22 Mayıs 1942 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

22 Mayıs 1942 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 22 Mayîa 1942 Bütçe Encümeni (Baştarafı 1 inci sabilede) ladığı bu masraf yekununa müteakıb aylarda tahakkuk edecek ihtiyaclar için 7 milyon liraya yakın zam yapılmasına dair teklif de bütçe encümeninde kabul edilmiştir. Encümen varidat bütçesini hükumetin teklifine nazaran 10.239,340 lira fazlasile bağladığından bu fazladan yukanda kaydedilen ilâve ve masraflar çıktıktan sonra halen 4 milyon lira düyunu umumiye bütçesinin bir faslına ilâve edilmiş, bu suretle 1942 malî yılı bütçesi yekunu 393,029,479 liraya baliğ olmuştur. Bu masraflara karşılık olacak varidat da 394,328,340 lira tahmin edilmiştir. Encümen mazbatasında yeni bütçenin anahatlarile mütaleası içm memleketimizi de tesiri altında bulunduran beynelmilel duruma ve içinde bulunduğumuz şartlara da kısaca ve şöjlece temas edilmektedir: «İthalâtm ve iş hacminin azalıp küçülmesi dolayısile bazı varidat hacimlerinde mahsus tenezzüller vücude gelmlş olmasma karşı millî müdafaa icablarl ve eşya fiatlarının ziyadesile yükselmesi masraflann fevkalâde çoğalmasını İntaç etmiştir. Bu hal karşısında her devletin tuttuğu yol evvalâ verşi kaynaklarma müracaat ve bundan sonra da İşlerin daralması yüzünden boş kalan sermayeyi ve iş yapanlarm kazandıkları temettüleri İstikraz yolile massetmektedir. Hükumetimiz de ayni yolu tutmuş, 1940 malî yılı bütçesini tenzil için 3828 ve 1941 malî yılı içia de 4040 sayllı kanunlarla bazı vergilsri tevsi ve bazılarınm nispetlerini tezyid ettiği gibi 1942 mali yılı için de 80 milyon liralık bir vergi kaynağı hazırlıyan lâyihayl yüksek heyete sunrau,:tur. Bundan başka 1941 malî yılında alırvn kanunî salâhiyetlere istinaden 75 milyon liralık tasarruf bonolarile 15 milyon lirallk Irak demiryolu istikraz tahvilleri piyassya çıkarılmış ve halkımız tarafından büyük bir rağbetle karşılanmıştır. Bankaların mevduat ve ihtiyatlarile munzam karşılıklarına ve tekaüd sandlklarının ihtiyaçlan fevkindeki mevduatlarına mukabil bono verilmesi hakkındaki hükümler de bu meyanda alınan tldbirler cümlesindendir.» 1942 masraf ve varidat bütçesine 10 milyon lira zammetti Adliyeye verilen fırııtcılar Dün bunlardan ikisi yüzer lira para cezasına mahkum edildiler Sehir Edebiyatımıza bakışlar haberleri Halk edebiyatında erkek ses Türk edebiyaünın zafer tepelerinden birine, admı bir ihtilâl bayrağı gibi diken Namık Kemal, yalnız Tanzimatın değil, kendisinden önceki ve sonraki çağların da en yiğit yüzüdür. Türk şiirinin erkek sesi, onun her mısramda gürler. 1840 da Namık Kemal doğmasaydı, 1908 de, Resne dağlarından hürr^et güneşi doğmazdı! Fakat, Namık Kemalin 48 yıllık genc ömrünü dolduran bu erkek ses, Edebiyaü Cedidede, bütün recülî haşmetini kaybetmiş, cılız bir haremağası sesi oluverir: Sis, Bir lâhzai teahhur, Rübabın cevabı, Doksan beşe doğru, Hânı yağma şairi Tevfik Fikretin asîl ve asabî sesi müstesna... Mektebini kendi açıp kendi kapıyan büyük Türk şairi Mehmed Emin Yurdakula gelince... Eğer o, yalnız: IHEM NAUNA MIHINA! Yeni icad kunduralar azetelerin yazdığına göre Kunduracılar Cemiyeti kendi mensublan arasında bir müsabaka açmış, müsabakanın konusu, deri ve köseleden gayrı yerli malzeme ile kundııra yapmak imiş. Müsabakayı kazananlara mükâfattan başka yaptığı kunduraya kendi soyadl verilerek ismi ebedileştirilecek imiş. Bu haberi okuyunca düşündüm: Acaba deri, kösele, meşin, keten, ipekli, kumaş, keçe, lâstik, mantar gibi yerli ve ecnebi maddelerden başka neyle kundura yapılabilirr İlk akla gelen mukavva ve tahtadır. Bu maddelerden ayakkabı imalinde, elhak usta işçilerimiz vardır. Kavaf işi denilen kunduralarda mukavvanın ne büyük rol oynadığım ucuz ayakkabı alan herkes bilir. Bunlann ilk giyildiği gün, tesadüfen hava yağmurlu olursa, mukav\a tabanlann nasıl pestil haline geldiği malumdur. Eğer yeni icad kunduralar, mukavvadan yapılacaksa Allah cümlemizi bunlara para vermekten korusun. Tahtaya gelince, biz. bundan da takunje ve nalın yapmağı pekâlâ biliriz. Takunye ve nalınlar, daha harb yüzünden deri ve kösele buhranı başlamadan önce Avrupada moda oltnuş, oradan da çabucak bizim memlekete gelnıişti. İlkönce plâjlarda görülen bu takunyeler ve nalınlar, nihayet tahta vo mantar tabanlarile caddelerimize kadar çıktılar. Mantarlıların sessizliğine karşı tahtadan yapılanlar, takırdılarile şehrin caddelerini eski zaman evlerinin avlularına veya çarşı hamamlannın soğukluklanna benzetti. İlk çıktığı zaman züppelik yüzünden revac bulan bu moda, şimdi, Fransada, ihtiyacın zorile o kadar yayılmış ki Paris bulvarlannın tahta veya asfalt kaldınmlannda, bir takırdıdır gidiyormuş. Kunduracılar Cemiyetinin himmetile, İstanbulda da kadın erkek herkes bu takunye veya nalınlan giyerse, bütün şehir, Amerikalıların bayıldıklan stcp pürültüsile tıkırdayıp takırdayıp duracak demektir. Bir akıl da, ben öğıeteyirn bari: İcad kabiliyetleri kuvvelli kunduracılar tahta pabuclann taban ve ökçelerine birer kat keçe yapıştırmayı ih nıal ermesinler. Böylece kayıp düşmektcn ve gürültüden kurtulmuş oluruz. Kıınduracıhğin, son giinlerde, pek Vârlı bir iş olduğu, sade, şu Beyoğlunun Istiklâl caddesinde her giin bir yenisi açılan sıra sıra mağazalardan ve bunlann süslü camekânlanm dolduran kunduralarm üstünde sık sık değişen etiketlcrin alabildiğine yükselen rakamlarından anlaşılıyor. Kunduracılar Cemiyeti, yalnız yeni yerli maddelerden kundura icadını değil; ayni zamanda ucuz kundura yapmayı da müsabakaya koymalıydı. Çiinkü ayakkabı fiatları, bu şekilde yükselrmekte devam ederse bir çift papuç, küçük bir ev pahasma çıkacak ve çıplak ayak modası alıp yürüyecektir. Şakayı bir tarafa bırakalım; bazı muhtekir kunduracılann ayaklanmıza ve keselerimize musallat olan saltanatını yıkmak zamanı gelmiştir, artık: Yusuf Ziya Ortaç Tüfek icad oldu, merdlik bozuldu! İğri kıhc kında paslanmahdırU Köroğlv, düşer mi gsne janmdan, Ayırır çoğunu er meydanmdanJ Kır at köpüğünden, düfrıian kanından Çevrem dolup falvar tslanmalıdır! Y a z a n : ••••^•»•. XIX uncu asrın saz şairleri arasında adı parhyan Dadaloğlu İse, Saltanat İdaresinin İstıbdadına karşı: Ferman padişahtn, dağlar b Diye, mısralarını kıüç gibi çekerek meydan okuyor. Dadaloflu'nun bu hür çığlıgını dağdan daga vurdukça büyüyen sesler gibi asırlar asırlara de\Tedecektir. «1941 senesi baharında garb sımrlarımıza ve kıyılarımıza dayanan harb ayni senenin haziranmda doğuya da sirayet ve intikal etmekle memleketimizi çevreleyen sulardaki seyrüsefer emniyetini bozmuş ve gene 1941 senesinin son aymda Uzakdoğuda kopan fırtına küremizin bütün kıt'a ve denizlerini harb sahası içine sokmuştur. Harbin cihan iktısadiyatl üzerinde yaptığı tahribkâr tesirler gün geçtikçe tesirini artırmakta ve harb harıci kalmış ülkelere dahi şamil olmak üzere bazı yerlerde kıtlık ve sefalete kadar varan umumî bir darhk ve sıkıntı kendini göstermektedir. Fİlvaki ölüm ve dirim mücadelesine girmiş olan muharib mllletlerin bütün istihsallerini harb icablanna uydurmalan, istihsalde mühim rol oynıyan insan kollarına müdafaa vazifesinin tahmil edilmesi, harb dışı kalmış devletlerin de her ihtimali derpiş ederek harb kudretlerini ikmal ve takviye etmeği her şeyden üstün tutmaları halkın muhtac olduğu ziraî ve smaî istihsalâtı asgari hadde indirmiş, buna mukabil toplanan yığmlar istihlâki namütenahî artırmıştır. Buna ilâveten bütün denizlere şamil ablukanın lhdas ettiği tehlikeler, nakliyatı haddin fevkinde güçleştirerek, milletlerarası mübadeleyi en imkânsız bir hale getirmi$tir. Bu vaziyet karşısmda her devleti meşgul eden en mühim mesele bu ağır çartların tesirini mümkün mertebe hafifletecek bir harb sistemi iktısadı bulabilmekten ibarettir. Bu lüzum ve zarureti vaktinde sezen hükumetimiz yüksek Meclise müracaatle iktısadî faaiyetleri murakabe altında bulundurmak ve düzenlemek salâhiyetlerinin verilmesini istemiş ve Milli Korunma kanunile bu istekler kabul edildiği gibi ahiren yapılan tadillerle de salâhiyetleri tevsi ve kanunî hükümlmer teşdid olunmuştur.> Koca Mustafapaşada fırıncı Hüseyin, Samatyada fırıncı Hiiseyin ve buiilardan başka Şadiye, İkbal, Receb, Jluharrem, Hilmi, Mehmed, Cemal haklarında karne işinden İstanbul Bırinci Millî Korunma mahkemesinde yapllan muhakerr.e bitmiştir. Fırmcıların, diğerlerine Seksen küsür ekır.ek karne kuponu verdikleri, bunlann da alıp sattıkları, bu suretle kuponlar üzerinde mükerrer satış yapıldığı iddıa olunuyordu. Malıkeme, her İki Hüseynin yüzer lira. Cemalin elli lira, bütün diğerlerinin de yirmi beşer lira ağır para cezası ödemelerini karar altlna almıştır. Ben bir Türküm, dinim, dnsim uhıdur! Mahkemeye verildi Tophane civarında fırıncı Aleko ve HİristoforosuB, kasab Dimitrİ ile çırağı Rasime ve onların da aşçı Osmanla kardeşi Nazife karnesiz ekmek verdikleri ihbar olunsrak, tahkikata başfanmış ve İstanbul Bİrinci Millî Korunma mahkemesine gönderilmiştir. Fatih ka>rmakamlığı binasında çalışan hade:re Abdullah Akallnın, dairelerdekl bir dolaba anahtar uydurmak suretila otuz karne aşırdığı ve satış yaptığı haber alınmış, hademe yakalanmıştır. Adliyece tahkikata el konulmuştur. Umumî Harbin verdiği acı tecrübeler henüz hatırlardan silinmediği için her devletin kat'i zaruret duymadıkçs tedavül hacmini artırmaktan çekinmekte olduğunu kaydeden encümen, mazbatada bu nokta üzerinde hükumetimbin ne kadar hassasiyetle durduğunu da tebarüz ettirmektedir. Encümen mazbatası şu cümleleıle nihayet bulmaktadır: «Sözlerimize nihayet verirken İnsanlığın en karanlık devrlni yaşadığl bir zamanda bütün milleti çözülmez rjağlarla etrafında toplıyan yüksek bir Şefe ve umumî siyasetimizi isabetli ve muvaffakiyetli bir şekilde tedvir eden bu hükumete mazhariyetin verdiği emniyet ve ltlmadla istikbali güvenle karşılıyabileceğimizi tebarüz ettirmeyi bir vazife addeyledik.» Karne aşıran hademe Fınnların teftişi devssn ediyor Varidat bütçesinin cetvelleri Yeni yıl bütçesinin B cetvelinde irad ve servet vergileri 80,770,000, muamelât ve istihlâk vergileri 156,971,000, İnhisarlar safi hasılâtı 66,945,000, devlete aid emlâk ve emval hasılatı 2,970,000, devletçe idare edilen müesseseler hasılatından devlet hissesi 965,000. müteferrik varidat 12,807,340. fevkalâde varidat iktısadî buhran 22,200,000, muvazene 21,800,000, hava kuvvetlerine yardım 14,700,000, binalardan alman müdafa 2.100,000, Posta, telgraf müraseleleri'.e Encümen mazbatasında şlmdi bir ha telefon abone bedellerinden alınan mükikî cihan harbi mahiyetini alan bu dafaa vergisi 1 800 000, ihracattan alıâfetin muhtelif sahalarından memleke nan müdafaa vergisi 9 milyon olmak ütimizdeki akisleri de gözden geçirilmekte zere 71,600,000 lira tahmin edilmiştir. ve bundan sonra malî durum şöyle an Bu suretle varidat urr.umi yekunu 394 328,340 lira olmuştur. latılmaktadır: Belediye müfertişleri, fırmlar Ü7er;nde vezin noksanlığı, pişkinlik vo karne yolsuzluğu slkı bir surette gözönünde tutularak teftişlerine devam etmektcdirler. Bu teftişler netlcesi yolsuzlukları görülenler şimdiye kadar üç defa tecziye edilmişseler unları kesilecektir. Tevaii edecek cezalar neticesinde, r.çık kalan fırınların miktarı şayed şehrin ekmek ihtiyacım karşılıyamlyacak olursa, Belediye kapalı bulunan fırınlar arasında, durumu müsaid bulunanları kirallyarak faaliyete gecirecekllr. Bu itibarla fırınların fazlası kapatıldığı takdirde İstanbulun ekmek ihtiyacırjın karşılanamıyacağı kaygusile cezalanması icab eden fırınların kapatılmaması yoluna gidilmesi hakkmda bir prensip kararı verildiği şayiaları tamamen asılsızdır. Mısraını bile yazmış olsaydı, bu tek mısrala, gene millî hafızada aksakallı nebî yüzile yaşardı. Ziya Gökalpın destanîarında ise, epik ruh, yer yer, bir şimşek aydınlığında beliren esatirî kahramanlık sahneleri gösterir. Beşiği, Balkan harbile ilk Dünya Savaşı arasmda sallanan hece neslinde, bilhassa Faruk Nafizle Enis Behic, öz dille öz vezne bu erkek sesi koydular. Fakat, bütün bir edebiyat tarihi boyunca, Türk şiirinde erkek sesin en güzel örneklerini, halk şairlerinin sazından dinliyonız. Adını, XVI n c ^ ı r d a n b e r i yüzyıllarm hafızasına çaka çâka bugüne kadar ulaşan Köroğlu, bunların başında gelir. Üçüncü Muradın muzaffer Sadrıazamı Özdemiroğlu Osman Paşa emrindeki ordularla İran lçlerinde dövüşen bu saz şairi, öz türkçeyi hece veznile dile getirerek, dört asrın eskitemediği örnekler vermiştir: Yüce dağların başında Kar bir yana, kı$ bir yana. Depreşir ağzın içinde Dil bir yana, dij bir yana! Bre beyler, bre paşa! Karlı karh dağlar aşa! Bir gün 6la ayrı d'i^e Kıç bir yana, bat bir yana! Uzaktan uzağa kurşun sıkarak dövüşSevincle görüyoruz ki, halk edebiyatı meyi yiğitliğe sığdıramıyan Köroğlu, tüüstünde araştırmalar, gün geçtikçe artıfeği kahbe silâh sayıyor. Onun İçin er yor. Yurdun, uzak yakın, her köşesinde meydanı, yalnız göğüs göğüse değil, teke açılan Halkevleri, onlann edebiyat koltek dövüşülen yerdir: lannda çalışan gencler, vilâyetlere, kasabalara, köylere, yüreklerindeki tükenHemen Mevlâ ile sana dayandım: mez millet aşkının ateşini ve aydınlığıArkam sensin, kal'em sensin dağlar nı götüren öğretmenler, bize durmaksıheeey!.. zın, meçhullerin tozu toprağı altmdan yeni yeni sesler bulup çıkarmaktadır. Adı, haîk edebiyatı tarihine ancak iki Usullü araştırmalann yığacağı bu hece şiirile geçen Hayall de, bize Köroğmahsuller, eğer san'akâr zevklerin elelunun sesile haykıran bir şairdir: ğinden geçirilirse, yarın muhakkak buTurnam, gider olsan bizim illere günkü çehresi değışmiş. yepyeni ve halis Vezir Ardahandan göçtü. diyesin! bir Türk edebiyatı ve bir Türk edebiyatı tarihile karşılaşacağız. Mısralarile başhyan ve: Şehinşahm paşalann soranlar Din uğruna jehid düştiı diyesin! Yusuf Ziya ORTAÇ Şekerleri ortadan kaldıran Mısralarile biten iki malum manzutacirler mesinden birinde, savaş meydanuu, kana Çeker tacirlerinin Şeker şirketinden batırılmış bir ressam fırçasile şöyle çizialdıklan şekerleri dün bilınnryen bir yor: sebebden dolayı gene ortadan kaldırdıklan görülmuş ve Bölge İaşe müdürlüğü Çamur dize çtfcrt fcan Üe bu çok mühim meseleye el koymuştur. Atlar dalmaz oldu serilen leşten! Şeker fabrikalan §irketi normal olarak Kal'eler y'Mdt kesılen baştan, tacırlere şeker verdiği halde tacırler Ak gövdeler kana battı kendilerine müracaat eden bakkallara Gene XVI ncı asrın halk şairleri arası şeker olmadığı cevabını vermişlerdır. na bir tek manzumesile giren Bahşî de, Bazı tacirlerin depolarında dün araştırbize, sekiz hecenin daracık göğsüne nasıl ma yapılmıştır. Mesele tahkik edilmeksıkıştırdığına hâlâ şaştığım şu erkek tedir. sesle kendini tanıtıyor: Sultan Selim cülusunda Salâ dedi de yürüdiU Gidelim Mısıra doğru Yola dedi de yürüdü! Üç kişilik bir Bulgar heyeti Ankaraya gitti Ne arar Yusufun şehr'mde Köle dedi de yürüdu! Türkiye ile Bulgaristan arasmda köprülenn inşasile yeniden başlıyacak olan şimendifer münakalâtınm teknik esaslannı müzakere ve tespit etmek üzere Bulgar demiryollarından üç kişilik bir teknik heyet sehrimize gelmiş ve Ankaraya gitmiştir. Havagazi şirketleri memur Hindistandan getirilecek pamuklu mensucat Manifatura lthalât tacirlerl Ticaret Vekâletince gösterilen lüzum üzerine dün Ticaret Odası salonunda İthalât ve İhracat Birlikleri umuml kâtibinin riyaseti altında bir toplantı yapmışlardır. Bu toplantıda evvelce manifatura ithalât tacirlerine açılmış olan 14,000,000 liralık akreditif ile Hindlstanda bulunan Ticaret Vekâleti mümessili tarafından temirt edilen pamuklu mensucatın memlekete getirilmesl mevzuu üzerinde görüşülmüştür. Ticaret Vekâleti bu büyük partinin Hindistandan çıkarılmasında her türlü kolayhğın temin olunacağını ve yolda geçmesi icab edecek yerlerde de bu himayenin devam edeceğini bildirmektedir. İsanbul Çocuk Esirgeme kurumu merkez heyeti Çacuk Esirgeme Kurumu İstanhul merkezinin yıllık kongresinde merkez heyeti azalığına: Dr. Ali Şükrü Şavh, Dr. Fethi Erden, Hüsameddin Suno', Hayriye Klrdar, Dr. İbrahim Zati Öget, Dr. Kutsi Halkacı, Maşuka İpekçi, Naile Tevfik Sağlam, Reşid Çavdar, Reşide M. Recai, Dr. Semiramis Tezel, Galib Bingöl, Cevdet Hamdi Balım, Muhsin İnal seçilmişlerdir. Merkez heyeti azası arasından reisliğe Cevdet Çavdarı, reis vekilliğine Dr. Fethi Erdeni, sekreterliğe Cevdet Hamdi Balımı, muhasibliğe Hüsameddin Sunolu, veznedarhğa Reşide Mitat Recaiyi seçmiştir. Ankarada toplanacak umumi kongrede İstanbul vilâyetini temsil etmek üzere B. M. M. İkinci reisi Şemscddin Dünkü içtimada bu hususta l&zun ge Günaltayla Dr. Fethi Erden seçilmişur. len esaslar tespit olunmuştur. Donanmamızın denizlerl avcunda tutlarına zam yapılacak Bütün san'at oyunlaruu üstünden at tuğu o çağlarda, gene bir halk şairi, Dün, Vali muavini Ahmed Kınığın mış, bu yalın kılıc gibi mısralara bakı Geda Muslu, İspanyaya »öyle haykın3 aylıklann tevziine başkanlığında Havagazi şirketleri münız: Ne teşbih, ne istiare. ne cinas.. Çır >or: messillerinin içtirakile yapılan toplanbaşlanıyor çıplak güzel! Yürütmeziz AJcdenizde gemir.Ü tıda şirketler müstahdemlerinin maEmekli. dul ve yetimlerin üç aylık Gene Köroğlu, Arabistan çöllerinde aşlarına zam talebleri esas itibarile kamaaşlannın tevziine Malmüdürluklerin yolunu kesen dört soyguncuya karşı, seVe ilâve ediyor: bul edilmiş ve bu iş üzerinde mümessilce 3 hazirandan itibaren ba^lanacaktır. sine bir erkek istihza katarak, tekbaşına lere salâhiyet verilmi^tir. Başbaşa çatanz gelür âem olur, Aylıklarını Emlâk Bankasına kırdıran şöyle haykırıyor: Savaşanda derya yuziı, kan olur! ların maaşlan ayın bır:ne raslıyan paŞirketi Hayriyede zam Bilmez misin Köroğlunun huyunu? zartesi günü verilecektir. XVH nci asrın halk şairlerinden KulŞirketi Hayriye çok isabe:li bir kaŞimdi açar size türlü oyunu! oğlu da, Dördüncü Muradın ölümü kar rarla deniz üstünde çalışan ş'rket eleBakkallar pirince neler : Hak yaratmif sizin o bi koyunu şısında yazdığı bir mersiyede, impara manlarının ücretlerine jüzde 10 zam karıştırmışlar? torluğun kıt'a kıt'a fetihlerle genişliyen yapmıştır. Yese gerek bentm gibi kurt, gidi! Bölge İaşe müdürlüğü, dün ani olarak, sınıriarını çizmektedir: Bolu beyine meydan okuyan meşhur Bir çocuğu otomobil çiğnedi halka tevzi edilmek üzere bakkallara dii kametim döndil kemane, verilip de bakkallarda tevziat için duran koşmasmda ise, Köroğlu, Gazi Girajnn Nüshası 5 Inırusrur. Galatada Mumhane caddesinde oturan Gezüp seyrettiğim iller, elvedaaal iaşe maddelerini muhtelif kcllardan tef meşhur gazeline, hecenin ve özdilin tepe! Türkive Harle 8 yaşlarında Reşad, dün sabah Necatiden bakan on iki mısrahk bütün güzeltiş ettirmiştir. Bu teftiş şayani dikkat bey caddesinden geçerken şoför Halidin İçin Içtrj Yapılan kadirgam derı/ada kaldı, bir ne'.ice vermiş, bir bakkaün halka ve liğile karşı koyuyor: idaresindeki 2466 numaralı taksi otomoSenelik 1400 Kr. 2700 Er. rilecek pirince yüzde 10 miktarında küVartp seyrettiğim çö'Uer, elvedaaa! bili çarpmıştır. Ayaklarından yaralanan Benden selâm olsun Bolu beyine, Alb aviık 750 > 1450 > çük taşlardan, diğer bir bakkalın çeltik çocuk hastaneye kaldırılmış, şoför yaÜc avhk 400 » 800 » Çıkıp fu dağlara yatlanmahd:. kabuğu olan ve fabrikalar tarafından &• Yapun kadirgam deryada kaldı, kalanmıştır. BU avhk 150 » Yoktur. Ok gıcırtısından, kalkcıtı seolndev., tılan ka^uzları pirince kattıgı, bir üçünŞu Maltaya giden yoUar, elvedaaa!.. Katranlanacak yollar Dağlar »ado verip seslenmelidir!* cü bakkalm da elinde bulunan eski ve Üç kıt'aya kök salmış bir imparatorküf kokulu bir pirinçle yeni pirinçleri Geçen sene yapılmış olan 36 yolun Gazetemize eönderilen evrak ve razılar luğun başmdakl bir cihanglr, son nefe katranlanması işi dün 76 bin liraya ihaDüşman geldi, tabur tabur dizildi, yarı yarıya değiştirdiği görülmüştür nesredilsin edilmesin iade edilmez ve Tahkikata devam olunmaktadır. Alnımıza kara. yaz\ yazildı. slnl böyle verir ancak! le edilmiştir. nvamdan mes'ulivet kabul oltınma? CUMHURİYET Abone seraili Dikkat Bazı hatlarda tramvay seferlerinin kaldırılması düşünülüyor Tramvay idaresinin halihazır vaziyetin icab ettirdiği müşkülâtı kısmen önlemek için aldığı tedbirler cümlesinden olarak ihtiyacı karşılıyacak miktarda tel getirilmiştir. Bandaj teminj için de Rumanya ile sıkı temaslar yapıl maktadır. İdare, başka vasıta olmıyan kalabalık muhitlerdeki tramvay seyrü seferini aksatmamağı ön safta tutmak mecburiyetinde bulunmaktadır. Bunun için tren hattına mücavir bulunan Yedikule hattında, trenin bu semtlerde oturan halkın ihtiyacım karşılıyabileceği gözönünde tuiulmakta ve bu hat üzerinde tramvay seyrü seferinin bir müddet İçin kaldırılması münasib görülmektedir. Burhan Feleğin konferansı Arkadaşımız Burhan Felek 24 mayıs pazar günü Üsküdar Halkerinde «Güzel ve tatU konuşmak> mevzulu bir konferans verecektir. Herkes gelebilir. Pek merakh ve heyecanlı roman KESİK BAŞ Büyük millî romancımız üstad HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAE m en son basılan bir romanı olup her sınlf halk arasmda pek çok okunmakta ve satılmaktadır. Okuyucu eline aldığı bu ro*ranı okuyup 'bitirmeden rahat etmemekte ve romanm sonunu heyecanla takib etmektedir. Temiz bir surette basılmıştır. Fiatı 75 kunıştur. r HlLMt KİTABEV! Dr. Ruhi Vamıtt jübilesi J Doktor Ruhi Vamık jübilesinde bulunanlar Değerü diş hekimlerimizden Ruhi Vamığın meslek hayatına girişinin 40 ıncı ylldönümü münasebetile dün akşam Etibba Odasmda bir jübile tertib edilmiştir. Üstadm meslek arkadaşları ve dostlarının bulunduğu bu toplantıda diş tabibleri Cemiyeti reisi Ziya Cemal Aksoy doktor Ruhi Vamık Girginin mesiefc hayatını anlatmış, profesör Suad İimail Gürkan hususî hayatına dair cazib menkibeler hikâye etmiştir. Diş hekimliğinde yeni gümüş halitaları mevzuuna dair bir ilmî tebliğ yapan doçent Feyzullah Doğruerin izahatını müteakıb, toplantıya nihayet verilmiştir. Kırk seneyi dolduran şerefli meslek hayatı bir çok muvaffakiyetlerle dolu olan Ruhi Vamığı biz de kutlular, kendisine yeni başarılar dileriz. üç aydır, Makbuleden ayrılmak istiyordu. Beş senedenberi, hemen hemen her gün denilecek kadar sık görüp görüşıüğü Makbulenin, çirkin taraflarını sezmeğe başhyahberi, her gün, zlhninde bir ayrılma plânı kuruyor, tatbikı için flrsat gözlüyordu. Bu fırsat, kendiliğinden çıktı. Hayır sahibi ahbablardan biri, bir gün, Makbuleyi, yanında yabancı bir erkekle gördüğünü söyledi. Ayni günün akşamı Fikretle metresi arasmda bir klzılca kıyamet koptu. Genc adam, zengin bir müteahhidin, kendisine rakib seçildiğini anlayınca, sevincini güç zaptetti; elektrik cereyanı çarpmış gibi yüz buruşturmalarla, diş sıkıp çene adelelerini germelerle; bir iskemle arkalığml ellerile kavrayıp kırmak ister gibi nareketlerle; asabî solumalarla, aldadlmış erkek rolünü mükemmelen oynadı. Kapıyı vurdu, çıktı. Apartımanın merdivenlerinden incrken, için, kaynıyan bir ibrik fışkırtlsı duyuyor, taşmağa hazlrlanan bffl bir kahkahayı zor zaptediyordu. Caddede, yüzüne çarpan sarin rüzgârın ortasında durdu; derin bir neics aldı: Oh! Dünya varmış! diye düşündü. Otomobiller, yanıbaşuıdan, birer ıpek11 etek hışırüsile geçiyor, gelen giden İnsanların, adeta gözlerinin içi gülüyordu. Mağaza vitrinleri, şıkır şıkır aydınhktı. Yağmur bile, rahmet adını haklı gösteren bir uslulukla dökülüyordu. Fikret, bütün kâinatm, kendi memnuniyetine İştirak ettiğini anladı. Zihninde bir program çiziverdi. Bu İlk serbest akşamından istifade ederek, felekten bir kaç saat çalacaktı. Sakin bir yerde bir iki kadeh rakı içecelc, oradan bir sinameya gidecek, yahud daha civcivli bir eğlence yerinde bir iki saat vakit geçirecek, hulâsa, kendi İradesine kendi sahib bir İnsan olduğ'jnu duymağa çalışacaktl. Kararını verir vermez, karşı kaldırıma geçmeğe hazırlandı. Caddede vızlr vızır otomobiller dolaşıyordu. Bir tramvayı siper alarak, sağa sola bakındıktan sonra, hızlıca adımlarla ilerledi. Karşı kaldırıma üç adim mesafe kn'.mıştı ki, kulağının dibinde keskin bir klâkson sesi; akibinde. koyun bakışlı bir çift fenerin üstüne doğru saldlran çiğ aydmlığı; sonra bir sarsmtı, o kadar. Fikret, gözlerini açtığı zaman, yüzünün hizasmda dolaşan bir yığm ca p = Küçük hikâye Aşk yüzünden Nakleden: Hamdi Varoğlu I rılmak İstiyordum. Onun bilmem ne mü | teahhidile münasebet peyda etmesi, ekmeğime yağ sürdü. Fırsatı ganimet bıldim, ağzıma geleni söyledim, aynldım. Sokağa çıktığlm zaman beni görseydin, sevincimden deli olduğuma hükınederdin. E, o halde, kendini ne diye otomobilin altına atün? Fikret, avazı çıktığı kadar haykırdi: Atmadım, yahu! Ayağım kaydı, muvazenemi kaybettim, otomotil, burnumun dıbine gelmişti, altında kaldLx» vesselâm! Necmi. dudak büktü, burun kıvırdı, omuz silkti, göz süzdü, sonunda: Buluşun fena değîl, kardeşim, fakat buna kimseyi kandıramazsın. Bütün şirket, meseleyi biliyor. Kendini boşuna O gün, öğleye doğru, şirketteki arka uzme, dedi. daşkrmdan Necmi, ilk ziyaretçi olarak * * * onu yoklamıya geldi. Hastanın ba^ucuErtesi gün, ziyaretçi üçleşti. İkisi şirna oturdu. Bir müddet haline baktı, müketteki kalem arkadaşlarıydı. Fikretin, teessir bir eda ile: otomobil altında nasll kaldığını kendi Vah, vah, vah. Fikretciğim, dedi. ağzından btr de onlar dinlediler. Flkir Geçmiş olsun. Büyük kaza doğrusu! beyan etmediler ama, baş sallayışlan, Fikret, kat kat sargılar içinden, medinlerken gözlerinde dolaşan lâkayd ba. zardan yükselir gibi gelen bir sesle: kışları, bu hikâyenin tek kelimesine Evet, dedi, çok hırpalandım. bile İnanmadıklarını gösteriyordu. FikNecmi omuz silkti: retin sinirlerini bir parça da onlar bo Yahu, bir kadın yüzünden, insan zup, çekildiler. bu işi yapar rm? Ne akıkhr bu? Onlardan yanm saat sonra gelen şube Nasıl kadm yüzünden? müdürü, kapıdan içeri glrer girmez: Canım, anlamamazlıktan gelme! Geçmiş olsun, Fikret Bey! dedi. Hangi kadından bahsediyorsun? Fakat, hayran oldum, doğrusu! Makbuleden, yahu! Fikret, gözlerini iri iri açıp, müdürü Anhyamadım, Anlamıyacak bir şey yok. Makbule nün yüzüne baktı. Rasgele mukabele etti: senin metresin değil miydi? Teşekkür ederim efendün... Fakat.. Evet. Evet, aşkolsun, sizi takdir ettim, Otomobil altında kaldlğm akşam, doğrusu. onun evinden çıkmış değil miydin? Anhyamadım, efendim. Evet. Ölümü istihkar edec«k kadar sev E, iyiya işte. Makbulenin sana İhanet ettiğini anladın, sokağa çlkmca, ye mek, takdir edilecek bir hareket.. Kimseyi sevdiğim yok, efendim. ö sinden, kendini otomobilin altma attm. Fikretin, eli kolu sargılar İçinde ol lümü de istihkar etmedim. Şube müdürü, karyolanm başucundamssa, parmağl ağzında kalacaktı. Necki iskemleye oturdu; hafifçe öksürdü; miye: Bana bak, dedi, sen saçmalıyorsun. sır tevdi edenlere mahsus ciddl bir taMakbulenin bana il.aneti falan mevzuu vır takındı: bahs değil. Ben aylaıdanberi, zaten ay Fikret Bey, dedi. Ben elli ya§ında murlu kundura, tepesinde de hayret ve korku doiu sayısız gözler gördü. Bir kere daha bayıldı. * * * Doktor onu alçıya yatırıp yatağlna uzattıktan sonra: İki ay kımıldamak yok! Demiş ve çekilip gitmişti. Fikret, üzerinden geçen otomobüin hurdahaş ettiği vücudünü ve kafasım ancak üç gün sonra toplıyabildi. Düşünecek ha i kalmamiştı; kalın alçı tabakalarma sarılı kolunu, budunu nasıl kımıldatamıyorsa, beyni işlemekte de öylece zorluk çekiyor; hem kımıldamıyan vücudiıe, hem tevekkülünü anlatan yüzünün durgun ifadesile, kazaya rlza gösterdlğini anlatıyordu. yım. Genclikte, benim de başımdan çok şeyler geçti. Size yalnız şu kadar söyllyecegim. Yerden göge kadar haklısınız. Aşk, insana her seyi yaptınr. İst ; yerek yaptığınız bu hareketi kaza gibi göstermeğe çahşmakta da tamamen haklısmız. Civanmerd erkeğe, sevdiği kadının isml etrafında dedikodu uyandırmamak yakışır. Aferin, Fikret Bey. H* *P T* = O günden sonra, Fikretin hasia odası, sabahtan akşam akadar ziyaretjjlerle dolup taşmağa başladı. Gelenler, sımsıkı sargılar içinde, kardan bir adam gibi yatağmda yatan kazazedeye, acıyan gözlerle baktıktan sonra, ayaklarının ucuna basa basa yaklaşıyorlar; gazasını tebrik eder bir eda ile «geçmiş olsun !> dedikten sonra, şirketteki dedikoduları anlatıyorlar. Fikreti, sinir içinde bırakıp gidiyorlardı. Günler geçtikçe, hasta, Makbuleden aynldığı akşamki haleti ruhiyesini unutmağa; her gelen ziyaretçinln anlattığı hikâyeye vavaş yavaş kendi de inanmağa başlamıştı. Acaba, hakikaten, otomobilln altına kendi iste&ile mi yuvarlanmıştı? Tahteşşüurunda mevcud bir iğbirar. Makbuleden ayrilmanm verdiği bir gizli yeis, kendi farkma varmadan işlemiş de, görünüşte kazaya benziyen bu neticeyi mi doğurmuştu? Şimdi, sogukkanhhkla düşünflükçe ve o kaza anmı bütün teferrüatile tahlil ettlkçe, hâdise, gözüne, büsbütün başka şekilde gözüküyordu. Otomobille arasmda mevcud mesafe, kornanın sesini işittiği anda, sakmabileceği kadar fazla idi. Bunu şimdi, kaza yerindeymiş gibi mükemmel surette hesab ediyordu. Şu halde, niçin sakınmamiştı? Demek oluyor ki, o anda, hayata kat'iyyen kıymet vermlyor ve ölümü hakikaten hak'r görüyordu. Demek oluyor kl, tahteşşüurunda, Makbuleden aynlmanın bıraktığı blr tesir vardı. O günden itibaren, Fikret, ziyaretine gelenlere, Makbuleden haber sormağa başladı. Kendisi için ölümü göze alan bir erkeği ziyarete gelmemesi, garibine gi diyordu. Acaba, ondan çekındığı, utandığı, belki de korktuğu için mj gelmemişti? Fikret, Makbuleye bir mektub yazdı. Bir hafta bekledi, cevab alamadı. Kapı nın zili çahndıkça, belki o gelmiştir ümidile yatağında irkiliyor, kulak kabartıyor, sonra, sukutu hayalin acısile, başı gene yastığa düşüyordu. Birinci ayın nihayeitnde, Makbulenin resimlerini, saklı bulunduklan çekmeden çıkarttırdı, seyretmeğe baçladı. Onları, dizlerinin üstüne yayıyor, kimi plâjda, kimi evde, kimi kırlarda çekilmiş bu eski hatıralarla başbaşa, saatlerce vakit geçiriyordu. İlk mektubdan on beş gün sonra, ikinci bir mektub daha yazdı. Ona da cevab alamayınca, geceleri uykusu kaçmağa başladı. Nihayet, doktonm. sokağa çıkmasına izin verdiği gün, büyük bir itina ile giyindi, erkenden fırladı. Makbulenin apartımanmın önünde elini kalbine bastırarak bir saniye durdu. Merdivenleri acele acele çıktı, kapıyı çaldı. Açan olmadı. Tekrar çaldı, gene ses yok. On dakika, ne olur ne olmaz diye, çaldı, bekledi; bekledi, çaldı. Nihayet, gevşiyen adımlalra aşağı indi. Kapıcıya sordu. Adam: Makbule Hanım buradan iki ay evvel tasındı, dedi. İki ay evvel mi? Acaba nereye gitti? Vallahi bilmem efendim; evlendikten sonra daireyi boşalttı. Nereye taşındığını söylemedi. Fikret başı zonklıyarak apartımandan çıktı. Yağmur yağıyordu. Hava, tıpkı otomobil kazası geçirdiği günkü gibi idi. Fikret, caddeye kadar başı önünde yürüdü. Hiçbir şey düşünmüyor, düşünemiyordu. Karşıya geçecekti. Tam o sırada, yukarıdan doğru bir otomobil geldiğini gördü! Bir lâhza durdu; bekledi. Otomobil, iki metre yakınına geldiği zaman, dirseklerini vanlorına yapıştırdı, kafasım omuzları icine kıstı, tekerleklerin altma doğru yürüdü. Keskin bir klakson sesi bir koyun bakışlı bir çift fenerin. üstüne saldıran çiy aydınlığı, sonra bir sarsrntı, o kadar... Fikret, gözlenn' trkrar açmadı ve yüzü hizasmda dolaşan çamurlu kunduralarla, tepesindeki, hayret ve korku , dolu sayısız gözleri görmedi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: