24 Kasım 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

24 Kasım 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

yaöazam: AP Yel İİ 2: XIX Tevfiğin yatağını düzeltirken, elini, yüzünü silerken Rabianm neşesi yerinde görünüyordu. Fa kat gene babası gözlerinin etra- fımdaki mor halkalara dikkat et- ti: “Bu Ramazan hiç mukabele 0-! kumadın. Acaba imam ne yaptı?| İhtiyarın çok fakir düştüğünü söy- lüyorlar. Tuhaf, Emineyi gece rü" yamda gördüm.,, “Her gece başka rüya görüyor- sun, rüyalarından bıktım.,, Babasının karışık saçlarını ok- şadı: “Rakım amca, bu sabah seni traş edecek, sakal, bıyık birbirine karışmış, umacıya dönmüşsün. Yo... Yooo... Öpmek falan yok, sakalın sinirime dokunuyor.,, “Emine bir şeyler anlatmak is- tiyordu.,, “Emine, Emine... Artık sus ba- kalım. Amca, sen sabunlamağa başla. Uslu durmazsan ellerini tu» tacağım.,, “Anneni kıskanıyor musun, $€- kerim? İnadrma hep onun lâkırdı- sını edeceğim. Kurban bayramın- da mutlâk gidip elini öpeceksin, anladın mı?,, Sönra, dalgm dalgm: “Acaba ne anlatmak istiyordu? Bir türlü hatırlıyamıyorum.;, di- yordu. “Sabun kâsesini ben tutayım mı amca?, Tevfik sokaktan gelen tekbir seslerini dinliyordu: “Cenaze geçiyor, Rabia, pence- reden bak, kadın mı, erkek mi?,, Rabianın yüzü cama yapıştı, kaldı. Onca yıl onun başını yiyen, rahat huzur vermiyen kadm, şu şalların altındaki ince tabutun içinde miydi? Üstündeki penbe ipek krep, belki Tevfiğe hoş gö- rünmek için bağladığı krepti. İma- mın başında en kocaman sarığı, arkasında en bol siyah lâtası...| Kendisi ne kupkuru, ne çöp gibi| Etrafında bir kaç tane kendine) benziyen ihtiyar sarıklı imam pal ha... Kalabalık bir cenaze değil...| Tabut, kısık seslerle Kur'an oku-| yan bir kaç zavallı ihtiyarın çökük omuzlarında. Rabia, yüzüstü kapandı, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu ve: “Sakın sen ölme Tevfik, sakın sen ölme Tevfik.,, diye boğuk boğuk inliyordu. Hasta gülümsedi. Yüzündeki en. dişe geçmişti. “Ben de neden o kadar kork- tum. Demek erkek cenazesi; me- tak etme, güzel Rabiam, ben, sen sağken hiç, biç ölemem.,, O gün öğleden sonra uzun uzun uyudu. Rabia mutfakta uzun uzun ihmal ettiği hesapları düzeltiyor- du. Rakım, onun süzülen zavallı yüzünün Şerçuu HMsdesine bakar-| ken aşağı yukarı dükkânda dola- şıyordu. Dükkâpa uzun, kırmızı fesli, sırtlan gözlü bir yabancı girdi. Bakkal kız başını kaldırdı, baktı, Sonra görmemiş gibi gene kurşun kalemini tükürükledi,. yazmağa başladı. Müşterinin canı sıkılmış gibi et. ıafını hiddetli hiddetli süzdü. Ra- kımın gözleri korkuyla açılmış, ol- duğu yerde mıhlanmış, kalmıştı. Fakat kendini çabuk topladı. Müp terinin etrafında dönmeğe başladı. Pırtlak gözlü adam ayağının altın» da sürünen cüceye bir solucanmış gibi baktı: “Tevfiğin dükkânı burası mı?,, “Evet efendim, evet efendim.,, Bu patlak gözlü ,kurumlu herife Rakımın korkuyla bakması Rabi- anım sinirine dokunmuştu. En ak- si sesiyle sordu: “Ne istiyorsun?,, Yabancı, kıza cevaba tenezzül etmedi, cüceye emretti: “Söyle, buraya gelsin.,, “Gideyim, haber vereyim, be- yim. Uyuyor.,, “Vay babasınm canma... Herif, bakkal mı, paşa mı?,, “Hastaydı, beyim. İsterseniz si- zi yanma götüreyim.,, “Ne, ne? Ben ayağıma mı gide- cek mişim?,, Gözleri kısıldı, boynu eğildi, hü. cuma hazırlanan kudurmuş bir bo- ğaya benziyordu: “Sen, kimle konuştuğunu bili- yor musun, herif? Ben, Zati bey tarafından geliyorum.,, “Babam, Zati beyi bilir.,, “Öyle mi, hanım abla?,, Bıyıklarını büktü, galiz gözle- riyle kızı süzdü. “Seni külhanbeyi köpek, seni... Kendini nerede zannettin?,, Yabancı biraz geriledi, cüceye döndü: “Bu hanım abla, Zati beyin kim olduğunu sahiden biliyor mu?,, “Ne bilsin, birader... Babasmın hastalığı çocuğu şaşırttı, kusuruna bakma.,, “Birader ha! Seni köstebek kes rata seni... Hadi önüme düş,,, “Rakım önde, yabancı arkada, yukarıya çıktılar. Havada adetâ bir felâket ağırlığı vardı. Kapıdan kısık bir ses: “Rabia abla, yalnız mısın?,, di- ye sordu. “A... Sen misin Sabit bey ağa- bey...,, Rabia, bayağı sevinmiş, yürek- lenmişti: “Bir şey mi istiyorsun?,, “O nemrut suratlı, domuz oğlu domuz, dükkânı sordu. Arabasını köşede bıraktı. Belki lâzım olu- rum diye .geldim. Sokaktan kuş uçmuyor, kervan geçmiyor... Kö! pek herifin lânetli fesi, dünyayı, öğeleiğtniz (Devamı var) Vo Kızıl barda bir gece İki arkadaş konuşarak bara in- mişlerdi. Büyük bir salon.. Kaç yüzden fazla masa.. Sağda, solda yirmişer loca. Baş döndürücü bir müzik. Kapının karşsma gelen cephede büyük bir sahne, Perdeler mütema diyen açılıp kapaniyor.. Varyete artiştlerinin çeşit çeşit numaraları. Baleler.. Danslar. İnsanı katıltıcı komiklerin oyunları. Ve ortada dönen bir çok çiftler. Çarliston Amerikada o yıl yeni çıkmıştı. Yerlerinde oturan müşterler bi- le oldukları yerde zıplar gibi.. Her kes otururken de bacaklarile Çar liston oynıyor Solda, boş bir masaya oturdu İnsan bu kaynaşma arasnda kolay kolay kendine gelemiyordu. Ahmet pehlivan: — Gördün mü Beyim? Burada dönen parayı.. Diyerek sağına soluna bakımma ğa başladı. Arslan Turgud burada Herke “ sin şampanya ve bol içtiğini gö” rünce hayret etmekten kendini a - lamamıştı: pehlivan! O gördü” ğün adamlar acaba bu gece bura - ya gelirler mi? Ahmet pehlivan dudağınm uci- le cevap verdi: — Size ben, onlar buraya gel - meden duramazlar dememiş miy - dim? İşte bir tanesi şuradaki ma- sada suratsız bir kadımla yemek yi yor. Arslan Turgud saşaladı: — Sahi mi..? Pehlivan, hasta üzerndeki teş hislerinden emin olan bir doktor tavrile: — Onlardan birini bulduğumu za inanabilirsin! Diye mırıldandı. Arslan Turgud, pehlivanm gös. terdiği adama dikkatle bakınca, bu admı Modadaki yata gittiği gece, kamaraların önünde dolaşır ken gördüğünü hatırladı, Ahmet pehlivana hikâyeyi uzun uzadıya anlatmağa lüzum görmiyerek, sa“) | dece: — Evet, dedi, bu dam tehlikeli bir hayduda benziyor. Pehlvan, garsona iki kadeh vis- ki ısmarlamıştı. Viskiler geldi. Bar müşterileri viskiyi sodasız içiyorlardı. Pehli - van da böyle içmeğe alışmıştı. Arslan Turgud viski kadehini du dağma götürdü: — Çok srt! Bu zıkkım, sodasız nasıl içilir? — Aman, sakın soda isteme. Böyle yerlerin acemisi olduğumu-! za hükmederler. Arslan kadehi yarısma kadar! içtikten sonra,yavaşça sordu! — Şimdi ne yapacağız? » kaçırılan” EX Türk kızığ. Haydut, Kızıl bardan bir kadınla çıktı.. Yoldâ yüksek sesle konuşuyorlardı. Birden karan lıklar arasında acı bir ses işitildi: Ah.. alçak» bana neden kıydın?,, — Onların kalkması bekliye" ceğiz. Herif kalkınca biz de arka- sından gideriz. — Şüphelenmez mi? — Hayır.. Burada hiç kimse biribirinden şüphelenmez! Onun! nereye gitttiğini, nerede yattığını öğrenmeliyiz. Sonra birden başını sallryarak — Talihiniz varmış..! Herifin birini, buraya gelir gelmez bulduk. Ötekini de hiç şüphe yok ki bu - lacağız! — Aymi işi mademki ikisi bir * den görmüşler... Birini bulmak, hepsini bulmak demektir! Takib ettikleri haydut garsonla ! hesabımı gördükten sonra, gece sa. | at iki buçukta, yanındaki kadının koluna girdi.. Bardan çıkıyorlar - dı. Arslanla Pehlivanda ayağa kalktılar. Haydudun pşinden yü- rüdüler.. Gardrobon önündeki ka gözden uzaklaştıracak kadar çok” tu. Arslan. Turgud'bu sırada, 'pe « şini kovaladığı adama biraz daha yaklaşmıştı.. Gözümü ucile haydu” du iyice tetkik etti. Adamın sol kaşmın üstünde küçük bir bıçak yarası vardı, Arslan bunu görünce: — Artık bin kişinin içine'de karışsan, seni kolapca bulurum! Diye mırıldanarak - paltosunu giydi. Otelin kapısından | çıktılar, Takib edilen haydut, kolundaki! kadınla konuşarak, otelin önünden “Berlin Hayvanat bahçesinde ziyaretçi çocukları eğlendirmek sadilemaymunlardan bir cazband takımı yapmışlar; r, re Yörüyorsunaz sağa kıvrılarak geniş yoldan ilerile (Arkası ve), | 2 SONTEŞRİN — 1835 meğe başlamıştı. — | Bu yolun sonu , uzakdan nüyordu ki, bir kaç küçük ibaret olan karşıki dağın cl kadar uzanıyordu. (Kızıl i bu dağın yamacından görü du. Haydut epeyce içmiştir. j ludaki daha az sarhoştu. Bi i dayanmışlardı. R Kadı sert bir sesle sordüt — Hopkinsi ne zamana kadi” evimde saklıyacaksmız? — Uzun etme, her on beş günde bir kerre İar kira veriyoruz. Biz olma evinin kirası ayda on dolar tutmaz, — Siz bu yüzden milyonliğ para kazanacaknınız! aw Üç ayda evimi sizin için pattım. Bana buişten hiç olms#” bin dolar vermezseniz... Haydut homurdanarak beğ” dı: “Ben tehdide gelemez Eğ lılıkla iste.. Sana beş bin dol reyim, Fakat, tehditle bir bile vermem. Haydi, yürü., Be nalığa sevketme! yi Kadm sesini kısmadı.. eski sertliğini , eski hırçınlığı"" hafaza ediyordu: , — Sen bana karşı yapıl sın! benim de dayanacağım lar var. Kafanızı kırdırırm. © | rini alt üst ederim! ak i İki arkadaş geriden si sessizce yürüdüler. Ahmet peblivan, lağıma fısıldadı: —Şuçahların arkasmds de lım.. Şimdi nerede ise bir kopacak, Are mi si

Bu sayıdan diğer sayfalar: