŞumnulu, bağırıp çağırmanın boşlu ğunu anlaymca sustu, ve bugünden sonra, muhtar, kâtib, köy ihtiyarlan, Şumnulu ile meşgul görünmediler; Şum nulu da onlara başını çevirip bakmadı. önü kısa tahta parmaklıkla kapanan dükkânlar işlemiyordu. • •• Bir akşam, köyde, Şumnulunun hastalanıp yatağa düştüğü kulaktan kulağa yayıldı; biraz merak uyandırdıktan sonra unutuldu. * •!• 1» MAUR01S Haydudlar tevkif edildikten sonra îzmir (Hususî) Bergamanın Sarıcalar köyünde, beş müsellâh ve maskeli havdudun bakkal ve palamut taciri Zühtünün dükkânını basarak kendisini soymak istediklerini, fakat Zühtünün açıkgözlülük yaparak kaçmasile buna muvaffak olamadıklannı ve haydudlarm da yakalandıklarım bildirmiştim. Haydudların bir fotoğraflarını gön deriyorum. Bunlann ikisi mavzerli, üçü tabancalı idi. îçlerinden bazılarınm, diğer bir soygunculuk hâdisesile de alâkadar olduklan anlaşılmışhr. Bergama jandarmasının kısa zamanda haydudları meydana çıkarıp yakalaması takdirle karşılanmıştır. Mes'ud netice ile biten filimlerden birinde Gladys Svvarthout, John Boles Bir müddet olsun birlikte ömür geçireceğimiz şahsiyetlerin de kendimizin betbaht yaşayışmda müşterek olmalarını istemiyoruz. Bizi yeni bir sefalet seyyaresine değil, neş'e, talih ve güzel hisler cennetine sürüklemelerini arzu ediyoruz. Fakat, siz diyeceksiniz ki, halkın seve seve okuduğu bazı romanlarm birçoğunun da sonları hazin bir akıbetle neticelenmiyor mu? Romanlarm filimlerle kıyas edilmeleri kabil değildir. Zira: I Halk romanlarmın birçoğu iyi netice ile biter. Meselâ Dickens, okuyucuların ekseriyetinin bu temayülde olduğunu bildıği için eserlerinin sonunda mullaka hainleri cezalandınr, iyileri saadete eriştirirdi. Hatta macera ile uzaktan yakmdan alâkası olan hayvanları bile mükâfatlandırmayı unutmazdı. II Tiyatro ve sinema salonunda toplanmı? halk ile, evinde tek başına kitab okuyan kariin göstereceği aksülâmeller yekdiğerinden çok farklıdır. Bir aradaki seyircinin mantıkı, sükunet içinde bulunan şahsın mantıkı kadar kuvvetli olamaz. III Bir kitab fecî netice ile bitmesine rağmen de kariin üzerinde müsekkin bir tesir husule getirebilir. Meselâ Tolstoî'nin romanlan, tıpkı Beethoven'in senfonileri gibi insana melânkoli ile dolu bir ferahlık verir. Bu, hayatı ve kâinatın kanunlanndaki ezelî intizam ve mantıkı, olduğu gibi kabule mecburiyet hissetmekten ileri gelir. Binaenaleyh filme çekilecek eserler, onun en büyük hâkimi halkın hergün biraz daha güç beğenirliğinin artması netıcssi sade iyi ve mes'ud değil, ayni zamanda şairane ve san'atkârane bitmeğe mahkumdurlar. Anlaşılıyor ki her filmin sonunda beyaz perdede daha uzun zaman aşk ve saadet buselerine şahid olacağız. Şunu da ilâve edeyim ki, ben şahsan bundan hiç müşteki değilim. 'Anîre. Maurols VEFAT Emniyet Sandığı revizörlerinden ve sabık Validebağı Darüleytamı müdiresi Emine Hayriyenin zevci Nazmi dünkü pazar günü füc'eten vefat etmiştir. Cenazesi bu sabah Kadıköyündeki evinden kaldırılacaktır. Merhum Nazmi, Sultan Hamid istibdadının zulmuna uğramış ve (Şeref kurbanları) kafilesinde Yusuf Akçora, Varşova elçimiz Ferid gibi genc Türk lerle Trablusgarbe sürülmüş, Meşruti yet ilân edilinciye kadar bu menfada hürriyet aşkile ıstırab çekmiş, memleketine candan bağlı temiz yürekli bir münevverdi. Ona Tanndan maŞfiret, matem içîndeki ailesine sabır dileriz. NOBETÇİ ECZANELER Bu gece" sehrimizin muhtelif semtlerinde nobetçi eczaneler şunlardu:: Istanbul cıheti: Eminonunde (Hüsnü Onar), Fatih Veznecilerde (Universite), Karagümrükte (Mehmed Arlf), Bakırköyde (Istepan), Aksaray Yenikapıda (Sarun), Fener Defterdarda (Arıf), Beyazıdda (Yeni Lâleli), Küçukpazarda (Hikmet Cemıl), Alemdar Ankara caddesinde (Neş'et), Samatya Yedikulede (Teofilos), Topkapıda (Nâzım). Beyoğlu cihetl: Şişli Halâskâr caddesinde (Halk), Taksimde (Nizameddın), Beyoğlu Tarlabaşında (Nihad), istiklâl caddesinde (Kanzuk), Dairede (Güneş), Galata Topçular caddesinde (Sporidis), Kasımpaşada (Müeyyed), Hasköyde (Aseo), BeşikUşta (Vidin), Sarıyerde (Asaf), Tarabya, Yenikoy, Emirgân, Rumelihisar, Bebek, Arnavudköy, Ortaköy eczaneleri. Kadıköy Pazaryolunda (Merkez), Modada (Nejad Sezer), Usküdarda (Ahmediye), Heybeliadada (Halk), Büyükadada (Halk) eczaneleri. Bir gün, öğleüzeri, Şumnulunun ka rısı, imama koştu: Bizimki çok ağırlaştı... Ağız, dil vermeden yatıyor... Ne etsek ki?.. Imam, köydeki doktora haber saldı. Doktor, kasabaya gitmişti; otobüs, beşttn evvel gelmezdi. Saat dörtte, Şumnulunun kansı tekrar köy odasına koşmuştu; ağlıyordu: Bizimki sizlere ömür... Imam, göğüs geçirerek dua dolu bir geğirti ile ayağa kalktı; muhtarı, kâtibi buldu; teneşiri, kazanı hazırlattırdı, ve Şumnulunun daha soğumamış, yedi yıllık bir çekişme ile erimiş bitmiş, bir deri bir kemik cesedini teneşire uzattılar. Akşam, tarladan, bağdan dönen köylüler, aşağı şoseden, kapağı tersine çevrili bir tabutun bir köylünün sırtında, köy meydanına doğru geldiğini gördüler. Boş tabutun arkasından da, ağır ağır imam geliyordu. Tabutu taşıyan köylü, mey dandan geçti, camiin yanından ara sokağa kıvnldı. Imam, meydanın ortasında durdu, geri dönerek, batan kızıl güneşe baktı, saatini ayar etti, camie doğru yürüdü. Kahve den çıkan beli bükük iki ihtiyar köylü, akşamın alaca karanhğı içinde birer gölg<* sessizliğile imamın ardından camie girdiler. Güneşin son kızıllıklan da söndü. Çok geçmedi, çmarlann hiç dinmiyen hışırtılanna imamın sesi kanştı: Tann uludur... Tann uludur... Soğuğa karşı tahaffuz Yağmurlu veya serin havalarda, vücud çok kolayhkla soğuk alır. Evinize gider gitmez. sıcak su dolu bir kabın çine bir kaşık Sloan's Liniment dökerek ayaklarınızı bu suya sokunuz. Bu tedbir, ehemmiyetli bir soğuk algınlığının ilerlemesine mâni olabilir. Vücudünüzde ağrı hissederseniz, uğuşturmaksızın Sloan's sürünüz. Sloan's bu suretle vücuda nüfuz eder ve idareli sarfedilmiş olur. Sloan's sürdüğünüz ağnyan mahalle yeni kan hücum eder. Sertliği azaltır, ağrıyı giderir. Sloan's dünyada mevcud asrî müsekkindir. Soğuk algınhğı, burkulma siyatik, umbago, için bugünden bir şişe Sloan's satın alımz. önümüzdeki çarşamba akşamından itibaren SUMER sinemasında • I» Teşekkür Ölen büyüğümüz tbrahim Atacm cenazesinde bulunmak, ailemizi pek yüksek ve asil alâkalarile teselli etmek lutfunda bulunan kıymetli ve sayın dostlarımıza en candan teşekkürlerimizi saygılanmızla sunarız. Eşi: Zehra Atac, çocuklan: Nazmi Münevver Atac, kızı ve damadı: Mu zaffer, Nabi Köprülü. ŞEHZADEBAŞI TURAN TİYATROSU Tel: 22127 Bu gece 20.30 da San'atkâr Naşid ve arkadaşları, okuyucu küçük Semiha ve Mişel varyetesi (Kısmetinde olanın kaşığında çıkar) komedi 3 perde ERTUĞRUL SADÎ TEK TfYATROSU Bu gece Kadıköy (Süreyya) sinemasında DONANMA GECESÎ vodvil 3 perde Yazan: Reşad Nuri Yarın gece (Bakırköy) de, çarşamba (Üsküdar) da ANS $EYH AHMET Cazip mevzuu, nefis musikisi ve flöz kamaştıran lUks ve ihtfşamı iiibarile mevsimin en büyUk sinema zaferi olacaktır. ^ ı ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ NOVARRO TURKÇE SÖZLU v, ŞA&KIU RAMON MAHMUD YESARİ L I N I M E NT [ ANNABELLA Tabiî renkli filmin yeni bir zaferi olan fraosızca Japon Gülü filminde bütün Japon ruhunu keşfetmiş olacaksınız. tarahndan oynanmış ve tamamen Japonyada çevrilmiş SESSUE HAYAKAWA MELEK ÇiNGENE PRENSES sinemasmın da yeni bir zaferi olacakbr. Bu akşam S A K A R Y A sinemasında HENRY BATAiLLE'ın meşhur şaheserî Baş rollerde : H U G U E T T E D U F L O S ve ateşin âş.k Butün dünyada tanınmış ve sevilmiş tilminin ilk iraesidir. Silvia Sidney Henri Fonda Fred Mac Murray KAN DAVASI ÇALIKUŞU JEAN P İ E R R E A U M O N T ihtiraslı ve gayet şuh bir aşk romanı ... Çok güzel ve çok büyUk bir fiim ... •••••••••••••••••I Yerlerinizi evvelden aldırınız. Teloffon : 41341 • ^ • • • ^ • ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H

Bu sayıdan diğer sayfalar: