9 Aralık 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

9 Aralık 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

9 Birincikânun 1938 CUMHURlYET LÜBNAN MEKTUBLAR1: Filistinde iki kuvvet: Siyonizm ye Nazism Siyonistler Filistinde Arablarla çarpışacak adeden az f akat mükemmeîen müsellâh bir ordu kuruyorlar Ankara İstanbul İki şehir ve iki imar sistemi Denilebilir ki, Ankaranın tarihi Türk ihtilâl hareketlerile başlar. O ana kadar dünya üzerinde silik ve geri bir kasaba olan, hatta bir çok Türklerin bile ancak, ismini duyup, üzerinde fazla durmağa lüzum görmedikleri iç Anadolunun bu sönük şehri ebedî Atatürkün inkılâb hareketlerine merkez olunca birdenbire büyük bir ehemmiyet ve jöhret kazanmağa başladı. Onun bu şöhreti modern bir devlet makarrı oluşundan değil, bilhassa ıhtiva ettiği fikir ve hareket noktasından ehemmiyetlidir. Vakıâ, onun mazide bazı medeniyetlerin ve tarihî hâdiselerin cereyanı üzerinde isimlendiğini hatırhyoruz. Fakat, §imdiki gibi bir şöhret ona hiçbir zaman nasib olmamıştır. Bugün dünyada, Ankara adını duymamış, ondan bahsedildiğini işitmemiş adam bulunduğunu tasavvur etmek güçtür. Bu mazhariyet ona, devlet merkezi olmasmdan ziyade, bilhassa orada, fikir ve hareket noktasından tarihin pek muazzam ve muhayyerül'ukul hâdiselerinin cereyan etmiş olmasmdan ileri geliyor. Bu hâdıseler nelerdir? Bunlan izah etmek uzun meseledir. Fakat 3u muhakkak ki orada dünyayı hayretlere düşüren çok mühım seyler vukua geldi. Kısır ve verimsiz bir sitep ortasmda 0nun bugünkü hale gelişi bile, başlıbaşına bir mucizedir. Hergün kuvvetli adunlarla inkişaf etmekte olan Ankara, modern şehircilığ'^, modern mimarinin en güzel bir nümunesi olmak için kuvvetli sebeblere maliktir. Burada, asrın en yeni tekniğini, en son tesisatını vücude getirmek için tamamile serbest ve müsaid bir imar sahası vardır. Bu bahiste Ankara, tstanbuldan tamamile ayrılır. tstanbulun tarih ve tabiat kayıdlarile bağlı bir karakteri olduğu halde Ankara bu engellerden tamamile uzak kalmıştır. Şehrin iman hususunda bu mühim bir noktadır. îstanbuldaki imar hareketleri bu kayıdlar üzerinde fazla durmak zaruretindedir. Orada imar evvelâ yıkmaktır. Yapılacak tesisatm, şehrin ihtiva ettiği muhtelif tarih stillerine uygun olması lâzımdır. Çünkü Istanbulda geçmiş bir çok asırlann canlı hatırası mevcuddur. İstanbul, yalnız bugünün şehri değildir. Çünkü onda yaşatmağa mecbur olduğumuz bir mazi vardır. Bu itibarla gerek üslub, gerek şekil, gerek tesisat noktasından İstanbul için tamamen hususî bir imar tarzı takib etmek icab ettigi halde, Ankara böyle değildir. Orada maddî imkânlar nisbetinde, tamamile serbest bir imar sahası vardır. Orada yeni mimarinin bütün ileri hususiyetlerini tebarüz ettirerek şehre tamamile asrî bir çehre vermek mümkündür. Onda, mazi hâkim olmadığı için tam manasile bu asrın şehridir. Bu yeni inkişafın tezad yapacağı ne tarihî bir hüviyete, ne de tabiat güzelliği endişelerine maliktir. Onun imarında hâkim olacak düşünce: Mistik tesirlerden her suretle uzak kalmış olan asrın ileri tekniği, serbest güzellik sistemidir... ATATÜRK TÜRKİYESİ: 2 Atatürkün sözleri «Kın viicuddür, diye şiddetle mukabele etti, vücud her zaman bulunur. Asıl mühim olan şey kılıcm kendisidir» i PENCERESİNDEN İşportaya düşen gül! eyoğlunun kalabalık bir pasajında, ihtiyar bir ayak satıcısı, gelip geçenlere haykırıyordu: Gül verelim! Bülbüi verelim!... Sattığı şey, işportaya yerleştirilmiş yaIancı gül demetleriydi ve bu demetlerin üzerinde, ipekten yapıîmış oyuncak bülbüller tüneyordu! Sokak satıcısının kucağına düşen za vallı güle ve çocukların eğlencesi olan üstad bülbüle aamamak elimden gelmedi. Ayni kafiyede olmaktan başka, aralannda hiçbir yakınlık bulunmıyan bülbülle gülü, hayallerinin kafesi içinde blrleştiren eski şairler, birbirinden haberi bulunmıyan bu iki mahluku, vaktile bize o kadar içli dışlı tasvir ettiler ki, eski alışkanlığm tesirile, hâlâ, nerede gül adı geçse, orada bülbülü ararız! ./UtJRtffl Siyonistlerin sağlam teşkilâta raptedecekleri anlaşılan Filistinin şimdiki gönüllü Yahudi genclerinden bir grup Arab Yahudi îngiltere mücadelesi, hududunu genişleterek mütemadiyen büyüraektedir. Bu büyüyüşle beraber, Arablar arasmda nazilik hareketi de süratle genişliyor. Kudüste Başmüfti grupunun gazetesi olan Al Lahab (Alev) gazetesi, İngilterenin Arablara karşı müsaadekâr bir siyaset takibine başlamasmdan istifade ederek tekrar intişar etti. Gazetenin başında, bu defa «Bir vatan, bir millet, bir önder!» şiarı görülüyor. Bu, meşhur bir nazi şiarıdır. Buradaki «önder» de Führer'dir, yani Başmüfti, Emin Elhiiseynî... Times gazetesînîn Filistinde tetkikat yapmak üzere gönderdiği muhabir ki bir aralık buradan da geçmişti Filistindeki Arab hareketinin tamamen bir nazi hareketi şeklini almış olduğuna kanidir. Bu muhabirin anlattıklanna göre, sade Filistinde değil, bütün Arabistanda, Suriyede, Irakta, Mısırda nazizm son de recede büyük bir faaliyet sarfediyor ve pek çok Arablan kendisine kazamyor. Kendisile konuştuğum sırada, muha bir, bana Arabistandaki nazi faaliyetinin îngiltere aleyhinde yapılmadığını, mün hasıran Yahudi aleyhtarlığına matuf bulunduğunu söyledi. Sırf Yahudi aleyhtarlığı gayesine sarfedilmek üzere Al manya, Samdaki konsolosu vasıtasile oradaki ileri gelen Arablara külliyetli paralar tevzi ediyormuş ve bunlar da bu paralan kısmen Filistine gönderiyorlar mış. Bu muhabirin ar.lattıklarma göre Yahudiler aleyhinde ve Filistin davasının müdafaası lehinde neşredilen birçok beyannameler, bizzat Almanyada basılrp buralara gönderilmekte ve konsolosha neler vasıtasile etrafa^dağıtılmakta imiş. Bu propaganda yalnız Filistine münhasır kalmıyor ve ayni zamanda Lübnanda, Suriyede, Irakta T« Mısırda ayni şiddetle faaliyette bulunuyormuş. *** Filhakika, üç gün evvel, Suriye par lamentosunda Haleb meb'uslarmdan bir zat Filistin meselesini bahis mevzuu ederek îngiltere aleyhinde şimdiye kadar işitılmemiş şiddetli bir lisan kullanmış ve «Eğer îngiltere Arablığı mahvetmek istiyen Yahudileri himayede devam ede cekse biz Arablar da, bari, Yahudi düşmanı olan Hitler'e müracaat ederek yardım istiyelim!» diye bağırmıştır. İngilterenin Londrada topladığı Arab Yahudi kongresine Suriyeyi temsilen yola çıkmış olan Suriye meclisi reisi Fres El Hurî'nin, îstanbula vardığı sırada Londra konferansma kabul edilmiyeceğinin kendisine tebliği üzerine bu zatın seya hatten vazgeçmesi ve bunun yerine hü kumeti tarafmdan Atatürkün cenaze merasiminde Türkiyeyi temsile memur edilmesi Suriye mehafilinde çok fena bir tesir bıraktı. Bunun için, bir taraftan ln giltereye, diğer taraftan bilhassa Yahudiliğe ve nihayet Suriyeye bir türlü hürriyet ve istiklâl vermek istemiyen Fran saya karşı bütün Arab muhitinde hiddet ve infial son dereceyi bulmuştur, diyebilirim. Nazi propagandasınm burada süratle inkişaf etmesi kimsenin hayretini mucib olmamalıdır. Hatta Suriyede muhalefet reisliğini yapan doktor Şehben der etrafmdaki hareketin yavaş yavaş nazi rengini almakta oîduğuna dair kuvvetli alâmetler vardır. Eğer bu havali deki îngiliz ve Fransız siyasetleri bu halde devam edecek olursa pek yakın bir zamanda bütün Suriye ve Filistin mu hitlerinde kuvvetli bir nazi hareketi zuhur edeceği şüphesizdir. Bu hareketin, Alman parasile yapıldığı ve ondan gıda aîarak büyüyeceği bakkmda Taymis muhabirinin ne derece haklı veya haksız olduğunu bilemem. t, gözlerimin önünde cereyan eden şeylere nazaran, hata îngiliz ve Fransız hükumetlerinindir. Arablar arasmda nasyonalist duygularınuı bu derecede kuvvetle tezahür ettiğini gördükten sonra bu memleketleri bu derecede tazyiktc devam etmek, hatadır. Bu tazyiklerin mukabele görmiyecegini tahmin etmek nekadar yanlışsa, mukabeîenin bu kadar kuvvetle kendisini gösterdiğine şahid olduktan, yani tecrübeden sonra gene hâlâ bu siyasette ısrar etmek de o derece büyük bir hata olur. Halbuki îngiltere hükumeti, Londra konferansma Filistinin nasyonalist nıü messillerini ki bugünkü vaziyetin hakikî hâkim ve sahibidirler kabul etmemekte ısrar ediyor. Londra, Arab nasyona listlerine müsaid görünmekle beraber, konferansa yalnız kendi adamları olan Naşaşibi ailesini ve taraftarlarını kabul etmek oyununda berdevamdır. Bunlar dan faal olan bir tanesi Mısırda mülteci vaziyetindedir; ikincisi de Kudüste mahsur bir halde yaşıyor. Bunlar namına 50,000 kadar taraftar imzası toplayıp bununla, Arab gazetelerinin hiçbirinde yer bulamadığı için Yahudi gazetelerinde bir beyanname neşredilen Abdurrahman El Hatib ise nasydnalistler tarafından 48 saat sonra öteki dünyaya gönderilmiştir. Demek oluyor ki Londra konferansı Filistinin Arablannı temsil etmiyecektir. Bu işte ümid olmadığını bana bizzat Times muhabiri de söyledi. 3u halde, Filistini nazi yapacak ve Suriyeyi, Irakı, ilâh onun arkasından yürütecek olan şey bizzat bu hatada ısrar siyaseti degil midir? * * * Vaziyetm bu vahameti, öbür taraftan, Yahudileri de ümidsizliğe sevkediyor. Kendilerini, yeryüzünde günden güne sıkışmış bir halde gören ve gidecek bir yer bulamıyan siyonistler âlemi, îngiltereden dolayı bekledikleri ümidlerin dibi gel mediğini görünce bu defa da Filistini bizzat istilâ etmek fikrini taşımağa başladılar. Beyrut Yahudi muhitinde dönen sözlere bakılırsa siyonistler, merkezi Tel Aviv olmak üzere müstakil bir Yahudi ordusu tesis etmek ve Tel Aviv'de müstakil bir Yahudi Filistin hükumeti ilân edip muntazam bir ordu ile Filistini istilâ etmek üzere Filistin Arablarına harb ilân eylemek fikrindedirler. Bu harb için lâzım gelen parayı Enternasyonal Siyonizm verecekmiş ve gene Enternasyonal Siyonizm, bu orduya lâzım gelen Yahudi askerini gönüllü olarak tedarik ve tanzim edecekmiş. Muhtelif Avrupa ordularında hizmet ve hatta muharebe görmüş Yahudi zabitleri bulunduğuna göre ordunun kadrolarını bunlarla doldurmak ve bir taraftan da zabit yetiştirmek müm künmüş. Hatta muhtelif memleketlerde kendilerine taraftar olan büyük rütbeli askerlerden İngiliz, Amerikalı, Fransız gibi kumanda ve erkânıharbiye heyetleri dahi teşkil edilecekmiş! Eğer bu fikirler sırf palavra olarak söylenmiyor ve hakikaten böyle bir tasavvur varsa Orta Tarih devrindeki Ehli Salib yerine, yirminci asırda Ehli İsrail muharebesi görecek demektir! Bu fikirleri neşredenlere: CAFER SENO Yeni yaptırılacak maliye şubeleri Şişhane yokuşu başmda eski bir karakol binası vardır. Senelerdenberi metruk bir halde bulunan bu bina, halen harabdır. İstanbul Defterdarlığı, işlek bir cadde üzerinde çirkin bir manzara arzeden karakolu yıktırarak yerine büyük tipte bir maliye şubesi binası yap tırmağa karar vermiştir. Yapılacak yeni maliye şubesi dört kat olacaktır. Binada tahsil ve tahakkuk müdürlüğüne, malmüdürlüğüne ve muh telif komisyonlara aid kısımlar bulunacak ve ayrıca, maaş tevzii için de bir mahal ayrılacaktır. Defterdarlık, Feriköy, FatiH ve Be şiktaşta da birer şube b.nası yaptıra caktır. Beşiktaş şubesi, Barbaros tür besinin bulunduğu mevdanda olacak tır. Maliye Vekâleti, Belediyeden ev velâ meydanın açılmasını ve tanzimini istemiştir. haklıdırlar. Eğer böyle bir teşebbüs« girişecek olurlarsa o zaman şarkî Akdenizin baştanbaşa muharebe ve kıtal mey Lâkin siz azsınız, Arablar çok? danı olacağı muhakkaktır. Ingilterenin Denildiği zaman cevab vermeği de bi bu gibi ahvale nasıl müsaade edeceği söylenildiği zaman da diyorlar ki: liyorlar: Arablar nekadar çok olurlarsa olsunlar, ne ellerinde para, ne de harb malzemesi var. Paralan olsa bile bu malzemeyi nereden tedarik edecekler? Bu işin bütün sanayii d«ğilse bile bütün ti careti ve kaçakçılığı bızim ejimizdedir. Biz ordumuzu en modern silâhlar ve vasıtalarla teçhiz edebilecek haldeyiz, onlar ise bunu yapmaga kadir değildirlerî Diye cevab veriyorlar. Bu noktada da Müsaade etmeyip de ne yapacak? Dünyada sığışacak yerleri kalmıyan Yahudileri bir de kendisi burada mı baştanbaşa katledecek? Bizim yapacaklarımıza mâni olamaz! Diyorlar. görülüyor ki bütün dünyadaki Yahudi meselesi dönüp dolaşıp şarkî Akdeniz sahillerinde toplanmak üzeredir. T. C. îller, gülyağını süründü diye kederinları, tebessümlerin bütün derecatım ahenk leştiriyor. Son derece zarif elleri, kâğıd den çatlıyacak bülbüi, ve bülbülün sesiları hâkimane ve ayni zamanda mukave ni duyunca hemen açılıp saçılacak gül met edilemez bir yumuşaklıkla tutuyor, kalmadı!.. sanki göze görünmiyen birşeyi kavrıyor. îşportaya düşen zavalh giil ve kafese gire'n talihsiz bülbüi... Atatürkün kuvvetli taraflarından biri, zihnini, istediği dakikada bir nokta üze S. G. Büyük Şefin cenaze merasimi rinde teksif edebilmesidir. filmi Afyonda Şimdi O, büyük salonda oturuyor. Gaz maskeleri Afyonkarahisar (Hususî) Halkevi Dimağı, düşüncelerle dolu. Anşlus'un tarafmdan getirilen Atatürkün cenaze Türkiye Kızılay cemiyeti, yaptırdığı . ferdasındayız. Balkan Antantı konseyi merasimıne aid filim, Halkevi sinema zehirli gazlerden korunma halk maskeIstanbulda toplanmak üzeredir. Meclis, smda beş gündenberi gösterilmektedir. lermi Istanbulda da satışa çıkarmıştır. , içtima etmek üzeredir. Çankayada bir Filim, gece gündüz durmadan gösterilSatışa çıkarılan maskeler, büyük, or '. Vekiller toplantısı yapılacak. Avrupadan diği halde, halk akınınm arkası alına ta, küçük olmak üzere üç boydur. Her • gelen haberler endişe verici bir mahiyet mamaktadır. Bu tarihî kordelâ, köylü maske, altı liraya satılmaktadır. Satın arzediyor. Atatürk, Fransız doktorunu lere meccanen gösterilecek, mekteb taalanlara, nasıl kullanılacağma dair de biraz evvel kabul etmişti... Bütün bunla lebeleri için de hususî ve tenzilâtlı malâzım gelen izahat verilmektedir. ra rağmen, memleket işlerinin kendisine tineler tertib edilecektir. verdiği bu bir buçuk saatlik serbest za Sabıkalı bir hırsîz man zarfında, kablettarihe aid bir mesele Emniyet ikinci şube ikınci kısım meile alâkadar oluyor. Sinirli parmaklan, murları, 15 gün evvel hapisaneden çı harita üzerinde noktalar araştırıyor, meEbedî Şeffmiz Içfn yazılan kan ve bu müddet zarfmda şehrin muhen gllzel yazılar deniyet taşıyan neolitiklerin takib ettikleri telif semtlerinde yeni bazı hırsızhklar garb yollarını işaret ediyor. yapan sabıkalılardan Erzurumlu Meh Bugün çıktı Yalnız, küçük Ülküye gülümsemek med oğlu îsmaili yakalıyarak Adliyeye Kitabcılardan arayınız. için başını bir iki defa çevirîyor, o kadar. ( teslim etmişlerdir. geride bırakacak kadar ileri geçmiştir. Kadınlar, daha peçelerini atar atmaz, garbh kadınlan geride bırakmışlardır. Mecliste on yedi kadm meb'us var. Mahkemelerde kadın hâkimler çahşıyor. Divan edebiyatçılarına göre sjülün başlıca karakteri, onun vefasız bir sev gili oluşuydu. Bülbüi, istediği kadar âhü vah etsin, bu hercai çiçeğe derdini bir türlü anlaEbedî Şefimiz, Tarih Kurultayı sırasmda Prof. Pittard'la tamazdı: ilmî bir mesele görüşüyor Güle guş ettiremez, yok yere tülbül inler, Çankayada, geniş ve sade bir ev. Ilk Vekillerin geldiğini haber veriyorlar. Varakı mthrt vefayı kim okur, kim dinler! günlerin eski manzarasını pek hatırlatan, Cumhur Reisi bir dakika dinlenmeğe lüınce sütunlu, pembe, uzun bir cephe. İş zum görmeden, onları karşılamak üzere di. «Nedim» bile, «yân> ine hitab için te, Gaziyi son defa olarak, bu senenin ilk kalkıyor. Biraz sonra, onu bir başka me gülden daha münasibini bulamamışb: bahannda burada gö'rdüm. Ve bu mü sele, daha sonra daha başka bir mesele Gülüm şöyle, gülüm böyle, demektir yâre mutadım, heyyic ziyareti, o gün tuttuğum notların nin heyecanla alâkalandırdığını görece Seni ey gül, sever cânım ki cânana hitahiçbir noktasını değiştirmeden anlatmak ğiz. Sonra da, sabaha kadar devam et bımsınf jsterim. mek üzere, en fazla sevdiği mevzular ü«Nef'î», güllerin açılmasım bahar Mustafa Kemal, çiçekler ortasmdaki zerinde mütaleaya dalacak. melteminin lutfundan bilirdi: bir havuzun etrafına uzanmış Eti aslan *Esti, nesimi nev bahar, âgıldt güller stıbhu Ekselâns, fazla çalışıyorsunuz... lannm oturduğu bahçesinden, yarattığı dem. Diyorum ve bir kılıcm bir kını aşındı Açstn, bizim de gönlümüz, sâki meded §un şehri görebiliyor. Şehir, dağların teşkil rabileceğini hatırlatıyorum. camı Cem» ettigi muazzam çember içinde, çok geniş Kın, vücuddür, diye şiddetle mu Gülü imbikten geçirip sevgilisinin teri bir mahfaza gibi uzanan ovanın esmer kabele ediyor. Vücud her zaman bulu gibi koklıyan şaire, zamanmda herkes kadifesi üstüne serili duruyor. nur. Asıl mühim olan şey kılıcm kendisi hak verdi. *** dir. Mavi ve beyaz kumaşlarla kaplı bü Gülle bülbüi, aşkm en yüksek iki Bu soz, Onun vecizelerinden birînin sembolü idiler. yük salonun kapısı açıldı ve Reisicumhur göründü, gülümsiyerek elini uzahyor; tefsiri mahiyetini alıyor: «İki Kemal varDağdaki çoban bile, günün hüznü bir işaretle, koltuklarda yer gösteriyor, dır. Biri ölecek, fakat öteki, millet için içinde, kavalını eline aldığı zaman, dalsigara ikram ediyor, kendi de oturuyor. daima yaşıyacaktın> sözünün tefsiri. ların arasmda bir sır gibi göze görün Çankaya geceleri... Florya geceleri: Ve, dünya, onun şahsı etrafında yok olumeden dolaşan bu minimini kuşu, kendiyor. Uzunboylu, ince, saçlarına henüz Atatürkün, İstanbula uzak, Marmarada, sine derd ortağı yaparak: hafif kır düşmüş, çehresi, açık havada dcniz üstünde yaptırdığı basık bir ev. *Ötme garib garib, göniıl §en değil!» yaşamağı seven bir insan çehresi gibi Dalgaların sesi, sahilin bütün gürültüleriDiye yalvanrdı. renkli, dudaklan çok ince, ve kalın kaş ni susturuyor. Yemek odasında bir kara Endamları bile, güle benzetmekte haların altındaki gri mavi gözleri çok kuv tahta var. Reisicumhur ve arkadaşları, ta yoktu: vetli ve nafiz. Bu gözlerin parlaklığı, bu O, kendisile birlikte çalışanlara bu un «O gül endâm, bir al şâla bürunsün yürüinsanin'esrarh'dinamizmi ve bu ikna kud vanı verir Güllerle dolu uzun masanın sün, etra.fında oturuyorlar. Yemek kimsenin Ucu gönlüm gibi ardınca surünsün yürüretini nasıl anlabnah! sün!» Onun varlığı, bakışı, sözleri en koyu aklına gelmiyor. Fıstıktan ve kimsenin, muhalifleri iknaa ve her fedakârlığı temi yüzüne bile bakmadığı çerezlerden başka Gülden daha yumuşak şey, ancak sevne kâfi geliyor. Düşmanlarını sadık birer birşey yenilmiyor. Hizmetkârlar, tabak gilinin teni olabilirdi: taraftar haline getirmek, bir şef için en lan, el bile sürülmeden kaldınp götürü Vücudü hâm gümüşten beyaz, gülden nerm yorlar. Bu ciddî yüzlü, hareketsiz insan Boyu henuz yetişmiş nihâlden şehvar! kıymetli ve en nadir haslet değil midir? Bizzat o: «Otorite, cçbirle değil, kal lar, gözlerini Devlet Reisine dikmişler, Uzak düşülen sevgili, bir sonbahar bin sesile teessüs etmelidir.» demişti. Onu dinliyorlar. Sonralan, bana bu sah gezinrisine davet edilirken âşık, kendini Kalbm sesini, millet her zaman işitir. Se ne hakkında şöyle demişlerdi: bülbüi, «yâr» ini gül yerine koyup şöyle vecek bir kimsesi olan memleketler neka Bu her zaman böyledir. Her ak yalvarırdı: dar bahtiyardır! şam bir başka mevzuu derinleştirir. Bulbüllerin ister seni ey gonce dehen geU Bu adamm harikulâde bir nüfuzu var. Cumhur Reisinin en sevdiği mevzu Gül gittiğini anmıyalım gülşene sen gel, Muhitindekilerden, imkânsız şeylerin ta Türklerin menşei mevzuudur. Bir antro Pamâli şita olmadan ıklimi çemen gel,baVer hükmünü ey nahli çemen köhne hakkukunu isterse yaptırabiliyor. Onun, poloji mütehassısile konuşurlar, Gözleri harınl vatanm kurtarıcısı olduğunu, milletlerin muhatabmda, onu cankulağile dinler. Başka bir kuşun sesine tahammül en sadıkı olan Türkler asla unutmıyacak Onun kadar derin amali fikir ederek, edemiyen serazad ruhlu şair, Boğaz sırtlardır. «Türklerin Babası» demek olan onun kadar büyük bir alâka ile dinliyen larında, dostlarını şu iki mısrala yanına Atatürk unvanını ona bütün millet verbaşka hiç kimseyi görmedim. çağırırdı: miştir. Hiçbir protokola lüzum görmeden Dil sahasmda bir menşe meselesini ile Ko, kafes nalesini, nağmei peyderpeye gel, ona bu isimle hitab ediliyor; mütevazı Ruygân dinliyeltm bülbülü İstinyeye gel! kerpiç evlerde, O, bu isimle anılıyor. ri sürünce, ortaya, kâğıd, kalem ve AtaNe yazık ki, gül de bülbüi de, o sihirli Baba... Bundan daha güzel isim olur türkün kendi elile meşruhat verilmiş diksiyonerler getiriliyor. Yunancadan gelen güzelliklerini, çoktanberi, kaybettiler. mu? kelimelerin, onları bir başka lisana bağlı Türlü boyalarla boyanıp istenilen renkFakat, bu manevî kuvveti sadece minyan daha eski bir etimolojisi aranıyor. lerde yetiştirilen yirminci asır gülleri, arnettarlıkla izah etmek kabil değildir. tık laboratuar metaından başka şey deAtatürk: Atatürk, yürekleri fethetmek kudretine, ğil! Ana kökü arıyacağız, diyor. fikirleri ikna etmek ve ruhları kazanmakAltın kafeste dahi «aK vatanım!» diVe dil hakkındaki nazariyesini anlat la tezahür eden o izahı imkânsız kuvvete ye haykıran bülbüle gelince, zamane asahibdir. Ona karşı mutlak bir itimad bes mağa başlıyor ve bir tebessümle: çık gözleri, şimdi onu da yavru iken ya Uzun bir çalışmadan sonra, bunu leniyor. Onun maksadı, umumun iyiliğikalayıp kafesin içinde şakır*şaku öttürüdir. Kadınlara, intihab etmek ve edilmek keşfettiğim zaman, Sakarya muharebesiyorlar. hakkının verilmesini teklif etmiş, Meclise ni kazandığım dakikadaki kadar m«mnuGül de, bülbüi de, onu terennüm edenkabul ettirmiştir. Türkiye, İsviçre medenî niyet duydum, diyor. kanununu kabul eder etmez, o kanunu Atatürk, çok gülmez, fakat zeki dudak lerle birlikte, efsane oldular. En Büyük Kaybımız

Bu sayıdan diğer sayfalar: