6 Ağustos 1940 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

6 Ağustos 1940 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hakkında dtişünceler Türk Dili Tetkik ceraiyetinin bir kaç yıldanberi beklediğimiz hayırh işi nihayet hakikat oldu. Türkçenin en eski ana eserlerinden sayüan «Divanı Lugati Türk. ün birinci cildinin Besim Atalay tarafından yapılan tercümesi kitab halinde ve itinalı bir surette basıldı. Ben arabca bilmediğim için tercümenin arabca metne sadık olup olmadığuu bilmem. Yalnız tercümeye yazdığı uzun mukaddemede otuz beş yıldanberi türkçe ile ve türkoloji ile uğraşmakta olduğunu bildiren mütercimin, bu kadar uzun yıllar ilimle uğraşmanjn herkeste yaratacağı şüphesiz olan ilim ahlâkile, kendinde böyle bir tercüme için salâhiyet görmemiş olsa bu işi eline almıyacağına inanmak benim için zaruridir. Besim Atalayın umumî Türk edebiyatına yaptığı ve bundan sonra yapacağı hizmetlerin en güzeli «Divanı Lugati Türk» tercümesi olarak kalacaktır. Okyanus tercümesinin «Mustafa Asım» adını ebedileştir diği gibi bu tercümenin de «Besim Atalay» a aynı mazhariyeti vermesini temenni ederim. Türk Dıli Yazan: CUMHURİYET 6 Ağustos 1940 Vasıtasız vergiler Gayrisafî irad üzerine konulan nispetler Vasıtasız vergiler kanunu lâyihasma göre; kazanc, buhran, muvazene, hava kuvvetlerine yardım vergileri birleştirildikten sonra, muhtelif meslek ve sanat erbabile serbest meslek sahibleri ve müesseselerin ödeyecekleri vergilere aid nispetler gayrisafî irad üzerine şu jekli almıştır: Münakale Vekâletinin mühim kararları Mersin hattına şilep seferleri yapılacak, İstanbul limanmın plânı tamamlanacak ve kömür depoları ıslah edilecektir Bir müddettenberi şehrimizde bulunan ve bilhassa deniz işleri üzerinde tetkikler yapan Münakale Vekili Ali Çctinkaya dün akşamki trenle Ankaıaya dönmüştür. Ali Çetinkaya birkaç gün sonra tekrar şehrimize gelerek tetkiklerine devam edecektir. Münakale Vekilimizm şehrimizde bulunduğu müddet zarfmda yaptığı tetkikler esnas:nda birçok mühim meseleler üzerinde kararlar verilmiş ve tatbikatına geçilmiştir. hususta evvelâ şehircilik mütehassısı Prost'un mütaleasının almması takaırür etmiştir. Limanlar umum müdürü Raufi Manyas bu hususta Prosfla bügörüşme yapmıştır. Hafta içinde Prostun da iştirak edeceği bir toplantıda bu işe kat'î bir şekil verilecektir. Vekâlet. İstanbul limanmın ıslah ve inkişafı hussuunda ilk fırsatta harekete geçebilmek için umumî programm tamamen hazırlanmasını lüzumlu görmektedir. Siyasî icmal Balkanlılar arasındaki temaslar umanya ve Bulgaristan Baştekilleri Salzburg'da Hitlerle görüşeıek memleketlerine döndüklerindenberi Balkanlardaki meselelerin sıılhan ve anlaşma yoliie halledilmesi için ilk teşebbüsler başlamıştır. Rumanya bir taraftan Bulgaristan ve diğer taraftan Macaristanla müzakereye başlamak Uzeredir. Müzakereleri Almanya ile temasta bulunan devlet adamlan idare edeceklerse de Alman ve İtalyan müşahidleri hazır bulunmıyacaklardır. Bu müzakerelerden Rumanya ile Bulgaristan arasında cereyan edecek olanınm büyük zorluk çıkarmıyacağı ve teferruatuıın şimdiden gayriresıni temas larla hazırlanmış bulunduğu haber verilij'or. Çünkü mevzuu bahsolan memleket Ruraanyanın küçük bir parçasını teşkil etmektedir. Esasen Rumanya ikinci Balkan Harbine kadar bu memleket üzerinde hiç bir davada bulunmamıştu Bilâkis Bulgaristan şimali Dobruca üzerinde hak dava etmekte ve Rusya ile hemhudud olmağa çalışmaktaydı. Rumanya Bul garistanı diğer meselelerin hallinde sıkıştırmak ve müttefiklerine yardım etmek maksadile cenubî Dobrucayı bir nevi rehine olarak elinde tutmaktaydı. Rumanya Besarabya ve şimali Bu kovinayı bilâharb Rusyaya bırakarak bu büyük devletle münasebatuu tabiî bir hale vazettikten sonra cenub komşusu Bulgarlarla münasebatuu tabiî bir şekle soUmakta menfaat görmcktedir. Lâkin Transilvanya meselesi lıiç de cenubî Dobrucaya benzemez. Umunu Harbin sonunda Macaristanın Ruman yaya bıraktığı yerler arasuıda nefsi Transilvanyadan başka Mannaros, Banat ve Transsizya eyaletleri de vardır. Nefsi Transilvanya şark ve cenubu gibi garben de oldukça yüksek dağlarla muhat olduğundan tabiî hududa ma liktir. Fakat diğer eyaletler büyük Macaristan ovasına dahil ve bunu iska eden başlıca nehirlerin boyundadır. Bütün eski Macar eyaletlerinin Macaristana ilhakı büyük bir Rumen ekalliyeünin Macaristana verilmesi manasını ifade edecektir. Rumanya Hariciye Nazıruun Salzburg'dan döndükten sonra Macaristanla olan ihülâfın hallinde ahali mübadelesinin mühim bir esas olacağını haber vermesinden maksadı her iki tarafm tabiî hududlarına dahil mıntakalar arasında ahali mübadelesi yapılarak şimdiki hududlarm değişmcsi ırkî muvazeneyi bozmıyacağuıı ifade olmalıdır. "Divanı Lugati Türkiin tercünesi •önasebetileM ma usulile kelime yapmak tarattandır; hele ben buna şiddetle muanzım. Bir kaç misal: Alâkadarların lutuf kâr davetlerile iki iknî muhadara dinledim. Besim Atalay bu muhadaralarda meselâ (okul) kelimesinin Türk kaidelerine uygun olarak teşkil edilmiş olduğunu ispat edemedi. Ben Be sim Atalayın yerinde olsaydım, ispat edilemiyecek bir dava peşinde koşacağıma, açık kalble itiraf ederdim ve: • Biz şark kültürünü ve medeniyetini bırakıp garb kültürünü almağa karar vermiş adamlarız; bu kelime Wallon dilinde sukoll, sicoll, Provans dilinde escolo, ispanyolcada escuelo, italyan cada scuola almancada schule, ingi lizcede scool, fransızcada ecole, lâtın cede scholo ve eski yunancada, sxol>dir, aslı yunancadır, hemen bütün medenî dillerde yunanca kökünden alınmıştır, biz de öyle yapük, okul, yahud okula dedik» derdim. Besim Atalay Divan tercümesinde de böyle okul nev'inden, hakikî bir iştıkak kaidesine dayanmıyan bir çok sözler kullanmış; bunlardan rasgele derlenmiş bir kaç tanesini yazıyorum. Teğre, diyelek, çözümıemek, kıvanç... Bu teğre sözünü ben bilmıyordura. Elimden geçen bir kaç eski Türk kayr.pğında da görmem.şüm; diyelek ke Unıesi de böyle. Bun'an ancak Türk â'unsine Dil cemiyetinin hediye eltiği Osmanhcadan Türkçeyc Ceb Kjlavuzundr buldum, ve anlayabi'.dim ki bu daire ve dioleche kelimeleıınin Besim Atalayın elinde ve ağzında aîdığı şekillerdır. Bunun selıoLi acaba yabancı kelime kullanmamak azm. mıdir? Böyle iddia edı'e.nez, çünkü IWsün' Atalay gene bu eserinde asığ, asığlaiıinak demiyor da pckâlu faydalan mak diyor, fransızca clan not, kühür k»ıime.erini kullanıyor. Sonra herkes bîlir ki halk «inan olsun», «dayanım kalrnadı» gibi sözler kmlanır da •ınane olsur», «dayancım kılırıadı» denacz. Çünkü dayan, inan sözleri dalıa güzeldir Şu halde neden kıvanc da kı van ve daha doğrusu güven değil. Yeni getirikcek sözün mınluk& güzel ol rnan.ası lâzım? Helî çözümıemek ke Lnesıne gerek mana noktasmdan ge tekse güzellik noktasıııdaıı ne deınek lâzım geldiğini bilmiyurunı. Bu gibi indî keıimelerin bir çok emek ve masrafla çıkarılan bir ilim kitabında yer alması doğru bir hareket ola maz. Çünkü evvelâ bir ilim kıtabı çck ağırbaşh, efendi mlzaclı bir eserdir. Orada ancak âmmece, yahud o ilim müntesiblerinüı hepsince kabul ve tasvib edilmiş kelimeler kullanı'abilir. Böyle yapılmazsa okuyanuı dikkati bu kelimeler yüzünden yorulur, ve asıl kitaba masruf olması lâzım gelen alâka azalır. Besim Atalayın himmeti büyüktür, ümid ve temenni ederim ki bu dostça sözlerime hak verir de, kitabın sabırsızlıkla beklediğimiz iküıci, üçüncü ciltlerinde artık böyle şeylere iltilat etmez, zira hem kendi emeğine, hem yapılan masrafa, hem de kitabım okuyanlarm sarfedecekleri emeğe ve zamana yazık oluyor. ,Besim Atalaydan beklediğimız başka bir hizmet daha var: Divandaki keli melerin başka kaynaklardaki şeki1 ve mana tahavvüllerini göstermek. Bunu tercümenin metninde haşiyelerle yapabilirdi. Fakat bir defa bunu yapmadığma göre üçüncü ciltten sonra ayrıca bir endeks halinde yapmasını da ar kadaşımın değerli gayretinden bekle rim. Yüzde 48 nispetine tâbi olanlar Ali Süha Delilbaşı Av derisi işleyenler, ayna yapanlar, boyahanelerden istimli olanlar, bademyağı yapanlar, baston yapanlar, barsak işleyenler, dokuma imalâthaneleri. galvanizli saçtan kova ve liğen yapanlar, gazoz imalâthaneleri, inşaat levazımı satanlar, kamyon ve sair nakil vasıtqları imalâthaneleri, müteahhidler (sekizinci maddenin birinci fıkrası haricinde kalanlar), kereste satanlar, kireç ocağı işletenler, (muafiyet haricinde kalanlar), madenî eşya üzerine kalemkârlık yapanlar. mobilya imalâthaneleri, meşrubat ve mekulât imalâthaneleri mukavva kutu yapanlar (el makinelerile), peştemalcılar, saçak yapanlar, sabun.imalâthanelerile sair bütün imalâthaneler, şerbetçiler, temirhaneler, tabakhaneler, tıbbî müstahzarat yapanlar, vapur kazanı tamircileri, yorgancılar, trikotajcılar (fanilâ ve çorab yapanlar dahil), tülbendciler, uncular... Mersin hattına ?ilep seferleri Kömür depolan Kömür tahmil ve tahliye tesisatının bir an evvel kurulmasınm birinci plâna almması Münakale Vekâletince takarrür etmiştir. Avrupa harbinin bitmesine intizar edilmeden zuhur edecek imkânlardan istifade edilerek mihanikî tesisath kömür depolarının kuruhnasına kat'î lüzum görülmüştür. Bu gün olduğu şekilde kömürün sırtta ve kol kuvvetile vapurlara verilmesi malızurlu görülmektedir. Kitabın intişarı türkçeyi sevenlerin bir çoğunda olduğu gibi bende de eskidenberi yaşayan bazı düşünceleri tazeledi. Türk munevverlerine bunlan arzetmek istiyorum. Türkçenin sade leşmesi, türkçenin yabancı dillerden tasfiyesi ne demektir? Hiç şüphe yok ki Türk dilinin bu günkü şekli mütefekkiri, âlimi, edebiyatçıyı geniş bir balk kütlesine sözlerini anlatabilmekten çok uzaktır. Filhakika başka dillerde, meselâ fransızcada, geniş halk kütlesi yüksek kültür eserlerini anlayor diye bir iddia ortaya atılamaz, Çünkü bu eserlerin anlaşılması bir dil işi değil, bir alışkanhk, bir uğraşma, bir ihtısas işidir. Fransız halkının yüksek bir kaia terbıyesi almamış kısmı dahi Molyer'i, Rasin'i, Anatol Frans'ı, hele tiyatro eserlerini pek mükemmel değilse bile gene az çok anlar, ve nihayet tadına varır. Halka hitab için bu kadarı kâiidir, zaten. Ondan ötesini lıalkın kendisinden beklemek lâzımdır. Çarhk zamanjnda Rus fabrikalarında çaiışan . işçilerin, ceblerinde, başka memleketlerdeki münevverlerin anlamakta güçlük çektikleri eserleri taşıdıklarını ve yemeklerini yerken bir taraitan da bunlan dikkatle okuduklarını hcıkes bilir. Çünkü o zamanki Rus dili halka ' kendi tadmı tattırmağa muvaffak ol muş bir dildi. Türkçe için bunu söylemek maalesef mümkün değildir. Ne Fuzuliyi, ne Hâmidi, ne Halid Ziyayı, ne Cenabı, geniş bir halk kütiesinin değil, geniş bir münevver kütiesinin bile okuyup tamamile anladığını iddia et mek mümkün değildir. Zaten türkçe nin bu aczi mütearife halini almış bir tneseledir. Ben burada türkçenin sadeleşmesi, türkçenin yabancı dillerden tasfiyesi ne demektir. diye açtığun bir suale cevab vermek için bu umumi çizgileri çizdim. Berum de düşündüğüm şudur: Halkın diünde yaşayan kelimeleri, yazı diline almak, bunlar ahndıktan sonra kalacak olan boşluklar için Türk dil âlimlerinin sayısı pek çok olduğunu söyledikleri, türkçe köklerden, di limizde mevcud, eskiyip unutulmamış, rağbetten düşmemiş iştikak kaideleri ve usullerine göre, yeni kelimeler yapmak. Ben şahsan bu tarzın da bütün mana ve mefhumların tamamile ifadesine yetecek kadar kelime verebile ceğine kani değilim. Geri kalanlar için yapılacak şey halk diline kadar girmiş kelimeleri olduğu gibi muhaiazadan başka bir şey olamaz. Fransızcayı pek iyi bilmiyen bir adam bile, meselâ küçük Larüs"ü şöyle bir yoklayacak olsa, bü1 çok kelimelerin hatır ve hayale gelmiyecek dillerden alındığını görür. Müdekkik bir Türk âliminin de bir çok Arab kelimelerinin türkçeden a lındığını ispat etmek için büyük bir sınama neşrettiğini de hepimiz bili yoruz. Muhtelif dillerin birbırinden kelime almaları herhalde bir fanteziye işi olmamalıdır. Öyle tahmin edilir ki bu bir içtimaî zaruretten doğmuş olacakbr. Öyle olunca Türk dilüıdeki yabancı kelimeler için «kapıyı kapa» diyeceği yerde <babı seddet» diyen müderris efendi kadar kızıl müteassıb olmaya pek de lüzum olmasa gerek. Elverir ki atmak istemediğimiz keüme Türk di linde, maruf tabirile «droit de cite» kazanmış olsun. Besim Atalay bir memleket adamı sıfatile şüphesiz kı kullandığunız Türk dilinin halka hitabdaki aczinin ıstıra bını her münevver gibi derinden derine duymuş bir adamdır. Otuz beş yıldanberi Türk dilile uğraşan bir adamm başka türlü olması mümkün müdür? Yalnız Besim Atalayla bu ıstırabın kaldırılması yollarında bir hayli uzaklaşıyoruz. Ve bu aynhkta ben yainız başıma değilim, bir çok münevverler benim gibi düşünüyor.Türk dilinin kelime teşkili kaidelerini, iştikak usullerini mükemmel bir surette bildiğine şüphe olmı^•an Besim Atalay «babı seddet» diyen müderris efendi kadar tabiî aksi istikamette müteaassıbdır: 1) Türkçe de hiç bir yabancı kelime olmasın diyor; ben bunun mümkün olacağına inanmıyorum. 2) Besim Atalay Türk iştikak kaidelerine vâkıf olduğu halde bunlann dışında kendine mahsus, yahud dilden düşmüş, ortadan kalkımş kaidelerle kelime teşkil ediyor; ben yaşayan köklerden, yaşayan kaidelerle kelime teşkiline taraftarım. 3) Besim Atalay bir nevi benzettne ve yakıştır Mevcud vaziyet dolavısile muvakkaten tatil edilmiş olan İstanbul Mersin Iskenderun seferleri yerine iki şileple aynı hat şilep seferleri yapılmasına karar verilmiştir. Bu suretle bu hatta ticarî münakalât inkıtaa uğramıyacaktır Dün, Denizyolları işletmesinde, bu şilep seferleri için bir toplantı yapıtmış ve Sümer şilepile vatan şilcYüzde 54 nispetine tâbi olanlar pinin bu hatta sefer yapmak üzere kiralanmasına karar verilmiştir. Bu iki Abajur satanlar, bahriye levazımı tişilepin kiralanmasına aid mukavele hacareti yapanlar, bisiklet satanlar, ceviz zırlanarak dün akşam Vekâlete f,önkütüklerinî toplayıp satanlar, cerrah aderilmiştir. letleri satanlar, çuha ve kazmir ve aletstanbul limanı programı lumum kumaş satanlar, çalgılı lokanta Münakale Vekili Ali Çetinkaya, şimve pastane ve kazino ve büfeler (içkili veya içkisiz), çalgılı birahaneler. diye kadar parça parça etüdü yapılmış çiçekten çelenk, sepet, buket ve caire olan İstanbul limamna aid işlerin umuyapıp satanlar, dans yerleri (içki satı mî mesai programı için kat'î ve toplu lan dans mektebleri dahil), dikiş ma bir şekilde tetkiklerinin yapılması hakkinesi ve dürbün satanlar, hazır elbi kında direktif vermiştir. Esasen Sirkeci seciler, elektrik aletleri ve levazımı sa ve Galata liman mıntakalarının etüdleri tanlar, fotograf makinesi satanlar, göz ev\elce yapılmıstı. Üsküdar tarafmın elük satanlar, gramofon satanlar. hırda tüdlerinin de derhal yapılması ve bu vatçılar, halı satanlar, ıtriyatçılar, kabzımallar (idarehane sahibi), kavafiar, kırtasiyeciler, kuyumcular, kürk satanlar, korsa yapıp satanlar, kıravat yapıp satanlar, nüfusu 20,000 ve ddıa aşağı olan yerlerde komisyonculuk yapanlar; (yedinci madde haricinde kalan), manifaturacılar. meyhaneler (çalgılı), mobilya ve buna mümasil her Küçükpazarda Mustafa Nazifi bıçakla nevi eşya satanlar, musiki aletleri satanlar, muşamba satanlar (eşya muha öldürmekten suçlu gemici Hüseynin fazasına mahsus muşamba), oyuncak muhakemesine, İstanbul ikinci Ağırcesatanlar .otomobil ve bisiklet levazımı za mahkemesinde dün başlanmıştır. Davaya göre, Hüseyin, Esma isimli satanlar, porselen ve emaye satanlar seyahat ve spor levazımı, sinema ma bir kızla nişanlanmış. Sonradan, kızla kinesi satanlar, sinemacılar, şaoka ya alâkadar olmamış, Esmanm yanından pan ve satanlar, radyo satanlar, lop uzaklaşmış. Esma da Hasan isimli biritancılar, tuhafiyeciler, tüccar terzilcr, sile evlenmiş. Bunu öğrenen sabık nigeceleyin tütün tacirleri ve imalâthaneleri, tiyat şanlı Hüseyin, çıkagelmiş, saat on bir buçuktan sonra Esma ile rolar, zücaciyeciler... Yüzde 72 nispetine tâbi olanlar Hasanm birlikte oturdukları evin kapısına dayanmış. Bunun üzerine, Es Eczaneler. ma, komşusu Mustafa Nazifin evine Yüzde 120 nispetine tâbi olanlar sığınmış. Mustafa Nazif de Hüseynin sözler Altın ve zikıymet mücevherat satan karşısına çıkıp nasihat yollu lar, antikacılar, mağazalardan mal mü söylemiş. Hüseyin, bundan büsbütün bayaasına tavassut eden ve işbu rr.al hiddetlenmiş ve Mustafa Nazifi bıçaklarm bedellerinin ödenmesinde mal a la kanlar içerisinde yere sermiş. Silivri limanı Münakale Vekilinin tetkik ettiği Silivride muntazam bir liman yapılması için verilen direktifin derhal tstbikatına geçilmiştir. Silivride bir rıhtım da yapılacaktır. ' Fabrika ve havuzların ıslahı Halicde fabrika ve havuzları tetkik eden Münakale Vekili, havuz ve fabrikaların tevsii için hazırlanan projeyi letkik etmiş ve bunlardan bu günkü imkânlar içinde yapılması kabil olacakların derhal yapılmasmı tasvib etmiştir Sabık nişanlı! Eminönö cinayeti Bir adam öldüren ge Maznun Kâzım, arkamici Hüseyin Ağırcezadaşını öldürdüğünü da muhakeme ediliyor inkâr ediyor lanlara kredi açanlar, sarraflar, nci madde haricinde kalanlar). (127 Yüzde 60 ve yüzde 30 nispetine tâbi olanlar 1 İdarehane ve muayenehanelerin de san'at ve mesleklerini yapan diş tabibleri, dişçiler, doktorlar, baytaıiar, kimyagerler, ebeler, a\ukatlar, dava vekilleri, mimarlar, mühendisler, müşavirler ve mütehassıslar ve bu gibi ilmî ve meslekî ihtısaslarile kazanc temin eyleyen diğer serbest meslekler erbabı idarehane, yazıhane ve muayenehaneleri gayrisafî iradlarının yüzde 80 ı 2 Ikamet ettikleri ev veya apartımanlarınm bir kısmını idarehane, yazıhane veya muayenehane ittihaz etmiş olanlarla muayyen bir yeri olmaksızm çalışanların ikametgâh ittihaz ettikieri ev veya apartıman dairesi gayrisafî iradı tamamınm yüzde 30 u. Dünkü muhakemede, suçlu gemici Hüseyin, suçunu aşağı yukarı itiraf etmiştir. Diğer taraftan, mahkemede şahsî davacı sıfatile hazır bulunan Mustafa Nazifin karısı Naciye, teessür ve heyecan tesirile bayılmış, davet olu nan Adliye hekimi Enver Karan tarafından tedavi edilerek ayıltılmıştır. Muhakemenin devamı, şahid çağuıl masma kalmıştır. MAARtFTE Askere alınan maarif memurlarının maaşları Talim görmek üzere askere alınan memur ve müstahdemlerin maaş ve ücretleri hakkında Maarif Vekâleti alâkadarlara yeni bir tamim göndermıştü. Bu tamime göre, maaşlı muallim ve memurların maaşlarının tamamı, müdür ve muavinlerin maaşlarile idaıî ücretlerinin tamamı, ilâve dersi bulunanlarm yamız maaşları, pansiyoniardan ilâve ücretli vazife almış olaniarın yalnız maaşları, başka yerlerden tr.aaş ve ücreti olmıyan yardımcı muallimlerin ücretlerinin tamamı, pansiyon memur ve müstahdemlerinin yalnız aslî vazifelerine aid ücretlerinin tamaını masraf tertibinden ücret alan müstahdemlerin ücretlerinin tamamı verilecektir. Evvelki gün Eminönü meydanında Bayram oğlu Mahmud Demiri bıçakla öldüren rençper Taşköprülü Osman oğlu Kâzım, dün polisçe Adliyeye gönderilerek Sultanahmed üçüncü suih ceza mahkemesinde sorguya çekilmiş ve tevkif edilmiştir. Tanıştığı Fatmanın kendisini bırakıp Mahmudla yaşama sından muğber olarak, Mahmudu öl dürmekten suçlu Kâzım, sorgusunda Fakat mesele gene çok kanşıktır. şöyle demiştir: Bunun için Transilvanyadaki en bü « Biz Mahmudla kavgalıydık, ara yük Rumen fırkası olup tek parti esamızda bir vazgeçti vardı ama onu ben sı kurulduktan sonra bu birliğe giren vurmadım. Meydanda kavga ettik, po ve kabinede dahi Başvekilden sonra cn parlisi lis geldi, beni götürdü. Mahmud, ben mühim mevkii bulunan çiftçi oradan gittikten sonra bir başkasile de lideri Maniu 3Iacaristana arazi veril kavga ederek, onun tarafından vurul mesine karşı şimdiden vaziyet almış tır. Bu hal Macaristanda Rumanyanın muş olabilir! Adliye hekimi Salih Haşim Sönmez, anlaşmağa samimî taraftar olduğuna Mahmudun cesedini Morga kaldırtmış şüpheler uyandırmıştır. Yugoslavya devlet adamlarının Salztı. Mahmudun, yarasının hafif olması ve yaralandıktan sonra Kâzımın ar burg'a davet edilmemesi, bu Baikan kasısıra Balıkpazarına doğru bir hayli devletinin mihvercilerin uzlaştırma sikoşması göz önünde tutulmuş, sar yasetine taraftar olmadığuıa bir delil sayılmaktadır. Esasen Yugoslavj'anın fettiği cehdin ölümde amil olup olmabüyük meseleleri haricî değil dahilidir. dığı anlaşümak üzere otopsi yapılmaMaahaza gerek Almanya, gerek İtalya sına lüzum görülmüştü. Eğer Morg ramatbuatı Yugoslavyada İngiliz propa porunu bu sabah vermiş bulunursa, gandasının müsaid zemin bulduğun Osman oğlu Kâzımın muhakemesine, dan mütemadiyen şikâyet etmektedir. meşhud suç kanununa göre derhal Yeni nizamda cenubi Epirle eski Kosubaşlanacak ve davaya, yaz tatili nö vayı şamil büyük bir Arnavudluk lebetçisi İstanbul İkinci Ağırceza mah sisi tasavvuru bulunduğu işaa edil kemesinde bakılacaktur. miştir. Halihazırda Avrupanın cenubu şarkisinde sulhu sağlamlastıracak en büyük amil Rumenlerle Macarların anÜNİVERSİTEDE laşmaları olacaktır. Tıp Fakültesinde derslere erken baslanıyor Muharrem Feyzi TOGAY Yüzde 156 nispetine tâbi olanlar Barlar. umumhaneler. Zift kazanı parladı Şişlide Hürriyetabidesi caddesinde Muhsineye aid 222 sayılı aparümanın en üst katında, taraça kısmı ziftknirken, içerisi kaynar zift dolu kab yere yuvarlanmıştır. Zift parlamış, yangın çıkmıştır. Ateş, çabuk söndürülmüştür. Ameleden Abdurrahman hakkında taAli Süha DELİLBAŞI kibata geçilmiştir. KüçUk hikâye Ağlama, sevgilim.,. • Gelmiyeceğim, artık gelmiyeceğim. Hatta, sen bu mektubu aldığm zaman ben daha uzaklara gitmiş bulunacağım. • Niçuı? diye soruyorsun, biliyorum. Ağlayışını sesinden anlayorum. Fakat ben, senden vazgeçmeğe karar verdi ğim dündenberi beynimin eridiğini duyuyorum. Beynim işlemiyor; onun içüı sana, meselâ, «ne yapayım, eski kadınım döndü, bense ondan ayrılamam» diye bir yalanla cevab veremiyorum. Böyle desem belki beni daha çok seversin. Tu( ;p, meselâ «gizli bir devlet işi beni uzun bir seyahate mecbur ediyor» desem, beni beklersin; bilmem nekadar.. Ama herhalde beklemek. Yazık değil mi? Gencliğini neye boş yere geçirteyim! «Veremim» desem, eminim, omuzlannı silkersin. Bu fedakârlığın karşısmda da ben, hayır verem olmadığımı itirafa mecbur olurum. «Hiç bir şey söylemeden çıkıp gitsem. daha fena. O zaman benim hakkımda, sevgim hakkında, nekadar kötü, nekadar yanlış şeyler düşünürsün! Halbuki ben sevgimin üzerine hiç bir şüphe gölgesi vursun, asla istemiyorum. • Onun için hakikati söylemekten başka bir şey kalmıyor. Bu hakikat. hazin ve gülünc. bir zavallı adam hakikatidir. Onu ben, şimdiye kadar biraz utancımdan, biraz zâfımdan söylemiştim. Daha doğrusu, düne kadar bu hakikati bu derece ehemmiyetli saymamıştım. «Dün, hatırlarsın, o bol güneş ve bol yeşillik içinde kırda sen koşarken ben sana yetişemiyordum. Ne de fena soluyordum, değil mi? Benimle alay bile etir.iştin.. Tabii içinde kötülük olmadan Sonra deniz kenarındaki o lokantada = • Benim Necmiyem, Şu anda, büyük meydanın köşesindeki ağacm dibindesin, orada beni bekliyorsun, değil mi? Bekliyorsun. Belki de yağmur yağıyordu. Senin tabiî gene şemsiyen yoktur, sular yakandan sızıyordur. Başındaki mavi şapkan mı? O ise. iyi (Kuzum, sen hep onu kullan! Bil=en yüzüııe ne güzel gidiyor!) «Henüz sakin ve eminsin. Henüz içinde hiç bir endişe yok. Belki de, yağmura rağnıen, şimdi çantanı açtuı, küçücük aynanda dudaklaruıın boyasını tazeli yorsun. İşte şimdi karşı sokağa, bakınız, o sokağın ta nihayetlerine kadar inerek bakıyorsun. Sağına bakarken solundan gelen ayak sesine, soluna bakarken sağından gelena, ürkmüş gibi birden başını çeviriyorsun. «Ama ben gelmiyorum. Gelmiyeceğim de... Beni şu bulunduğum yere. dün denberi içimde devleşmiş olan bir irade çivilemiş bulunuyor. Bu irade beni gittikçe katılaştırıyor. Kimbilir, belki de mönr.sız bir karar... Ama hayır, sana bu son mektubu yazmak manasız bu hareket değildir. «İşte, beni göremiyorsun, gidip hani şu vaktile oturup o kadar güzel şeyler konuştuğumuz pastacından telefon ediyorsun. «Telefon nasıl da ötüyor! Bu ses bir haykınşa, bir çağırışa benziyor. Git, git; çalma artık. Yoksa dayanamıyacağım. •Niçin o kadar çabuk kestin? Söyle, niçin? Neden tekrar çağırmadın? Neden tekrar çağırmıyorsun? «Hayır? Böyle olduğu daha iyi. Yoksa, sesini işitseydim, muhakkak... yemeğt; gittik. Boğazın güneş altında oynaşa çırpına, hemen de ayaklanmıza sürtünoek istiyen sularına karşı, sen, biı gene ve sıhhatli gibi yedin. Bense az yedim. Bilmem neden, bir şeyler yüreğimı eziyor, boğazımı tıkıyordu. •Bizimkine yakın bir masada bir gene oturujordu: Esmer, beyazlar giyinmiş. bronz boynunda yakası açık gömlek'.i bu delikanh. (Ben lâciverd bir esvab giymiştim; yakalığım da kolalı idi.> Beyaz kurd dişierile bir elmayı ısıra ısıra yiyordu. «Sen ona baktın ve belki farkında olmadan sen de tabaktan bü elma ahp onun gibi ısırmaya başladın. «Biliyor musun, Necmiye, işte ben. senin o dişlerini öylevçocukça bir hszla elmaya geçirişini asla unutamıyacağım. Caliba ssna içimdeki o derin hüzünle baktım da ondan, bana, « Sen neye yemiyorsun? dedin;sen de yesene! • O kadar parlak, o kadar gül gibi, o kadar gencdüı ki o anda senden hemen hemen nefret ettim. «Çocuk! Ben elmayı öyle senin yediğin gibi yiyemezdim; çünkü benim bütün d'şlerim takmadır. • «İşte sana söyliyemediğim hakikat budur. Tuhaf, değil mi? Biliyorum, sen bu satırları okuyunca güleceksin. • Ne ehemmiyeti var mı, diyeceksin, benim yavrum? Öyle değil, ama.. Khemmiyeti var; hem de çok. «Yirnıi iki yıldır boyuna sigara içişim diş etlerimi harab etti. Yirmi iki yıl: Belki de dün yanımızdaki masada olan ve sana o kadar uzun uzun bakan delikanhnın yaşı. Rüveyde Sinanoğlu 4 Üniversite Tıb fakültesile, Eczacı, Dişçi mektebleri ve Kimya enstitüsü sun sınıflarınm dersleri çok fazla olduğundaıı. Mıliî piyango idare meclisi reisi Nihad bu sene mutad zamandan bir ay evvel derslere >ve stajlara başlanmasına ka Âli Ücüncü, yarın Fener stadmda, ilk rar verilmişti. Bu itibarla mezkur fa defa olaral^ otomatik kürelerh yapılakülte ve mekteb talebeleri memleket cak piyango keşidesine nezaret etmek lerinden gelerek dünden itibaren faali üzere Ankaradan şehrimize gelmiştir. Keşideye, saat 18,30 da başlanacak ve vete geçmişlerdir. Bu smıflara geçmeleri icab eden talebelerden haziran devre 19.30 da nihayet verilecektir. Otomatik sinde muvaffak olamıyanların imtihan kürelerin montajı bitmiş ve dün son ları bu ayın on beşinde başlayacaktır. tecrübesi yapılmıştır. Millî piyango idaresince evvelce 2 3 8 100 ve 1000 iira ikramiye kazanacak olan 42240 numaranın mukadderatı, son rakamlars* göre tayin edilmesi muvafık görülmüştü. Bu defa, daha alâkalı ve daha cazib bir şeldl arannuş ve plânda mevcud bin liralık ikramiyeyi kazanacak (40) aded numaranın altı kürede kırk defa ayrı «Sen, onun sana bakmakta olduğunjn ayrı çalıştırılmak suretile çekilmesi kafcrkmda değilmişin gibi yapıyordun. rarlaştırılmıştır. Belki de beni üzmemek için. Ama ben Keşideye, şehir bandosu tarafından onu da seni de süzüyordum. Onun bana biraz utanmazca ve alayla baktığını da çalınaoak İstiklâl marşile başlanacak va seyirciler arasından arzu edenler trigörüyordum. bünlerrîe dolaştırılacak kordon ucunda» «Öyie iken, onurumu korumak için ki düğmeye ellerile dokunmak suretila ben de birşeyin farkında değiîmişim giküre'eri tahrik edeceklerdir. bi yaptım. Yalnız onurum için değil.. Daha ziyade seni onun gözlerinKonservatuvardan çalınan den kıskanmaya hakkım o'madığma notalar birdenbire kanaat geürdiğim içm. BöyKonservatuarın Beyoğlundaki merkea lece ılk defa gözümü yummuş oluyorbinası bodrum katında depoda bulunaa dum. «Seninle evlenmekle. belki, birJüziye bazı kitab ve notalar geceleyin aşırılböyle gözlerimi yummaya mecbur o'a mıştır. Bunları çuvala doldurup kaçaa hırsız, gürültüsüne koşan müessese bek< cağım. Necmiye. Bu fena bir şey. • Bana, bütün bunların hesaba katıla çileri yetişemeden zemin katma çıkmış, mıyaragını, beni sevdiğini söyleme! Da caddeye açılan kapıdan kaçmıştır. BHa hs oiuz beş yaşında göründüğümü de arkasmdaki bir kulübede " çalınmış Visöv'eiıe! Bunların hepsi beni teselli et tab ve notalardan bir kısmı ele geçmek için söylenmiş sözlerdir. Yaııi sen miştir. Kulübede yatan bir şahsın ifabenl teselliye muhtac görmektesin, de desi alınmıştır. Polis bu hâdisenin fai« lirıi tesDİt etmek uzeredir. mekiir. «SaVın üzülme, yavrum, ve beni arama! Boşuna aramış olacaksın. Hazır bu yeisli cesaretle kararımı vermişken anık bir daha bundan dönmiyeceğim. Nüshan S burushLt. «Ağlama, ya\Tum.. Ne yapalım. bunu Haric TürkJye senin saadetin için yapıyorum. A.Ğlatçio içio ma! Ulvi.» Senelik 1400 Kr. 2700 Kr Alb aylık 750 . 1450 . Necîmiye, mektubu tekrar okudu; son800 • ÜÇ aylık " 400 > '•a cü'erek arkadaşına uzattı: Yoktur. Bü aylık 150 Al, oku şunu! dedi. Sonra ötcki okıtrken ilâve etti: Halbuki ben mahsus yaptnTîtım. Gazetemize gönderilen evrab ve yazıla] Düştfn bir kere: Kocan koynuna girerneşreditsin edilmesln lade edilmeı vt\ ken Jişlerini komodinin üstütv ^ıraklnvaınrlan mes'uliyel fcabuJ olnnmaz. yor... Zengin, zengin ama.. Millî piyango yarın çekiliyor CÎTMWITHIYET piti { Dikkat

Bu sayıdan diğer sayfalar: