25 Ocak 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

25 Ocak 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gine bari Yar AP YA İİİ 105 skn “Allah selâmet versin, yavrum.,, “Rabia abla, çok kalma ha...,, “Ayol ne oluyorsunuz? Hacca gitmiyor ya!, Bu, Rabiann Sinekli Bakkaldan ilk ayrılışı. Siyah atlar uçar gibi sokaktan geçti. Cüce arkalarından bir maşraba soğuk su döktü. Penbe ile Rabia arabada, mek- tepleri tatil olmuş çocuklar gi- biydiler. Köprü, Galata... Niha- yet gözlerini açıp kapamadan Be- bek. Mabeyncinin yalı kapısını si yah setreli iki uşak açıyordu. Si- yah atlar, yokuşu uçar gibi tır- mandılar. Evin önündeki boşluk- ta siyah, yaşlı bir halâyık ayakta onları bekliyordu. O, Penbe ile arabadan çıkınları, bohçaları çı- karırken, Rabia durdu, etrafı sey- retti, ydı. Koy, mor,lâal bir havuz gibi. Üstündeki renkleri biz sihirbaz üfledi, soluverdi, suların üstüne lâcivert gölgeler indi, gök- te yıldız serpintileri belirdi. Rabia, bu güzelliği yadırgadı. İçini çekti. Döndü, eve girdi. Taş- lıkta renkli bir fener yanmış. İki odanın biri Penbenin, taş oda mut- fak. ç İkinci kata beş'altı basamak! merdivenle çıkılıyor. Sofaya bir masa koymuşlar, yemek odası yap- mışlar. Karşılıklı iki büyük oda var. Hepsi camlı köşk gibi. Hep birbirine bitişik pencereler. Bura- si, mabeyncinin, oküyan, yazan, ve musikişinas bir iki isim sahibi &cdadı tarafından yapılmış. Ki- tap var... Ooo hem de Rabianın en çok.sevdiği kitaplar... Hep ta- rih... Evliya Çelebi, Naima .. Sazlar var... Ud, tef, piyano!.. Açık pencerenin önünde dur. du. Boğaziçi gecesi siyah bir ipek perde gibi karşı kıyılara iniyor. Karanlığın serinliği Rabianın ya- nan yanaklarında. Ufuklar şekil. leri ancak sezilen sırtlar, ağaçlar ve sularla çevrilmiş. Hepsi, en a- çık duman renginden, abanoz gibi siyahlığa kadar varan gölgelerin içinde yüzüyor gibi. Osman bu güzelliğe bayılacak. Fakat Rabianm içine gariplik! çöktü, Burnunun direği sizlıyarak Sinekli bakkalı özledi. Bütün hu- dutları elle tutulan, gözle görülen, küçük sokak. Bu dumanlar, bu el- den, gözden kaçan ufuk ve karı- şık şekiller... Etraf bomboş, İn. sandan hâli. Halbuki Sinekli bak- kalda mahalleli şimdi akşam na- mazından döner, biribirine sesle- nir... Yoğurtçular geçer... - ç Rabia, ömründe bir köşe daha kli akkal (Nakil, tercüme ve iktibas hakkı mahiu. en önde, en eskisi en arkada... Ard arda yürüyen birsma in: san... İşte bunların hepsi birden| bir tek Rabia. Karanlıkta bir düdük öttü. Si- yah, uzun bir şekil, baştan başa ışıklar içinde bir vapur koyun ka- ra boşluğunda, ipek suları yırta- rak geçiyor. Osman bunda ola- cak, Rabia merdivenleri atlıya- rak indi. Evin önündeki boşlukta | durdu bekledi. Nihayet çakılların üstünde ayak sesleri. “Osman, sen misin?” “Beni mi bekliyordun, Rabia?,, Bir gölge yaklaştı. Rabianın ince kolları gölgeyi sımsıkı sardı. Osman düşündü. Rabia bu akşam bambaşka bir kadın. Aşina muhi- tinden ayrılır ayrılmaz, mütema- diyen etrafma saçtığı, dağıttığı benliği hep bir araya toplanmış Belki ilk defa burada Osman Ra- biaya tamamen sahip olacak. Kal- bi gümbür güribür atmağa başla- dı, Sofada üç kişi, hep kendi dü . | şünceleriyle baş başa, sessiz sada- İ sız yemek yediler. Yemek bitince | üçü de dışarıdaki sükütu dinliyor gibi yerlerinden kalkmadılar. Ve birdenbire, bariton bir ses dışarı- da, (Müse) nin “Ayrılmak biraz ölmektir,” Kiran söylemeğe başladı. Rabia bir şey hatırlamağa çalı. şarak yüzünü buruşturdu. (Devamı var) TEŞEKKÜR — Gureba hasta- hanesinde tedavim © esnâsında göstermiş oldukları hazakat ve ibtimamdan dolayı Doktor Os - man Şerafettin, Ekrem ve yüzba- şı Hasan ve başhemşireye teşek. kürlerimi alenen bildiririm, ALİ ZAYİ — 334 senesinde İstan - bul İmalâtı harbiye usta mekte - binden aldığım tasdiknamemi za- yi ettim. Yenisini çıkaracağım - dan eskisinin hükmü olmadığı i - lân olunur. İstanbul Seyrüsefer muha. MM Recep yörük HABER — Akşam postası 70 KOCALI YAZAN: “İSHAK FEDB FERDİ Nİ Leylâ, arkadaşı Nerminden intikam almak fırsatını bulmuştu. Yılmaz KA 25 SONKANUN — 1936 “Şu gezel ellerinizi öpmeme müsaade eder misiniz?,, diyerek... Leylâ, Nerminden | ğildir. Cuma günü tevfikhanenin N nasıl intikam | alıyor? | Leylâ o gece Şakirin tevkif o - lunduğunu anlayınca, günün bi- rinde kendisinin de aynı âkibete uğraması ihtimalini düşünmeğe başlamıştı. Yılmazı kırmak istemiyordu. Rakı sofrasını mezelerle do- natmıştı, İçinden pazarlıklı insanlar gi- bi, nihayet Yılmazın da hakkın - dan geleceğine imanı vardı. Deli gibiydi... — Ah, Yılmaz beyciğim... Bu gece sinirlerim o kadar bozuldu Diyerek, biribirini tutmıyan cümlelerle itidalini- muhafazaya çalışıyordu. Yılmaz bey: — Şakir gibi yakışıklı bir koca. dan ayrılmak kolay değil, Leylâ hanım! Fakat, insan mükaddera- ta boyun iğmeli.. Madem ki yapı. lacak bir şey yok... Beyhude üzül. mek, ağlamak neye yarar?! Diyerek, Leylâyı avutmak ve! sinirlerini yatıştırmak istiyordu. | Yılmaz o gece epeyce içmişti. sekerek ör aris zler 8 sersemlesiyor, bayılır gibi olayor/ sonra birden bu sersemliği gidi - or... Aklı başına geliyor ve gül. meğe başlıyordu. Yılmaz bey Leylânın kokain çektiğinin farkında değildi. İspirtonun tesiriyle, aralarında. ki dostluk biraz daha derinleş - işti, Leylâ: — Yarm Şakiri | tevkifhanede görebilir miyim? O Sizin ona bir yardımınız dokunamaz mı? Diye soruyordu. Yılmaz, Leylâya son cevabını! vermişti: — Şakir, tanınmış bir adamı yaralamıştır, Benim elimden hiç bir yardım gelmez. Necdet beyin iki maruf vekili var. Onlara han- gi kuvvet tesir yapabilir? Şakiri TAI NY görmeğe gelince, bu güç bir iş de- ziyaret günüdür. Herkes gibi siz | de gidip görebilirsiniz! Leylâ, Yılmazdan ümidini kes. mişti, Rakı kadehini eline alarak sor- du: — Şakir en aşağı ne kadar ceza yer..? — Beş sene... Leylâ içini çekti: — Beş sene... Ben beş sene son-| ra ihtiyarlamış olacağım. | — Beş seneden daha az ceza| yiyeceğini zannetmem. Çünkü Necdet beyin yarası çok ağırdır. Vurduğu kamanın ucu tamam ye. di santim içeriye girmiştir. Bu ha. sapça yedi sene ceza görmesi Ji - zım, — Her santim icin Öyle mi? Gülüştüler, Içtiler... İkisi de susuyordu. Vakit çok geçti... Saat üçü bulmuştu. Yılmaz bey: — Mahkemedeki şehadetiniz - den dolayı size'bir hediye almak istiyorum, dedi, ne istediğinizi s0- şrabilir. miyim? "teşekkür ederim! “Şimdilik Sa ihtiyacım olduğunu ben de bilmi- yorum. Ne alırsanız memnuniyetle kabul ederim, — Demek intihap hakkını ba- na veriyorsunuz?” Yılmaz rakısımı içti: — Ben, riyasız olarak söylüyo - rum, sizin kadar kibar ve gözü tok bir kadın görmedim. Sizin iyi- liklerinizi ölünciye kadar unutmı- yacağım! Leylâ bu iltifatı görünce, hatı- rma bir şey gelmiş gibi, birden gözlerini süzerek Yılmazın ağzı - na bir meze uzattı: — Ben de şimdiye kadar, sizin gibi nazik ve merhametli bir za- bıta memuruna rastlamamıştım. .! — Almanyada çok duygulu ya- ni merhametli kimseleri zabıta mesleğine almazlar. Malüm ya, bir ser»... | | ben de orada tahsilimi ikmal et * tim. Bilhassa vaz'febaşında (k# nun ve adalet) ten başka bir $97 düşünmem. — Sizden küçük bir tavassut rica etsem... — Elimden gelirse esirgeme — Benim akrabamdan genç bif çocuk var. Yüzü gözü açılmamı$ | bir genç. Darülfünuna devam © i diyor. Bir gün nasılsa, Şişlide Nermin isminde bir kadma kapıl mış. Kadm, şeytan mı şeytan Kurt mu kurt. Çocuğun aileşi bs na yalvarıp duruyor: Zavallı ger ci bu aşiftenin el'nden kurtarmak mümkün değil mi? Yılmaz bey gülerek #'garasmı tellendirdi: — Bundan daha kolay ne var, a canım! Siz hemen bana bu ka- dının adresini veriniz.. Yarın ice bına bakarım. Leylâ, Nerminin Şişlideki evini tarif etti: — Kumar, kokain, icki.. Her ne ararsanız bu evde, Zavallı gocuk, bütün bunlara alışacak... Ahlâk bozulacak... Ailesi matem için * de... Temiz ve asil bir yuvayı f& lâketten ve yıkılmak tehlikesin * den kurtaracaksınız, Yılmaz a ramak WU EEEİLİLİŞ GEEK > terine yazdı: , — Hiç merak etmey' in! Ben 28" ten böyle batakhanelerin derhal kapatılması taraftarıyım... Yılmaz defterini ceb'ne kovar” ken, Leylânın sol elin" tutte: — Ah, ne güzel elleriniz var, Leylâ hanım! Bir genç kız elin * den daha zarif... — Yok canım... Nerde o eski güzel ellerim! Geçi seneye ka * dar hiç bozulmamıştı. Şakirden önceki kocamın zamanında, e'imi sıcak sudan soğuk suya sokmaz * dım... Yılmaz gülümsedi: — Elinizi öpmeme mütan€ eder misiniz? — Vallahi siz Almanyada çok Almanlaşmışsınız... Bu da soru'u mu hiç..?! (Devamı var) dönmüş gibi. Köşeleri o hiç sev- mez. Dönerken insan asıl kendisi- ni arkada bırakır, köşenin bu ta- rafında başka bir insan ölüverir. Fakat arkada bıraktığı (kendisi) de peşini birakmaz. Her köşe dön. dükçe bir yeni benlik... En yenisi AAA 4 7 4 174 Terirka No.25 Sözünü keserek: — Hayır dedim. Vatiyet ayni değildir. Noter topuğunu arı sokmuş gibi şiddetle O bana döndü, sabırsız ve titiz bir hareketle: — Niçin? dedi. — Çünkü Arif Nedret Bey benim ismimi alan sarışm, zarif, şık kadının hoşuna gitmek için bunları yaptı.. Halbuki ben?... Daha ilk gördüğü saniyede en küçük izahatımı dinlemek istemiyerek beni kapı dışa- rı etti, İçimdeki derin kine rağmen bu sözlerimi osesim hiç titremiyerek, dudaklarımın ucunda küçük bir te- bessümle, yavaşça söylemiştim. İhsan Bey gülmekten kendini alamadı. Fakat Arif Nedretin yüzü gene karanlıktı. — Çok kincisiniz, Samiye hanım! Sizin yerinizi tutan kadın hakikaten çok güzeldi.. O sarışındı. siz esmersiniz.. Saçlarm O rengibir kadını güzellikten menedeceğini sanmıyorum.. Siz ne dersiniz Arif Bey? Omuzlarıtır #ilkerek biraz hırçm: — Benim için ne ehemmiyeti var ki? Benim gus- tolarımı sormaya lüzum görmeden uğraşıyor. Sonra ac: bir gülüşle ilâve etti: — Karımın güzel veya çirkin olması bence mü- savidir. — Bilâkis bunun büyük bir ehemmiyeti vardır. Benim güzellik veya çirkinliğim hakkında geçen bu sözler beni sinirlendirmeğe başlamıştı. Asabi kir sesle: — Niçin böyle lüzumsuz şeyler söylüyorsunuz? dedim. — Niçin İizümsuz olsun? Karısının güzellik ve ya çirkinliği hakkında bir kocanın fikrini bence hiç te lüzümsuz bir şey değildir. — Kocat... diye alayla gülmekten kendimi ala- madım, Noter hararetle: — Evet, dedi, siz kanuni ve şer'i bir ( izdivaçla evlisiniz. Mattâ'her ikiniz de ailelerinizin arzusile bu- gün evlenmiş bulunuyorsunuz. Bunun için ne Saniye hanımım arzusu gibi bu İzdivacı feshetmelidir, ve ne de Arif Nedret beyin söylediği gibi ayrı yaşamalıdır. Bunları yapmadan evvel yapılacak çok mühim bir şey vardır. O da; Bir arada oyaşamıyacağımıza evvelce sormak epeyce emin olmanız için bir tecrübeye girişmenis çok lâzımdır. Ayni itiraz her ikimizin ağzından birden çıkt! — Asla! diye bağırdım. Arif Nedret: — İmkân: yok! dedi. Noter bu şiddetli itirazlarımız karşısında biç » tifini bozmadı; sükünetle: — Şu “asla, ve “imkânsız; kelimelerini hele Pİ kere ortadan kaldırınız. İkiniz de biribirinizi bibi? sunuz, Biribirinizi anlamadınız! Bu malüm.. > akrabanızın arzusu gibi tanışacaksınız. İkiniz de ii kültürlü gençlersiniz. Bu söylediğim yoğ yayi” bir hüsniniyetle ve halisane yapacağınızdan emin” Bu işte en doğru ve en mantiki yol ancak ve a bu tecrübeye girişmenizdir. Dilim tutulmuştu, Gözlerimi çok sakin görü noterden Arif Nedrete, Arif Nedretten notere yordum. Genç adam çok sinirli ve titiz görünüyel”” Sonra hiddetle: — Beni affediniz, asizim İhsan Bey. gi, şisinle konuştuklarımızdan bu derecelerde aykır” a riç bir teklifte bulunacağınızı hiç b YERE (Devamı var) ia KRM . Bizi diğe;

Bu sayıdan diğer sayfalar: