7 Aralık 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

7 Aralık 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 Birincikânun 1938 inönü, Kastamonide Cumhur Reisimiz emsalsiz bir tezahüratla istikbal edildi (Ba$tarafı 1 tnd aahtteüe) lar kestiler. Çankırıdan Kastamonuya kadar olan 115 kilometrelik yol boyu f asılasız surette halk kalabahğile zincirlenmişti. Hava yağmurlu ve sisli olduğu halde civar köyler ve kasabalardan on bin lerce vatandaş, înönünün yoluna akın etmişti. In köyünde Tosya kazası heyeti bekliyordu. Cnmhur Reisimiz, burada da köylülerle gorüştü, mahsul ve sıtma vaziyetini sordu. Ve Sıhhiye Vekâletinin lalimau dairesinde zer'iyat yapılmasma işaret buyurdu. Bundan sonra îlgaz dağları aşılıyordu. îlgazlılar, kız ve erkek talebelerle, sporcu lar ve bütün halkı ile İnönünü karşıladı. Çok muhteşem manzaralı llgaz dağlarından kar, yağmur ve kesif bir sis arasında geçildi. Kazancı, Yerince köyleri önle rinde de muazzam tezahürat yapıldı. îlgazın karlı kısımlarında Derbendli karakolu ilerisindeki Şahin jandarma abidesi önünde güzel bir tak kurulmuştu. Otomobillerle gelen Kastamonu hükumet, Parti ve halk mümessilleri Cumhur Reisini burada karşıladılar. îsmet înönü burada bir müddet tevakkuf ederek kendisine ikram edilen kahveyi içti. Mevki fevkalâde güzeldi. Kesif çam ormanlan arasmdaki bu on dakikalık tevakkuf sırasında Cumhur Reisimiz mevkiin letafetine bühassa işaret etti. Avni Doğandan, buraya gelip gidenler olup olmadığmı sordu. Seyahatin bu kısmına kadar Cumhur Reisini uğurlamakta olan Çankın Valisi Hüsnü ve Çankın heyeti müsaade alarak ayrıldı. Kastamonuya yaklaşılmıştı. Başdeğirmenler mevkiinde de coşkun tezahür ler yapıldı. Kastamonu görünüyordu. Fakat halk, kasabanm içinde değiî, Olukba§ı mevkiinde, Ankara yolu üzerinde loplanmıştı. Kalabalık her türlü tahminin fevkinde idi. Bütün mekteb talebeleri, Parti mensubları, spor kulübleri azalan, genclik, halk ve esnaf cemiyetleri yığın halinde idi. Bu arada civar köylerden atlarile gelmiş olan köylüler de vardı. îçlerinde yalnız Devîekâni nahiyesinden 500 ath vardı. înönü, Olukbaşı mevkiinde otomobilinden indi. Sağlı sollu biriken halkın selâm ve tezahürlerine mukabele ederek iltifatta bulundu, Vali konağma kadar ileriledi. Vali konağında, bir müddet istirahat eden tsmet tnönü saat 16 da hükumeti, müteakıben kışlayı ziyaret etti. CumhurReisimiz, Vilâyet makammda memurları ve teeşkküller ümessillerini kabul etti. Saat 17 de de Kastamonuda 63 bin lira sarfile pek mükemmel şekilde inşa olunan Halkevinin küşad resmini bizzat yaptı. Bu sırada Halkevi meydanmda binlerce insan toplanmıştı. Dakikalar geçtikçe tehacüm artıyordu. O kadar ki, oparlörlerle halka büyük misafirin geçeceği yolun açılması için merasimi idare edenler tarafından ricalarda bulunuldu. Cumhur Reisimiz, maiyetinde Kütahya meb'usu Vedid, Başyaver, yaverleri ve Hususî kalem müdürile Muhafız kıtaatı kumandam ve Kastamonu Valisi olduğu halde Halkevi önüne geldi. Halkevi ikinci reisi lise başmuavinı Osman Faruk burada heyecanlı bir nutuk söyliyerek dedi ki: « Mubarek elinizle şimdi açılacak olan yeni Halkevimiz Türklügün mihrabı, inkılâbın ana kucağı ve Türk gencli ğinin nur alıp nur dagıtacağı liı yerdir. Biz, Halkevliler, sizin yüksek ışığınızdan aldığımız nuru dağıtan kuşlara benzeriz. Sayımız 17 milyon, uçtuğumuz saha büı B i r ı n u ; •»• 335 altın liranın başına gelenler Balkan Seferim: 1912 Yazan: Y. MAZHAR AREN Almanya ile Vatikan arasında Papa Viyana Piskoposunu Vatikana davet etti tün bir Türkiyedir.» Bu nutuktan sonra tsmet înönü, iki mektebli kız tarafından tutulan kordeîâyı kesti. Binaya girerek evvelâ büyük sa lonu tetkik etti, izahat aldı, müteakıben kütübhaneye geçti; kitabları tetkik ettîkten sonra binanın Partiye aid kısmına geçti. Vilâyet idare heyeti odasında bir müddet kaldı. Burada Kastamonu mebuslarile vilâyet idare heyetini kabul etti. Cumhur Reisimiz burada bir çok işler etrafmda izahat aldı ve direktifler verdi. Yeni Halkevi binasında bir saat ka dar kalan îsmet înönü binlerce kişinin coşkun tezahürleri arasında Vali konağına avdet etti. Akşam yemeğini orada hususî surette yedi. Kastamonu 6 (Hususî Mıhabirimizden) Kastamonu geceyi bl'yük bir sevinc ve heyecan içinde geçirdi. Kasa baya atla gelen yüzlerce eski muharib köylülnün tezahürleri azametli oldu. Hatta Vali Avni Doğan Reisicumh arun Partiyi ziyareti sırasında bu noktayı arzedeıken dedi ki: « Kastamonulular bu heyecan ve sürura şu noktadan da kendiicrini haklı göüyorlar. Daüna maiyetinizde harbet mişlerdir.» Çok canlı ve samimî tezahürlerde bulunan Kastamonu, heyecanla bekledigi înönüne kavuşmaktan mütevellid sevin cini vakur ve asil bir şekilde bilhassa tebarüz ettirdi. Bir sarraf, emniyeti 3 Orhaniye kıçlasında: suiistimal maddesinden muhakeme ediliyor Bursa (Hususî) Koyuncu Şahm adında biri eskidenberi kendisile iş yaptığı sarraf Yantoya, Eskişehre gîderken 335 altın lirayı senedsiz olarak emanaten teslim etmiş. Dönüşte, Şahin doğ ruca Yantonun dükkânma gelmiş, fa kat dükkâm kapalı bulmuş.. Yantoyu aramış, nerede bulunduğunu bilen ol mamıştır. Bu vaziyet karşısmda etek leri tutusan Şahin, sarrafı kendisi aramıya başlamıştır. Koyun tüccan İstanbula gitmiş. iki ay kadar dükkân dük kân gezip Yantoyu aramıştır. Nihayet onu bir manifatura mağazasmda tez gâhtarlık yaparken bulmuştur. Şahin, emanet bıraktığı paraları isteyince Yanto şu cevabı vermiştir: Kardeşim, dükkânıma anahtar uydurarak paralan çaldı. Ben de iflâs edip buraya geldim! Koyun tüccarı, o zaman mahkemeye müracaat etmiş, bu garib davamn muhakemesine asliye cezada başlanmıştır. Koyuncu Şaban mahkemede ayni iddiayı tekrar etmiş, sarraf ise: Kendisile ötedenberi iş yapardım. Hatta 5000 lira borcum vardı. Ödeye ödeye 1900 lirası kaldı. Bu borcuma aid bono kendisindedir. Fakat böyle dediği gibi ondan 335 altın lira almış değilim! demiştir. Davacı Şahin, bu parayı verirken yanmda Tevfik isminde birisi bulundu ğunu iddia etmiş, aynca 335 lirayı aldığım îstanbulda kendilerine söylediği iki kişi ile Tevfiğin şahid olarak dinlenmelerini istemiştir. Mahkeme bu şahidlerin celbi için muhakemeyi talik etmiş.tir. Sarraf Yanto, emniyeti suiistimal maddesile tahtı muhakemeye almmış bulunmaktadır. Elbiseler tevzi edildikten sonra talimler başladı Bizi, dört gün, pösteki gibi yerden yere çarptılar, nihayet süngü sallamağı öğrettiler Orhaniye kışlasında penceresinin camları kırık, badanası kirli, tavaru ka rarmış çırçıplak bir koğuşun tozlu dösemeleri üzerinde sabahladık... Rumlan ayırdılar; onların bize ilânı harbe hazırlanan Yunanistana bağlı kalblerinin fena hislerinden şüphelenecek kadar dirayet gösterilmişti. Deppoylardan getirilmiş yepyeni elbiseler giyindik, palaskalar kuşandık; ellerimize birer tüfek ve her birimize on dört bağ fişek verdiler. Nizamiye taburunun tecrübeli kâtibi, becerikli bölükeminleri bizi güvey hazırlıyor gibi donattılar. Kışla meydanında bölüklere taksim edildik. Ben birinci alaym ikinci taburunun ikinci bölüğünün sekizinci mangasına düştüm, manga ku mandanım Bursalı Abdullah onbaşı idi ki Rusçuktan hicret etmiş bir aile çocuğu yirmi üç yaşında, sarışın, kısa boylu, sert adaleli, seri hareketli, dik sesli, nizam ve intizam bilir bir ateş parçası idi. Muharebede bir obüs parçasile kafatası parçalanarak şehid düştü amma çetin bir süngü hücumunda düşmanlara bu kadar inn'kamı haklı gösterecek inadcılıkla bilmem ki kaç kalbe süngü sokmuştu. Böldk kumandanımız yoktu. Bölük kumandanIığma Maltepe Endaht mektebi mual limlerinden yüzbaşı Cevdet isminde biri tayin edilmiş ve bize Babaeskide iltihak etmişti. O gelinciye kadar bölüğü birinci mülâzim (S) idare etti. (S) Toptaşı mektebinde sınıf arkadaşımdı. Sınıfın en lâpacısı, en korkağı olan bunu, askerî tahsil ve terbiye pek değiştirmiş değildi. Süloğlunda bir gece hü cumunda baygınlıklara uğradı, sar'alar geçirdi ve bir başçavuşun sayesinde mevkiini terketmek zilletini irtikâb ehnekten kurtuldu. Ben kendimi ondan saklamıştım.Tabur kumandanımız binbaşı Halil, sert ve kuvvetli bir adam; bir bomba gibi patlamasından korkulan, bir mermi gibi çarpmasından ürkülen, kumandasma körükörüne itaat edilen bir adam ki galiba mütareke sıralarında îstanbul Polis mü dürlüğü yaptı ve saltanat taraftarlığı gösterdi ve hatta Kürdlük yaptı... O a damlar gibi ki Türk oldukları halde bir inhilâl ve izmihlâle uğrıyacak devletin parçalarından birini kaparak şarkı şimalide, şarkı cenubide vasatî şarkta Türkten başka isimle \iicude getirilecek bir varlıkta rol oynamak istiyorlardı! Halbuki bu Halilin doğduğu yerde en temiz kanlı Türklerden başka insan bulumnadığı ve kendisi (sonra benim Beytülmal muhasebeciliği yaptığım sırada maiyetimde odacılık eden küçük kardeşi dolayısile çok iyi tanıdığraı veçhile) tesadüfen bile bir Kürd ana, bir Kürd babadan peyda olmadığı halde kendisine (Kürd Halil) dedirtecek kadar cibilliyetsizlik gösteren bu adamın kumandası altında yapt'ğım muharebelerin hatıralarını bu hal gölgelendirmiştir. Alay kumandanımız süvari kaymakamı Osman, iyi bir adam, metın bir as ker, kıymetli bir idareci, yüksek ahlâklı bir şahsiyet bunun Umumî Harbde Ankarada vefat etmiş olduğunu sonradan dan kurtularak bir başka sevgiye dogru akıp gideceğini düşündü. Bu sevgiyi bulmak için uzaklara gitmeğe de lüzum yoktu. îçli, fedakâr, derin duygulu ve yük sek görüşlü oğlu, genc kızı, leke düşmemiş bu mazi hatırasile kabul etmeğe elbet hazır bulunacaktı. Çünkü yalnız ana gözünün seçebileceği bir şekilde, büyük bir isabetle anlamıştı ki, oğlu da genc kı zı, bir başkasına bağlanamıyacak fci; kuvvetle se\mektedir. Onun için çetin bir imtihan vermek, ne derecelerde fedakâr olduğunu ispat etmek mukaddermiş... Genc kıza sükun vermek için hayattan aldığı misalleraen bazılannı anlattı. Kendi tecrübelerinden bahsetti. Tutuk hıçkırıklarla uykuya dalıncıya kadar onun başmı bekledi. *** Serab, hastaneden ayrıldıktan sonra, Ahmedle Nafiz buluşunca, bir ağızdan: «Nihayet bu da geçti» demekten kendilerini alamadılar. Ahmed, bir yere çarpmamağa dikkat ederek odanm içinde yavaş yavaş dolaşıyor, arada bir sendele yince bu güzel genc adamm zavallılığı msana elem veriyordu. Yanık yüzü, etli dudaklari arasında pırıl pırıl yanan dişleri, geniş alnı ve simöğrendim.r Alayımız Arna\ udların umumî kıyamında Kaçanikte asileri kovalamış, ez miş, dağıtmiş ve taburumuz, Plevnede aslanlar gibi çarpışan Gazi Osman Paşa askerlerinin şerefli bir teslimiyet gösterdiği zaman alayınm bayrağını esirlikte bile saklıyabilerek memlekete getirmek fedakârlığınm mükâfatı olmak üzere o sancağı almış ve (Plevne taburu) ismini takınmış kahramanlık an'anesi devam eden bir taburdu. Alayımız Arnavudluktaki ta kiblerinden dönüşte İtalyanların bir ih rac hareketine karşı îzmirin Cuma ovasında nöbet beklemiş ve bir terhis hasebile olgun efradmdan üçte ikisinı kaybettiği bir anda bu Balkan gürültüsü çıkmıştı. Ondaki boşlukları bizimle tamamlıyorlar, mangalarda nizamî hizmetini gnren tecrübeli askerlerin sayısı iki veya üçtü. Üst tarafı hep yeni efrad. Elbiselerimizi giyinip silâhlarımızı aldıktan sonra hemen o günden itibaren bize avcıya çıkmak ve niaşn almak talimleri yaptırmağa balşadılar. Bu talimlerdc o kadar muvaffak olamıyorduk ki zabitlerimiz meyus ve onbaşılarımız bizi yetiştirmek için yorgun düşüyorlardı. Yorgunluktan bitkin bir hale geliyorduk. Sabah, öğle, ikindi za manları olmak üzere üçer, dörder saat süren bu talimlerin eziyetli olmaları biz yeni askerlerin arasında hoşnudsuzluğa sebeb olmuştu. Yeni silâh altına almmış genc kimselerden bir kısmının sakalîarını kestirmişlerdi... Kendilerinin cascavlak yüzlerile aynada tanmamıyacak kadar değişmiş, başkalarından farkolunmıyacak akdar umumileşmiş olduklannı gören ekserisi molla eskisi veya müezzin, kay yum, ferraş, hafız efendi... ilâh takımından olan zavallılar zabitlere karşı infial uyandına bir hava estirecek şeyler söy lüyorlar: îşte bir alaylı zabit bunu yapmazdı. Bu mektebli zabitlerin hepsi îtti hadcı, hepsi sivri kafalı ve aptessiz!.. Dört gün, bizi tabak derisi gibi yerden yere çarptılar; yere yatmağı, avcıya çıkmağı, süngü sallamağı öğretebildikleri kadar öğrettiler. Fakat dört günlük talimin bizde hasıl ettığinden fazla yorgun luk zabitlerimizde görünüyordu. Onlar gündüzleri bizimle, geceleri de seferberliğe aid başka işlerle meşgul oluyorlardı. Ben bu nizam ve intizamı, bu faaiyet ve fedakârlığı gördükçe seviniyordum. (Birinci nişancı alayı Balkan muharebesinde sancağma daima galebeler, zaferler yazdırmış, her harbde büyük kısmı küllilerin dayanamadıkları düşman tazyiklerini kendi üzerine almış bir alay idi ki onu buna zabitlerinin nizam ve intizama riayetleri, askerlerini yetiştirmekteki gayıetleri ve vazifelerindeki faaliyet ve fedakârhklan muvaffak etmişti.) Dördüncü günün akşamr. « Yarın hareket var...» sözü çıktı... Günde on saat kurbağalar gibi sıçramaktan, de'iler gibi duvarlara saldırarak süngü sallamaktan usanan bizleri bu haber sevindirmisti. Sevinmiyen varsa şimdiye kadar olan şeyleri eğlenceli bulan ve karavanadan karsiyah saçlarile hâlâ eskisi gibi güzeldi. Açık kalan, faakt görmiyen gözleri kendbini tammıyanlara şüphesiz bu e'eıni vermiyecekti. Nafiz arkadaşmın yüzüne bakarken, olup biten şeyleri düşünmekten kendini alamıyordu. Ahmed, yüreğinin bütün yanıkheile, arkadaşma sordu: Çok üzüldü mü Nafiz? Bunu, doktorun tam karşısında durarak sormuştu. Alnında çizgiler vardı. Fazla düşünceli görünüyordu. Pek belli etmedi Ahmed. Sahne pek uzun sürdü mü? Bana hiç bitmiyecekmiş gibi göründü de... Hayır. Süheylâyı, seni okşarken yandan görüyordu. Sen de tam bir teslimiyetle kendini ona bırakmıştm. Sesin çok heyecanh olduğunu belli ediyordu. Gördü. înandı. Hiçbir gün sevilmeTniş olduğunu düşünerek, acı bir hayal inkisarı içinde uzaklaştı. Ağladı mı? Hayır. Hiç isyan etmedi mi? Hayır. Bir başkasmı sevebilecek mi? Anlıyamadım. Hem şimdiden belli olur mu bu yavrum? Kardinal İnnitser Berlinde çıkan «.Angrif» gazetesi, «Telegraf» isimli Holanda gazetesine ve Fransız istihbaratına atfen, Papanın, Viyana başpiskoposu kardinal Dr. Teodor înnitser'i değiştirdiğini ve kendisini Vatikana çağırdığını yazıyor. Bunun sebebi, kardinalin, nasyonal sosyalizme mümaşatkâr davranması ve kilisenin haklarmı kâfi derecede müdafaa edememesi olduğu, kaydedilmektedir. Gene «Ankgrif» in yazdığına göre, Vatikan, Viyana başpiskopolsluk makamına, Almanyaya danışmadan, Berlin piskoposu Graf Konrad von Prayzing'in tayinini kendisine bildirmiştir; bu zatın Avusturya aristokrasisine sıhriyeti oldu ğuna işaret edilerek, ondan boş kalan Berlin piskoposluğuna Münster piskoposu Graf Galenin getirileceği ilâve olunu yor. «Angrif», Vatikanın bu suretle Ost mark ruhanileri üzerinde nüfuzunu tar sinle beraber, orasile Almanya ruhanileri arasında sıkı bir irtibat temini politikasını takib ettiğini ileri sürüyor. Ayni gazeteye göre, Prayzing, Südet Almanlarının bulunduğu sahalara şamil olmak üzere Vatikandan hususî bazı salâhiyetler al mıştır. Diğer tarafan, tayinin, Alman hüku metile anlaşmadan tahakkuku takdirinde, bunun Almanyaya karşı ağır bir hareket mahiyetini alacağı, bu suretle konkurdatonun Vatikan cephesinden ihlâl edilmiş olacağı mütaleası ortaya atılıyor. Bundan başka, Almanyanuı Viyana ruhaniliğine tahsisat vermesi Vatikanca arzu edildiği müddetçe,, Vatikanın böyle resen Viyanaya bir başpiskopos tayin edemiyeceği noktasında da duruluyor. Cumhur Reisimiz mühim bir hitabede bulunacak Kastamonu 6 (Hususî Muhabirimiz den) Cumhur Reisimiz yarın sabah Dadaya gidecektir. Perşembe günü Taşköprüye giderek tetkikatta bulunacaktır. Kastamonulular kendir sanayii ve demiryolu için dileklerde bulunuyorlar. Şehirde ve havalide urgancılar kendirden yapılmış taklar kurmuşlardır. îsmet înönü, buranın kendir sanayiine merkez olacağım flısas eden tebşirlerde bulundu. Cumhur Reisimizin yannki ve öbür günkü tetkikatı bu mevzular üzerinde olacaktır. Cumhur Reisimiz aym 9 imda Kastamonu Parti kongresinde bulunacaktır. Kastamonudaki kongrenin buyük bir hususiyeti olaoaktır. îsmet înönü bütün ihtiyac ve şikâyetleri dinliyecektir. Cumhur Reisimizin kongrede mühim bir hitabede bulunması muhtemeldir. Öğrendiğime göre Cumhur Reisimiz Kastamonudan îneboluya gidecek, hava müsaid olduğu takdirde deniz yolile Cideye ve diğer iskelelere uğnyarak Zon guldağı tejrif edecektir. Balkanlı Erkânıharbiyelerin Atina toplantısı [Başmakaleden devam'i rahlık veren çok mes'ud hâdiseler teşkil ediyor. Antant devletlerinin her birinde millî müdafaa kuvvetlerinin birinci ehemmiyet derecesile gözönünde tutulduğu yakinen malumumuzdur. Bu devletlerden her biri pek iyi biliyor ki sulhu ayakta tutmak için kuvvetli olmağa ihtiyac vardır, ve her karışıklığuı sebebi mutlaka zayıflıktır. O kadar ki her biri millî hayat ve haysiyetleri için kendi âlemlerinde kuvvetli olmağa itina eden Balkan Antantı devletleri bu kuvvetleri, maksadı olan sulh gayesinde, teşrik etmek suretile daha müessir kılmağa lüzum görmüşlerdir. Balkan devletleri biraz daha himmet ederlerse hemen hemen 60 milyona yaklaşan nüfuslarile Avrupamn cenub şarM. S. kmda bütün dünyanm müstesna bir ehemmiyetle nazara alacağı başlıbaşına büyük bir devlet rolü oynamağa geçebileceklerdir. Tahakkuk etmesine kuvvetli bir mâni bulunmıyan bu çok güzel ihtimal şahsan bize daima pek parlak bir istikbal olarak [Ba$tarafx 1 tnct sahiîe&e'i Bundan sonra söz alan Hariciye Ve görünmüştür. C. H. P. Meclisi grupu toplandı kili Saracoğlunun son on beş gün zarfındaki haricî mesail hakkında vaki olan izahatı heyeti umumiyece tasvib olundu. Adliye Vekilligine tayin olunan Seyhan meb'usu Hilmi Urandan açılan Büyük Millet Meclisi Reis vekilligine Parti Genbaşkurulu tarafından Tekirdağ saylavı Faik Öztrakm namzed gösteril diğini Başvckil Celâl Bayar umumî heyete bildirdi. Grup umumî heyeti bu namzedi ittifakla kabul etmiş ve ruznamede başka bir madde olmadığından celseye nihayet verilmiştir. YUNUS NADÎ Bir cesed bulundu Dolmabahçe camii civarındaki Saray kayıkhanesi havuzundan üzerinde be yaz fanilâ, kurşunî pantalon ve ayaklarında kahve rengi iskarpin bulunan 45 yaşlannda, matruş ve kumral saçlı bir erkek cesedi çıkarılmıştır. Henüz hüviyeti tespit edilemiyen cesedin elinde Eyüb kazasına aid 124 numaralı bir eşya piyango bileti bulunmuştur. Cesedin hüviyeti hakkmda tahkikata başlan mıştır. Lâmbanm kıstk fitilini düzeltmeden karşılıklı oturdular. Genc kız, yaralı gönlünün masalını, kısa, fakat en içli sözlerle anlattı. Mürşide Hanım, zaten farkına vardığı bu aşkm sonunu dinlerken, sarsılmaktan kendini alamadı. Çok görmüş, çok şey dinlemiş ve pek çok okumuş ojmaktan gelen bir salâhiyetle düşündü. Hükmünü verir gibi oWu. Genc kıza o kadar iyi davranacak, o kadar şefkatli olacaktı ki; derdini unut ması için elinden ne gelirse hiçbirini esirgemiyecekti. Oğlu gelinciye kadar, Osman Müfidden kalan evde onu yalnız bırakmıyacak, avunması için çalışma hayatına girme tasavvurlannı sağlamlıyacaktı. Okumak, ev ve elişlerile uğraşmak, dıçanda çalışmak, savaştan dönen veya dönmiyenlerin çocukları, kardeşlerile başbaşa kalmak, onu teselli edecekti. Karşılık görmiyen ümidsiz bir aşkm uzun yıllar hararetini muhafaza edebileceğinı ummuyordu. însanları yere vuran kara sevdalan, plâtonik aşklan, bir tek hayalin msan ruhlanna hüküm sürmesini de birçok şeyler gibi mazide kalnuş farzediyordu. Bir gün genc kızm bu gönül yarasın Ankara 6 (Telefonla) tzmir Belediye reisliğine doktor Behçet Uzun, Kü tahya Belediye reisliğine Etem Yücelin, Manisa Belediye reisliğine Avni Gemicioğlunun, Antalya Belediye reisliğine Lutfi Gürsuoğlunun, Bilecik Belediye reisl.ğine Yahya Güvenin, Kars Bele diye reisliğine Mehmed Boğatırın, Afyonkarahisar Beled.ye reisliğine Kemal Şedelin, Niğde Beledij'e reisliğme doktor Hüseyin Ülkünün, Balıkesir Bele diye reisliğine Taci Kodatazın seçilmeleri hakkmda bu şehirlerin Beledfye Meclislerince verilen kararlar, Vekiller Heyetince tasvib edilmiştir. nını bedava doyurmaktan memnun olan; bulunduğumuz tepeden gördüğü Kuz guncuğa selâmlar gönderen Semento idi... Onu bizim bölüğün altmcı mangasına vermişlerdi O, şakaların sahihleneceğini görünce telâşa düşmüştü. Sen, ya sen sözünde durmıyacak Nafiz derin derin düşünmeğe başladı. Ne yapacağmı, nasıl hareket edeceğini hâlâ kestirememekten ileri gelen bir perişanlık içinde idi. Zihni durmuştu sanki. Boş bakışlarla arkadaşmın yüzüne baktı. Susuyorsun. Bir zamanlar bir başkasını sevmiş, sonra da inkisara uğramiş bir kızı hayatına karıştırmak ağır mı gclıyor sana? Ben şimdi herşeyden ve herkestcn çok seni düşünmek istiyorum Ahmed. Bırak da sana aid halledilmesi zarurî olan işleri beraber düşünelim. Önce senin hayatını bir düzlügc çıkarahm. Diğer işler ikinci plânda kalsın. Ahmed, yaralı bir geyik gibi, bir köşeye çekildi. Başmı ellerinin arasına almıştı. Uzun zaman sustular. Soze önce Ahmed başladı: Beni ne düşünüyorsun dostum, diye sızlandı. Artık boşalmış bir çuvaldan başka birşeye benzemiyen vücudücnü ince hesablara kanştırmak neye yarar? Sa kathğımı gözlerden gizliyecek bir kö;«ı bulup çekilemiyecek miyim? Benkn plâ nun gayet kısa azizim. Köye gidecegkn (Arlcast var) Memuriyetleri tasvib edilen yeni belediye reisleri r ATEŞTEN DAMLA • • • • • • Yazan: MÜKERREM KAMtL SU «• ı f i l t / r n n r ı l IT t HKti 011 ^ ^ ^ Kim bilir bakışlarında nasıl bir ateş, ne derin bir perestiş ifadesi vardı. Bu kudretli erkeğin hayatında böyle kuvvetli bir yere sahib olduğu için o güzel genc kıza hayranlık duymaktan kendini alamıyordu. Sevgi, kıskanclık ve hasret birbirine kanşarak, çözülmez bir örgü halmde ruhuna dolamyordu. Gözyaşlan önce damla damla, sonra da ince bir şerid halinde yanaklarından süzülmeğe başladı. Bu gözyaşlan arkasmda kendi yalnız ve öksüz hayatını düşündü. Henüz tanımadığı, tadını almadığı çalışma günleri birbiıine bağlanarak uzun bir zincir oWu. Yalnızlık geceleri yer yer ekli bir siyah şerid gibi uzamdı. Mevsimler üstüste çökmeğe, Lâdiseler birbirine kanşmağa başladı. Zaman sarsıldı. Kalbinde boralar belirdi. Onlan elele, başbaşa gözleri önünde canlandırmak, vaTİığının katlanamıyacağl bir humma oldu. Artık keiKİinde degildi, gecenin karanlığına atılmak, hiçbir jey süşünmeden karışık sokaklara,dalmak, yüıümek, ömrünün sonuna kadar, meçhul ve bitmiyen yollar üstünde süriiklenmek istiyordu. Kapının arkasmda sıcak bir ses: Serab, yavrum, uyudun mu? diye soruyordu. Hiç sesinî çıkarmadı. Mürşide Hanım, genc kızın hastaîığı sıralarında yaptığı gibi yavaşça kapryı araladı. Ayaklannm uclanna basa basa içeri girdi. Serab suç üstünde yakalanmış bir insan perişanlığı içinde ayağa kalktı. Bir an bakıştılar. Bu karşıhkh bakışma içinde ruhlarınm enginini pek çabuk görebildiler. Genc kız, anasız geçen ömrünün çaresizliği içinde kollannı açarak doktorun annesinin kıjcağına atıldı: Anne, annecigim... Sıcak, şefkatli ve gözyaşlarile dolu bir ses, gecikmeden, bu candan hitabın karşılığını verdi: Sevgili üzım.

Bu sayıdan diğer sayfalar: