25 Şubat 1940 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

25 Şubat 1940 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

celse, bu davaya bakan İstanbul yedinci asliye ceza mahkemesi salonunda mı açılacaktı, yoksa İstanbul birinci Ağırceza mahkemesi salonunda mı? Jki rivavet arasında, koridorlardakiler, iki mahkeme kapısı arasından aynlmıyor, adeta bir yan'dan bir yana mekik dokuyorlardı. Diin sabah, her iki ihtimal de tahakkuk etme. di; ilk iki celsesi, yedinci cezanın dar olan kendi salonunda, müteakib iki celsesi de birinci Ağırcezanın daha genişçe olan salonunda geçen bu davaya, dün öğle üzeri, alt katta, İstanbul asliye dördüncü ceza mahkemesi salonunda bakıldı. İntizam ve inzibatı temin maksadile, Adliyenin bu kısmı sofasında, saat on ikiye doğru, polisler koıdon halinde durdular. Bu kor dondan beri tarafa, matbuat mümessille. rinden ve başka bazı alâkadarlarla haTİcden kadm, erkek bir kaç kişiden başka kimse geçemedi. Hâkim İsmail Hakkı Gözeten, dördiincü ceza salonuna geldikten sonra, Müddeiumumî Hikmet Onata muhakemenin başlıyacağı haber verildi, o da indi. Dava edilenlerden «Sühulet» Kitabevi sahibi Semih Lutfi Erciyaş, vekili edib avukat Esad Mahmud Karakurd. la göründü. «Afrodit» i basan matbaa sahibi Kenan Dinçman, yukanda kalmıstı. Mubaşir, bir kaç defa ismile çağırdı. Nihayet memur gönderilerek, yukarı kat koridorunda bulduruldu ve aşağı kata davet olundu. Celsede, ilk olarak Maarif Vekâleti millî talim ve terbiye heyetinin verdiği noor okundu. Bu Tapor avnen. şudur: Afrodit davası {Baş taraft 1 tnct sahlfede) 25 Şubat 1940 CUMHURIYET S Türk birliğinin kültür kaynaklan (Baştaraîı 1 inci sahilede) 1, Bahkesirde 2, Bingölde I, Boluda 5, Bursada 5, Bitliste 1, Çanakkalede 5, Çankmda 4, Çorumda 1, Denizlide 4, Diyarbakırda 4, Elâzığda 10, Eskişehirde 1, Gümüşhanede 1, Hakâride 1, Hatayda 3, istanbulda 1, Izmirde 2, Kastamonuda 4, Kayseride 5, Kocaelide 4, Kırşehirde 3, Konyada 2, Kütahyada 5, Samsunda 2, Siirdde 5, Sıvasta 3, Tekirdağda 1, Trabzonda 1, Toncelinde 4, Urfada 2, Yozgadda 3, Zonguldakta 6 dır. Bu münasebetle bugün bütün Parti teşekküllerinde, Halkevleri ve Halk odalarında büyük merasimler yapılacaktır. Her yerde bayrama C. H. P. Genel Başkan vekili Başvekil Doktor Refik Saydamın vereceği nutukla başlanacaktır. Başvekilin nutkunu müteakıb, her teşekkülde hazırlanan programa göre, yeni Türk cemiyetinin uyanış, toplanış ve gelişmesinde büyük tesir ve rolü olan Halkevlerinin faaliyetleri etrafında konferanlsar, konserler ve temsiller verilmek suretile bayram tes'id edilecektir. PAZACDAN PAZAQA Harb stadyomu Rîze çayına dair Sebilci İlmin mahkemesi Yazan: SERVER BEDt vel riyaziyede en âdi tenasüb meselesinı halletmekten âcizken şimdi en çapraşık temamı tefazulî meselesini şıp diye halledebileceğim. Bir yudum Rize çayı daha içtim ve Arab tarihini baştan başa öğrendim. Hele fincanı bitirince âlimi kül oldum. Fakat bunu ispat için bir vesikar bir diploma lâzımdı. Millî Tasarruf cemivetine giderek istedim: «Biz veremeyiz, Üniversiteye gidiniz!» dediler. Gittim, fakat diplomayı alamadım. Meğerse bunu almak için âlim olmak değil, Rize çayını Rektörün huzurunda içmek şartmış. Beni bu şereften mahrum eden kadere ve bütün ilmime küserek eve döndüm. Öğrendiklerimin hepsini bosaltmak isteyordum. Hemen bir bardak Sey> lân çayı aldım ve kafam boşaldı. Şim size değil, Rektöre hak veriyorum: Se; lân çayı mideyi, Rize çayı beyni dold ruvor. Bazı genclerin kütübhanelere değil de niçin kahvelere hücum ettiklerini «imdi anlayorum. Bundan şikâvet etmekte de haksızsınız. O gencler bir taraftan tavla ve kâğıd oynarken, bir taraftan da Bu güne kadar Almanya ile Fransa Rize cayı içiyorlar: Yani hem eğleniyor, Ingiltere arasında harbin niçin başlama hem de âlim olu'""1". ^aygılarım...» dığı anlaşıldı: Yer yok. İki taraf da harSebilci bedecek yer bulamıyor. Garb cephesi Yedigün mecmuamüsaid değil. Henüz teessüs etmiyen şark sında Yusuf Ziya Orcephesi de pek uzak. Orta şark, meselâ taçın pek güzel bir Iran topraklarında bir muharebe, Firdevsiirini okudum. Adı: si'nin Şehnamesinde olduğu gibi, iptidaî Sebilci. Imzası Yusuf kahramanlık destanlanna sahne olabilir. Ziya Ortaç olunca Modern orduların aldıkları yüksek teknik şiirin güzelliğinde şaterbiye, bu derece iptidaî bir Zaloğlu Rüssılacak bir şey yok. tutuşmak o kadar imkânsız. Fakat dün akşamki Velhasıl, demek ki, muharibler, yergazetelerden birinin sizlikten harbedemivorlar. Stadyom olmıverdiği habere göre, yan bir şehirde ciddî bir futbol maçı yap bu şiir, daha evvel ihtiyar amatör mecmak nasıl mümkün değilse, harb sahası mualarından birine Cemile Konuk imzaolmıyan bir Avrupada da ciddî bir harbe sile gönderilmiş ve tam orada nesrediletutuşmak o akdar imkânsız. ceği zaman Yedieünde çıkmıs. Gazete Öyleyse bu harbin başlayabilmesi için süphe ediyor: Acaba şiir, sahiden Yusuf bir tek çare kalıyor: Yarından tezi yok, Ziyanın mı, yoksa büyük ve meçhul genc Afrikanın cenubunda veya Çinin tenha şair Cemilenin mi? bir bölgesinde geniş bir harb stadyomu Bizce şiirin Yusuf Ziya Ortaça aid olyaptırmak. İki taraf orduları da oraya duğunda zerre kadar şüphe yok. Lisanıngiderler, futbol takımları gibi cephe alır dan, üslubundan, mana ve ifade olgunlular, bitaraf milletlerden mürekkeb bir ha ğundan besbelli. Bu manzumenin o meckem heyeti düdük çalacağı yerde üç top muaya Cemile imzasile yollanmasına geatar ve harb başlar. İki taraf da marifet lince... Bunu da şöyle izah edebiliriz: Yulerini gösterirler. Kaide haricine çıkan ta suf Ziya, o nasibsiz amatör mecmuasınrafa hakem penaltı verir. Mızıkçılık ileri da senelerdenberi şiire benzer bir tek giderse bir top atar ve harbi tatil eder. mısra neşredemiyen edebiyat fukarasma Nihayet, hangi taraf galib gelirse onun sebilci manzumesinin mısralarını sebil etsulh şartlarını öteki taraf kabul eder. mek istemiş. Cemile imzasile yollanan bu Yersizlik yüzünden başlayamıyan bu şiir, bu günkü neslin daha genc ve kardeş harbin başlamasına ve bitmesine bundan nesle bir cemilesidir. Manası da şu olsa daha mükemmel çare yoktur: Bir harb gerek: Türk edebiyatına eserlerini sebil stadyorrru tesis etmek!.. Bir futbol maçi edenlerle kuru çeşme gibi hmtdayanlar le bir muharebe arasında, taktik bakımın ve homurdananlar arasındaki farkın ifa• dan ne fark var? lkisinde de atılan top desi. hedefi, düşman kalesi değil mi? Eğer ihtiyar amatör mecmuasını çıkaranlar Yusuf Ziyadan daha yaşlı olmaRize çayına dair salardı iki nesil arasındaki fark şiirle küBir okuyucum yafür arasındaki farka inhisar ederdi. Fakat zıyor: bu günkü nesle karşı genclik vasfını be«Allah şu Ünivernimseyenlerin 'başında dünkü neslin müsite Rektöründen ratekaidleri var, ki Sebilci manzumesinin zı olsun. Mekteb, mevzuu şairinden daha evvel ve daha fazmedrese görmemiş la yaşamışlardır. Şimdi bu küçük edebî zavallıları cehaletin lâtifenin manası daha iyi anlaşıhyor, depençesinden kurtarğil mi? dı. Hazretin Rize çayı hakkındaki keşfiİlmin mahkemesi ni siz yazdınız. Kim bundan bir fincan Dün telefon çaldı. çerse âlim olurmuş. Geçen gün tecrübesini yaptım. Millî Tasarruf cemiyetinden Bir okuyucu soruyorbir tutam okunmuş Rize çayı aldım, pi du: Afrodit kitabışirdim ve fincana koydum. «Hemen içtim» diyemem. Ellerim titreye titreye nın aslı arabca mıfincanı dudağıma götürdüm. Korkuyor dır? Hayır, dedik, dum: Bir yudum alırsam dünyanın bütün Niçin ilimleri zihnime birdenbire hücum eder fransızcadır. diye korkuyordum. Fincanın kenarına du sordunuz? Son günlerde, Konyalı gibi arabdağımı ihtiyatla değdirdim. Aman Allahım... Dehşet... Karanlık beynimin her cadan başka dil bilmiyenlerin Afrodit ve tarafında pencereler açıldı. İçeriye, ze Fransız edebiyatı tarihi hakkında uzun bellâ gibi eşkiyalar halinde bir takım â uzun mütalealar beyan ettikleri görülülimler giriyordu: Galile'ler, Kepler'ler, yor. Fransızca bilmiyenlerin Fransız edeEflâtun'lar, Sokrat'lar... Fincanı korkuy biyatı hakkında fikir söylemeğe haklarl la elimden bıraktım. Kollarımı yukarı var mıdır? Onlar fransızcayı da, Fransız edekaldırdım: biyatını da, arabca gibi, muhayyele ka«Aman! dedim, üstadlar, ben Ü dar geniş bir dünya zannediyorlar: üyniversite talebesı değilim... Merhamet bu dur uydur söyle! Hakikatte fransızca bilyurun... miyenlerin Fransız edebiyatından tek ke«Fakat baktım ki üstadlar, ipek gibi lime bahsetmeleri, ilmin mahkemesine yumuşak dokunuşlarla, benim zihnime sevkedilmesi lâzım gelen büyük bir suçdünya ilminin sıcacık usarelerini bir an tur. da boşaltıyorlar. Oh... Düşünmek zah İlmin mahkemesi neresidir? metine katlanmadan her şeyi öğrenme Üniversite; beğenemediniz: Talim ;e başladım. Birkaç yudum daha Rize çayı içince anladım ki ben üç bin yedi ve Terbiye. yüz kitablık bilgi öğrenmişim. Biraz evSERVER BEDt Milli talim ve terbiye heyeti raporu cFransız edıblerinden Pıyer Luiz'in Afrodit adh romant, bedii kıymeti haız bir eserdir. Kitabm manası tercume esnasında herhangi bir maksadla tağyir edilmiş değüdir. Eser, insan ruhunun san'at ideahne ve plâstik güzelliğe karşı duyabileceği bedıi iştiyakın şehvet duygularından üstun olabıleceği ve vicdanî uyanışlann ihtiraslar\ yenebileceği tezini de ihtiva etmektedir. Kadim hayatın bir safhasına aid telâkki ve ââetleri tasvir edisi itibarile de tarih ve edebiyat muntesibi yetişkin kimselerin tetkik ve mütalealanna mevzu olabilir. Eser* bu gur.kü cemiyetin âr ve hayâ duygularını zedelemek veyahud büyük okuyucu kütlelermin tabii ve gayritabn cinsî münasebet tasvirlerine karşt tecessüsünü tahrik edetek çok satış yapmak gibi maksadlarla yazrtmamıştır. Heyetimiz; arzolunan mahiyeti itibarile bu kitabın matbuat kanununun 31 inci maddesinin 1 inci ve 2 nci jıkralarüe derpiş edilen eserler arasında mütalea edilemiyeceği kanaatindedir. Bununla beraber; k'tabda cinsî arzu ve münasebetlere taalluk eden parçalann çocuklarîa murahikleri, bedıi kıymeti ve tez üzerinde durmaksızın cinsî münasebet ve cinsî dalâlet sahnelerini tahayyüie süruklemesi melhuz olduğundan, rcmamn mekteb çağında bulunanlara tavsıye edrtenuyeceği, tabiidir.» Müddeiumumî ne diyecek? Buna karşı, dava edilen tarafın, «ne diyeceğiz? Müdafaamızı teyid ediyor zaten!» demekten başka bir diyecekleri yoktu. Ya Müddeiumumî ne diyecekti? Hâkim İsmail Hakkı Gözeten sordu. istanbul Cumhuriyet Müddeiumumisi Hikmet Onat, ayağa kalktı, esasa dair mü taleasını söylemeğe başladı ve «bu keTe duruşmanm sona ermesi münasebetile, esasa girişmeden evvel, romanın miinde ricatını hulâsftan arzetmeği faydalı görüyorum» diye bir mukaddeme yaptıktan sonra romanın mevzuunda, iptidaî zpmanda bile mezmum addedilen sevicilik, fuhuş, katil, hırsızlık, dinî mukaddesata tecavüz gibi ef'al icrası işlenmiş olduğu kaydile, romanın başlıca kahramanları Krizis'le Demetriyus'tan ve diğer tiplerin mütekabil vaziyetlerînden, kendi göriişüne göre, bahsetti. Bu noktada, birden, mütaleenın söylenmesi inkıtaa uğradı. Çünkü, dışarıda yukarı kattan inenlerin kalabalığı izdiham halini aldığından, patırdılar aksediyor, bağırmalar salonu dolduruyordu. Gürültü o derecede şiddetlenmişti ki salondakiler bile Müddeiurr.uminin söylediklerini duymuyorlardı. Pek hakh olarak avukat Esad Mahmud Karakurd: «Hiç bir şey anlaşılmıyor» diye bağırdı. Bu suretle sözü kesilen Hikmet Onat, miibaşire seslendi: Polis âmirlerinden birini çağır buraya! Mübaşirin salondan çıkmasile sivil biı memurun girmesi aşağı yukarı bir oldu. Müddeiumumilik kürsüsüne sokuldu. Müddeiumumiye vaziyet hakkında biı şeyler anlattı. Bu sırada gürültü, patırdı bir kat daha artmakta idi. İstanbul Cumrmriyet Müddeiumumisi Hikmet Onat oturduğu yerden tekrar ayağa kalkarak fetyad etti: Muhakemenin bu vaziyette devamına memunyetimiz imkân görememekte olduğundan duruşmanın diğer bir güne talikini, muhakemenin selâmeti namına taleb etmek mecburiyetindejiz. Buna, «Afrodit» tabiinin vekili Esad Mahmud Karakurd hararetle itiraz etti: Kanunda talik sebebleri yazılıdır. Djşarıda olan biten şeyler, içeriye akseden sesler, gencliğin, bu dava safhalarını dinlemek arzusunu ifadeden, alâka heyecanını tezahür ettirmekten ibarettir. Bu da, hiç bir dava için talik sebebi olamaz. Hususile. matbuat kanunu, neşriyat davalannın görülmesinde azamî sür'ati iltizam ettİTİr. Ben, Müddeiumuminin bu talebinin reddi lâzım geleceği kanaatindeyim. Hâkim Müddeiumuminin talebini reddcderek muhakemeyi yalnız beş dakika için tatil etti. Birkac dakika süren bir fasıla, içeride sükut... Derken, dışarıda gürültünün derece derece yükselmesi üzerine, Esad Mahmud Karakurd da, gitti, genclere, muhakemenin talike uğramasının doğru olmadığını izah ederek kendilerinden sakin ve mutedil davranmalarını ve salonun çok adam alamıyacağını göz önünde tutrnalarını rica etti. Bu sözler Ü7"r'ne güri'ltü bir par<~a yatışmış gibiydi. Bu sırada hâkim İsmail Hakkı Gözeten, şu karan bildiriyordu: « Gerçi iddia makamından, dışarıda bekleyen kalabalık, halk kütlesi tarafından vukua getirilen gürültü sebebile dımışmanın başka güne taliki istenilmekte ise de, taliki icab ettiren haller, kanunda yazılıdır. Lâzım gelen inzıbatî tedbirin ittihazı suretile gürültünün önüne geçilebilmesi mümkün olduğuna göre talika mahal olmadığına kaTar verildi.» Bunun üzerine Müddeiumumî sözlerine devama fırsat buldu: İste, kitabdan bir fıkra okuyorum, dedi. Bu fıkrayı müteakıb, «52 nci sahifeden» diye bir parça daha okuyan Hikmet Onat, «Daha buna mümasil bir çok yerler mevcudsa da, tam kitabın tetkiki uzun sürer. Bu itibarla, şimdi mah kemede çok kapah okuduğum sahnelerden gayrisini okuyamamak mecburiyetinde kalıyorum» dedi ve yazdırdı: Şimdi, satır başı.. Açtığımız bu dava üzerine yapılan duruşmalarda gerek suçlular, gerekse müdafi vekili, bu «Afrodit» in san'at eseri olduğunu, kıymetli ediblerin bunu tasdik ve teyid ettiklerini, bu itibarla kendilerinin Müddeiumumi likçe yapılan takibden hayrete düştüklerini ilâh. Bu sırada koridorlan dolduran genclik^ hep bir ağızdan şu tekrarlamayı haykırıyordu: Afrodit.. Afrodit... Afrodit.. Afrodit.. Afrodit Müddeiumumî, salonda bulunan bir memura döndü: Gidin, söyleyin de kalabalığı cümle kapısından dışanya çıkarsınlar Mah keme salonunun, daha fazla samiini istiab haddi yoktur. İmkânsız bir şey için boyuna ısrarla görültü patırtıya devam eder ,erse, haklarında kanunî takibat yaparım. Umumî bir kahkaha ile karşılanan bu tehdid, dışarıda seslerin kesilmesi şöyle dursun bilâkis hep bir ağızdan «İstiklâl marsı» mn söylenmesine sebeb oldu. Ve müddeiumumî şöyle devam etti: Avukat Esad Mahmud Karakurt Müddeiumumilikçe yapılan takibden hayrete düştüklerini, ecnebileri bizi tayib ettiklerini, senelerce emek sarfile vücudf getirdiğimiz inkılâbın medenî dünya müvacehesinde bu dava ile bir imtihan gs çirdigini sövlemişlerdir. Belâgati lisaniyelerinin takdirkârı olduğum saym meslektaşımın. bu «Afrodit» romanının evvelemirde Fransada ve bitahsis Fransada nasıl telâkki edildiğini tetkik etmeme müsaadelerini rica edeceğim.» Hikmet Onat, bundan sonra ecnebilerien muhtelif muharrir isimleri sayarak ve Dnların yazdıkları kaydile bazı parçalar okuyarak, guya tetkik yollu mütalea sahasını genişlettikçe genişletti. Bu safhada, Fransız edebiyat tarihine aid telifatı mevcud olan ve ehemmiyeti bütün cihanda tasdik olunan G. Lanson'un iki eserinde de, değil «Afrodit» eserinin, bu eserin müellifi Piyer Luiz'in ismine bile tesadüf edilmediğini, Fransız edebiyat tarihi müellifi Alber Tibode'nin de, Piyer Luiz için «elmaslarla örtülü bir nevi çıplaklık romanının bir kari zümresi için yer tutması şayanı hayrettir» dediğini söyleyerek, «şimdi bitiyor» müjdesini vermesine rağmen bu tetkik safhasında daha bir çok misaller sıraladı. (Halbuki Müddeiumuminin bahsettiği Lanson'un Fransız edebiyatı tarihi her sene ilâvelerle basılır. Birkaç sene evvel resimli tab'ında, ikinci cildin 4 1 3 üncü sahifesinde Afrodit hakkında medih dolu satırlar vardır. ^ Fransızcaya ve Fransız edebiyatma vâkıf olanlar bunu pek iyi bilirler!) Bunu müteakıb, «Afrodit» in edebiyat eseri olduğunda ve Piyer Luiz'in edib bir müellif bulunduğunda bugüne kadar müdafaa cephesile arasında ihtilâf mevcud olmadığını, edebî bir eserden dolayı takibat açılması bahsine gelince, bu ciheti edebiyatçılarla değil, meslek sahibi hukukçularla konuşmak lâzım geldiğini ileri süren Müddeiumumî, «edebiyatçılar, bir eserin heyecanı bediî verecek anasın lâfziye ve bediiyeye malik olup olmadığını anlarlar, takib ve toplama ise, kanunda yazıh müstehçeniyetten neş'et etmiştir. Bu ciheti edebiyatçılar değil, ancak o mesleğin müntesibleri olan hukukçular anlayabilirler.» gibi bir iddiada bulundu. Müddeiumumî Hikmet Onat, bundan sonra 1 mayıs 1939 tarihinde Ankarada tekmil Türk edib ve muharrirleri mümessillerinden mürekkeb ve Maarif Vekili sayın Hasan Âli Yücelin başkanlığında toplanan birinci Türk neşriyat kongresi müzakerelerinden çıkardığı bir kaç sözü «mücmelen arzedeceği başlangıcile, kongre azasından Refik lncenin söylediklerinden bir kısmını okurken, «burada hatib, hatta bacağının bir miktan açık kadına dahi işaretle, bunu müstekreh gördüğünü söylemiştir.» dedi. Esad Mahmud Karakurd, celsenin başmdanberi olduğu gibi bir yandan aynen not ahrken, bu noktada başını akldırdı; ve anlamamış gibi görünerek: «Müstekreh» mi buyruldu? Evet! Müddeiumumî devamla muharrir Nureddin Artamın bir sözünden de bahsettikten sonra, Türkiye için tercümesi takarrür eden liste olduğu sözile, elinde tuttuğu bir listeyi mahkemeye vererek, «burada değil Afrodit romanı, onun muharriri Piyer Luiz'in ismine bile tesadüf edemedim. Resmî mahiyetteki bu kongrede, murahhaslar, acaba beynelmilel şöhreti haiz olan dâhi Piyer Luiz'in eserini unutmuşlar mıdır, yoksa kasden mi almamışlardır? Unutmuşlarsa iştihar etmemiş, kasden yazılmamışsa, Türk milleti için nâfi görülmemiş olduğunu ispat etmez mi?s> dedi. Ankaradaki kongre zaptını da mahkemeye vererek, Pariste 2122 mayıs 908 de, 4 mayıs 910 da, 12 eylul 923 te ve Brükselde 26 haziran 1930 da beynelmilel kongreler toplandığını, Türkiyenin bu sonuncusunda Brüksel maslahatgüzarı Kâmil tarafından temsil oldunduğunu, 15 millet murahhaslarından mürekkeb bu kongrede Rumanya murahhası Rumen teşriî meclisi reisi Mösyö Junesko'nun rapor verdiğini, bütün bu kongrelerde gayriahlâkî neşriyata karşı mukarrerat ittihaz edildigini söyledi, beynelmilel kongrelerden uzun uzadıya bahsettikten sonra Alman müelliflerinden Vilin de bu mevzuda ve aleyhte neşriyatta bulunduğunu ilâve etti ve bu sırada Fransız edibi Viktor Hogo'nun (Müddeiumumî elbette Hügo demek istemiş olacak!) bir beytini okudu. (Tabiî türkçe olarak!) Son beynelmilel kongre mukarreratı neticesi olarak, Türkiyede de hükumetin halen mer'î kanunlara umumî adaba müteallik hükümler koyduğunu ilâve ve Üniversite heyetinin verdiği rapor üzerinde kendine göre mütalealar yürüttü. «San'at, muhitin örf ve âdabına (bu da örf ve âdatına olmalı) göredir, bir yerde mergub olan eser, başka bir yerde merdud sayılabilir. Meselâ, Fransada merdud bir eser Süviyet (tabiî anhyorsunuz: Sovyet olacak!) Rusyada mergub olabilir» dedi. Üniversite heyeti raporunun kendi iddiasını çürütecek mahiyette olmadığı, bir çok cihetleri cevabsız bıraktığı kaydile, bu arada Zonguldak meb'usu Halilden, eski Adliye Vekillerinden halen meb'us Yusuf Kemalden bahsederek Matbuat kanununun 31 inci maddesinin 2 nci fıkrası etrafında mütaleasını tafsil etti. Davadaki raporları tetkik sırasında, «Sultanahmed Birinci Sulh Ceza hâkimliği tarafından ehli hibre sıfatile reyine müracaat edilen Ibrahim Hakkının da, diğer ehli hibre nin de, müstencendir, hükmünü veremiyeceğini, ehli hibrenin bu sözü söyleme sinde kanunî bir salâhiyeti olmadığını, 1 sırf bir sahid sıfatile eserin mahiyeti hakkında fikrini söyliyebileceğini kaydede rek, tekrarla, «müstencendir, sözünü ancak hukuk müntesibleri söyliyebilir» neticesine vardı ve matbuat kanununun maddesinde san'at eserlerine bahşedilmiş olan muafiyetin, Türk san'atkârlarımn eserlerini himaye mahiyetinde bulunduğu, bir Fransız san'atkârının eserine bu himayenin teşmil edilemiyeceği, bununla beraber bu eserden «tarzı tahrir ve üslub itibarile, neşir yani yaymak olmamak şartile, istifadeye kanunî bir mâni olmadığı ve meselâ kütübhanelerde meraklılarının mütalealanna arzedilebileceği» şrklinde bir mülâhaza ile, «zaten biz eserden dolayı değil, eserin neşrinden yani dağıtılmasından dolayı takibata tevessül ettik, yoksa bu eserin de edebî üslubundan, alâkalılarma istifade kapıları açıktır» dedi: Harb stadyomu Şehrimizdeki Halkevlerinde Eminönü Halkevinde merasime bugün saat 14,45 te başlanacak, Halkevi orkestrası istiklâl marşını çalacak, Başvekil Refik Saydamın Ankarada vereceğı nutuk radyoda dinlendikten sonra, Halkevi Başkanı Agâh Sırn bir nutuk söyliyerek Evin muhtelif senelerinin faaliyetini anlatacaktır. Halkevi azaları tarafından şiir okunup, orkestra tarafından verilecek konser dinlendikten sonra amatörlere mahsus fotoğraf ve resim sergisi açılacaktır. Gece yapılacak toplantıda da «Şeriatçesb adlt piyes temsil edilecektir. Üsküdar Halkevinde yapılacak merasimde Halkevi reisi Halkevi ve Halk odalarmın maksad ve gayelerini anlatacak, Halkevi şiiri okunacak, Faruk Üsküdarlı tarafından Üsküdar şairleri mevzulu bir konferans verilecektir. Şişli Halkevinde, mutad programdan sonra Jülide, bir konser verecek, Kenan Sarıer şiir okuyacak, «Mahcublar» piyesi temsil edilecektir. Beyoğlu Halkevinde de geniş bir programla bayram tes'id edilecek, Başvekil ve Ev başkanı tarafından verilecek nutuklardan sonra bir konser verilecek ve bir spor müsameresi tertib olunacaktır. Beşiktaş Halkevinde de ayni şekilde nutuklar ve konser verilecek, şiirler okunacak ve «Tipi» piyesi oynanacaktır. Esasen Hikmet Onatın bu sözlerinin İstanbul Halkevleri ve bir yıllık mesamanası bir türlü anlaşılmamıştı. Zannolunur ki Müddeiumumî «Afrodit» i el yazı isini şu şekilde hulâse etmek mümkündür: Bakırköy, Beşiktaş, Beyoğlu, Eminönü, sile yahud daktilografla teksir edin ve kütübhanelere dağıtın, o zaman muha Evüb, Fatih, Kadıköy, Şehremini, Şile, kemenize lüzum kalmaz!» demek iste Şişli, Üsküdar olarak l»tanbulumuzd& I 1 Halkevi vardır. II Halkevinde 16,182 erkek, 3047 «i Netice olarak, İstanbul Cumhuriyet kadm olmak üzere 19,229 aza vardır. Müddeiumumisi Hikmet Onat, ş\ı talebBakırköy, Beyoğlu, Eyüb, Kadıköy de bulundu: Eserin bizatihi müstehcenliği, ehli Halkevlerinin köycülük şubesi köylere 1 8 hibre sıfatile raporu imza eden yeminli gezinti yapmış, bu gezintilere 3844 aza edebiyat profesörlerinin, mütehassıs sıfa iştirak etmiştir. Muhtelif mevzulara aid 285 konferans tile değil, birer ferd sıfatile vâki şehaverilmiş, bu konferanslan 77,607 vatandetleri ve Millî Talim ve Terbiye heyetinin Rapordaki beyan ve mütaleaları ve daş dinlemiştir. 153 konser verilmiş, bu konserlere san'at eseri telâkki edilemiyeceği, mevzuun hiçbir ferde, bunda edebiyat mün 51,866 kişi gelmiştir. Yalnız Kadıköy tesibleri de dahil olmak üzere istifadeli Halkevi tarafından beş sinema gösteril bir şekilde olmıyan kanunun suç addettiği miş, bunlan 8000 yurddaş seyretmiştir. Halkevi repertuarına dahil eserlerden fiillerden ibaret olması ve bir Fransız muharririnin müstehcen san'at eseri bulun 341 temsil verilmiş, bunlan 142,699 kişi ması, matbuat kanununun 31 inci mad seyretmiştir. 75 bayram yapılmış, 140,095 kişi baydesinin 2 nci fıkrasını tetkik eden meb'us Halil ve Yusuf Kemalin evvelce Meclis rama iştirak etmiştir. 44 çayh dans yapılmış, 1 1,291 kişi gelteki izahlannı muhtevi zabıtname ve keza örf ve âdaba mugayir eserlerin şiddetle miştir. Ev salonlannda 66 nişan, nikâh yapıltakibine müteallik olup hükumetimizin de iştirak ettiği beynelmilel kongre mukar mış, ailelerinden 16,040 kişi gelmiştir. Dördü Eminönü, biri Fatihte olmak reratı, Ankarada toplanan neşriyat kongresi müzakereleri, müstehcen yazı ve re üzere beş şölen yapılmış, bu toplantılara simleri muhtevi kitablar, kezalik 647 kişi gelmiştir. 18 balo verilmiş, 7003 kişi gelmiştir. Larustaki bu esere aid yazı münderiResim, yerli malı, elişleri, kitab sergisi catları delâletile ve suçluların sa rih itiraflarile, zabıt varakaları münderi olarak 12 sergi açılmış, bu sergileri catlarile, açıkça anlaşılmıştır. İşbu müs 1,900,034 kişi ziyaret etmiştir. tehcen eseri basmak ve neşirde bulunmak Halkevlerimizde çevrenin ihtiyacına hareketlerine uyan matbuat kanununun göre ulus okullan lisan, riyaziye, usulü 31 inci maddesinin 1 inci fıkrası delâleti defterî, müzik, heykel, fotoğraf, güreş, le Türk ceza kanununun 426 ve 427 nci dikiş, biçki, çiçek, şapka dershaneleri amaddeleri mucibince tayini cezalarını, çılmış, bu dershanelere 3219 erkek, 1828 sulh mahkemesi kararile toplattırılmış o kadm gelerek istifade etmiştir. lan dairei emanette mevcud kitablann da 107 aileye para yardımı olarak bizatihi cürümden madud olmak hasebi 2045,74 kuruş yardım yapılmış, çevredele kanunu mezkurun 36 nci maddesine ki yoksullara 33,989 kilo yiyecek, 3054 atfen zabıt ve musaderesine karar itasını giyecek dağıtılmıştır. Ayrıca ev muayene taleb ve iddia eylerim.» odalarında 390 1 yurddaş muayene edileIddianamenin okunması, saat on beş rek ilâcları tedarik edilmiş, 200 işsize iş buçuğa doğru bitti. Salon, lüzumundan bulunmuştur. Her Halkevinde bir okuma odası varfazla ısınmıştı. Hikmet Onat, iddianamesini okurken, elindeki beyaz mendili, sık dır. Buralarda ilk okul çocuklarından itisık yüzüne götürüyor, ve suratından zırıl baren Üniversite talebelerine kadar okuzırıl boşalan terleri siliyordu. Çok uzun nacak kitab bulunur. Kitab saraylanmızsüren iddianamenin yarısından sonraki da 42.038 kitab vardır. Bir yılda kısmına geldiği sırada, daktilonun değiş 116,552 yurrddaş bu kitablardan faydatirilmesi lüzumu hatırlanmıştı; yorulmuş lanmı°tır. olması itibarile bu iş yapılırken, Esad Beşiktaş Halkevinde balo Mahmud Karakurd da, celseye beş on Beşiktaş Halkevinden: dakika ara verme ricasile, «ben de not 25 şubat 1940 pazar günü akşamı Halketutmaktan yoruldum» demiş, buna karşı yüdönümü şerefıne Evimiz hâkim İsmail Hakkı Gözeten, «Siz ister vimiz parasız bir aile balosu tertib salonlannda cdilmişseniz not tutmayabilirsiniz, Müddeiumu tir. Parti ve Halkevi azaları kardeşlerimiminin iddianamesini, sonradan zabıttan zin aile davetiyelerini Halkevi idare mealmanız mümkündür. Mutlaka şimdi yaz murluğundan almaları rica olunur. mağa mecbur değilsiniz ki...» mukabelesil" celseyi devam ettirmiştir. veriniz, fakat mahkemede de ayrıca okvrrCeUenin son safhalarma kadar, dışarı sunuz, müdafaanızı lisanen de tekrarlardan «Afrodit... Afrodit...» nakaratı ve sınız» diyen Hâkim İsmail Hakkı Göze «hayır.. hayır.. hayır.. hayır..» temposu, ten, önümüzdeki cuma günü saat 16 ya arada bir kesilerek, sonra tekrar tekrar, kadar mühlet verip, dava kaldı. ^alondan dışanya çıkanlar, intizam ve içeride akisler bırakıyordu. Müddeiumuminin mütaleası bitince, inzıbatî temin bakımından sonradan takhâkim, Esad Mahmud Karakurdu müdafa viye edilmiş kuvvetler gördüler. Polis aya davet etti. O, müdafaa için kanunda kordonları ve jandarma safları arasından yazılı beş günlük mühleti istedi, hâkim, geçerek, merdivenleri indiler.. Ve ta dış şimdi de müdafaayı dinlemeğe hazır oldu kapı önünde, Postanenin Adliyece işgal Türk Hekimleri Dostluk ve Yardım Cemiyeti, cüin toplanmış ve yeni cemi. ğunu söyliyerek, ikinci bir davetle «bu olunan kısmımn dış kapısı dışarısında, so yetler kanununa uymak için idare heyetini yedi kişiden beş kişiye indirmeğe" yurun» dedi, fakat vekil, mühlet almakta kakta bile hâlâ neticeyi merak ve alâka • karar vermiştir. Yukarıki resim, dünkü içtimada bulunanlardan bir kısmını ısrar etti. Bunun üzerine, < o halde yazılı ile bekleşenler görülüyordu. I göstermektedir. Şehrimizdeki Halkevlerinin bir senelik mesaisi Türk Hekimleri YardiM Cemiyetinin içtira

Bu sayıdan diğer sayfalar: