15 Ekim 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

15 Ekim 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

VUIVIHUKIYET 15 BMncîfeşrîn 1939 arkadaş İstasyon memuru İstanbula ancak üç saat sonra tren olduğunu söyleyince Mehmed Hurşid Bey fena halde kızdı. Söylene söylene kapıdan dışan çıktı. İzmit, hoş yerdi, güzel yerdi ama, üç saat orada işsiz, güçsüz dolaşmak herhalde çok cansıkıcı bir şey olacaktı. Hele, eve bir an evvel kavuşup da yemekten sonra pijama ile sedirin üstüne uzanmak arzusu burnunda mis gibi tüttüğü bir dakikada... Herhalde üç saat istasyonun tahta kanapeleri üstünde pinekleyemezdi. Zaten romatizması bugünlerde hafiften yoklamaya başlamıştı. Taş döşeli yere yalın kat ayakkabısı ile basıp duracak olursa âkıbetinin yatağa düşmek olacağı muhakkaktı. Küçük bavulu elinde çarşıya doğru yürümeğe başladı. Epeyce gittikten sonra önünde bahçemsi bir sed bulunan kahve gözüne çarptı. Ortalığı hafifçe ısıtan güneş sedin üstüne dizilmiş iskemleleri ılık şualarile tatlı tatlı yıkayordu. Henüz yeni yetişen bir iki fidanın süslediği köşede kır saçlı, orta yaşlı bir adam yarı uzanmış vaziyette keyifli keyifli nargilesini fokurdatıyordu. Mehmed Hurşid Bey bu kaygısızlığa imrendi doğrusu... Kenarları yıkılmış toprak merdivene tırmandı. Kırsaçlı adamm yanına doğru ileriledi. Bavulunu bir kenara koydu, bir iskemleye oturdu. Orta yaşlı zatın kendisine dikkatli dikkatli bakmakta olduğunu fark etmesine rağmen aldırmadı. Cebinden tabakasını çıaknp bir sigara yaktı. Kır saçlı adam birdenbire doğrularak yanma sokulunca o da hafif bir kımıldanma hareketi yaptı. ancak şimdi hatırlayabildim ve görüşmemizden senin kadar ben de memnun oldum... O vakit, Süleyman Çavuş bir elile hemen bavulu yakaladı, öbür elile de Mehmed Hurşidi çekiştirerek basamaklardan indirdi. Saat kulesinin bulunduğu yokuşa tırmanırken sakin ve mütevazi hayatınm teferrüatım anlatıyor, ayni zamanda Mehmed Hurşide de bir takım sualler sorarak onun İstanbulda nasıl yaşamakta olduğunu öğrenmek istiyordu. Hurşid Bey kısa cevablar veriyor, apartımanından, ailesinden kat'iyen bahsetmiyordu. Öyle ya bir gün kalkıp o da misafir geliverirse hali ne olurdu? OHEARE& O »Norma Norma v/ ^ ^ 2 Haftadanberi bütün İstanbul halkının alkışladığı Tvrone " ^ ^ MARIE ANT01NETTE Şaheserler şaheserinin Türkçe sözlü Nihayet iki katlı, dîşı kireç sıvalı bir evin önünde durdular. Süleyman Çavuş kapıdan seslendi: Hatice, Safinaz, koşun... Size eski bir askerlik arkadaşımı, zabitimiz Hurşid Beyi getirdim... Hatice, Süleyman Çavuşun karısıydı. Kısa boylu, şişman, yuvarlacık bir kadmdı. Safinaz ise büyük elli ayaklı, uzun boylu, mısır koçanı gibi yaşlaamış bir kızdı. İkisi de bir örnek basma entari giymişler, beyaz tülbendden başörtüsü örtmüşlerdi. Taşlıkta yemek odası vazifesini gören köşeye oturdular. Kadınlar mutfakta çay ve gözleme hazırlarlarken Süleyman Çavuş Kafkas cephesindeki hâtıralarını uzun uzun anlatmaya koyuldu. Hurşid Bey bunlara kısa ve ihtiyatlı cümlelerle mukabele ediyordu. Süleyman Çavuş, misafirini kolundan yakaladı: O efendim maşallah!. Tam yirmi Dünyada olmaz, dedi, yirmi sene sene sonra ne tesadüf bu!. sonra ele geçirdiğim eski arkadaşımı ve Mehmed Hurşid Bey birdenbire şaşırzabitimi böyle çarçabuk sahvermem. dı: Hurşid Bey, garib yanlışlığın bu nok Affedersiniz, dedi, ben zatıâlinizi taya kadar olan vaziyetini hoş bir sürpriz tanıyamadım... şeklinde karşılamıştı ama, artık iş lâtife Tabiî tanıyamazsınız... Siz o za hududunu geçmiş, cansıkacak bir şekle man ihtiyat zabiti idiniz. Biz de maiyeti girmeğe başlamıştı. Onun için bir az kanizde çavuştuk... Umumî Harbde, Kaf baca bir hareket olacağını pekâlâ bildiği kas cephesinde beraber bulunmadık mı?. halde hakikati açıkça ortaya koymaya ve Durun bakayım, isminizi de hatırlayaca bu suretle fuzulî dosttan bir an evvel yağım... kayı sıyırmaya karar verdi: Mehmed Hurşid... Dostum, dedi, artık sana dogruyu Evet... Dilimin ucundaydı. Ş ™ ^ söylemek mecburiyetinde kaldığım için ben de söyleyecektim... Gözleriniz bana müteessifim... Fakat ne yapayım ki, buhiç yabancı gelmemişti... Fakat sesinizi nu vicdanî bir borc biliyorum... Ben Udaha iyi aldım.. Vallahi beyim, hiç de mumî Harbde ne zabit oldum, ne de Kafğişmemissin... Yanaklann hep öyle kırmı kaseeptasmd* •çalıştım/.. Alelâde bir erzı... Yalnız biraz şismanlamısşın... Eh dim ve Çanakkale ile Suriye cephesinde biz de göbek sahverdik baksana... Genc ç a r p ı ş t ı u w ••^~ lik alâmeti... Başımıza da ruz, biber beSüleyman Çavuş gözünün önünde anraber serpildi... Vallahi çok memnun ol sızın açılan bu yepyeni ufuk karşısmda dum görüştüğümüze.. Ama, sen beni hâ hiçbir hayret ve şaşkınhk eseri göstermelâ hatırlayamadm galiba... Yahu, ben di: Süleyman çavuşum!. Ağabey, diye cevab verdi. Hiç ta Ha.. Sahi, Süleyman Çavuş... Gel canım, burada oturacağımıza eve gidelim... Allah ne verdiyse bir kahvaltı ederiz... Refikam cariyeniz gayet güzel gözleme yapar... Hemşire de çayı ocaga koymuştur şimdi... Dikkat:Seanslar 111.30 4 6 . 3 0 ve9 dadır Bugün her iki sinemada saat 11 seansı tenzilâtlıdır Izmirlilere : Bu film Türkçe sözlü ELHAMRA sinemasında da muvaffakiyetle gösterilmektedir. Sinemalarında lâyık olduğu muvaffakiyeti kazanmaktadır. İPEK Nüshası Fransızca ELEK Nüshası Bugün S A R A Y sineması Bütün zevkleri tatmin ve Küçüklerle buyüklerin takdir nazarlarını celbeden zenjrin ve emsalsiz bir program takdim ediyor: Büyük Valsi kim hatırlamaz ? Aşk Valsinl kim unutabllir ? FAKAT LOREL ve HARDY HARBE GİDİYOR Bu emsalsiz kahkaha Krallanmn Türkçe Sözlü son temsilleri Ağlarcasma güleceğiniz şen ve neş'eli bir komedi Esrar... Heyecan ... Macera... Aşk... Hareket... sergllzeşt ... dolu bir şaheser Mr. MOTO'nun SON KOZU Hindistanın D'ANGKOR ibadetgâhında cereyan eden büyük zabıta romanı. 1867 1900 .1939 L sinemasının Aşk Musiki • Heyecan Ve ilâhî güzellikler filmi. Baş rollerde: YVONNE RINTEMOS PIERRE FRESMAY Musiki OSKAR STRAUSS llâveten : FOKS JURNAL en son Harb havadlslerl. Bugtln saat 11 ve 1 de tenzilâtlı matlneler Pek yakında M E L E K Büyük VALS ZAFERIN1 göl^ede bırakacaktır. İÇKİSİZ S A Z ^ >Bu akşam Beşiktaş SUAD PARK sinemasındai MARKO POLONUN Müthiş Maceraları Gary Cooper : Türkçe Sözlü Ramazan münasebetile her akşam : Tanınmış san'atkârlardan mGteşekkil müketnmel SAZ HEYETl zengin programlarına devam etmektedır. Kıraathanemiz nezih ailelerin salonudur. Telefon : 22308 BORSA KiRAATHANESINDE Ikl bUyUk film blrden PARİS IŞIKLARI Tino Rossi Seanslar: 1 5 8.30 dur. Taksim GÜLNAZ SULTAN Şarkın füsun'kâr gftzellikteri de canlandırlmış 1001 gece maA sallanmn mujıtş§£mi u r TÜRKÇE SÖZLÜ TÜRKÇE ŞARKILI 35 kişilik saz heyeti 40 kişilik mehter takımı 20 kişilik koro heyeti Ayrıca EKLER JURNAL'da Almanlann havadan, karadan, denizden Polonyaya taarruzlan, Bugün saat 11 ve 1 de ucuz halk matineleri •• Sevdlğlm kadını ben öldUrdüm... Nlçln ml ? Sebeblnl anlamak İçin bugün SİNEMASI LÂLE SİNEMASINDA EMIL ZOLA'nın dehasının yegâne temsili (JEAN GABİN SİMONE SlMON)un kudretletinin en büyük şaheseri: Tekmil dünyanın en büyük Fransız filmi Filminde: Alkolik babaların gfinahlarını çeken evlâdların feci hayatını... Kıskanclıkların doğurduğu acı sahneleri ve hakikî hayatı tekmil canlılıkla seyredeceksiniz. İlâveten: En s o n METRO JURNAL harb haberleri, renkli MIKI VALT DISNEY. Bugün saat 11 ve 1 de tenzilâtlı halk matineleri suareler için biletlerinizi evvelden aldınnız. Tel: 43595 H a yv a n ia ş a n i n s a n yaşlarında seven kadınlar nımadığım bir insanı eski bir arkadaşile karıştıracak kadar budala değilim. Henüz bunamadım da... Yalnız, sizin istanbulda olduğu gibi burada da bir çok eğlence yerleri yok... însan cansıkmtısından ne yapacağını şaşınyor... Onun için bazı akMehmed Hurşid Bey, ilk afallama şam üstleri sed kahvesine bugünkü gibi devrini geçirmişti. Yavaş yavaş kendine kuruluyor, gelen giden yolcuları gözden geliyor, soğukkanlılığını topluyordu. Bu geçiriyorum... Şöyle kanı sıcak, cana yaışte bir yanlışhk olduğuna şüphe yoktu. kın birisini gördüm mü hemen kendisine Umumî Harbde o da herkes gibi vatan bu arkadaşlık bahsini açarak yanaşıyohizmetıne koşmuş, askerlik etmişti ama, rum... Biraz gönlümü eğlendiriyor, hoşça hiçbir zaman zabitliğe yükselmemişti. vakit geçiriyorum... Bu suretle bizim durSonra Kafkas cephesinde bulunmamış, muş, oturmuş hemşireye de bir gün belki Çanakkalede ve Suriyede çarpışmıştı. He bir talib çıkar... Bilinmez... Dünya bu!. Nakleden: le Süleyman Çavuş isminde kimse ile sıkı fıkı arkadaşlık etmemişti. Fakat kendisi' ' NURt REF1K ne çok yakın bir tanıdığma benzeterek bu kadar nazikâne muamele eden bir zavallıyı ansızın hayal inkisarına uğratmak istememişti. Sonra önünde öldürülecek tam üç saat vardı. Ansızın, hiç beklenilmiyen bir şekilde neş'elenerek: Yahu, kusura bakma, dedi, seni ^^^^^^^^^^™ 2 0 ve Qİ İ M f R cîllultiOCinrl'l SÖsterilmekte °' an GEORGES OHNET'in büyük eseri ve FRANCOISE Ö U l l l L r l OİIICIIIaoİllUa ROZAY İle PRENS TROUBETZEKOY'un emsalsiz temsilleri Yuva kuracak gencler... Kızlarının ve evladlarının mürüvvet ve saadetlerini görmek istiyen Ana ve babalar Yemişte zahire tüccan Bosnalı Mustafa Gorojdak vefat etmiştir. Cenaze namazı bugün Fatih camii şerifinde kılınacak ve Edirnekapıya defnedilecektir. Allah rahmet eylesin. c ÖLÜM J ANA Hissî,' içtimaî ve ahlâkî şaheserini muhakkak görmelidirler. Mevzuu : Cinayete kadar takib ettikleri bir maceraperestin aşkı için mücadele eden 3 kadın, büyük lüks ... Aşk, haraket ve zarafet filmi* K A L B i (SergePanine) EKLER JURNAL'de Alman ordulannın Polonyaya girişleri, Ingiliz Fransız ordulan ... Harb •^•••^^••••••ı sahneleri .. Bugün saat 11 ve 1 de tenzilâtlı matineler. i^^amm^m^^a^m Haleb • Sancak tskeuderunda Jan R. Kürdi Cumhuriyet Gazetejinln tevzî yeridlr. JEAN PIERRE AUMONT Harbe gltmeden evvel demişti ki: En güzel filmim : Henüz bitirdiğim ve M DURBIN *** Geceyarısı Müşfikle beraber döndü. Daha doğrusu Müşfik onu getirdi. Sarhoşluktan iki tarafına yıkılıyor ve arkadaşının yardımile güçlükle ayakta durabiliyordu. SARAY SİNEMASINDA tıp gözlerini açarak, bir sır söylüyormuş gibi fısıldadı: Müşfik başını salhyarak: Anladık... Maşallah büyük bir hakikat söyledin, dedi. Galib tekrar gözlerini kapadı. Derin derin soluklar alıyor, alnmdan terler sızıyordu. Müşfik, gözleri düşünce ile onun yüzüne dalmış, hareketsiz, bir müddet daha başucunda oturdu. Ve uyuduğuna, daha doğrusu sızdığına kanaat getirince ışığı söndürdü. Ayaklannm ucuna basarak odadan çıktı. Apartımanın merdivenlerini ınerken: «Ne tuhaf adam bu Galib! diye söyleniyordu. Bana hiç birşey açmadı. Meğerse ne dolablar dönüyormuş da haberim yok. Şimdi kafama dank dedi. Demek bu Şahende, Galibden bir çocuğu olduğunu iddia ediyor. Halbuki Galib, Nura âşık... Fakat hayret... Galib gibi adam bu Şahendenin kapanına düşsün!» Acaba Nur dediği kadın da Galibi seviyor mu? Belki de... Evlenecekmiş... {Arkası var) Filmidir. Bu haita Istisnaen salı akşamından itibaren M AL J\ p\ ^ J\ D t L L J\ OTE L ile beraber oynadığım Edebi roman : 4 8 Belki hayatmızın böyle gizli bir tarafma karıştığım için bana kızacaksınız. Fakan ben kendimi, bu mektubu yazmaya mecbur görüyorum. Çünkii Şahende Hanım, bu zavallı kadm, çok garib ve yanhş tahminler yürüterek, benim mevcudiyetimin, sizinle birleşmesine mâni olduğunu zannetmektedir. Şimdi sizden bir ricam var: Bunun nekadar asJsız bir faraziye olduğunu lutfen ona anlatınız. Dostça bir tavsiyem de, dürüst bir insanın yapmaya mecbur olduğu şeyi yaparak çocuğunuzu tanımanız ve bu kadınla evlenmenizdir. Hürmetler... Nur. Haşıye: Büyük bir dostluk göstererek iyı bir neticeye bağlamak için benımîe birlikte uğraştığınız mesele de halloldu. Mehmed Münifle nişanlandık. Yakında sizi düğünüme davet edeceğim.» Galib mektubu bitirdiği zaman yüzü sapsarı olmuştu. Birdenbire yerinden sıçradı, kalktı, yatağın üzerinde oturdu. Boğuk bir sesle: Yazan : Peride Celâl Delirdi mi bu kız ? O serserile nasıl evlenir! diye mırıldandı. Güçlükle yutkundu. Bir anda ağzı kupkuru olmuştu. Ne oluyor bana, diye söylendi, ne oluyor bana? Bu çok fena... Çok fena... Ama, delirdi mi; nasıl olur? Nasıl evlenir onunla!.. Ben, ben... Ağlamak üzere idi. Bunu hissetti. Birdenbire yataktan bir deli gibi sıçradı, eşyaları devirerek, gardrobun kapağını şiddetle kapayıp, askıları yerlere atarak süratle giyinmeğe başladı. Kapıdan çıkarken Hüseyin Efendi ile karşılaştı. İhtıyar adamın elinde yemek tepsisi vardı. Galib onu sanki görmemişti. Sür'atle yanından geçti ve geçerken yemek tepsisine çarptı; tepsi yere, büyük bir şangırtile yuvarlandı ve Hüseyin Efendi haykırdı. O aldırmadı. Hiç birşey olmamış gibi, arkasına bıle bakmadan, koşarak yürüyüp gitti. benim çocuğumdur, kabul... Fakat Nur di? Bilmiyordu. Her halde hâdisede Şaniçin o serserile evlensin? Ah, ben ona hende Hanımın rolü büyük olacaktı. Ah bu kadın... Ah bu kepaze mahluk. Müşgöstereceğim, ben ona göstereceğim... Ve korkunc kahkahalarla gülüyordu. fik son zamanlarda onun hakkmda neler Sonra yüzü değişti, kahkahalan kesildi, duymuştu... Galib başım çevirmişti. Gözleri yarım derin soluklar alarak yüzünü ekşitiyor, örtülü idi. Yüzü fazla solgun görünüyorsesini alçaltıyordu: Hüseyin Efendi ile beraber onu odasına getirdiler. Birlikte genc adamı soy Müşfik, aziz dostum, sen budala du. Gözkapaklan şişmişti. Dudaklarmmağa çalışırlarken, Müşfik, efendisini hiç nın birisin... Nur seni dinlemiyecek, o ada çirkin bir gülüş vardı. Ağır ağır gözböyle görmemiş olan ihtiyar uşağın: «Ne damdan vaz geçmiyecektir. O beni de lerini açtı. Dumanlı bakışlannı genc adaoldu, ne var?» diye yağdırdığı suallere dinlemez. Fakat ben dürüst hareket e mm gözlerine dikerek mırıldandı: cevab yetiştirmeğe çahşıyor: Bunu Nura kim haber verdi? deceğim, bunu ona söyle, dürüst... Çocuğumu tanırım ben... Çocuk benim... Durdu, içini çekti ve gözlerini kapadı: Allah kahretsin, dıyordu. Bu ço Muhakkak Şahende söylemiştir. O cuğun başında bir felâket dolaşıyor. Ne Kabul, evet, benim... Sana kanmı takdir bilmem! Akşamüzeri kulübe geldi. dim ederim: Şahende Galib, nasıl... Be söylemiştir... Ama bu kadın, ama bu kadın... Ah, onu boğmak istiyorum. Garib bir hali vardı. Yerinde duramıyor, ğenmedin mi? Çocuğumun anası be!.. Müşfik, hayretle onu dinliyordu. FaKesik kesik gülüyordu: kendi kendine konuşur gibi durmadan dudaklannı oynatıyordu. Bazı şeyler sor kat genc adamm daha fazla gevezelik e Çocuğumun annesi, çocuğumun andum. Hiç duymamış gibi, cevab verme deceğini hissedince Hüseyin Efendiyi sav nesi o benim... Kanm olacak o benim... dı. Sonra beni aldı. Berbad bir Rum dı: «Şimdi sızar, ben de ışığı söndürüp Daha dur, dur bak neler olacak... Nur... meyhanesine götürdü; içmeğe başladı. O giderim. Sen git, yat, Hüseyin Efendi» Nur... kadar yalvardım, söz geçiremedim. Işte dedi ve Hüseyin Efendi gittikten sonra Birdenbire fırlamış, yatakta oturmuştu. iskemlesini iyice onun karyolasına yak Müşfik, derhal yerinden kalkarak onu bu hale gelinciye kadar içti. Galibi soyup yatağına yatırdılar. Genc laştırdı. Galibin tekrar konuşmağa başla tuttu: adamm gözleri açıktı. Arada sırada ga masını bekledi. Deli olma be yahu! diye bağırdı. rib sesler çıkarıyor ve gülüyordu. Sonra Yat, kalkarsan başın dönecek. Haydi, Ortada kendisinin bilmedigi mühim Müşfığe dönerek dılı dolaşa dolaşa ko şeyler döndüğünü ve Galibin müşkül bir haydi... Biraz uyusan bak ne iyi olurdu. nuşmağa başladı: Genc adam evvelâ çırpmdı, sonra başı vaziyette kalarak bunaldığını hisseder gibi oluyordu. Fakat ne vardı; ne olabilir yastığa düştü. Boynunu geriye doğru uza Bu çocuk benimdir, diyordu, evet,

Bu sayıdan diğer sayfalar: