4 Mayıs 1941 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

4 Mayıs 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURÎYET 4 Mayis 1941 Siyaset ateminde Bugünkü Irak devleti, Büyuk Harb neticcsinde eski Osmanlı devleünin MuBul, Bağdad ve Basra vüâyetlerinden teşekkül etmişür. 140,000 murabba mil genişliğindedir ve takriben üç milyon nüfusludur. Bu nüfusun (1940 sayımına göre) 1,146,635 i sünnî, 1,494,015 i şii, 87,488 i yahudi, 78,,792 si hıristiyan ve 43,302 si sair ditılere mensubdurlar. Payitaht olan Bağdad 150,000 ve Irakm en bellibaşlı limam olan Basra 50,000 aüfuslu birer şehirdirler. Irak, şimalden Türkiye, garbdan Suriye ve Erdün, cenubu garbî ve cenubdan Necid ve Küveyt, şarktan İranla çevrelenmiştir. Irak meşrutiyet rejimine tâbi bir devlettir. Başında bir kral veya kral naibi vardır. Âyan meclisi 20 azadan,, meb'u»an meclisi 88 azadan müteşekkildir. Memleket üç vilâyete ve 14 livaya aynınuştır. *** Yeni Irak devleti, 1918 senesinin 7 son teşrin günü İngıltere ve Fransanın müşterek bir beyanamesile ilân olundu. 1921 de Irak Kralı olark seçildiği ilân oluna Faysal 1921 senesinin 23 ağustos günü tetvic edilmişti. İngilterenin Irak mandasını deruhde etmesile beraber Irak halkının manda aleyhinde faaliyete geçtiği göze çarpar. Bu yüzden Kral Faysal, 1922 de mandanın ilgasile iki taraf münasebetlerinin bir ittifak muahedesile tayinini istemiş, fakat Ingiltere bu muahedenin manda esasına istinad etmesi üzerinde ısrar etmişti. Irak hükumeti esa kanununu 1924 te ilân ederk 1925 te ilk parlamentosunu toplamış, Irak parlamentosu İngiltere Irak münasebetlerinln tasfiyesinde mühim bir rol oynamış, nihayet 1930 da İngilter ile Irak arasında dostluk ve ittifak esaslanna istinad eden muahede imzalanarak Irakın Milletler Cemiyetine girmesile bu muahedenin tatblkına başlanmıştır. Muahed Irakın istiklâlini tanımakta ve Ingilterey dost ve müttefik devlet afatile Irakta ban imtiyazlar vermektedir. Bu muahede mucibince, İngiltere Irakın müdafaasını deruhde ettîği lçin Irak da harb vukuu takdirinde müttefikine kolaylıklar göstermeyi taahhüd ediyor ve İngilter imparatorluğunun eczası arasındaki muvaslayı temin için bir takım üsler veriyordu. Irak Milletler Cemiyetine de girdikten sonra komşularile ihtilâfları tasfiye etmiş, daha sonra dost ve komşu milletler arasındaki her ihtilâfı hakem yolile hal için yapılan Sadâbâd paktına girmiştir. Bundan başka Süudî Arablstan vc Yemen gibi Arab devletlerile çok iyi finünasebetler tesis etmiş, elhasıl harici siyaset bakımından sulh ve istikrar amili olmak için herşeyi yapmıştır. Irakm şimdiki hükumet reisi Reşid ÂU Naci Süveydi, Nuri Essaid, Naci Şevket, Reşid ÂU. Cemil Eldef i, Ali Cevdet Eyubi, Hikmet Süleyman, Taha Elhaşimidir. 21 sene içinde Irak hükumetinin başına geçen bu şahsiyetlerin ilk dördü vefat etmis olduğuna göre hayatta kalanlar dokuz kişidir. Bunlar, birbirlerine mütemadiyen selef, halef olmakta ve ekseriya beraber çahşmaktadırlar. Bu ekseriya beraber çalışan şahsiyetlerin birbirine karşı birdenbire en şiddetli muhalefcte geçmelerinin hikmetini an ( Şehir ve Memleket Haberleri j BUGÜNKÜ IRAK VE MAZİSİ Yazan: > Süha Saktb lamak hakikaten güçtür. Meselâ bugün Başvekil olan Reşid Âli Geylâniye karşı en şiddetli muhalefete geçmiş olan Nuri Said Paşa, Reşid Âlinin teşkil ettiği kabinelerde onun Hariciye Nazırı idi ve Nuri Said Paşanın teşkil ettiği kabinelerde de Reşid Âlinin Adliye Nazırlığı yaptığını görüyoruz. Irak, ingiltere imparatorluğunun muvasalası üzerinde bulunmak ve çok kıymetli petrol kaynaklarını ihtiva etmek dolayısile İngilterenin en büyük ehemmiyet verdiği yerlerden biridir. Nitekim İngiltere, itimadını kaybeden ve Irak esas kanununu tanımıyarak devlet rejimini değiştiren bir şahsiyetin iş başma geçmesine ve Irakın bütün mukadderatmı ele almasına tahammül edemmeis, buna karşı Iraka derhal askerî sevkiyat yapmış ve son gerginlik çarpışma mahiyetini alır almaz Resid Âli hakkmdaki noktai nazarını bildirerek bu zptın mihver hesabma faaliyetlere geçtiğini ilân etmiştir Reşid Âlinin Irak efkârı umumiyesi tcrafmdan gördüğü muzaheretin hududu malum olmadığı, onun son darbei hükumeti yaparken istinad ettiği kuvvetlerin hakikî mahiyeti de henüz aıılaşılmadığı için Reşid Âli hakkında K; v üküm vermek sırası hulul etmemiştir. Fakat Irak ile müttefiki olan İngiltere arasında, bu kadar nazik bir anda çarpısmalar başlamsı, şüphe yok ki, teessürle karşılanacak bir hâdisedir. Anlaşılan İngilterenin hedefi, Reşid Âlinin kurduğu rejimi yıkarak eski saltanat naibi Prens Abdullahı Bağdada iade etmek ve harbin devammca Irakta asker bulundurmaktır. Buna karşı İngiliz işgaline taraftar olmıyan bir kısım Iraklılann Reşid ÂHye yardım edecekleri göze çarpıyor. Tahtakaledeki yangın faciası le krem kabara kabara kazandan taşmış, taşıp dökülünce de havagazi parlamıştır ve ecza dolu imalâthaneyi ansızm çepecevre sarması üzerine, ne çocuk, ne de kız, kaçıp kendilerinl kurtarabilmislerdir. Yapılan tahkikata nazara,n, imalât NALINÂ NÂI M1HINA NAİ Giridin ehemmiyeti irid, şarkî Akdenizde «kilid mevzi. veya «anahtar me'vzia denilen bir adadır. Balkanlar meydan muharebesini muvaffakiyetle bitiren ve Moranın Matapan burnunu tutmak üzere ve belki de tutmuş olan Almanlar, hiç şüphesiz, Giridi ele geçirnıek istiyeceklerdir. Çünkü senelerce, Girid bizim can.im.xz Feda olsun kanımız diye bağırdıktan sonra, donanmasızlık yüzünden kaybettiğimiz bu büyük ada, şarkî Akdenizde «kilid mevzi>, veya •anahtar mevzi» denilen mühim bir yerdir. Girid, diğer Ege adalannm hiç birine benzemez. Benzemediği içindir ki Yunanistan harbe girmek mecburiyetinde kaldığı zaman, İngilizler, hemen oraya koşmuşlar, deniz ve hava üsleri tesis etmişlerdir. Şarkî Akdeniz hakimiyetinde en mühim rolü şimdi Girid oynayacaktır. Bu itibarla Almanlar, oraya sıçramak, İngilizler de oraya yapışmak istiyeceklerdir. Şelden bir inek memesine benziyen Moranın ucundaki .emcik» lerden şarktakinin denize gömüldüğü noktada Male bumu vardır. Bu buraun cenubunda Serigo adası gelir. Almanlar için evvelâ bu adaya sonra da Giride sıçramak miim kündür. Çünkü Serigo'dan Giridin Spada ve Busa burunlan arasındaki mesafe 100 kilometre bile değil; 80 kilometre kadar bir şeydir. Eğer, Girid, kuvvetli bir surette denizden, havadan ve karadan müdafaa edilmezse Almanlann kendi layyareleri ve İtalyan deniz kuvvetlcri himayesinde buraya bir ihrac yapmaları ınümkündür. İtalyan nakliye gemileri de, Mihverin eline geçen Yunan kıyılan ve adalan arasından sığarak Yunan sulanna gelebilirler. Krem imalâthanesinden çıkan yangında yaralanan işçi kız da dün hastanede öldü Tahtakale yangınında, Sabuncu hanındaki vazelin ve krem imalâthane stnde bulunan Hasan Emiroğlu isimli cocuğun alevlef arasında kömür haline geldiğini, Lora isimli genc kızın ateşten vücudünün yara bere içerisinde kaldığını vazmıştık. Bu işçi kız da yatırıldığı Haseki hastanesinde ölmüştür. Adliye hekimi Enver Karan, cesedin gömülmesine ruhsat vermiştir. Diğer taraftan, hâdise yerinde makine mühendisi Beşir Tezel tarafmdan keşif yapılmıştı. Keşif neticesinde. evvelce sanıldığı gibi yangının imalât hanede havagazi parlamasından çıktığı anlaşümakla beraber, bu kazada isçi kız Loranm dikkatsiz davranmasının da âmil oldugu kanaati edînilmiştir. Öğ renildigine göre, İşçi kız, krem dolu bir kazanı kanştırıyormuş. Krem kıvamını bulunca, havagazini söndünnesi lâzım gelirksn ihmal etmiştir. Bu surethane 4000 liraya sigortahdır. İçerisinde 6 7 bin liralık mal bulunduğu anlaşılmıştır. İki kişinin ölümile neticelenen hâdisenin, sadece kaza mahiyetinde oldugu neticesine vanlmıştır. Bununla beraber Adliye ve zabıta, henüz tahkikata devam etmektedir. • Anadoluya nakledi Istanbul öğretmenleri lecek vatandaşlar yardım cemiyeti Sefer tarifelerinde bazı tadilât yapıldı Karadeniz limanlanna gidecek meccanî yo'.cu kafilelerinin dördüncüsü de dün akşam saat 18 de Aksu vapurile Zon guldağa hareket etmiştir. Aksu vapu runa binecek ikinci kafile Zonguldak yolcuları 870 kişi iken gene bunun pek azı vapura gelmiştir. Azaya yapılacak yeni yardım şekli tespit edildi Muallimler istedikleri yere gidebilecekler Süha SAKIB Maarif Vekâleti tarafından bir müddet evvel gönderilen bir teblıgatta, muallimlerin imtiharüardan sonra da bulunduklan yerlerden aynlmamaları istenmişti. Vekâlet, dün alakadarlara Nakfl listelerinde tadilât yapıldı yeni bir emir göndenniş, imtihanlan Meccanen Anadoluya gidecekler için olmıyan muallimlerin şimdiden, diğerlerinin de imtihanlan müteakıb, adres tertib edilen liste bu kafilelere ümid elerini bırakmak suretile istedikleri yere dildiği kadar yolcu iştirak etmemesin den dolayı aşağıdaki şekilde tadil edilgidebileceklerini büdirmiştir. miş tir: 1 5 mayıs 941 pazartesi günü saat 14 te Bartın istikametine gidecek olan Tırhan vapuruna müretteb yolcuları Aksu vapuru ayni gün saat 18 de götürecektir. Bir dil meraklısı Cübbe ve çakşır! Üstad Server Bedie bir ariza Bir dil meraklısı 2 6 mayıs 941 günü Ankara vapurile saat 18 de Samsuna kadar gidecek olan yolcular 8 mayıs 941 perşembe günü saat 18 de kalkacak olan ayni vapurla gideceklerdir. 3 9 mayıs 941 cuma günü saat 18 de gene Samsuna gidecek olan Tırhan vapuru o gün hareket ettirilmiyerek 11 mayıs 941 de Aankara vapuru kal kacaktır. Binaenaleyh 6 mayısa mü retteb yolcular 8 mayıs ve 9 mayısa müretteb yolcular da 11 mayısta hareket edeceklerdir. Şehrihalin birinci günü enikonu güzel giyinmiş, orta boylu, kara kaşlı ve gözlü, esmer • ve traş olmuş olmasına rağmen hâlâ çene ve dudaklarında kurşun kalemi tozu sürünmüş gibi geniş Fakat buna mukabil dahilde istikrann bir siyah gölge görünen, iri kalm par. bir türlü teessüs etmediği göze çarpar. maklı, gür saçlı bir zat Akşam gazetesiIrakta ilk millî hükumet 1920 de te nin hatırlı muharrirler odasona giriyor şekkül etmiş ve o zamandan bugüne ve soruyor: kadar Irakta yirmi sekiz hükumet de Akşam kazetası bundadır?. ğişmiştir. Yirmi bir sene içinde yinnl seGözlüklü, uzunca boylu bir muharrir kiz hükumet değiştirmek herhalde bir cevab veriyor: İstikrar alâmeti değildir. Akşam gazetesi burası mıdır? deBu yirmi sekiz hükümetin başma gemeli. çenler mahdud şahıslardır: Abdurrah Hah! Ağnadım! Zatınız mücerred man Nakib, Abdülmuhsin Sadun, Cafer (Va Nü) sünüz! Askerî, Yasin Haşimi, Tevfik Süveydî. Va . Nü değil, Vâ Nu demeli! Âfedersiniz. Bu lâf frenkçedir ne. dir? Va Nü (cıblak ayağınan git) deÇocuk kampı Bartında mekı değildir?. Va . Nu da (git de bağkurulacak la) mânasına gelir. Bendeniz haddim tstanbul Maarif müdürlüğü tarafın olmaarak biraz Franksızca bilirim. dan her sene açılmakta olan çocuk Gözlüklü muharrir sinirleniyor. kamplan bu sene Bartında kurulacak Azizim! Ne o, ne öteki. Dünyaya txr. Bunun için, icab eden tertibatın anlattık. Hâlâ (Vâ Nu) ya mâna veralınmasına başlanmıştır. Bartında iki meğe kalkıyorlar. Yok bunun mânası kamp açılacaktır. Kampı idare edecek mütehassıs mualliınlerin kadrosu ha efendim. Benim iki ismimin ilk heceleri. sarlanmıştır. Şehrimizden istiyen aile Tamam tamam! Yanıya abreveye... ler çocuklarını, şimdiden Maarif mü Abreveye değil, abreviye demeli. İşte beyefendi! Bendeniz de onu dürlüğünde, bu işle uğraşan büroya için geldim. kaydettireceklerdir. Bir kere beyefendi demek yasak! Âfedersiniz mil pardon! Ağzımız Adalar ve Yalova tarifesi alışmış beyefendi de ondan. Bay efendi Devlet Denizyollan idaresinin Adalar diyecektim.. Bay efendi de olmaz. Efendi kalkve Yalova ile Anadolu hattı ilkbahar tartfesinin yanndan itibaren tatbüuna ü. Nereye kalkü. Bizim mahallede başlanacktır. Yeni tarifede Büyükadadan sabah caminin imammdan, kuyumcu Hırant ları ilk vapur 6,10, Pendikten 6,30 da efendiye kadar hepsine efendi doorsak kalkacaktır. Köprüden Adalara ilk va kimse tinmor... Lâkin siz kazetacısınız.. Elbettem daha İyi büirsiniz, Degü mi pur 7,20, Pendige 10,15 tedir. Yalovadan hafta arasında 6,10, 14,30 bay bay.. ve 17,15 te, Köprüden Yalovaya 9, 13,30 O ne o! İngilizce mi? ve 18 de üçer posta hareket edecektir Hayır efendim. Birinci bay bey yePazar günleri Yalovadan 6, 17,45 ve rine, ikinci de efendi yerine. Eder, iki Köprüden 11,25, 23,15 te ikişer posta bay. vardır. Hem kazeta değil, gazete demeli!. Gazete ka ile başlamaz. Ga İle başlar. Yeni yapılan binalarda fennî Doğrusun bayun. Ga başka, ka baş s Yazan: • BURHAN FELEK rulü olur. Haydi hoşça kalın dostum. Çok mersi beyefendi! Müsaade nizle... diyip çıkar. tinizi bildiğim için maruf bir beyti bencileyin yanlış yazmış diğer bir meslekdaşı haber vereceğim! Onun da hakkından geliniz de piyasada cahil muharrir kalmasın. Efendim bu zat sizin gibi Tasfiri Efkâr. da yazı yazan Peyami Safa arkadaşımızdır. Onun suçu benimkinden de büyüktür. 24 mart tarihli Tasfiri Efkârda Gülistan sahibi meşhur şeyh Sadinin: Cübbe ve çakşır! İKTISAD Akreditifleri kullanmıyan tüccarlar Ticaret Vekâleti, muhtelif ithalât birlikleri delâletüe ithalftt tacirlerine açılmış olan akreditifler için mühim bir karar vermiştir. Bu karara göre, akreditif açılmış olan ve isimlerine tevziat yapılmış bulunan tacirler bu haklarmı en kısa bir zamanda kullanmağa mecburdurlar. Haklannı kullanmıyan tacirler feragat etmiş addolunacaklardır. Bu haklar diğer akreditifi istimal eden tacirler arasında takstm olunacaktır. Son zamanlarda muhtelif Ithalât birlikleri emrine külliyetli miktarda akreditif açmıştır. şartlara riayet edilecek Son zamanlarda yapılacak binalarda fenni şartlara uygun hareket edilmedigl anlaşılmış ve bir inaşatı kontrol etmek üzere inşaat talimatnamesinde bazı değişiklikler yapılmıştır. Bunda bilhassa fena malzeme kullanılmasının önüne geçecek esaslar vazedilmiştir Bu meyanda binaların her katı ikmal edildikçe Belediyeye haber verilecek ve mühendisler tarafından bu katlann ayn ayn fenni şartlara uygun olduguna dair rapor verümedikçe inşaata devam olunamıyacaktır. la... Yüksekkaldırım tamir edilecek Belediye, bu sene Yüksekkaldırım yolunu inşa ettirecektir. Yakmda ihaleye konacak olan keşifnameye nazaraD Yüksekkaldırınıin merdiven kısmı mozaık parke olarak inşa edilecek, yaya Ah efendi bayım! Bana böyle sizin yollar da asfalt yapılacaktır. gibi çelebi bir zat adresi verirsenız fefkelade teşekkür kahrun zatmıza.... Size bu hususta iki zat tavsiye edeBahriyeli Salim, Müddeiuceğim. Bunların İkisi de Ankaradadır mumiliğe teslim oldu ama arasıra buraya da gelirler. YakaBeyoğlunda bir dans salonunda, sev layabilirseniz onlardan türkçe öğrene . güisi Mükerremi öldüren Bahriyeli na bilirsiniz.. Birisi Nurullah Atadır. Yalnız mile maruf Salim Kurt, dün akşam o lâf ederken kelimenin daima tadma geç vakit Müddeiumumiliğe teslim ol bakar. Siz onu yapmaym!. Diğeri de muştur. Ercümend Ekremdir. Ondan da ne şiDünkü nüshamızda bu hâdisenin vesile görüştüğünü anlamadan ders alGardenbarda vuku bulduğu yazalmıştı. mayın! Çünkü kimi rumca, kimi ermeHalbuki vak'a, Beyoğlunda Ova dans nice, kimi Arabkirlice konuşur. Sonra Ealonunda olmuştur. Tavzih ederiz. dilinizi düzelteyim derken şiveniz eb Ne söylüyorsunuz gözüm! Başka ka nedir? Yaniya ga başkadır, ka da başka diyorum. Güzel. Şimdi ne istediğinizi anla yabilir miyim? Beyefendi! Benim zatmızdan bir iricam var. Çok böyük bir irica. Estağfurullah! Buyurun. Her gün Akşam kazetasında... Gene kazeta. Töbe gazetasında görorum, şunun, bunun yağnışlartm düzeltorsunuz. Benim de doğru lâf etmeğe çok merakım vardır. Bana bunu için ders verirsiniz' Ne münasebet azizim? Münasebeti ne olacak? Para ile de. ğü? Benim vaktim yok azizim. Sen onu bir edebiyat, bir türkçe muallimi bul da ondan öğren! İstanbulun en büyük kumaş ticaret•Benf âdem âzâyı yekdîgerend. hanesi hakkında ih. Ki der âferineş ziyek gevhcrend» tikâr suçundan doBeytinin ikmci mısramı: layı takibat yapılı•Diğer uzvuhara ziyek gevherend» yor. Allah cümlehaline getirerek mânasını da altüst et. mizin yardımcısı ol. miş İken birinin ihtarı üzerine ertesi sun. günkü yazısında bunun bir «hafıza sürGazetelere bakıçü» olup aslının (Kider âferîniş) oldulusa bu ticarethanenin açıkgöz sa ğunu yazmıştır. Bu büyük filozof ve hibleri işi şu şekle sokmuşlar: muharririn hangi bir hatasma şaş&'.ım Gel buraya Moiz! Sen bizim hesa. üstadım! Sadînin biz yaştakilere ilk bımıza fakat kendi namma bir dükkân mekteblerde okuttuklan. bu maruf bey. aç! Biz sana yalancıktan mal satalım. tinin harab edilişine mi? Yoksa (âfeSen de bizden aldığın fiat üzerine yüzrîneş) kelimesinin âferîniş haUne getide yirmi beş kâr koyar satarsın! rilerek mâna ve bünyesinin berbad ediBöylece bir dükkân, bir de tezgâhtar lişine mi? kirasile mallara yüzde yirmi beş vur Umarım ki; bana karşı, benim cehamuşlar. Bu da kâfi gelmemiş... Bu mağaza doğrudan doğruya dışarıdan getirt. letime karşı göstermiş olduğunuz titiztiğı mallara kendi ortaklanndan birini liği bu arkadaş hakkında da deriğ etkomisyoncu diye göstererek guya yüz mezsiniz! Göreyim sizi! de şu kadar komisyon vermiş. Onu da B. FELEK umumî masrafa zammederek kumaşın maliyet fiatını yükseltmiş. Garib huylu bir adamdı. Herkes taBu da yetmemiş. Alman mallarına rafından ayni şekilde tatbik edildiği İngiliz damgası vurmuş. Bu zatlar şimdi için makul, mantıklı gibi görünen bir mahkemede hesab vermekle meşguller. çok hareketlerin tam zıddmı yapar, tenDedik ya! Allah cümlemizin yardım kide uğrıyacak olursa, en sağlam idcısı olsun. Demek şu giydiğimiz panta diaları çürütecek kadar susturucu bir lonlara, • yelek ve ceketlere verdiğimiz cevabla mukabele ederdi. Safsatayı paralarm hiç olmazsa yarısı bu yadi . kendine mantık edinmişti. • gârlara hediye edilmiş. Edildiğine göre Onu, kaç defalar, şakır şakır yağhani bir bulunmaz Hind kumaşı olsalar mur yağarken, sokakta, başı açık doya! laşır gördüm. Şemsiyesinin kanadı alŞimdi böylelerinl gördükçe Nasreddin tma sığınıp, yahud ceketinin yakasım Hoca merhumun çulhaya yapüğı mua kaldırıp hızlı adımlarla yağmurdan kameleyi hatırlamamak mümkün olmuyor. çanlan müstehzi nazarlarile süzüyor, Merhum çarşıdan geçerken bir çulha gökten dökülen sel gibi yağmurun, mevsimsiz bile yağsa, rahmet olduğuna dükkânuıa girmiş.. Bana bir çakşu ver! demiş. Çıka iman etmiş bir tavırla, ıslanıp durunp bir çakşır vermişler. Hoca evirmiş, yordu. Bu pervasızlığınuı hikmetini bana şöyle anlatmıştı. çevirmiş ve İade etmiş. Evvelâ, yağmurdan kaçan doluya Sen şu çakşlrı al da bana bir cübbe ver! demiş. Çakşırı alıp cübbe vermiş tutulur, diye bir söz vardır. Yalan olsa, ler. Cübbeyi giymiş, beğenmiş ve çıkıp eski adamlar böyle söylemezlerdi. Şu halde, yağmur yağarken, taş yağıyorgiderken dükkâncı sormuş: muş gibi kaçmanın, bu büyük hakikati Efendi! Cübbenin parası? Çakşırla değiştik ya! Ne parası İs inkâr demek oldugu meydanda. Nitekim, şu kaçışanlar, telâştan, yerdeki tiyorsun? su birikintilerine batıp dizkapaklarına Öyleyse çaksırın parası? kadar zifosa bulanıyorlar, yalan mı? Çakşırı almadım ki; şimdi sana Doğru! iade ettim. Haydi, kaçtm, diyelim. Gideceğin Bunlara da böylesi lâzun. Gelgelelim; yere varana kadar gene ıslanmıyacak Hocadaki zekâ hangimizde var? mısın? Yağmur, «hele şu adam bir yere Üstad Server Bedie bir ariza sığınsm da öyle yağayım» demez ya! Kaçsan da yağacak, dursan da. Bir de Üstadım! üstelik, koşup nefes nefese kalmağa ne Geçen haftaki pa. lüzum var? Öyle değil mi? tar yazınızda benim Öyle! on gün evvelki bir Ben durduğum yerde ıslanıyorum, makalemde maruf onlar koşa koşa ıslanıyorlar. Aramızbir mısraın (olmuş) daki fark bundan ibaret. Ama, şemsiye, kelimesini (imiş) yağmuru tutar diyeceksin. O da boş olarak yazmış olmamı ele alıp ne kalâf. Şemsiyeyi havada tutmak için kodar cahil olduğumu ortaya koyuyorsulun yorulduktan başka, bir de semsinuz! Hakhsınız üstadım! Hattâ az yazyenin kenarlarından dökülen sularla mışsımz! İsmimi tasrih etmeyişiniz de ıslanırsın; o seyyar çadınn. sahibine cümlece müsellem olan müsamaha ve verdiği maskara kılık da caba! Yalan nezaketinizin eseridir. mı? Hakikaten ne gaflet efendim! Bizim Doğru! gibi bir «tuhaflık muharriri» Dostumun, muhatabına mutlaka tas•Dünya var imiş ya ki yok olmuş dik ettirdiği fikirlerinde, safsatamn mı, ne umurum!» yoksa mantığuı mı fazla yer tuttuğunu Mısraındaki (yok olmuş) kelimesini anlamak pek müşküldü. O yağmurlu (yog imiş) yazarsa nereye varır bu gün, kendisini sırsıklam sokak ortasmda bırakıp uzaklaşırken, elimdeki memleketin kültürü? şemsiyeden âdeta utanmıştıra. İsabet ettiniz! Kaleminiz var olsun. Bir başka gün onu, Bahkpazannda Siz üstadlar bizim gibilerin cehlimizi üzüm alırken gördüm. Küfesini boşaltyüzümüze vurmakla bir millî vazife ifa mış bir üzümcile pazarlık ediyordu: Yaetmektesiniz! nına gelince. hayretten donakaldım. KüSizin böyle cahilleri yakalamak ve a fenin dibinde kalan, döküntü üzümleri yıblaruu yüzlemek hususundaki gayre alacaktı. Kılık kıyafetine, mevkiine ve İstanbul Öğretmenler Yardım cemiyeti ikinci toplantısını dün saat 15 te Kız lisesinde yapmıştır. Bu toplantıda, cemiyetin nizamnamesinin degişen maddeleri müzakere edilmiş, yeni şekil heyeti umumiye tarafından tasvib edilmiştir. Cemiyet, şimdiye kadar yalnız ölen muallimlerin ailelerine yardım yap makta idi. Bu husustaki madde *adil edilmiş, daha şümullü bir yardım çekli kabul olunmuştur. Madde hükümlerine göre, azanın kendisine, evlendiği. çocugu dünyaya geldiği ve anası, babası, çocuğu öldüğü zaman; vefatı halinde de bir defaya Giridin Mihver tarafından işgali hamahsus olmak üzeıe, hayatmda tayln linde artık İngiliz donanmasının Ege ettiği kimseye yardım yapılacaktır. Evlenecek azaya, nikâhı müteakıb 35 denizine girmesi imkânı kahnaz. Bundan lira, evlensnlerin her İkisi de maarit sonra da, Almanlar, birinden ötekine mensubu ve ayni zamanda cemiyete a sıçraya sıçraya, Onildada ile birleşinceza iseler 60 lira; çocuğu dünyaya geldi ye kadar bütün Ege adalarma birer biği zaman 25 lira, ana, baba maarif rer yerleşirler. Girid le beraber Ege amensubu ve ayni zamanda aza iseler dalannın kâmilen Mihverin eline geç40 lira; ana. babası, çocuğu ve eşi ö mesi, Kıbrıs, Mısır Süveyş ve Filistin lenlere 30 lira; kendisınin vefatı halin için, mühim bir tehlike teşkil eder. Çünde Ise, cenazesine sarfedilmek üzere 50 ki Giridden ve muhasara edilmiş vazilira verilecektir. Hayatında tavsiye et yetten kurtulacak olan Onikiadadan butiği kimselere, cenaze masrafı çıktık ralara hava hücumlan ve denizalü akuıtan sonra, 200 llradan aşağı olmamak lan yapmak kabildir. üzere yardım yapılacaktır. Giridin ehemmiyctini pek iyi bilen Cemiyete yeni girenlerden, duhu'iye olarak birer lira ahnacaktır. Her aza İngilizlerin, Yunanistandan geri çektikaynca, her ay 3 Q kuruş aidat vere ! leri kuvvetlerini kısmen Giride yerleşti| receklerini ve Yunan ordusundan kurt acektlr. rılabilen kıt'alan da burada yeniden teşMÜTEFERR1K kilâtlanchrmak suretile Giridi elden kaçırmamağa çalışacaklannı tahmin etmek yanlış olraaz. Avukatların toplantısı İstanbul Barosu umumî heyatinin bir zamandır devamlı surette yaptıgı içtimalann dokuzuncusu, dün öğloden sonra, Eminönü Halkevinin yeni salonunda yapılmıştır. İki saat süren bu şimdiki halde sonuncu içtimada 1940 mall raporu ve murakıblarm raporu okunmuş, tasvib olunmuştur. Bunu müteakıb, adll müzaheret işleri, kâfi derecede paraları olmadığından davalarının takibinde Baronun yardımından istifade eden kimselerin vaziyeti görüşülerek, yardım şekli etrafında bazı kararlar verilmiştir. Bundan sonra, içtima bitmiştir. Bir deniz hastanesi yaptırılacak Halen İstanbulda Denlzyollan idaresinin bir sıhhat servisi, dispanser va revlri vardır. Limanlar Hjnum müdür» lüğü de ayni şekilde bir sıhhat sernsi vücude getirmektedır. Fakat ağır hasta ve yaralı olan deniz memur ve işçllerinln şehir hastanelerine gönderilmesi zarureti hasıl olmakta, onlarda da ekseriya yer bulunamamaktadır. DeniB işlerile alakalı olarak maaşlı ve ücretli çalışanlann miktan binlercedir. Denla üzerinde sık sık kazalar olmaktadır. Bu itibarla bir deniz hastanesi inşa olun • ması çok faydalı görülmektedir. Tet » kiklerin Ikmalinden sonra bu işin tatbikatına geçilecektir. ğüne, artık şüphesi kalmaraış gibiydu Onun bu matemli hali karşısmda, korka korka, telgrafa cevab alıp almadığını sordum. Başını hazin hazin sailadı. Aldım, kardeşim, dedi. E? Hayır haber inşallah! Evet, hayır haber. Hayatta mıymış? Hayattaymış. Arhyamıyordum. Ölümüne ağladığı süt kardeşinin hayatta olduğunu haber aldıktan sonra, sevinmesi icab ederken, hâlâ ayiıı matemli çehreyi muhafaza etmesine akıl erdirememiştim. Madem ki yalanmış, niçin hâlâ böyle meyussun? Beklediğin sıhhat haberile sevinmen icab etmez mi? Başını, gene hazin hazin sailadı: Ah! dedi, bilemezsin! Anlatamam ki sana! Bu gelen sıhhat haberi, bu eabah aldığım bu telgraf, ilk ölüm haberinden daha müthiş! Aman, fena halde merak ettim! Ölümden daha müthiş ne olur? Ne diyor, telgrafta? Sıhhatteyim. Mektub postada, diyor. İyi ya işte! Bunda, ben müthis bir şey görmüyorum. Sen görmüyorsun ama, ben görüyorum Ük ölüm haberini aldığım gün ne haldeydim, gördün. Gözlerim, ağlamaktan kan çanağma dönmüştü. Hemen hemen bütün hayatımı bir arada geçirdiğim kardeş diye tanıdığım ve sevdiğim tek insan o idi Nasıl yanmazdım? Haksız mıyım? Haklısın! Fakat, insan, her acıyı unutur. Anam, babam öldüğü zaman da kendimi yerden yere atmış, haftalarca, aylarca dövünmüstüm. Fakat, zamanla, yavaş yavaş unuttum, onların, yokluğuna alıştım. Allah, tesellisini veriyor. Doğru değil mi? Doğru! Süt kardeşimin ölüm haberi de böyle. İlk darbeyi bir defa yemiştim. Onu ölmüş diye belledikten sonra, tabü, yavaş yavaş, onun matemini de unutacak, onun yokluŞuna da alışacaktım. Haklı değil miyim? Hakhsm! Fakat, ölmemiş işte! Sevinmedfan değil, sevindim. Lâkin, er veya geç, bir gün olup, elbet ölecek Ben, onun ölüm haberini bir kere daha alacağım. Bir kere daha ayni yeise, ayni ıztıraba katlanacağım. Nasıl üzülmez, nasıl meyus olmam? Doğru değil mi? Doğrul Dünkü ihracat Dün şehrimizde 215,000 liralık ihracat yapılmıştır. Bu meyanda İngiltereBu sabah saat onda Beşiktaşta hava ye kendir, İtalyaya deri ve Rumanyaya tehlikesine karşı pasif korunma tecrünohud gitmiştir. besi yapılacaktır. Beşiktaşta pasif korunma tecrübesi 5= KUçUk hlkâye Olüm haberi kesesine yakıştıramadığım bu hareketin, üzerimde yaptığı menfi tesiri yüzümden anlamış olacak ki, meşhur mantığile hemen izah etti: Döküntü üzüm alıyor, diye şaşma. Bak şu küfenin dibindeki tanelere? Cürüğü sağlammdan fazla değil. Bu kadar fireyi, salkım da verir. Yalan mı? Doğru! Salkım üzüm alırsam, tanenin dörtte birine yakın çöp parası vereceğim. Döküntü alırsam, bir kere bu cihetten kârlıyım. Üstelik, döküntüdür, kimse almaz diye, bu üzümü yok pahasına yemiş oluyorum. Sonra da, hıfzıssıhha cihetini düşünmek lâzım. Tane üzüm kolayca yıkanır, hakkile temizlenir. Salkım mutlaka tozlu, kirli kalır. Haksız mıyım? Hıklısm! Hayat sigortasına girmişti Bir sene sonra, sigorta şirketi aleyhine bir dava açtığmı haber aldım Sebebini merak edip sorduğum zaman: Azizim, dedi, hayat sigortasma girmek benim aklımdan bile geçmezdi. Günün birinde bir sigortaa musallat oldu. Hayat sigortasınm binbir çeşid faydasmdan bahsetti; alt çenemden girdi, üst çenemden çıktı, beni sigortaya yazdı. İlk taksiti verdim. Üç ay sonra ikinci taksiti, bir o kadar zaman sonra ücüncüyü ödedim. Fakat, yavaş yavaş bana bir ölüm korkusu geldi. Ölüme karşı sigortalıydım. Her üç ayda bir verdiğim primler bana, mütemadiyen ölümü hatırlatıyordu. Kefenini, tabutunu kendi elile hazırlıyan, mezarını kendi kazan, ıskat parasını kendi dağıtan bir ölüm namzedinden farkım yoktu. Sigorta müddeti, on beş sene. Ben, on beş sene bitindye kadar, her dakika ölüm korkusu içinde yaşamağa mahkum olmuştum. Doğru değil mi? Doğru! Sigorta olmadan evvel, tasasız, korkusuz, gül gibi yaşayıp duruyordum. Peşime düşüp bin dereden su getirerek beni sigorta olmağa kandıran o simsar. hayatımı zehirlemişti. Herife düsman oldum. Haksız mıyım?. Haklısın! Hamdi Varoğlu Hem onu, hem sigorta kumpanyasmı dava ettim. Verdiğim primleri geri istiyorum. Mukaveleyi bozacağım. Bu, sigorta değil, bana suikasd. Zaten böyle giderse, günün birinde, bu ölüm karkusu beni ya çıldırtacak, ya füceten öldürecek. Neticede, sigorta kumpanyası zararlı çıkacak. İyisi mi, mukavelenin feshi, her iki tarafın da menfaati icabıdır. Yalan mı? Doğru! Bu acayib fikirli dostumu. üç dört gün evvel pek meyus gördüm. Acaba, sigorta şirketi aleyhine açtığı davayı mı kaybetmişti? Sordum. Sus, sus! dedi Dün fena bir haber aldım. Benim, pek sevdiğim bir süt kardeşim vardır. Samsunda oturur. Oradan gelen bir yolcu ile tesadüfen tanışmıştım. Süt kardeşimin, bir kaza neticesinde ' öldüğünü söyledi. Çoktandır mektub alamıyordum, merak ediyordum. Meğer, çocukçağız öleli bir ay oluyormuş. Yeis içindeyim Çok severdim. Bu haber bana müthiş bir darbe oldu. Bir türlü inanmak istemediğim için, bir telgraf çektim. Sıhhatini bildir, dedim Fena habef daima doğru çıkar. Telgrafa, cevab elbette gelmiyecek. Fakat, ümid, işte. Yüzde bir de olsa, ölmemiş olması ihtimalini düşünmek istiyorum. Pek meyusum, pek fenayım kardeşim. Dostuma, başın sağ olsun, dedim. Kendisini, elimden geldiği kadar teselliye çahştım. Ağlamaktan kızarmış, şişmiş gözlerini ikide bir mendilile siliyor, acıklı halile, beni de ağlatacak kadar müteessir ediyordu. Ayrıldığımız zaman, onun, bir daha kalkınamıyacak derecede büyük bir darbe yemiş bir zavallı gibi, omuzları düşük, adımlarını sürüyerek uzaklaşmasını, kalbim burkularak seyrettim. Dün, acısını tazeliyeceğimden korka korka, evine uğramıştım. Ne olursa olsun, bu matemli günlerinde onu yalnız bırakmak istemiyordum. Odasına girdiğim zaman, yüzünfı, iki gün evvelkinden daha meyus gördüm. Aldığı acı haber, her halde teeyyüd etmis, çok sevdiği süt kardeşinin öldil1

Bu sayıdan diğer sayfalar: