28 Ağustos 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

28 Ağustos 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Başvekil Paşa dün İzmirden ödemişe gitti Melek ve Şeytan Yazan: Kadir Can Geçen kısmın hülâsası İçki ile geçmiş bir geceden sonra sabahleyin biraz daha uyu- mak istiyordum. Arkadaşım Ayı Nuri, yeni bir eğlenceden bahset- ti. Zorla gittim. Sarı saçlı şişman bir kadımın oyunu görülecekti. — Onlar boyalı. — Yok be sağdıç... Gözlerim yan tarafta oturan Hasana ilişti, Bize doğru kulak kabartıyordu. Herhalde sözlerimi zi işitmiş olmalıydı. Nurinin gözleri derin bir arzu ile parlıyordu. Bu, iyi işaret değil- di. Ayağa kalktım; herkes bana | baktr. Onlara dedim ki: — Kusura bakmayın, köroğlu evde yalnız. Gideyim ben! — Haber iletmedin mi canım. — Yolladım ama, olsun; başım “da ağrıyor biraz, Onlar: — Kal!... Diye zorladılar. Ben: — Bırakın! Diye yalvardım. Razı oldular. Nuriye döndüm: — Haydi beraber gidelim! Dedim. Gözleri demindenberi bize tu- haf tuhaf bakan Hasana saplan- dı. Bir kaç saniye öylece kaldı. Sonra doğruldu: — Haydi gidek!.. Beraber kapıdan çıktık. Taş - Kın bir ay ışığı yoşil kırları, dağ - ları ve bahçeleri yıkıyordu. Uzak- ta bir köşesi görünen mavi — göl, | şimdi kar yağmış gibiydi. Nuri hiç bir şey söylemiyordu. | Ben sarhoşluktan sallandığım hal- de o dimdik yürüyordu. — Yalnız sık sık dişlerinin gıcırtısmı duyu- yordum. Yumruklarını sıkıyordu. İçinde bir hınem kıvrandığını se- ziyordum. Sordum, söylemedi. Bir kaç defa durdu: — Ben döneceğim! Dedi, — Bana ayı Nuri derler, Kan- cık Hasan demezler. Diye kekeledi, Arkadaşımın o bayağı kadın için kulağıma söylediği sözler, Hasanı kızdırmağa yetmişti, Ha- sanım Nuriye sert sert bakışı da bu temiz yürekli genci için için köpürtüyordu. Her defaşında onun koluna girdim: — Nuri! Benim sevgili karde- şim, kendine gel, haydi eve gide- lim, bak anneciğin sana ne güzel yemekler ve ne yumuşak bir yatak hazırladı. dedim. Bu sözleri söylerken kendimi- de düşündüm. Sanki benim neyim eksikti? İnce, güzel, sevimli, uslu, melek gibi genç bir karım vardı. Henüz on dokuz yaşında... Bağ- rında bir süt kuzusunun yüreğini taşıyor. Fakat niçin buna rağmen ayaklarım zorla ileriye gidiyor? Niçin gözlerim hep arkada; baş- ka yerler, başka kadınlar ve baş- ka gözlerde?... Nurinin sokağı yolumun üs- tünde idi. Evine kadar götürmek — Haydi, şimdi de ben seni | No. 2 Dedi, Gülüştük, sokağım başma ka- dar beni uğurladı. Ayrıldık. Ben sendeliye sendeliye, iki tarafı ker- piç duvarlarla çevrilen, bozuk bir yolda yürümeğe başladım. Kapımın önüne geldiğim zaman saâte baktım; üç buçuğa gelmişti. Bir çeyreklik yolu bir taatte gel- mişiz. Duvarlar, evler, pencerelar, ağaçlar, sallanıyordu. Gökteki parlak ayı da bir torba gibi salla- nıyor sandım. Kapıyı ihtiyar bir kadın açlı; bu, eve geç geldiğim zamanlarda karımla kalıyordu. — Nasılsın teyze? Zehra nere- de? — İçeride oğlum! Korka korka, duvara sinerek sokağa çıktı ve gitti. Sofanın ucundaki lâmba titri- yordu; herhalde gazı pek azdı. Fi tilin ucunda kocaman bir alâimi sema görünüyordu. — Yedi renk, halka kalka büyüyor, dağılyor ve sisleniyordu. — Zehra!... — Zehra, nerdesin carım! Gene ses yok. Darılmış olacık. Annemin ölümünden sonra n2 za man biraz gecikirsem böyle ya - pardı. Kapıda göründü. Baştan ayağa kadar beni süzdü: — Beğeniyor mwusun, halini? Aa.. İşte bunu ilk defa görü - yordum. Kuzu gibi sessiz, uysal, kadın, isyan ediyordu. Demek ki o da isyan edebilirdi ha!.. Ben de onu baştan ayağa ka- dar süzdüm. Gözleri krzarmış ve şişmişti, patiskadan düz beyaz ge| celiğinin içinde üşüyor gibiydi.| Fakat bu baliyle onda bir başka-| hık buluyordum. O zamana kadar| rastlamadığım bir güzellik.. Eski| silik Zehranın yevinde sevdiğine salrip olmak istiyen bir kadın var dı. Kaşlarını çatmıştı, iri kahve rengi gözlerinin ortasındaki kara parıltı, henüz kesilen bir zift gibi parlıyordu. Doğruldum: — Halimde ne var? Aslan gi- biyim işte!.. Dedim ve güldüm. Başını salladı. — Yemeğin orada duruyor, yatağın da hazır!.. — İstediğini| yapl.. Diye sanki azarladı. Sonra oda kapısını yüzüme carparcasına hız la kapadı. bir daha görünmedi. Kapıya gittim: — Zehra, gel de beraber yiye- lim. Eğer yedinse gene gel, yanrm da bulunursun? Cevap yok. Yalnız kesik kesik ağladığını duyabiliyordum. Bir saat evveline kadar yanın- da bulunduğum kadına göre ka - rım biy elmas parçası idi. Bunu her zaman kabul ediyordum, Fa- kat işte, onda bir eksik vardı. An- latamadığam bir şey.. Demin - ba-! na: — Beğeniyor musun halini? Diye söylendiği zamana benzi- yen bir hal... (Devamı var) İ Yuyalım, Amerikada yerli Türk untuzların sihirbazı tolgaykız; yerden ateşler çıkararak, elinde balta, düşmanlarından Hasbuhal pdtttülâes d Yeni kanunlar, yeni ni- zamlar kimseye zarar vermemelidir Dükkâncılardan Cumalı Meh - met Efendi, bugünkü nüshamız- dasçıkan ifadesinde hükümet ve belediyemizce fevkalâde dikka - te alınması lâzım gelen bir nokta- ya temas ediyor: Bu adamcağız, işini, mevcut nizam ve âdetlere göre kurmuş- tur. “Filânca saatten filânca saa- | te kadar çalışırım, şu kadar iş o - lur ve şu miktar para kazanılır!,, diye düşünerek, bilhassa geceli - yin alış veriş yapacak cinsten bir dükkân tutmuş ve ticarete giriş - miştir, Halbuki, ansızın çıkan bir belediye nizamı, geceliyin dük- kânlarm açık kalmasma mâni ol- duğu için onu mutazarrır etmiş- tir. Eğer, Cumalı Mehmet Efendi, erken kapanma saatlerinin mec - buri olarak tatbik edileceğini es - kiden bilseydi, şüphesiz ki, - ona göre düşünür, ona göre dayranır, | mutazarrır olmazdı. Daha da, o - nun gibi nice nice — vatandaşlar vardır. Binaenaleyh, hem hükümetten, hem de belediyeden teşebbüs er- babı namına ricamız, iktisadi ha- yata taallük eden yeni bir kanun ve nizam çıkmazdan evvel, bu- nun ne suretle olacağını ahaliye uzun bir müddet evvel ilân etme- sidir. Elbette, esnafın tüccarın zarar etmesini kimse istememek- tedir. Bir kanun ve nizamın çıka- cağını da, bunu çıkaranlar, elbet- te hemen o gün zarfında düşün - müyor; eskiden biliyorlar. Öyley- se, ne yapacaklarmı, ne düşün- düklerini evvelden haber versin- ler; biz de, bunu tafsilâtile kari - lerimize anlatarak matbuata dü - şen vazifemizi yapalım. Vatan- daşları beyhude ziyanlardan ko - Kavafoğlu kaçmıya başladı | Kıyasıya rekabet yapmamalı - S olan, üzümcü Izzet Efendidir. Yanındaki küfe başında duran, “B.,, ustanın çırağıdır Şehzadebaşında, Feyziye çar- şısı kapısında üzümcü İzzet Efen di demiştir ki: | — Beni nahak yere eziyorlar.' Burada, bana bitişik üç şekerci dükkânı vardır. Bunların üçü de “B.,, usta namımda birine aittir. “Bu adam bir müddet evvel bana düşman oldu. Beni buradan | kaldırmak ve ekmeğime mâni ol-| mak için uğraşmağa başladı. Ev - velâ belediyeye müracaat etti. Ve belediye bu bir tek kişinin şikâ- Kanunt yollardan bir şey yapa - mıyacağını anlıyan “B.,, usta ni -| hayet bir küfe üzüm alarak — be- nim yanıma koydurttu ve kilosu- nu (10) kuruştan aldığı üzümü (7,5) tan satmağa, günde iki üç| lira ziyana mukabil beni mahvet- meğe başladı. Kaç gündür - satış yapamıyorum ve üzümlerim kâ « milen çürüyor. Evet licaret ve re- kabet serbesttir. Fakat bu gayri meşru bir şekle girdiği, şahsi hırs lara âlet edildiği gün, buna mü - yeti ile beni buradan kaldırmak ? istemedi. Olduğum yerde kaldım. ; (Yazısı hikâye süfunumuzdadır) “Böyle bir nizam | içıkacağını öncedef | bilmiyordum.,, Galata ile Top- hane — arasında, HNecati Bey cad - | : | desinde, 191 nu - T marada — Cumalı Mehmet Ef,, ga - zetemize, fikri - ni şu suretle bil dirmiştir: Bir takım dük- kânların — ticare- eymalı Mel' t gündüzdür. Fa met Efendi kat, bizim köşe başı dükkânlark tütünden diğer ufaktefeğe kad& ne satarlarsa hava karardıktâ' sonra satarlardı. Şimdi, eski işit ancak üçte birini yapıyoruz. tâ biz sabaha kadar açık durmi” yı düşünüyorduk, Şimdi böyle ol du, Bütün işlerimizi ona göre muştuk. Dükkânı da bu dü;'ı'j ile tutmuştuk, Böyle bir niz$ çıkacağını önceden — bilmediğ" için mulazarrırım. İ Bütün esnaf ve bütün işçiler! ! Meslek ve hayat şartlarınızı ğze]mıok için nelere ihtiya j varsa, bize yazın, . sütunları! temrinize açıktır. Fotoğraflal ida yollayın. ZAYI — Adapazarı Türk T caret Bankası İstanbul şubesit' 2650 numaralı vadeli mevdu.".o da istimal etmiş olduğum tat? ; mühürümü zayi ettim, Yellö çıkaracağımdan eskisinin hül olmadığını ilân eylerim. ”.f Cihangir oğlu Mustafa 4 temel olan iki yavrumla w/ acıyınız! / İ HABER — “B.,, ustadan dahale edecek bir makam yok mudur? Yakında aç kalması muh ederiz. Bu fakir adama kar$i bi lediği hiddetten artık . insanilil namına vazgeçsin,

Bu sayıdan diğer sayfalar: