14 Ekim 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

14 Ekim 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——#5“1"_1_' bu pinarbaşı g Adeta onların t lanı dinlenme Yeriydi. Azıklarını :“" - boplarlar, güle oymaşa, kurtlardan, zelmiş.. ifE iğEze ğ;îf iH d Ş 5 SAFİ F; ? H Hİ n | ! .[F î" ; rBE Hlş Fi İt Ş diF H ğ H K Z g K li l beğt İ F tE ğ ; Ffk : f f £ F ğ E İ ğ.' Hİ î F H İrittt p iH Ka ;;l Hİ Ti H İt t H İ f y F $ £ 't İ / Hi İ Ayşe öyle yapmış... Dağların, rüz« gürların, her şeyin sıcaktan — yorulup | sustuğu bir yaz gecesinde çobanın w yumryan kavalına doğru yürümüş, ne uçurum, ne karanlık onu korkutma - muş, çobanı önü Akdenize açık bir dağ tepesinde bulmuş. Seyişenler için saatler, günler bir :"lınm kuşu gibi çabucak uçup gi- ler, Tan yıldızı parlamağa başlamıştı. Ayşe çadırına dönmüş, çoban yalnız kalmıştı. Çoban sürüsünü aradı. Sürü or « tada yok... Anladı ki, büyülü geçen bu aşk saatlerinde sürüyü Uğrular Amik ovasına sürüp götürmüşlerdi.. Çoban ürperdi. O biliyordu ki, sü- rüsünü kaptıranın başı gider. Kavalı- ni eline aldı.. Bu yüksek dağ tepesin- den yayla enginlerine doğru öttürme- Ze başladı. Sesini yalnız Ayşeye işit - tirmek istiyordu. “ — Aygşe, can Ayşel.. Biz sevgi uykusunda rüya görürken, sürüyü uğ- rular Amık ovasına sürmüşler. Tek başıma onların ardıma gidiyorum... Ya dönerim, ya dönmem. Sürüyü biz sevgi uykusunda rüya görürken Uğrular Amik ovasıma sür- müşler...” Ayşe de ürperdi. — İçine bir - sızı çöktü. Fakat duracak zaman değildi. Aşiret atlıdarmı uyandırdı. Hepsi si « lâh kuşandılar. Babasına bağırdı: — Babal! Göçbelindeki sürüyü uğ- rular Amik oyasına sürdüler... . Aşiret Beyi hayret etti, krzı Göçbe- lindeki sürünün uğrular tarafından A- mık ovasına sürüldüğünü nereden an- Tamıştı.. Ona sordu: — Kimden haber aldın?. — Çoban kavaliyle söyledi.. Bu inanılacak şey değildi. Kaval nasıl insan gibi konuşur!.. Atlılar dağ yollarından Amık ova- sına doğru akına başladılar... Ayşenin babası bir daha sordu: — Kaval konuşur mu? Ayşe: — —? gobanın kavalı benimle konu- şur, baba... Beyin zihnine bu kaval meşelesi dokundu... O diyordu ki, “bunda bir gönül işi var. Gönülden gönüle yol gittiği gibi, gönülden gönüle ses de gider..” Eğer Ayşe çobanı seviyorsa, vay haline... O, kızını bir bey oğluna ve - recekti. Bir çobana bir bey kızı.. Ne - sine o çobanın... Şanına yazık değil mi?. Ayşeyi bu hale çoban nasıl kay - muştu... Atlılar sürüyü uğruların ellerin - den almışlardı. Bey, çobanı çadırımna çağırdı, Sorgu, suale çekti; söyletmek için onu zorladı. Çoban gözünün önü- ne bakryor, ağzından bir çift lâf bile çıkmıyordu.., Biliyordu ki, — çobanla Âygşe arasında bir şey var.. Bey, bir defa da Ayşeyi zorladı. Ayşe saklamadı, çobanı sevdiğini söy- ledi. Onun kavalından, — yiğitliğinden kurttan, kuştan hiç korkmadığından bahsetti... Aşiret Beyi hile düşündü.. Çobana: — Ey toy çoban! Bey kızı sevmek nedir bilir misin?. Sana bir şartım var. Eğer onu yaparsan kızım helâl olsun. Yok.. Yapamazsan başın benim ol - sun., Çoban, Beyin şartımı sordu. — Şartım şudur, dedi. Koyunlara üç gün sabah akşam tuz yalattıracak- sın.. Üç gün gece gündüz otlatacak - sın. Bu üç gün bir damla su vermiye- ceksin. Üç günden sonra, sürüyü ka- val sesiyle Çampınarına indirecek, su în*“-lımlmh geri götürecek - Çoban Beyin şartını kabul etti, Güneş her nıııldıd:ı: lı.hı zi » yade dağ tepelerini yakıyordu., Otlar -&_lnı'ıııı. katılaşmıştı. - Çoban hangi otlağa baş vurduysa, tulu, taze ©t yoktu... Tuz; sürüsünü susuzluktan kavurmuş, yürümesine mecal bırakma- muştı... Koyunlar başlarını göğe kal « dirarak açık ağızlariyle — sik sık ne - fes alıyor, meleşiyorlardı... Ferit Celâl (Sonu yarın) -NU ÇA ği Misis Eli Kulberison, Londratın en şık giyinen Kadınlarından.biridir. Ke ndisi ve kocası, ayni zamanda “Briç” de- nilen oyunda, isimlerini verdikleri meşhur bir sistem ortaya koymakla tarınmı şlardır. Bu karı, koca, bir hafta — evvel Viyanaya gelmiğşlerdir. Şimdi orada bulunuyorlar. İndikleri *“Ringştrasenhotel' ' in avlusu, moda meraklısı bir çok kâa- dınla dolmuş, Misis Eli Kulbertsonun — çeşit çeşit kostümlerini görmek için, bu kadımlar, sabah, öğle, akşam, gece, sa- atlerce onun yolunu beklemişlerdir. Resimdeki altı modelde, Misisin sabah, öğ le, akşam, gece giyinişlerine ait altı mo« del bulunuyor, * dönüş temayülü, elbiseden sonra şap- da sıra saçlara geldi. Bu üç hedefli moda cereyanından, evvelce bahset - miştik, Bu hafta bu mevzula, yeni saç TÜrneklerini göz önünde tutarak, daha etraflıca meşğul oluyoruz. Saç modasında eskiye dönüş, önce saçların tekrar — uzatılması — şeklinde başladı. Uzayan saçları, muhtelif dev- tanzim etmek İâzım geldiği hususun- da, kısa bir müddet tereddüt gösteri- di. Önce saçlar, başlarda birer yığın teşkil edecek tarzda kabartıldı. Lâkin, bu tutmadı. Bundan vazgeçildi ve bir intikal tarzı da denilebilecek mutedil bir tarz arandı.. En uyğun olarak, Fransızların "Direktuvar” stili bulan- du. O devirde yaşıyan kadınların baş tuvaletlerine uyğun saç modelleri or- taya konuldu. Bu da bir tecrübe, kadınların te - reayüllerini araştırma mahiyetinde ©- Tarak yapıldı. Eğer hoş — görülmezse, başka devirlerden ilham alkmak yolu tutulacaktı. Lâkin, hemen denilebile - cek kadar çabuk olmak üzere alâka uyandı, bu alâka, ansızın — barizleşti. Moda mütehassısları, ortaya attıkları saç modasının tuttuğu neticeye vardı- lar. Şimdi, bunu şümullendirmek için propagandasını yapıyorlar. Gerçi bu- na pek te hacet yok gibi, görünüyor, her memlekette saçlar “Direktuvar” örneklerine göre yapılıyor, ama moda mütehassısları, ihtiyati - tedbirleri hiç elden brrakmazlar. Daima, “Ne olur, ne olmaz” endişesiyle hareket eder « ler, uyanık dururlar. Bilirler ki, mo - rol oynar! . Koyduğumuz resimde, yeni saç mo- dasını gösi dört örnek görüyor - sunuz. 1 numaralı örnek, alın ve ense üzerinde kıvrımlı saç tu- valetidir. Moda mütehassısları, alın ve ense üzerindeki bu kıvrımların, kadı - nin yüzüne alâka - ve tesir uyandırıcı bir ifade verdiğine kani bulundukları: mr söyliyorlar. Z numaralı — örnekte, .çmımwylhlll!liofnıhl. kık biçimdedir. Alm, kabarık ve düz taranmış kâhküllerle çepeçevre kapa - lıdır. Bu tarz, sivrice başlı ve basma alınlı kadınlar için, muvafık görülü - yor. 3 numaralı örnek, “Klâsik” deni- len bir baş üzerinde, hatları da böyle olan bir çehreyi manalandırıcı olarak kabul olunmuştur. — Derinden derine manalandırıcı olarak.... “Tıpkı tıpla - sına Klâsik eserler gibi” deniliyor. Çı- kık alın yukarısından, başa yapışık o- larak inen saçlar, — enseden İüle lüle sarkıyor. 4 numaralı örneğe - gelince, bunun hususiyeti de, — baş üzerinden Resimde gördüğünüz çanta siyah ipekli kumaştan yapılmıştır. Orta yer. de ayni kumaştan bir kapak altına top- Tanarak çekilen kumaş, büzmeli bir tarz- da güzelleşiyor. Çantanım süsünü, ka. panacak yerindeki sarı renkte madeni kısım tekmilliyor. Madeni kısım, dante- le şeklinde ince ince — işlenmiştir. Bu, sonbaharda İngiltereye ortaya konan modellerden biridir. Aile hayatında.. rin hep fevkalâde şeyler olmadığını, bir kadın bilmelidir. Bazan ve hattâ da- ha ziyade alelâde şeyler, mes'ut olmağa üsebbiptir. Bunlarlı ee en çok kadına düşer. Çünkü, koca, dı- şarıdaki iş, güçle o kadar bunalır, ki ev içerisine düşüremez. Saadet getirici âle lâde şeyler nelerdir?.. Bunlar, sofraya bir demet çiçek koymaktan başlar! Çamaşırlar nasıl? İç çamaşırlarında, zaman — zaman sadeliğe doğru bir cereyan baş gös - terir. Zaman zaman da süslüpüslü e- lanlar tercih edilir! Yeni cereyan, süse temayül ifade ediyor. Bol ipekten, — işlemeli yahut danteleli çamaşırlar.... İç çamaşırla - rında tercih edilen rvenkler: beyaz, pen- bulunduğunu, hatırmızdan çıkarma « yanız!, ç dğtd eçi HLHO İ ei ENeL e < A o F S ll a

Bu sayıdan diğer sayfalar: