11 Haziran 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

11 Haziran 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

11 Haziran 1939 CTJMHURİYET LONDRA MEKTUBLARI: İngiliz anavatan filosımun yattığı liman: Portland Büyük Britanya deniz zabitleri fevkalâde bir taarruzî ruhla vazifeleri ifaya hazır ve kendilerine teveccüh eden büyük mes'uliyeti müdriktirler Yazan: ABİDIN DAVER Iktısadî hareketler Yeni buğday rekoltesi Yeni buğday rekoltesinin ne olabüeceği, mahsulün neşvünemasının tak.b ettiği seyir, büyük bir hassasiyetle takib ediliyor. Ziraat Vekâleti yurdun her tarafmda mahsulün yetişmesini günü gününe aldığı raporlarla, takib ederken, d.ğer taraftan Ticaret Vekâleti de yurdun muhtelif mıntakalanna gönderdiği mütehassıslarla bir tahmin yaptırmış tır. Bir taraftan halkın başlıca gıdası olması itibarile, dığer taraftan bir ihrac malı olmak bakımından haricî ticaretimızde ve dolayısile tediye muvazene mizde yer tutması bakımından buğda yımızm bu yılki vaziyetini öğrenmek istiyoruz. Buğday, beynelmilel ticarî mühadelelerin esasmı teşkil eder. Buğday, memleketimiz için ön safta yer işgal eden bir gıda maddesidir. Hemen bütün memîeket, baş gıda maddesi olarak buğday ekmeği istihlâk eder. Yalnız, Karadenizın şark sahil mmtakasmda bir kısım halk, mısır ekmeğini yerse de bunun şamil bir mahiyeti ykotur ve toprak verimine uymaktan başka bir mana ifade etmez Işte bu noktayı nazarı dikkate alan Cumhuriyet hükumeti, verimli bir toprağa sahib olduğu halde ekmeğin ununu haricden getiren bu memlekette geniş bir istihsal seferberliğine girişmiş ve bunda muvaffakiyete erişilmiştir. Kuraklık gibi sebebler olmadıkça muntazaman artan buğday rekoltemiz, nihayet 3,500,000 tona kadar yükselmiştir. Bundan 525,000 tonu tohumluk, ve takriben 100,000 tonu ihracat için aynlırsa, memleketimizde senede 2.875,000 ton kadar buğday istihlâk edildiği anlaşılır ki, nüfus başına düşen 180 kilo kadardır. Nüfusumuz süratle artmaktadır; buğday zer'iyat sahası gittikçe genişlemektedir. Binaenaleyh tohumluk miktarı da gittikçe artmaktadır. Tohumluk miktarının yukanki rakama rağmen 1,000,000 tonu geçtiğini îstatistik Umum müdürlüğü istatistiklerinden öğreniyoruz. 180 kilo buğday, nüfus başına azdır. Bizim memlekfitte halk, çok hamur işi yer. Buğday, az olunca, bulunduğu kadar, fakat çok olunca daha fazla istihlâk kabiliyeti vardır. Bunun en açık misab, artan istihsalin aynen istihlâk edilme sidir. Yapılan hesablara göre, ekmeklik, yemeklik ve tohumluk olarak Türkiye nin normal buğday rekoltesinin miktan 6 milyon ton olmak lâzımdır. Şu vazi yete göre, buğday, istihsalimizin daha bir misline yakın artması lâzımdır. îşte, Büyük Mıllet Meclisinde üzerinde ehemmiyetle durulan, Ziraat Vekâletini meşgul eden dava budur. PAZAPDAN PAZAPAI Diploma ve diplomasî Hava seferleri Şiir Kralı Anlıyor muydu? Yazık oldu... Yazan; SERVER BEDl Diploma ve diplomasî olarak seçti. O tarihlerde güzellik kraliçesi dedikoduları da devam ediyordu. Şakacı dostlar bana demişlerdi ki: Sen çirkin kızları kraliçe, fena şairleri kral yapıyorsun! Kraliçe olan kızlarımız hiç de çirkin değillerdi ama Florinalı nasıl şairdi? Krallık onun şiirlerine değil, iddiaîarına yakışıyordu. Kendisi, eserleri için: «Aczi mutlakımızın tecellisi» der, fakat diğer bütün şairler için: «Ayağımızın türabı olamazlar!» buyururdu. Sözün doğrusu, bütün şaırlerımiz birbırleri için böyle düşünürler; fakat zavallı Florinahnm kabahatı samimî olmaktan ibaretti. İLİMKÖSESİ İHTİRALAR KESiFLER Çalışkan çocuk Alumfnyumun yüzü görünmeden çok evvel ınevcudıyetine inanılan cısımlerden biridir. Kimyagerler bir gün alu minadan aluminyum istihsal edileceğine kaildüer. Bunlar kireç magnezya, potas, soda, barita ve aluminamn birer baz (esas) cisimler olduğunu ve asid lerle bırleşmelerüe tuz teşkil ettiklerini bilirlerdi. Geçen asrın başlarında İngiliz âlimlerinden, Faraday'ın ustası Sir Humphrey, alumina müstesna olmak üzere, bu bazlarm hepsinden madenleri çıkarmağa muvaffak olmuştu. Aluminadan aluminyum madenini rıkarmak işi de Alman kimyageri Wöh ler'e kalmıştı. Fakat bu kimyagerin pek karışık usullerle istihsal ett.ği aluminyum ancak madenin mevcud:yetini İ2pat edecek derecede de, pek azdı. B.raz sonra Fransız kimyagerlerinden Devılle ticarî mikyasta aluminyum istihsalina muvaffak olmuşsa da pahalıya mal olduğunden çıkardığı aluminyum yalnız tezyinat eşyasına inhisar ediyordu. Avrupanm manıf kimjagerleri alu minyumun ucuza mal edilmesi için usul aramakta iken Hall ismindeki Amen kalı bir genc buna muvaffak oidu ve aluminyumu en faydalı madenler sırasına çıkardı. Hall, çocuk iken okumağı pek severdL Akşamları döşeme üstüne yatarak ki tab okurken uyur, evden birisi onu kaldırıncıya kadar orada kalırdı. Okuduğu kitablardan birçok şeyler öğrenmiş; fakat bunlar arasında bir noktaya zihni saplanmıştı. Topraktan az miktarda istihsal edilen aluminyum madeni, plâtine benziyen boz renkte, toz şeklinde imiş. Biraz sonra Kolejde kimya okurken topraktan aluminyum çıkartmıştı. Bu tecrübeyi yapan Hall'in beyninden şu sualler şimşek g.bi geç miş: «Acaba bu maden ne işe yarar? Neden bu madeni yarayabileceği her işte kullanmıyorlar? Mademki her yerde var, neden gümüş kadar pahalı?» Hall, alominyumun ucuza mal edil mesi için elektrık enerjisinden istifadeyi düşündü. Yapabildiği veya hocasından aldığı basit cihazla birkaç akümülâtörii evinin mutfağına yerleştirdi. Aluminamn ne suda ve ne de alkol, eter gıbi muhalliller içinde erımediğını bile Hall, bunu izabe edilmiş maddelerden biri nin içinde er.tmeği düşündü. Birçok tecrübelerden sonra aluminayı izabe Pdilmiş kriyolit içinde eritmeğe teşebbüs etti ve muvaffak oldu. Kriyolit. Groenland adasında çok ve dığer yerlerde pek az miktarda bulunan beyaz bir maden fılizidir. Bu işte muvaffak olan Hall, mahlul den, aluminyumun elektrikle tefr:kini düşündü. İçi karbonla kaplı olan demir potanm iç.ne alumina kriyolit mah lulünü koydu. Demir potayı bir elektrik devresinin 1;ir kutbuna ve kriyolit içine batırdığı kirbon elektrodida dığer kutbuna bağladı. Devreden cereyan geçerken bir demir kaşıkla mahlul dbinde aluminyum aramağa başladı. Biraz sonra aluminyum çıkardığını gören Hall, sevincle kızkardeşlerini mutfağa çağırarak düğme cesametindeki aluminyum parçasını onlara gösterd' Bu suretle Hall 1886 senesi şubatının. 10 uncu günü henüz yirmi :W yaşında bir talebe iken mühim bir keşifte bu lunmuştu. Bundan bir sene sonra Fransada Heroult'de izabe edilmiş alummadan elektrik usulile aluminyum istihsaline muvaffak olmuşta Bugün dünya da her sene 250.000 tondan fazla aluminyum madeni bu iki elektrik usulünden bir.le çıkarılmaktadır. Bu sayede alu minyumun fiatı pek düşmüştür. Alu minyum keşfedilmeseydı, hava gemi leri, tayyareler, otomobil motörleri bu kadar ileri gidemezdi. Anavatan filosundan üç muhrib Portsmut limamnda Londra 6 (Hususî muhabirimiz yeni muhribleridir ve altı hafta evvel den) Dün, ingiliz anavatan filosu hizmete girmişlerdir. Tek bacalı ve ganun bir kısım gemilerinin yattığı Port yet biçimli yapılmışlardır. Beşer beşer land harb limanına gittik. Geldiğimiz tabiye edilmiş 10 kovanları, 6 topları gündenberi devam eden güzel hava, büs vardır. Makineleri saatlerce 37 mil gidebütün güzelleşmiş ve ısınmıştı. Londra bilecek kudrettedir. Bu gemide staj gönın garbında Henson isminde bir hava ren bir Yunan deniz yüzbaşısile tanıştık. limanı vardır. Bu, Londranın asıl büyük Bizim inşasına başlanmış olan muhhava limanı olan Kröydon'dan ayrıdır. riblerimiz de ayni tipten, yalnız daha Londra ile Henson arasında, bu şehirde küçük olacaklardır. ve civarında nadir olan geniş ve dümBu gemiden, Ripals muharebe kruvadüz yeni bir caddeden geçerek gittik. zörüne geçtik. Bir seyahatlerinde İngiliz Belli ki bu yol ve etrafındaki evler ye hükümdarlarınm râkib oldukları Ripals, ni yapılmış. Zaten İngilterede nüfus ar 30 bin tonluk muharebe kruvazörlerintıyoç, Türkiye nüfusunun yarısı kadar den biridir. Büyük Harbcfe inşa edilmiş, halkı hududlan içine toplamış olan in sonra esaslı tamir görmüştür. 6 tane 38 giliz payitahtı da gittikçe genişleyip ya lik topla mücehhezdir. Sür'ati 30 milden fazladır. Ripals'ı da iyice gezdik. yılıyor. Henson'da hepimizi ayrı ayrı tarttı Muazzam taretlerinin içine girdik. İç içe lar; mütemadi ziyaretlerin yorgunluğile iki zırhlı kuleden mürekkeb ve geminin hepimiz birer ikişer kilo zayıflamışız. en sağlam yeri olan topçu kumanda Ondan sonra, gene herbirimize ikişer bın mevkiini gördük. Nihayet, gemi kumanİngiliz lirasma sigorta edildiğimizi söyle danmın salonunda nefis bir öğle yemeği diler. Bizim Havayollarınm kullandığı yedik. İngiliz bahriye zabitleri de, bütün tayyareler tipinde sekiz kişilik bir tayya denizciler gibi, hatta daha fazla misafirreye bindik. Pilotumuz, çocuk denilecek perverdiler. Bize fevkalâde ikram etu'ler. kadar genc, yahud bütün sarışın Ingiliz îki tarafımdaki iki genc yüzbaşıdan inler gibi, hakikatte olduğundan genc gö giliz donanması hakkmda birçok malumat aldım. Bu zabitler, fevkalâde bir rünüyor. Hemen havalandık. Altımızda, yemyeşil bir ova uzanıp taarruzî ruhla vazifelerini ifaya hazırdırgidiyor. Yer yer kırmızı damlı kasaba lar. Kendilerine teveccüh eden büyük lar, yeni sürülmüş toprak renkli tarlalar, mes'uliyeti müdriktirler. İngilterenin ve küçük göller, dereler, kanallar, korula İmparatorluğun emniyet ve hayatı donn koyu, çayırlann açık yeşil rengi ara nanmaya teslim edilmiş bir vedia olduğunu gayet iyi biliyorlar. sında göze ho§ görünen lekeler teşkil ediRipals'ta süvarinin refikası da vardı. yor. Bir karış boş yer yok, alçak tepeBizimle beraber yemek yedi. Kendisi lerden başka tümsek yok. Baca ise Erenköy ve civarında nekadar varsa o ka güzel sesli bir musikişinas olduğu için dar... Hakikaten Londra ile Portland a Türk musikisile alâkadar oldu; notalar rasında en az gördüğümüz şey baca ol istedi. Bu büyük gemiden sonra denizaltı du. Çünkü buralan îngilterenin sanayı mıntakası değildir. Ağır ve büyük endüs ana gemisine gittik ve bordasına bağlı tri, kömür havzalarının bulunduğu mın olan denizaltı gemilerinden en büyüğüne takalarda kurulmuştur ki kömür naklı (750 ton) girdik. Geminin çok kibar ve çok iyi giyinmiş olan süvarisi bize izayatı ucuza mal olsun diye. Azamî 1000 metre irtifaında, 200 hat verdi. Batan denizaltı gemisinden 250 kilometre sür'atle uçuyoruz. Hava kimsenin kurtulamıyacağı o gün anlaşılo kadar güzel ki bu, şimdiye kadar yap mış olduğundan denizalücılar müteessirtığım uçuşlann en güzeli, en sakını ol diler ama, teessürlerini gizliyorlardı. Ana gemisinde, bir İngiliz zabitile tadu. Ufuklar, hayli uzaktan kesif gibi görünen bir sisle örtülü Fakat bu, bir sıs nıştık ki 1915 te E 12 denizaltı gemideğil, bir serab. Çünkü, nekadar gitsek sinde, genc bir mühendis olarak Mariçine giremiyoruz. Aşağıya şöyle bir bak maraya girmis ve muharebeler yapmış. tıkça, tayyare yürümüyor gibi görünüyor. Bizim yelken gemicilerimizle tanışmış. Fakat dikkatli bakınca, ileride görünen 1915 te Marmaraya giren denizaltı geve camları İngiliz tacının pırlantalan gi milerinin meşhur süvarilerinden Nesmis bi parhyan bir köy veya kasaba, beş da şimdi amiral ve denizaltı filolarından bikika olmadan altınızdan geçip kaybolu rinin kumandanı imiş. Ne yazık ki Nelson, Rodney gibi yeyor. Aşağıdaki manzara, çocuklann oyuncak köylerine benziyor. Fakat, otlıyan ni gemiler ve Hud muharebe kruvazöm inekler, koşuşan kuzular, hatta tavuklar burada değildi. Onları göremedik. İngıltereyi ziyarete gelen Fransız donanmasıbile görünüyor. 45 dakika sonra deniz göründü; bir nı istikbale gitmişler. Nazik ve misafirperver ingiliz bahrıdakika sonra, donanma göründü. Bir askerî hava üssüne indik. Oradan otomo yelilerine veda ederek ayni suretle havabillerle Veymus şehir ve limamndan ge dan Londraya avdet ettik. çerek 80 90 evinde hemen hemen ABİD1N DAVER yalnız bahriyelilerin veya onlara hizmet edenlerin oturdukları Portland deniz üsDEMtRYOLLARINDA süne geldik. Limanda muazzam Ripals muharebe Uzak yerlerden nakledilecek kruvazörile Rivenç sınıfı iki dretnot ve ya§ sebze ve meyvalar bir de, şimdi hedef gemisi hizmetini göDevlet Demiryollan idaresi memleket ren, eski Senturyon dretnotu, kruvazör dahalinde uzak mesafelerden yaş sebze ler, muhribler, denizaltı gemüeri ve sair ve meyvalann frigorifik vagonlarla nakhizmet gemileri yatıyor. Yanından geç line karar vermiştir. Bilhassa Hatay yaş tığimiz Senturyon, muhtelif isabetlerle sebze ve meyvaları, kolaylıkla ve nefadelik deşik olmuş, bazı yerlerinde^ tamir setlerine halel gelmeden naklolunacakedilmiş, delikler tıkanmış. Bu eski dret tır. Frigorifik vagonların haftada üç gün not, ya uzaktan bir romorkör tarafından tahriki mul arrerdir. çekilerek, yahud da, uzaktan telsizle idaMALİYEDE re edilerek donanmaya hedef teşkil ediyor; içinde kimse bulunmuyor. Defterdar geldi Hemen ziyaretlere basladık. Evvelâ iki, üç gün evvel Ankaraya gitmiş o1700 tonluk F. markah Çakal muhribi lan Defterdar Şevket, dün şehrimize ne girdik. Bu gemiler donanmanın en dönmüştür. Yüksek mekteblerimizde okuyan genclerin bir kısmı kültür değil, diploma peşindedirler. îmtihanları geçecek kadar, alelâcele, yarımyamalak, dermeçatma, üstünkörü, bozukdüzen birşeyler öğrendikten sonra eline bir diploma geçiren genc, devlet kapısında iş bulduktan sonra tek kitab açıp okumaz, mektebde okuduklannı da unutur. Çünkü devlet kültüre ve ihtısasa değil, diplomaya kıymet veriyor. Yeni barem kanunu projesi bu yanlış metodu büsbütün ileri götürecekmiş. Bizce yeni barem projesinin, tam aksi bir zihniyete göre tadil edilmesi lâzım: Diplomaya değil, hakikî liyakate, Kültüre, ihtısasa kıymet verilirse bakın yüksek mekteb talebeleri o zaman ne canla başla çılışırlar. Diploma, iki müsavi kıymette namzed arasında bir tercih sebebi sayılmalı, fakat bir liyakat vesikası olmamalı. Hoş, diploma sahibi olan ve olmıyan nice liyakatler biliyoruz ki sürünüyorlar. Barem kanunu ne şekilde tadil edilirse îdilsin, bunlar sürünmeye devam edeceker. Çünkü... Hayatta muvaffak olmak için yalnız diploma değil, galiba biraz da diplomasi lâzım! Anlıyor muydu? F.G. MÜTEFERRİK îşçi mümessilleri İş kanunu mucibince neşredılen iş ihtılâflannın halli nizamnamesine uyularak yapılan işçi mümfssilleri seçimi net'cesi, çarşamba günü alınacak ve perşembe günü nizamnamenin tatbikatına geçilecektir. Çukurovada petrol arama faaliyeti Adana (Hususî) Maden Tetk.k ve Arama Enstitüsünün Adana ve etrafında üç dört yıldanberi petrol arama faaliyetleri devam etmekte ıdi. Çal eteklerinde, Kötüköy, İnnebli, Durmuşköle, Alikocalı köyleri civarında ve hatta Yüreğirin daha başka yerle rinde de tatbik ed:len bu basit sondaj lardan sonra Alikocalı mmtakasmdan çok ümidli neticeler alındığı anlaşıl maktadır. Buradaki faaliyeti daha esaslı bir tarzda devam ettireblimek üzere Avrupaya sipariş edilen büyük maknelerin gelmesi beklenmektedir. Petrol arama faaliyetinin Çukurova nın bu noktasmda teksif edilmesi hak kındaki karar, bütün Türkiyemizde olduğu g bi bilhassa burada büyük ümid ve sevince mevzu olmuştur. Abdülhak Hâmid, SüleymanNazif, Cenab Şahabeddin ilâh.. Florinalıyı medhetmek için makaleler, mektu'olar, takrizler yazmışlardı. Fakat bunlar medih kılıkh hicviyelerdi. Florinalı bu yazılann alay olduğunu anlamıyor muydu? Bir edebiyatçı arkadaşın şahadetine göre anlıyormuş. Bu arkadaş anlattı: Florinalı Nazım, «Terennümler ve teellümler» adlı eserine Cenab Şahabeddinin yazdığı takriz için dermiş ki: Bendeniz üstada gittim, eseri âcizî için bir takriz yazmalarını rica ettim. Bunu yazdılar. Aczi mutlakı edebimizle lutfen istihza buyurmuşlar. Ben bu hareketi kendilerinin yüksek mertebei üstadanelerine yaraştırmadım. Fakat tebcilen ve Hava aeferleri tekrimen gene bu takrizi eseri âcizînin Istanbuldan biri başına koydum. Üstada yegâne cevabım, Bükreşe, öteki de eserimdir. Ahfad ikisini de okur ve hükBerline iki hava se münü verir. feri tesis edildi. BuYazık oldu... radan saat 8,15 te Şimdi «Makber» tayyareye bineceksişairi de, «Zeyli makniz, iki saat bir çeyber» şairi de makrek sonra, tam 10,30 da Bükreş'tesiniz. berde. Büyükadaya, Beykoza, Büyükdereye giBirinin cenazesi der gibi birşey! meydanlara sığmıArkadaşınızla kahvede otururken ona yan bir kalabalık taşöyle diyebilirsiniz : rafından teşyi edil Sen beni biraz bekle de Bükreş"e di, ötekinin cenazesine kimse gitmedi. kadar gidip geleyim. Aralarında bu kadar fark var mıydı? Yahud: Belki... Fakat hayatlannda, biri aglata Yann pazar. Nereye gidelim? Si rak, öbürü güldürerek makberden bahsenemaya mı, Arnavudköyüne mi, Moda derken, herbiri kendi çapında ve kendi burnuna mı? Yoksa Bükreş'e kadar bir nev'iriden bir hareket vücude getirmislerdi. lâmelif çevirelim mi? Onlar gidince şiir dünyamıza bir mak Benim niyetim Berline kadar u ber sessizliği çöküyor. Ortada bir tek vızanmak. zıltı var: Eh, öyleyse ben de o yoldan ge«Yazık oldu Süleyman Efendiye!» leyim. Peşte'ye kadar beraberiz. Diyip duruyorlar. O halde: Bu hava seferleri, «hava tebdili» ve «Yazık oldu şu Nazım E «hava almak» usullerinde de inkılâblar SERVER BEDl yapacak. Boğucu sıcaklarda îstanbul zenginlerinin ömrü tayyarede geçecek. Şehrimize gelen îngiliz İstanbul zenginleri diyorum, çünkü ücretmeb'usları ler çok pahalı: Şirketi Hayriye ücretleİngiliz meb'uslarından binbaşı Ray rinden bile pahalı! ner'le Harold Mitchel, beynelmilel par Şiir Kralı Kozanda açılan halk dersanesi Kozan (Hususî) Burada iki sınıf üzerine açılmış bulunan kadınlar halk dersanesine gösterilen alâkanın derecesini tebarüz ettirmek için müdavim kadın talebe sayısının 165 i bulduğunu söylemek kâfidir. samrım. Küçük bir kasaba vaziyetmde bulunan Kozan için bu rakamın ifade ettiği mana büyüktür. bütün bir mevsim devam eden tedrisattan sonra yapılan mezunivet imtihan larında 106 bayan muvaffak olmuş ve diplomalan merasimle kendilerine ve rilmıştir. Bu dersaneleri idare eden öğretmen Rukiye Çinerle Ramize Çulhacıyı tebrık etmek bir kadirşinaslık olur. C Rahmetli Florinaı Nazıma Şıır Kralı unvanmı ben taktım. Cumhuriyette beş sene kadar evvel çıkan fıkralanmdan birinde, bugün rahmetli, fakat o zaman haşmetli şairimize ilk biat eden bendim. Bu fıkram üzerine Flonnalı bir mektubla bana teşekkür etti ve bu şerefi iftiharla kabul ettiğini bildirdi. Artık şiirlerini hep «Şiir Kralı Florinalı Nazım» diye imzalıyordu. Soyadını da «Kral» İnegölde kalabalık lamento teşkılâtı için Ankarada temaslarda bulunmak üzere dün şehrimize gelmişlerdir. İngiliz meb'usları, İngiliz parlamentosunu temsilen Türkiyeye resmen ziyaret ettiklerinden dolayı son derece memnun olduklannı beyan ede rek şunlan sövlemişlerdir: t Türk ve İng.liz milletleri çok kuvvetli bir dostlukla birbirine ba^lı buîunProf. Salih MURAD maktadırlar. Türk îngiliz anlaşması mevcud asırdide bağları bir kat daha takviy^ etmiştir. Bu anlaşma, Avrupa Adanada bir talebe kampı salhuna azamî yardım etmiştir. Adana 7 (Hususî) Torosların en Bey •'elmiiel parlamento teşk lâtı için Ankarada temaslarda bulunduktan son güzel bir yerinde teessüs eden Bürücek yaylasında bu yaz bir talebe kampı kura Atinava rulması takarrür etmiştir. Kampm kurulacağı mahal, vaktile Amerikalılann kamp kurduklan saha ve binalardır. Kamp, üç ay devam edecektir. Kampa iştirak edecek talebeye başlıya, müzik (mandolin ve keman) öğretüecek, jimnastik yaptırılacak ve ayrıca derslerinden zayıf olanlara, mütehassıs öğretmenler tarafından yormıyacak şekilde ders gösterilecektir. Kampta, okuma odası, eglence vaMtaları olacak, iyi gıda ve istirahat temin edilecektir. Maarif idaresinin bu kararı, birçok çocuk babalannı memnun ermis,tir. bir aile J Tekirdağ spor kulübü gencleri Malkarada Tekirdağ (Hususi) Pazar günü Tekirdağ spor kulübü genclerı Malkaraya bir seyahat yaparak gencler birlığle yaptıkları maçı 2 1 kazanmışlardır. Tek'rdağlı sporcu gencler, Malkarada kardeşane bir samımıyetle karşılanmışlardır. Kasabanın muhtelif yerlerini gezen Tek rdağlılar. Malkaralı genclerle yakmdan tamşmışlar ve beden terbiyesi Tekirdağ bölgesinin tertib ettiği bu seyahatten çok memnun kalmı^lardır Yakmda Malkaralı gencler de Tekirdağına bir seyahat yapacaklardır. Bir Macar âlimi tetkikat yaptı Adana 7 (Hususî) Musul yalile İrana gitmekte olan Macar profesörlerinden Türkolog Gcnze şehrimize gelmiş ve Etnografya müzemizde bir hafta kadar tetkiklerde bulunarak mühim notlar almıştır. Profesör, bölgemizdeki aşiretler hayatını tetkik etmiştir. Bursa (Hususî) İnegölün Konurlar köyünde 7 çocuklu bir aile vardır. Mehmed Şen adında 41 yaşında bir babanın ve 36 yaşındaki karısı Şerifenin bu çocukları: 14 yaşında oğlu Ramiz, 13 yaşında kızı Şefika, 12 yaşmcla oğlu Şükrü, 10 yaşında Muzaffer, 7 yaşmda Şazıye, 5 yaşında Ismet, 3 yaşında Elmasdır. 4 kız ve 3 erkek evlâda sahib olan bu aile köyün mes'ud bir ailesidir. hepsi de birer tosun gibi gürbüz olan çccuklarma bir örnek elbise giydiren baba, devletin nüfus siyasetinde örnek teşkil eden bir tiptir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: