25 Ocak 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

25 Ocak 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

25 İkincikâmın 1939 CUMHURÎYET KUDÜS MEKTUBLARI: ((Cehennem Perisi)) Vilna'da bu namla anılan dolandırıcı tutuldu Polonyada Vilna şehrinde bir suç failinin yakalanması, «şeytanm ta kendisi yakalandı» diye ehemmiyet verilerek aksettiriliyor. Bu adam Kovalski ismindedir ve bir köylünün oğludur. Delikanh, zengin bir Amerikalmın dul karısmı korkutarak binlerce lira dolandırmaktan suçludur. Dul zengin kadmın zafmı istismar etmeği kuran delikanh, frenklerin «Cehen•nem Prensi» dedikleri şeytan kıyafetine iriyor ve kadmm yalnızbaşma oturduğu evin penceresini tıkırdatıyor. Bir gece, iki gece... Bu hal böyle birkaç gece sürüp gidiyor. Korkak ve başma yorganı çeken kadm, bir gece cesarete geliyor, gidip pencereyi açıyor, açar açmaz da delikanlının gizlice tutuşturduğu bir mes'ale aydmlığmda, kızıl şeytanı seçiyor. Korkudan sesi kısılan, haykıramıvan kadına, şeytan kılığındaki insan, lehçe hitabla, şöyle diyor: Ey kadn, sana külliyetli bir servet miras bırakan kocan Dominik, benim cehennemimdedİT. Alevler arasmda çatır çatır yanıyor, müthiş cehennem azabı çekiyor, kıvranryor. Değirmen çayı kenarında eski söğüd ağacının dibine bir miktar para gömecek olursan, ıstırabı hafıfler. Hayatında günah islediğinclen cehennemde kalmağa mabkumdur. Lâkin toprağa gömülen para, canı acımamasına yarar. O kadar fena halde ki ben bile kendisine acıdıın da sana bu yolu gösteriyorum! Sonen meş'ale ile beraber şeytan da gözden kaybolunca, zengin dul, telâşla pencereyi kapatıyor ve hemen ertesi gece, seytanın tarif ettiği yeri kazarak, bir hayli para bırakıyor. Haftada bir para götürüyor, bir ay sonra da 3000 marktan fazla parayı cebine indiren şeytan kıhğmdaki insan, kadma kocası namma teşekküre gelerek şöyle söylüyor: Kocan Domimk, cehennemden şimdi pek memnundur. Kendmi adeta evinde hissettiğini tekrarlayıp durmaktadır. Ancak, bu halin böyle devam etmesi için, paranın ardı arkası kesiknemelidir Londra konferansı ve Filistin nasyonalistleri Filistin millî misakını aynen muhafazada «Yuvarlak masa» konferansında ısrar edecek Kudüs, 19 ikincikânun Londrada yuvarlak masa konferansı için bütün Arab metnleketleri hazırlanı yorlar. Beyruttan ^elen haberlere göre, Başmüftinin reislıği altında Cuniyyede toplanmış olan eski Yüksek îslâm meclisi azalan, Filistinin hıristiyan Arabları liderlerile birlikte akdettikleri içtimalardan sonra, yuvarlak masa konferansma Fi listin nasyonalistlerinin de iştirak etme lerine karar vermiştir. Bu karar, gizli bir vasıta ile ve sür'atle buraya da gelmiş ve Safd dağlarında karargâh kur muş olan kumanda heyetine tebliğ edilmiştir. Karar onlar tarafmdan da tasvib edildikten sonra, Şam ve Beyrut gazeteleri vasıtasile neşredildi. Uzunca bir beyanname mahiyetini alan bu tebliğ, evvelâ, bütün Arab memleketlerine, Filistin hakkmda gösterdikleri teveccühten ve yardımdan dolayı tejekkür ediyor; sonra da Filistin halkınm, mücahede fikrine ve bütün mücahidlere karşı gösterdiği sadakat ve müza herete, ayni zamanda cihada iştirak bakımından sarfeylediği büyük gayretleri sükran ve minnetle kaydediyor. Nihayet, meclisin yuvarlak masa konferansma iştirake karar verdiğini ilânla beraber bu içthnada Filistin nasyonalisftlerini temsil edecek olan heyeti intihab ve bunların takib edecekleri siyasete aid talimatı ilân eyliyor. Heyet reîsliğine Başmüfti intiKab edilmiş olmakla beraber kendisi gidecek değildir. Yüksek meclis azasmdan üç zatla birlikte Lübnanda kalacaktır. Gidecek heyete verilen talimat şun lardan ibarettir: 1 Asgarî metalib Filistin millî misakının tayin ettiği esaslardan ibarettir. (Bu esasları muhtelif zamanlarda bil dirmiş olduğum için tekrar zikre lüzum grmüyorum.) 2 Filistinin mutedil unsurları namı altında zikredilen zümrelerin konferansa ve konferansm kararlarına iştiraklerini kabul etmemek. (Bu zümrelerin başlıcası Naşaşibi ailesidir. Bunlar Ingiliz Yüksek Komiserliginin talimat: altında hareket eden insanlardır ki vakrile bizde îngiliz Muhibleri cemiyeti namı altında toplanmış olan politikacılara benzerler.) Yüksek îslâm meclisinin verdigi karar bunlardan ibaret bulunuyor. Konferansın toplanmasına ve netice lerine intizaren, burada mücadele halinde bulunan kuvvetlerin vaziyetlerinde hiçbir değişme yoktur. îngilterenin bütün hakimiyeti Kudüs, Hayfa ve Yafa gibi birkaç merkezde asayişin lüzumundan fazla bozulmasma, daha dogrusu hakimiyetin kat'î surette tnücahidler eline geçmesine mâni olmaktan ve diger taraflarda da onların tam bir serbestî içinde hareketlerine meydan vermemege çalışmaktan ibaret. Bunun haricinde bütün Filistinde hakimiyet ve hükumet filen mücahidlerin ellerine geçmiş bulunuyor. Nasyonalistleri birbirlerine düşürmek ve mücahedeyi bu vasıta ile mağlub etmekten ibaret olan Ingiliz plânma karşı mücahidler ve bütün Filistin Arablan hayretlere lâyık bir sinir mukavemeti gösterdiler; bugüne kadar hiçbir tarafta fütur eseri görülmedi. silleri, yalnız Suriye ve Lübnan müstesna olmak üzere, birer birer Kahire yolunu tutauş bulunuyorlar. Irak Başvekıli Emin Paşa El Said Kahiriye varmıştır. Şeyşel menfileri, Lübnandaki içtimaı bitirmiş oldukları için, evvelki gün Kahi reye müteveccihen Beyruttan hareket etmiş bulunacaklardı. Yemen ve Hicaz mümessilleri zaten Kahirededirler. Bunlardan yalnız Maveraüşşeria murahhası doğrudan doğruya Kahireye uğramak sızın, Istanbul tarikile Londraya gitmiş bulunuyor. Konferansın içtimaından evvel, Kahirede akdedilecek olan bir mecliste Filistin meselesi, bütün Arablığın istikbali davası şeklinde, uzun uzadıya münakaşa edilecek ve mühim kararlar verilecektir. Bu işlerde en mühim rolü Mısır ve Irak hükumetlerinin oynıyacakları anlaşılmaktadır. Irak Başvekilinin içtimaa şahsan iştiraki bunun delili olduğu gibi son haberlerc göre Mısır hükumeti Başvekili de Mısırm göndereceği heyete şahsan reislik edecektir. Bu haber, henüz resmî surette teyid edilmiş olmamakla beraber, Mısır heyetine bu memleketin Londra sefiri tarafmdan riyaset edileceği hakkmda birkaç gün evvele kadar deveran eden haberler de şimdi tekzib olunuyor. Kuvvetle dolaşan rivayetlere göre Kahire toplanfası esnasmda alınacak kararların ruhu, Ingiltereyi bütün Arablık âlemi tarafmdan manevî bir tazyik karşısmda bulundurmaktan ibaret olacak tır. Bu tazyik iki istikamette yapılacaktır: 1 Yahudi meselesinde Arablık âlemi, «ya Yahudileri, yahud bizi tercih edeceksin!» diye Ingiltereyi iki taraftan birini intihab mecburiyetinde bırakacakbr. 2 Umumiyetle Arablık âlemini takviye edecek bir ittihada Ingilterenin evvelâ muvafakati, saniyen de müzahereti isterrilecektir. Bu ittihad, muhtelif Arab memleketleri arasında umumî bir bonfederasyon şeklini almak üzere şimdilik Filistin, Maveraüjşeria ve Suriye arasında bir federasyon yapılması fikrine istinad ediyor. Bu suretle Suriye mese lesi de kendiliğinden halledilmi; olacaktır. stüdyosunda jrr «D» GRUPU Cumartesi günü yedinci sergisini açıyor Florida akvaryomundaki Okyanus mahlukları Burada 200 kiloluk deniz kaplumbağalarmdan köpek balıklarına kadar muhtelif büyüklükte müteaddid cins hayvanlar yaşatılmaktadır ( Stüdyo sakinleri dalgıplatla dostturlar ) «D» grupu sergisinde teşhir edilecek eserlerden biri: Heykeltraş Zühtii MUridoğlunun bir heykeli 1933 senesinde tesis edilen ve o zamandanberi gerek Türkiyede, gerekse de ecnebi memleketlerinde kendmi ta nıtmış olan <D> grupu, müstakıl olarak trtib ettiği sergilermin yedincisini önümüzdeki cumartesi günü, Güzel Sanatlar Akademisinde açacaktır. Bu sergide eser teşhır edecek olan, san'atkârlar şunlardır: Abidin Dino, Arif Kaplan. Cemal Tollu, Bedri Rahmi, Eren Eyüboğlu. Elif Naci. Eşref Üren, Halil Dikmen. Nurullah Berk, Salih Uralli, Zeki İzer, Zühtü Müridoğlu. Sergi, Akademi Direktörü Bürhan Toprağın bir nutkile açılacaktır. Gerek kemivet, gerek kevfiyet bakımından grupun şimdiye kadar açtığı sergilerin en zengini olan bu sergi on gün açık bulunacak ve herkes tarafından serbestçe gezilebilecektır. Bahri stiidyonun yan penceresinden görünüş: (Florida akvaryomunda yaşayan Okyanus mahluklan, çan sesile çağrılınca derhal yemeğe geliyorlar) Bütün mahluklan canlı olarak mu hitlerine uygun çerçevede h«p bir arada ve yakından seyretmek arzusu içlerinde zaman zaman uyanan insanlar, buna kolay kolay imkâjı bulamadılar. Meselâ vahşi denilen hayvanları, önce resünle, sonra fotoğrafla, daha sonra sessiz ve en sonra sesli filrm delâletile yakından görebildiler. Ancak, hemen bütün mah luklan canlı olarak yakından seyrede bilmek, yeni yeni mümkün oluyor. Gerçi daha evvel hayvanat bahçeleri açıl mış, akvariyumlar kurulmuştu, lâkin buralarda canlı mahluklarm bir kısmını görebiliyorlardı. Bu yerler, îbilhassa son zamanlarda türlü mahlukarın ve hemen hemen hepsinden erkekli, dişili mümes sillerin bir araya getirilmesile bir bakıma hayret edilecek derecede zenginleşmış tir. Dolayısile de, hemen bütün mah luklan canlı olarak hep bir arada ve yakından seyTetmek arzusu, şimdılerde yerine gelmiştir, demek yerindedir. Londra, Hamburg, Berlin, Roma v. s. hayvanat bahçeleri, akuvariyumlan, bu arzunun yerine getirildiği yerlerdir. Ve tesisat, her mahlukun kendi tabiî muhitine, yaşayışına uygun olmak üzere yapılmıştır. Deniz hayvanlarına aid teşebbüsleri Okyanus derinliklerinde yaşıyanlara kadar teşmil etmek, harika nev'inden bir işe girişmek, demekti. Buna rağmen bu işe de girişıldi. Son sistem dalgıç elbisesile ve gene böyle bir yuvarlak biçimde dalgıç evile 923 metre deniz altına inen kâşif Vilyem Beybs, enteresan müşahedelerini filim üzerinde de tespit etti; bilinmiyen birçok mahlukun daha mevcud olduğu meydana çıktı. Bu, teşebbüsün birinci safhasıydı. Okyanusun dibindeki mahluklan yukarıda kurulacak bir akuvariyuma misafır ederek, onları herkesin seyretmesine zemin hazırlamak düşünülüyordu. Denizin dibinde son sistem vasıtalara rağmen ancak pek az kişinin, o da türlü zorluklarla hayli pahalrya ma olarak görebilecekleri Okyanus mahuklarmı bir akuvariyuma misafir etmek fikri etrafında Amerika Tabiî Tarih mü zesi asistam V. Dugas Burden, Rus edibi Kont Leo Tolstoy'un torunu îlca Tolstoy, mütehassıs Roy P. Geyts ha rekete geçtiler ve bu cesurane fikri, bir Halim Nevzadın kadehe doğru uzaelini tutarak çimdikledi: Sevgili dostum, budala dostum!.. dedi. Bir kahkaha daha salıverdi. Onun gülme ihtiyacı Nevzadm hayretile birlikte artıyordu. Etıaftan bakmağa başladılar. Nevzad ona dosru eğilerek: Halim, dedi, yavrum, dikkat et, herkes bakıyor... Halim elini karnma basarak gülüyor, arada bir basım kaldırarak, kıpkırmızı kesilmiş yüzüntl* yaşaîmış gözlerinin bulanık ve cılem bakışlarile: Budala dostum... budala dostum... diyordu. Arka masada oturan bir kadm da dayanamadı, asabî bir siravet neticesi yüksek bir kahkaha attı. Gülü=meler öteki masalara da sirayet etmişti Ne\zad, bütün lokantanm maslkarası olmuş gibi şaşkm gözlerle etrafma bakıyordu. Gülüşmeler yavaş yavaş azaldı ve nihayet kesildi. Nevzad gözlerini önüne çevirirken Halimin bir kadeh daha içmeğe davrandığım çrörmüştü. Mâni olmak ve kadehî arkadaşından evvel almak istedi. îkisinîn de ellerî arasmda bir mücadele başlamıştı. Halim kadehi başmdan, Nevnan cür'et şaheseri olmak üzere yerine getirdiler. Amerikada Florida sahillerinde, Sent Ogüstinin aşağı yukarı on sekiz mil cenubuna raslryan kısımda, eskidenberi âlimleri tahayyülü bile mesteden bu fantastik teşebbüs için en uygun görülen yer seçildi. Çok geniş ölçüde ve gayetle muhkem yapılan çelik duvarlı, çelik tekneli bir çift havuz, Okyanusu minyatür halinde ortaya koymakta ve bunlann içerisine konulan Okyanus mahluklarına, seyirciler yanlardaki pencere camları arkasından doyasıya bakmaktadırlar. Okyanusun suyu buralarda berrak, şeffaf ve elektrikle içeriden aydınlatılmytır. Se yirciler için, pencere önlerine rahat koltuklar da yerleştirilmiştir. Karada denizin dibinde bulunuluyormuş gibi ucuz ve kolay mümkün olan böyle bir seyir, pek çok alâka uyandırmaktadır. Florida akuvariyumunda Okyanus mahluklarınm denizaltı cevelânlarmı yan pencerelerden seyredenler, ayni zamanda yukandan su yüzüne çıkmalarını bekliyecek kadar sabırh davranırlarsa, kendılerini tepeden de görmektedirler. Florida akuvariyu •mundan tabiî tarih dersi filicnleri için faydalanıldığı gibi, türlü mevzuda fılimlerin çevrilmesinde de bu minyatür ha lindeki Okyanus, işe yarıyan bahrî bir stüdyodur. Burada 200 kilo ağırlığında deniz kaplumbağalarmdan köpek balıklarına varıncıya kadar muhtelif büyüklükte Okyanus mahluklan, tabiî yaşayjşlanna uygun bir hayat sürüyorlar. Ancak cevelân sahaları, Okyanusun enginliğine nispetle şüphesiz hayli mahdud sayılır. Buna mukabil aç kalmalan ihtimali yoktur. Muayyen zamanlarda bol bol yiyecek hazırdır. Su içerisinde iri bir çan çalınınca, yemek verıleceğini anlıyan hayvan lar, derhal alıştıkları yere doğru yüzer ve ağızlarını açarlar. Bahrî stüdyonun idarecisile, dalgıçlarla ahbablığı ilerle ten Okyanus mahlukları, onlann elinden yiyecek amakta ve kendilerini rsırma maktadırlar. O derecede uysallaşmışlar, munisleşmiştirler. Bazan atılan bir balığı aralarında paylaşamadıklan da vakidir. Lâkin yemeğin arkası geldiği, bitip tü kenmesi ihtimali bulunmadığmı hesaba katıhrsa, bu yüzden kavga etmeleri, sa Diyarbakırın meşhur karpuzları Diyarbakır (Hususî) Dünyanin en tatlı ve en büyiik karpuzları Diyarbakınn Dicle kenarında yetişir. 70 80 kilo ağırlığında olan karpuzları çok fazladır. Bunlar çarşıda kilo ile satılır. En iyi cins karpuzlan, Alaca. Sürmeli, Pembe, Ferilcpaşa ve Yafadır. Çermik, Ergani ve Eğil kazalannda pek çok bağ yetiştirilmiştir. Üzümlerî mebzuldür. Bunlardan çok mühim miktarda sarab yapılır. Buralarda 40 türlü üzüm yetiştirilir. Yemek için en meşhuru Tahannebi cin^ sidir. Şarabcılık için kara üzüm makbuldür. Diyarbakır înhisar idaresinin büyülc bir müskirat fabrikası vardır. Bu fabrika senede dört yüz bin kilo üzümden rakı ve soma yapılır. dece açgözlülüktür. Florida sahillerindeki bu Amerikanın en büyük akuvariyumunu şimdi oldı ğundan daha ziyade zenginleştırmek u Okyanusta araştırmalara devam oiun maktadır. Bu arada hayvanları diri diri ele geçirmeğe ve nakle müsaid ge mılerden «dorpoıse» le sefere çıkan İlca Tolstoy, geçende bir köpek balığı daha tutmuştur. Bu balık oltaya takıldıktarç sonra debelenirken, üzerine kendisini iki buçuk saat ıçın bayıltıcı bir kimyevî madde sıkmış ve buna mahsus aletle sersem^ liyen köpek balığı, ayılınca kendini mini yatür okyanusta bulmuştur. Florida akuvariyumu sakinlerinin sıhf hî vaziyetleri günü gününe kontrol edi • lerek, herhangi bir rahatsızlıkları görü • lünce, tedavileri için uğraşılmaktadır; Bunlann zamanla çoğalacaklan da hesaba katılarak, m«vcud geniş ölçüdeki Çelik duvarlı ve tekneli havuzların baz ilâvelerle daha genişletilmesi tasarlan mıştı. Geçende başlıyan inşaat, hayli ılerlemistir. Lokantadan caddeye çıktığı zaman iki adım ya atmış, ya atmamıştı. ArkasMir da Halimin sesini duydu. Başmı çevirdi, bakö. Arkadaşı hâlâ gülüyor, sendeliyor, iki elini de ona uzatıyordu: Ne kaçıyorsun? dedi. Nevzad cnuaı bir elini tutarak: Halim, çok fena, ayıb, yerin dibine geçiyorum, dedi. Halim tekrarladı: Sen bir budalasm. Sonra iki elile Nevzadm yakas asırur yapışaTak onu sarsmağa başladı: Sen... bir budala olduğunu... Nevzad onun iki elini de tuttu ve yakasından ayırdı. Halim onun tekrar yakasma sarılmak istiyordu. Nevzad onu şiddetle itmeğe mecbur olmuştu. Müvazenesini kaybeden Halim kaldırımm kenarma yuvarlandı. Nevzad ona evvelâ öfke ile, sonTa merhametle baktı ve içinden: «îstedm!» dedi. her defasmda müvazenesini kaybederek Halim birkaç kere doğruldu, fakat yıkıldı. Yolcular kalkması için ona yardım ediyorlardı. Nevzad, arkasma bakmadan, ihızla yürüdü. (Arkası var) Kadm, ertesi gece üç tane her bin 100 zlotilik banknotla Değirmen çayı kenarmdaki eski söğüd ağacı dibine yaklaşırken, değirmenci tarafmdan görülüyor. Degirmenci, kadımn yakasma yapışıp da gecenin bu saatinde orada ne aradığınî sorunca, kadm sebebini anlatıyor. Ve değirmencinin polise ihban üzerine tertibat almarak, zengin kadmı bir nöbet daha sızdırmağa gelen köylü deKahire konferansı bu îtibarla gayet likanh Kovalski, meşhud suç halinde yaciddî bir ebetnmiyeti haiz olacak görü kalanıyor. nüyor. Şap hastalığı zail oldu rak üzerinde zengin bir yurd kurmak istiyen en müteşebbis Yahudileri bile ye'se Ayni ümidsizlik Yahudiler arasmda §imdi, bütün Arablık âleminîn Lon da görülmektedir. Her tarafta tahribata ve ümidsizliğe düşürmüştür. V. MIHR1 dra konferansma iştirak edecek mümes uğrıyan Yahudi mamureleri mev'ud top Simdiki halde göze çarpan vaziyete bakılırsa, îngiltere, Filistin nasyonalist lerinin taleblerini kabule mütemayildir. Bu hususta en kuv\etli alâmet şudur: Filistinde, îngiltereye mütemayil olan Naşaşibi ailesi taraftarlan bugüne kadar Londra konferansma iştirak için İngıltcre hükumeti tarafmdan bir davet almamış bulunuyorlar. Bu hal, adedleri zaten pek mahdud olan bu zümre arasında umumî bir ümidsizhk doğurdu. Eğer, Londra konferansı müfrit nasyonalistlerin tam bir muvaffakiyetlerile neticele necek olursa, Naşaşibi taraftarları için Filistinde oturmak imkânsız olacaktır. Bunun için, konferansa davet edilmek üzere birkaç gündenberi îngiltere hükumetine mütemadiyen müracaat ediyor lar. Fakat, Londradan müsaid bir cevab alamıyorlar. îzmir (Hueusî) Ziraat Vekaleti, şap hastalığı dolayrcile koyduğu ihrac memnuiyetinden, hayvan maddelerine aid kısmı aldırmıştır. Doğrudan doğruya hayvan ihracı memnuiyetinin lâğvı içm de, hastabk rrrartakasmda 40 gündenberi hastahk görülmediğinin tespitinı istemiş ve yapılan tetkik, bu isteğe muvafık çıkmı?, Vekâlete yazılmıştır. Yakmda bu memnuiyetinde kaldırılması beklentnektedir. Hindistanda kanlı çarpışmalar Londra 24 (Hususî) Hindistandan bildirildiğine göre, Haydarabad mıntakasmda Mecusilerle Muslümanlar arasında cereyan eden bir musademe neticesinde 3 kişi blmüş, 16 kişi yaralanmış, 100 kişi tevkif edilmiştir. L Tefrika : 34ı^^ı»Niwıı^i^ı^ Yazan : Server Bed\ edi SELMA ve GÖLGESİ J Nevzad ağır bir uykudan uyanır gibi derin bir nefes alarak ve gerinerek doğruldu, bir sigara yaktı, o ana kadar Halimin söylediklerini hiç duymamış gibi: Nasıl? dedi. Söylediklerimi duymadın mı? Dedim ki: Duydum. Fakat bana öyle geliyor. Halim gülümsryerek: Israr etmem, dedi, bir gün benim dediğime gelirsin. Nevzad baş ve şehadet parmaklaTimn ucile çenesini okşıyarak su^uyordu. Halim yemek listesini eline aldı. Gözden geçirdi ve bıraktı. îçkiye devam etmek istiyordu. Bir şişe rakı getirrti. Nevzad yemek ısmarlamıştı. Arkadaşınm yüzüne dikkatle bakarak: Son zamanlarda sen içkiyi fazlalaştırdın, dedi. Halim tasdik etti ve bir yudumda \adehini bitirdi. Bu akşam da kendini kaybedercesine sarhoş olmak istiyordu. îçine girdiği sergüzeştin akılla, mantıkla münasebeti yoktu. Bu, herşeye ve herkese karşı bir hareketti: Kanuna karşı, vicdana kaışı, aileye karşı, akla ve mantığa karşı, menfaate karşı, anasına karşı, karısma karşı, çocuğuna karşı, Nevzada karşı, meçhule ve karanlık bir yarının uçurumuna doğru doludizgin bir gidiş! Uğrunda bütün dünyayı unutmağa karar verdiği kadının da kim olduğunu bilmiyordu. Bu bir hayalet, gözle görüldüğü zaman da.tahayyül edildiği zaman da hakikate az benziyen, güzel ve korkunc bir hayalet, bir aşk ve ölüm perisiydi. Onun ziıhninde irtisam eden bulutlu ve kaypak şekline, onun hatiTasmdan sızan tütsüye, onun ruha verdiği savrukluğa ve derbederliğe sarhoşluk çok yaraşıyordu. Onu bütün tehlikeleri ve bayıltıcı lezzetlerile sevebilmek için şair olmak lâzımdı. Bu kalbinin yarısı et, yarısı da motör parçasına benziyen Nevzad, bir sürii hesabları ve ihtiyatlarile Selmayı tam sevemezdi. îşte böyle birtakım manevralaT düşünecekti. Bak, ikinci kadehlen sonra yemeğine de başhyabiliyordu. Eski sükunetini bulmuştu. İşte bu. Halim bir kadeh daha içti. îki arkadaş da susuyordu. Halim Nevzada kızıyordu. Mektebdenberi bu Nevzadın budala bir tarafı vardı. Onu unutturmadıkca sevimli olması kabil değildi. Fakat bazan da, işte böyle, meydana vuruyordu. Yahud, şimdi Halime öyle geliyordu. Acınmağa en az lâyık nasibsizliklerden biri de budalalık değil mi? Nr\rzad budala idi, Nevzad budaladır, Nevzad ölünciye kadar budala kalacak, Nevzad budala gibi konusuyor, budala gibi yiyor, iciyor ve her işini budala gibi yapıyor. Ona acınamaz. Halim bir kahkaha atb. Bu gülüşün manasını anlamıyan Nevzad, temiz, dostane bakışlarla dolu gözIerini arkadaşma çevirdi. Halim bir kahkaha daha attı. Gözlerinde çılgmlık vardı. Nevzad onun ne düşündüğünü bilmediği için mes'ulü bulmuş gibi evvelâ kadehe, sonra da afkadaşmm yüzüne bakarak: Halim, dedi, fazla içtin zannederrm. zad da ayağından tuttu. Çekiştiriyorlardı. Halim birdenbire kadehi bıraktı ve şişeyi yakaladı. Ağzına görtürdü ve dikti. Nevzad ilk hayretini de yenip şişeyi elinden ahncıya kadar Halim, belki bir kadehten fazla miktarda susuz rakı içmişti. Yüzü kıpkırmızı oldu. Bu sefer Nevzada dilini çıkanyor: Budala dostum, vallahi sen bir budalasın! diyordu. Nevzad bir sarhoşluk vak'asını bertaraf etmek için önüne bakıyordu. Halim yorgun ve kısa kahkahalarla başını ona doğru uzatarak devam etti: Sen beni sarhos zannediyorsun. Doğru. Ben sarhoşum. Fakat benim sarhos olduğum nekadaT doğru ise senin de budala olduğun o kadar doğru. Ben nekadar sarhoşsam sen de o kadar budalasm. Ne^'zad ayağa kalktı, alçak sesle: Halim, dedi, kalk, seni evine götüreyim kardeşim. Haydi, kalk, yoksa ben gidiyorum. Halim bağırarak cevab verdi: Devletle, koca budala, devletle! Nevzad garsona işaret etti, pardesüsünü ve şapkasını giydi, uzaklaştı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: