January 4, 1941 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

January 4, 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 Ikincikânun 1941 CUMHURÎYET B. Millet ister Ruzvelt'in son nutkuna karşı mihver mehafil ve matbuatının verdiği cevabı şöylece hulâsa etmek mümkündür: Mister Ruzvelt Amerikayı tehlikeye marnz bir halde göstermektedir. Halbuki Amerika her tehlikeden uzaktadır. Mister Kuzvelt mevcud olmıyan bir tehlikeyi kendi hayalinde icad ederek biitün Amerikayı korkutmak ve harbe sürüklemek istemektedir. Hakikatte ise Amerikayı tehdid eden bir tehlike yoktur.» Acaba hakikat bu merkezde midiı? Amerikayı tehdid eden bir tehlike yok mudur? Amerika Cumhur reisi ınahaza İugiltereye yardım için Amerika halkını sürüklemek isteyerek hayali bir takım tehlikelerden mi bah.setmiştir? Yoksa Amerika da hakikî bir tehlike karşısında mıdır? Bu suallere cevab vermek vaziyeti lâyıkile kavramağa hizmet eder ve Amerikanın İngiltereye yapmağa karar verdiği yardumn kıymetini tavziha yardım eder. Meclisi TÜRKOLOJİ BAHİSLERİ Amerika tehlikede Türkiye İngiltere tediye anlaş mi, değil mi ? masile birçok kanunların hirinci müzakerelerini yaptı Ankara 3 (a.a.) B. M. Meclisi bugün Refet Canıtezin başkanlığında toplanarak haziran ağustos 1940 aylarma aid divanı muhasebat raporuntın sunulduğuna dair mazbata ile millî korunma kanununun 36 ncı maddesine bir fıkra ilâvesi hakkmdaki kanun lâyihasını ve divanı muhasebatın üç aylık raporları üzerine ittihaz edilmekte olan kararların mer'iyet ve şümulünün tayinine mütedair mazbatayı müzakere ve kabul eylemiştir. Devlet memurlan aylıklarınm tevhid ve teadülüne dair kanuna ek kanun lâyihasınm ikinci müzakeresi yapılmış ve kabul edilmiştir. Bundan sonra Mec• "' "»V HltltMIIIIII Mühim bir kelimeye dair mühim bir eser Bizde soyadlan kanunu çıktıktan sonra tesçil ettirilen isimlerin bir cetveli yapılacak olsa, büyük bir kısmının «manmen» kelimelerile nihayet bulan birer terkib şeklinde olduğu görülür: «Akman>, «Egemen», «Berkmen» vesaire gibi. Bütün bunlarda Cermen isimleri taklid edilerek cmanmen» tabiri <eradam» manasına kullanılıyor. Halbuki türkç «man» sözünün ingilizce, almanca vesaire gibi Hind Avrupa dillerindek «adam» manasına geldiği lisaniyat âlimlerince kabul edilmiş değildi: Halkın bu kelimeye o manayı verişi Cermen dillerine kıyastan baska bir esasa istinad etmiyordu. Türkologlar türkçedeki «man» şeklinin bir edattan ibare olduğunda müttefiktL Hattâ (Jean Deny), Paris Şark Dilleri Mektebinin neşrettiği «Grammaire de la langue turque» ismindeki kıymetli eserinin 326 ncı sahifesinde bu edatı yalnız bir mübaleğa eklentisi «augmentatif» şeklinde göstermiş ve ona da gayet mahdud vaziyetlerde tesadüf edildiğinden bahsetmişti. «Türklerle Hind Avrupahlann menşe birliği» ne aid eserimin ikinci cildini yazarken bu meseleyle ben de meşgu olmuş ve muhtelif âlimlerin bu husustaki mütalealarını tetkik ettiğim halde cermencedeki «man» la türkçedeki «man» m ayniyetine aid vazıh bir delile tesadüf edememiştim. Son zamanlarda sırf bu kelimenin Türk dilindeki muhtelif rollerini tespit eden cok mühim bir eser çıktı: Ömrünü Türkoloji tetkiklerine hasrederek simdiye kadar muhtelif mevzulara aid sekiz eserle Türk üim hayatında mümtaz bir mevki tutan, ve bilhassa Türk dilinin en büyük abidesi diyebilecegimiz «Divanü lugatitTürk» ü pek nadir bir salâhiyetle arabcadan türkçeye tercüme ederek millete ve milliyete unutulmaz hizmetlerde bulunan Kütahya meb'usu Besim AUlay, «Türkçemizde MenMan» ismile neşrettiği bu 56 sahifelik eserinde bir taraftan şark ve garb membalarına ve bir taraftan da hayattan aldığı misallere istinaden bu kelimenin Türk dilinde ne kadar mühim ve mütenevvi roller oynadığmı imrenilecek bir muvaffakiyetle ispat ediyor. Eserde çok güzel bir tasnif var: «Man» ;klentisinin Türk dilindeki rolleri on beş kısma ayrıhyor; bunların beşi isim, sıfat vesaire teşkiline, on zümresi de zaman, mekân, mübaleğa, teşbih vesaire ifadesine aid... Bu muhtelif roîîerin her birini hayattan ve kitabdan aldığı delillerle tevsik eden muhterem Besim Atalay, «manmen» edatmın «men = ben» zamirile alâkadar olduğuna ve bu şahsî zamirin de bilhassa gahıs gösterdiğinden dolayı «adam» manasile münasebeti bulunduğuna kanidir. Türkçedeki «man» la Cermen dillerindeki man» arasında şimdiye kadar ispat edilememiş olan alâka ve münasebet, işte bu noktanın tespitile ortaya çıkmış oluyor. İrad edilen misallerin birçokları muhterem müellifin bu kuvvetli tezini tamamile teyid edecek ve hattâ tereddüde imkân bırakmıyacak mahiyettedir; ben bu misallerin en mühimmini (Ebu Hayyân) ın «Kitâbülidrâk lilisan iletrâk» ismindeki meşhur eserinden alınan «koyman» tabirinde bu'uyorum: Besim Atalay, «Mukaddimetüledeb» den naklen bu tabirin «koy=koyun» kelimesile «man» edatından tnürekkeb olduğunu gösteriyor; «koyman» tabiri «çoban» manasına geldiğinden, tahlil edildiği zaman «koyun adamı» şeklinde bir terkib ortaya çıkmış olur: Tabiî böyle bir terkibdeki «man» kelimesinin «adam» mefhumundan başka ıicbir manaya gelmek imkân ve ihtimali olamaz. Şu halde tarihteki «Kö'rmen» ve Anadolu lehçesindeki «göçmen» tabirlerinde gördüğümüz «mcn» lâhikaları da işte bu «man=adam» kelimesinin ahenk kanunile incelmiş bir şeklinden başka bir şey olmamak lâzımgelir. Muhterem Besim Atalay, davasını tevsik için en eski dillerden ve meselâ sümerceden de misaller getiriyor. Türk dilinin en eskî şekli olduğuna kani olduğum için, bence vaziyetin Sümer dilinde bulunabüecek delillerle tavzihi böyle bir meselenin hallinde en mühim esas olabilir. Yalnız muhterem müellifin (Hilaire de Barenton) gibi pek zayıf bir sümerologdan bir iki misal göstermekle iktifa etmiş olmasını kâfi görmüyorum. Bu • misallerin en mühimmi. Vantrilok anrrilok ne demektir bilirsiniz. Bilmeseniz de zararı yok. Ağzını kıpırdatmadan derunî lâf edene denir. Karnından konuşan demektir ama içinden pazarhkh demek değildir. Taksim kazinosunda yılbaşı gecesinin bitmez tükenmez eğlenceleri arasında bir de vantrilok vardı. Elinde tuttuğu ve ağzını oynattığı bebeğe lâf ettiriyordu. Bir haylı eğlendik. Gerçek ne tuhaf oluyor! Hep biliyoruz ki; görüşen kukla değildir. Lâkin bile bile zahire kanıp bebeği dinleyor, herifin sanatına da şaşıyoruz. Halbuki, başkasının ağzile konuşmak beseriyet için pek yeni keşfcdibniş hir hüner değildir. Eskidenberi gayn h e sabına lâf edenler çoktur. Hatta modern propaganda âleminde şimdi bunlara porte parole, yani sözcü diyorlar. Meselâ: «Harbiye Nezareti süzcüsünün fikrine göre diye radyolarda, ajanslarda ismi geçen kimse işte bu, başkası hesabına konuşan adamdır. Böyle başkası namına konuşan yalnız radyolarda, ajanslarda değil hayatın her safhasmda rastlamr. Biraz dikkat etmek lâzım. Bunlar da birer çeşid vantriloktur. Daha doğrusu vantrilok bebeğidir. Başkasının karihasından çıkan sozün sesini verirler. Ama bil« mem neden hiç de tuhaf görunnıezler, Yazan: lis maaş kanununa müzeyyel kanunun üçüncü maddesinin tadili, mer'i gümrük tarifesinde muvakkat mahiyette değişiklikler yapılması ve yabancı memleketlerle muvakkat ticaret anlaşması akdi ve ticarî anlaşmalar akdine yanaşmıyan devletler müvaridatına karşı tedbirler ittihazı hususlarında hükumete salâhiyet verilmesine aid kanun lâyihalarını, Türkiye İngiltere arasmda 2 birincikânun 1940 ta akdedilen tediye anlaşmasmm tasdikine aid kanun lâyihasımn birinci müzakerelerini yapmıştır. Meclis gelecek pazar günü toplanacaktır. Ismait Hami Danişmend tktısadî tehlike: Avustralya Harbiye Nazırı Filistinde Nazır, ordu Başkumandanile temas etmeğe geldi Kudüs 3 (a.a.) Avusturalya Harbiye Nazırı Spender ile Avusturaiya Genelkurmay Başkanı General Sturdee, Filistindeki Avusturaiya ordusunu teftiş için buraya gelmişlerdir. Spender ve General Sturdee, dün, Avusturaiya Başkumandanı General Blamey ile görüşmüşlerdir. Spender, Palestine Post gazetesi muhabiri ile yaptığı bir görüşmede şu beyanatta bulunmuştur: Ortaşarktaki kıt'alarla alâkadar meseleleri doğrudan doğruya mahallinde görüşmek ve yakmdan tetkik etmek üzere Filistine gelmiş bulunuyorum. Avusturaiya, bütün manasile harb gayreti içindedir ve harbi zafere isale azmetmiş bulunmaktadır.» Amerika Japonya arasmda bir hâdise Pekindeki Amerikan kumandanı Japonlardan tarziye istiyor Pekin 3 (a.a.) Pekin garnizonu Amerikan bahriye silâhendazlan kumandanı, Japonlardan, Pekinde pazartesi günü vukua gelen ve Amerikan silâhendazlarmın Japon polisi tarafından mevkuf tutulması ile neticelenen hâdise hakkında tam tarziye istemiştir. Mevkuiiyetleri esnasında Amerikalılardan dörü dövülmüştür. Amerikan albayı, suçlu Japon jandarmalarmın ve subaylarının cezalandırılmasını ve istikbalde bu gibi hâdiselerin tekerrür etmiyeceği hakkında teminat verilmesini de istemiştir. Aksi takdirde hâdise kapanmış telâkki olunmıyacaktır. Bu hâdise, bir Pekin kabaresinde vukua gelmiştir. Bir sivil Japon, Amerikan silâhendazlan grupundan birisi ile kavga etmiş ve bu Amerikalıyı tabancası ile tehdid etmiştir. Amerikalılar, bu Japonun silâhını elinden almışlardır. Bunun üzerine Japon polisi Amerikalıların hepsini yakalamış ve mevkuf tutmuştur. Bunların tahliye edilmesi hakkında mükerrer talebler üzerine, tahliye ancak 17 saat sonra vukua geimiştir. Japon makamları, bu tahliye üzerine hâdisenin kapanmış olduğunu bildirmişlerdir. Fakat Amerikan kumandanı bu hal suretini kabul etmemiş ve tam tarziye taleb ederek hâdise hakkında Vaşingtona bir rapor göndermiştir, Amerikalılardan ikisi, mevkufiyetleri esnasında, kabahatli olduklarına dair bir deklarasyon imzasına mecbur edilmiştir. Bir kere mihverin hâkim olduğu bir Avrupa. Amerika için iktısadi bir tehlike teşkil eder. Çünkii büyle bir Avrupa. Amerika Birleşik Cumhuriyetleri için bir iktısadî mahrec teşkil edenıiyecek bir hale gelir. Ve nıihvere tâbi bir Avrupa, Amerika Birleşik Cumhuriyetleri üzerinde iktısadî bir tazyik yapacak, bu iktısadi tazyikle siyasî neticeler elde etmeğe imkân bulacak, Amerikanın bu muazzam bölgesinde Naziznıe taraftar siyasî teşekküller teessüsiine meydan verecektir. Bunun neticesi olarak Amerikanın altın ihtiyatisi, kıymetsiz bir yığın mahiyetini alacak ve biitün haıicî ticaret takas usulüne istinad edccektir. Mihvere tâbi Avrupa iptidai madde ihtiyacı mukabilinde mamul maddeler vereceği için Amerika Birleşik Cumhuriyetleri iktısadî bir sömürge vaziyeüııi alacak, ve biitün iktısadî istiklâlini kaybedecektir. Amerikanın pamuğu, buğdayı, ve sair mahsuUeri, muhtelif madenleri, Avrupaya gelecek, Amerika bunların mukabilinde mamul maddeler almak mecburiyetinde kalacaktır. Şayed şimalî Amerika bu hattı hareketi kabul etmezse onun mahsulleri yerine cenubî Amerikanın mahsulleri ahnacak ve şimalî Amerikanın mahsuliinden istiğna edilecek, kısacası Amerika tam bir sömürge olacak ve sönnürge olmaktan kurtulamıyacak! Amerikayı tehdid eden büyük tehlikelerin biri budur. sümercede «adam» ve «ben» manalarına gösterilen «men» kelimesidir. Çivi yazısında bu telâffuzu veren işaret ayni zamanda «meş», «miş» Vesaire şekillerinde de okunur; «erkek» ve «adam» manasına gelen şekil «men» şekli desil, işte bu «meşmiş» şeklidir (1). (Delitzsch), (Langdon), (Deimel) vesaire gibi sümerologlar, Sümer dilinin «Eme sal» lehçesinde ayni manaya bir de • muş» şekli olduğunu ve bunun «Eme ku» lehçesinde «giş» şeklinde okunduğunu tespit ediyorlar ki işte bu «giş» şekli Türk dilinde şimdi «kişi» kelimesile temsil edilmektedir. Zaten EÜmercede «adam» manasına en çok kul'arulan kelimeler «lu» ve «galu» şekilleridir. Bununla beraber, çivi yazısında diğer bir şekil vardır ki telâffuz itibari'.e «man» okunur ve «iki», «ikiz», «kardeş» manalarına gelir (2). Mevzuumuz itibarile «adam» manasına en yakın şekil işte budur; fakat bundaki «kardeşs ve «arkadaş» mefhumları «ikilik» yani «eşlik» fikrinden doğmuştur. Bir de «kral» manasına «man» kelimesi vardır (3): Fakat bunun aradığımız mefhumla birleştirilmesi çok güçtür; (C. Autran) ın «Sumerien et İndoeuropeen» ismindeki büyük eserinde Cermen dillerinin «manmann» kelimesini mukayese dairelerine almaması her halde işte bu güçlükten olsa gerek. Türk dilindeki «man» edatının mübaleğa ifade eden rolüne Sümer lehçesinde «mağ» şeklinde tesadüf edilir: Bu tabir o lehçede tbüyük», «yüksek», «kuvvetli», «çok» vesaire gibi manalara gelince. Yalnız Sümer ve Türk şekillerinin son sesleri arasında bir «ğn» Orta Afrikada de Gaull ordusu İlk kıt'alar, İtalyan larla harb etmek üzere hareket ettiler Londra 3 (a.a.) Pransız Hattı Üstüva Afrikasında kâin Brazzaville'deki Daily Express gazetesinin muhabiri şöyle yazıyor: «General de Gaulle'ün hareketine iltlhak eden hür Pransız Afrikası, bu muazzam ülke, şimdi Almanyaya ve İalyaya karşı açılan harbe filen iştirak etmektedir.» Muhabir, Fransızlann kumandasın da yerli kıt'aların harb cephelerinden birine hareket ettiklerini en açık bir lısanla haber vermek İçin hür Pransız Alrikasında yüksek komiser General Larminat'dan müsaade aldığım tasrih 'tmektedir. Teşkil edilmekte olan diğer aburlar, bu kıt'aları takib etmekte fecikmiyeceklerdir. Bu kıt'alann teçhizatı mükemmeldir ve geniş harekâta iştirak etmek için lâzım olan her türlü malzemeleri vardır. Bu kıt'alan teşkil eden askerler Çad gölü mıntakasımn n muharib kabilelerinden alınmıştır. Gerek zabitlerln, gerekse efradm manevî kuvvetleri pek yüksektir.» Meksikada seçim Gene bir çok yerlerde kanlı arbedeler ve kıtaller oldu Meksika 3 (a.a.) Stefani: Belediye meclislerinin kuruluşu, Meksikanın birçok mahfillerinde kanlı hâdiselere sebeb olmuştur. Tamdulipas valisi, kargaşalığın vahim bir şekil almasımn önüne geçmek için rfî idare ilân etmek mecburiyetinde kalmıştır. Vaziyet, henüz aydmlanmamıştır. Çünkü meksikanın birçok mahfillerinde çarpışmağa hazır iki belediye mecisi vardır. Bilhassa Jucatonda birçok kimseler ölmüş ve yaralanmıştır. Cohuilede kanlı çarpışmalar olmuştur. Bilhassa Torrevnde zabıta, asayişi temin için müdahele etmeğe mecbur olmuştur. Bu vesile ile kaç gündür adını yâdetmediğim Nasreddin Hocanın meşhur Hindi fıkrasmı haürlatacağım: Hani hindiye be? lira istediği zaman hocaya gülraüşler. O da on liraya satılan papaganı göstermiş. Papagan görüşür; senin hindi ne yapar? Diye Hocayı iskât etmek istemişler. Ismail Hami DANİŞMEND Bcnim hindi de düşünür, demiş. (1) Stephen Langdon, «A Sumerian Vantrilok bahsinde de buna benzcr Grammar», 1911 Paris tab'ı, B. 228. bir müşahede yapabiliriz: (2) Ayni eser, s. 227. Karnından konuşanlara vantrilok der« (3) Charles Fossey, «Syllabaire cu ler. Dünyada bir de karnından düşüneiforme», 1901 Paris tab'ı, s. 26. nenler vardır ki; vantriloklara na/arau dahs sessiz, sadasız fakat daha derin biı hayat felsefesinin mürididirler. Mirasyediye: olmuştebadülü tur; fakat bu hal Türk lehçeleri arasında da gösterilebilir: Meselâ uygurcada «Mağu Maku» tabiri «büyük», «yüksek» ve «tazim» manalarına geldiği halde, ayni lehçede «mütevazı» fikrini ifade eden «mansız» kelimesindeki «man» kökü «ğ» yerine «n» almaktadır. Altay, Koman, Koybal, Teleut ve Çağatay lehçebrinde de «mak» kelimesi «büyükbüyüklük», «medih tazim» manalarına gelir. Her halde Oğuz, Çağatay vesaire gibi lehçelerde mübaleğa için kullanılan «man» eklentisinin işte bu «mağmak» kelimesinden mütehavvü olduğu muhakkaktır. Ben işte bunlardan dolayı türkçedeki «man» edatının sümercedeki «mağ> şeklini temsil ettiğine kanüm. Fakat bu Sümer kelimesi «adam» mehfumile alâkadar olmadığna göre meselenin daha derin tetkiklere muhtac olduğu anlaşılıyor. Bence tavzihi lâzımgelen nokta, işte bu «mağ=büyük» kelimesile yukarıda gördüğümüz «meş=adam» ve «man=arkadaş» kelimeleri arasında bir münasebet ve bunlarla «ma=ben» zamiri arasmda iştirak itibarile bir alâka olup olmadığı şeklinde bir mesele teşkil etmektedir. Her halde muhterem Besim Atalayın Türk dilinde tespit ettiği vaziyet, Sümer dilindeki vaziyetle büsbütün tavzih edilmiş olacaktır. Onun için bu mühim meselenin hallini de millî kültür namına o yorulmaz ve mümtaz üstadın himmetinden beklemek her halde hakkımızdır. ı Ruzveltin İtalya Kralına telgrafı Amerikan gazeteleri mihveri parçalamak maksadında ısrar ediyorlar Bendeniz, patlıcanın dalkavuğu de« ğilim! Efendimizin dalkavuğuyum! Diyen hazırcevab nedimden de derin gören bu marifetli zümrc ne mirasyedinin. ne patlıcanın dalkavuğudur. O sadece kendi canının dalka\tığudur. Ağzile görüşür, karnile düşünür. Ne diyecektim? Son zamanlarda orla Avrupada vantrilok, bütün eşkâl ve envaile o kadar arttı ki! Askeri tehlike: Fakat tehlike yalnız iktısadî degildir. Üstelik askeridir. Avrupab ve Asyalı devletlerin kuracakları yeııi iktısadî nizaraa boyun eğmek istemiyecek olan Amerika ister istetnez harbe girmek ıstırarında kalacaktır. Fakat omın o raman harbe gireceği mütecaviz devletler, yalnız Almanya, İtalya ve Japonya değildir. İngiltere, Fransa, Holanda, lielçika, Danimarka ve Portekiz İmparatorluklanna, bu imparatorlukıann bütün kaynaklanna hâkim olan bir tecavüz cephesidir. Ve Amerika bu geni? tecavüz cephesinin hem Atlantik tarafından, hem Pasifik tarahndan taarruzlanna hedef olacaktır. Askeri tehlike dahi bu derece geniş ve şümullüdür. Amerika bu büyük askerî tehlikeye karşı şelecek kuvvete sahib oluncaya kadar, tecavüz cephesi meramına erecek ve Amerika da ric'at ve teslimiyet ıstırannda kalacaktır. Kandilli Rasadhanesi teşkilâtı genişletildi Ankara 3 (Telefonla) Kandilli Rasadhanesinin teşkilâtmı genişîeten bir kanun projesl Maarif Vekâletince hazırlanmaktadır. Yatılı mekteblerin mahrukatı Ankara 3 (Telefonla) Yatılı ve pansiyonlu mekteblerin ihtiyacı olan rnahrukat ve sair eksütmelerine umumî vaziyet dolayısile talib çıkmadığmdan bunların pazarlıkla satın alınmasma karar verilmiştir. Resmî telgraflara konacak işaretler Ankara 3 (Telefonla) Müstaceliyet dereceleri gösterilen açık ve şifreli elgraflann üzerlerine keşide sırala nnı bildirmk üzere resmî makamlar tarafından kocacak işaretleri gösteren bir talimatname hazırlanmıştır. Nevyork 3 (a.a.) Newyork Times gazetesi yazıyor: Curahuı Reisi Ruzvelt tarafından î talya Kralına gönderilen mesaja istisnaî bir mana atfedilmemesi hakkında hükurhet tarafından yapılan tavsiyeye rağmen Vaşmgtonda hakikaten İtalya iln mihverin diğer devletleri arasında bir boşluk vücude getirilmesi maksadile yapılmış bir teşebbüs mevzuu bahsol duğuna inanma temayülü mevcuddur. Cumhur Reisinin yabancı devlet reis lerile temenn! ve tebrik teatlsl usul den olmamakla beraber İtalya Kralı ile Reisicurr.hur bir çok yıllardanberi böyle yapmaktadırlar. Ruzvelt, bu seneki mesajını şu kelimelerle bitir miştir: «Giren sene zarfmda İtalyan milletinin haklı bir barışın nimetlerinden istifade edeceğini ümid etmekteyim.» B. FELEK i i Yeni yıl münasebetile muhabbet ve teveccühlerini diriğ etmiyen şahsî ve fikrî aşinalara güzel temennilerinden dolayı en derin teşekkürler. B. F. Stalin Yoldaşın mesajı [Başmakaleden devam] zaruretinden doğan bu türlü menfaat i n t ı b a k v e i ş t i r a k l e r i ise hiç bir vesikaya bağlanmamış olduğu halde bile kendiliğinden müdafaa plân ve hareketlerinde muvazi yürümek neticesini tevlid eder. Kaldı ki yeni Türkiye ile yeni Eusyanın daha dün denilecek kadar yakın bir tarihte kapitalist ve enıpcryalijt bütün bir husumet cihanına karşı muzaffer ve yekdiğere muzahir mücadeleleri içinde bağlanan dostluklan bugünün bütün dünyaya şamil buhranmda dahi elbette birbirlerinden e m i n ve hatta birbirlerile m ü t e s a n i d tecellüerile başhbaşma büyük bir kuvvet teşkil etmekten hâli kalmıyacaktır. Tehlikeler uzak mı? Bu iktısadî ve askeri tehlikelerin uzak olduğunu iddia ederek Amerikanın şimdiden habbeyi kubbe yaptığmı söyleyenler vardır. Fakat dünyada en büyük belâhet, uzak olduğu sanılan tehlikeyi yakınlaştıracak ve tehlikelerin maddileşmesine ve tahakkuk etmesine yardım edecek ihtiyatsızlıklarda bulunmaktır. Bu yüzden Amerika demokrasisi tehlikeyi şimdiden önlemek lüzumıınu hissediyor ve Avrupada demokrasinin yıkılışına seyirci kalarak ileride aynı akıbete uğramaktansa şimdiden dcmokrasiye yardım etmeyi ve demokrasinin galebesini temin eylemeyi düşünüyor. Görülüyor ki tehlike hayalî değildir. Ve Amerikanın bugün demokrasilere yardlmı ihmal etmesi ,onu ancak demokrasilerin akıbetine uğratacaktır. Amerikanın bu hakikati lâyıkile kayramış olması. demokrasi ve hüırijetin istikbali namına fali hayır ve en büyük müjdedir. Atlantikte bir İtalyan denizaltısı batırıldı Londra 3 (a.a.) Harbiye Nezareti t u gün aşağıdaki tebliği neşretmiştir: Denizaltı gemilerimizden biri, Thunderbolt. düşmanm Işgall altında bulunan arazidekı üslerden birine muha aza altında giden bir İtalyan denizaltısını batırmıştır. Asya birliğini kuracak Japon heyeti Çine hareket etti! Tokyo 3 (a.a.) D. N. B. ajansının hnsusî muhabiri bildiriyor: İki meclis azasmdan teşekkül eden 25 kişilik biı komisyon bu gün öğledea sonra Çine hareket etmiştir Bu komisyon bir Asya birliiğ vücude getirilmesi işini tacil edecektir. Komisyonun gelecek salı günü Nankine muvasalatı mukarrerdlr. Komisyon bu hususta reis Vang Şing Vei'e teşviklerde bulunacakttT. Bundan başka komisyon Çinde 6iılhun yeniden teessüsü için lâzam gelen sartlan da yakından tetkik ede cektir. | Kısa Haberler • Cenevre 3 (a.a.) Vichy'de tahmin edildigine göre, Amerikanın, yeni büyük elçisi Amiral Leahy cumartesi Vichy'ye gelerek vazifesine başüyacaktır. t Allahabad 3 (a.a.) Hind kongıesi partisi reisi Mevlâna Abdülkelâm Az,ad, tevkif edilmiştir. ic Muğla 3 (a.a.) Dün Marmaris ve Datça'da hafif birer zelzele olmuştur. Hasar yoktur. Amerikan konpresi dün toplandı İktısad Vekili Kütahyada . Kütahya 3 (a.a.) Tavşanh ve Değirmisaz maden mıntakasında tetkikatta bulunmak üzere Tavşanlıya gitmekte olan İktısad Vekili Hüsnü Çakır dün sabah buradan geçmiştir. Yugoslavyada vergiler artırıldı Belgrad 3 (a.a.) «d.n.b» 1 kâmınusaniden itibaren vergiler .mahsus bir surette ertırılmıştır. Muamele vergisi yüzde 2,5 tan yüzde 3,5 a çıkanlmışUr. Şeker, kahve, bira ve diğer ispirtolu içkilerle benzin. elektrik ve havagazinden alınan istihlâk resmi de artırılmıştır. Sovyetler Japonya arasında balık avlama anlaşması Moskova 3 (a.a.) Japonyanın Moskova büyük elçisi, salı günü öğleden sonra Hariciye Halk Komiseri Molotofu âyaret etmiştir. Japon mabülleri, Sovyet Japon balık avı anlaşması müddetinin nihayete ermek üzere bulunduğunu bildirmekte ve anlaşmanın bir sene daha uzatılması hususunda mutabık kahnacağı ümidJni izhar eylemektedir. Millî Piyangonun dördUncü tertip üçüncll çekilişine aid devamlı bKetlerin haricinde devamsız biletlerin Milıf Piyango istanbul Bürosunda Dördüncü Vahıf Hanı altındakî gişelerinde (Üzerinde yazılı fiatlarla) satışa çıkarıldığını sayın halkımıza bilair.riz. ıı Pıyango idaresinden: Vaşington 3 (a.a.) İngiltereye yap.lacak yardım hakkında bir karar vermek üzere kongre bu gün toplanmıştır Fakat asıl ehemmiyetli celse pazartesi günü inikad edecektir. O gün, reis, Xnpiltereye yardımı temin için hazırla oığı ikraz ve istikraz plânını bütün tafsilâtile izah edecektir. Reisin plânına müzaheret edecok kongre azasımn büyük bir ekseriyet ve kuvvetli bir blok teşkil edeceği tah Stalin Yoldaşın mesajında sadece beymin edilmektedir. nelmilel vaziyetin kararsızlığından ınütevellid tehlikeye işaret oluıunuştur. Türkiyenin takib ettiği yol da bundan başka bir şey değildir. Dünya bıüıranına karşı aldığunız tedbirlerde muayyen düşmanlar gönnüyor ve göstermiyoruz. Bütün küreyi saran buhranm kendisinde t e h l i k e vardır. Bu tehlike bir gün her hangi bir şekil ve surette ya hududlanmızın kapısını çalarak, yahud emniyet sahalanmın kanştırarak bizi de yakından tehdide gelebiBr. Bu ihtimale karşı gafil avlanma. mak için hazırlıklı bulunmak lâzımdu, İşte Stalin Yoldaşın mesajını böyle hulâsa edebiliyoruz. Onun tavsiye ettiği tedbirler, Rusya gibi bugün harb hariçinde bulunan diğer memleket.erin \e bu meyanda Türkiyenin aldığı tcdbirlerin aynıdır. Buhran kürei arz üzerinde hiç bir memleketin alâkasız kalamıyacağı şekilde umumiyet ve şiddet kazanmıştır. ömer Rıza DOĞRUL Pencereden ayrıldım. Aynaya yaklaştım. Gölgeli parlaklığı içinde yüzüm beyaz bir leke gibi duruyordu. Saçlarımı biraz düzelttim, teyzemin bıraktığı robdcşambrı sırtıma aldım. Pencerenin önünde güneşin çıkışını beklemeğe karar vermiştim. O tarafa doğru yürüyordum ki birdenbirs dur d»m. Bitişik odadan birşeyin düşüp kırılmasını anduran bir ses gelmişti. Sonra bir takım hafif gürültüler daha duyuldu. Herhalde mimar uyanmıştı. Odalanmız arasmda bir kapı vardı. Bu kapıya doğru yürüdüm. Kulak verdim. Sıkıntılı, kuv\etli bir nefes duyar gibi oldum. Gayriihtiyarî elim kapının üzerinde duran anahtara gitti. Açıp girmek.. Fakat bu fazla bir cesaret, karşı tarafa belki hiç de hoş, görünmiyecek garib bir hpreket olmaz mıydı? Ya çok rahatsızsa, yardıma ihtiyacı varsa?.. Odadan tekrar bazı hafif gürültüler gelmeğe başladı. Somya durmadan gıcırdıyordu. Mimann hasta, solgun yüzü gözümün onüne geldi. Belki de o anda ıstırabla kıvrandığını, teselli, yardım istediğini düsündüm, tereddüdüm dağılıverdi. Robdöşambrıma iyice sarıldım ve kapıya hafifçe vurdum. İçeriden kısık bir ses: Rica ederim geliniz, dedi. Anahtarı çevirdim, kapıyı açıp içeri girdim. Perdeler kapalı idi. Oda oldukça karanlıkta kalmıştı. Halının üzerine ince çubuklar • halinde düşen ışık parçaları karyolaya kadar uzamyordu. Onun, yastıkJarı birbiri üstüne yığarak arkasma yaslanmış olduğunu gördüm. Yüzü gölgeler içinde idi. Karanlıkta gözleri par!ayor, çenesinin, burnunun kenaıını hafif bir ışık sıyırıyordu. Beni görünce irkilir gibi oldu: Pencerenin yanmdan ayrıldım. Yerde Siz misiniz? diye, mırıldandı. Bitişik odada yatıyordum, dedim. karyolanın yanında cam kırıkları parBazı gürütüler duydum, belki fazla ra lıyordu. Onları topladım, odama geçerek başka bir bardakla ona su gotürhatsızsımz diye, düsündüm. Beni minnettar ediyorsunuz, dedi. düm ve gece çok rahatsız olup olmaîlk defa, sesinde dostane, yumuşak bir dığını sordum. Hayır, dedi. Görüyorsunuz ki mana olduğunu farkettim. Lutfen perdeleri açar mısmız diye. doğrulabiliyorum. Bana kalırsa arkamda kırık falan yok. Bununla beraber ilâve etti. Perdeleri açtım. Güneş denizden bü hiç uyumadım. Neden demek ister gibi yüzüne bakyük altın bir top gibi fırlamıştı. Her taraf ışık içindeydi. Pencereden döndüğüm tığımı görünce ağır bir sesle devam etzaman onun bakışlarını üzerimde bul ti. dum. Şimdi yüzü dünkü kadar solgun Yabancı bir yerde böyle yatmak görünmüyordu. Gözlerinde ise acayib oldukça yüzsüzlük değil mi? Emin olun bir sıcaklık, ateş vardı. gece doktoru ve sizleri dinleyerek kalGözlerini yüzümden ayırmıyarak: dığıma pişman oldum. Ne bileyim o Su bardağmı kırdım, dedi. Su iç kadar az tanışıyoruz ki.. Sonra Fehmi, mek isteyordum. Elimden düştü. çocuğun hayali bir an gözümün önün CUMHURİYET » İN EDEBÎ ROMANI :21 Yazan: Peride Celâl den gitmedi. Sıkıntılı, boğucu dakikalar geçirdim. İlk defa benimle, o her zaman bulunduğu yükseklerden inip hizama gelerek samimî konuşuyordu. Bundan adeta bir ferahlık duyduğumu gizleyemedim. Hiç üzülmemesini, doktor Rüştünün dostu olan bir insanın bizim de dostumuz olacağmı söyledim. Bu misafirliği kendinize üzüntü yapmanız bizi müteessir eder, dedim. Burada kendinizi dostlarınızın evinde teiâkki edemez misiniz? Zaten bizim yaptığımız her insanın diğer bir insana yapmasını vazife biLmesi lâzım gelen bir yardundır. E ğer ben ayni vaziyette olsaydım, yarah bir halde sokak ortasında bırakır mıydınız? Dudaklarmın iki tarafındaki keskin çizgiler kayboldu. Önüne bakarak: Teyzeniz hanimefendiye müteşekkirim, dedi. Size de nasü teşekkür edeceğimi bilmeyorum. Bir an sustuktan sonra yüzü tekrar asabî, ciddî bir mana alarak ağır ağır ilâve etti: Bilhassa size.. İki defa karşılaş tık, ikisinde de bana yardımınızı esirgemediniz.. Ondan böyle sözler beklemediğim için biraz şaşkın gülümseyerek dinle yordum. Sesi şimdi yavaşlamıştı. Beni affediniz Azize Hanım, dedi. Bu yardımların daha evvel beni sinir lendirdiğini itiraf etmeliyim.. Hsr halde bir kadın tarafından geldiği için olacak. Fakat ,artık sizi başka türlü düşünüyorum. Hayalimde şekil almış olan bir kadın tipi, bir kadın karakteri vardı. Bu biçimsiz bir heykeldi ki onu bir ucundan yıktınız. Eğer size karşı kaba oldu isem tekrar affınızı istirham edeceğim. Büsbütün şaşırdım: Hayır, diye kekeledim, hayır.. Neye kaba olacaksınız! Devam edemedim ve bahsi değiştirecek sözler arayarak: Sizin için içecek sıcak bir şey hazırlamalarını söyleyecegim, dedim. Kafam onun söylediği sözlerle meş guldü. Hayalindeki biçimsiz heykeli bir ucundan yıkmışım! Her halde benim hesabıma iyi bir şey.'. Bütün kadmlaruı birbirine benzemediğini biraz anladı mı acaba? Bunları düşünerek kapıya yürüdü ğüm sırada arkamdan seslendi: Rica ederim, Azize Hanım kimseyi uyandırmayınız. Daha çok erken. Zaten bir şey içmekte istemiyorum. Gene her zamanki gibi hâkim bir sesle konuşuyordu. Geri döndüm. (Arkası var) YUNUS NADİ Birkaç satırla İkramiyeler Şüphesiz bir ciddî sebeb olmalı ki; Millî Piyango idaresi bilet satıcılarının 100 liradan fazla ikramiye ödemelerini yasak etti. Şimdi bu paraları Dördüncü Vakıf handa yeni açılan gişelerde ödeyorlar. Lâkin, memur mu az, formalite mi çok, kazanan mı fazla? Bilemeyiz nedendir; günlerce bu gişelenn önü eski de\irde eytam maaşı dağıtılan gişeler kadar kalabalık. En az yarun saat ayakta beklemeyi göze abnıyan için daha birkaç gün ikramıyesirü almak nasib olmıyacak. Tatbikat gösterdi ki; halk rahat etmek için ya bu paralan gene eskisi gibi bilet satıcıları ödemeli, yahud şehrin daha birçok yerlerine tediye gişeleri açmah!

Bu sayıdan diğer sayfalar: