5 Mart 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

5 Mart 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 Mart 1939 CUMHURÎYET Yeni Suriye kabinesinin İhrac mallarımızın nakli PAZADDAN PAZAQA Havalar Amerikaya gencleri gönderelim? siyaseti ne olacak? Hakikatin icabı Gübre ve maymun ve Bir «beklemek» hükumeti Esrarı çözülemeyen radyo merkezi Gözler Türkiyeye dönüyor Artık kapanmış olan bir dava: Hatay Beyrut, 2 mart Fransa bırakh; Suriyeliler de söyleştiIer, sövüştüler, nümayişler yaphlar, dövüştüler, hulâsa haftalardanberi devam ed.ı buhranh, heyecanh, gürültülü bir havadan sonra, şimdi mutedil renkte bir hükumet teşekkül etti ve etrafa biraz sükunet geldi. Hükumeti, Vatanî kütlesinin mutedil bir unsuru, Lutfi Haffar kurdu. Kabineye yeni aza olarak Canbarat ile Kaslan <»ird''er. Bunlardan birincisi, Suriyenin vahdetine taraftar olan bir hıristiyan Arab, diğeri de mutedil ve daha ziyade bitaraf bir nasyonalisttir. Cemil Bey Mardam ile Sadullah Cabirî, geçen vukuatın yegâne kabahatlileri olarak, kabine haricinde kaldılar. Kabine... Fakat, buna bir kabine demek caiz değildir. Ne müspet bir siyaseti vardır, ne dc hükumet işleri üzerinde nüfuz ve salahiyeti, Herhangi bir işe teşebbüs edecek olsa, karşısında Fransanın açı'k veya gizli varlığma tesadüf edecektir. Herhangi birşeyi, eğer Fransa isterse bu kabine yapabilir, istemezse yapamaz. Bu kabinenin teşe'kkülünden gaye, Suriyede 936 de tesis edilmiş olan bir vaziyeti şekil halinde muhafazadan ibarettir. Suriye nasyonalistleri için halen kurtarılabilecek olan yegâne jey bundan ibaret olduğu gibi, Fransa da §u dakikada Suriyede bundan fazlasmı yapmak, meselâ, Lâzkiye'de olduğu gibi, bütün idareyi Komiserliğin eline almak fikrinde değildir. Bu kabine bir «beklemek» kabinesi oldu; Suriyeliler için de, Fransa için de... Suriveliler, Fransanm vereceği karan bekliyorlar ve şimdi anlıyorlar ki bu karar, Londradaki Arab konferansmın verecegi neticelerle alâkadardır. Fransa da Londra konferansmın kararlarını bekliyor. Cünkü, Irtgilterenin Arab siyaseti, eger, Suriyenin Filistin ve Maverayüşşeria ile birleşmesini iktıza ettirecek olursa Suriyedeki vaziyet ona göre tanzim edilecektir. Bazı Paris gazeteleri bü ciheti açıktan açığa söylemeğe başladılar. Paris ve Londra bu hususu konufiıyorlar. Geçende size bahsettiğim gizli radyo istasyonu esrarlı bir mesele oldu. Radyo her akşam muntazam saatlerde yalnız Suriyelilere hitab ederek neşriyat yapmakta onlan Fransız müstemlekecilerine karşı mukavemete ve hatta ihtilâle teşvik etmekte berdevamdır. önce bunu Şamm içinde hesab ermişlerdi; sonra Şern civarı denildi. Daha sonra, radyonun merkezi olarak Şam Trablusundan bahsedildi. Bir aralık da sesin Libia'dan geldiği iddia edilirken şimdi de radyonun Beyrutta olduğu söylenmeğe başladı. Fransız makamlan bu radyoyu dinleyip dinleyip sinirleniyorlar ve onu bulmafc için ellerindeki bütün detektifleri ve teknik vasrtalan harekete getirmiş bulunuyorlar. Bu radyoyu Almanlara veya Italyanlara atfedenler çoktur. Akdenizde dolaşan meşhur esrarengiz denızaltı gıbı, radyonun Suriyede mütemadiyen dolaşfcğı söyleniyor. Bir otomobil veya kamyon üzerinde müteharrik bir radyo istasyonu olması ihtimali var. Bu takdırde bu ifi Suriyelilerin beceremiyecekleri muİhrac ma..arımızın alıcı memleketlere nakli işi, gerek karada gerekse denizde ötedenberi bir düzene konulamamış ve daima bir mesele olarak kalmıştır. Kabotaj hakkı Türk bayrağına münhasır olduğundan ve bir limandan alacağı ihrac eşyası alelekser bir vapuru do yuramıyacağı için İzmirden ve Mersinden üzüm, incir, tütün, buğday ve arpa gibi büyük partiler ihracatı müstesna ihrac mallarımız Türk vapurlarile Istanbula getirilir ve burada yabancı vapur lara devredilir. Bu iş şu şekilde cereyan eder: İhracatçı mah hangi iskeleden Denizyolları vapuruna yüklüyorsa orada Denizyollan acentasından ihrac malının gideceği iskeleye kadar tam biletini alır. Denizyollan vapurları bunu İstan bula kadar getirir ve Denizbankla Yu LÜBNAN MEKTUBLARl Iktısadî lıareketleı İstanbulun büyük derdi: su meselesi IBajmakaleden devam] Havalar nan Seyrisefain acentası arasındaki an laşma mucibince bu eşya Yunan vapurlarma verilir. Yunan vapurları on beş günde bir olduğu için mal vapur bekler. Bozulsa da, çürüse de beklemeğe mecburdur. Yunan vapurları îstanbuldan Ham burg'a 35 günde gider. ihrac malları bu uzun seyahate de katlanmağa ve ihracatçı beklemeğe mecburdur. Şimdi işin anlaşılmıyan tarafı şudur: Acaba Denizyolları vapurları niçin her vapura aktarma yapmaz da münhasıran Yunan vapurlanna aktarma verir? Bu vaziyet dost Yunanistanla aramızdaki ticarî münasebatın döviz muvazenesi ba kımından çok faydalıdır atnma, ihracat işlerimizin ve millî iktısadiyatımızın za rarınadır. Bir mal geldiği zaman eğer Yunan vapuru varsa ona, yoksa mevcud olan bir vapura aktarılmalıdır. Alman vapurlannm ve sair postaların Ham burg'a 17 günde gittiğini nazarı dikkate almasak bile îstanbuldaki bu bekleyiş zararımızadır. Ikinci bir nokta da şudur: Ihracatçı mahnı bir limandan yükledikten sonra piyasa birdenbire değişir veya alıcı malın bir müddet kalmasını ister ve yahud herhangi bir ihtilâf çıkar, velhasıl malm memleket dahilinde kalmasma zaruret hasıl olursa, bu takdirde o partinin Is anbulda tevkifi en tabiî hal değil midir? Halbuki böyle olmuyor. Tüccar malını Istanbulda tevkif et mek Tsterse malm gideceği yabancı lîmana kadar olan navlunu ödemek mecburiyetinde kalıyor. Bu neden? Istanbula kadar olan navlun alındıktan sonra küçük bir tazminat ahnabilir. Fakat herhalde tam navlun alınmamahdır. Kumandan Colet rada, Turkiyenin Osmanh împaratorluğundan ayrılmış olan Arab memleketlerinin istiklâllerini çok samimî surette istemekte olduğu ve bunun «Şefin en büyük kuvveti olan» Türkiye için, esaslı bir siyaset temeli bulunduğu da ilâve edilmektedir. Suriyenin nîhayet Türk dostluğunu ve Türk yardımmı hatırjamaya başladığını gösteren bu hâdiseler, çok dikkate lâyıkUr. Bunlann daha ziyade Suriyelileroe nihayet bir temenni ifade etmesi veyahud Fransaya karşı bir nevi tehdid vasıtası olarak kullanılması mümkündür. Bu, işin siyasî tarafı. Fakat, sizi kat'î olarak temin ederim ki bütün Suriye ve Lübnan havalisinde Osmanlı Tmparatörruğu Ö*evrini arayanlar ve bjlhassa bugünkü Turkiyenin koltuğuna sığışmaktan başka nefes alma çaresi bulunmadığı fikrinde olanlar, artık pek büyük bir ekseriyeMeşkil eder. Ancak bütün bu hareket, yirmi beş sene geç kalmış bir hâdisedir. O zamandanberi Türkiye ile Suriye arasındaki münasebetler üzerinden pek çok şeyler geçti. Mart, ilkbahar aylarmdan biridir. Ne ayaz! ne ayaz! Bülbülün sesi donacak ve söz misali değil, sahiden billur gibi katılaşacak. Menekşeler patlıcan gibi sertleşecekler ve toprak, bu gidişle, galiba temmuzdan evvel ısmmıyacak. Fakat, İstanbulun bazı sokakları var ki, cenuba karşı mı nedir, âdeta sıcak; bazıları mutedil; bazjarında ayaz insanm iliğini, kanını, gözbebeğini, ruhunu kurutuyor. Ne acayib şehir! Yolcusu her köşebaşında bir mevsim değiştirir; kara ktştan bahara geçmesi için bazan sağa veya sola sapması kâfidir. Yaz kış soğuk ve yaz kış sıcak semtler, mahalleler, sokaklar var. Bir dostum dedi ki: «Dünyanm bütün rüzgârlan meydan muharebesini Istanbulda kabul ediyorlar. Hangisi galib gelirse onun iklimi hâkim oluyor ve bu da yirmi dört saatte, bazan yirmi dört dakikada değişiyor.» Yalnız rüzgârlan mı? Dünyanın bütün hava ve fikir cereyanları, bütün roedeniyetleri, kültürleri, maddî veya manevî tesirleri Istanbulda buluşuyor, çabşıyor ve boğuşuyorlar. Tarihin h«r devrinde lstanbulu canh bir medeniyet merkezi yapan da bu değil mi? Tercüme fıkralar Mizah gazeteleri mız, Avrupa mecmualarında gördükler ve parlak buldukları nükteleri türkçeye ter cüme eder ve yerı çeşnisi verebilmek için de bu nükteler: meşhur muharrirlerimıze izafe ederler. Içlerinde yerlileri yok değildir, fakat çoğu tercümedir: «Bir gün Süleyman Nazif..>> Hayır! Süleyman Nazif değil, o, meselâ Tristan Bernard'dır. Fakat bu intihale ne o itiraz edebilir, çünkü türkçe bilmez; ne de Süleyman Nazif, çünkü hayatta değildir. Hayatta olanlardan da itiraz eden görülmez. Bir kısmı mizah mecmualannı dikkatli takib edemezler; bir kısmı o nükteleri bizzat tercüme ve kendilerine izafe ederler; bir kısmı ise fıkrayı okur, nükteyi beğenirse kendi kendini tebrik eder, beğenmezse yüzünü buruşturur ve söylenir: «Bu Avrupalılarda da espri suyunu çekmeğe başladı!» Büyük şehirlerde yangınlara karşı koyacak kuvvet, kâfi kuturlu borulardaki tazyikli sudan ibarettir. İşte Istanbulda olımyan, yahud çok eksik olan budur, ve bu hal seneler ve senelerdenberi böyle devam etmektedir. Bu bakımdan İstanbulun biz yaşıyanlarca dahi bilinen çok hazin yakın bir tarihi vardır. İstanbulun hemen hemen yarıdan fazla denilecek bir kısmı yalnız son yarım asır zarfmda susuzluktan yanmıştır. Tarihteki meşhur İstanbul yangmlarından bahsetmıyoruz. Gözönüne aldığımız, mabadini hâlâ yaşamakta olduğumuz son yarım asırlık tarihtir. Rejimle yaşıt olan bu gazetede bile her vesile ile İstanbulun suyu için yazılan yazılar bir araya toplansa cildler teşkil edecekkadar çok olduğu görülür. Ne hacet, kendi oturduğumuz binada ve bu semtin bütün binalarmda muntazaman günün yirmi dört saatinde kâfi miktarla akan şehir suyu yoktur. Bizim civarımızda ne vakit yangın çıkmışsa itfaiye ancak eski Düyunu Umumiye binasınm sarnıcma müracaat etmek suretile iş görebilmiştir. Galiba bu sarnıc bir depodur. Kullanddıktan sonra gene dolar ve ihtiyat olarak durur. îstanbul şehri şu eski Düyunu Umumive misalinden ibret alarak şimdiye kadar muhtelif semtlere azçok irtifalı büyük depolar kurmağı bile akıl edememişrir. Bin kere yazıldığı, söylendiği halde. Hiç şüphemiz yoktur ki binnefis şehir daresinin oturduğu Belediye binası dahi ayni susuzluk afetile hasta olacakhr. Zaten yakınımızda olan Belediye binası takriben bizim matbaa seviyesindedir. Bizim matbaanın üst katına günün yirmi dört saatinde su çıkmaz. Onun için zemin katına otomatik bir tulumba koydurmuşuzdur. Zemin kat seviyesine su geldikçe ulumba üst kattaki depoya su çıkarır. Aksi takdirde biz susuzluğun bütün akıbetlerine maruz kalırdık. Belki Belediye binası da ayni tedbiri almıştır. Fakat herkes ayni tedbiri alamaz. Bu haldeki bir şehir suyununsa varlığile yokluğu müsavi ibidir. Yapılacak iş nedir? Kaynağından geecek suyu çoğaltmak, tevzi borularının kuturlarını genişleterek yenileştirmek. Buna başlandı zannediyoruz. Fakat iş kadar yavaş ve kayıdsızca vürütülüyor ki bu gidişle îstanbulun su meselesini haıdlerımizin de bizim gibi ikide bir şikâyet ( mevzuu yapmak mecburyetinde kalacakarından korkulur. Hakikat budur ki İsanbul şehrinin birinci medeniyet lâzimesi lan suyunu bugüne kadar hakkile kavramamışızdır. Eğer kavramış olsaydık bu su şi düzelmeden gözümüzü kapayamıyacağımız bir şekilde uykumuz kaçardı. Bu şehrin her ihtiyaca kâfi suyunun Terkos gölüne bağlı teşkilâtla temin olunmak istenilmiş olduğu malumdur. Suyu Avrupa şehirlerindeki manasile anlarsak (her ihtiyaca) tabirinin (içme ihtiyacı) nı da ihtiva ettiğini söylemeliyiz. Avrupalı manasında şehir suyu ayni zamanda halkın emniyetle içebileceği su da demektir. Oralarda ona göre tertibat almarak şehre verilen sular emniyetle içilmeğe alih evsafta tutulur. Binaenaleyh bia şehir suyunu halletmek için esasen Terkc ölüne bağlı teşkilâtı ıslah edeceğiz demel olur: Onu şehrin her yerine ve günün dakika farksız yirmi dört saatinde he htiyaca yetecek kadar bol akıtmakla. Gübre ve maymun Bir meslektaşımız «insan gübre/Iir» tarzında bir vecize sarfetmiş ve bu söz, bazı gazetelerimizde protestoya uğramış. Insanın mayasında gübre veya toprak ve Amerikaya kimleri gönderelim? F. G. *#* Hatay işleri de son günlerde Suriye ve Beyrutun ayrı bir bahk mevzuunu teşkil ediyor. Hatay Meclisinin Türkiyede tatbik edilen bütün kanunlan toptan kabul edivermesi hâdisesi, bütün Şam ve Beyrut matbuatında büyük bir mes'ele suretinde telâkki edildi. Bunu Hatayın Türkiyeye iltihak etmiş olması manasına aldılar. Bu hususta Fransız mümessili Colet'ye gazeteciler tarafından sorulan bir sual üzerine o da şu cevabı verdi: Konya, (Hususî) Konyada bu se« Hatay, büyük ekseriyeti Türk olan ve Türklüğün hâkim kültürü altmda ne Cumhuriyet meydanında yeni bir sinebulunan bir memlekettir. Böyle olunca, ma binası daha yaptmlarak halka açılTürkiyede tatbik edilen bütün kanunlann mışbr. Yeni Sinema admı taşıyan bu siHatayda da tatbikmı istemesi gayet tabi nemanm hayirkâr sahibi Ceylânî MaaTerkosun yanıbaşmda istanbulun bin idir. Zaten Hatay tamamen müstakil rif Müdürlüğüne müracaat ederek mekerce çeşmesine su veren eski su teşkilât bir memleket olduğu gibi Meclisi de teş teblerdeki kimsesiz ve muhtac çocuklar vardır ki tarafımızdan şaşılacak bir ipti| ri bakımmdan her türlü salâhiyetleri ha için meccanî matineler tertib ettiğini ve dailikle ihmal olunmaktadır. Bunla .zdir. Bu meclis de o karan ittifakla ver bu r"''^elerde müniıasıran terbiyevî ve muhtelif bendlerin sularıdır. Bendler hakkakbr. , miş olduğuna göre artık arada söylenecek ahlâkî filmler gösterileceğini bildirmiş ve dadın yaptığı barajlardır. Evvelki yıl tif tatbikatuıa da geçmiştir. Bu müracaatten Bir zamanlar böyle bir gizli radyo da ne kalır?» salgını dolayısile çeşmelerini tıkadığımr Bu cevab, artık Hatay meselesini Su son derece memnun kalan Kültür idareAlmanyada dolaşmıştı. Nîhayet huıkubend sulari. Kısa ve kolay bir tedbir ola riye için kapanmış bir dava olarak telâk miz Yeni Sinemanın hayirkâr sahiblerimet bunu ele geçirmeğe muvaffak oldu. ak ikide bir çeşmelerini tıkayacağımız ki edilmesini göstermeğe kâfi geldi. ne teşekkür ederek keyfiyeti mekteblere Bakalım, burada da ele geçecek mı? bu sulari asrî manalannda temiz tutarak T. C. tamim etmiştir. Eskiden mekteb idarele*** şehre gürül gürül akıtmak mümkün değil ri tcr^fından zaman zaman sinemalara Suriyede yeni bir hareket var. Franmidir? götürülen arkadaşlanna imrenen ve paraMuallim Abdurrahman sanın Suriyeyi filen parçalamış oldugunu Mümkündür, hem pek mümkündür, ve lan olmadığı için iştirak eylemiyen birartık gözlerile gören ve buna karşı kolAközün cenazesi böyle yapılması elzemdır. Hatta İstanbuçok fakir ve masum çocuklar da şimdi larmda hiç bir kuvvet hissermıyen bnnlun tarihî güzelliklerini ayakta tutmak heMaarif hayatmın emektar ve kıymetyeliler, Fransızlarm kendilerıne herhangi 1'. muallimlerinden Abdurrahman Aköz haftada bir defa muallimlerinin nezaresabına!.. Çünkü istanbulun Türklerden bir iyilik getireceklerinden ümidlennı kes dün, yüzlerce talebesinin, arkadaşla ti altında Yeni Smemaya giderek gösteönce ve Türkler zamanındaki su teşkilâtmişlerdir. Bunun için şimdi gözlen lur rmın, dostlannın ve ailesi efradının rilen filmleri seyreylemekte ve bu suretle ları, bizlerin zorlukla akıl erdirerek ancak kiyeye dönmüş bulunuyor. Hatta, oteden göz yaşları içinde, talebesinin elleri ü derin bir iç üzüntüsünden kurtulmuş buhayretle temaşa edebildiğimiz çok yüksek beri Türkiyeye karşı en aleyhtar olan ga zerinde ebedî istirahat yerine bırakıldı. lunmaktadırlar. Sinemalarda gösterilen kıymetli medeniyet abideleridir. zeteler bile, şimdi Suriye işlerını 1 urkı Tabutunun önünde Hayriye lisesınin terbiyevî ve ahlâkî filmlerin çocuk üzerinSonra etrafı denizle çevrili İstanbulun yenin büyük bir alaka ile takib ettıgını muallimine son hürmetini temsil eden deki iyi tesirleri düşünülecek olursa bunun içi ve havalisi hep su ile doludur. Neresini gösteren yazılar neşrine başladılar. Bu büyük çelenk gene talebeleri tarafın ne yüksek bir hamiyet eseri olduğu daha kazsanız su veren ve hatta Bakırköy bez dan taşmıyordu. yazılar arasında Turkiyenin Suriye ahiyi anlaşıhr. fabrikasındaki misaline göre arteziyen suÖmrünü devletin muhtelif müessesevalini büyük bir sempati ile takib etmekları vermek kabiliyetinde olan Istanbulda lerine ve bilhassa irfan yoluna vakfet te oldugunu ifade edenler, gazetelere büYumurta fiatları ikide bir susuzlukla karşılaşılması cidden miş olan merhum birçok değerlı tale yük başlıklarla konuluyor. ayıbdır. beler yetiştirmiş ve hususî ilim yar Yumurta piyasasmda son günlerde Meselâ, El Kabes gazetesi, menbaı dımlarile memlekete kıymetli uzuvlar hararetli muameleler olmaktadır. Şehİşte çok gayretli Vali ve Belediye Remeçhul bir Ankara haberi neşrediyor. Bu kazar.dırmıştır. isimiz sayın doktor Lutfi Kırdara İstanrimizde ihrac olunabilecek yumurta telgraf, Turkiyenin Suriye ahvalini büSon hürmet vazifesi olarak bilhassa stoku kalmamıştır. Anadoludan gelen bulda hayatî ehemmiyetli ve müstacel bir yük bir ihtimamla takib ettiğinden, Su Hayat mektebleri, Üniversite, Üsküdar iştial mevzuu. istanbul şehrinin susuzlukyumurtalar daha evvelden angaje edilrivenin istiklâl uğrundaki mücahedesinın Kadıköy ve Kumkapı orta okullarıle tan o kadar bağrı yanıktır ki bu derdi izale mektedir. Fiatlar da gayet iyidir. ığradığı müskülât orada alâka uyandır Hayriye lisesindeki kıymetli lisan muedebilen uğurlu vatandaşın adına muhakDiğer taraftan, Yunanistan ve îtal d^ğmdan bahsettikten sonra, mühim An allimliklerini takdirlerle yâdetmek ve kak ve memnuniyetle bir şükran heykeli kara mehafilinin bu ahvale karşı Turki şimdiye kadar Maarif Vekâletinden al yaya ihracatın iyi gidişi ihrac edileme Kadırgada Eleni Çorbacıoğlunun Biçki ve Dikiş Yurdundan bu sene de ondan dıkeceğız. yenin lâkayd kalamıyacagi mütaleasın dığı büyük takdirnameleri hürmetle an yip dahilî piyasaya çıkarılabilen yu fazla talebe mezun olmuştur. Yukarıki resim, mezunlardan bir kısmile Yurd YUNUS NAD1 müdürü Eleni Çorbacıoğlunu göstermektedir. murta fiatlarım da çok ucuzlatmıştır, da bulunduklarmı soylüyor. Hatta bu a mak gencliğin şükran borcudur. Hasnrsever bir sinema sahibi Bilmem hangi gazetenin patronu imiş, kendisi ve karısı AC» J/ ^S?Ş merikada okumuş, bu ^^ " ^ ^ radan oraya hararetli Nasyonalist gitmiş, s^ddetli anti nasyonalist dönmüş. Babıâli caddesine Amerikan usulü magazin, Ame rikan usulü röpörtaj, Amerikan usulü mizanpaj, Amerikan usulü palavra getirmek istemiş, söktürememiş; sözüne «Amerikada...» diye başlar, «Amerikada...» diye bitirirmiş, kızmı da Amerikaya göndermis. ve memlekete döner dönmez küçtlk hanımın llk ;i, babasının gazetesinde, trende raslaığı Türk genclerinin terbiyesiz ve külanbeyi olduklarma dair, Amerikanvari, ani inanıltiaz mübalâğalarla dolu bir röportaj yazmak olmuş. İşte bu yavrucağın babası ve o gazetenin patronu, geçenlerde ne yazsa beğenirsiniz? Başmakale yerinde çıkan yazılarından birinde «Türk genclerini Avrupaya, Amerikaya göndermiyelim, milliyetlerini kaybediyorlarI» demiş. Anlattılar. İnanmadım. Gazeteyi gösterdiler. Şaştım. Sordular: 1 Konyada fakir talebeler için meccanî matineler tertib ediyor ya çamur bulunduğunu söyliyen ilk edib bu meslektaş değildir. Tevfik Fikret: Kimb'dİT? Belki aslımız toprak; Onu bir muzlarib çamur yapmak, Hangi hain tesadüfün işi bu? Dediği gibi Cenab Şahabeddin de Allaha söyle hitab etmişti: Beferiyetle müftehirken ben, Dediler: Bir aüuc çamur ceddin. Sana, şekvaua haklıyım senden, Sen çamurdan bu ^hrti haib rllîn! Üdeba, mukaddes kitabın teminatına inanarak bu mevzuda ittifak ediyorlar. Dinin rivayetine inanmryanlar meseleyi ilme danışırlarsa alacakları cevab kendilerini gene tereddüde sevkedecektir. Çünkü ilim de insanın maymundan geldiğini söyledi. Herhalde insanm bir menşei olduğuna göre, gübreyi beğenmiyenler maymunu kabule mecbur olacaklardır. Gübre mi şerefli, maymun mu? Gazetelerimiz bu mühim ilmî davayı münakaşa eisinler. Gübre taraftarlan bir yana, maymun taraftarlan öte yana... Bize de Peki, Türk genclerini Avrupaya, bu ibret manzarasını seyrederek vakit geAmerikaya göndermiyelim de kimi gön çirmek düser. derelim? SERVER BED1 Anlamıyor musunuz? dedim, kenGülhanede tıbbî müsamere disini, kansmı ve kızını gönderelim. OnGülhanenin dördüncü müsameresı lar Amerikaya doyamazlar. dünkü cuma günü saat 17,30 da Prof. Ne faydası var? Dr. Kemal Hüseyin Pilevnelioğlunun Belki orada kaybettikleri milliyetçi başkanlığında açılmıştır. lik hislerini arar, bulur, alır, gelirler! 1 Dahiliye asistanı Dr. Yzb. Ali Nejad tarafından üremi vak'ası. Hafiflik icabı 2 Kulak asistanı Dr. yüzbaşı Oğuz Mahud harita meselesi için kopanlan tarafından ceybi keyfi iltihabmdan men gürültülere ilkönce «hafif neşriyat» adışesini almış bir ceybi keyfi trambosu nı veren ve bu neşriyatı ayıblayan gazevak'ası. te «Ulus» tur, yani Ankaranın sesi olan 3 Prof. Dr. Bürhaneddin tarafın gazete. Hafif neşriyatçılar Ulusa birşey dan mide ve isnaaşer karhalannın amediyemiyorlar da, yedikleri zılgıtın biraz liyattan sonra diyetetik ve tıbbî tedaviacısını çıkarmak hülyasile, Ankaradaki leri. arkadaşım takib ve tekid etmekten başYapılan münakaşada: Prof. Dr. Abdül ka birşey yapmıyan «Cumhuriyet» e lâf kadir Noyal, Nazım Şakir, Murad Canatmağa devam ediyorlar. Hafiflik icabı kat, Lutfi Aksu, Bürhaneddin, Vahdi, oldugunu bildiğimiz için bunu da kayde Zeki Faik Ural, Nüzhet Şakir söz almışlardır. dip geçiyoruz. f Kadırga Dikiş Yurdundan mezun olanlar

Bu sayıdan diğer sayfalar: