15 Kasım 1940 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

15 Kasım 1940 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 15 Ikinciteşrin 1940 Büyük siyasî tefrika: 7 Yazan: GORDON WATERFİELD Feci harb sahneleri içinde dolaşmalar Alman tayyarelerinin pike uçuşları Fransız askerlerini ürkütmüştü Ve herkes boş havalarda Fransız tayyarelerini arayordu Yüzbaşı Massis Sorbonda askerî strateji hakkında bir konferans vei'iyormuş gibi bunları rahat rahat anlatıyordu. Biz dc bu konferansı alâka ile dinlyorduk. Konferans bittikten sonra yazı makinelerimizin başına geçerek cBüyük bir harbin arifesi!» diye yazılar yazmağa başladık. Yanlarımızm Londrada heyecanla okunacağı şüphesizdi. Fakat bu yazılar ancak Almanlarm yarma hareketini başarmaları ve ikinci ordu ile dokuzuncu ordunun rieat etmesinden sonra Londraya varabildi. Fransa ikinci bir Sedan mağlubiyetine uğramakta ve tekrar Loise üzerine ricat etmekte idi. Fakat bu defa memleketi derleyip toplayacak bir Gambetta yok tu! General meşgul! Fakat yüzbaşı Massis ile arkadaşları 14 mayıs günü zaferden emin olduklarını söylüyorlar ve: < İleri mevzilerimizi geri alıyoruz. Almanları müdafaamızıiı ana hattı önünde durduracağız!» Diyorlardı. Yüzbaşı Massis, General Hutzingerin c akşam, yahud ertesi sabah bizi kabul edeceğini ve bizi mümkün mertebe harb sahasına yakın bir yere götüreceğini de söyledi. Fakat General çok meşguldü ve o gece umumî karargâh geri almacaktı. Sonra General Corap'ın geniş bir sahayı işgal eden cephesinin de yarıldığına dair biı takım şayialar dönüyordu. Onun için Generali görmekten ümidi keserek onun henüz neşrettiği emriyevmiyi okumakla iktiia ettik. Emriyevmî, Fransız askerlerinin Majino hattı üzerindeki mevkilerinden kat'iyyen çekilmemeleri ve Fransamn mukaddes toprağını sonuna kadar müdafaa etmeleri lâzım geldiğini anlatıyordu. Emriyevmî kahramanca bir lisanla yazümıştı. Fakat bunu yazan General, altı hafta sonra Fransanın teslim oiduğunu ifade eden mütarekeyi inızalatnıştı! Matbuat mülâzimile birlikte Vouziers'ye hareket ettik. Mülâzimin keyfi hiç de yerinde değildi. Çünkü Fransız sahnesinin tamnmış yıldızlarından b:r kaçınl ertesi gün Sedan'da hazır bulunmak ve çahsmak üzere davet etmis olduğu halde bu daveti ilga etmek mecburiyetinde kalmıştı. Geceyi Vouziers'de geçirdikse de uyku uyuyamadık. Çünkü kamyonlar ve tanklar durmadan cepheye gidiyor ve bunların gürültüleri bizi uyanık tutuyordu. Kasaba, sokaklarda ve umumî meydanlarda yatan muhacirlerle dolmuştu. Herhalde bu ımıhacirlerin lçine katılan ve Fransız askerlerinin harekâtını gözetliyerek, . Almanlara bildiren, bundan başka muvasalayı kesmek için Uğraşan ve sivi! halkı bozguna uğratmağa çahşan bir sürü Alman ajanı da vardı. Fransa, şüpheli yabancılardan korunmak için son senelerde bir sürü tedbirler almış olduğu halde, bu nazik dakikada muhtelif milliyetlere mensub yığm yığın yebancıların istilâsına uğramış bulunuyordu. Bunlar, Majino hattından dahi geçiyorlardı. Bu muhacir istilâsını evvelden düşünmek icab ederdi. Fakat Belçika ve Lüksemburg yolile hareket eden muhacirleri durdurmak için çok geç tedbir almmış ve tedbir almdiğı zarnan da zaten iş işten geçmişti. ikinci ordunun umumî karargâhı geceieyin hareket ettiği ve bizim mukadderatımızla alâkadar olmadığı için biz Vcurziers'de kalarak burada sığınak arayan askerlerle konuştuk ve vaziyet hakkında malumat aldık, kahvahanelerde rasgeldiğimiz askerler Almanların cepheyi yardıklarmı söyleyordu. Bu haberler fena idi. Çünkü Fransız ordusunun müdafaa harbi yapacağı yerde hareket harbine mecbur edildiğini güsteriyordu. Askerlerin verdiği bu malumatı tahkike imkân bulamadığımız için ha kiki vaziyeti umumî karargâlıtan öğreneceğimizi umuyorduk. Askerlerin hepsı de bilhassa Almanlarm pike uçuslarından şikâyet etmekte idiler. Çünkü bu çoşid hücumlara ahştırılmışlardı Tayyarelerin insanın tepesine kadar alçalarak müthiş gürültü içinde bombalar atması Fransız askerlerini korkutuyordu ve askerlerin hepsi: < Fransız tayyareleri nerede?» diye scruyor ve ilâve ediyorlardı: • Alman tayyarelerinden başka tayyare görmedik ve Alman tayyareleri kendi yurdlarmda imişler gibi istedikleri gibi hareket ediyorlardı!» Askerlerin hepsi de yorgun, yıpranık Ve harabdılar. Almanlar, dakika ktıçırmadan bomba yağdirıyor ve Aisne nehri'ie giden yolları ve demiryollan tahıib etmeğe bakıyorlardı. Halbuki Fransızlar da bu yollardan istifade ederek gediği tapamak için cepheye yardım kuvvetleri göndermekte idiler. Oturduğum ote'den çıkarak sigara almak istediğim zaman iki Alman tayyafesinin sokak'ar üzerinde dolaşarak her tarafı mitralydz ateşine tuttuğunu ve benim üzerime geldiğigördüm. Bir lâhza sonra bir sürü adamlarla birlikte yere tızanmış bulunuyordum. Ötede müthiş bir duman EÜtunu yükseldiği için Scott ve Miller i'e vaziyeti anlamak üzere derhal yerden kaiktık ve koştuk. Askerî bir depoya sabet vaki olmuştu ve depo fena halde yanıyordu. Her ikiyüz veya üç yüz metroiuk fasılada bombaların yerde açtığı çukurlan görüyorduk. Deponun etrafmda hararet çok yüksekti ve ikide birde bir infilâk vuku buluyordu. Civardaki bir tarlada bir zabit sırtüstü Ölü yatıyor ve gözleri parıl parıl güneşe doğru dikilmiş duruyordu. Diğer bir tarlada yaralı bir asker «imdad» diye bağırmakta idi. Yardım için koştuk. Yoi üzerirtde ufaktefek teçhtzat parçalarile su şişeleri duruyordu. Alman tayyareleri bir iki deta daha geldiler. Miller'le birlikte yolun kenarmdaki bir hendeğe «tıldık. Fakat Scott tarlaya doğru ileriledi. Talralarda duran inekler sükun içinde gevis getiriyorlardı. [HEM Sehir Haberleri Zamane Adamı Türk Alman TETKİKLER VE TAHLİLLER ticareti Muvakkat anlaşma bu günden itibaren mer'iyet mevkiine Ankaradan gelen haberlere nazaran bundan bir müddet evvel imza ve iki tarafça tasdik olunduğu halde tatbi kına geçilmiyen Türk Alman mu vakkat ticaret ve klering anlaşmaları bu günden itibaren mer'iyete girecektir. Fakat 21,5 miiyon liralık bu anlaşma hakkında dün akşama kadar şehrimizdcki alâkadar makamlara malumat geln:emiştir. Bununla beraber Berlinden bazı malların yola çıkarılraış olduğu dün bildirilmiştir. Yeni anlaşma tatbik olunur oîunmaz gümrükte bulunan bazı Alman malları memlekete girebilecektir. Gene bu anlaşma ilo Almanlar memleketimize 60 lokomotif de verecektir. Bunlar tama men ağır cer lokomotifleridir. Bu an laşrna ayni zatnanda iki memleket arasında muallâk hesablarm tasfiyesini temin edecektir. Almanyadan ithalât yapmak istiyenlerin muayyen kalemler da hilinde olmak şartile talebleri Mıntaka Ticaret müdürlüğünce tespit edilmektedir. Bu talebler ayın 21 inci gümi aksamma kadar kabul edilecektir. NALINA MIHINA! Leonidas'ın torunları ^veCemiyet Zamane adammı tamamile cemiyet mi yetişriyor? Bu tipi vücude getiren sebebler, fizik bir hâdisenin sebebleri gibi tayin olunabilir mi? Ruhî İçtimaî hastalıkalrın sebebleri hakkında sarih tecrübî mutalara ekseriyetle sahib olmadığımızdan bu tipin temsil ettiği kanşık hastahğın da sabit sebebleri bulunmuş bir halde olmaktan uzaktır. Aslî, tâli; umumî. hustısi; zatî. gayrizatî gibi kısımlara ayrılabilecek bir çok sebeblerin toplanması neticesinde husuie gelen bir hâdise olmakla beraber asli sebeblerile arızî sebebleri arasmda kat'i bir tefrik yapmak da güçtür. Bazaıı arızî sebeblerin aslî sebebler kadar rol oynadığı görülmez değildir. Bununla beraber tâbi olduğu sebeblerin çokluğuna ve aldığı şekillere rağmen hep ayni nıayayı gösterir. Bunda verasetin tesiri olmakla beraber cemiyet hayatı içinde kaza.ıılmış ve son derece bulaşık bir hastalıktır. Öyle aileler vardır ki hemen bütün efradı bu hastalığa velâdî bir istidad kazanmışlardu:. Binaenaleyh uzvî ve ruhî verasetin yanmda ruhî içtimaî veraseti de kabul etmek icab ediyor. Zamane adamlarının aile efradma karşı yapılacak dikkatli ve devamlı bir müşahede bu hakikati teyid edecektir. Yalnız irsî zamane adamlığınm ayni sahada ve avni şekilde intikal etmesi nadirdir. Cemiyetin bozuk müesseselerinin devamlı tesirlerile kazanılan ruhî bozukluklar gitgide irsî bozukluklar kadar kuvvet kazanır. Uzvî hastahklarda sirayetin yaptığı tesiri ruhî içtimaî hastahklarda taklid yapar. Normal ve anormal ruhî veraset mutalarile ruhî içtimaî mutalar bu vasıta ile birbirlerine kaynaşırlar. 21*1 Yazan*. Ordinaryüs Profesör M. Şekip Tunç ŞEH1R IŞLERI Yeni belediye talimatnamesi Belediyece yeniden tanzim edilmekte olan zabıtai belediye talimatnamesinin sıhhate muzır mevadda ve gıda maddelerine taalluk eden kısımları ikrnal ve Şehlr Meclisince taedik edil miştir. Bundan sonra da tiyatro ve sinemalara taalluk eden kısımları mü zakere ve intac olunacaktır. atlarlar. Sarih ve muayyen bir istikamette çahşmadıklarmdan içtimaî hayata intıbak kabiliyetleri fevkalâdedir. Zahmetsiz ve mücadelesiz intıbak etmesini pek güzel bilirler, yalnız bu kolay ve çabuk intıbakla kalmıyarak e,traiındakilerini daima aşmağa, çoğunun fevkinde mevki almağa, bunları hükmü altında afallatmak suretile temeyyüz etmeğe can atarlar. Bu gibilerin kolayca türediği cemiyetlerde esasen çabucak maksada varmak pratik bir meziyet sayıldığuıdan nefrete uğramak korkusu da yoktur. Elverir ki cemiyetin en üst kademelerine atlanabilsin. Bu olduktan sonra elbetts sayılacak, hatta büyük bir adam olacak, çabuk atlayıp hükmedemezse kabiliyetsizliğine hükmedilecektir. Bunun için her ne pahasına olursaolsun, bir an evvel «menzili maksuda> erişmek lâzımdır. Hem de arzu ve insiyakları kamçılarcasma uyandıran, sinir ve kafayı feveran haline getirtecek kadar bozan bu ikbal heveslerine mukavemet edecek, taklid ve telkine müstaid olan zamane adamı nnı olacak? Kendini büyük görmek ve büyükliiğün hesabı verilmeden büyük satmak mümkün olduktan sonra uzun ve zalımetli yollardan neye gidilsin? Su başında olanlann suyunea gitmek gibi bir takım zahirî yapmacıklar ahlâk ve liyakati gölgede bırakacak kadar makbul teamüller haline gelirse bunlara riayet etmek kestirme bir dirayet sayılmaz mı? Artık ikbale erişme taızı ve hareket noktası ne olursa olsun bu makbul teamüller aşılmıyarak gösterişler yolunda gittiği takdirde hiç bir mesele kalmamıştır. Ve bir «kast» haline gelen birinci şey hulul edilmek, parlak görünmek istenen muhite baş döndürücü bir sür'atle uymak, onların gördüğü. onlaırn düşündüğü, onların giyindiği gibi giyinmek, canciğer olmak arzusile candan seV'şir gibi görünmektir. Hiçbirinin inanmadığı bu haller «klik» (clitjue) yahud tkast> gayretile deVam ettikçe nihayet her türlü duygudan âri otomatik bir mahiyet alır. Artık herşey yolur.dadır. Zaman geçtikçe oırta adam'arın hürmetlerini kazanmağa ve büyüklüklerine inandırmağa muvaffak olurlar. Ayni zanıanda bunların hududsuz görünen hayranlık ve hürmetleri daima göz yummabr'.a beraber olur. Çabuk mevki kazanmakla cide edilen prestijin gelir ve kıymetini peb iyi bildikleri için rakiblere karşı son derece hassas ve biamandırlar. Ikbalden gelen bu prestii. şahsî ve hakikî bir presti; deci!dir. Şahsî prestij mevki ve ikbal ile b^rlikte buiunabilir ve bunlaria daha çok kuvvetlenebilir, fakat buniarsız da olabilir. Hplbuki mevki ve ikbal r>resHii ?shsî hiçbir kıymet olmadan da olabilir. Yeni bir ihale Tepebaşı Belediye bahçesinin tramvay hattı cephesindeki duvarlarile Şehir Tiyatrosu methalinin geri ahnması ve Tozkoparandan Perapalasm önüne çıkılmak üzere inşa edilen merdivenl yolun mütebaki kısmının ikmali dün Şehir Meclisinee 20.000 küsur liraya müteahhide ihale edilmiştir. Yaralı malııtcirler Muhacirlerden bir çoklarının mitralyöz ateşinc tutulduklannı ve hastaneye götüiTildüklerini haber aldığım için Vouziers belediye resini görmeğe gittim ve onu şehrin umumî meydanmda, son deerce mostarib bir halde buldum. Her gün binleree muhacir gelip geçiyordu. Bunları yedirip içirmek, sortra nakledecek vesait bulmak, son derece büyük bir mesele idi. Belediye reisi, biıi, kızının eahştığı hastaneye götürdü. Ameliyat masası mütemadiyen işlemekte ve bir muhacir ameliyat oldtıktan sonra derhal onun yerine bir başkası masaya yatırılmakta idi. Doktorlar bunların mitralyöz ateşi yediklerini, bomba parçslarile yaralandıklarını söy'ediler ve kendilerile konuşmak isteyip istemediğimi sordular: c Hayır, dedim, hastaları ralıatsız etmek istemem!» Fakat ısrar ettiler: « Rahatsız olmazlar!» dediler ve beni büyük bir koğuşa götürdükr. Burası yaralı kadınlarla doluydu ve burjarm çoğu Ardennes'den gelree Fransızlardı. Çoğu, yol üzerinde mitralyöz ateşine tutulmuşlardı. A'.man tayyareleri ateş açmadan önce alçalmış, muhacirleri görmüş, ondan sonra ateşe başlnmıştı. Ortada hiçbir Fransız askeri yoktu. Henüz kolu kesiien bir adamla konuştum. Yatağı kan içinde yüzüyordu. O da ayni macerayı anlattı. Hastanedş dolaçıyor ve hastalarla konuşuyorken civara bir bomba daha düştü ve hastanenin bütün camları kırıldı. Yaralı crkek, kadın ve çocukların uğradıklan korku ve bozgun görülmeğe değer birşeydi. Fakat doktoriarm verdiği teselli sayesinde korkular sür'atle yatıştı. Hastaneden çıkıyordum. Gene ve mütemadiyen yaraiılar getiriliyor ve doktorlar bir lâhza dinlenmeden çalışıyorlardı. Muhacirler, bulundukları yerde kalmış o'salardı. belki vaziyet bir dereceye kadar istikrar bulur ve doktorlar da Meuse harbinden gelmeğe başlayan yaralı askerlerle meşgul olmak için fırsat kazanırlardı. Fakat hastanede asker almak için yer yoktu. Yollarda rasgeldiğimiz ihtiyar adamlar bir tek şey soruyorlardı: Gidelim mi, kalalım mı? Bunlara oldukları yerde kalmaları ısrarla tavsiye edildiği halde bomba yemek ve Almanların eline düşmokten kurkmak yüzünden bir. yered kalmak istemiyorlardı. Öğleye doğru bir kırtasiyeciden bir miktar yazı makiresi kâğıdı aldım. Sakallı ve siyah elbiseli bir adamdı. Yirmi senedenberi burada çalışıyor ve yirmi sene daha yerinden kımıldamıyacakmış gibi görünüyordu. Fakat o da öğle üzeri siyah şapkasım başına geçiıerek ve bütün eşyasını bir arabaya yükliyerek hareket etti. Zamane adammı cemiyet mi yapıyor, yoksa zamane adamı mı cemiyeti yapıyor, suali ehemmiyetsizdir. Çünkü hiç bir cemiyet zamane adamınm oyuncağı olacak kadar yufka değildir .Fazla olarak yaratıcı zamane adamlan mumla aranacnk kadar nadirdir. Onlar, burada da cemiyetin vasıta ve silâhlarını kullanmaŞa mecbur olması dolayısile gene onun İmar plânları çemberi içinde demektir. Cemiyetin müBelediye İmar müdürlüğü Beyazıd Süleymaniye, Ayasofya, Sultanahmed, c=se?eleri insanlann iştiha ve insiyakÜsküdar ve Beykoz meydanlarının i larını bozacak Örnekler \*ücufle getiremar plânlarını hazırlıyarak tasdik edil c?k bir hale gelmiş ise bunların devamlı mek üzere Şehir Meclisine vermiştir. lelkinleri zamane adamlarını ergeç türeMütehassıs Prost tarafından hazırla tir ve bunlar türkçede sal^ın bir hale nan bu plânlarda mahallî hususiyetler r.elirler: meğer ki cemiyet kendini toplayacak kalkınma hamleleri göstererek gözönünde tutulmustıır. MÜTEFERRIK şiddetle mukavemette bulunsun. Böyle olmadığı takdirde bunlar öbek, İngiltereden sıhbiye otomo • öbck toplanarak birbirlerini yetiştirir. cemiyetin havasını pittikçe bozan içtibilleri geldi maî bataklıklar husuie getirerek rvıhî İngiliz Türk yardım komitesi tara içtimaî zehirlenme salffinlarına elverişli fından hediye edilen dört yataklı son bir yatak teşkil ederler. sistem 24 sıhlıiye otomobili dün Kızılay Bir cokları da kendilerinden evvel tarafından tesellüm edilmiştir. muvaffak olmuşları taklid etmek veva bunların izinden yüriimek surctile ictiAsker ailelerine yardım Asker ailelerine yardım için aylık mnî merdivenin bütün basarnaklarını geliri yüz liradan fazla olanları tayin (*) Tlk yazı 13 ikinciteşrin tarihli eımek üzere her nahiyede bir ehli vü sayımızda çıkmıştır. kuf heyeti teşekkül etmiştir. Bunlar hem ikametgâh, hem de iş mahalleri MAARtFTE itibarile mükellefleri seçeceklerdir. Tahsilât iş yerlerinden yapılacaktır. Parasız yatılı imtihanlarda Memurlar için de bağlı bulunduğu müessese veya devlet dairelerinden her kazananlar yüz lira için bir lira alınmak suretile Orta mekteb ve liselere almacak pabordro tanzim olunacaktır. rasız yatılı talebelerin imtihanlarının neticeleri belli olmuştur. Bütün vilâ yetlerimizde imtihanlara giren tale beden 337 si muvaffak olmuştur. Şeh rimizde imtihana girip de kazanan 45 talebenin isimlerini ve verildikleri I I T r Mezbaha ve diğer mahallerin a mektebleri yazıyoruz: A Vildan Hattatoğlu. Suzan Eğemen, nıonyak ihtiyacını temin maksadile Belediye Peşteden amonyak celbine karar Nebahet Sezer, Gülsüm Çelikil, Mu ammer Girid, Rayegân Batur, İsmet vermiştir. İr Üsküdar Belediyesi temizlik me Güven. Ayşe Gürmen, Yaşar Dinçer, muru Halidin hurda demirleri sattığı Hayriye, Fethiye Tokan. Hayriye Kahaber verildiğinden Belediyece tahki rabalkan (Kandilli kız lisesine), Cahikat yapılmak üzere kendisine işten el de Akdere, Türkân Soral. Nermin Kılıç, Melâhat Özedoğru, Fevziye Batur. çektirilmiştir. •fc Belediye zabıta talimatnamesine Muallâ Erkene, Nermin Turgud (İzmir konulan bir madde ile Belediye. ahşab kız lisesine), Yezdan Dai (Çamlıca kız ve yahut yarım ahşab binaların otel lisesine), Ruhi, Semih. Doğan Öker. veya pansiyon olarak kullanılmasmı Abdullah Yılmaz, Sabah Yiğit. Refik Çelik, Hasan Koars. Şükrü Bıçakçı. menetmektedir. •fr Çukurbostanda yapılacak stadyo Hasan Bora, Vefik Kalkan (Niğde orta ma aid plân alâkadarlarca beğenilme mektebine). Nejad Paker, Emin Heral. Sedad mişti Belediye, mezkur stadyom ijin Hasan YoMaş, Talha Serhuti, Eynaltan. Cihad, Yusuf S°rtbaş, Muhib yeni bir plân yaptırmaktadır. • r Deri İthalât Birliği umumî kâtib Coşkuner, İlvas, Hsldun Ozkardeş, Ali ^ muavinliğine Yaş sebze ve meyva koo Rıza Olcay, Fnver Yassı. Mu7=ifer Özesün (Kastamonu lisesine). Sevfi Aperatifinden Bâdi tayin olunmuştur. verilmi'Oerdir. İf Vali ve Belediye reisi Lutfi Kırdar ruğ (Edirne lisesine) dün Eminönü kazasında mezkur kaza Kazananların birincikânunun iki=;ine k^dar mektpMerinde bulunacaklardır. nın imar işlerile meşgul olmuştur. Bir şahıs, bir eser yahud bir fikrin üzerimizde yap ^ \ tığı bir nevi hâkiI miyet tesiri demek I olan prestij bi ' zim eşyayı ol duğu gibi görmemize mâni olur, bütün muhakemelerimizi felce uğratır. Prestij i tevlid eden amiller bir çok olabilir: Bunların en rnühimlerinden biri muvaffakiyettir. Muvaffak olan her adam ve kendini kabul ettiren her flkir sırf bu haysiyetle söz götürmez olur. Her prestijin gayesi göz kamaştmnak, körleştirmek ve körleşenlerin bu halinden istifade etmektir. Mevki ve ikbalden gelen prestij bu suretle yaman bir rol oynar. Bu presüjle afallamış olan bir sürü zavallılar onu en manasız tezahürlerinde bile elleri patlayıncaya kadar alkışlarlar. Ayni zamanda bu prestijin artınlması için yapılmadık hile ve meharetler, kasd ve taammüdler kalmaz. Çünkü zamane adamı kökleri kendinde olmaktan ziyade dahil olduğu klikten gelen benlik sevdasının bütün gıdasmı bu prestijden aldığı gibi, gitgide kendisini dünyanın bir kutbu ve hikmeti vücudü gibi görmesi de gene o sayede olur. Atlanan kademelerden yukarı çıkıldıkça artan bu marazî enaiyet, çirkinliğin son derecesine kadar varır. Yalnız, erişmek, muvaffakiyeti neticesinde kolaycacık gelen prestîj bir sürü mükellefiyetler doğurarak, dalka\Tjkluk edilenlerle dalkavuklara esır olunmak zarureti hasıl olur. Başkalarmın fevkine çıkmakla elde edilen herşeyi yapabilmek kudreti bunları temsil etmek ve hükmü altına almak vehmini vermek neticesinde daima başdöndürücü bir hal alır. Bütün büyüklüğü bunlarda görmeğe alışmış bir site de deha bile küsufa uğrar. Çünkü dehalarını haykıranların yaygaraları göklere kadar çıkmıstır. Haris olmayıp da insan kalmakla iktifa ederek zamaneye uymıyanlar anlaşümaz mahluklar olmuştur. ektebde, tarih okuduğumuz zaman öğrenmiştik ki Milâddan 480 yü önce muazzam bir Iran ordusu, eski Yunanistana taarruz ettiği zaman, İsparta hükümdarı Leonidas. kumandasındaki 300 kişi ile Tsalyadaki meşhur Termopil geçidini tuünuş ve Iran ordusunu buradan geçirmemek için muharebeye tutuşmuştur. İran hükümdan <Xerxes Hşayarşu,, bir avuc insanın, kendi milyonluk ordusuna koyabileceğini tasavvur etmediği için Leonidas'a bir mektub yazarak: Silâhlarını teslim et! demiştir. İsparta Kralı, bu mektubun altına, Gel de al! cevabmı yazıp İran hükümdarma göndermiştir. Iranülar boğazı zorlanuşlarsa da İspartalılann kahramanca müdafaası krşısında âciz kalmışlardır. Fakat, şimdi Lelüstanda, Norveçte, Holandada, Belçikada ve Fransada olduğu gibi, 2420 yü evvel de, Yunanistanda, bir beşinci kol nıensubu varmış; Efıyalt isminde olan bu satılmı», hain Termopil boğazuıın müdafaa ettiği Snope dağuun arkasından dolaşan bir keçi yolunu İran ordusıına göstermiştir. Termopil müdafikri arkalanndan çevrildiklerini görünce, ölündye kadar dövüsmeğe karar veımişlerdir; fakat, düşmanm sonsuz sayı Ustünlüğü karşısında ölümün yaklaştığtnı gören İsparta Krahntn, son kalan birkaç lokma ekmeği yerken, atkadaşlann<ı «btt akşam Plüton'un evindc yeraek yiyeceğiz» dediğini tarihler yazarlar. (Plüton eski Yunan esaürinde cehennemler kralı ve ölttm ilâhıdır.) İspartalılar, ba?ta Krallan olduğu halde, sonuna kadar dövüserek ölmüşlcrdir. Termopil geçidinde, Leonidas la arkadaşlarının bu kahramanlığını hatırlatan şöyle bir kitabe varmış: «Yoicu, g'ıt İspartaya söyle ki, mukaddes kanunlarina itaat etmek için biz, burada can verdik.* 25 asır sonra, tarih tekerrür ediyor. General Metaksas da, Yunan üslerinin ve sevkulceyşî noktalarmuı teslimini Utiyen İtalyan elçisine bpkı Leonidas gibi, «Gel de al» cevabını vermiştir. Yunan askerleri de, 25 asır evvelki alalannın Termopil geçidinde gösterdiği kahramanhğa Pindos dağlannda nazireler yapmaktadırlar. Arada yalnız bir fark vardır ki o da, Efiyalt gihi, bir vatan haininin cıkmamış olmasıdır. Kıymetli adamlar yapabileceklerini yapar. sonra da göçüp giderler. Zamane adamlan ise yapamıyacaklarını yapmak isterler ve ekseriya kendilerini satmış olmaktan ve nefislerini körlstmekten fazla birşey yapmadan yıkılıp gittiklerinin neden sonra farkında olurlsr. Hele düştükleri zaman görülecek şeydir. Artık topuklarm sesi çıkmaz. gözlerin feri kalmaz. Kollar inik. omuzlar yatıktır. Bir zamanki şişkin balon, şimdi boş bir çuval gibi olmuştur. Başı yerde ve herkesten daha halimdir. Onu evvelce tanımayıp bu halinde göreııler dünyanın en masum adamı 7anr\ederler. Hakikaten de onun aslı ve •ekbaşma hüviyeti biçare bir ikbal hastası olmasıdır. İkbal onu elleri üstünde tuttuŞu müddetçe, o. kenHisinin herşey olduŞunu vehmeder ve ikbal onu bırakır bırakmaz da söndüğünü göriir. İKT1SAD Ticaret Vekâletinin bir suali Ihracat ve ithalât birliklerinin vazi yetleri ve yeni icablara göre alacakları sekil üzerinde tetkikler yapan Ticaret Vekâleti, Mıntaka Ticaret müdürlüğu ile birliklerde hslen tatbik olunan nizamnamede ne gibi değişiklik yapılnıası lâzım geldiği ve birliklerin fay dah olup olmadığı hakkında üç gün zarfında Vekâlete mütaleaların bildirilmesini istemiştir. Petrol tevziatı Şehrimizdeki petrol ve benzin kum panyaları müdürleri dün Mıntaka Ticaret müdürlüğünde müdür Avni Sakmanın riyaseti altmda bir toplantı yapmıştır. Bu toplantıda yeni gelen tenekelerle memleket dahilinde yapılacak: petrol ve benzin tevziatı bir programa raptolunmuştur. Bu gün fazla ihtiyac olan Diyarbakır ve Maraş vilâyetlerine bir psrti gönderilecektir. Pazartesi günü de Kpradeniz limanlarile şark vilâyetleri için 50 bin teneke yola çıkacaktır. M. Sekib TUNC ADL1YEDE Cezaları çoğaltıldı Bir kaç sene evvel komiser Talât ve Niyazi ile zabıta memurları Kahraman, Zeki. Hüseyin ve Kâninin Tophane civarındaki esnafı haraca kestikleri iddia edilmiş, muhakeme, mahkumiyetle neticelenmişti. Verilen ceza az görülerek kararın bozulması üzerine yeniden muhakeme yapılmış ve İstanbul birinci asliye ceza mahkemesinde, dün bu dava tekrar karara bağlanmıştır. Maz nunlar hakkında on dörder ay hapis cezası karar altına alınmıştır. Ancak. esnaftan alınan paranm miktarı az oldugundan, ceza müddetleri yedişer aya indir'lmiştir. POUSTE Emniyet umum müdürii şehrimizde Emniyet umum müdürü Ali Rıza Çevik. dün sabah Ankaradan şehrimize gelmiştir. Umum müdür, öğleden sonra istanbul Emniyet müdürünü ziyaret etmiştir. Ali Rıza Çevik şehrimizde bir kaç gün kalacaktır. Fiat Murakabe komisyonunda Fiat Murakabe komisyonu dün VPH muavini Ahmedin riyaseti altında bir toplantı yapmış ve mühim kararlar verilmiştir. Kemisyon, toptan teneke satışları için yüzde 15 kâr kabul etmiştir. Bundan sonra otomobil lâstiği fiatları ve kâr nispetleri tetkık olunmuş Kısa Haberler Sokakta bir cerh Bir tevkif kararı Şimdi kapanmış bulunan rumca bir gazetenin sahibi Kostantinle komisyonculuk eden Ahmed haklarında, Adliyece tahkikata başlanmıştır. İddiaya göre. bu gazetede iş vermek mukabilinde dört kisiden bin liraya yakın kefalet akçesi alınmış, ve sonradan gazete kapandığı halde, kefalet akçeleri geriye verilmemiştir. Her ikisinin de Sultanahmed birinci sulh ceza mahkemesinde sorgıjları yapılmıs. Konstantin tevkif edilmiş, Ah ıred ikametgâha bağlanarak serbest bırakılmıştır. MaJtepede demir fabrikasında çalı rur. şaıı Necmi, dün gece Taksimde gezerKomisyon dün peynir tacirlerini de ken Şevket adında bir şahsın hücumu davet ederek buzhanelerde malların na uğramıştır. tutulmasında ısrar edilirse, malların Otedenberi araları açık bulunan bu niyasaya çıkarılması için baska tedbiriki arkadaş derhal kav<?aya tutuşmuş ler almak mecburiyeti hasıl olacağı lardır. Şevket bir aralık bıçağma sarı kendile^"? teblis edilmiştir. larak Necmiyi yaralamıştır. D^in gelen mevad Hâdise mahalline gelen zabıta, SevPortsaHde harbin bidayetindenberi keti yakpl^mış, Necmi de berayi tedavi kalmış ve vazivet dolavısile eetirile Bcycğlu hastanesine kaldırılmıştır. memî"; olan mpilann pelmesi ba'lamiFHr D^n Mısı^an trenle 4320 kilo cav, Kadın kavgası 26 t"n kına. 10 ton tutkal. 38 ton dana Evvelki geceyarısı Beyoğlunda er ve 43 ton sığır derisi gelmistir. kck yüzünden Saniye adında bir kadın, UMA rakibi Karmilâyı bıçakla yaralamıştır, Kıskanchktan gözleri kararmış olan Uumum müdür hasta Sc.niye, bıçaemı adamakıllı sallamışsa Hasta bulunan Devlet Limanları uda. telih neticesi Karmilâ bu şiddetli mum mdürü Raufi îîanyaslımn yerine darbeden hafif bir yara ile kurtuîmuş Denizyolları umum müdürü vekâlet tur. e(me*e baslpmıstır. Bir kaç gün sonra, dadı, gene bize geldi: A, beyim, Hafızım, zaptolunmaz oldu. Evde durmuyor. Arpa suyunu dışarılarda içiyor. Galiba, meyhanelere dadanmış. Ağzı, ispirto kokuyor. Eve, körkütük geliyor. Ne yapalım? Bari, siz. bir çare bulun. Hafızın, biraja bırakıp rakıya da dandığım anlamıştım. Ben, ne yapabilirdim? Günler geçti. Biz, semti değiştirdik. Hafızı, unutmuştum. Yalnız, onun, evi sattığmı, başka bir semte göç ettiğini oğrendim. Serin yaz gecesi... Yıldızların altınria yürüyoruz. Arkadaşım, b'rdenbire •nıomnctu. Peki sonrp? Sonrası bu. Nasıl bu? O Hafız, bu Hafi7... Ne saçmalıyoısun? Sinirleri ayakta idi, di?lerini sıkarak yüzüme baktı, sonra yavaş sesle: Meyhanenin kapı=ına gelen AH 3ey, benim arkadaşım Hafızdır, anlıyor *r>"sun, dedi. İçini çe^rei» vürüdü: O, bir ?' ~'n knrbanıdır. Tevekkül Bütün bu karışıkhk içinde sıhhiyeye boğh İS kadından müteşekkil bir İngiiiz Tıb fakültesinde gıupu taraiından karşılandık ve ağırlandık. Bu kadınlar, süıhiye otomobilleİc Üniversite nb fakiiltesi klinik ri sevkediyor, düşen Alman tayyarecileçalışmalarında gcçen yıl 12342 amerin* karargâha götürüyor, yaralı mjhaliyat. 16J00 te^avi, 32700 lâboratuv&r, 12286 poliklin'k meîaisi yapılnııştır. j cirleri hastanelere naklediyorlardı. Bııniara lcumanda eden Mis Scott Fransıztlk okullar ların derin bir tevekkül içinde yerlerini, vurdiarını terketmekte olduklarım anİr Türkiyede vilayer ve kaza mrrİ3>.tı. Onun oturduğu evin sahibi, anahke/ennde 1179, kövîeıtîe 5080, oltar.arı kiracısına bırakarak hareket etmak üzere 6259 resraî ilk okul vardır. Bu okulların 346 sı İstanbul vilrniyti. Mis Scott, burada kaliD kalmıyalâyetinderIir. cağım bilmediği için anahtarları yanında götürmesini söylemiş, fakat ev sahibi Yolsuz otobüsler kadın şu sözlerle mukabele ptmişti: •İc İki ay zarfıncla 118 otnbiis bi 1913 te anahtarları da alıp gitmişletr'^". Be'ediye taiimilnanıesine aylirn. Fakat geldiğim zaman her yeri akırı hareket ederek otp'ıiisleriııe isçıîmış buldum. Anahtarlan götürmekte ti?b haddinden faz'a ynlca aldıklprı fayda yok! için tecriye edilnıişlerti'r. Sivil halkı yerinden oynatarak j'ollara Eksik ekmek dökmek Alman stratejipinin 'cablann•jr Eylui ve ilkteşıin aylarında dandı. Almanlar, Roterdama karşı ağır şeh'in mi'htolif semtSorindeîd fırınbombalar kullanarak Holanda kumanlarda 4510 kilo tartısı noksan ekmek danmı ürkütmek istemişlerdi. Fakat musadcre edilmiş ve fırm saJıib'eri | Fransada geniş bir saha üzerinde dağılan hakkında cezaî zabıt tanz»m edilmishflfif bombalar kul'anıvor ve halkı azatir. ınî derecede iz'ac etmeğe bakıyorlardı. ' (Yarm devam edecek) J Meyhanenin kapısmda, saç sakala karışmış, gözler kan çanağı, burun mosmor, sarkık çatlak dudakların kenarlarından salyalar sızan, paçavralara sarmmış, sarsak bir insan harabesi göründü. Kapının kenarına tutunarak eşikten atlayıp içeriye girmeğe çaba lıyordu. Garson koştu, önledi: Dışarıda dur Ali Bey. Kavlimiz nasıldı ya O, başını öne öne sallıyordu: Olur canım... Olur... Peki. Sesi. bir homurdanma değil. bir salya gibi cıvık, sulu, yapışkandı. Meyhaneci, garsona, on kuruş verdi: Sav, dedi. «Ali Bey» on kuruşu tıraşı uzamış eenesine sürdü, bir «eyvallah» kesip. sallana sallana uzaklaştı. Meyhaneci, müşterilerine derd yandı: Bu, eskiden, ne adamdı bilirsiniz! Evleri, dükkâr.ları, hanları vardı. Kendi halinde insandı. Bes vakit namazında idi. Aczına içki koymazdı. Çapkmhk, hovardalık. nedir bilmezdi. Sonra, ne oldu, ne geçti; birden değişti, kendini içkiye verdi. İşinden çıkardılar. Variyeti vardı; umurunda olmadı. Büsbütün baştan kara vurdu; o meyhane senin; bu, meyhane, benim; ya tezgâh bası, ya masa başı, ilişip takılıyordu. Hayattan hikâyeler Bir şaha Yazan: MAHMUJ Y;>ARİ Bazan da eve kapanıyor; bir hafta, hiç dışarı çıkmıyor, sabahı akşama, akşamı sabaha ekliyerek kafayı çekiyordu. Hazıra ne dayanu? Dükkânlar satıldı, hanlar satıldı, evler satıldı. İşte, şu göıdüğünüz hale geldi. Allah düşür mesin. Meyhaneciyim ama, bu zıkkımı, ağız kararile içmeli! Arkadaşım, kolumdan çekti: Kalk, çıkalım, keyfim kaçtı, sıkmtı bastı. Serin bir yaz gecesi Yıldızlaruı altında yüzüyoruz. Arkadaşım: Sana, bir hikâye anlatayım, dedi. Benim bir mekteb arkadaşım vardı, Hafız Ali. Çocukluğunda hıfza çalıştırmışlardı Ona, hep «Hafız Ali» derdik. Zengin sayılır bir aile çocuğu idi. Komşu idik. Bize gelir giderdi. Mektebden çıktıktan sonra, komşuluk dolayısile. gene ahpablığımız devam edivordu. Onu evlendireceklerdi. Tam bu sırada, babası öldü. Evlenme, geri kaldı. Bir şalltım. Hafız, yemeğe, mezelere da sene sonra, tekrar evlencek oldu, bu yanıyordu. Rakıh birayı verdiğim zasefer de annesi ölüverdi. Hafız, evlen man, gözü döndü, gırtlağı yandı: mekte .şeamet» buldu, vazgeçti. Evde, Oof! Bu, kekıe be! d; dısile yalnız kalmıştı. Küs küs kale Taze de ondan, dedim. O şiseyi. mine gidip geliyor, namazmda, niya aksıra tıksıra içti. İçti ama, salatalaştı, zında, «müminane» yaşıyordu. yanık maniler söyledi, gazelîer okudu Arkadaşım acı acı güldü: ve nihayet sızdı. Onun eve dönmediğiBir bayram, bana gelmiştL Ona. ni görüp merak eden dadısı geldi, başı şeker, kahve ikramından sonra, gece ucunda, bekledi. Ertesi sabah beraber yemeğine alıkoydum. Bira ikram ettim. gittiler. Şiddetle reddetti: Bir kaç gün sonra, dadısı geldi: Haramdır, affet, beni mirim! A, beyim, Hafızıma, ne yaptınız? Yemine karşı hiç yüzü yoktu; bin Hayrola, ne var? bir yemin ettim: Arpa suyudur; dok Bir arpa suyudur, tutturdu, baktorlar, hastalara ilâc diye veriyorlar, kaldan şişe şişe getirip içiyor. dedim. Sonunda, kandı, tiksine tiksine Şaşırmıştım: bir bardak içti. İkinci bardakta pek Bakkala söyleyin, vermesin. nazlanmadı. Üçüncü bardakta keyiflenBenim, şaşkınlıkla verdiğim acele di. Bu sefer, şeytan dürttü, şuna.bir saçma karar, kadının kuş beynini dolşaka edeyim, dedim. Hafızın. nasıl sar durmuştu: hoş olacağını görmek istiyordum. Bira Bunu düşünememiştim. Hay Allah şişesinin içine bir dolu kadeh rakı bo , razı olsun, dedi, gitti. MAHMUD YESARİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: