18 Aralık 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

18 Aralık 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mestan, yeni güdüğü, kara do-! nu çekiştirdi, çevreyi cebine koy- du, şekerlemelerden de beş altısı- nı atıştırdı ve doğru ağanın oda- sına giti elini öptü. Ağa: — Aferin Mestan dedi. Gördün mü orucu tuttun bayrama — kavuş-| tun ve elinde tuttuğu çil bir meci- diyeyi ona uzattı: — Al bakalım dedi. Bunu harçlık edersin. — Mestanm sevincine #son yok- tü. İçinden: — Hay gözünü ıevtlıiıııuıı bay- ramr, şu domuzu daha tez görseler de bir gün önce bayram olsa ya... diye düşündü. ... Bunun üzerinden bir yıl daha geçti. Gene mübarek ramazan gel- di, çattı. Köylü günlerce oruç tut-' tu. Mestan da beraber. Mestanın aklında imamın sözü yer etmiş- ti. Ramazan başlıyalı kaç gün ol- muştu. Mestan bunu bilmiyor ve hesaplamayı da düşünmüyordu. Bir akşam davarları ağıla koya- rak ağaya koştu: -— Mli_ıdı ığııı dedi. Ben ayı gördüm. Mustafa kâhya, nasıl gördün. nerede gördün — diye sormağa lu- zum görmeden hemen Mestanı ya-| nına alarak —imama götürdü ve Mestanın ayr gördüğünü imama anlattı. İmam parmaklarıyle - bir| hesap etti, daha ramazanın 26 sı, idi. Fakat mübarek belli — olmaz ki, belki erken doğacağı tutmuş- tur. Tanrının işine karışılır mı? diye düşündü ve derhal hükmünü verdi: , — Bu işi savsaklamağa gelmez, hemen bunu şehire götürelim. O. * Fada'işi müftüye danışalım. İkin- ci sabah imam, Mustafa kâhya ve köylü Mehmet çavuşla — Mestan yolu tüttuğar ve Mersine varır var- maz da soluğu müftünün yanın- da aldılar. Önce imam - müftünün yanına girdi, işi anlattı, ötekiler kapıda beklediler. Müftünün - bu işe-aklı pek yetmiyor, boyuna: — Fesüphanallah, Fesüphanal- lah diye tespih - çekiyordu. İma- ma: K — Hele getirin bakalım bir yol da biz dinliyelim dedi. “Köylülerle Mestan müftünün yanma girdiler, karşısında el pen- çe divan durdular. Mustafa kâh- ya ile Mehmet — çavuş Mestanın “doğru bir adam olduğuna şeha- 'det ettiler, müftü de Mestana “doğru söyliyeceğine kitaba el bas- tırarâk and içirdi ve sonra: —Eh şimdi anlat bakalım Mes- tan ağa dedi ayı nasıl gördün. Mestan: — Efendim, dedi. Her akşamki gibi davarları önüme katmış kö- ye dönüyordum. Dippımarın üs- tünde Fıralanı derler bir düzlük vardır. Oradan geçmiş ormana sapmıştım. Arkamda bir — hışırtı oldu; bir de döndüm ki ne baka- . yım, alaca karanlıkta iri bir ayı çalılıkları yarıp — gitmiyor mu? Yalan söylersem cehennemde ya- nayım bombozdu müftü efendi wallahi de gördüm billâhi de gör- düm. — Bu vak'a üzerine Mestanm - öz adı unutuldu, onu kendi oğulla- rından ayırt etmiyen Mustafa kâh ya bile onu: — Gel bakalım ayı gören.. di- ye çağırmağa başladı. Aradan uzun yıllar geçti. Bu. Mestan, Memnuı Pmarlı kö- yünden Mustafa kâhyanın çoba- ıııydı._lılı_uı, anası kimdi, neci- K PYt da Ayı gören | arkasındaki yuvasına çekilince ©o lerdi, onları hiç tanımadı. Kendi- ni bildi bileli yalnız Mustafa kâh yayıtanımış, ona bir. baba gibi bağlanmıştı. Mustafa kâhya da o- nu hor gözmez, iyi bakardı. Mes- tan için her yıl kara don, güdük, postal alırdı. Onun için Mestan başka birisinin fanmna keçmağı fa lan düşünmeden kâhyanın davar- larını güderdi, Günleri hep bir bi- çim üzerinde geçerdi. Daha alaca karanlıkta azığını beline bağlar, davarları ağıldan çıkarır, Torosla- rın çamlı yamaçlarında otlatmağa götürürdü. Akşama kadar dere, tepo; sırt dolaşır; güneş torosların da davarlarını önüne katarak kö- yün yolunu tutardı. Ayni sakin, gürültüsüz, uı&ın- tüsüz hayatı.. * . » Mestan, on sekiz yılmı doldur- muştu. Bir gün kâhya onu karşısı- na aldı: — Eeh Mestan, dedi. Artık sen de büyüdün. Kocaman deli- kanlı oldun. Yarım ramazanın bi- ri; ben dini bütün müslümanım, Senin de bizim gibi-oruç tutman lâzım. Gece ablan seni-de sahura kaldırsın. Ve ona orucun nasıl tutulacağı- nı; tutmıyanların yarın cehennem- de nasıl kavrulacağını bir, bir an- lattr. Gece abla onu da sahura kal- dırdı, bulamacı önüne koydu. Mestan, ikinci- günün sabahtan akşama kadar sürecek aşlığını düşünerek karnını lıka basa şişir- di ve sabaha karşı bu kez eli azık- sız davarları önüne kattı. Öğleye kadar aldırmamıştı am- ma, ikindiye doğru olunca karnı büsbütün zil çalmağa başladı. He- le susuzluk, hele sususzluk canma tak diyordu. Torosların güzelim kaynaklarından bühgüldeyen su- lara özlenti ile bakarak iç çekiyor du. Bir kaç defa beni burada kim görecek, şundan bir yol içeyim diye düşünmedi değil, fakat ce- hennemh alevleri, gayya - kuyuları aklına gelince bu düşüncelerinden caydı. Hem ağa ona: — Tanrı her şeyi görür. deme- miş miydi. Böylece akşamı etti ve ikinci gün gene oruçlu davarları önüne kattı. Günler geçiyor, ne ramazan bitiyor, ne oruç tükeniyordu. Bir akaşam ağa, köylüleri ifta- ra çağırmıştı. Yağlı ballıyı gövde- sine indiren imam teraviyi kıldır- dıktan — sonra etrafına toplanan köylülere orucun bin bir fazilet. lerini sayrp döktü. Bir aralık: — Haydi yarın bayram nama- zına hazır olun. Bugün müftü e- fendiden kâğıt geldi. Molla Ah- met ayı görmüş. Yarım bayram. Mübarekin geldiği ile geçtiği bir oldu. B u haberden sevinen köylüler Bu haberden sevinen köylüler kalkmak için dağıldılar. © gece abla Mestanı sahura kal- dırmadı. Sabahleyin bir avuç al- İx yeşilli şekerle beraber ağanım | ÜlllyygazpRililii y yyygyHllfREN0ypyyyagri ÜUN DA op yygypİAMR ı yyyyazal şehirden gelirdiği güdüğü postalı, kara donu Mestana verdi, uçları işlemeli bir çevreyi ayrıca uzata- rak: — Al dedi bu da sana benim bayram armaganım olsun. — Hadi| yenilerini giy de ağanm eline var. gün çoban Mestan ölmüş Iıılum»( yor, fakat “ayı gören oiullın,,' Torosun bu köyünde — hâlâ yaşa- maktadırlar. Hikâyede geçen bir kaç Türkçe ke- HABER — Akşam Postası Çocuklara güneş lâzım!| “Bahçem olmasa, çocuğum Çocuklara Çocuğunuz olsa, belki ev yap- tıracak paranız olmıyacaktır. Bel- li başlr, yeni bir ev sahibi olsanız, belki de çocuğunuz yoktur. omün için, bu yaazcağımız meseleyi, çocuk sahibi olmak bakımından yazmıyalım,. Bu meselenin genel (umumi) bir bakımdan şöylece işe yarayan- İarını, yurtdaşlarımıza . iletelim... Yüzde yüz faydası olacaktır. Ü BÜ İçerisinde yaşadığımız çağım en göze çarpan işlerinden biri — bi- İiyorsunuz — yapı işidir. Parası o kadar bol olmıyan memleketi- mizde bile, mimarlar, duvarcı us- | taları, dülger ve marangozların, #“dünyalık edinebilme fırsatları,, ötekilerden çoktur diyebilirim. Belki ben öyle görüyorum. Fakat, görüşümün pek yanlış olmadığımı anlatacak eserler, ken- dini gözönünde tutuyor. İşte yeni yeni açrlan mahalle- ler. İşte “Kübizm!,,. . Herkesin ağzında âdeta bir eğ- lence mevzuu olabilecek kadar aşmmış bu sözün, türlü alımlar ü- zerinde yer yer kat kat belirişi meydandadır. ü Fakat bu kadar ateşli bir iş içe- risinde her şehrin çocukları; küçü- cük, minicik —daima gülen— ba- zı vaziyetlerde kafa patlatırcasma ağlıyan, sevimli çocukları için dü- şünülen nedir? .. . Bu çocuklar, nerede büyüyor?. Bu çocuklar için, eski ve bol topraklı evlerin küçücük bahçeleri olsun nerde? Yapılan evler, dağ gibi, civelek birasansör gibi, göklere- doğru yükselmek istiyor. Evler, iyi antreneman görmüş | bir atlet yapısıyle, her adelesi ye- rinde ve sert olarak alabildiğine gözümüzün önünde yer alıyorlar. Fakat bunun — hele insana so- | luk aldırmıyacak kadar, işi ve ça- | Himenin Osmanlıcada karşılığız Güdük — Toros köylerinde giyilen bir nevi mintan, Büngüldemek — Suyun yerden kay- nıyarak çıkışı, Özlenti — Tghassür. Savsaklamak— Sürüncemede bırak- mak, geri btrakmak. Alan — Saha, meydan, Düzlük — Saha, mzyduı. Er — Erken. * Bulamaç — Unla yapılan çorba. Doğan ay evimjn damında büyütürdüm güneşin ziyası gıda kadar lüzumludur! lışması çok olan bu çağda — ço- cuk için ayrılmış olan sürekli su- retto istifadeli, sıhhi yeri neresi- dir? . * A Çok eski zamanlarda aklı ba- şında adamın birine sormuşlar: — Bir çocuğun olsaydı, nasıl bü- yütürdün? Adam demiş ki: — Bağçem olmadığı takdirde, evimin damr üzerinde bir. kulübe çatar, çocuğumu orada — büyütür- düm, Buadamım, dediği; herkesin, değerini çok iyi tanıdığı “açık ha- va ve gün ışığı,, dır. Çocuğunu her şeye rağmen, güneş ve açık hava ile başbaşa, kucak kucağa yaşat- mağa azmetmiş olan pek düşünce- li biradam... * » 1 Tanınmış adamlardan biri, ço- cuğu, “ev dışı mahlüku,, olarak ta- rif ediyor. Ve diyor ki: *“Çocuk hemen, duvarlar ve ça- tıların dışında bir yaşayışa başla- malıdır. Temiz hava, soğuk alma- ya, bronşite, zatürreeye, vereme karşı duran en birinci tedbirler- dendir,,. Mucizemsi bir şey göstermek istermiş gibi gelen, bu adamm sözlerini, hemen gelişi güzel ve de nildiği gibi yerine getirmek yanlış neticeler verebilir. Çocuğu temiz havada da elbet- de KORUMAK lâzımdır. . . * Lâkin bu günkü evlerde ve bu gün yapılan evlerin bir çoğunda dört duvar ve düpdüz pencereler içinde kalan çocuğun tam mâna- sıyle güneşten ve açık havadan fayda görebilmesi icin, günde ne kadar gezdirilebildiğini bir hesap ettiniz mi? Eski evlerden bir çoğunun — e- vet! — Bahçeleri, küçücük avlula- rı olsun vardı. Fakat bugün toprak eskisinden daha değerli mi nedir? Herkes çok defa içerisinde şöy- le bir dönecek kadar odaları olan evler, “kibrit kutuları,, yaptırdı mı — ki bunlardan yüzlercesini boyuna yapılırken görüyoruz — her şeyi olmuş bitmiş sanıyor: — İşte, diyor, işte şurası yatak odamız. Şurası banyo... Yahut y kanacak yer.. Şurası mutfak. Şu- raya da misafirlerimizi alır mıyız? Bu koridor, eskiden sofaların gör- | düğü işi görür... İsterseniz bir oda- dan öteki odaya geçilebilir şekilde b'r yapı düşünelim... “Vesaire ve- sajre,, Fakat evin, küçük yavrul bir açık hava temin edecek neresindedir? Hele gün geçtikce, he başlıbaşma evlerden, bir takmt ” yük ev katlarma taşmdığı a dükce, bu daha ehmemiyetli ” şekil alryor. Yeni yapılan binaların, H tibatı belki modern yaşanışa 1 n uygun, pek pratik olan bir biçi” dir. Gel gelelim ; Zerrece faydası yok! * * * Gene bu işlerle uğraşan lvıf tehassıs diyor ki: Yeni yapılan binalarm kat” rında muhakkak birer hıklon n lunmalıdır. Bir çocuk sepe beşiğinin alacağı kadar bir t, kon. Çocuk burada sıhhatine 1âf rr dokunacak rüzgârdan — jicab da — korunarak, bütün yirmit? asır insanlarımım yaz — kış, yayıla koştukları güneş ve hava ile başbaşa yaşayabi öyle büyümelidir..,, p A C Ve İşte nihayet bakla g6” çıktı... Ancak, bunu, yeni eve panların, nasıl karşılıy ' bir meseledir.. - Bu balkona nasıl bif şekil mek lâzımdır. Balkonlu bir evde ii tarzda yaşatılan çocuğun, bir tahtası gibi düpedüz. evdeki#t” f * çok daha srhhatli, kilosu şen, oyank olduğu tespit edili!” Fakat, dediğimiz gibi, her *7 pılan evde muhakkak ihmal memesi lâzım gelen bu balkof” nasıl kurulacaktır? Bu çıkmtıyı güzel de bilmek suretiyle, faydalı bir t da meydana koyabilmek herh Bir tştir. Bu, beton yapılırsa, derin, " palı da olursa, şekli itibariyle zel de görünse, güneş a! ş na herhalde mahzurludur. — » Mütehassıslar, kafes balko*'| rm, çocukların hava ve güne$ © ması için pek uygun olduğunu lüyorlar. Bunu, hem faydalı, ”y de güzel şekilde temin edeb lf | bir çok değerli üstünlükler ©' koyabilmiş olan bu çağda, zor olmamak geıehir. Şunu terc'h etti&imi: isteriz kiş “Faydah ve güw' Konlar, çocuklarmın hııyahn sünen hir memlekette, evlert- ” cereler kadar lâzım olan £Y7 H. L Er x) geç EEE LKF ırı—jsı- rı_ FPFLFYESREKLE | İ İ Ha e ef d e A Z

Bu sayıdan diğer sayfalar: