27 Ağustos 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

27 Ağustos 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Büyücek bir şirketin , başında ei bulunuyordu. Henüz otu - Yeni bitirdiği halde oldukça Pkselmiş ve tanınmıştı. o Maaşı Tundu, kimsesi yoktu, buna i öğe, kazancınm hepsini sarfe- : gene parasız kalıyordu. Son günlerde ya sıhhati bozul- MSA Lik içine derip birime | biraz girmişti: Düşünüyor, ikide İ ahi, ır, karanlıkta ışıksız ka - Nİ adam hâliyle saatlerin da- | (Sabuk geçmesini istiyordu. Ona asıl dokunan şu idi: Şirketin © kapıcısından ikinci ylürüne varmcıya kadar hepsi- Mig onda evlerine gitmek, ka» Ve çocuklarıyla başbaşa kal- İçin acele ediyorlardı. akat o, hepsi dağıldıktan son- ig Yazıhanesinin başmda, iye daralan kalbiyle başbaşa or; derin bir hüzünle dolu- Kİ Pa Eğer zevke doymayan, hu- b &yen, âvare bir ruhu ol Masaydı da şimdiye kadar ev- oğullarına biran evvel kavuş- İçin masasını çoktan bırak- olurdu. yatını düşündü: Eğer o za- My, Menmiş olacaktı acap?.. İ a, Sesmiş günler, kafasının için- | ly bir sinema şeridi hâlinde nl dağım geçti. Sarışm, kum- yen boylu, tıknaz, kara saçlı, | N » genç ve geçkin kadın ve kız- (|, * Seçit resmi yaptılar. Hepsi de . Şiçek gibi yakasma takıldı miz çabuk usandığı için kenara Hele bunların en gerisinde bir w kız vardı ki, onun hayatma İN olupta girdiğine şaşılırdı. bu İ ya tıknaz, gözleri hep İ dalan bir çocuktu. ij haa Bey dudak büktü ve söy- İ Ça Kücük inler Banimler ev İ İl Bini ummuştu. Bu ümidi ba- ? tam ondan ayrılacağım gün U$tr. Tanıdığım kadınların en Nİ, en zavallışı!... || Daha fazla düşünmek istemedi. i kaldırınca gözü takvime İ pie Günlerden Perşembe idi. | “di kendine düşündü! Lı! Oradaki rahatı hiç bir yerde | Al Vek; : f arkad li i onun SR aşı N K Tcaretle uğraşıyordu. Anne- A babasiyle aynı şehirde otur- İm, halde kendisi için ayrı ev | yapyalnız yaşıyordu. | m ayağa kalktı. Ellerini w- | imi içki sofrasını kurmuş- İn buzlukta soğuyor. Me- | — İlki, üreten en t Şiki, Büyük caddelerden geç- Na doğru sola saptı. Bir A i çıktı. Büyük ve yemye- bir İl et, Yamacı geçti, Burası fakir- çiy, tardukları yerdi. Küçük İva #vler ve bu evlerin önünde May il ötüşen belki yüz kadar l vardı. Tay piç... Piçtir piç. Beiy yirmi çocuk, seslerini | yi benze uydurarak böyle alarmda Kumral saçlı, kü- Kiş gözlü, sekiz yaşlarında <p “ocuk vardı. > Benim babam öldü. Babası il 27 Ağustos 1934 | ) bulunurdu. O da karısına | kadar evlenseydi kiminle | e sarkıları dinlemeğe başlamış- ölene piç demezler., Diye bağrıyor, fakat, dinlete- miyordu. O zaman kaçmak isti yor, bu sefer de etrafma halkala- nan kolların arasından, yahut al tından bir türlü sıyrılamıyordu. Nahit nerdeyse bu bir sürü ter- biyesizin üzerine yürüyecek zaval lı çocuğu kurtaracaktı, Fakat tam bu sırada küçücüğün sıyrıldığım ve ağlaya ağlaya dar sokaklardan birine doğru koştuğunu gördü. Berikiler hâlâ gidenin arkasın- dan haykırıyorlar, taş atıyorlardı: — Piçtir piç.. Piçtir piç., Baban yok işte.. Sümüklü Eminin teyzesi söylemiş. Sizi İstanbuldan biliyor- Tuş, Sonra birbirlerine anlatıyorlar- İdi: — İstanbulda büyük annesi ile büyük babası varmış da bunları | evlerinden kovmuşlar.. Nahit ağlaya ağlaya giden ço- i cuğun arkasından baktı ve söylen İdi: — Zavallı! Kim bilir hangi za- / vallı kadının yavrusudur. Kim bi- lir hangi namussuz adam, bunları i almlarmda kocaman ve kara bir leke ile yüzüstü bıraktı, i o Arkadaşının evine doğru, içki- den medet bulacakmış gibi hızlı bızlı yürüdü. Orada içti, şarkı söyledi, arka- daşıyla felsefe yaptı ve sabaha kar şı sedirde sızıp kaldı, Ancak Cu- ma günü öğleden sonra uyandı. Başı ağrıyor, gözleri dönüyor, bütün mafsalları derinden derine sızlıyordu. Aynı halde, kanlı gözlerle kar- şısma dikilen Ali Vehbiye dedi- ki: — Allah kahretsin bu zıkkomı ' icat edenin!.. Fakat ne yaparsm, dostum, İnsan sıkılmca, denize i düşen yılnna sarılır, kabilinden buna sarılıyor. İçki içmek yarı ya- rıya intihar gibi bir şey. Öyle de- gil mi?.. — İçinciye kadar öyle değil; fakat içtikten sonra cidden farkı yok, Gülüştüler, Akşama doğru giyindiler. Geldikleri yoldan, şehirin ka- labalık taraflarma doğru inmeğe y— Gene Ali Vehbiye gide başladılar. Nahit dünkü yerde gene dünkü çocukları ve dünkü sesleri duydu: — Piçtir piç. Piçtir piç.. Sümük lü Eminin teyzesi söyledi. Daha bir hafta evvel İstanbuldan geldi işte.. Piçtir piç... Zavallı küçük, bu sefer fena halde kıstırılınıştı. Fazla olarak bir az ötedeki iki delikanlı ile bir | kaç mahalle kadmı da bu hâli gö- rüyorlar, sırıtıyorlardı. Çocuk çırpmıyor, kaçmak, kur- tulmak istiyordu. Fakat kaçamr- yor, göz yaşları, etrafında hora tepen haylazların kaldırdığı toza bulanıyordu. Nahit birdenbire kümeye doğ- ru ilerledi: — Brrakın onu!... | Diye haykırdı. Çocuklar evvelâ bu şık adama dudak bükerek baktılar, Lâkin e- lindeki kalın bastonu görünce çil yavrusu gibi dağıldılar. Nahit, ağlayan küçüğün elini tuttu: — Evin uzak mı? — Şuracıkta,. Sokağm içinde.. Hem hmçkırıyor, hem de kü- di HABER — Akşam Postası öptürme alan serasker paşa... kteii zevk Rıza Paşa “dediğim gibidir,, yerine “dediğimdir,, cümlesini kullandığı için azledilmişti. Sarasker Rıza paşanın “Dere - | esi ikbali hadden aştığı vakitler müşirleri arkasından yürütür. Bü- | tün maliyetine ayaklarını öptü-| rürmüş. Kendisine “Cihan Sene) keri,, denirdi. Uzun müddet bem seraskerlik, hemde mabeyni hüma | yun müşirliği vazifesini bir arada» yapıyordu. “Cihan Saraskeri Rıza paşa, ismini İstanbulda duymıyan, o - | nun hiddetinden korkmıyan yok- | tu. Rıza paşa istediğini yapan | kuvvet ve kudrette tanmıyordu. Etrafı bu suretle titretirken bir gün: — Cihan Saraskeri azledilmiş şayiası yayıldı. Bunu duyan, duy- mıyana: — Haberiniz var mı, sarasker azledilmiş, diyor ve arkasından ilâve ediyordu: — Fakat sakın benden duymuş olmayınız.. O vakit şehzade bulunan Ab- dülâziz tahsisatmm £ arttırılması için Abdülmecide bir “niyazna « me,, takdim etmek istemiş, mek - tupla bildirmişti. e Niyaznameyi Abdülmecit tasvip ederek kâğıdı Sarasker paşaya havale etmiş. Abdülmecidin imzasını taşıyan kâğıdı alan memur, vazifesi ni - yaznameyi huzura takdimden i - baret sayarak şehzadeye iade et - mişti, Abdülüziz, kâğıdm Rıza paşa- ya gitmesi lâzrmken tekrar ken - disine getirildiğini görünce sor * du: — Niçin Rıza Paşaya götür- mediniz!.. X © | merkezdedir. Diye Rıza | Da e ii ğ Serasker Rıza Paşa — Okumadınız mı?. Varakın seraskere gitmesi lâzım. Gene cevap alamıyan Abdülâ- ziz, meseleyi anladı. Derhal Ab- dülmecide giderek: — Bu kadar teslimiyet olur mu? Vazifeten bile olsa memur- lar onun karşısma gitmekten kor- kuyorlar. Umuru devleti idare böyle kendini beğenmişlere veri- lir mi? O esnada huzur (1) da bulunan damat Fethi Pş. da Abdülmecidin bu sözlerini tasdik etti, bunun ü - zerine derhal Rıza Paşanm azliy - le Konyaya uzaklaştırılmak üze - re evvelemirde yalnız azli için ira dei seniye sadır oldu. Cihan seraskeri Rıza Paşanın azli etrafında diğer (o tarihi kayit bu hâdise ile be- raber (ikinci (Obir (omesele- nin öne sürülmüş olmasıdır. Çok enteresan olan bu hâdise Osmanlı tarihinde misline tesadüf edilmiş garip vak'alardan biridir. Vak'a şudur: Bir gün Meclisi Vükelâda müzakere olunan bir iş hakkında Rıza Paşa fikirlerini söylerken sadrazam: i oO— Acaba iradei şahane ne Paşaya sormuş. Rıza Paşa tereddüt o et- i meden: | — iradei seniye benim (dedi ğimdir.. Cevabını vermiş. Hazır bulunanlar birden irkil- mişler. Bu ne demekti? Hiç biri i kulaklarına inanamıyordu. Sad » razam suali Rıza Paşaya tekrar- ladı. Belki yanlış söyledim. Yahut yanlış duydum diye düşünüyor » du. Fakat ikinci defa da Rıza Pa- i şadan ayni cevabı aldı. Herkesin rengi atmıştı. Sadra- zam sualini üçüncü defa soruyor- du. Rıza Paşa gene: — İIradei seniye benim dedi. | ğimdir.. Diye cevap vermişti, ataklığı malümdu. Ama, bu dere - ceyi tasavvur edemiyorlardı. Sad- razam artık birdaha suali tekrarla mamış. Biraz sonra Mekki Zade Şehislâm efendi kalkıp namaza gitmiş. Haber, derhal Abdülme- cide aksetmiş, bir çok kusurları « na rağmen Babiâlinin nüfuzunu kayırmak yolunda oldukça işler beceren cihan seraskeri (o azledil- miş, İ © Halbuki Rıza Paşa, iradeli se - niye benim dediğimdir.,, Derken İ “iradei seniye benim dediğim gi- İ bidir.,, demek istemişti, Fakat di- İlinin rekâketine kurban giderek ! azledilmiş. Niyazi Ahmet İ çük mavi gözlerini kaldırarak şük | yorlardı; gene piç diyorlardı da ranmı anlatmak istiyordu, — Senin adın ne? — Nahit!.. — Yana... Adaşız demek! Hây- İdi seni evine götüreyim. Bir daha İbu haylazlarm yanma sokulma!.. Büyük Nahit küçük Nahidin yüzüne dikkatle bakmca: —Senin yüzün de adım gibi ba- na benziyor!.. Demekten kendini alamadı. Duvarlarının yarisi teneke ile bu amcabey kurtardı ellerinden... Genç kadın yüzündeki vakitsiz çizgileri silmeğe çalışan bir gülüş- le büyük Nahide baktı: — Teşekkür ederim efendim... Ansızın durdu. Evvelâ gözleri parladı; sonra karardı. Başımı eğ- | di; bir kaç saniye, yere baktı: Bir denbire silkindi; çocuğunu ku- cakladı; içeriye girdi, kapıyı kas padı. Nahit onu tanımıştı. O, haya- kaplı, viran bir kulubenin önünde | ında tanıdığı ilk genç kızdı. Kısa durdular. i Küçük Nahit büyük Nahide: — İşte burası!.. Dedi. Bu sırada içerden yirmi beş o- tuz yaşlarında bir kadın göründü. Kolları sıvalı, elleri sabun köpü- ğü ile dolu idi, Çamaşır yıkadığı anlaşılıyordu. Demek ki bu suret- le geçiniyor. Çocuk ona koştu: — Anne! Çocuklar beni dövü- boylu, tıknaz, gözleri hep hülyaya dalan genç kız.. Nahidi sevmişti, Ona kendini vermişti. Fakat o zamanlar genç adamın başında kavak yelleri esi- yordu. Birdenbire yüksek bir ma- aşla şirketin başka bir şubesine tayin edilince bunu fırsat bilmiş, sevgiliyi yüzüstü bırakmıştı, Demek ki onu annesiyl babası- da kovdu ve şimdi herkesin eğlen diği Cuma günü bile ötekinin beri / kinin çamaşırını yıkayarak geçi- niyordu. Demek küçük mavi gözlü yav- ru kendi çocuğu idi? Demek onun çocuğuna bütün dünya çocukları iğrenerek bakıyorlardı?.. Kapıya yaklaştı. İçeriden hınç- kırıklar ve kesik kesik konuşmalar duyuluyordu. | — Hafifçe itti. İkinci defa genç "kadını ve ona sokularak alışkın gözlerle kendisine bakan çocuğu- nu gördü. Ellerini uzattı ve yak vardı: — Beni affet, Naciye!... İkisini de bağrına bastı ve bir daha hiç ayrılmadı. Küçük Nahit ara sıra babasını zorluyor, el ele eski mahalleden, ona imrenerek bakan çocuklarım arasından geçi- yorlar, Artık o, göğsünü kabartı- yor ve mırıldanıyor: — İşte babam.. Kim demiş ba- "bam yok diye benim... Kadir Can Cihan seraskeri Rıza Paşanın

Bu sayıdan diğer sayfalar: