25 Haziran 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

25 Haziran 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

25 Haziran 193s> CÜMHUKIYET Celâl Esad Irnar plânmda emlâkin vaziyeti PAZADDAN PAZAQA Yazan: SERVER BED1 Uç koku İstanbulun meşhur üç kokusu vardı: Taksim, Harbiye ve... Adliye koridoru. Taksim ve Harbiye kokulan yıkıldı. Fakat Adliye koridorlannda, üçüncü koku, olanca hızı ve çevikliğile koşuyor. Adliye sarayı yapılıncıya kadar, Doktor Lutfi Kırdann oraya da antiseptik bir tedbir koşturmasını istiyen bir okuyucumuzun diFeğine tercüman oluyorum. i LiM KöSESi İHTİRALAR KESİFLER Son eseri Yazan: Faztl Ahmed AYKAÇ Salâtı Clmcoza Celâl Esadın işte ana vasfı: Herşeye saygı ile alâkalanmağı bilmek. Ernest Renan şöyle Çocukluğumda gönlümü ilk bağhyan büyü resim sevgisi olmuştu. Renge, çizgiye âşıktım. Bu sevda az zamanda güzel yazıya da sirayet etti. O vakitler «hüsnühat» dediğimiz harikulâde san'atm hertürlüsünü seviyordum. Fakat asıl tutkunluğum talik ve nesih üzerinde toplanmıştı.. Gerçi gönlümden bu sevgiler hâlâ boşalmış değildir. Ancak bahset mek istediğim iştiyak günlerini hayalimde bile bulabilmek için ömrümde en aşağı kırk beş sene geri koşmalıyım. Zaman ne çabuk geçer, bendeki bu sevda ile İstanbulun büyük zelzelesi şimdi ayni yaştadır. Cerrahpaşada (Tozkoparan) camiinin karşısında otururduk. O devrin (Nümunei Terakki) sine gider dim. Gayet uslu, son derece cılız ve hayli çalışkandım. Tesadüfen smıfbaşı ol duğum halde arkadaşlarımı idare kabiliyetinde bulunmadığımdan çavuşluğu bana yaptırmazlardı. Böyle hayli yıl geçirdim, fakat ben rengin ülısımını canımda duymakla be raber o sihirli unsurun tâbi oldugu gizli kanunlardan tatnamile habersiz bulunuyordum. Zihnimi aydınlatacak bir ışık verenim yoktu. Günün birinde şöyîe bir kitab gördüm: Renkler; muharriri Celâl Esad... İşte aziz ve saym dostumun adile ilk teşerrüfümün tarihi.. Bu itiraf ikimizin de henüz nekadar genc olduğumuzu gösteriyor değil mi?. Kendim için değil ama üstad hakkında bunun bir hakikat olduğunda şüphe etmeyın. Zaten vaktile söylememişler mi? «Çok yaşamak isterseniz ihtiyarlamağa razı olmaktan başka çareniz yoktur!» Celâl Esadı böyle ismile tanıdıktan sonra ona uzaktan da bağlanmıştım. Uzun seneler bizi Meşrutiyetc ve Tanine kadar getirdi. Bir gün gazetede eski İstanbul için yazılmış Fransızca bir eser buldum. Sonra da onu yazı odasından alarak Hüseyin Cahid Yalçının yanına giren bir adam gözüme ilişti. Kimdir diye sorduğum vakit sevgilimin adını verdiler: Celâl Esad..* Gönlüra hetnen yanına koştu. Fakat şahsan yaklaşmağa cesaretlenemedim. Zaten çehresinin düşüncesi fazla ve tebessümü az bir anına raslamıştım. Ken disinin bir kere de elini sıkmak için gene uzun yıllardan yardım beklemek lâzım geldi ve nihayet bir gün Büyükadada karşı karşıya geldik. Ama hangi şartlar içinde; bunu hiç sormayın; zira bu öyle bir hikâyedir ki kuru dört beş satırla ziyan etmek istemem. Ancak şu kadar söyliyeyim; «Acaba ağustosböceği karıncahk eder mi?» derlerse sakın «hayır!» cevabı vermiyesiniz. Çünkü ben bundan da acayib şeylere rasladım: Zaman oluyor ki değil ağustosböceği karınca olmak, karınca bile ağustosböcekliği edebiliyor. Cmanbu! Celâl Esadla ilk lâkırdım neydi? Beraber tutacağımız bir viski hesabının fişleri üzerinde konuşmak.. Ondan sonra bütün zekâ yolları bize açıldı. Galiba insan dehasının kendisile beraber tırmanmadığımız ne bir fikir bayın kalmıştır, ne de felsefe tepesi! Zevkin, san'atın nice boğazından atbaşı beraber geçtik. Nerede diyeceksiniz? Her yerde! Meselâ bir vapur tesadüfünün on beş yirmi dakikasmda; bir bekleme salonunun kuru peykesi üzerinde... Hâlâ her buluşuşumuzda kafalarımızm yeni bir fikir ülkesine hac ettiğini görüyoruz. Ne zekâ katokomblarmın inmediğimiz karanlıkîarı kaldı ne de lâik bir düşünce Mekkebinin çıkmadığımız arafatı! Onunla unutulmaz saatîer geçirmişimdir; içinde çıt olmıyan fikir velvelerile dolu duygu muharebeleri ederek ve altlarında ideal selleri çağlayan san'at köprüleri aşarak vs. Yalnız bir noktayı tespit edeyim: O, hep bu işleri sanki bir hecinsüvar gibi yapardı. Ben de Don Kişota yoldaş olan zatın bindiği mahluka rakib olarak! Malumya; tenbel hafızaların işine yarar bazı hazır klişeler vardır. Ezberleme artist portreleri. Hiç istemem ki Celâl Esadın simasını belirtecek bir yazıda öyle çizgiler bulunsun. Bir meseleye ayni zaviyeden bakan iki kafa, yekdiğerile çok eziyet çekmeden görüş birliği edebilir; halbuki Celâl Esadla benim anlaşışım hiç böyle değildir. Biz gayet uzun bir tünel açan iki mühendis halinde büyük bir dağm birbirine ters iki yamacından yola çıkanz: Lâkin birçok karanlık eşeledikten sonra görürüz ki tam kar,?! karsıva gelmisiz! derdi: «Kültür demek, merak ve tecessüs demektir.» Nekadar doğru! Bunun en gerçek delillerinden biri Celâl Esaddır. Acıklı şey; dünya yüzünde türeyip sönen milyarlarca insanın çoğu değil başka iş yapmak tabiate bakmağı bile beceremez. Ve bunu bile öğreriemeden solup gider. Haydi kâinab anlamıyoruz; pekâlâ; lâkin acaba ona bir göz gezdirmek de mi elimizden gelmez? Galiba öyle! Toprağa, suya, yaprağa, böceğe, insan vücudüne, gök ummanlarına, ruh dediğimiz esrar ikliminin garabetlerine merak edip de düşünenler, küre üzerinde daima zavallı bir azlıktan ibarettir. Ne yaparsmız hakikat bu: Alelâde bir dükkân camlığının değil yalnız moda düşkünü bayanlara birçok mahluk için kehkeşandan daha cazibeli bir sahne olduğunu bilirsiniz. San'atın afyonile tiyatroda, sinemada sarhoş kesilen seyircilerin çoğuna bakın; bunlar kendi başlanna kaldıkları zaman, küre üzerinde yüzüne bakılacak bir santimetre murabbaı yer zor bulurlar. Doğrusu hazin mahrumiyet! Bakan, gören, arayan, mütehayyir olan, düşünebilcn adamdır ki zekâ hayatını, san'at hayatını yaratır. Celâl E«adm kafası ise beşer malumatı içinde tıpkı EvIiya Çelebiye dönmüştür. Çabucak sezersiniz ki bu meraklı ruh elinde asâ ve sırtında aba diyar diyar geziyor. Hind masallarmdaki demir çarıklı şehzadeler gibi.. Onun irfan ülkesinde girmediği delik, çalmadığı kapı ve çiğnemediği kaldırım mı kalmıştır; onun bildigi birçok şeyden beherine intisab eden adam bızde ne yapar bilmez miyiz?. Hemen arkasına bir mütehassıs kaftanı ve beline bir mütefekkir palası geçirmekten başka! Göğsüne taktığı ilim madalyası da ayrı olarak! Işin tuhafı şudur: Celâl Esad, kafasını miyop adamlar gibi burnundan bir karış ilerisini görtnez bir halde bıraksayd:, belki onu daha çok takdir eden bulunacakh. Bildiğini, daha etraflı öğrenip geniş letmeğe çalıştığı içindir ki malumatı bazı kimselerin hoşuna gitmiyor. Bu neye benzer söyliyeyim mi? Meselâ Mahmudpaşa yokuşunda bir işporta başmda oturanın (galeri lâfoyeti) beğenmemesine! Celâl Esadın zekâsı, biraz da hokkabaz şapkasına benzetilebilir. Onun içinden nasıl tavuk, kordelâ, leblebi, nişasta ve saire çıkarsa aziz arkadaşımızm zekâsı meşhur Kaznöv gibi bize çeşid çeşid marifet göstermeğe kadirdir. Bakanz; bir vakit san'at tarihinin uzak devirlerinde çadır kuran zekâsı, biraz sonra bir peyzajın önüne çömelmiş tabiatle fiskos ediyor. Bugün suluboya resim yapan fırçası, yarm elinde kalem olarak bir ruh krokisi alıyor. Musiki, edebiyat, tiyatro culuk, lugatçilik, elifbecilik, belediyeci lik, şehircilik, san'at tarihi vs. Küçük bir şakaya müsaade eder misiniz? Celâl Esadın biraz kafasını andıran şeylerden birisi cebleridir. Yarabbi ben bu ceblerde neler görmedim. Mektub mu, makale mi, mendil mi, kurabiye mi; hasılı herşey!.. Aziz, çalışkan ve pek verimli Celâl Esad son defa yenı bir nefise çıkardı. Fevkalâde güzel basılan bu fransızca kitab Türk san'atı hakkındadır ve bu gibi mevzulara dair olarak dünyanın en ilerlemiş memleketlerınde bir lüks eseri sayılan bedialar yanında vakarla, şerefle yer alabilir nefaset ve mükemmeliyettedir. Türk san'atınm her şubesini, Celâl Esad, gayet temiz bir fransızca ile medeniyet âlemine tanıtmağa çalışıyor. Ve tamtıyor. Lâkin şunu söyliyeyim; muhterem müellif bu kitabı yalnız telif etmekle kalmadı. Onun resimlerile, krokilerile, tab'ile, tertibile de bütün bu ihtısasların her ince icabını bizza.t kendi tamamlıyarak uğraştı. Muvaffak olamadığı bir yer var; o nokta ki Celâl Esadm her vakit en beceriksizlik gösterdiği noktadır: En meşru ve mutavazı ölçülerde bile menfaat temin edememek!.. Gönlüm diler ki Celâl Esadın kitabı yalnız kütübhanelerimize ziynet vermekle kalmasm. Bilgin ve ciddî mütehassıslar tarafından derin tetkiklere mevzu olsun. Fakat itiraf etmeliyim; Ye'cuc Me'cuc tayfasınm bir kolu da edebiyat ve san'at âleminde yaşar. Hele tenkid sahasında. Bizde münakkidlerin epeycesi güve gibidir. Bir eser içine tıpk; bu mahlukun bir sandığa sokuluşu tarzında girerler. Bu mevzuda da öyle olursa cidden yazık! Belediye Imar bürosuna Aklımızm son mukavemeti Harb olmazsa... Uç koku Buna tasarruf demezler Lâkayd kim? müracaatler arbyor Şehircilik' mütehassısı Prost, Kadıköy ve Üsküdarın nâzım plânlannı ikmal etmiş gibidir. Diğer taraftan şehrin muhtelif jnahallerinin semt semt tatbikat pîânlan da yapılmaktadır. Mütehassıs, Eminönü meydanma son şeklinı vermiş, eski plânda yalnız binaların mevkileri itibarile bazı tadilât yapmıştır. Eski şekil esas itibarile muhafaza edilecektir. 4 numaralı atom Sanayi inkilâbınm ilk safhası pazu kuvvetinin göırdüğü işi makinelere gördürmekten ibarettir. En kaba şe&ildeki makineler bile evvelki basit usulierden daha randımanlı olduğundan dolayı mühendisler yüksek randımanı pek düşünmüyorlardı. Bir makine yardımıie malısulün bin misline çıktığını görenler, makine projelerinde tadilât yaparak randımanı biraz artırmak zahmetine katlanmıyorîardı. Esaslı keşiflerden sonra rekabet yü zünden makinelerdeki tadillerın iktı sadî kıymetleri anlaşıldı. Yirmınci asır Teknolojideki ince tadiller ve yeniiikler üzerinde ciddî araştırmalara sahne olmuştur. Bu araştırmalann en mühına tatbik sahası Metalurji vadisidır. Bir filizden maden istihsalinde maliyet fia tmda yüzde 10 tenezzül, aşmma veya havaya karşı mukavemet gösteren, dahilî mukavemetleri yüksek olan ve daha bir takım mihanikî, harurî ve elektrikî şartlara uygun gelen halitaların keşii bugün teknik âlemin meşgul olduğu mühim meselelerdir. Lâboratuarlarda muhtelif madenlerin mümkün olan kombinezonlarile yeni yeni halitaîar çıkanlmaktadır. Bunlar arasında son zamanda ehemmiyet kesbeden bir maden varsa, o da berilyumdur. Atom cetvelinde numarası 4 olan berilyum madeninin remzi (Be), kesafeti 1,85 tir. Erirme sühuneti 1278 derecedir. Camı çizecek derecede sert ve gevrektir. Yeryüzünde bakırdan fazla (Be) bulunduğu tahmin edilmektedir. Madenin ucuza mal edıimesi için her gün yeni yeni usuller bulunmaktadır. 1923 senesinde bir gramı 60 lira iken 1932 de 30 kuruşa düşmüştü. Bugün bu da düşmüştür. Başlıca kulla nıldığı yer, az miktarda kanştırıldığı, bir takım halitalardır. Saf madenin gevrekliğini izale etmek ve bu madeni tel haline getirebilmek için henüz bir çare bulunamamştır. (Be) nin kullanıdığı işlerden biri, bakır dökümlerde oksijen ve oksıdlerin izalesidir. Eskiden bu maksad için fosfor kullanılırdı. Bakıra yüzde 0,02 miktarda fosfor ilâvesile bakınn elektrikî nakletmek kabiliyeti arttınlır. Bakıra fosfor yerine bu miktarda (Be) ilâve edilirse, bakınn nâkiliyeti daha artar. Bu suretle elektrik işlerinde bakı r dan yüzde 10 ilâ 20 kadar tasarruf edilmiş olur. (Be) den çok iyi halitaîar yapılır. Bakıra yüzde (2.5) miktarda (Be) katıürsa bakırm sertliği altı defa, cer mukave meti beş defa artar. Bu tunca münasib surette su verilirse, yay çeliğine yakın sertlik kazanır. Bu halitadan yapılmış olan bir helezonî yayın üç milyon ıhtizazdan sonra cer mukavemetinin pek değişmediği, bundan yapılmış olan levha on beş milyon defa eğildiği halde kınlma dığı görülmüştür. (Be) tuncu adı prinçten dört buçuk defa, mayşordan üç defa ve fosfor bronzdan iki buçuk defa fazla zora gelebilir. Bu hassalanndan maada (Be) de hava ve suya karşı dayanma hassaları da vardır. Bu hassasından dolayı elektrik anahtarlannda beril tuncu kullanılır. Elektrik, dinamo ve motörlerinin fırça hâmilleri, otomatik telefon yaylan, tayyare tekerleği ve makıne süpaplarının yaylan, cerrahî aletle ri... Be tuncundan yapılır. Demir ve (Be) den yapılan halitaîar havaya ve aşmmağa karşı mukavim ve sert olduklan gibi kolay cilâlanabilir; bunun için aynalarda top namlularmda kullanılır. (Be) nin sırfı ilim tecrübelerinde de yeri var. Bir taraftan Madam Küri'nin kızı Küri ile kocası ve diğer taraftan İngilterede Gadvik ve arkadaşlan bu cevher üzerinde yapmış olduklan tecrübe lerle Nütron keşf ine hizmet etmişlerdır. Bu suretle (Be) yeni fizikte yeni bir yarınm açılmasma sebeb olmuştur. Aklımızın son mukavemeti Müracaatler Şehir plânının hazırlanması ve nâzım plânın tasdik edilmiş bulunması dolayısile birçok emlâk ve arsa sahibleri, kendi mülklerinin vaziyetlerini tespit etmek üzere Belediye îmar müdürlüğüne müracaat etmektedirler. Bunlar, yeni plâna nazaran arsa ve binalarımn vaziyetlerini öğrenerek satış halinde buna gÖre para istemektedirler. Arsalan plâna göre yola veya meydana gitmiyenlere inşaat için müsaade edilmektedir. tstimlâk kanunu, plânı tasdik edilmiş şehirlerde, lüzum görüldüğü takdirde, beş sene müddetle müsaade etmemek ve beş senenin akabinde buralannı mecburî istimlâke tâbi tutmak hakkını Belediyelere vermektedir. Müracaatlerin çokluğu dolayısile, 1mar müdürlüğü, şehrin musaddak plânının kopyelerini Belediye dairelerine talik etmeğe karar vermiştir. Hatta musaddak plân gazetelerle dahi halka ilân edilecektir. Mevki tayininde müşkülât çekilirse müracaat sahibleri Belediye Imar müdürlüğüne sevkedileceklerdir. Üsküdar ve Kadıköyle Boğaziçinin nâzım plânları, sonra ilân olunacaktır. îngiltere burada tayyare f abriyası mı inşa edecek? Londrada çıkan 21 haziran tarihli Daily Express gazetesinie okunmuştur: «tngiltere, müttefikimiz Türkiyede en son model tayyarelerin imaline aid bir anlaşmayı nihayete erdirmiştir. Ingilterenin Ankaradaki hava ataşesi Corc geçen hafta Londrada Türkiye hududları dahilinde imal edilecek tayyareler hakkındaki anlaşmanın teferriiatile meşgul otmuştur. Bu teferrüatın mahiyeti biliamemektedir. Yalnız İngiltere Hava Nezareti ihtira beratı Ingiltereye aid olmak üzere bu fabrikaların Türkiyecre inşasına müsaade etmiştir.» Bu münasebetle Daily Express gazetesi şu mütaleaları ilâve etmektedir: «Türkiyede kurulacak bu fabrikaların Avrupadan gelecek tayyarelere hedef olmaları güçtür. Fakat Türkiyeyi üssüîhareke yapacak tayyarelerin birkaç saatte hiç durmadan, Balkanların, Macaristanın, eski Avusturyanm ve Almanyanın üzerine uçacağı muhakkaktır. İngiliz tayyarelerile, Leh tayyarelerinin yapacakları müşterek faaîiyetin, teferrüatı ahiren tespit ve tayin edilmiştir.» Ne kış, ne yaz, ne bahar içindeyiz; ne harb, ne sulh, ne mütareke içindeyiz. Havaya bakıyorsunüz, güneş var gibi. fakat uzaklarda bulutlar görünüyor ve derinlerden gök gürültüsü geliyor. Bu, uzaklara yıldırım düşüyor demektir. Siyasî hava da ayni: Tepenizde guya sulh güneşi var, fakat biliyorsunuz ki Uzakşarka havadan bombalar yağıyor. Kırk sekiz saat içinde fizik havanın da, siyasî havanın da bozulmıyacağını kim temin edebilir? Ne Grenviç rasadhanesi, ne de ForeingnOffice! Hiçbir yıl fizik hava ile siyasî hava bu kadar atbaşı beraber gitmedi ve göklerin meçhulile politikanın esran bu kadar elele, vermedi. Avrupa ve Asya milletleri paktlarla, ittifaklarla, garantilerle birbirlerine öyle çengellendiler ki bir harb patlarsa hiçbiri şu mısraın vadettıği keyfi elde edemiyecek: Zevk onun mirsadı ibretten temaşasındadır! Büyük Harbde bitaraf kalarak felâketi mirsadı ibretten temaşa eden mılletler de manzaradan hiç ibret almamış gibi memleketlerini kana boyadılar. (İspanyayı murad ediyorum.) Fransızların meşhur hiccavı Chamfort derdi ki: «Bu dünyada akıllıdan ziyade deli vardır; hatta akılhların bile delilikleri akıllarından fazladır.» Eğer bu sözün içinde de akıldan fazla delilik yoksa insanların gene boğazlaşacaklan muhakkaktır. Bugünlerde insanhk, aklının ve mantığmın son mukavemetlerini yaşıyor. Buna tasarruf demezler s Düğünler, dernekler, ziyafetler ya sak edilince bütün esnafı keder almış. Çünkü «alış verişe kesad girmiş.» Muhakkak ki biz tasarrufu çok yanlış anlıyoruz. İsraf bol para harcamak olmadığı gibi, tasarruf da kirli çıkını bozukluklarla doldurmak değildir. Böyle tasarruf israftan beter dir. Dünyanın tasarrufa en riayetli milleti Fransızlardır; fakat onlar kadar bol para harcıyan, lükse düşkün bir millet de az bulunur. Çünkü, zeki dostlarımız pek iyi biliyorlar ki işlemiyen demir pas tuttuğu gibi, alış veriş sirkülâsyonuna girmiyen para da altın bile olsa kalplaşıyor. Bugün Paris sokaklarına, umumî yerlerine şöyle levhalar asmışlar: «Fazla alış veriş ediniz!» Çünkü bu sayede istihsal, mübadele ve millî servet artar. Biz düğünleri, dernekleri, hediyeleri yasak etmekle birçok yerli istihsalin ve ticaretin mahvına yürümekten başka birşey yapmış olmayız. Memleket esnafınu tüccarını eli böğründe bırakmak tasarruf değildir. Çünkü tasarruf, medenî ihtiyaclarını azaltarak çadır hayatı yaşamaya demezler. Bilâkis, çok çalışıp, çok kazanıp, çok yiyip üste de birkaç kuruş artırmaya derler. Bir adamın bacaklarını kesmekle onun ayaklannı yorganma göre uzatmasını temin etmek mümkün olur ama, adamcağız ebediyyen yatalak kahr! Harb olmazsa./ Peki, harb olmazsa bu kadar silâh, gaz, cephane ne işe yarayacak? Farzediniz ki büyük bir uzlaşma konferansı toplandı, milletler arasında dünya nimetleri daha adilâne paylaşıldı, silâhların terkedilmesine veya adamakılh azaltılmasma karar verildi, elde bulunan teçhizat ve mühimmat ne yapılacak? Bombardıman tayyarelerini anhyorum. Arkalarına vagon gibi bir yolcu salonu takılır ve hava seferlerinde kullanıl.r; dridnotlar da büyük posta vapurları haline sokulur; torpitolar, Şirketı Hayriye gibi Nuh zamanından kalma gemiıer kullanan şirketlere ucuz satılır ve Boğaziçi gibi dar sularda yolcu taşır. Denizaltı gemileri plâjlarda deniz eğlencelerine tahsis edilir. Tüfekler bozulur, tahtalanndan baston, namlularından havagazi borusu yapılır. Ne bileyim ben, en çarpık muhayyilenin icad edeb'lgceği her istihale mümkündür ama şu milyonlarca, yüz milyonlarca imal edilen gaz maskeleri ne işe yarar? Onlan da, hor'umlannı kesip, kışm sert havalannda kukulete gibi başımıza mı geçiririz? Lâkayd kim? Louvre müzesinden Vatteau'nun «Lâkayd» isimli tablosunun çalındığını duyunca düşündüm ve kendi kendime dedim ki: Lâkayd kim? Bu müzenin bekçileri, o tablonun r^evzuundan daha lâkaydmışlar ki vaktile bir tablo daha çaldırmışlardı! SERVER BED1 Bursa Adliyesinde bakılan bir katil davası Bursa (Hususî) İnegölde Hürınüz isminde bir kadının kocası Aoduliah, Hüseyin isminde biri tarafından müteaddid yerlerinden bıçaklanarak öldiirülmüştür. Tahkikat safahatına nazaran Iiü seynin annesi Cemile ile maktul Abdullah gayrimeşru münasebette bulunmaktadır. Abdullah ayni zamanda evlidr ve Hürmüzün kocasıdır. Hal böyle iken, Cemilenin oğlu Hüseyin, bir gün arkadaşı Ahmedle birlikte Abdullahın ka pısı önünden geçerlerken onunla karşılaşmışlar ve aralannda çıkan kavgada Hüseyin, Abdullahı bıçaklamış, Ahmed de Abdullaha bir çelme atarak yere yuvarlamıştır. Hüseyin, Abdullahı yerde iken birkaç defa bıçaklamıştLr. Bu cinayetin muhakemesi Ağırcezada görülmektedir. Şahidler hâdsieyi tamamen böyle anlatmışlardır. Müddeiumumî muavini Reşad Türel de iddiasını serdederek bu gayrimeşru münasp'cetin ve Abdullahın suçlulara hücum etmesınin birpr tahrik kabul edilmesimn ta biî olduğunu bildirmiş, Hüseynin Türk ceza kanununun 56 ncı maddesi d^lâle tile 51 ve 448 inci maddelerile, Ahmedin de 464 üncü madde ile tecziyesıni iste miştir. Müdafaa için muhakeme talik edilmiştir. Bulgaristanda hava hücumlarından korunma teşkilâtları Sofya (Hususî) (Büyük Sımeon) namile ve sivil halkı zehirli gaz ve hava hücumlanndan koruma maksadıle teşkil edilen cemiyet, aym on sefeizin den itibaren büyük bir faaliyet ahasına girecektir. Senelik aidatı 20 leva olan cemiyet azalığma kadın, erkek bü'ün Bulgarlar aza olmaktadır. Ahaliyi hava, kimya ve bakteriyoloji tehlikelerinden koruma kanununa uygun olarak havadan tayyareler afişler atacak ve ahaliyi bu cemiyete aza yazılmaya davet edecektir. Harbiye Nazın General Daskalof «Balkan» tiyatrosunda bir nutuk söy liyecek ve sokaklarda yapılacak niima yişlerle hava tehlikelerinden kooınma usulleri gösterilecektir. Cemiyet, bütün Bulgarlara birer gaz maskesi temin edecektir. Prof. Salih MURAD Mısır Hariciye Nazırı [Baştarafı 1 inci sahifede] vetli bağlaxdır. Bu bağlan bir kat daha takviye eden bu mes'ud fırsatta Mısın temsil etmek şerefine nail olduğumdan dolayı kendimi bahtiyar addediyo rum. Türk ricalile birlikte bütün Türk milletinin bize karşı ayni dostluk ve kar deşlik tezahürlerine şahid olmak bizim için aynca sonsuz memnuniyeti mucib olmuştur. Türkiyede geçirdiğimiz günlerin hatırasım hiç unutmıyacağız. Büyük ve kıymetli şeflerinizin idaresinde tahakkuk ettirdiğiniz mucızeleri gözlerimizle görmekle hususî bir zevk duyduk. Bu ziyaretin iki kardeş memleket münasebatmın her sahada takviye edeceğini ümid eylemekteyim. Fırsattan istifade ederek, muhtere'n gazeteniz vasıtasile bize karşı gösteri len fevl^alâde hüsnü kabulden dolayı Türk milletine minnettarlığımıa bıldirmenizi rica ederim.> Abdülfettah Yahya Paşa üç gün Bükreşte kaldıktan sonra, Belgrada, oradan da Sofya ve Atinaya uğrıyacaktır. Mısır Hariciye Nazın, Balkan devletleri tarafından vaki olan davet üzerine Rıımen, Yugoslav ve Yunan hükumetlerile de müzakerelerde bulunduktan sonra memleketine dönecektir. Kayısı hırsızlarının marifeti İzmir (Hususî) Şevki oğlu Hamdı Yıldırırn ve Ahmed namında yirmi yaşlarında iki arkadaş, Kızılçulluya giderek Ali nammdaki çiçekçinin bahçesıne girmiş, ağaclardan kayısı çalmak ıstemiş lerdir. Bu sırada bekçi Rıdvan yetişerek kendilerini yakalamak istemiştir. Hırsızlar kaçmak istemişler, fakat muvaffak olamıyacaklannı anlaymca, Hamdı, tabancasını çekerek bekçiye dört kurşun sıkmış ve zavallıyı ağır surette yaralamıştır. Hamdi ve arkadaşı, vak'ayı müteakib kaçmışlarsa da az sonra yakayı ele vermi§lerdir. 12 seneye mahkum oldu İzmir (Hususî) Bunden yedı, sekiz ay evvel Birinci Kardonda Fethi tütün imalâthanesinde tütün eksperi Hayriyi Tabanca kurşunile öldüren ustabaşı Receb Kosova, Ağırceza mahkemesinde 12 sene ağır hapse mahkum edilmiştir. Hâdise, Recebin işten çıkarılmasından doğmuştu. Topkapı Fıkaraperver müessesesinin senelik kongresi dün ressam Şevket Dağın riyasetinde yapılmış, müessese ve muhit için faydalı olacak bazı kararlar verilmiştir. Bu arada yeni cemiyetler kanununa uyularak yeniden hazırlanan nizamna me de umumî tasvibe iktiran etmiş ve ce miyetin ismi «Topkapı Fakirlere Yardım Cemiyeti» olarak değiştirilmiştir. întihabından bugüne kadar cemiyet ve muhit için cidden faydalı mesai sar feden, bir sene zarfında da 15 lirası Sular idaresine verilen su parası olmak üzere topyekun 56 lira gibi ayda beş liraya bile varmıyan bir masTaf yapsrak bütün idare ve hayır işlerini basaran idare heyetine teşekkür edilmiştir. İki saat kadar devam eden bu kongre iptidasından sonuna kadar hıçkmklarla geçmiş, her yapılan işte.her düşünülen hayırda müessis merhum doktor Galib Hakkınm aziz hatırası teessürleri artır mıştır. Kongre, Erzurum meb'usu Nakiye Elgünün reisliğindeki idare heyetini ipka etmiştir. Topkapı Fıkaraperver cemiyetinin kongresi Niğdede bir katil asıldı Niğde (Hususî) 937 senesinde bir kavga esnasında iki kişiyi öldüren, bir kişiyi yaralıyan Kiledere köyünaen Said hakkında verilen idam hükmü hükumet meydanmda infaz edilmiştir. Faztl Ahmed AYKAÇ

Bu sayıdan diğer sayfalar: