29 Ekim 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

29 Ekim 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 29 Birincitesrin 1938 Fennî bahisler Duymadıklarımız ve bilmediklerimiz Su, tabiatîn İktısad Vekilidir Yazan:Prof. SAL1H MURAD fakat tuğlayı teşkil eden moleküller daima hareket halindedir. Bu molekülleri birbirine bağhyan, moleküller arasındaki kuvvettir. Molekül kuvveti dediğimiz bu kuvvet moleküllerin sür'atine bağlıdır. Bu sür'at azaldıkça moleküller birbirini daha çabuk çekerler, binaenaîeyh birbirine daha çok yaklaşırlar. Bu takdirde molekülleri birbirinden ayırmak zorlaşır. Bunu bir tecrübe ile izah edeyim: Hepiniz bayram yerlerindeki athkaracayı görmüşsünüzdür. Atlıkaraca hafif süratle çalışırken araba veya atlar birbirine yakın oldukları halde sür'at arttıkça atlar veya arabalar birbirinden uzaklaşır. Bunlan cisimlerin molekülleri farzediniz. Moleküllerin sür'atleri arttıkça birbirinden aynlacağını tahmin edebilirsiniz. Bunlar ayrıldıkça aralanndaki çekme kuvveti gittikçe azalır; bu sür'at muayyen haddi geçerse bu sefer mo leküller birbirini çekemezler, bilâkis defederler. Bugünkü maç Rumen takımı Şişli takımile karşılaşıyor Bundan bir müddet evvel de şehrimize gelerek muhtelif kulüblerimizle maçlar yapan Romanyanm Unirea Trikolur takımı, bugün öğleden sonra Taksim stadyomunda federe olmıyan kulüblerin şampiyonu Şişli takımı ile bir maç yapacaktır. Bükreş likinde iyi bir mevkii olan ve zaman zaman Romanya Millî takımma da oyunculanndan bazılannı veren Trikolur'un bugünkü maçı, futbol bakımından kıymeti ne olursa olsun, herhalde alâka ile karşılanacaktır. Çünkü bugünkü büyük bayramımızda, Trikolur Şişli maçından başka spor meraklılanmızın zevklerini tatmin edecek bir müsabaka yoktur. Romanyalı futbolcüler yarın öğleden evvel, gene Taksim stadyomunda, Beyoğluspor (Pera) takımile ikinci maçlarını yapacaklardıı. Bu maçın birincisinden daha ziyade alâka göreceğini zannediyoruz. Çünkü bugün Şişlinin alacağı neticeden sonra Rum vatandaşlarımız, en gözde takımlarmın, ne yapacağını, daha doğrusu Şişliden daha muvaffakıyetli netice alışını görmek arzusile Taksim stadyomuna akın edecekler ve mütemadiyen Beyoğlusporu teşçide bulunacaklardır. I Asrî Robensonlar Sabah, öğle ve akşam her yemekten sonra niçin RADYOLİN diş macunu kullanmahdır? ÇÜNKÜ I Evvelki yazılarımızda radyo ve telsiz telgrafın kısa bir tarihini yapmış, ses, su ve radyo dalgalarından maddeyi teşkil eden molekül ve atomlardan bahsetmiştik. Şimdi sıra elektrona geldi. Elektron yalnız radyoda değil, bütün elektrik işlerinde ana rolü oynıyan bir varhktır. Çok mühim olan bu varlığı anlıyabilmek için madde yapısını yeniden gözden geçîrelim. Madde neden yaratılmıştır? Hiç bu sual aklınıza geldi mi? Altınla kurşun; odunla tuz arasında ne fark var? Eski zamanlardanberi âiimler, yainız âlımler değil, akh başında herkes, bu suallere cevab bulmağa uğraşmışlardır. Şimdi bu suallere cevab verebilecek vaziyete gel miş bulunuyoruz. Evvelâ, maddenin üç halde bulundu ğıfnu biliyoruz: Bunlar da sulb, mayi, ve ; gfız halleridir. Gene biliyoruz k bir cismi jsıtmakla, yani sühuneti artirmakla bir halden öbür hale geçirebildiğimiz gibi soğutmakla da gene bir halden öbür hale geçirebiliriz. Som demir ısıtılırsa erir, mayi haline geçer; böyle olmaîaydı demir dökülemezdi. Demir daha ısıtılırsa buhar haline geçer. Nitekim güneşle diğer yıldızlarda demir buhar halindedir. Çünkü güneşin yüzünde suhunet 6000 dereceyi bulur. Bu sıcakhkta demir, buhar halindedir. Hele güneşin içerisine girersek orada suhunet büsbütün artar. Hepimizin bildiği bir hakikat var. Mayi halindekı su soğursa buz olur. Halbuki buz sulb bir cisimdır. Mayi halindeki su kaynatılırsa buhar haline girer. Buhar da bir gazdir. Robenson Krüzoe'nin, mahrumiyetler içinde hayatla mücadeleden ibaret sergüzeştine imrenenler pek çoktur. Fakat bu imreniş, şimdiye kadar, uzaktan uzağa ağız sulanmasından ibaret kalıyordu. Bir müddettenberi, bu roman kahramanma birtakım rakibler türemiştir. Adriyatik denizinde Raguza civannda kayalık ufak bir adada, senelerdenberi yerleşmiş oturan bir Danimarkalı vardır. Bu adam, hayaünı Robenson'un hayatına elifi elifine benzetmeğe muvaffak olmuş, kendine orada bir kulübe yapmış, balık tutup hayvan yetiştirerek yaşamak yolunu tutmuştur. Onu gören sergüzeşt meraklısı diğer Robenson'lar, Adriyatik'teki diğer küçük adalara dağılmışlar, kimi çadırda, kimi kulübede, sema ile deniz arasında, hay vanlarla derdleşerek yaşayıp duruyorlar. Fakat, işin kötüsü, bu adamların, cemiyet hayatile alâkalarmı, her türlü mükellefiyetten kendilerini masun sanacak derecede mutlak olarak kesmiş bulunıralarıdır. lalya ve Yugoslavya hükumeleri, bu Robenson istilâsına mâni olmak için hususî kanunlar neşrine hazırlanıyorlar. Pek yakmda, yeryüzü cenneti hayab sürme heveslisi bu zevat, hulyalannın, adalar sahilinden suya düştüğünü görecekler. Tevekkeli demezler: Lâ rahate fiddünya! Güzel Yüz "" " içm ilk şart güzel diş Güzel Diş için ilk ve en esaslı şart da RADYOLİN kullanmaktır. RADYOLİN Mikropları yüzde yüz oldürur. Dişleri fırçanın giremediği yerlere kadar nüfuz ederek temizler, parlaür, diş etlerini besler ve hastalanmalarına mani olur. • Cisimleri ısıtmakla, yani sıcaklık derecelerini artirmakla moleküllerin süratlerini artrınnz. Bir cisim sulb iken siihuneti nisbeten düşüktür; moleküllerin hareketi bati ve aralarındaki kuvvet büyüktür. Bir demir parçasını kırmak için epey 'cudrete ihtiyac var. Bir buzu parçalamak için keser veya çekicle vurmak lâzım. Halbuki buzu ısıtırsak yani sühunetini artırırsak keser veya çekice lüzum kalmadan buz kınlır, erir, su olur. Suhunet artınca moleküllerin hareketi artar, arasındaki kuvvet zayıf düşer ve sulb halindeki buz mayi halindeki suya tahavvül eder. Su mole Cisimlerin mütemadi olup olmaması küllerini ayırmak o kadar kolay ki suyun meselesi eski zamanlardanberi münakaşa yayılmaması için kab içinde bulundurmak mevzuunu teşkil eder. Eskiden iki mekteb zarureti karşısındayız. vardı. Biri cisımleri mütemadi ve diğeri Suyun sühunetini artırırsak nihayet cisimleri küçük parçalardan mürekkeb kaynar ve buhar haline geçer. Buhar mo(gayri mütemadi) farzederdi. Eski Yunanlılardan Lüsipus ve Roma şairlerinden leküllerinin sür'ati pek yüksektir. Bu yükLukretyus cisimlerin pek küçük zerreler sek sür'atten dolayı molekülîer arasındaki den mürekkeb olduğunu iddıa etmişlerdi. çekme kuvveti kalkar. Moleküller birbirBunlardan Lukretyus (eşyanm maliıyeti lerinden uzaklaşmağa çalışır. Bu sefer ne dair) De rerum Natura adlı manzum moleküllerin birbirinden aynlmaması için eserinde cisimlerin pek küçük zerrelerden buharı tutacak bir kazana lüzum görü mürekkeb olduğunu iddıa ecmıştı. Fakat rüz. Sür'atlerinin büyük olmaîarmdan dobuna mukabil cisimlerin mülemadi oldu layı buhar molekülleri kazan cidarlarına ğunu iddia edenler vardı. Hatta eski za büyük tazyik tatbik ederler. Bir santimetre mikâbı su buz olunca hacmi 1,1 santimanlarda bu ikinci fikir daha hâkimdi. Her cisim küçük parçalara ayrılabilir. metre mikâbı ve buhar olunca hacmi 1600 santimetre mikâbı olur. Cisimler Kömürü döverek toz haline getirebiliriz. donunca veya mayi halinden sulb haline Daha döversek daha ince toz haline giregeçince büzüldükleri halde buz bir istasna bilir. Acaba bu ameliyeye devam etsek teşkil eder. nereye kadar gidebiliriz? Bu küçük parBuz, döğme demir gibi bir iki cisim isçalann bir en küçüğü olabilir mi? Evet, tisna edilirse bütün cisimler mayiden sulb olur. Ilim adamları bütün maddenin mohaline geçince küçülürler. Su buz haline lekül denilen pek küçük zerrelerden mügirince moleküller birbirinden biraz uzakrekkeb olduğunu bulmuşlardır. Bu halde laşırlar, dört köşeli ehramın (tetrohedion) demir, demir moleküllerinden ve su da su köşelerinde otururlar. Şimdi su molekülmoleküllerinden mürekkebdir. leri buz billurlannı teşkil eder. Moleküller Bereket versin ki su donunca hacmi büBir cevherdeki moleküller yanyana yüyor. Böyle olmayıp da diğer cisimler dizilerek istif edilmiş değildir. Tabiat gibi büzülseydi denizlerde, nehirlerde, yapısını bizim yapılarımıza benzearsek göllerde donan su dibe çöker, nihayet her arada mühim farklar var. Bir yapıda üç taraf buz kesilirdi. Bu takdirde bulutlar şey düşünülür. Arsa, malzeme ve plân. teşekkül edemez, yağmur olmaz, iklim taTabiat yapısında arsa yüce mekândır. havvülâtı bugünkü gibi olmaz, ziraat olMalzeme, molekül dediğimiz küçük zer maz, nebat büyümez, biz de yaşıyamaz relerdir. Plân da tabiatin kanunlarıdır. dık. Bu itibarla su, tabiatin bir nevi iktıYapılanmızda tuğla veya taş kullanınz. sad vekilidir. Döğme demirde de böyle. Bunlan birbirine çimento veya harcla Döğme demirin bu hassası olmasaydı, döbağlanz. Tabiat yapısının tuğlalan olan küm işleri bu kadar ince ve iyi olamazdı. Bu izahatı hulâsa edersek ju neticeye moleküller tuğlalar gibi böyle yanyana istif edilmiş değildir. Moleküller arasm varırız: da boş mekân var. Bundan maada mole Cisimler ısıtılınca moleküllerinin sürküller daima hareket halindedir. Yapıla atleri artar, sulb cisim mayi haline ve manmızda tuğlalar yerlerinden oynamaz, yi halindeki cisim buhar haline geçer. Sabah, öjjle ve akşam her yemekten snora kullanınız. Atlı mâni müsabakalarî Pazar giinü Sipahi Ocağında atlı mâni müsabakalarınm ikincisi yapılacaktır. Müsabakalara saat 13,30 da başlanacaktır. Bu haftaki program ilk haftaya nazaran daha geniştir. Basurlulara müjde Manisada 19 mayîs stadyomu Manisa (Hususî) Kalabalık bir halk kütlesi huzurunda, 19 mayıs stadmın ve tenis sahasınm açılış merasimi Vali Lutfi Kırdar tarafmdan icra edilmişiir. Vali bu münasebetle gencliğe hitaben güzel bir nutuk irad etmiştir. Sigara rökoru Meşhur adamların en ufak hususiyeti merak uyandınr, hatta, dumandan ibaret sigarası dahi olsa. Bir Avrupah gazeteci, üşenmemiş. birkaç meşhurun içtiği sigara adedini hesablamış. Belki du yanlar vardır amma, duymıyanlar bilsinler ki, Fransız Başvekili, günde 20 sigara içer; vekiller heyeri toplantılannda bu 20, on beşe, meclis içtimalarmda ona inermiş. M. Daladye, sigara bahsinde, hayatının en sıkıntılı dakikalarını geçenki Münih konferansında gecirmiş, Hitler tütun dumanmdan rahatsız olmasm diye, sigarasını balkonda sarıp balkonda içmeğe mecbur olmuştur. Ingiliz Başvekili Çemberlayn sigarayı verirlerse içer. Hesaba vurunca senede 20 yi geçmezmiş. Amerika Cumhur Reisi Ruzvelt, öğleye kadar sigara içmez, öğleden sonra, sigara tablalannda 2530 izmarit birikirmiş. Şarlo, sabahleyin yataktan kalkınca 1, gece yatağa yatarken de 1 sigara içercniş. Fransız tiyatro müellifi ve aktör Saşa Gitri, otuz senedenberi 500,000 sigara içtiğini kendi söyler. Vasatî bir hesabla günde 45 sigara eder. Rökor Isveç Kralı Beşinci Güstav'da. Yaşı 80, içtiği sigara günde 50. HEDENSA GELDİ Toptan satış yeri Bahçekapıda Cemal Nevrolcu ecza deposu Bötün dünyada milyonlarca basnrluyn kurtaran ve bir aydır mevcudu kalmıyan Almanyanın meşhur basnr ilâcı Yeşilay rozetleri Yeşllay cemiyetinden: Mffletimize sağlam bir nesil yetiştirmek ve genclığimizi alkol ve uyuşturucu zehirlere karşı uyanık bulundurmak için on sekiz yıldır çalışan Yesilay kurumunun ve rimli mesaisi hükumetimizce takdir edilerek umumun menfaatine yarar ccmiyetler arasına konulmuştur. Yuvanızda saadet ve sıhhati telkin ve evlâdlaTinızı içtimaî tehlikelerden koruyan Yeşilavın bugün büyük bayramımızda goğsünüzü süsliyecek rozetini saym ynrddaşlardan severek kabul etmelerinl dilerlz. tLÂN îstanbul Tramvay şirketi, Cumhuri yetin 15 inci yıldönümü münasebetile saym halkın hissiyatma iştirak ederek şimdiki ücret tarifesinin 28, 29 ve 30 ilkteşrin tarihlerinde §u suretle tenziline karar vermiştir: TARİFE: SİVİLLER: Her yolcu, ayni araba yapılan seyahat ile arası kesümeden için farksız olarak: 1 inci, yahut ikinci mevkide: 5 kuruş (vergiler dahil) öder. 2 nci mevkide: Yainız 1 ve 2 kıt'aya kadar seyahat etmek istiyen lerdir. yolcular 3,25 kuruş (vergiler dahil) ödeyecek OTOBÜS Litvanya ile Almanya arasında bir anlaşma akdedildi VUCUT KIRGINLIKLARI SiYATiK AĞRILARI ROMATıZMALAR, KULUNÇLAR BAŞ ve BEL AĞRILARI AYBAŞ1 SANC1LAR1 Berlin, 28 (a.a.) Almanya ve Litvanya iktısad heyetleri, perşembe günü TARİFE: bir itilâf akdetmeğe muvaffak olmuşlar1 kıt'a 5 kuruş dır. İktısadî itilâflarla tediyata müteallik 2 » 7,50 > olan itilâflar, 1 İkinciteşrin'den itibaren Südet memleketlerine teşmil edilecektir. 3 > 10 > İstanbul, 26 ikinciteşrin 1938 Heyetler ayni zamanda mübadelelerin hacmini arttırmağa karar vermişlerdir. Direktörlük anhyamadım, gitti!.. Sonra üşüyormuş gibi titredi: Donuyorum, dedi. Soğuktan mi, korkudan mı, bilmem... Sokuldu, yüzüme baktı. Benim de baygınlık geçirdiğimi anladı. Çantasını açtı. Bir küçük şişe kolonya çıkardı. Bir yandan alnıma, şakaklarıma kolonya sürü yor, bir yandan da: Üzülme, kardeş!.. diyordu. Ne yapalım, ölenle ölünmez ki... O zavalhnın yazısı da böyle imiş!.. Çantasım açmışken, kendisi de bir sigara yaktı. Sonra, bir kolunu omuzuma doladı. O kadar uzun, o kadar kuvvetlı kolları var ki bir erkek sarılıyor, sandım. Anlatmağa başladı: Demin, vapurun komiserini gör düm, diyordu. Akhsıra, ortalığı yatıştıra^ cak... Ona sorarsanız: Bir kaza!.. Dayısı öldükten sonra kızcağız, çok üzüntü içinde imiş. Bastığı yeri görmiyecek kadar dalgın geziniyormuş da onun için, nasılsa denize düşmüş!.. Yolculann arasına büsbütün korku girmesin, diye böyle söylü yorlar; bir kaza oldu, diyorlar. Kim inanır?.. Bedriye gözile görmüş. Kızcağızı, bağıra bağıra denize atmışlar, işte... Komisere söyledim de, hayalet, diyor!.. Bedriyenin gözüne öyle görünmüş!.. NEOKURİN Lüıumunda günde 2 kaşe alınabilir. NEOKURİN mideyi bozmaz ve kalbi yormaz. ! kaşeleri almakla bertaraf edilir. Tek kaşe 6 kuruş, 6 lık ambalaj 30 kuruş. insan bunu gözünün önüne getirdikçe deli gibi oluyor. Yolculann çoğu kamarasına çekildi. Birkaç kişi de, ağzındaki sigarayı bitir mek için salona doğru yürüyor. Nerminden aynldım. Ben de kendi kamarama indim. Biraz aklım başıma gelsin, diye yüzümü, gözümü yıkadım. Sonra defterimi çıkardım. Bunlan yazacaktım. Ellerim titriyor; gözlerkn, kararıyor... Zavallı Ferihanın kopardığı çığlıklar hâlâ kulağımda... Bedriye Satvetin deli gibi oradan oraya koşması, Haşmetin kurtarmak için denize atlam,ağa kalkması, sonra tayfalann arasında çırpma çırpına sürüklenip gidişi, yolculann bağrışı, hiçbirisi gozümün önünden gitmiyor. Şimdi artık, bütün ümidler kesildi. Yeni baştan yola çıktık. Zavallı Ferihayı, dalgalann ara smda bıraktık. Herkes kendi yatağına kavuştu. Ortaya çöken bu matemli sessizlik, beni büsbütün korkutuyor. Bari yatayım, belki biraz uyurum, dedim. O da olmadı. Elektrikleri söndürür söndürmez kamaranın içine kudurmuş, kapkara dalgalar saldınyor, onlann arasında zavallı Ferihanın çırpma çırpma can verişini görür gibi oluyorum!.. (Arkasi var) . Tefrika No.27 V • NaTcleden: V KEMAL RAGIB Bedriye Satvet, Ferihanın iyi yüzme bilcüğini söylüyordu. Canavarlar gibi birıbirini boğan bu dalgaların arasında yüz mek, hiç kitnsenin elinden gelmez amma, VTiMHr, belki zavallı kızcağız hâlâ ölmemiştir; hâlâ çırpınıyor.. Şimdi yetişebilsek belki de kurtulacak!... Yazık ki vakit geçiyor... Sağ olsa bile, şimdiye kadar boğulmamış da olsa yavaş yavaş kesilecek, olduğu yere çbküp gidecek!... Projektör; her saniye biribiri arkasından bir başka şitnşek çakıyormuş gibi, dalgaların birinden atlayıp ptekine koşarken, renkten renge giren köpüklerin arasında şöyle bir leke, bir gölge görünecek olsa herkes, hep bir ağızdan bağırışıyor, kollar denize doğru uzanıyor... Sonra bir de ba kıyoruz ki o gölge bir yosun yığını, yahud da bir tahta parçası imiş!... O zaman sevincimiz yarıda kalıyor, boyunlarımız bükülüyor... Bütün bu kalabalığm hepsi de katı yürekli değil ya, birden bire ümidler boşa çıkmca soluğu tıkanıp inleyenler, biribirinin yüzüne bakıp içini çekenler eksik olmuyor. Derdleşmek için insan konuşacak birini arıyor!... Kaç gündür, Şükrü Paşaya o kadar alıştım ki, şimdi de etrafıma bakındım, onu aradıtn. Her zaman, hele böyle bir karışıklık olunca hiç yanımdan aynlmazdı. Nedense bu gece ortalıkta yok... Biraz önce biz Haşmetle konuşurken, ikide birde geliyor, uzaktan bakıyor, bizi yan yana görünce, sanki kıskanıyormuş gibi, yüzümüze bile bakmadan çekilip gidiyordu. Şimdi nerede acaba?... Herkesin yüzüne ümidsizlik çöktü. Pek çokları: Geçti arrık!.. Bulamıyacaklar!.. Demek ister gibi, başlannı sallıyor. Küpeşteden aynlıp yavaş yavaş uzaklaşanlar, kamaralarına çekilenler bile oldu. Üzüntüden, korkudan her yanim titriyor. Beş on adım ötede tahtadan bir kanape var. Ona doğru yürüdüm. Oturdum. Ağlamamak için kendimi güç tutuyorum. Nedir bu başımıza gelenler?.. Karşıtnda bir gölge belirdi; başımı kaldırdım, baktım: Nermin... Geldi, yanuna oturdu: Zavallı kızcağız, diye içini çekti. Boğuldu, gitti... Kurtaramadılar, işte... Vapurun her yanını aramışlar. Bir yan lışlık olm,asm, sakm kendi kamarasına gitmesin, y^hud da tuvalet kabinesine girmiş olmasm, diye her yere bakmışlar, bulamamışlar... Bedriyenin dediği doğru imiş, demek... Kızcağız, sahiden denize düşmüş olacak!.. Nasıl düşmüş?.. Onun dediğine bakılırsa bir adam atmış?.. Neden atmış?.. Nasıl adammış bu?.. Insanın aklına sığacak gibi değil!.. Şimdi gene, yenibaştan uzun uzun sorgular, soruşturmalar... Bu ne uğursuz yolculukmuş, Böyle hrunalı gecelerde, sözüm ona, insan bin türlü kuruntuya kapılırmış da ondan... Ne oldu ise oldu, işe... Yann artık, herkesin ağzında bir başka dedikodu!.. Kimisi, kızcağız kendi kendini öl dürdü, diyecek!.. Kimisi de Hacıyı öldürenler, şimdi de yeğenini ortadan kaldırdılar, diye kimbilir ne masallar uyduracak!.. Dedim ya, çekilecek çilemiz varmış!.. Bağrışmalar kesildi, projektörler söndü. Ortalığa yeniden bir sessizlik çöktü. Makineler, duygusuz bir insanın yüreği gibi.heyecansız, ölçülü bir gürültü ile işliyor!.. Gözlere büsbütün korkunc görü nen bu karanlık denizlerde eskisi gibi sarsıla sarsıla ilerliyoruz. Fırtma büsbütün artacağa benziyor!.. Zavallı Feriha, kimbilir ne oldu, kimbilir nerede kaldı?.. Dün onun yüzüne bakarken, bu ince yaradılışlı, içli kızcağız için insan ne süslü hayaller kurardı!.. Onu kimbilir nasıl bir sevgi bekliyor, derdi. Bu ipekten örülmüş, hayal gibi ince vücud, yarın eşine kavuşunca kimbilir nasıl sevilecek, okşanacak; sevmeğe, okşamağa doymıyan bir ihtirasla nekadar örselenecek diye düşünürdünüz!.. Şimdi, kimbilir, nasıl morardı, belki de nasıl parçalandı!..

Bu sayıdan diğer sayfalar: