31 Mart 1941 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

31 Mart 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 31 Mart 1941 Doğru değil mi? \Fiat tespitinde ifrat ve tefrit İzalesi henüz elinde olmıyan bazı mahzurları ortadan kaldıramaraış olmasına rağmen «Fiat Murakabe komisyonu» nun İstanbul bürosu bir çok gıda maddelerinin ve eşyanin fiatlarını ifrat ve tefrite düşmeden tesplt ederek vatandaşlan ihtlkâr kurbanı olmaktan kurtardı. Fakat alman bazı haberlere nazaran «Fiat Murakabe komisyonu» nun diğer vilâyetlerdeki büroları İstanbuldan oralara sevkedilerek aatılan maddelere İstanbul bürosunun o eşya için tespit ettiği kıymetlerden daha eksik fiatlar koymuşlar. O kadar ki, o vilâyetlerden buraya mal almaya gelen tecirler aradaki farkı görünce şaşıyorlar ve esya satın almaktan vazgeçerek memleketlerine ellerl boş dönüyorlarmış. Her şeyde olduğu glbi fiat tespitinde de ifrat ve tefrite kaçmak zararlıdır. Tefrit, fazla fiat tayini halkın mağdur olmasına sebebiyet verlr; ifrat, eksik fiat tayini ise namuslu tacirlerin ve esnafın o mallan alıp satmalarına mâni olur; vatandasların ihtlyaclarmı tatmin etmelerlne imkân bırakmaz, onlan sıkmtı ve müskülât içine düşurur. Binaenaleyh İstanbuldan mal getirten vilâyetlerdeki «Fiat Murakabe komlsyonuf burolannın o eşyaya flat tespit ederken buradaki Fiat Murakabe bürosunun fiatlannı nazan dlkkate almaları lâzım treMr. Bu suretle ahalinin, ihtikâra kurban olmaktan kurtulmak pahasma muhtac bulundugu esvadan büsbütün mahrum kalması mahzurunun önüne geçilmiş olur, diyoruz, Ç Şehir ve Memleket Haberleri j Dünya vaziyeti ve Türkiye Dün de kazalarda birçok hatibler konferanslar verdiler Münakalât Vekili gitti MIHINAJ | Alemdar hâdisesi Yazan: SALÂHADD1N GÜNGÖR Alemdar saray kapılarını yıktırmağa başlamıştı Bir cariye Sultan Selimin dairesine koştu. katiller yalm kılıc Padişahın odasına kadar gelmişlerdi 8 Nakil vasıtalarının tarifelerine zam D yapılmıyacak Şehirlerarası telefon servisleri takviye ediliyor, hava seferlerine de yakında başlanacak Bir müddettenberi şehrimizde bulunan Münakalât Vekili Cevdet Kerim Incedayı, istanbul ve Trakyada vekâiet şubelerinde tetkiklerini bitirerek dün akşam Ankaraya hareket etmişür. Vekil, Haydarpaşa istasyonunda örfî idare komutanı Korgeneral Ali Rıza Artunkal ve Vekâiet mensubları tarafından uğurlanmıştır. Cevdet Kerim İncedayı, istasyonda kendisile görüşen bir muharririmizin muhtelif meseleler etrafında sorduğu suallere aşağıdaki cevablan vermistir: < Günün fevkalâdeliğini her sahada karşılayabilmek için, vekâiet şubelerinin İstanbul ve civarüe Trakyadaki işler etrafuıda meşgul oldum. Daha evvel verilmiş olan direktiflerin tatbikatuıı tetkik ve yeniden alınması lâzım gelen tedbirleri alâkadarlara tebliğ ettim. İşlerimizin emniyet verici olmasından ve bugünkü ve yarınki ihtiyaclara kifayet edecek mahiyette bulunmasından doJap müsterihim.» Vekil, şehir ve şehirler arası telefon şebekesinin vaziyeti hakkında da demıştir ki: • İstanbul telefon işlerile de {ok yakından alâkalandım. Beyoğlu mırttakasmı işleten santralm takviye makemesi tamamen gelmiş ve montajma da başlanmıştır. Bir buçuk ay aonra Be yoğlu santralının işlettiği mıntakada muhabere sıkıntı ve rahatsızlığı kalkmış olacaktır. Diğer mıntakaların takviye ve tevsiine ve otomatik obnıyan civar merkezin de otomatik olman hususuna müteallik projeler bir haftaya kadar tamamlanmak üzeredir. Bu işler için, emniyet edilir ecnebi firmaUr müracaat etmişlerdir. Yekunu 2,5 milyon Hraya varan bu işlerin lhalelerinin yakında yapılacağmı ümid etmekttyiz. Bu suretle bu sıkmtı kaldınlmış ve uzun seneler icin İstanbulun telefon Ihtiyacı temin edilecek hale gelmiş olacaktır. Halen sehir şebekesi kurulmus şehirlerin telefonlarının en fennl hale gelmesi ve şıhirler arası muhabereleri bağlanmış şehirlerm, bu muhaberelerinin tevsii de vardır.> îfekliyat tarifelerinin değiştirilip değişirilmiyeceği hakkında da Vekil şunlan söylemiştir: < Tarife işinde, Vekâletin ve hükum«tin esas prensipi, memleketin ikttsadi ve içtimaî hayatiyetine en müessir vasıta olan münakalât işinde azamî sür'at, btitün vasıtalarda nakliyat vahdeti ve yurdun herhangi bir yerinden teslim esilen birşeyi diğer ucuna inkıtasız nakil işinin fen, ilim ve dikkat yollarile en ucuza yapmaktır. Binaenaleyh, esas itibarile tarifelerde fiat artırmak prensipi yoktur. Sadece biliniyor ki, işletme vasıtalarının hayatiyeti eksiğini tamamlamak ve tamirlerini yapabilmek için haricden getirilen, hassaten muayyen memleketler sanayiinin inhisannda olan vesait ve malzeme çok pahalılaşmıştır. Bazı şeyler bugün bir yerine 10 100 misli kadar pahalı getirtilmektedir. Bu vaziyet daha ilerlerse, ayni zamanda memlekette kömür fiatuıda ve sair vasıta ve malzemelerde de, ahval icabı tereffü hasıl olursa; halk işini gördüğü kadar, gene halkın mab. olan bu vasıtaların hayatiyeti, mevcudiyetini normal şekilde mahfuz bulundurmak için kısa ve muvakkat zamanlara münhasır olmak üzere, hayatı tazyik etmeden bazı şeyler üzerinde fiat artınlması düşünülebilir. Maamafih idrak edilecek olan yeni sene mahsulünün nakli için fiatları arnrmayı değil, bilâkis ucuzlatmayı düşünüyoruz.> Hava nakîiyatınm bu sene başlayıp başlamıyacağına dair, muharrhimizin sorduğn suale Cevdet Kerim İncedayı demiştir ki: « Vasıtalarımız, meydanlanmız ve teşHlâtımız hazırlanmıştır; başlamak fikrindeyiz. Bu sene Afyon, Elâzığ işletmeye açılacak hale gelmiştir. Sıvas, Erzurum, Samsun da ikmal edilmektedir » Nelson'un ruhu şadolmuştur Beyoğln Halkevi Reisi Ekrem Tur söz söylerken C. H. Partisi tarafından hazırlanan, dünya buhrîanı karşısmda Türkiyenin vaziyetine dair konfe ranşlara, her tarafta ve bu meyanda İstanbul kazalarında devam edilmektedir. Partimizin teşkilâtçı ve hararetli hatibl Beyoğlu Halkevi reisi Ekrem Tur, Eyüb Halkevinde verdiği konferansta hâdiselerle Türkiyemizin ittihaz ettiği enerjik hareket tar zıru beliğ şekilde izah etmiş ve kalabalık bir dinleyici kütlesi tarafından çok alkışlanmıştır. Vilâyet idare heyeti azasmdan Hasene Ilgaz da Üsküdarda Doğancılarda bir konferans vermlştlr. Parti binasından başka sokaklarda dinleyicilerle dolduğu için oparlörler konulmuş ve Türkün azlmkâr kararlarmı anlatan hatib geniş alâka ile dinlenmiştir. Ayrıca avukat İhsan Kmklıda, re Galatasaray lisesl müdür muavini Nedim Beylerbeyinde, avni mevzuda birer konferans vermislerdir. Her smıf halkımızın, Parti namına yapılan bu izahlara karşı sıkı alâkası memnuniyetle göze ç.arp maktadır. Hududlarımız harlclnde hâdiselerin ne kadar vahamet kesbettiğinl bilen ve kahraman ordumuza müstenld millî kudrete itl mad eden halk, bu konferanslardan sonra istikbal için daha mutmain olmaktadır. Mekk! Hikmerin konferansı Parti reisi Mekki Hikmet de dün Beyoğlu Halkevinde bir konferans vermiştlr. Hatib, dünyanın, bugün içinde bulundugu karışık vaziveti izah ettlkten sonra, memleketimi zin memnunlyet verici bir huzur iclnde bulunduŞunu ve milletçe Millî Şef İsmet İnönünün göstere ceği yolda yürümek hususunda tasıdığımız sarsılmaz azmin örnek olacak kadar kuvvetli oldugunu söylemiştlr. Konferans, salonu dolduran Kalabalık bir halk kütîesl tarafından derin bir alâka ile dinlenmis. ve sık sık hatib alkışlanmıştır. Ö ngilizler, denizde pek yaman ve cidden eşsizdirler. Nasd olmasınlar ki Akdenizdeki son deniz muharebesi hakkında dün Londradan gelen bir haberde .Doğu Akdenizdeki deniz muharebesi Londra siyasî mahfülerinde Yugoslav vaziyetinden ziyade göriişme mevzuunu teşkil etmektedir.» deniliyordu. Denizciliğe karşı bu kadar canlı ve ateşli alâka gösteren bir miUet, biç denizde yaman ve eşsiz olmaz olur mu? Dün akşam geç vakit gelen tafsilâta göre, İtalyanlar bu deniz hava muharebesinde ağır zajiata uğramışlardtt. Littorio sınıfı bir zuhlı ağır hasara uğramış, üç ağır kruvazörle iki muhrib batmıştır. Littorio sınıfı zırhlılar, Hdsi geçeo sene bitmiş, ikisi de tezgâhta olmak üzero dört tanedir. Fakat bu yü içinde bitirilmeleri mukarrer olan son ikisinin henüz denize çıkacak halde olmadıklan şüphesizdir. Diğer iki gemiye gelinco bunlardan biri Taranto'da İngiliz torpito tayyareleri tarafından, ağır hasara uğratılmış, bir tanesi de, Sardünya açıklarındaki muharebede sakatlanmı.ştı. İkisinden birinin tamir edildiği anlaşılıyor. 381 lik 9 top taşıyan bu zuhlıların ağır top bakımından 3S6 lık 10 top taşıyan King George V sınıfı İngiliz zırhlılarından üstün olduğu hayaline kapılan, harta İngiliz denizcilerinin bu yüzden endişeye düştüklerini yazanlar, kıymetin toptan ziyade topu kullanan insanda oldugunu, şimdi kabul etmiş olsalar gerektir. Kaldı ki yeni İngiliz toplarının menzili 381 lik toplannkinden daha fazladır. Batınian İtalyan kruvazörlerine gelince, batan Zara, Pola ve Fiume 10.000 tonluk yeni ağır kruvazörlerdir. 8 tane 203 lük ağır top, 12 tane 100 lük ağır, 8 tane 37 lik hafıf hava deR topu, 10 hava defi makinelitüfeği, 2 katapült ve 2 tayyare taşırlar. Mürettebleri 830 kişidir. Gemilerin sür'ati 32 mil olarak hesablandığı halde tecrübelerde 35 mil kadar gitmislerdir. Bu sınıftan şimdi dört İtalyan kruvazörü kalmıştır. Doğrn değil mi? ÜNİVERSİTEDE Büyük adamlar galerisi Üniversitede tesisine karar veri len büyük adamlar galerisi için ha zırlıklara devam olunmaktadır. Ga leriye, memleketimizde her sahada yüksek varlık gösteren, kıymetli 1 lim adamlarımızın resimleri, büst leri, hayatlarına ve eserlerlne aid malumat konacaktır. Her fakültede teşekkül eden bir komlsyon, kendi sahalarmda yetişen eşhası tespi etmek üzere tetkikler yapmakta dır. Galeri hazırlandıktan sonra büyük merasimle acılacaktır. Selim Salisin kendi devrinde Fransız ressamı Hipolit Berto tarafından yapılmış bir tablosu Şeyhülislâm Arabzade Arif Efendi, bu lutıan nem kapacak derecede vesveseh bir zattı. Kanncayı incitmekten çeki nirdi. Alemdar ordusunun iri kıyım Rumeli sipahileri ortasında ne yapacağını şaşırmışü. Alemdar: Hadi.. Düş önüme de seraya gidelim! deyince büsbütün nutku tutuldu. Seraskerin ne dediğini de zaten pek anlayamamıştı. Alemdar kızdı: Araboğlu musun nesin!.. Kalk yürü ba! diye bağırdı. Çelebi mizaclı Şeyhülislâmın bu ikaz üzerine akh başına gelebilmişti. «Semîna ve ata'na» diyerek, cemaatin önüne düştü. Alemdar, bir kısım maiyeti halkı ile Babıâliden ayrıhp Soğukçeşme kolile saraya vardığı zaman, (Babı Hümayun) civarııu binlerce askerle ihata edilmiş buldu. Bunlar, Alemdarı gö ronce bep bir ağızdan: Sultan Selim Efendimizi isteruz! diye haykırmağa başladılar. Orta kapıda Alemdar ilk rastladığı earay adamına emir verdi: Bire var git, Kızlar Ağasınas öyle, tez gelsin!.. Alemdar, şimdi en heybeth" tavnnı takınnuşb. Başında yeşil bir takke üzerine dardağan sarılmış şal sarık, sırtında lâciverd çuhadan haydariye benzer bir salta, üstünde ince bir cübbe, ayaklarında sahtiyan postallar vardı. Belinden Üçüncü Selimin bediye ettiği murassa hançer sarkıyordu. Darüssaade ağası Küçük Mercan Ağa, elpençe divan, Alemdarın karşısında idi. Alemdar, zenci ağanın yüzüne hışımla bakarak kendisine şu talimatı verdi: Abe Ağa... Tekmil devletluler, Rumeli ağalan, Anadolu hanedanlan, Sultan Selim Efendimizin tekrar cüiusunu matlub ederler. Biz buraya onçün (onun için) geldik. Tez vann.. Sultan Selim Efendimizi dışarı çıkarın!. Sonra, Şeyhülislâma dönerek: Efendi, sen de git, Sultan Mustafaya keynyeti anlat! dedi. Şeyhülislâm, bu müşkül işi başarabilecek kabilıyette değildi. İüzar etmek istedi ise de açıkça Alemdara karşı gelmek cesaretini kendınde bulamıyarak, kem küm etmeğe başladı. Alemdar, ihtar nı tekrarlayınca, çaresiz yola düştü. Suitan Mustafa, Arabzadeyı uzaktan görür gormez «Âteşfeşânı hişmu gadab» olmuştu: Bre.. Bu fesadda sen de Paşa ile müttefik imişsin ki bagîlerin önüne düşüp buraya kadar geldin. Yanıma yp'tlaşma.. Seni pâre pâre ederim! Nazik Şeyhülislâm, bir şeyler kekelemeğe, kendini mazur göstermeğe çalışıyordu. Fakat meczub Padişahın hıddeti yatışmadı: Var git kallâş herif. diyerek onu hıızurundan kovdu. Arabzade tırıs tırıs, dönmüş, fakat bu sefer de Alemdardan (zılgıt) ı yemişti: Bre münafık! Sen içerde işi başka kaiıba soktun. Tez var, bu işe bir öuret ver! Yoksa sen bilirsin! Alemdar böyle söylerken, tehdidkâr bir tarzda elini hançerine götürınüştü. İki ateş arasında kalıp ne yapacağını şaşıran Şeyhülislâm, mezbahaya giden bir koyun teslimiyetile yeniden Sultan Mustafa dairesinin yolunu tutmağa hazırlanıyordu. Fakat tam bu suada Babüsseade ile saravın diğer kapıları büyuk bir gürültü ile, birbiri ardı sıra kapanmağa başladılar.. Padisah sekbanlan, kapılan sür'atle içeriden sürmeliyorlardı. Babüsseadenin eralığında nkışıp kalan Şeyhülislâm, kendini dışarı zor atabilmişti. Padişahın mukavemete hazırlanması üzerine Alemdar askerinde asabiyet arttı: Açm, yoksa siz bilirsinlz! naraları her tarafta yükseliyordu. Bu gulguleye biraz sonra Alemdarın da sesi karıştı: Bire yıkın! Rumeli âyanı ellerinde iri topuzlarla hep birden Babüsseadeye yüklendiler. Kapıya güm güm vuruyor, vakit vakit • Sultan Selimi isteruz!» âvâzelerile ortalığı inletiyorlardı. Bostancı odabaşısı ile diğer maiyeti erkânının telkinlerine kapılan Sultan Mustafa, Üçüncü Sultan Selim ile tahtın biricik varisi Ikinci Mahmudun «izalei vücud» larına bir cinnet dakikasuıda karar vermişti. Bunların ikisi de katledilince Osmanlı tahtuun tek namzedi kahyordu. O da kendisi idi! Mustafa bu zalimane karan verdikten sonra, sarayın eli kanlılaruıdan mürekkeb bir cinayet heyeti teşkil ederek, Üçüncü Selim ile İkinci Mahmudun dairelerine saldırttnıştı. Katiller, ilkönce Üçüncü Selimin işini bitirmek üzere Kuşhane kapısuıdaki karanhk yol ağzından geçerek, harem dairesine girdiler. Hasır döşeli dehhzlerden, ellerinde syrılmış yatağanlarla cellâd tavırlı adamların koşarak geçtiğini gören sarayhlar korkudan büyümüş gözlerle, cıyak cıyak haykırışarak birer tarafa kaçışıyorlardı. Muhalefete kalkışmak, kimin ne haddine idi. Yahıız haremağalanndan bir kaç kişi, göz göre irtikâb edilmek üzere bulunan bu kanlı cinayete mâni olmak için, zayıf vücudlarile katillerin önüne atılmak cesaretini gösterebildiler. Caniler, bu küçük mukavemetleri süratle kırıyor, ve karşılarına çıkanlarm kimini yumruk, kimini hançer darbelerile yere yuvarlayarak ilerliyorlardı. Sultan Selimin en sevdiği haremi Refet kadın, kaç gecedir üstüste karışık rüyalar görmekte idi. Bu rüyalann tesirile sinirleri son derece bozulmuştu Her an yaklaşan bir felâketi bekler gibi idi. Üsküdar çatmasile kaplanmış yumuşak erkân sedirinde yanıbaşma boylu boyunca uzanan (Aslan) ınm yüzüne sevgi ile karısık bir rikkatle bakıyordu. Tahttan indirildikten sonra, Efendisi ne çabuk da bozulmuştu. Hele onun bu kadar meyus bir gününü haürlamıyordu. Refet kadın, birden yerinde doğruldu. Kulağına bir takım sesler geli yordu: Sultan Selim Efendimizi isteriz!. Sultan' Selım Efendimizi isteriz!. Başkadın, düşündü: Acaba, (Aslan) l da bu sesleri işitmiş miydi? Fakat Üçüncü Selim, derin bir gaflet uykusu içinde, olup bitenlerden habersiz, mışıl mışıl uyuyordu. Refet kadın, onu elile dürttü. Sultan Selim, bütün bir gece sabaha kadar, yanıbaşmdaki Lihyei saadet odasmda ibadet ve taatle meşgul olduğu için, yorgun düşmüştü. Güçlükle kendine gelebildi. Refet kadın, ümidle karışık bir heyecan içinde, Padişaha sordu: Gürültüleri duyar mısmız? Hayır! Tâm bu sırada, cariyelerden biri, koşa kosa gelerek, bir kaç. ağanın yahn üniversite marşı Üniversite Rektörlüğü bir «Üni versite marşı» hazırlatmağa karar vermistir. Marşın, bu yüksek kültür müesseseslnin tam bir ifadesi olmak üzere hazırlanması için, salâhiyetli zevat arasında bir müsabaka acılacaktır. Bu suretle Ünlversltell gencler toplantılarda, mera slmlerde İstlklâl marşmı müteakıb kendi marşlarını söyllyeceklerdir. kılıc Sedefli sofadan geçtiklerini hebar verdi. Refet kadın, sinirlenerek ayağa kalk mışh: Ne dedin?. Sedefli sofaya tnı geçtiler?. Kim bunlar?. Cariye, cevab verecek vakit bulamadan, kapınuı önünde telâşlı ayak sesleri peyda oldu. Ağalar, fısıldaşarak konuşuyorlardı! Refet kadının tüyleri diken diken olmuştu: Kim o?. diye seslendi: Cevab alamayınca kablelvuku bir tehlikeyi sezerek Sultan Selime doğru koştu ve onu ayağa kaldırarak kulağına doğru eğilerek: Padişahım!. Aman kaçın! Sultan Mustafahlar kapıya geldiler! Üçüncü Selim, (Lihyei saadet) in bulunduğu bitişik odaya doğru henüz bir kaç adım atmıştı ki katillerden Nezir ile Fettahın korkunc yüzleri, pencerelin önünde belirdi. (Arkası var) «On beş gündür sana yazamadım. Sebebini bildiğin için şüphesiz kuruntu etmedin, üzülmedin. Arka üstü yatmağa mecbur olduğum bugünlerde sık sık beni bulan mektublarm mukaddes ülkelerden esip gelen rüzgârlar gibi içimi serinletti. Hele Mehmedciklere aid, görünüşte belki küçük, fakat tahlil ettikçe derinleşen vak'alar; güldürürken düşündüren ve içlendirirken neş'elendiren o gÜ7el fıkralar... Onları içime sindire sindire, derin bir zevkle okudum. Bu suretle mektublarm benim gazetem, kitablarım oldu. Bugünlerde belki her zamandan çok seninle beraberdim. Hangi saatlerde kalk borusunun çaldığım, ne zaman yürüyüşe çlktığmızı, gece talimlerini, silâh temizleyişleri ve karavana başı konuşmalannı, dinlenme saatlerinde ufukları dalgalandnan millî havaları, yazılarından doğan bir dünya içinde gördüm, duydum ve tamdım. Mektublannda senden çok onlar var ve ben onlan senin kaleminle tanımaktan hoşlanıyorum. Bana öyle geliyor ki, imkân olsa da şöyle oraya kadar bir uzansam; köy odalaruıı, çadırları, toplan ve makinelileri, kısaca cepheyi, hiç adırgamıyacağım. Borazan Ahmedi, Hüseyin onbaşıyı, rüyalarmda bile savaşan coşkun Süleymanı, acemi yetiştirmekte ustalaşan başçavuş Muradı, uzun zamandanberi tanıdığım, anlaştığım dostlar, ahpablar gibi karşılayacağun. Onlarla aralarından su sızmıyan insanlar gibi konuşacağım. Ve Harmandalım oynarken cephenin haasmı değiştiren, gönülleri köylere ve köylerde yolları gözleyenlere çekip alan yanık Velinin karşısında ben de hepiniz gibi heyecanlanacağım. Sen bana cepheyi yazıyorsun. Yürekleri şahlandıran, başlan en yüksek enerjilerin derinliklerine ulaştıran o bambaşka âlemi anlaüyoreun. Onu tanıdık MÜTEFERRIK Polis müdüriimüz Çorum Valiliğine tayin edildi Ankaradan verilen bir Jıabere göre, İstanbul Emniyet müdürü Muzaffer Akalm Çorum Valiliğine tayin edilmiştir. İstanbul Emniyet müdürlüğüne kimin gekceğl henüz malum değildlr. Çorab fabrikatorları Ankaraya gitti Nisanın 8 inden itibaren tatbik edilecek olan ipekli kadın çorabı standard nizamnameii etrafında İktısad Vekâleti ile temaslar yap mak üzere çehrimizdeki 14 çorab fabrikası sahlbleri dün akşam Ankaraya gitmişlerdir. Nafıa Vekilinin tetkikleri İki gün evvel şehrimize gelen Nafıa Vekili Ali Fuad Cebesoy bu akşam Ankaraya dönecektir. Vekil, burada bulundugu günler zarfmda Nafıa müdürü Bedri Gürsoydan Trakyadakt yol inşajatı hakkında izahat almıştrr. General Ali Puad Cebesoy, buradaki tetkikleri hakkında bir muharririmize çunlan söylemlştir: « Trakyada Vekâletin hazırlattığı program dahilinde insaat normal olarak ve memnuniyet verici bir sekilde devam etmektedir.» Hayvanlan Koruma cemiyetinde Hayvanlan Koruma cemiyeti tarafından, Polis mektebi talebelerini muallimlerlle birlikte bir toplantıya davet edilmiş ve tendilerine, hayvanlan himaye eden kanun ve nizamları tatbik husuKunda öğretici filimler gösterilmlştir. Cemlyetin eski reis vekili Sedad Erim de bu mevzıı etrafında bir konferans vermistir. İngiliz zırhlılarile ağır kruvazörlerinin hiçbiri, bu kadar yüksek sür'atte olmadıklan için İtalyanlann kaçamayışlan, Amiral Cunningham'ın ne yüksek bir tabiye ve manevra üstadı oldugunu ve kendi filosundan daha seri bir hasmın kaçmasına meydan vcımediğini gösterir. Batan iki muhribden Vincenzo Gio berti 1729 ton, Maestrale ise 1449 tondur. Her ikisinin de sür'ati 40 mile yakındır. Bu yüksek sür'atlerine rağmen, onlar da kaçmağa inıkân bulamamtşlardır. Zaten yüksek sür'at umumiyetle kaçmak için değil; tabiye ve manevra bakunmdan Gstünlük temin etmek için yapılır. SürPOUSTE at fazlahğından bu ruhla istifade etmek istenilirse muvaffakiyet elde Otobüsle tramvay çarpıştı sa harb gemilcrini yarış atıedilir; yokveya tazı Şoför Hüseyin Özgürün idare^in sanmak pek yanlış bir düşüncedir. deki 3159 numaralı otobüsle YedlFazla tafsilât gelmediği için, aylarkule Slrkeci hattında işliyen vatman Remzinin idaresindeki tram danberi İngilizler gibi herkesin arayıp vay, Yedikule yolunda çarpışmıs durduğu İtalyan donanmasının neden lardır. Çarpışma şiddetli olmuş, denize çıktığı anlaş^amıyor. Fakat bu tramvayın kırılan camlarile yolcu hareketin sebebi şu dört ihtimalden biri lardan Anna adında bir kadın muh olsa gerekür: telif yerlerinden yaralanmıştır. Ka1 Trablusgarba bir İtalyan Alzayı müteakıb Anna Haseki hasta man ihracuu setretmek, nesine kaldınlmış, hâdisede suçlu 2 İngiliz asker ve malzeme nakgörülen şoför yakalanmıştır. Iiyatına hücum etmek, 3 Ahnanlann zorile, belld de AlTaşla başından yaralandı man kumandası altında bir gayret gösFenerde oturan Hasanın 12 yaş tennek, larındaki oglu Celâl, Fener iskgle 4 Mahsur Onikiadaya bir yardım sinde oynarken, Kenan admda oirlyapmağa kalkışmak. nin attığı tasla basmdan yaralan Sebebi her ne olursa olsun İtalyan do, tedavi altına almmıstır. nanmasınm bir iş görmek maksadile sefere çıktığı, fakat yakalanarak müthia Tüberküloz cemiyeti bir darbe yediği anlaşılıyor. Düşmanı Tüberküloz cemiyeti mutad aylık görünce gözlerini kırpmadan hemen saltoplantısmı 2 nisan çarşamba günü dıran İngiliz denizcilerinde, bn eşsiz tasaat altı buçukta Cağaloğlunda İs arruz ruhu varken İtalyan donanmasıtanbul Etıbba Odasında yapacakiır. nın limanlannda yatması, kendisi için daha hayırh olacağı anlaşılmıştır. Moda deniz kulübünün İngiliz Akdeniz filosunun hiç zayiatsız yaptiğı bu kahramanca hücum Nelkongresi son'un ruhunu sadetmiştir. İngilizleri Moda Deniz kulübü, dün senelik tebrik, İtalyanlan taziye ederiz. toplantısmı yapmıştır. Fakat ekseriyet olmadığından toplantı 6 nisan pazar gününe bırakılmıstır. gün kavuşmak kabildir. Bu ümide bağlanarak beklemek, tehlikeden uzak tutulan bir vatanda bekleyerek yaşamak da az güzel şey mi? Türkkadını tarih boyunca beklemeğe alışmış. Ninelerimiz belki Yemen'in dünya üzerinde yerini bilmiyorlardı, ama ona hiç de yabancı değildiler. Çünkü Yemen'in kızgm güneşi çoğunun pşkım kavurmuş, yakıcı kumlan sevgililerin kanını içine çekmişti. Yıllarca Yemen, ıstırabın, hasretin ifadesi oldu ve oraya gidenlerin çoğu dönmediler. Yollannı gözleyen üç günlük taze gelinlerin, kucağı bebekli gene annelerin hasretli ve hüzünlü beklemelerine rağmen asla dönmediler. Sarıkamışm karlı tepelerini, ne çok kadın kalbi yakından tanır; çünkü o karlar sevgililerin kanile ısınmış, erimiştir. FiUstinlerden, Suriyelerden, Kafkaslardan, Canakkalelerden gelen rüzgârlara aşina olmıyan var mıdır bu topraklarda?« O rüzgârlarda, biraz da sönen nefeslerin buruk zevki yok mudur? Üzülme sevgilim. Sen cephede, ben de geride beklemekten yılacak değiliz. Genciz. Bu topraklann nasıl kazanıldığım bildiğimiz gibi, nasıl korunacağını da müdrikiz. Sen elin tetikte Ueriye bak! Ben varhğım çocuğumuzun üstüne kanad germiş ve elimden gelen yurd işlerine bağlanmış olarak uyanık davranayun. Elbet bu değişen mevsimlerin bir bahan gelecek. Hem de ebedî bahan... Bu bahara inanıyorum. Onu bekleyorum. Ben kan üstüne doğmıyan güneşlerin, yıkık yuvalara ışık dökmiyen aylarm ve mezarsız ölülere yas tutmıyan yıldızlann uyanacağma inanıyorum. Insallah sen de bu ebedî bahara döneceksin ve yavrumuzu bulutsuz göklerimizin altında, mes'ud topraklarımızda, bizim olan hava içinde büyüteceğiz, yetiştireceğiz sevgilim.» KUçUk Hlkâye Baharı bekliyorum rünüşte kuru, fakat içten ıslak gözlerle baktılar. Ve sen, sevgiHm, sen de pencerelerde elini, mendilini sallayan kahramanlann jrureklerindeki duyguların benzerile dopdoluydun. Bir meçhul akıbete doğru gidiş sizi duyguda ve düşüncede birleştirmiştL Aynı gayeye doğru, aynı imanla akıp gidiyordunuz ve bu size kudret oluyordu. Kalanlara yürek tesellisi olduğu gibi... Bak gene o ayrılık gününe atladrm. Hem bunu sana birçok defa yazdığımı hatırlayorum. Ama bence aşkın bağı ayrılık dakikasuıda kördüğüm oluyor. Evet mevsimler değişti. Rüzgârlar sertleşti, yapraklar can verdi, toprağın albn süsü soldu, sarardı ve korkunc kış geldi. Rüzgârlar hırçınlaştıkça, yağmurlar camlan dövdükçe ve karlar göklerde kanadlandıkça hiç ısınamadım sevgilim. Kışı soba başında ve hatta çok defa bir şezlonga uzanarak geçirdiğim halde Öyle dakikalanm oldu ki, dudaklarıma değen çay bardağı dondu; dumanı tüten çorbenın yudumu boğanmdan geçmedi; yumuşak yastıklar arasında başım rahat etmedi. Benim gibi cephe gerisinde uzak yakın tanıdığım veya tanmıadığım herkes eminim ki, aynı duygularla çırpındılar. Aynı düşüncelerle haftalan aylara, aylan mevsimlere bağladılar. Yahıız ben bir noktada onlardan aynldım. Onlann evlerinde açlığı, uykusuzluğu hiçe sayarak çahştıklarmı duyuyordum. Lâkin benim halim yoktu sevgilim. Hayata doğmağa hazırlanan çocuğumuz beni kuvverten düsürmüştü. Çok defa bir eldiven, bir çorab olsun öreyim diye elime aldığım yumaklar, kararan göz ] = tan sonra o hayata imrenmemek mümkün mü? Sana ben ne yazayım? Cephe gerisini öyle mi? Ben cepheyi ve cephe gerisini uzun bir yola benzetiyorum. Bu yolun görünüşte iki ucu var. Fakat bu iki ue belki yalnız maddede kalıyor. Ruhta, yürekte, hayalde ve düşünüşte bu iki ucu birbirinden ayırmak kabil değil. Aylar geçti. Mevsimler değişti. Gittiğin zaman başaklar olgunlaşıyordu. Gökler durgun, rüzgâr susmuş, tabiat ışığa ve sıcağa göğsünü açara ktath, bayıltıcı bir uyku içinde gibiydi. Deniz kıyılarında hayat uyanmıştı. Sular görünüşte durgun, fakat derinden derine sarhoştu. Seni, ninem dedemi, annem babamı nasıl uğurladıysa ben de öyle uğurladım. Gözümün yaşını içime akıtarak ve yüzümü. hayalinde öylece kalsm diye, bir gülüşle tatlılaştırmağa çalışarak... Ne sen bu uzun katarda yalnızdm, ne ben garda kalan tek hicranh ve hasretli kadındım. Oğullarını göğüslerine bastırarak öpmeğe, koklamağa doyamıyan anneler, babalarma minik ellerini sallayan küçükler, duygularuıı ürkek ışıltılarla yanan bakışlarına vererek bessiz duran nişanlı kızlar ve eşlerini şeref yoluna bırakan eğır başh kadınlar gan kuşatmışlardı. Tam manasile hissediyordum ki, trenin düdüğü onlaruı da yüreklerini benimkini olduğu gibi ürpertti. Raylardaki tekerlek gıcırtılan onlann da sinirlerinde acılı bir kıvranma yaptı ve onlar da gurbet yollarmın birer hazin ifadesi olan boş raylarda benim gibi gö MUkerrem Kâmil Su lerimin önünde sepete düştü. Fakat nihayet ben de on beş gün evvel sana ve yurduma bir annağan getirdim. Oğlumuz, milyonlarca insanın kendilerinden geçerek dünyayı ateşe verdikleri, asırların medeniyet eserlerini bir hamlede yok ettikleri bir harb yılında dünyaya geldi. Ben de onu tam bir savaş çocuğu gibi yetiştireceğim. Hayata gözlerini açtığı zaman babası yurdu korumak için cephede idi; oğlu bir banş dünyası içinde yaşayacak. Bir gün bu hailenin biteceğine, milyonlarca insanm kanile ıslanan topraklar üstünde ışıkh bir dünya doğacağına ben inanıyorum. Ve gene inanıyorum ki, çocuğumuzu tahayyül ettiğim bu banş dünyasında yaşatmak için onu önce tam bir savaş adamı vasıflarile yetiştirmek lâzım. Barışa varmak için bin bir tehlike ile dolu savaş yolundan geçmeyi mutlak bilmeli. Bazı günler bana, bazan da sana benzeyen küçüğümüzü görmek için nasıl sabırsızlandığmı hissediyorum. Beni vg onu senden yalnız dağlar, yollar, sular, kısaca mesafeler ayırmıyor. Aynlığı sadece bunlar doğursaydı biz onlan yenerdik değil mi sevgilim? Seni yuvanın bu sıcak ve mes'ud havasından bir zaman için ayn tutan şey nedir? Biz ondaki kudrete tapıyoruz. Sevginin en üstününü verdiğimiz vatan böyle isteyor. Onun mukeddes kanunları karşısında hasretin, hatta ölüm ayrıhğmın bile manası kahr mı? Eskiler: «Ölüm Allahm emri, aynlık olmasaydı!» demişler. Ben böyle düşünmüyorum. Dağlar çok yalçın, sular pek coşkun, yollar fazla uzun olsa da bir ^

Bu sayıdan diğer sayfalar: